Her zaman olduğu gibi uyandım. Bugün her zaman olduğu gibi kızımı uyamdırdım. Kahvaltısını yaptırdım. Dün hiçbir şey olmamış gibi. Bence olması gereken de buydu. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın hep güçlü olmak zorunda olmalıydım. Bunu hem kendim için hemde kızım için yapmalıydım. Bunu kendime borçluydum çünkü.
Kızımı okula getirdim. Okula geldiğimde biraz geride kızını izleyen Alparslan'ı mesleki deformasyon olarak fark ettim. Kızıma bir öpücük bıraktım. Ardından direk Ege'nin yanına doğru koştu. Gülümsemeden edemedim.
Biraz ilerde olan Alparslan'ın yanına ilerledim. Kızımız ile ilgili beraber kararlar almak zorundaydık. ''Bir anda karşısına çıkıp ben senin babanım deme. Bırak ben sizi uygun bir şekilde tanıştırayım.'' Bana döndü. Gözünün altındaki morluklara bakılırsa dün gece hiç uyumamıştı. ''Nasıl istersen öyle olsun.''
''Karargaha geliyor musun?''
Başını olumsuz anlamda salladı. ''Bugün için izin aldım.''
''Tüm gün kızını mı izleyeceksin böyle''
''Beş yıldır izleyememişim bırak da bugün izleyeyim.''
''Bundan sonra istediğin kadar izliyeceksin Alparslan'' kararlıydı. Onu tanıyorsam asla bugün buradan ayrılmazdı. ''En azından kızımızın karşısına geçene kadar biraz uyu'' kısaca süzdüm. ''Berbat görünüyorsun.'' Başını sallamakla yetindi.
Dediğim gibi bugün istediğini yapabilirdi ama kızımın karşısına geçtiğinde düzgün olmak zorundaydı.
............................................................
USB bilgisayara taktı Alparslan. İzleyeceği şeylere karşı heyecanlıydı. Kendine minik bir süre tanıdı. Ardından klavyeye dokundu. Minik bir bebek öylece ağlıyordu. Biraz geriye ilerletildi kamera. Bu sefer hastane yatağında yatan Hazal kadraja girdi. Hemşire bebeği kucakladı. Hazal heyecanlandı. Hemşire yavaşça bebeği Hazal'ın kucağına bıraktı.
Bebek Hazal'ın kucağına geldiği anda ağlamayı kesti. Bu görüntüye karşı gülümsedi Hazal. ''Annecim'' dedi Hazal. Gözünde mutluluktan akan yaşlara daldı Alparslan'ın bakışları. ''Hoşgeldin bitanem. Hayatımıza bana hoşgeldin Mavi'' bebeğini yavaşça öptü.
Başka bir videoya geçti. ''Kızım bugün sütü bıraktı ve maması yiyecek'' dedi Hazal. Onları çeken kişiden mamayı aldı ve kucağındaki Mavi'nin ağzına tutuşturdu. Mavi zorlukla mamasını yedi.
Başka bir videoya geçti. ''Hadi annecim söyle hadi zorla kendini söyle hadi an-ne an-ne'' Mavi ağzını açtı ama tekrar kapattı. ''Hadi annecim söyle ilk kelimeni. An-ne an-'' diyordu ki sonunda Mavi konuştu. ''Bab-ba'' minik bir sessizlik ardından Hazal'ın sesi ''bu çocuğun annesinin ben olmasından şüphe duymaya başladım.'' Ardından Mavi'nin sesi geldi. ''Bab-ba'' Hazal bıkkınlıkla ''tamam Mavi babanı istiyorsun anladım.'' İster istemez tebessüm etti Alparslan.
Bir başka videoya geçti. Hazal kızının minik ellerini tutuyordu. Mavi annesinin yardımı ile zorla ayakta duruyordu. Derin bir nefes verdi Hazal ''hadi annecim'' dedi. Ardından yavaşça kızının ellerini bıraktı. Mavi'nin düşmesini bekledi ama Mavi öylece ayakta kaldı. Birkaç saniye sonra düşse de sonunda az da olsa ayakta durabilmişti.
Bir başka videoya geçildi. Mavi ayakta duruyordu. Hazal bu sefer videoda görünmüyordu. Mavi, Hazal'ın ''gel birtanem'' sesi ile yavaşça adımladı ve yürüdü.
Yeni video daha yeniydi. Mavi annesinin elini asla bırakmadan okula doğru yürüyordu. Gergindi. İçeri girdikten bir süre sonra yanlarına Ege geldi. Canı belli belirsiz sıkıldı.
O gece saatlerce videoların hepsini defalarca kez izledi. Videoların hepsini izlemekten asla bıkmadı.
..........................................................................................
İşlerimin başında duruyor yeni dosyayı incelemeye başlıyordum. Bir hain çıkmamıştı henüz umarım asla çıkmazdı. Albay her zaman olduğu gibi sıkıntı çıkarıyordu ama bu kadar dayanmıştım. Bu bile bazılarına göre rekor sayılabilecek bir süreydi. Bugün beni mutlu eden bir diğer şeyde Elif'in sonunda geliyor olmasıydı.
Bugün işim bittiği anda onu almak için havaalanına geçecektim. Yorulmuştum, kendimi geriye doğru attım. Çalan telefonu aldığım an ekranda gördüğüm yazıyla yerimde hemen dikleştim. Telefonu açıp karşı taraftan gelen emirleri dinledim. ''Emredersiniz efendim.'' işler çok büyük karışacaktı. ''Yandım'' bu sefer gerçekten yandım.
Hızlıca ayağa kalkıp koşar adım karargahtan dışarı adımımı attım. Görev yerlerinde bekleyen askerleri kısaca inceledim. Arabaların geldiği kapıya doğru ilerledim. Lüks bir makam aracı ilerledi. Orada bekledi. Askerler tam kim olduğunu sorgulayacaktı ki ''açın'' bana döndüler. ''Bu bir emirdir kapıyı açın!'' sorgulamadılar zaten böyle şeyleri sorgulayamazlardı.
Araç içeriye doğru ilerledi. Tabi ki bende ilerledim. Önde oturan koruma arka kapıyı açtı. Arabadan tüm heybeti ile Yavuz Üstündağ indi. Teşkilat için önemli bir insandı. Ajanlarını seçer, yetiştirirdi. Aynı zamanda birçok proje ve dosyayı üstlenmişliği vardı. Bugün buraya gelmesinin sebebi yeni aldığı dosyada bir albay ile beraber çalışacak olmasıydı.
Benim en çok korktuğum ve gerildiğim nokta ise şuydu. Albay Kudret Kurt ve Yavuz Üstündağ bilmediğim bir sebepten ötürü birbirlerine düşmandı. Bunu teşkilatta ve karargahta bilmeyen yoktu ve malesef ki ikisi beraber çalışacaktı. Bu beni en çok korkutan olaylardan biri olabilirdi.
Biraz ileride bu tarafa gelen Albay ile yerimde daha da dikleştim. Yavuz Üstündağ'ın sağında ve biraz arkasında yer aldım. Beni de kendi yetiştirmişti ve bunu yapmak benim görevimdi. Buraya gelen Albay Yavuz beyi dikkatli bir şekilde süzdü. ''Yavuz'' dedi soğuk bir sesle
''Kudret'' dedi Yavuz bey
''Seni görmeyeli yıllar oluyor.''
''Özledin mi?''
''Hiç sanmıyorum.'' oysa bir zamanlar en yakın arkadaşlardı. Gözlüğünü çıkardı Yavuz bey arkasındaki korumasına uzattı. Ardından albaya döndü.
''Yıllar sonra seninle birlikte bir dosyayı daha beraber bitirmekten onur duyarım.''
''Bende öyle'' karargahı gösterdi. ''Buyurun''
İlerlediler ve bende Yavuz beyin tam arkasından ilerledim. İçeri girincede istifimi bozmadım. İlerledim.
Harekat odasından içeri girdiler. Bende içeri girecektim ki ''sen girmiyorsun'' dedi Albay
''Giriyor.'' dedi Yavuz bey
Bir şey demeden içeri girdim. ''Dosya ile ilgili bilgi almak istiyorum.''
Görevli asker konuşmaya başladı. ''İskender Baltacı'' dedi asker ''lakabı kuzgun''
''Bu kuzgunu daha önce bitirmeye çalıştığımızı hatırlıyor musun Yavuz?'' Yavuz bey bakışlarında bir titreme göründü ama kendini hemen toparladı.
''Hatırlıyorum.'' demekle yetindi.
''34 yıl önce Artvin'in Maral köyünde yaşayan bir çoban iken bir anda azılı bir terörist oluyor. Bunu nasıl yaptığı muamma, o zamanlarda zorla evlendirilen eşini ve yeni doğan oğlunu alıp sınırı geçip oradan yükseliyor. Yıllar sonra Hanife Duran oğlunu ve kızını alıp o adamın elinden kaçıyor. Kızını bir yetimhaneye koyup oğlu ile kaçmaya çalışıyor. Fakat kuzgun onları yakalıyor. Eşi kızı ile ilgili sorduğu sorulara cevap vermeyince eşini öldürüyor. Hanife Duran'ın mezarını hala bulamadık. Kızı ile ilgili de hiçbir şey bulamıyoruz. Aklınısa her ne geliyorsa teröristlere silah yardımı yapar. Dağlarda kendilerine ait bölgeleri var. Uyuşturucu, silah, bomba ve bunun gibi her türlü pis işleri sağlıyor. İş birlikçisinin Affan olduğunu doğruladık. Affan da kuzgun kadar pis işlerin içinde azılı bir terörist.''
''Bizim görevimiz kuzgunu bitirmek''
''Zamanında kuzgunu bitirmeye çalışmıştık, başaramamıştık. Bugün onu bitireceğimiz asıl gün'' ardından Albayın aklına bir şey gelmiş gibi ''o kız bebeğini kucağımıza aldığın zamanı hatırlıyor musun?'' Gözlerinde ilk defa babacan bir ifade gördüm. ''Çok tatlı ve masumdu. Çok korkmuş çok ağlamıştı ama kucağımıza geldiği anda geçmişti ağlaması''
;''Oğlu Hasan babasının elinden kurtulup devlete sığınıyor. Yeni bir kimlik ve yeni bir hayat kuruyor. Şu anda evli ve bir kızı ve birde oğlu var. Kendini fakir hayattan kurtarmış. Büyük bir restoranı var. Devletine sağdık bir adam''
''Arada Hasan'ı ziyaret ederim. Peki sen Yavuz sen ziyaret eder misin?''
''Ederim.''
''O minik kız çocuğunu yıllardır arıyorum. Onunla bir fotoğrafımız bile var. Ben o bebeğe çok değer vermiştim ve onu o şerefsiz babasından kurtardıktan sonra evlat olarak almaak istiyordum.'' Gözlerindeki hüznü görmemek imkansızdı. Albayı ilk defa böyle duygusal görmek beni şaşırtmıştı.''
''Senin o zaman bir ailen vardı.''
''Ama şimdi yok.''
''Bunun nedenlerinden birisi de sensin.'' sustu Yavuz bey.
''Hala aşamadın mı?''
''Ben bunu bir ömür aşamam''
İkisi arasındaki gerginliği bozan kişi Yavuz bey oldu. ''Hazal'' dedi. ''Bu dosyada bu karargahtaki kolum olacak. Tüm her şeyden haberi o alacak, bazen askerlerinin emrini o verecek. Onunla birlikte çalışacaksın.''
Albay tam itiraz edecekti ki ''bunu isteyen ben değilim Albay üstler'' nefes verdi. Sinirlenmişti.
''Ben karargahta bile mit görmeye dayanamazken onun bu dosyanın içinde olacağını mı söylüyorsun?''
''Bunu ben değil üstlerimiz istiyor.''
Bana döndü. Kararlı ve dik duruşlu ifademi bozmadım. ''Olacaklara hazır ol''
Nefes verdim. Al başına bir belayı daha şimdi zaten normal gözüne gözükmediğimde bile canımı sıkacak bir şey bulurken şimdi hep gözünün önünde olucam. ''Görevimi en iyi şekilde yapıcağıma hiç şüpheniz olmasın başkanım''
Yavuz başkan albaya döndü. ''Hazal'ı asla küçümsemeye kalkma Kudret onu ben yetiştirdim. Asla boş biri değil''
Albay beni kısaca süzdü. ''Demek onu sen yetiştirdin. Anlaşıldı şimdi neden böyle olduğu'' Kendi doğruları ve yanlışlarının üzerinde durmuştu.
Artık başka bir derdim daha olmasına sevinmeli miydim?
.........................................................................
Havaalanında oturmuş Elif'i bekliyordum. Etrafa kısaca göz gezdirdim. Buraya en son kızımı almaya gelmiştim. Tabi orada Sevim ve Yıldız'ı görmek bana da büyük bir sürpriz olmuştu. Yıldız zaten beni tanımamıştı. Sevim'in de anlaması benim için pek bir önem vermiyordu. İkisi de hatırlasın hatırlamasın umurumda değildi. Tek sıkıntı Sevim'in sevgilisi Alparslan'ın timinde olduğuydu. Bu benim zaten canımı sıkan bir durumdu.
Alışmak dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Elif Sevim ve Yıldız'ı öğrendiği anda onlara birlikte kendimizi göstericez diyerek beni güldürmüştü. Elif bir hemşireydi. Tayinini istediği gibi Ankara çıkması aslında biraz da benim sayemde olmuştu. Yavuz başkandan rica etmiştim ve sonuç ortadaydı.
Ona yanımda ihtiyacım vardı. Bu tayin işini benim çıkarttığımı öğrenirse oldukça sinirlenirdi ama nedenini öğrendiği anda onun da beni teselli edeceğinin farkındaydım. Elif dışarıdan bakıldığında sert bir insan gibi görünebilirdi. Fakat aslında asla öyle değildi. Yeni tanıştığı insanlara karşı öyleydi ama sonra kabuğu hemen giderdi.
Masumdu, saftı, kahvenin en açık rengi olan gözleri her zaman kararlı bakardı. Hafif kumral ve esmer saçlarını salınık bırakmıştı. Yanıma yaklaştığı gibi gülümsedim. Hızla ona ilerledim. O da bana ilerledi. Hızlıca sarıldım ona tabi o da bana sarıldı. Birkaç saniye sonra ayrıldık. ''Seni çok özledim.'' Diye mırıldandım. ''Bende'' diyerek gülümsedi.
Bavulunun birini alıp ilerledik. ''Nasıldı Isparta''
''Eh işte fena değildi ama sen ve Mavi'siz çok eksikti.''
''Ankara'da sensiz çok eksikti.'' Bavullarını bagaja koyduk. Önce Mavi'yi okuldan alıp ardından eve geçecektik.
''Ee söyle bakalım en son ne oldu?'' kaşlarımı çattım.
''Sen Ankara'ya geldiğinden beri sürekli bir olaylar oluyor.''
Güldüm. Haklıydı. ''Haklısın buraya geldiğimden beri başım beladan bir türlü kurtulmuyor.''
''Alparslan'a baba olduğunu bu şekilde göstermemeliydin.'' Derin bir nefes verdim.
''Bilmiyordum Elif o an için bana o an için en iyi ihtimal o gibi geldi.''
''O herif ne yapıyor?''
''Bir timde yüzbaşı''
''Seni terk etsin. İstediği gibi bir hayat sürsün burada''
''Boşver'' diyerek geçiştirdim. O konuları açmak istemiyordum şuan için
..............................................................................................
Mavi, Elif'in gelmesine benden çok sevinmişti. Onu gördüğü anda teyze diyerek koşarak ona sarılmıştı. Gülümsemeden edememiştim. Eskiden üçümüz beraber yaşadığımızda onu çok severdi. Hayla da çok seviyordu. Elif de geldiğine göre artık daha da şımarabilirdi. Kızım artık eskisinden de fazlaca şımaracaktı.
İkisinin hallerine gülerek geriden seyrediyordum. Kapı zilinin çalması ile Elif ''ben bakarım'' diyerek koşarak kapıya ilerledi. Arkasından bende ilerledim. Kapıda öylece dikiliyordu. ''Alparslan'' dedi iğrenir bir ifade ile bu surat haline gülmeden edemedim. Ardından bana döndü.
Kapıya yaklaştım. ''Kızın ile tanışmaya mı geldin?'' başını sallamakla yetindi.
Elif bu ana saygı duymak ister gibi ''benim birkaç işim vardı. Arabanı kapıyorum.'' Vestiyerden alacaklarını aldı. Alparslan'a iğrenir bir ifade ile baktı son defa ardından bana döndü. ''Kolay gelsin''
''Sağol'' demekle yetindim. Alparslan'a içeri girmesini işaret ettim. İçeri girdi. ''Bekle ben ona baban geldi dedikten sonra gel''
Bir şey söylemedi. İçeri geçtim. ''Mavi'' diye bağırdım. Hızlıca yanıma geldi. Tek ayağıma diz çöktüm. ''Geldi birtanem'' anlamadı.sv
''Kim geldi anne?'' derin bir nefes aldım. Saçlarımı okşadım kızımın ''senin kimin gelmesini istiyordun?'' dedim ardından ''baban geldi birtanem'' kaldı. Tam anlamı ile dondu.
''Geldi mi babam?'' dedi kısık bir sesle
Başımı salladım. ''Geldi kızım'' etrafa baktı.
''O zaman nerede babam?'' Ayağa kalkıp kızımın yanından uzaklaştım. Bekledim öylece Alparslan'ın gelmesini bekledim.
Bir süre sonra içeri bir beden girdi. Mavi gelen bedene baktı. Gelen kişi babasıydı. Arkama yaslanıp kızım ve babasına baktım. Mavi saniyelerce öyle kaldı. Alparslan da öyle
En sonunda Alparslan diz çöktü. ''Kızım, Mavi'm'' kızımın gözünden akan yaşlara daldım. Bu yaşlar hem mutluluktan hem de üzüntüdendi.''
Mavi birkaç saniye öylce kaldı. En sonunda kızım kendine gelip ''baba'' diye bağırıp koştu. Alparslan kollarını açtı kızına Mavi hızlıca Alparslan'a sarıldı. Onun da gözlerinden akan yaşlara baktım. İster istemez içim burkuldu. Sarılan baba ve kıza baktım. Birbirlerine en sonunda kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu ikisi de.
Benim babam da yanımda olsaydı bana böyle sarılır mıydı? Gözlerimden akan yaşlara bende engel olamadım. Gözümden akan yaşlar Alparslan ile Mavi ve kendi babam içindi. Baba dedim içinden sen beni neden terk ettin.
Kendi kızını terk edecek kadar mı baba olmaktan bihabersin sen. Kimsin sen?
İçimdeki mutluluğa asla engel olamıyordum. En azından kızım babasına kavuşmuştu. Benim asla sahip olamayacağım şeye kızım sahip olmuştu. Bu mutluluk da bana yeterdi. Kızım benim sahip olmadığım her şeye sahip olsun ya gerisi asla önemli değildi. Mavi bir süre sonra bana döndü. ''Anne'' dedi hayla babasına sarılırken ''sen de gel'' baba kıza yaklaştım. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemediğim bir vakitteydim. Mavi sanki bunu anlamış gibi elimi tuttu. Beni yere oturttu. Bir kolunu bana diğerini Alparslan'a yasladı. İkimizde sıkıca ona sarıldık.
Mavi'nin de sonunda istediği hayal gerçekleşmişti. Babası ve annesi buradaydı. Onun da artık bir ailesi olmuştu. Üç kişilik bir aileydi Mavi'ye göre ama biz sadece ona aileydik. Alparslan ile birbirimize karşı aile olamazdık. Bu sanırım artık imkansızdı. Alparslan yıllar önce yaptığı hatayla birbirimize karşı aile olmamızı engellemişti.
Bende isterdim. Baba, anne ve çocuk üç kişilik bir anne emindim ki bende çok isterdim. Ben Alparslan'ı hala çok severken nasıl yapacaktım?
Ben onu yıllarca unutmaya çalışmıştım ama zamanında kalbimde oluşturduğu duygu o kadar güçlüydü ki hala onu sevmekten kendimi bir türlü alıkoyamıyordum. Ben Alparslan'ı çok seviyordum. Onun beni sevmediği halde asla sevmeyeceğini bildiğim halde onu her sevdiğimi hatırladığımda şu lafı aklıma gelirdi.
''Ben seni sevmemişim bile''
''Bir hatasın''
Günün sonunda ise onu hala sevdiğimi fark etmiştim. İçime işlediği aşk öyle büyüktü ki ben onu öyle .ok seviyordum ki beni sevmemesi ve bir hata olarak görmesini asla aşamıyordum. O söylediğim lafın hala arkasındaydım.
''Sen ne yaparsan yap kalbime kendini öyle bir işledin ki seni sevmeme hiçbir şey engel olamaz.'' haklıydım. Onu sevmeme o bile engel olamamıştı. Ben nasıl engel olacaktım ki ona olan sevgim her zaman içimde yanan kor ateş olarak kalacaktı. Onun bana olan sevgisi var mıydı bir zamanlar diye düşünmüştüm. Bir sonuca da varmıştım. Bence vardı ve bazı şeylerin evlendikten sonra farkına varmıştı. Biraz geç kalmış olsada varmıştı işte.
Bana olan bakışlarında aşk vardı. Bu aşk gerçekti ama bir zaman sonra tükenmişti. Aramızda aslında büyük bir ayrım vardı.
Ben ona sevdalanmıştım. Ben ona aşık da olmuştum ama sevdalanmıştım. Bana göre sevdalanmak aşkın bile üstünde bir duyguydu.
O ise bana aşık olmuştu. O bana aşıktı bir zamanlar ama asla bana sevdalanmadı. Aşkın üstündeydi sevda ve o aşktan ilerisine geçememişti. Aşk bir süre sonra geçerdi ama sevda ne olursa olsun kalbinde hep olurdu. Hep bir kor ateş gibi içinde kalırdı sevda ve benim içimde ölene kadar olacaktı. Ona olan sevdam hep olacaktı.
Ben ondan başka kimseyi sevemezdim acaba o sever miydi? Peki hiç evlenmeseydik kendine bir hayat arkadaşı bulur muydu?
Bulurdu. İnsan bir süre sonra yalnızlıktan sıkılırdı. Üstelik o baba olmanın hayalini kurardı hep. Hep bir kızım bir oğlum olsun isterim demişti ama bu bende mümkün değildi. Benim tekrardan çocuk sahibi olmam artık imkansıza yakındı. İmkansıza yakındi yani imkansızdı.
Şu anda bulunduğum ortamı bozmadım ama bu ortam bir zamanlar ikimizin de hayaliydi. Bu benim en büyük canımı sıkan şeydi zaten,
Dün gece ona bazı şeylerin hesabını sormuştum ama ondan sormadığım çok hesaplar vardı. Bunları söylemek istedim ama yuttum. Şuan ki aile ortamını bozmadım. Bozamadım. Buna hakkım yoktu.
Her şeyden sonra emin olduğum bir şey vardı. Benim kızım benim gibi asla yalnız olmayacaktı. Ben gitsem bile babası o da olmazsa Elif vardı. Yani ölsem gözüm arkada kalmazdı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |