Alparslan ile sakin olduğumuz bir an hemen hastanenin yolunu tuttuk. Şu Bebek kontrolünü yapmamız gerekiyordu.
Sıramız geldiğinde hemen içeri girdik. Doktor bizimle kısa bir görüşmenin ardından ultrason dan bebeğe bakmamız gerektiğini söyledi.
Yattığımda karnıma bir jel sürünce hafif irkildim. Ardından doktor cihazı karnımda tuttu. Nefesimi verip çocuğuma baktım. "Burada bir kese görüyorum." Dediğinde heyecanlandım.
"Tebrik ederim bir aylık hamilesiniz." Gülümsedim. Alparslan'ın elini tuttum.
"Daha önceden doğum konusunda zor bir süreç geçirmiştim. Tekrardan hamile kalma şansım çok düşüktü." Dedim.
Doktor kısa bir kontrolden sonra konuştu. "Dediğiniz gibi düşükte olsa bir ihtimaliniz vardı. Karnınızdaki bebek de o düşük ihtimalin sonucu."
Gülümsedim, sanki çocuğumuz bir mutluluğu temsil ediyordu. Alparslan'a baktım. Hem elimi tutuyor, hem de ekrandan çocuğumuzun ultrason fotoğrafına bakıyordu.
Onun gözlerinde hissettiklerim ile gülümsedim. "Cinsiyeti belli mi?" Diye sorduğunda kadın doktor gülümsedi.
Alparslan bu konularda deneyimsizdi. "Henüz erken" cevabını aldı.
İkimiz de mucizemize baktık. Bu bizim sanki hayat için ikinci şansımızdı. Ben ilk hamile olduğumu öğrendiğimde onu sahiplenememiştim.
Onun için ölümü göze almanın sebebi Alparslan dı. O zaman için hiç iyi değildim. O zamanlar ben yaşayan bir ölüden farksızdım.
Şimdi sanki hayat bize ikinci çocuğumuzu vermişti. Daha önce bizden aldığı mutluluğu bize fazlası ile veriyordu.
"Kalp atışlarını dinlemek ister misiniz?" Ben Mavi'nin karnımda olduğu zamanlar hiç kalp atışlarını dinlemiştim.
Alparslan başını salladı. "İsteriz."
Duyduğum sesler duyduğum en güzel melodiydi. Hayatımdaki daha önce böylesini duymamıştım.
O an kalbinin kalp atışlarını duymadığım için pişman oldum.
"Ultrason fotoğrafını alabilir miyiz?" Alparslan'ın sorusuna doktor başını salladı. “Elbette”
Alparslan'ın yüzündeki gülümseme hiç olmadığı kadar gerçekti. Bana baktığında ona hayatının en büyük hediyesini vermişim gibi bakıyordu.
Saçlarımı öptüğünde gülümsedim. Doktor bana artık daha sakin olmam gerektiğini söylerken de onu dinledim. Kavgacı, stresli ortamlardan uzak durmamı istiyordu.
Doktordan çıktığımızda Alparslan ile birlikte acıktığım için bir kafeye girdik. Alparslan elindeki ultrason fotoğrafına daldığı için siparişleri ben söyledim.
Onun bu haline izlemek de oldukça çekiciydi. Bu haline tebessüm ederken nefesimi verdim. Yemekler geldiğinde bile o fotoğrafa bakmaya devam edince en sonunda sinir oldum.
"Yalnız o ufaklık o fotoğrafta değil benim içimde, o yüzden benimle mi ilgilensen?" Dediğimde bana döndü. Bu haline tebessüm etti.
"Unutur muyum hiç?" Diyerek elimi tuttu. "Ama uzun zaman sonra bu an benim için çok değerli Hazal." Dediğinde nefesimi verdim.
"Hatırlatırım bir çocuğumuz daha var Alparslan" dediğimde başını salladı.
"Var ama ben onun her şeyini kaçırdım, ilk yürüyüşü, ilk konuşması, ilk yemesi... Her şeyini kaçırdım. Ben kızımızın her şeyini kaçırdım Hazal. O bunları yaparken onu canlı canlı izlemek benim hakkım değil miydi?" Konuşamadım.
Sustum, bu susuşumdan anladı. "Ama şimdi doğacak çocuğumuzun her şeyinde yanında olacağım. Mavi kimsesizlik ve babasızlık içinde doğarken, doğacak çocuğumuz ise..." Devamını getiremedi.
Alparslan içindeki acıları pek konuşmazdı. Ama şimdi anlattığından içinin açılması için sordum.
"Bunca yıl Mavi'nin varlığını bildiğini söylemiştin." Dediğimde acı içinde baktı.
"Bilmemek canımı daha az acıtırdı." Bir şey diyemedim. "Kızımın bunca yıl varlığını biliyorum ama onun nasıl göründüğünü, ne sevdiğini, ne düşündüğünü bilmiyordum. Ben kızım hakkında hiçbir şey bilmiyordum."
"Kızımı çok özlemiştim Hazal. Onu sadece bir kere kucağıma almıştım. Ama o da en fazla iki dakika fazlasına hakkım yoktu." Bizim için.
"Kızımın adını bile bilmiyordum. Bir baba kızının adını nasıl bilmez?" Gözümden akan yaşa engel olamadım.
"Kızımız ile ilk karşılaştığında nasıl hissettin?" Diye sorduğumda buldukça gülümsedi.
"Onu ilk gördüğümde yanına gitme isteğime engel olamadım. Gittiğimde öyle masumdu ki, babasının bunca zaman yanında olmadığını söyledi. O an onun kendim olduğunu bilsem... Kalbimde hissettiklerim çok garipti. Sonra öğretmeni gelip onu aldığı anda istemsiz öğretmen ile yazıştığın mesajları gördüm. Hazal Güçlü..." Dediğinde o an bunu hatırladım.
"İşte o an anladım." Dediğinde bir şey diyemedim.
"Ama şimdi her şey değişti Alparslan. Sen, ben ve çocuklarımız ile bizi mutlu bir hayat bekliyor." Dediğimde gülümsedi.
Karnıma baktı, "umarım"
(...)
Elif'in gelinlik ve bindallı seçmelerine ben neden katıldım?
Kız iki saattir bir şey seçemiyor.
Kızımı kucağıma alıp saçlarını severken Mavi'm de sabırsızlıkla teyzesini bekliyordu.
"Anne ben çok sıkıldım." Ben de sıkıldım be kızım ama şu teyzen bizi dinlemiyor ki.
"Biraz daha dayan anneciğim." Dediğimde nefesini verdi. En sonunda kızıma kıyamadım. Telefonumu çıkarıp ona verdim. "Sen biraz oyna o zaman" dediğimde hemen başını salladı.
Bu haline gülümsedim. Telefonu alıp oynamaya başladı. Biz beklerken Elif sonunda çıktı. "Nasıl olmuş?"
Ceylan, Defne, Zerrin, Mavi ve ben aynı anda "harika" dediğimiz anda Elif mutlulukla baktı. "Bunu bende beğendim." Sonunda
"Bunu alıyoruz" dediğinde rahat bir nefes verdim.
Ardından bindallı denemelerine başladı. Bu iş böyle giderse bitmeyecekti. Bende sıkıntıdan patladım ama...
En sonunda seçtiği bindallı ile de rahat bir nefes verdim.
Hepimiz onun işini bitirdikten sonra kendimiz için alışveriş yaptık. Mavi bize kıyafet konusunda akıl hocalığı yaparken oldukça gülüyordum.
Defne siyah bir elbise beğenmişti ama o an midesi bulandı. Hızla lavaboya gitti. Diğerleri meşgul olduğu için bunu fark etmedi ama ben hemen yanına koştum. Defne yüzünü yıkarken ona baktım. "Defne sen iyi misin?" Diye sorduğumda bana baktı.
"İyiyim" dediğinde inanmadım. "Doğruyu söyle" Defne pek zorlamadı.
Karnını tuttuğu an anladığım gerçek ile şaşkınca baktım. "Hadi canım" derken Defne de karnını okşadı. "Hala mı oluyorum?" Dediğimde başını salladı.
Çok sevindim, ona sıkıca sarıldığımda onlar için çok mutlu olmuştum.
İşimizi bitirdikten sonra hepimiz bir yemeğe çıktık. İşte kızlar günü de bu şekilde sonlandı.
(...)
"Beni hala nereye götürdüğünü söylemedin Tuna" diyen kişi Defne'ydi. Gözleri bağlı bir şekilde Tuna'nın yönlendirmesi ile yürüyordu.
"Sürpriz diyorum Defne, biraz daha dayan." Dediğinde Defne nefesini verdi.
"Bari minik bir ipucu ver." Dediğinde Tuna gülmemek için zor tuttu kendini.
Sessiz kalması Defne için bir hayal kırıklığıydı. İlerlediler, en sonunda bir merdiven çıkmaya başladılar. Defne oldukça dikkatli adımlar ile ilerlerken Tuna da onu tutuyordu.
Kısa bir süre sonra asansöre girdiğini hissetti Defne. Tuna en sonunda getirdiğinde rahat bir nefes verdi. Bir balkona getirdi. Defne'nin ellerini parmaklıklara koydu. "Hazır mısın?" Dediğinde Defne başını salladı.
Tuna gözlerini açtığında Defne'yi cennet vatan Ankara karşıladı. "Burası" diye fısıldayan Defne'ye Tuna tebessüm etti.
"Ankara'yı buradan izlemek ister misin? Benimle?" Diyen Tuna'ya karşı Defne gülümsedi. "Hiç olmadığı kadar"
Defne'yi kendi içine çekti Tuna. Birlikte durdukları yer, her şey sanki onlara mutluluk veriyordu.
"Defne..." Diye fısıldadı Tuna.
"Hımm" dediğinde Tuna konuştu.
"Senin gözlerine ilk baktığımda benim her şeyim sen oldun." Dediğinde Defne bir şey diyemedi.
"Her şey benim için sıradandı. Ama senin o maviş gözlerine baktığım an benim o an her şeyim durdu Defne. Geceler boyunca ben o gözleri düşündüm." Dediğinde Defne yutkundu.
"Gecem, gündüzüm oldun." Dediğinde Defne devam etmesini bekledi.
"Sonra bana hayatımın en büyük acısını yaşattın." Dediğinde Defne yutkundu.
Gözlerini Tuna'dan kaçırdı. O zamanlar yaptığı şey için hala canı yanıyordu.
Tuna, Defne'nin çenesini tuttu. Kendine çevirdi. "Kaçırma uğruna öleceğim gözlerini benden." Dediğinde Defne ona baktı.
"Seçmem gereken iki yol vardı. Ya gururumu seçip senden nefret edecektim, ya da aşkımı seçip seni sevecektim." Dediğinde Tuna aşkını seçtiğini biliyordu.
"Her ne kadar sana kırgın olsam da seni kaçırıp her şeyi itiraf etmek daha güzeldi." Dediğinde Defne buruk bir tebessüm etti.
"Bana aşık olduğunu söylediğinde ise seni tamamen affettim." Dediğinde Tuna gülümsedi.
Defne'yi arkasına çevirdi. Defne arkasını döndüğü an kocaman bir konfeti patladı. Defne hafif irkildi. Etrafta bir şarkı yükseldiğinde Defne şaşkındı. Tuna, Defne'nin karşısına geçti.
Defne'nin başından yağan güller onu şaşkına daha da uğrattı. Başından aşağı dökülen güller önünde Tuna dizlerini çöktü.
"Benimle evlenir misin?" Defne şaşkınca bir kaç saniye kaldı. Ardından ise ikisini mutlu edecek o söz geldi.
"Evet" diyerek başını salladı. "Hayatımın sonuna kadar evet" Tuna ayağa kalkıp yüzüğü Defne'nin parmağına geçirdi.
"Bana hayatımın en büyük hediyesini versin Defne, teşekkür ederim." Dediğinde Defne yutkundu.
"Daha vermedim," dediğinde Tuna anlamadı. "Hayatının hediyesi bu olmayacak Tuna." Diye fısıldadı.
Tuna'nın ellerini tuttu ve karnına koydu. "Bu olacak, bebeğimiz olacak." Dediğinde Tuna şaşkındı.
İlk birkaç saniye öylece kaldı ve en sonunda Defne'nin karnına baktı. "Baba mı oluyorum?" Dediğinde Defne başını salladı.
Tuna'nın gözlerinden düşen bir damla yaşa şahit oldu Defne. "İşte şimdi bana hayatımın en güzel hediyesini verdin." Diyerek Defne'ye sıkıca sarıldı.
İkisi de birbirleri ile birlikte bir ömür mutlu olacaklarına söz verdiler.
(...)
O isteme günü aklıma gelen ve pişman olduğum şeyi yapma zamanım geldi. Abim ile düzgünce konuşamamıştık. Ona abi diyorum çünkü bunu fazlası ile hak ediyordu.
Ona çok haksızlık yaptığımın malesef ki farkındaydım. Tüm bunlar için pişman olmam malesef bir şeyi değiştirmezdi.
Tuna'yı arayıp müsait olup olmadığını sordum. Onu arabam ile askeriyeden aldıktan sonra abimin iş yerine geçecektik.
Arabayı askeriyede durdurduğumda kısa bir süre sonra bindi. Arabayı çalıştırdığımda aynı zamanda da meraklıydı.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sorunca nefesimi verdim.
"İkimizin de unuttuğu kişiye" dediğimde anlamadı.
"Düzgünce söyle Hazal" dediğinde konuştum.
"Abimize..." Dediğimde Tuna yutkundu. Bunu beklemediği açıktı. İçinden gerçekten gerek var mı diye düşünüyor muydu? Emin değildim.
"Hasan..." Diye fısıldadığında başımı salladım. Onun da aklından tamamen çıkmıştı. "Unuttum." Deyince gülümsedim.
"En azından hatırlayanlar var." Onun öz babası Kuzgun olabilirdi. Ama o da Serhat gibi değildi. Serhat öğrendiğim kadarıyla verildiği cezaevinde daha fazla dayanamamış ve intihar etmişti.
Bunu hak ettiği için üzülmüyordum ama orada esir olduğum zamanlarda bana annemi anlattığında aslında onun da içindeki kişiyi görmüştüm.
Bu işlere küçük yaşlarda başlamıştı ve aslında bu tür işlerle ilgilenmek istemiyordu ama onun da kaderi buydu.
Annesi de Kuzgun'a yalaka olduğunu öğrenmiştim. Çocuğunu doğurduktan sonra oğlu umrunda bile olmamıştı. Kuzgun'a iyi bir evlat olmalı demişti. Ona iyi evlat demekte aslında onun içinde en büyük kötülüktü.
Serhat'a üzülmüştüm. Belki korkak biri olmasaydı babasını daha erken bitirebilirdi. Ama babasına baktığında ben bile hissetmiştim hissettiği korkuyu
Belki de babasından korkmayı öğretmişlerdir. Bilmiyorum.
Restorana geldiğimizde arabayı park ettim. Restorana ilerlerken Tuna'ya baktım. Buraya ilk gelişiydi. Ben ise abimin kim olduğunu bilmeden önce iki defa gelmiştim.
İçeri girdiğimiz an etrafta bir curcuna hakimdi. Bize çarpan adam umursamadan ilerledi. Etrafta abimi aradım ama bulamadım.
O sırada görüş acıma onun eşi girdi. Simsiyah saçları ve esmer yüzü ile oldukça çekici görünüyordu.
Onun yanına ilerledim. "Merhaba" diyerek ona baktığımda kadın bana döndü. Önce kısa bir süre bana baktıktan sonra beni tanıdı.
"Merhaba" diyerek hafif tebessüm ettiğinde gülümsedim.
Tuna'ya baktım. "Buraya abimizi görmeye geldik." Dediğimde kadın kocası adına ayrıca mutlu oldu.
"Nerede biliyor musunuz?" Dediğimde başını salladı.
Bizi bir odaya ilerletti. "İçeride" dediğinde ikimizi de yalnız bıraktı. Tuna'ya baktım, kapıyı çaldı. İçeriden bir süre ses gelmedi. Ama ardından "girin" sesini duyunca kapıyı açıp içeri girdik.
Abim evraklar ile ilgileniyor, gözünü evraklardan ayırmıyordu. O yüzden gelen kişileri yani bizi fark etmedi.
"Dinliyorum" yine gözünü evraklardan ayırmadı.
İkimiz de birbirimize baktık. En sonunda konuşan ben oldum. "Abi" abim durdu. Kısa bir süre hareket etmedi. En sonunda ise bana baktı. Olduğumuz yerde donmuştuk.
Bize döndüğü an oldukça şaşkındı. "Hazal..." Diye fısıldadığında ardından Tuna'ya baktı. "Tuna..." İkimiz de bir şey diyemedik.
Birbirimize bakarken ne yapacağımızı bilemiyorduk.
"Umarım bize ayıracak zamanın vardır abi" dediğimde gülümsedi. Bende ona karşı gülümsedim. Daha önce neden ona sarılmamıştım ki.
Ayağa kalktığı an koşarak onun yanına gittim. Ona sıkıca sarıldım. Abim de bana sıkıca sarıldı. Abim saçlarımın kokusunu içine çekti.
Uzunca bir süre benden ayrılmadı. Bana olan hasreti o kadar çoktu ki, sarılarak bile bitmedi.
Benden en son ayrıldığında ise elleri yüzümü buldu. "Hazal..." Diye fısıldadığında nefes nefeseydi.
Benden ayrıldığında Tuna'ya baktı. Tuna nefesini verdi. Onun yanına ilerledi. Tuna ile de sarıldılar, Tuna'ya sarılması bana sarıldığı gibi değildi ama onu da önemsediğini belli ediyordu.
İkimizi de oturttuğunda bize baktı. "Söyleyin bakalım, sizi buraya atan sebep ne?" Birbirimize baktık.
Onun için geldiğimizi düşünmemişti. Bunu düşünmemek de haklıydı. Biz onunla kardeş olduğumuz halde onu görmezden gelmiştik.
Onun babasının kim olduğunun bir önemi yoktu. Hiçbir zaman da olmayacaktı. O bizim abimizdi, annemin abimi istememesi umrumda değildi. O bunu hak etmiyordu.
"Senin için geldik abi" dediğimde şaşkınlıkla bana baktı.
Konuşmaya başladım. "Yaşadıklarımız kolay değildi, Tuna ve bende hayatta kan bağımız olan kimsemiz kalmadığını düşündüğümüz anda annemiz, babamız ve abimiz olduğunu öğrendik." Dediğimde Tuna başını salladı.
"Ama biz abimiz olarak seni ihmal ettik." Dediğinde başımı yere eğdim.
Abim de acı ile başını yere eğdi. "Babanın kim olduğu önemli değil abi, önemli olan senin nasıl biri olduğun, çocuklarını nasıl yetiştirdiğin..." Dediğimde Tuna da başını salladı.
"Biz senin kardeşlerin olarak şu ana kadar yanında olamadık ama bundan sonra izin verirsen her daim yanımızda olmanı istiyoruz abi..." Dediğinde tebessüm ettim. Tuna'nın ilk abi deyişiydi.
"Ben sizin hayatınızda fazlalık olmak istemem." Diyen abimi direk reddettim.
"Hayır abi, asla böyle düşünme. Sen bizim için fazlalık falan değilsin. Biyolojik olarak aynı babaya sahip değiliz belki ama bizim kardeşliğimizde kimin ne olduğunun da bir önemi yok. Sadece kardeşiz. Abimizsin." Dediğimde buruk bir tebessüm etti.
"Gerçeği konuşalım Hazal, ben size fazlalıktan başka bir şey olmam. Beni merak etmeyin, benim de kendi ailem var. Onlar ile mutluyum." Dediğinde canım yandı. Boğazımda yumru oluştu.
İkimiz de uzunca bir süre bir şey diyemedik. En sonunda abime baktım. "Bu şekilde mi bırakıyorsun bizi abi?" Dediğimde bana baktı.
"Bizi mi bırakacaksın?" Diyen kişi de Tuna'ydı.
"En mutlu günlerimizde de mutsuz günlerimizde de yanımızda olmanı istiyoruz." Başımı salladım.
"Evlendiğimde yanımda abimi de görmek isterim." Dediğinde bende konuştum.
"Çocuğum doğduğunda abimin de yanımda olmasını isterdim." Karnımı tuttum. Abim şaşkınlıkla karnıma baktı.
"Halaları olduğum çocuklara, yeğenlerim ile tanışmak istiyorum. Onları kızım ile tanıştırmak istiyorum. Belki kuzenler birbirini sever." Dediğimde oldukça inatçıydım.
"Beni bu kadar hayatınızda çok mu görmek istiyorsunuz?" Diye sorduğunda Tuna ile birbirimize baktık. İkimiz de aynı anda "her şeyden çok" deyince tebessüm ile bize baktı.
"Ya annem istemezse?" Dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.
"Annem de seni seviyor abi, öyle olsa seni küçükken o pisliğin yanından neden kaçırmak istesin?" Beni yetimhaneye bırakan bizzat abimdi. Annem de onu almıştı yanına, bu onun sevgisinin bir göstergesiydi.
"Arada senin nasıl olduğunu da soruyor?" Dediğinde Tuna'ya baktım.
"Babam ile annemin konuşmalarına şahit olduğumda duymuştum." Dediğinde bunu bana söylememişti.
"Lütfen abi, bizim de yanımızda ol. Hep beraber bir aile olalım." Dediğimde ayağa kalkıp onun yanına yaklaştım.
Tuna da yerinden kalkıp bizim yanımıza ilerledi.
Abim ikimizi de kollarımızın arasına sardı.
"Bundan sonra hayatınızın hep içindeyim." Dediğinde gülümsedim.
Saçlarımı öptüğünde ona baktım. "Teşekkürler abi" dediğimde mutluluğumu kimseye tarif edemem.
Biz üç kardeş olarak sonunda mutlu olmuştuk.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |