Anlamadığım bir şey var. Bizim yolumuz neden sürekli hastaneye çıkıyor. Biz hastaneden çıkıp köye gittik ama yine hastanedeyiz. Hepsinin bir anda bayılması bana bazı dizileri hatırlattı.
Babam yanımıza geldiğinde son derece mahcuptum. Sadece Tuna ve ben değil, Defne ve Alparslan da o durumdaydı. "Neden annenizi köye götürüyorsunuz çocuklar?" Dediğinde açıklama yapanın ben olmamasını istedim. Herkes susunca babam bana baktı.
"Evet Hazal" dediğinde gözlerimi kapadım. Hay şansıma! "Annem istedi, biz de kıramadık." Dediğimde babam nefesini verdi. "Önce anneannenin haberi olsa iyi olacaktı." Diğerlerini o da umursamıyordu.
Sessiz kaldım. Haklıydı, ne diyebilirim ki. O an yanımıza gelen dayı unsuruna baktım. Kendine gelmiş ve hastanede annemi arıyordu. Beni gördüğü an yanıma geldi. "Hanife nerede?" Dediğinde cevap vermedim.
"Şimdi mi aklına geldi kız kardeşin İshak?" Diyen babama baktım. Dayı figürü nefesini verdi. "Benim bir suçum yoktu." Diyen dayı figürüne karşı gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Her zaman bir çözüm vardır, ama sen bir çözüm bulmaya bile uğraşmadın!" Dediğimde İshak nefesini verdi.
"Kardeşim nerede?" Diye sorunca en sonunda Tuna konuştu. "Annemin nerede olduğu annen dışında kimseyi ilgilendirmez, çek git!" Dediğinde İshak Yavuz'a baktı.
"Kendin gibi evlatların var Yavuz, ama şanslarını fazla zorlamasınlar!" Dediğinde benim yerime yumruğunu sıkan Alparslan oldu.
"Evlatlarım yapacakları şeyi çok iyi bilirler İshak merak etme!" Babamı böyle sert görmek, özellikle de bizi korumak için... Beni mutlu etmişti.
"Hanife nerede? Onu alıp gideceğim." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Pardon, ne demek götüreceğim. "Haddini bil İshak, Hanife'yi hiç bir yere götüremezsin. O bizimle gelecek." Dediğinde İshak konuştu. "Onun yeri senin yanın mı Yavuz?"
"Haddini bil!" Diyen Tuna ve ardından sert bir tokat atan Tuna. Babası yaşındaki adama atmıştı ama benim için de fark etmiyordu. Karşımdaki adam saygı duyulması gereken biri bile değildi.
"Peki ya siz? Annemin yanı sizin yanınız mı? Zamanında yaptıklarınızı unuttunuz galiba, annemi istemediği biri ile evlendirmek isteyen sadece baban değildi, siz de işin içindeydiniz. Üstelik o pisliğin her türlü pisliğini bildiğinize de eminim. Siz sadece çıkarınızı gözettiniz. Ama sizin aksinize annemi çıkarı dışında seven biz varız!" Diye kükremem onu bir adım geriye atmasına neden oldu.
"Bunu dışarıda konuşalım." Dediğinde babam gözlerini kapattı. Ardından da bize işaret verdi. İshak bana baktı. Tam bana tokat atmak için elini kaldırmıştı ki o kolu tutan Alparslan oldu.
İshak'ın bileğini sıktı. "Eğer ki bir daha karıma el kaldıracak olursan, seni buna pişman ederim" diyerek bileğini savurdu. Dışarı çıktığımızda sadece İshak değil diğer kardeşi de kendine gelmiş olacak ki yanımıza geldi. Biriniz zaten çekilmiyor, ikinizi de mi çekeceğiz şimdi!
İsmail figürü de geldi. "Daha fazla bize bulaşmadan gidin İsmail, Hanife'nin yanı evlatlarının yanı!" Diyerek sert sesle uyandığında İsmail alaycı bir şekilde güldü.
Onlar hala babamı o eski adam sanıyordu. Ama babam artık eskisi gibi güçsüz değildi. Arkadan gelen sopalı adamlara karşı şaşkınca baktım. Cidden bunu da yaptılar mı? Tam 30 kişi ama hepsi deneyimsiz. Biz bunların üstesinden gelebiliriz aslında.
"İlla zor yol öyle mi İsmail, yolun sonunda kırılmadık kemiğiniz kalmaz benden söylemesi!"
İkisinin de istekleri değişmeyince babam başını salladı. "O zaman siz istediniz." Bize döndü. "Gösterin evlatlar." Dediğinde sinsice gülümsedim.
Asıl eğlence şimdi başlıyordu.
Süper Sare! O zaman sahneyi Hazal'ın ağzından, birinci tekil anlatımla, sadece el gücünü kullanan 4 ajan (Hazal, Alparslan, Tuna ve Defne) ile 30 sopalı adama karşı dövüş sahnesi olarak yazıyorum. Mekan: Hastane bahçesi.
Hazırsan nefes kesici sahne başlıyor:
---
📖 Bölüm Başlığı: “Bahçede Kapanan Çember”
Anlatıcı: Hazal
---
Yumruklarımın içine sığdırdığım birikmiş bir öfkem vardı.
Ama karşımızdaki otuz kişi, öfkeyle değil; özgüvenle üstümüze yürüyordu.
Silahlılardı. Biz ise sadece kendimize güveniyorduk.
Sol tarafımda Tuna vardı, ellerini dizlerine yaslamış sessizce nefes alıyordu.
Alparslan sırtını duvara vermişti, kafasını sağa sola çevirip sayı sayıyordu.
Defne… O hâlâ bilekliğini sıkıyordu. Sessizliği, fırtına öncesi gibi sarmıştı dört bir yanımızı
Adamlar saldırıya geçti.
İlk sopa başımın üzerinden indi. Eğildim. Dizimle adamın karnına bastım. Kıvrıldı.
Ardından biri arkamdan geldi. Sağ ayağımı geri savurdum, dizine vurdum.
Sesi hâlâ kulaklarımda: “Kıııırrt!”
Tuna, iki kişiyi aynı anda yere indirmişti bile.
Biri üstüne atladı, ama Tuna sırtını eğip adamı üzerinden savurdu.
> “Yavaş gelin, hepiniz birden olmayın,” dedi nefes nefese.
Alparslan çoktan kalabalığın içine dalmıştı. Yumruğu net, adımları kesindi.
Birini yakalayıp arabaya savurdu.
Arabanın alarmı çalmaya başladı. Bu bile bir tehdit gibi yankılandı bahçede.
Defne…
Sessizdi, ama tehlikeli.
Birinin sopasını tuttu, çevirdi, adamı kendi silahıyla bayılttı.
Sırtını duvara dayadı, üç adam birden geldi.
Kolları savrulmadı bile. Sadece adım attı, döndü, bastı.
Defne iz bırakmıyordu; iz silmek için gelmiş gibiydi.
Ben…
Ben sadece bitirmeye gelmiştim.
Bir adam elindeki zinciri salladı.
Göz göze geldik.
“Bir şey söyleyeceğim,” dedim.
Durdu.
Yaklaştım.
"Biz dört kişiyiz… Ama sen hâlâ hangi tarafın şanssız olduğunu anlayamadın."
Zinciri bana salladığında, sol omzumla savuşturup dirseğimi boğazına geçirdim.
Nefesini yutkunamayarak kaybetti.
Yere düştüğünde yalnız kalmadı peşinden üç kişi daha düşecekti.
Dakikalar sürdü.
Ayaklarımın altı yanıyordu. Ellerim morarmıştı. Dizim hafif sekiyordu.
Ama onlar otuzlardı, şimdi sadece birkaçı ayakta.
Kalanlar sopalarını bırakıp geri çekildi.
Bir tanesi kaçarken tökezledi.
Defne ona yürüdü.
“Yine gelirsen… buradan çıkamazsın.” dedi sessizce.
Tuna yere çöktü, sadece nefes aldı.
Ben hâlâ ayaktaydım.
Dayı figürleri gidenlere baktı. Ben dayak atmaya doymamışım gibi "bu sefer dayanamayacağım" diyerek ilerleyip İsmail'in yüzüne yumruğumu geçirdim.
Arkaya doğru sendelemesi bir oldu. İşte böyle hallederiz.
"Sizinle görüşeceğiz." Aynen aynen.
(...)
Anneannem annem ile hasretine oldukça uzun bir süre devam etti. Kadın kadına konuşmak istediklerini söylediler. Bir süre sonra yanlarına girdim. Benimle birlikte Defne de girdi.
"Bu saatten sonra umarım mutlu olursun kızım" anneannem daha fazla bir şey demeden çıktı. Bizimle vedalaşıp gitti. Arkasından izledim.
"Hazırsan annecim, Ankara'ya gidiyoruz." Dediğimde gülümsedi. "Gidelim kızım." Gülümsedim.
Sonunda bitmişti. Tüm acılar, tüm geçmiş, tüm yaralar, sırlar...
Ama biten iki kişi daha vardı. Ölen askerler... Onların cenazesine gidememiştim.
Elif'in yanına gittiğimde bana gülümsedi. "Karan nasıl?" Diye sorduğumda tebessüm etti. "Normal odaya alındı. Daha iyi." Dediğinde gülümsedim. "Seni annem ile tanıştırmak istiyorum Elif." Dediğimde Elif afallama geçirdi.
"Böyle bir şeye gerek var mı?" Dediğinde şaşkınca ona baktım. "Ne demek gerek var mı?" Diye sorduğumda nefesimi verdim. "Elif sen benim kardeşimsin, kıymetin tartışılamaz. Kendi ailemi buldum diye seni asla unutmadım. Biz yıllarca birbirimize sahip çıktık. Birbirimize aile olduk. Hayla da öyle olmaya devam edeceğiz." Dediğimde buruk bir şekilde gülümsedi.
"İyiki varsın"
Gülümsedim ve ona sıkıca sarıldım. "Asıl sen iyi ki varsın."
(...)
Kısa bir süre sonra sonunda uçağa binmiştik. Yolculuğun keyifle geçmesini istiyordum. Bizim için özel bir deneyimdi.
Gözlüğümü takmış ve kendimi manzarayı izlemeye bırakmıştım. Alparslan kolunu bana sardı, onun omzuna yaslanıp gözlerimi kapattım. Saçlarıma bir öpücük kondurdu.
Gözlerimi kapatınca uyuyakaldım. Uyandığımda uçak inmeye başladı. Yerimde istemsiz kıpırdandım.
Hepimiz aşağı indiğimizde babam annemi kendi evine götüreceğini söyledi. Biz de onlara eşlik edecektik ama benim ondan önce yapmak istediğim başka bir şey vardı. "Baba" dediğimde onun yanına yürüdüm. "Biz size sonra gelsek, ben kızımı özledim." Dediğimde gülümsedi. Saçıma bir öpücük kondurdu.
"Gelirken torunumu da getirmeyi unutma" dediğinde başımı salladım.
Babamın tek torunu Mavi olabilirdi ama annemin değildi. Büyük ihtimalle onları bile görmek istemiyordu. Annemi bu konuda suçlayamazdım, ama Hasan abim asla babasına benzemiyordu. Öyle olsa babam anneme yaklaşmasına izin verir miydi?
Alparslan'ı da alarak kızımızın yanına yola çıktık. Bizi bırakan şoförü geride bırakıp eve adımladık. Evimize daha yeni gelmişlerdi. Kuzgun onlara zarar verir diye güvenli bir evde tutuluyorlardı. Kapıyı çaldığımızda kapıyı açan kişi Ceylan oldu. "Abi... Yenge." Diyerek bize satılmasına gülümsedim. Ayrıldıktan sonra ayakkabımı çıkardım. "Kızım nerede?" Diye sorduğumda içeriyi gösterdi.
Hemen salona geçtim. Kızım resim yapıyordu. "Mavi... Kızım." Derken kızım hemen bana döndü.
"Anne..." Diyerek hızlıca bana doğru koştu. Kucağıma atladığında ona sıkıca sarıldım. Kokusunu içime çektim. Kızımı çok fazla özlemiştim. Telefon konuşmalarımız ona yetmemişti. Benden uzunca bir süre ayrılmadı. "Anne seni çok özledim." Dediğinde buruk bir tebessüm ettim.
"Bakıyorum birileri beni unuttu." Alparslan kızımızın saçlarını okşadı. "Seni de çok özledim baba" ona da sarıldığında gülümsedim. Hep beraber sarıldığımızda içimi bir mutluluk kapladı.
Ayrıldığımızda Ceylan'a baktık. "Biz yeni geldik ama hemen gitmemiz gerekiyor." Dediğimde Mavi endişelendi. "Nereye gidiyorsunuz anne?" Dediğinde ona baktım.
"Sen de bizimle geliyorsun annecim, seni anneannen ve deden ile tanıştıracağım." Dediğimde Mavi şaşkınca baktı.
"Benim anneannem ve dedem mi var?" Dediğinde başımı salladım.
"Evet onlar da benim annem ve babam." Dediğimde Mavi başını salladı.
"Ceylan Mavi'ye birkaç kıyafet hazırlar mısın? Bir kaç gün orada kalabiliriz." Dediğimde başını salladı. İçeriye gittiğinde Mavi'yi kucağıma aldım. Kendi evimi, kızımı çok özlemiştim. Ona sıkıca sarılmak yetmedi.
Odamıza girdiğimizde minik bir çanta yaptık. Kızımın fotoğraf albümünü aldım. Belki anneme gösterirdim. Tüm eşyalarımızı topladık.
Ceylan'ı yalnız bırakmak istemiyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Elif'i aradım kendisi gayet iyi olduğunu bana açıkladı. Kendisi Karan'ın memleketindeydi. Karan iyileştikten sonra ona bir süre kendisi bakmak istemişti ve onu evlerine götürmüşlerdi.
Alparslan eşyaları aldığı gibi aşağı indi. Bende kızımı alıp aşağıya indim. Alparslan zaten aşağıda bizi bekliyordu.
Yolda giderken kızıma baktım. Oldukça heyecanlı gözüküyordu. "Anne" dediğinde cevap verdim. "Efendim güzelim" dediğimde sordu.
"Senin annen ve baban hani gitmişlerdi?" Dediğinde bu gitmenin ölmek olduğunu henüz bilmiyordu. "Bende öyle biliyordum ama öyle değilmiş birtanem" dediğinde anlamadı ama daha fazla da sorgulamadı.
"Peki ya anneannem ve dedem beni sever mi?" Dediğinde gülümsedim. "Hem de her şeyden çok." Dediğimde kızım daha da heyecanlandı.
Eve geldiğimizde kızımı kucağıma aldım. "Hazır mısın?" Diye fısıldadığımda hemen başını salladı. Kızımı kucağından indirmeden ilerledim. Kapıyı açan kişi Tuna oldu. "Aa Tuna amca" diyen Mavi'nin saçını öptüm. "Amca değil güzelim dayı olacak, o senin dayın." Dediğimde Mavi'nin kafasının nasıl karıştığını tahmin ediyordum. "Dayı senin erkek kardeşin veya abine denmez mi anne?" Diye sorduğunda başımı salladım. "Evet canım" dediğimde kızım ilk başta cevap verecekti ki sustu ve bizden akıllı kızım "yoksa kardeşin mi?" Dediğinde cevap verdim. "İkizim" dediğimde kızım ikizin ne demek olduğunu biliyordu.
"Dayı." Diye neşeyle şakıdığında Tuna onu kucağına aldı. "Dayısı sana kurban olsun." Dedikten sonra kızımın yanağını öptü. "Bakıyorum da çok tatlısın." Dediğinde Mavi hemen başını salladı. "Ben her zaman tatlıyım." Dediğinde gülümsedim.
"Evdeki o çirkef hallerini unutmadık kızım," dediğimde Mavi sustu.
"Bakın bakalım burada kim varmış?" İçeri giren babam ile ona döndük. Tuna kızımın kulağına fısıldadı. "İşte bu da deden" dediğinde Mavi uzunca baktı.
"Benim dedem o mu?" Dediğinde Tuna başını salladı. Mavi merakla dedesine baktı. Babam kızımın yanına ilerledi. "Mavi" dediğinde Mavi dedesini inceledi.
Babam onu kucağıma aldığında Mavi hemen onun kucağına gitti. "Hoşgeldin" dediğinde Mavi cevap verdi.
"Hoşbulduk." İkisini izlemek çok eğlenceliydi. Babam Mavi'yi benim kucağıma verdi. Annemin odasına ilerletti. Kapıyı çaldığımızda "gelin" sesini duyunca içeri giren kucağımda kızım ile ilk ben oldum.
Annem bize baktığında heyecanlandı. Annem kızıma bakınca gözleri ışıldadı. "İşte kızım senin anneannen" dediğinde Mavi anneme baktı.
"Ne kadar da çok benziyorsunuz." Dediğinde gülümsedim. "Anneannenin kucağına gitmek ister misin?" Mavi başını salladı. Onu annemin kucağına verdiğimde annem torununu kucağına aldı. "Mavi..." Onu kucağına aldığında öptü, kokladı. Biz ise onları izledik.
"Adın ne anneanne?" Diye sordu Mavi.
"Hanife" diye cevap verdi. Mavi annemin yüzüne dokundu. "Anneme çok benziyorsun," dediğinde Hanife tebessüm etti. "Çünkü kızım" dediğinde Mavi durur mu? Hemen cevap verdi.
"Bende onun kızıyım ama ben babama daha çok benziyorum." Dediğinde Alparslan ile birbirimize baktık. Yanıma gelip kolunu boynuma attı. Kızımızı izlerken ikimiz de huzur doluyduk.
Ben görünüş olarak anneme benziyor olabilirdim ama huy olarak da babam olabilirdim. Tuna'nın kime benzediği meçhuldü. Ama babam ölen anne ve babasına yani babaannem ile dedeme benzediğini söylüyordu.
Kızımı bir süre sonra kucağından aldım. Alparslan kızımızı alıp dışarı çıkardı. "Şimdi" annem ve babamın elini tuttum. "Asıl yapmamız gereken şeye gelelim bence." Dediğimde ikisi de anlamadı. Ama Tuna anlamış olacak ki gülmemek için zor tuttu kendini.
"Neymiş o yapmamız gereken şey kızım?" Dediğinde gülümsedim. Tuna da gülümsedi. "İkiniz için güzel bir düğün." Dediğimde annem bunu beklemiyordu. Babam ise öylece baktı.
Anneme baktım. "İster misin annecim?" Dediğimde ona heyecanla bakıyordum. Annem mutlulukla başını salladı. Babama baktım. Düşünmedi bile.
"O zaman düğün hazırlıkları başlasın." Dediğimde herkes güldü.
"Ve ben şimdiden söylerim, sevdiğim kadını bizzat isteyecek ve düğün yapacaksınız." Dediğinde gülümsedim. "Hepsini yaparız oğlum," diyen babam ile tebessüm etti.
Bir süre sonra annemin psikologu geldi. Alparslan ise birkaç imza atmak için askeriyeye gitti. Mavi uyudu. Ben ise öylece kaldım. Babamın bizim için ayarladığı odada eşyalarımıza baktım. Çekmeceyi açtığım anda gördüğüm albüm ile kaşlarımı çattım. Babam için değerli bir albüm olmalıydı. Kapağında papatya vardı. Babam sevdiği şeylerin üstüne papatya koyardı. Bunu daha önceden de bilirdim. Bunun nedeni ise annemin papatya sevmesiymiş.
İçindekileri merak ettiğim için dayanamadım. Yatağa oturdum, bunu yapmam doğru muydu? Kısaca bir süre bunu düşündüm ama daha fazla dayanamadım. Gözlerimi kapatıp kapağı açtım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey beni şaşırttı.
Burada bir bebek vardı. Oldukça da tatlı görünüyordu, ela gözleri muzır bir ifade ile bakıyordu. Diğer fotoğrafta ise babamın kucağında bir bebek. Babamın yüzü görünmese de o olduğunu anladım. Kimdi bu bebek?
Bir fotoğraf daha çekince anladım. Bu bebek bendim. Ayakta durmuş ve gülümseyen bir bebek, ben...
Gözlerim doldu. Bir diğer sayfayı geçtim. Yerde oturmuş oyuncaklar ile oynuyordum. Diğer fotoğrafta ise mama yiyordum. Sayfayı birkaç kez geçtikten sonra 7 yaşındaki halimi gördüm. Burada önlük giymiş bir şekilde gülümsüyordum. Okul için çekmişlerdi. Bir diğer fotoğrafa baktığımda 23 Nisan için oyun oynadığım zamanlar.
Tüm herkesin ailesi yanındayken benim kimsem yoktu. Ama bu fotoğraf biraz uzaktan çekilmişti. Şaşırtıcı ama o günü hatırladım. Uzak bir kısımda oturup fotoğraf çeken, benim fotoğrafımı çeken bir adam. Babamdı.
Yine benim yanımdaydı. Biraz daha fotoğraf geçtim. Ortaokuldaydım, yine geçtim. İşte burada lise birinciliğim için ödül almıştım. O gün de oradaydı değil mi? Ben benimle gurur duyacak ailem olmadığını sanarken babam yine oradaydı. Diğer fotoğrafta ben yatakta uyuyordum. Beni uyurken bile çekmişti.
Benim hayatımın birçok anını çekmişti. Değer verdiği şey olduğu da belliydi. Babam bana hayatımın her anında çok değer vermişti. Gözlerimi kapattım. Gözlerimden akan yaş albüme geldi. Tamda Mavi, ben ve babam ile olduğumuz fotoğrafa.
Yanıma gelen adım sesleri ile o tarafa döndüm. Babam buruk bir tebessüm ediyordu. "Baba" derken şaşkındım. Tüm hepsinde beni izlemişti değil mi?
"Bakıyorum da fotoğraflarına bakmışsın." Dediğinde başımı salladım. "Baktım ve hepsi çok güzel." Dediğimde babam benim yanıma oturdu. Başımı göğsüne yasladı. Gözlerimi kapadım. Saçlarımı okşamasını çok seviyordum.
"Her anımda yanımdaydın değil mi?" Diye sorduğumda nefesini verdi. "O fotoğrafların hepsini ben çektim" dediğinde anladım.
"Sen benim canımın parçasısın Hazal, senin her anında görünmesem de olmak istedim." Dediğinde buruk bir tebessüm ettim.
"Ve oldun." Dediğimde cevap vermedi.
"Keşke daha fazlasında olabilseydim." Dedi.
"Sen oldun ya baba, bu benim için çok değerli." Dediğimde saçıma bir öpücük kondurdu.
Daha fazla konuşmadık. Babam benim saçlarımı okşadı. Ben ise saçlarımı okşamasını hissettim. "Küçükken de böyleydin, saçını her okşadığımda susar ve hissetmek isterdin."
"Belki de hayla bunu isteyen o kız çocuğum." Dediğimde babam saçlarımı okşamaya devam etti. Ben ise yerinden kalkıp babamın dizlerine yattım. Babam bir şey demeden saçlarımı okşamaya devam etti.
"Görünüş olarak annene benzesen de huy olarak Tuna da sende bana benziyorsun." Dediğinde bir şey demedim.
Saçlarımı okşamaya devam etti. Ben ise mayıştıkça mayıştım. En sonunda ise uyuya kaldım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |