Herkes derin bir sessizliğe boğulurken ben ve Elif şaşkınca bakıyorduk. Burada ne haltlar dönüyordu bilmiyordum ama anlaşılan bayağı bir şey olmuştu. Sessizliği bozan Elif oldu. ''Evet ismimi nerden biliyorsunuz acaba?'' Oldukça sakin çıkarmaya çalışmıştı sesini
Karan ardından ''beni tanımadınız mı?'' Elif, Karan'ı kısaca süzdü.
''Çıkaramadım.''
''Hani ilkokulda sıra arkadaşıydık unuttun mu?''
Elif bir şeyler anımsar gibi oldu. Ardından yüzünde şaşkınlık belirdi. ''Karan'' dedi şaşkınlıkla
Yalnız ben burayı da anlayamadım. Gerçekten ne oluyordu? ''Elif ne oluyor acaba''
Elif bana döndü. ''Hani bir keresinde okulda rezil olmuştum ya Karan'da'' devamını getirmedi. Fakat ben anlayacağımı anladım.
Karan'a döndüm. ''Sen o musun? Elif anlatmıştı. Yaptığın fedakarlıkta büyük be Karan''
''Ne olmuş lan'' bence biz bu çocuğu rezil etmeden buradan çıkalım. Alparslan düşünceli bir şekilde bakıyordu. Zamanında bu olayı ona da anlatmıştım. Dilim kopsaydı keşke de anlatmasaydım. Elif'e zamanında okuldaki çocuklar onu zorbalamıştı. Tabi ki de bu olaya Karan dahil olmuştu ama bu olayın sonunda ise daha sekiz yaşındaki çocuğu baya bir güzel dövmüşlerdi. Ben şahsen timine dayak yeme olayının öğrenilmesini istemezdim ama timin komutanına zamanında anlatmıştım.
''Bir dakika bir dakika bende biliyorum sanırım bu olayı'' dedi Alparslan
''Bilmiyorsun'' dedim.
''Biliyor-''
''Bilmiyorsun!'' dedi Elif ciddiyetle Alparslan kolay kolay kimseden tırsmazdı ama zamanında Elif onu az rezil etmemişti.
''Seni burada görmeyi hiç beklemiyordum Karan'' dedi Elif
''Aman her neyse Mavi hadi git teyzenin yanına onunlasın şimdilik''
Üzüldü Mavi ''ama ben babamla gezicektim.''
Buna bende üzülüyordum. Ama elden gelen bir şey malesef yoktu. ''Babanın biraz işleri var. Sonra yine gezersiniz anlaştık mı?''
Babasına döndü. '''Gezicez dimi baba''
Diz çöktü Alparslan ''gezicez tabi ki kızım sen gel bana bir sarıl önce'' Mavi babasına sıkıca sarıldı. Alparslan kızının kokusunu içine çekti. Kızının saçlarını okşadı yavaş yavaş ardından kızının alnına bir öpücük kondurdu. ''Hadi bakalım.''
''Gel teyzene Mavi'' dedi Elif ama aynı zamanda Karan'dan da ses geldi.
''İşiniz yoksa benim de izin günüm birlikte takılırız, hem eski günleri yad ederiz hem de Mavi ile ilgileniriz ne dersin Elif'''
Karan'ın bu teklifine sıcak baktı Elif ''tabi ki biz seni bekliyoruz o zaman''
''Karan gözün Mavi'de olsun.'' Dedi Alparslan
''Emredersiniz komutanım'' dedi Karan ardından Alparslan, Mavi'yi son kez kokladıktan sonra uzaklaştı. Bende kızımı öptüm yanağından o da benim yanağımı öptü. Ardından bende yanlarından ayrıldım.
Onları geride bıraktım. Kızım babasına fazla düşkündü. Gerçekten tahmin bile ettiğimden fazla. Ben eskiden etrafımdaki insanlara sevgimi bile gösteremezdim. Sadece nazik olurdum. Tabi bazıları bu nazikliğimi yanlış anlardı. Duvarlarım vardı benim, Elif ile tanıştığımızda ona karşı aramızdaki duvarı kırmak kolay olmamıştı ama sonunda başarmıştım. Ardından Alparslan gelip benim duvarlarımı kırmıştı. Benim duvarlarımı kırmışlardı ama sorun şuydu ki ben onlara olan sevgimi kolay kolay gösteremezdim. Bana sevgisini veren insanlara karşı kollayca sevgimi verememiştim. Ben aslında düzgünce sevmeyi kızım ile öğrenmiştim.
Alparslan'ın geriden Mavi'yi ne kadar sevdiğimi bilse de ona kolay kolay yansıtmayacağımı düşünürdü. Ben kolay kolay sevgimi gösterememiştim. Alparslan ile kolay olmamıştı ama açılmıştım. İçimdeki sevgilerimin minik bir kısmı ile de olsa ona sevgimi vermiştim. Daha sonra hayatımdan çekip gitmişti.
Sonra kızım doğmuştu. Ona olan sevgimi vermekte hiç zorlanmamıştım. Anne olunca anlarsın derlerdi ya işte o zaman anlamıştım. Ben anne olduktan sonra çok değişmiştim. Dünyaya olan bakışım değişmişti. Alparslan'a bile verirken zorlandığım sevgimi Mavi'ye hiç zorlanmadan verdim. Dışarıdan sevgimi kolay kolay veremediğim görünüyor olabilirdi ama gerçek öyle değildi. Elif de bunun farkındaydı ve hep bu halimi gördükçe mutlu olmuştu.
Karargahın içine adımladım. Yönüm belliydi Albay'ın odasıydı. İçeri girdiğimde başımı yavaşça eğdim. Yavaşça ilerledim ve durdum. Oturmadım öylece kaldım. Masadaki dosyaları son kez kontrol ettim. ''Bir şeyden de eksik kalmaz mısın?''
''Bu benim görevim komutanım''
Sinirli bir şekilde baktı. ''İyi otur bari başımın üstünde dikilme'' canıma minnetti. Yavaşça oturdum. Ardından kapı çalındı. İçeri Alparslan girdi. ''Komutanım'' dedi asker selamını vererek
''Otur evlat'' tam karşıma kuruldu.
''Emredin komutanım''
Albay bana döndü. ''Sen açıkla istersen mit''
Aramızdaki gerginliği fark etti Alparslan fakat ses etmedi. Arkama yaslandım. Kadın teröristin fotoğrafını Alparslan'a uzattım. Aldı. ''Bu kadını ele geçirmeniz gerekiyor.'' Bakışlarındaki merak vardı. ''Sen... sen ve timin''
''Çok haddim olmayarak bir şey sormak istiyorum komutanım''
''Anladım ben senin sorunu yüzbaşım bu görev teşkilatı da ilgilendiriyor ve Yavuz buraya gelip operasyonlarda'' bana döndü. ''Onun ile birlikte yöneticeğimizi söyledi.''
''Yani anlayacağım bu konuda bizi o yönetecek sizinle birlikte''
''Onun emirleri benim emrimdir.'' Bunu söylemesini beklemiyordum. Fakat bir şey de demedim.
''Ayrıca eklemek isterim ki İskender'i bitirmek için sizinle çalışacağız. Görevleri siz alacaksınız.'' Başını salladı Albay
''Bu görev için bize lazım olan sizdiniz.'' Bir şey söylemedi.
''Kadının adı Roza lakabı yani, amacımız onu ele geçirmek öldürmek değil ona bir şey olursa operasyon boşa gider. Adımlarınızı buna göre atın. Kadın tam bir manyak zaafı var ama bu zaaf öldürmek masum kadınları ve çocukları öldürmekten zevk alıyor. Onları gördüğü anda öldürmeden rahat etmez. Adımları ve planlarında onları öldürmek mutlaka yer alır ve onunla yakın dövüşe girerseniz dikkat etmeniz gerekiyor. Yakın dövüş konusunda oldukça iyi olduğu söyleniyor.''
Kadını inceledi. ''Kendisi de bir kadın ve kadın ve çocukları öldürmekten zevk mi alıyor?'' Şaşırmıştı. Gerçekten bu konuda bende şaşkındım. Gözüne gezdirdiği hedefi de mutlaka öldürürdü.
''Kadın tam bir manyak'' dedim sadece
Dişlerini sıktı. Bunları duymak onu çıldırtmıştı. ''Peki görev ne zaman olacak?''
Albay ''bunu tam anlamı ile bizde bilmiyoruz.''
Ben cevap verdim ardından ''iki gün sonra olacak''
İkisinin de bakışları bana değdi. ''Peki sen buna nasıl karar veriyorsun?''
'İstihbarat'' demekle yetindim. ''O zaman istiyorlar. Yer belli''
Sorgulamadı Albay. ''Hazırlanın Evlat görev yakın''
''Emredersiniz komutanım''
Bu iş bizim için her şeyden çok önemliydi. O kadın eninde sonunda konuşaçak ve bize büyük bir yardımı olacaktı.
...............................................................................................................
Elif, Mavi'nin elini sıkıca tutmuştu. Sonunda parka geldiler. ''Teyze ben gidiyorum.''
''Gözüm üstünde Mavi sakın yine yanlış bir şey yapma''
Yapacağından emindi ama Mavi ''tamam'' dedi.
''Gel şu banka oturalım'' dedi Karan
Oturdular sessizce ikisi de sessizdi. Ne diyeceklerini ne konuşacaklarını bilemiyorlardı. Karan bir anda kendinden bile beklemediği şekilde ona teklifi yapmıştı ama sonrasında ne yapacağını düşünmemişti.
''Ee'' dedi konu açmak adına ''nasılsın? Seni en son gördüğümde ağlak ve şımarık bir kızdın şimdiki halini merak etmiyor değilim''
Güldü Elif istemsizce ''şımarık mıydım gerçekten''
Karan eski anılara daldı. ''Öyleydin. Başıma açtığın dertleri saymıyorum bile''
Güldü tekrar Elif ''doğru hiç unutmamış gibisin''
Karan devam etti. ''Unutmak mümkün mü?''
''Değil'' diyerek onayladı Elif
''Güzel günlerdi'' dedi Elif
''Öyleydi'' diyerek bu sefer Karan onayladı. ''Ee ailen nasıl?'' Yüzü düştü Elif'in derin bir nefes aldı. Cevap alamadı Karan ''Noldu sustun?''
''Öldüler'' dedi Elif duygusuz bir sesle
Şaşırdı Karan ''nasıl yani''
''Araba kazası alköllü bir sürücü yüzünden hayatlarından oldular.'' Sustu Karan ne diyeceğini bilemedi. Sadece hep söylenen o üç kelimeyi söyleyebildi.
''Başın sağolsun''
''Teşekkür ederim.'' dedi Elif yüzündeki hüznü dağıtmak istedi. Bakışları Mavi'deydi ama kulakları Karan'daydı. ''Peki sizinkiler''
''Annem sağolsun gayet iyi kız kardeşim şu anda avukat olarak staj yapmakta babam da'' sustu Karan denilen laf belliydi. ''Öldü.''
''Senin de baban öldü demek'' iç çekti Elif ''başın sağolsun''
''Bir anda tüm aileni kaybettikten sonra nasıl toparladın?'' bunu çok meraklı bir şekilde sormuştu. Merak ediyordu ailesine düşkündü ve onları bir anda kaybedince asla toparlanamazdı. Bu Karan'ın gözünden öyleydi.
Elif'in cevabı belliydi. ''Hazal sayesinde, onunla lise yıllarımızda tanıştık. Ondan sonra ailemi kaybettim. Hazal her anımda yanımda oldu. İkimizin de bir ailesi yoktu. İkimiz de kimsesizdik. Birbirimize sarmalandık. Birbirimize kardeş olduk.''
''Hazal hanım ile lisede tanıştınız demek''
''Öyle'' demekle yetindi.
''Nasıl biri peki''
''Hayatını yetimhanede geçirmiş biri nasıl biri olabilir?'' Düşündü Karan
''Kaybedecek bir şeyleri olmaz. Tek amaçları yaşama tutunmak mutluluğu birilerinde aramak olur.''
''Doğru. Hazal çok duvarları olan bir insandı. İçinde sevgisini ne kadar istese de kolay kolay gösteremezdi. Bunu denerdi ama daha önce gördüğü bir şey değil sonuçta ne kadar bilecek ama bir anda bir mucize oldu ve bambaşka bir insan oldu.''
Nasıl olduğunu merak etti. ''Nasıl?''
Elif, Mavi'yi gösterdi. ''Mavi doğduğunda içindeki tüm duvarlar yıkıldı. Sevgisini tamamen göstermeye başladı. Yani anlayacağın annelik onu bambaşka bir insan yaptı. Eskiden ne kadar uğraşsa da sevgisini gösteremezdi. Bunun için çok canı yanardı ama boşver derdik. Bizi sevdiğini biliyoruz ya gerisi önemli değil derdik Alparslan'la'' bir dakika ne? O Alparslan'ı cümle içine mi katmıştı? Hay bu konuyu açmaması lazımdı. Panil oldu ama kendini dizginlemeye çalıştı.
''Öyle işte''
''İyiymiş.'' dedi Karan daha fazla ne diyebilirdi ki tebrik etmişti kadını geriden görünen güçlü bir kadındı ve bence zaten öyleydi. Güçlüydü, ayakta durabilmişti. Kimsesiz olsada mücadele etmişti ve şimdi ayaklarının üstünde durabilen güçlü bir kadın oluvermişti. Yengesine olan saygısı artmıştı. Daha önce komutanını nikah masasını bırak iş ilişkisi hariç bir kadınla kahve içmişliği bile yoktu. O kadın evlenmiş ve çocuk yapmıştı.
''Peki sen sonra ne oldu?''
''Ben'' dedi minik bir süre düşündü ardından ''Hazal ile hem okuyup hem çalıştık. İkimiz de bir şekilde ayakta durduk birlikte çok aç uyumuşluğumuz vardı ama bir şekilde başardık ve birimiz gördüğün gibi ben ise hemşire oldum.''
Büyük bir takdiri hak ediyordu ikisi de büyük bir iş başarmışlardı. Böyle zor bir hayatta tüm zorlukları aşıp istediklerini başarabilmişlerdi.
''Peki ya sen bakıyorum da asker olmuşsun''
''Evet'' dedi ''oldum.''
''Hayaline kavuşmuşsun.'' Dedi Elif
Tepki göstermedi Karan sadece düz bir sesle ''oldum.''
''Baban olsa seninle gurur duyardı.''
''Duyardı.'' Başka hiçbir şey demedi. Zaten ne diyebilirdi ki
''Senin ailende senden gurur duyardı.''
''Duyardı'' dedi o da ''ama yoklar''
''Yoklar'' diyerek onayladı Karan
İkisi de uzunca bir süre sessiz kaldılar. İkisinin de içindeki hüzün ortamı gerginleştiriyordu.
''Artık burada mısın?'' diye sorarak sessizliği bozdu Karan
''Buradayım'' diye yanıtladı Elif
''O zaman arada görüşürüz he birlikte eskileri yad ederiz ama rica ediyorum bunu yaparken bu sefer başımız belaya girmesin.''
Güldü ikisi de tam o anda parktan bir çığlık koptu. O tarafa döndüklerinde Mavi ve bir kız çocuğu saçbaş kavga etmekteydi. ''Yine mi Mavi?'' diye sitemle ayağa kalkıp koşar adım parka yöneldi. Mavi'yi hızlıca kucağına aldı. Mavi teyzesinin kucağından inmek için çırpınmaya başladı. ''Anlaşılan Mavi de babasına benziyor.''
Elif isyanca onayladı. ''Malesef'' kahkaha attı Karan. İçinden bir şeyler koptu. Çocukluk aşkıydı bu kız eskisi ve şimdi ki hali arasında dağlar kadar fark vardı ama oydu sonuç olarak gerisinin pek bir önemi yoktu.
..........................................................................................................
O konuşmadan sonra işlerimi hallettim. Alparslan'ın da bir iki evrak işi vardı. İşimi bitirdikten sonra gideceğim yer belliydi. Elif'i aradığımda Mavi'nin tekrardan birileri ile kavga ettiğini öğrendim. Bu kız gerçekten beni deli ederdi. İşimi bitirdikten sonra Mavi'yi alıp eve getirdim. Babası anlaşılan onu şımartacak baya bir şey almıştı ve hepsi Alparslan'ın arabasında kalmıştı. Sıkıntı yoktu. Alparslan onları illa getirirdi. Biz önce kendi işlerimizi halledelim.
Alparslan'a Mavi'nin yanına gelip gelmeyeceğini soran bir mesaj atmıştım. Cevap belliydi gelecekti. Bu şekilde mesajını gördükten sonra bende Mavi akşam yemeğini birlikte yemek istiyor bekliyorum diye mesaj atmıştım. Yani kısacası onu akşam yemeğine çağırmış gibi olmuş olabilirdim ama asla çağırmamıştım.
Dışarıdan öyle gözüküyor olabilirdi ama asla öyle değildi. Kendime çeki düzen vermeye kalktığımı fark ettiğimde kafamdaki sesi susturmaya çalıştım. ''Saçmalama kızım saçmalama'' ben ne yapıyordum böyle kendime asla çeki düzen vermeyecektim. Bugün kendi sevdiğim yemekleri yaptım. Üstümü değiştirdim. Oldukça rahat giyindim. Siyah bir tişört ve siyah bir tayt giydim. Çok önem vermeyecektim.
Kızım hızlıca odama girdi. ''Anne'' dedi ona gülümsedim.
''Annecim''
''Babam ne zaman gelecek?''
''Birazdan gelir. Üstelik sormak istiyorum baban gelince sen annneni çok çabuk unuttun.'' Unutmuştu gerçekten de
Sessiz kaldı. Ona yaklaşıp kucağıma aldım. ''Sen beni unuttun öyle mi?'' Onu etrafında döndürdüm. Yatağa yatırıp gıdıklamaya başladım. O da gülüp bana engel olmaya çalıştı ama tabi ki başaramadı. Boynuna derin bir öpücük bıraktım. Direk üstüme çıkıp o da beni gıdıklamaya çalıştı ama ben gıdık almıyordum işte
Ama hanımefendi pes etmedi. Bu sefer de benim yüzümü öpmeye başladı. Tabi ki de aşırı tatlı öpüyordu ve bu bende garip bir duygu oluşturuyordu. Hızlıca ayağa kalkıp kızımı kucağıma aldım. Onu odadan çıkartıp tekrar döndürdüm. Ardından mutluluğumuzu bozan şey kapı ziliydi.
Mavi direk babam geldi diyerek kapıya koştu. Bense arkasından öylece kaldım. Yüzüm istemsiz isyankar çıkmıştı. Gerçekten mutlu anımızı mahvetmekten başka yaptığı başka bir şey yoktu. Mavi'nin peşinden ilerledim. Garibim kapıyı açmadan bekliyordu. İlerleyip kapıyı açtım. Alparslan ile göz teması kurmak istemedim. Buna gerek duymadım. ''Gel'' dedim sadece
''Baba'' dedi neşeyle kızım Alparslan'ın elinde siyah bir poşet vardı. ''Tatlı sever misin kızım''
''Bayılır'' dedim sadece içeri girdi. ''Baba'' dedi Mavi tekrardan ''hadi yemek yiyelim''
Ardından hızla içeri koştu. Beni gerçekten çok çabuk unutuyordu. Bu da benim elbette canımı yakıyordu. Kızımın da beni terk edeceği bir hayata katlanabilir miydim? Bir gün mahkeme salonunda ben annemi değil babamı istiyorum dese ne yapacaktım. Elimden hiçbir şey gelmezdi.
''Ne yaptın sen bu kıza ne yaptın da hemen beni unuttu?''
''Anlaman zor olmasa gerek Hazal'' Cevap vermedim.
''Ne yaptın bu kıza'' dedim tekrardan
''Ben birşey yapmadım. Sadece ona sevgimi verdim. Fazlasını yapmadım. Yani anlayacağın senin yapamadığını yaptım.'' İşte bu kadarı fazlaydı. Gözümden akmak isteyen yaşlara zorlukla engel oldum. Gözlerine bakmadım Alparslan'ın ''ben kızımıza sevgimi verdim.'' dedim kararlılıkla
''Gerçekçi olalım Hazal sen sevgini kolay kolay gösteremezsin ve Mavi'nin de sürekli onu seven birine ihtiyacı var. Sen demek ki bunu karşılayamamışsın bu yüzden direk babasına koşuyor.'' Kırıldım, hayatımda kırılmak istemediğim kadar kırıldım. Onun gözlerine baktım kararlılıkla. Dediklerinde büyük bir yanlışlık vardı. Ben kızıma olan sevgimi her koşulda göstermeye çalışmıştım ve göstermiştim de.
''En azından ben sevgimi verdikten sonra terk etmiyorum. Senin de kızını terk etmeyeceğinin bir garantisi var mı peki'' Gözlerinde bir titreşme oldu. Nedenini anlayamadım ama canının yandığını hissettim. Benim kırılmamdan bile fazla yanmıştı canı bunu görmüştüm.
''Ben kızımı terk etmem!'' dedi kararlılıkla
Gülecek gibi oldum. ''Çok duyduk bu laflarını Alparslan gerçekçi olalım sen seni seven birine katlanamıyorsun ve en sonunda terk ediyorsun. İleride belki de kızını terk ettiğinde anlayacaksın bunları Alparslan. Sevdiğin insanlara bile sahip çıkamayacak kadar korkaksın.'' Değildi korkak değildi ama o benim gözümde kendini biraz korkak olarak bilse sıkıntı olmazdı.
''Ben korkak değilim.'' Güldüm alayca
''Sen öyle bir korkaksın ki-'' lafımın devamını getiremedim. Mavi direk bize bakınca ona döndük. ''Yemiyor muyuz?'' İştah kaldıysa yerdik tabi kızım
''Geç'' dedim Alparslan'a ilerlemekle yetindi. Aslında acıkmıştım ama şuan asla aç hissetmiyordum. Yemek yememe gerek yoktu. İçeri girdikten sonra ''ben aç değilim annecim size afiyet olsun. Benim işlerim var.'' Hızla kendi odama girdim. İçeri girdiğim an sırtımı kapıya yasladım. Gözlerimden taşan yaşlar ile olduğum yere çöktüm. Oldukça sessiz bir şekilde ağlamaya çalıştım. Ne kadar sessiz olabilirsem artık
Bir süre sonra ayağa kalkıp dolabın kapısını açtım. Minik bir kutu vardı. İçinden bir fotoğraf aldım. O fotoğrafa baktım. ''Yine kırdın kalbimi'' dedim Alparslan'ın fotoğrafına.
Daha yeni babasına kavuştu. Biraz zaman geçsin o zaman eskisi gibi olur.'' Dedi içimdeki ses ''kızın seni çok seviyor.'' dedi yine bu düşünceler ile bir süre boğuştuktan sonra işlerimin başına geçtim.
........................................................................................
Alparslan uyuyan kızının kokusunu içine çekti. Bu kokunun ona hatırlattığı şey sadece masumluktu. Biraz yaramaz olsada her kız çocuğu masumdu. ''Özür dilerim kızım bunca zaman yanında olamadığım için özür dilerim ama mecburdum. Sen belki beni affedersin ama annen asla affetmez ha'' cevap olarak biraz daha uyurken bile sırnaştı Mavi. Tebessüm etti Alparslan kızının kumral saçlarını okşadı. Ela gözleri dolayısıyla annesini andırıyor ve yüzü sebebi ile babasına. Birde huyu benziyordu tabi. Yoksa nasıl sürekli olayın içine karışacak ''Ben yokken anneni hiç yordun mu?'' Dedi tekrar.
Mecburdu Alparslan terk edip gitmeye mecburdu. İş normal görev olsa yeni evliyim karımı bırakamam bunu kaldıramaz der geçerdi. Görevi asla kabul etmezdi ama söz konusu olan Hazal'ın canıydı.
Affan denen o şerefsiz terörist hayatlarını mahvetmişlerdi. Birgün Alparslan'ı bir şekilde sıkıştırmış ve onlar için ajanlık yapmayı teklif etmişti. O ise bunu düşüneceğini söylemişti ama amacı düşünmek falan değil direk üstlerine yetiştirmekti. Üstleri teklifi kabul et onlardan gibi görün onu teker teker bitirelim demişti ama Alparslan kabul etmemişti. Vatanı her şeyden çok severdi ama yaşayacağı bir hayat vardı Hazal'la bunu mahvetmek istemedi. Lakin o Affan denen şerefsiz onu Hazal'ın hayatı ile tehdit edince kadar kabul etmek zorunda kalmıştı.
Affan denen adamın isteği belliydi. ''Karını terk et bizde onun yaşamasına izin verelim.'' Terk etmişti ve bir daha onun hakkında hiçbir haber alamamıştı. Üstleri buna asla izin vermemişti zaten. Gizli görevi bir ömür sürebilirdi ve o Hazal'dan sonsuza kadar ayrı kalabilirdi. Hazal bir başkasına gidebilirdi. Ondan boşanmadı belki birgün her şeyi anlattıktan sonra tekrar bir aile oluruz diye bunu yaparak Hazal'ı delirttiğinin farkındaydı ama bunu yapamadı. Yaptığı bencillikti ama acı çekmek uğruna buna izin vermedi.
Kızını öğrendiğinde ilk üstlerine gitti. Onlar bunu bile bile Alparslan'dan saklamıştı. Hazal gerçeği söylemek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın Alparslan gerçeği kolay kolay öğrenememişti. Çünkü onlar bunu engellemişlerdi. Kızı olduğunda Affan da bunu öğrenmişti. Affan ne kadar azılı bir terörist olsada bir babaydı. Kızı ile görüşmesine izin verdi ama farkında değildi ki Mavi artık yedi yirmi dört izleniyordu. Onun güvenliğini o herifin sözüne bırakamazdı. Kızına bir şey olmaması için elinden geleni yapıyordu ve sonuna kadar yapacaktı.
Alparslan dışarıdan bir hain gibi gözüküyordu. Dosyası çok gizli olduğu için dışarıdan hain konumuna düşüyordu. Bu zamana kadar gelen hiçbir mit personeli onun hain olduğunu anlayamazdı. Anlayabilecek kişi Hazal'dı ama o da bu duruma asla ihtimal bile vermezdi. Onun dosyasına baktığında çok fazla incelemeye gerek duymamıştı. Direk incelese de anlamazdı. O bu işte herkesten bin kat daha iyiydi. O istese bulurdu. Fakat ihtimal dahi vermiyordu. Üstelik öyle iyi gizlemişlerdi ki bu gerçeği bulamazdı emin olsa bile çünkü asla elinde bir kanıt olamazdı.
Alparslan hem onun için iyi bir ajan hem de iyi bir elemandı. Verdikleri istihbaratları üstlerine bizzat kendisi verirdi. Bu zamana kadar bir çok şey söylemişti. Olmayan şeyleri olmuş gibi göstermiş ve Affan da onların yenilgi içinde olduğunu sanırdı ve zamanla Alparslan onun en güvendiği adamlardan biri olmuştu. Affan'ı bitirmeleri imkansızken 5 yılda onun hakkında önemli bilgiler öğrenmişlerdi. Zamanı gelince iş tamamen bittiğinde ailesine dönecekti. Hazal'a kendini affettirmeye çalışacaktı. Onu aslında ne kadar sevdiğini anlatacaktı. O günün gelmesini yıllardır bekliyordu. Ona yalvaracak yakaracaktı. Hazal ona zamanında ona nasıl yalvardıysa o bin kat misliyle yapacaktı bunu.
Fakat bilmediği bir şey vardı. Ona zamanı gelince yalvaracak vakitleri olmayacaktı, olamayacaktı. Hazal onun gerçeği öğrenmek yerine daha kötü gerçekleri öğrenicekti.
Yavaşça doğruldu. Hazal'ı merak etmişti. Çok zordu ona bu kadar yakınken aynı zamanda bu kadar uzak olmak...
Odasının kapısını çaldı. Ses gelmedi yavaşça içeri girdiğinde Hazal'ı çalışırken yorgunluktan masada uyurken buldu. Yavaşça yaklaştı Hazal'a.
Yavaşça çömeldi. Saçlarına dokunmak ve dokunmamak arasında gidip geldi ama içindeki dürtüyü bastıramadı. Saçlarını yüzünden çekti. Yüzüne doyasıya baktı. Çok masumdu, hayat onu bitirdi dedi içinden doğruydu. Bitirmişti.
''Seni ne kadar çok sevdiğimi tahmin bile edemezsin ela gözlüm'' diye fısıldadı. Masum yüzüne baktı. Ardından burada uyanırsa her yeri ağrır dedi içinden.
Alparslan, Hazal'a kıyamazken bunca yıl nasıl kıymıştı? Ne kadar kabul edilmesi zor olsada Alparslan, Hazal'dan daha çok acı çekmişti. O her zaman en çok seven kişiydi. İlişkide en çok değer verendi. Bir anda böyle olması onu ne kadar da acıtıyordu. Kimse onu anlayamazdı. Sevdiğinin saç teline kıyamazken onu tüketmek nasıl bir histi? Kimse anlamazdı. Defalarca kendi kendine intihara kalkışmıştı. Hazal bu kadar acı çektiği bir dünyada ben yaşayamam demişti. Hissediyordu onun ne kadar acı çektiğini ama elinden bir şey gelmiyordu işte.
Onu yatağına yatırayım dedi içinden ama Hazal uyandığı anda bunu sorgulardı. Amacın ne senin benden sanane derdi. Kalbi ve aklı arasındaki savaşta ne yapması gerektiğine karar veremedi. Defalarca düşündü. O senin gözbebeğin dedi kalbi ama beyni ise git dedi. Gidip gitmemek arasında geldi.
En sonunda galip belli oldu. Yavaşça belini ve bacaklarını tuttu. Ardından sessizce kaldırdı onu yavaşça yatağına yatırdı. Örtüyü üstüne çekti. Uyanmamıştı. Normalde hemen uyanırdı ama bu sefer uyanmadı. Saçlarını sevdi narince, ''Sen bu hayatta görebileceğim en değerli şeysin. Sen ve kızımız''
Ardından aklına gelen şey ile derin bir nefes verdi. ''Bugün de kırdım seni değil mmi?'' Cevap gelmedi. Derin bir uykuda olan Hazal'a bakmaya devam etti. ''Anlaşılan gerçekten ben iğrenç bir herifim. Sana yaptıklarımı ben bile idrak edemezken sen yanımda öyle değilsin. Sanki medenice ayrılmış bir çift gibiyiz ama bizde medeniyet ne arar değil mi?''
Usulca sevmeye devam etti. ''Senin yanında uyusam bugün bir şey der misin bana?''
Alparslan yavaşça, Hazal'ın yanına sığıştı. Eli Hazal'ın yüzünde gezdi. Özellikle de dudaklarında, dayanamadı. Yavaşça yaklaşıp dudaklarına minik bir buse kondurdu. ''Seni çok seviyorum Hazal seni çok seviyorum.'' Bugün canını acıttığının farkındaydı ama Alparslan için farkedilemez bir gerçekti. Nerden bilsin ki Hazal'ın da artık sevmeyi bildiğini.
O gece Alparslan, Hazal'ın başından ayrılmadı. Onun kokusunu içine çekti. Saçlarını okşadı. Narince okşadı onu. Kulaklarına fısıldadı. ''Seni çok seviyorum Hazal.'' O söz Hazal'ın rüyasına girmişti. Bu rüyanın etkisi ile yüzünde bir tebessüm oluştu. Alparslan bunu fark etti. Daha fazla fısıldadı kulağına bu üç kelimeyi ve o gece yıllar sonra birlikte uyudular. Birlikte huzurlu, mutlu bu üç kelimeyi birbirleri ile yıllar sonra tamamladılar.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |