27. Bölüm

27. Bölüm

NERİMAN VURGUN
herdem6060

27. Bölüm

“Ha…Ha…Hakan burada!”

Şehbal Hakan burada dedikten sonra Mahir’in kollarına kendini bıraktı. Baygın değildi ama bacakları tutmamıştı. Bu korkuyu neredeyse üç yıldır yaşamıyordu. Onu yeniden görmek tüm dengesini bozmuştu. Onun yanına gelmesine izin vermeden nasıl localarına geldiğini bilmiyordu.

“Hakan kim Sarı!”

“Mahir abi bir dur, önce Şehbal’i buradan çıkaralım.”

“En yakın benim evi, hadi benim eve…”

Mehmet’in sert sesinden sonra herkes toparlandı. Mahir, Şehbal’in itiraz etmesine izin vermeden sırtından ceketini çıkardı. Küçük kadını kucağına aldığında kendine dik dik bakan gözlerin dolu dolu oluşuna bakamadı. Şehbal’in istemeyeceğini düşünürken ona sokulmasıyla içindeki duygulara yoğunlaşmak hiç istemedi.

“Berra ceketimi Şehbal’in bacaklarına sar…”

Berra, Mahir’in ne dediğini bile anlayamadan Türkan dediğini yaptı. İnsanların meraklı bakışları eşliğinde mekanın önüne çıkamadılar. Gazetecilere malzeme olacaklardı. Ki içeride de telefonlarıyla çekenleri görmüştü Mahir, hepsiyle sonra ilgilenecekti. Arka çıkışa yöneldi. Onlara öldürecek gibi bakan adamdan bihaber Mehmet’in arabasının arkasına yerleşti. Mehmet, Mine’nin alnından öpüp ön koltuğa geçti. Baran Mine ve Türkan’ı alırken, Miraç Berra’yı arabasına almıştı. Hakan denen adamın adını duyunca onunda nasıl renginin attığının farkındaydı. Bütün erkekler içlerinden küfürler ederken, bir an önce eve varmanın derdindeydiler.

“Şehbal!”

“İyi misin?”

“İ…i..iyi..iyiyim Mehmet Bey!”

Mehmet, arkadaşının yüzüne baktığında bu gecenin zor geçeceğini anladı. Şehbal’den etkilendiğini anlamıştı ama koca Delidumrul’un böylesine dağılacağını tasavvur etmemişti. Sahiplenircesine sarılmasına komik olmadığı belli olan bir tebessümle baktı. Eve vardıklarında Mahir yine genç kadını kucağında taşıdı. Üç kişilik koltuğa yatırdı. Bacaklarının açılması üzerine ceketi düzeltti. Mehmet hemen çalışanlardan bir battaniye istedi. İçeriye telaşla girenler hemen Şehbal’in başına toplanmıştı.

“Berra ne olduğunu anlat dakikalardır çıldıracağım.”

“Baran abi,” dedi ve sonunu getiremedi. Onunda sinirleri bozulmuştu. Ağlamaya başladı. Miraç’ın ona sarılmasıyla hıçkırıkları büyüdü. Türkan’da ters ters sevdiği adama bakıp, Sarı’nın elini tuttu. Mine de usulca Şehbal’in yanına gitti. Gözleri kıpkırmızı olmuş küçük arkadaşının saçlarını okşadı. Sakin ama güven veren bir sesle onu konuşturmaya çalıştı.

“İstersen erkekleri çıkartalım. Kadın kadına konuşabiliriz.”

“Ge…gerek yok.”

“Emin misin tatlım. Hem anlatmak zorunda da değilsin. İstersen sessizce otururuz.”

“Bir su al..alabilir miyim?”

Mehmet salondan çıktı. Mutfakta bekleyen Aysel’e herkese kahve yapın derken suyu kendi aldı. Mahir’in yüzünün nasıl karardığını gördü. Birazcık arkadaşını tanıyorsa o Hakan denen adamı bu gece bulur gelmişini geçmişini s.kerdi. Suyu sevdiği kadına verdi. Sessizce Berra’nın ve Şehbal’in sakinleşmesini beklediler. Baran daha fazla oturamadı. Pencere kenarına gitti. Bahçeyi seyretmeye başladı. Şehbal gözlerini açtı. Karşısında pür dikkat bakan koca devi gördüğünde gözleri doldu. Hafif doğruldu. Hem patronunun evinden bir an önce gitmeliydi. Mine hala elini tutuyordu. Başını çevirdiğinde Berra’nın hala Miraç’a sarıldığını görünce tekrar dev adama sarılmak istediğinde kendine şaşırdı.

“Sizi rahatsız et..ettiğim için ö..ö..özür dilerim.”

“İyi misin canım, asla rahatsız etmedin.”

“Mine çok iyisin.”

“Arkadaşlar böyle zamanlar içindir, lütfen kendini zorlama.”

“Teşekkür ederim Türkan! Yok anlatacağım. Üniversite üçüncü sınıfta Hakan bizim sınıfa yatay geçişle geldi. Dikkat çekmeye alışkın biri olarak çok havalıydı. Sınıfta ve ya okulda çoğu kız onunla ilgileniyordu. Bana çıkma teklif etti. Hayır dedim. Sonrasında sürekli rahatsız etmeye başladı. Berra birkaç arkadaşım sürekli beni kollar oldu. Telefonla sürekli arardı. Engellerdim bu sefer başka numaralarla arardı, mesajlarına cevap vermedikçe çıldırıyordu. Okulda her yerde karşıma çıkıyordu. Konuştuğum erkeklere bulaşıyordu hatta bir keresinde Karan’la okulun ortasında kavga ettiler. Ailelerimiz duymadan halledemeyeceğimi anladığımda neredeyse bir yıl geçmişti. Bu seferde okul bitiyor nasıl olsa diye bekledim. Berra sürekli şikayetçi olmam gerektiğini söylüyordu ama ailesi çok güçlü olduğu için olmadım. Neyse çok uzatmayım, bir gün akşam yemeği çıkışında siyah bir minibüs önümüzde durdu. İçinden çıkan adamlar beni kaçırmaya kalkınca Berra onlara saldırdı. Bu sefer ikimizi kaçırdılar. Bir eve geldik. İkimizi ayrı odalara kilitlediler. Sonrasında Hakan geldi. Benimle evlenmek istediğini söyledi. Hayır deyince yalvarmaya başladı. Ben sürekli Berra’yı sormaya başlayınca çok sinirlendi. Kemerini çıkardı. Evlenme teklifini kabul edip etmediğimi sordu son kez soruyorum dedi. Hayır deyinde beni kemerle dövmeye başladı. Berra’nın çığlıklarını duyana dek sesimi çıkarmadım. Ben sesimi çıkarmadıkça o daha hırsla dövdü.”

Şehbal sustu. Arkadaşına bakınca Sarı söze girmek için cesaret aradı. Herkeste gözlerini gezdirdi. Sonra başını eğdi. Konuşmaya başladığında hala sesi de bedeni de titriyordu.

“Bana da korumanın biri sarkıntılık edince tokat attım. O da saçlarımdan tutup savurduğu gibi elbise dolabına fırlattı. Sonra tekmelemeye başladı.”

“Çıldıracağım Berra bunlardan neden haberimiz yok. Berker’lerin haberi var mı?”

“Hayır abi sadece Şehbal’in ablası Damla’nın ve Karan’ın haberi var.”

Baran kardeşine küfür ederken, duyduklarından sonra buz kesilen Türkan ve Mine birbirlerine baktılar. Kendileri ne korunaklı hayat yaşamışlar. İkisi de aynı anda bunu akıllarından geçiriyordu. Mahir dişlerini sıkmaktan kıracak durumdayken, Şehbal’in kekelememek için nefesler almasını kaşları çatık izledi. Miraç Berra’nın o halini gözlerinin önüne getirdiğinde yumruklarını sıkmaya başladı. Şehbal’in korkulu sesiyle tekrar herkes ona odaklandı.

“Berra’nın sesi üzerine Hakan odadan çıktı. Benim ayaklanacak halim kalmamıştı. Sonra ne olduysa birden evi bir sürü polis bastı. Bizleri alıp hastaneye götürdüler. Şikayetçi olmak istedik ama kimse oralı olmadı. Sonradan anladık ki amcası İçişleri Bakanıydı. Bir şekilde bizi kaçırdığından haberi olmuş. Bizi kurtardı ama yeğenini de yurtdışına kaçırdı. O geceden beri ilk kez görüyorum.”

“İçişleri bakanının yeğeni demek…”

Mahir eve geldiklerinden beri ilk defa konuştu. Konuşmadan ziyade sesi tıslar gibi çıkmıştı. Mehmet’le Baran’da ayağa kalktılar. İçişleri bakanı demek Türkiye’nin en güçlü adamlarından biri demekti. Sonuçta bütün teşkilat adama bağlıydı. Peki! Bu Delidumrul’u durdurur muydu? Asla! Miraç kollarındaki güzelliğin yeniden gerildiğini anladığında daha sıkı sardı. Baran’ın bağırmasıyla Berra o güçlü kollardan sıçradı.

“Bize nasıl söylemezsiniz Berra, kimin yeğeni ya da oğlu olursa olsun. Berker, baban ve ben o piçin anasını ağlatmaz mıydık? O Karan’ında ağzına sıçacağım.”

“Hayır Baran abi anlamıyorsunuz. Yazılı bir dilekçemizi bile aldıramadık. Bunu görünce iyi ki ailelerimize söylememişiz dedik. Karan ve Damla’da hastaneye yatınca mecbur öğrendiler. Çünkü Şehbal’in vücudunda kanamayan yer yok gibiydi. Benimde sağ kaburgam kırılmıştı.”

“İnanmıyorum dans ederken pistte düştüm. Kaburgam kırılmış dediğin zaman mı oldu bu olaylar, kendimi hiç affetmeyeceğim.”

“Baran sakin olur musun artık, bak kızlar zaten üzgün.”

“Olamıyorum Türkan, Berker veya Berrak abla Sarı’nın başına gelenleri öğrenirse kahırlarından ölürler. Ailenin kıymetlisi o ve ne zamandır bana emanet ama ben hiçbir şey bilmiyormuşum.”

“Abi ne olursun bizimkiler öğrenmesin. Geçti bitti bak bu geceye dek hiç görmemiştik. İnan rahatsız bile edilmedik.”

Baran yalvaran sarı civcive ve korkarak gözyaşı döken Şehbal’e baktı. Sonra Mehmet’in düşünceli gözleriyle karşılaştı. İçinde patlamaya hazır bir bomba vardı ve sevgilisi onun sakin olmasını istiyordu. İkisini de kardeşi gibi seviyordu. Özellikle Berra’yı kardeşi Leyla’dan hiç ayırmamıştı. Ayakta öylece kaldı. Ne hareket edebiliyor, ne konuşabiliyor ne de düşünebiliyordu. Vücuduna yayılan öfkesinden kendisi de korktu. Mahir’in sözleriyle kaşlarını çattı.

“Ben gidiyorum gardaşım. Sen kızlara sahip çık burada kalsınlar.”

“Mahir!”

“Mehmet sen dediğimi yap.”

Mahir’in hızla gidişinin ardından Baran’da durmadı. Türkan sevgilisini durduramayacağını bildiğinden sadece arkasından sessiz bir iki damla yaş döktü. Miraç da gitmek istiyordu ama tekrar ona sarılan Sarı’yla kalakaldı. Şehbal ise utanıyordu. Dokunamadıkları kahvelere bakan Mehmet ev sahibi olarak herkesi organize etti. Zorla Türkan Berra’yı, Mine de Şehbal’i duş soktu. Mine burada olan eşofman ve badilerinden kızlara verdi. Türkan’a Mehmet’in tişörtlerinden verdi. Herkese misafir odalarını hazırlattıran Mine, kızların uyuduğundan emin olduktan sonra odasına gitti. Miraç’ın zaten bu evde de odası olduğundan direkt odasına çıktı ama volta atmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Mehmet duşunu almış, odasının büyük balkonunda Mahir’e ve Baran’a ulaşmaya çalışıyordu. Onlarla gitmediği için pişmanlık yaşıyordu. Mine’nin ev sahibi gibi her şeyi organize edeceğini bilse kimse onu tutamazdı. Bu aklına gelince gülümsedi. Sevgilisi artık evini de benimsemişti. Evlilik teklifi için çok da erken olmadığını aklının bir köşesine yazarken beline dolanan kollarla tekrar gülümsedi. Usulca arkasını döndü. Duşunu almış mis gibi kokan sevdiğinin gözlerine baktı. Kızarmıştı.

“Ağladın mı?”

“Kızların başına gelenlere üzüldüm.”

“Geçmiş bitmiş ama aşkım.”

“Ya yine karşılarına çıkarsa Şehbal’in halini gördün değil mi?”

“Mahir icabına bakar merak etme sen.”

“Mahir’e ne ki…”

“Güvenlik şirketi var ya ondan dedim. Kızlar uyudu mu?”

“Uyudu. Türkan’ın uyuyabileceğini sanmıyorum ama…”

“Hadi bizde yatalım çok geç oldu.”

“Olur!”

Yatağa girer girmez kollarının arasına kedi gibi kıvrılan ürkek sevgilisini sımsıkı sardı. Hala biraz nemli olan saçlarını öperek, kollarında sırtını okşayarak uyumasını bekledi. Kendisi de hangi ara uyuduğunu bilemedi. Miraç uyuyamıyordu. Berra’nın uyuduğunu biliyordu ama ya gece korkarsa diye yatakta yatamadı. Dayanamayıp, sessizce odaya girdi. Başucundaki lamba yanıyordu. Huzursuz uyuduğu belliydi. Yatağın kenarına dizlerinin üzerine çöktü. Usul usul saçlarından okşamaya başladı. O dokundukça yüzü yumuşayınca Miraç da gülümsedi. Elini tuttu ve o sıcaklıkla orada uykuya daldı.

Türkan sabaha dek gözünü kırpmadı. Gece tekrar sıcak duş aldı, belki mayışıp uyurum diye ama yine uyuyamamış yatak batmıştı sanki. Baran’ı bir iki kere aradı. Açılmadıkça içi daraldı. Sinirli yüzü gözlerinin önünden gitmedi. Kızların anlattıkları da çok korkunçtu. Hiçbir kadının yaşamaması gereken şeylerdi. Şehbal’in vücudunda kanamayan yer kalmamıştı cümlesinden sonra gözlerini yummuştu. Bu tatlı küçük kadının o halini aklından geçirmek bile çok acıydı. Bir de o küçücük yaşlarında bunu tek başlarına halletmeye çalışmışlardı. Adamın ceza almamasına da ayrı sinir olmuştu. Sabah olunca odada duramadı. Üzerindeki bol tişörtle aşağı inmekte sakınca görmedi. Zira dizlerinin altında biten tişört yazlık elbise gibi olmuştu.

Mutfakta kimse yoktu. Dolapları karıştırdı. Su ısıtıcısını çalıştırdı. Kahve şu an ihtiyacı olan tek içecekti. Telefonunun mesaj bildirimiyle hemen işini bıraktı. Baran’ın ‘kahvaltıya yetişeceğim aşkım merak etme’ mesajıyla gözleri doldu. İyiydi ya bu kadarcık mesaj bile yeterdi. Kahvesini yapıp bahçeye çıktı. Bahçe takımının olduğu yer gözüne cazip gelse de seraların olduğu yere yürüdü. Banklardan birine oturunca sabah güneşinin güzelliğini yaşadı. Uzun süre sonra yanına birinin oturmasıyla kendini topladı.

“Günaydın!”

“Günaydın efendim.”

“Türkan evde böyle demene gerek yok. Hem enişten sayılırım.”

Türkan gülümsedi. Patronunun bu hallerine alışamıyordu. Şirkette yüzü bir gram gülmeyen adamın Mine’nin yanında şeker gibi olması hoştu. Onunda uyuyamadığını anladığından ayağa kalktı. Bir şey konuşmadılar. Çalışanlarda kahvaltı hazırlığına başlamıştı. Mine’nin de yardım ettiğini gördü. O arada kapıda gördüğü siluetle olduğu yerde kaldı. Elinde poşet kollarını açan adama kızgın olmak istedi ama değildi bu yüzden koşarak sarıldı.

“İyi misin?”

“Bomba gibiyim aşkım, eve gidip sana kıyafet bile getirdim bak.”

Türkan sesini çıkarmadı. Neşeli sesine inanmak istedi. Mahir’i de görünce elinden poşeti alıp, yanağına bir öpücük kondurduktan sonra eve geçti. Hem kızları da kontrol etse iyi olurdu. Berra gözlerini açtığında elindeki baskıyla yana döndü. Miraç’ın başını elinin üstünde görünce şaşırdı. Yatağın yanında böyle mi uyumuştu? Adamın sert çehreli yüzüne baktığında tebessüm etti. Demek ki onun varlığı sayesinde kesintisiz uyumuştu. Genelde Hakan’ın aklına geldiği günlerde bile uyuyamazdı. Elini usulca çekti. Gözleri hafif açılan adama bakmamak için uğraştı ama bakışları kilitlenmişti.

“Uyandın mı?”

“Teşekkür ederim.”

Miraç, kadının teşekkürüne sadece tebessüm edip ayağa kalktı. Berra’da tam yataktan kalkacakken nasıl göründüğünü içinden geçirince kaygılandı. Saçını falan düzeltmemek için elleriyle üzerindeki yorganı kavradı. Birbirlerine öyle baktıklarının farkında değildiler. Miraç, kadının sabahları ne kadar güzel olduğunu söyleyip söylememek konusunda çelişkideydi. Sonra kapıya dönmeden önce içinde tutamadı.

“Sabahları bu kadar güzel olan başka kadın görmedim. Çok güzelsin!”

Berra, kapatılan kapıya bakarken yüzü aydınlandı. Bugüne dek böylesine güzel bir iltifat almamıştı. Boşuna kaygılandığını anladığı için mutluydu. Hızla yataktan kalkıp banyoya girdi. Elini yüzünü yıkadı. Mecburen üstündekilerle aşağı inecekti. Aklına gelen Baran’la suratı düştü. Acaba abim geri döndü mü diyerek hızla aşağı indi. Bahçeye çıktığında herkesi orada görmek içini rahatlattı. Sadece Mahir yoktu. Şehbal’in şişmiş gözlerini görünce kendi görüntüsünün ona göre gayet iyi olduğuna karar kıldı. Herkesin güler yüzüyle o da gülümsedi. Kahvaltı etmeye başladılar. Aradan geçen on dakikanın sonunda Mahir geldi. Şehbal’in işte o zaman çok kısa bir süre gözlerinin parladığına yemin edebilirdi. Spor kıyafetlerle harika gözüktüğünü sadece Berra düşünmemişti. Mehmet ayağa kalkıp dostunu karşıladı.

“Mahir hoş geldin?”

“Sağ ol gardaşım.”

“Keyiflisin bakıyorum.”

“Öyleyim.”

“Neye borçluyuz bu keyfi…”

Mahir gidip Şehbal’in yanına oturdu. Ona bakmıyordu ama hala ne kadar bitik olduğunun farkındaydı. Telefonunu çıkarıp bir video açtı. Herkeste Şehbal ve Mahir’in arkasına geçmişti. Son ses açılan video da kadın spikerin dedikleri Berra ve Şehbal’in ağzını açık bıraktı.

“Sayın seyirciler İçişleri bakanı Selman TAPAR’ın yeğeni Hakan TAPAR’ın, dört yıl önce bir kadını balkondan attığının görüntüleri ortaya çıktı Bunun üzerine tutuklandı. Kadının kimliği saklanırken, Hakan TAPAR’ın birçok kadını darp ettiğine dair ihbarlar geldiği de haber merkezime iletildi. Uyuşturucu kullandığı ve sattığı ortaya çıkan şahsın nöbetçi mahkemece tutuklanmasına karar verildi. Şimdi gözler içişleri bakanının yapacağı açıklamaya çevrildi.”

Bölüm : 03.11.2024 15:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...