Bu bölümü dinlerken annem şarkısını açabilirsiniz, iyi okumalar dilerim
İnsan gerçeklerden soyutlandığı zaman mı bulurdu aslında kim olduğunu? Amacın neydi? Neden doğmuştun? Ben bu sorulara cevap aramayı uzun zaman önce bıraktım. Gözlerim tamamen kapandığında Kuzgun'un sinsi sırıtışını gördüm.
''Daha yani başlıyoruz.'' Dediğinde hiçbir tepki veremedim. Veremezdim de zaten.
Gözlerim kapandığında gerçekleri düşündüm. Ailemi, Alparslan, güzeller güzeli kızım Mavi. Babam, ikizim Tuna. Onları düşündüm ve gözlerim tamamen kapandı.
(...)
Minik bir evdi. Köylü eviydi ama sade ve şıktı. Kuzgun'un adamları kapıda nöbet tutarken içeride oturduğu adamları ise saçma şeyler konuşuyordu. O sırada güzeller güzeli bir kadın...
Esmer saçları, ela gözleri vardı. Yıllardır bu evde hapisti.
Saçlarını arkasına attı kadın. Yemek yapmayı seviyordu ama yaptığı yemeklerin o itlerin yemesinden hoşlanmıyordu. Bunca zaman yaptığı şey hayatta olmaktı, bulunmak ve kurtulmaktı. Onun tek isteği buydu.
Dışarıda demir parmaklıkları arada geçmesine izin veriyorlardı, gökyüzünü gördüğünde özgür olduğunu sanıyordu ama yanıldığını kısa bir sürede anlamak zorunda kalıyordu.
Akıl sağlığını kaybetmemek için bunca zaman çok uğraşmıştı. Başardığı da söylenebilirdi, başarıyordu. Onu görmediği sürece başarıyordu. En kötü şey oldu onun için.
''Halledin.'' Sesini duyduğunda nefesini tuttu kadın.
Korktu, o çok korktu. ''Git'' diye fısıldadı. Ona zarar vermeden gitsin.
Kuzgun gördüğü kadına alayla baktı. ''Hanife'' dediğinde Hanife nefesini tuttu. Korkuyordu karşısındaki adamdan.
''Yürü!'' Dedi sadece ve odayı gösterdi. Gösterdiği odaya girdi, ona direnmeyi uzun bir zaman önce bırakmıştı. Yatağa yatırılan biri vardı, yüzünü örtmüşlerdi. Hanife yatakta yatırılan kadına baktı. Elleri ve ayakları ayrı bir şekilde bağlanmışlardı.
''Bak bakalım sana kimi getirdim?'' Dediğinde adamlarına talimat verdi. Adamları Hazal'ın başındaki çuvalı kaldırdığında tıpkı gençliği gibi ona benzeyen kızına baktı Hanife.
''Sana tanıdık geliyor mu bu yüz Hanife?'' Dediğinde Hanife bir şey diyemedi. Sadece uyuyan kadına baktı, kızına.
''Tanımadın,'' dediğinde ürkekçe İskender'e baktı.
''Kızını, Hazal'ını gerçekten tanımadın'' dediğinde dünya Hanife için durdu. Bu yatan kız onun kızı mıydı? Onun Hazal'ı mıydı?
''Sana söylediğim gerçekleri hatırlıyorsun değil mi?'' Dediğinde Hanife bir şey diyemedi. Kuzgun ona yaptığı her şeyi anlatmıştı. Hanife'yi herkese öldü olarak gösterip birkaç adamına bırakmıştı. Hanife'nin öldüğünü sanıyordu her kez.
Hanife bunca yıl esir olarak yaşamıştı. Belki Kuzgun artık ona dokunmuyordu ama o kızını ve oğlunu istiyordu. Sevdiği adamı istiyordu, ''Hazal'ım'' diyerek ona ilerleyeceği sırada Kuzgun onu durdurdu.
''Tıpkı sana benziyor, dışı öyle sen ki.'' Dediğinde Hanife bir şey diyemedi. ''Ama içi konusunda aynısını söyleyemeyeceğim.'' Dediğinde dudaklarını kıvırdı. ''Babasına benziyor o konuda.''
Hanife bir şey diyemedi. Zaten onun yanında da bir şey diyemezdi. ''Size son bir iyilik. Kızın ile vakti geldiği kadar vakit geçir.'' Dediğinde arkasını dönüp gitti. Hanife ise arkasından şaşkınca kaldı.
Hazal'ı yetimhaneye verdiğinde, onu bulmuşlardı. Onu ve Hasan'ı, İskender onun için uzuvlarının kesilmesi gerektiğini söylemişlerdi. Ama hiç biri onun uzuvlarını kesmemişti. Ona acı vermişlerdi, kısa bir süre sonra da herkes onun öldüğünü sanmıştı.
Hanife dayanamamış ve bir süre sonra kızının yerini söylemişti, ama Yavuz onu çoktan gizlemişti.
Daha birçok gerçeği öğrenmişti. Bir oğlu olduğunu ve sevdiği adamdan olduğunu öğrenmişti. İsim bile veremediği, adını bile koyamadığı oğlu vardı. Kucağına alamadığı bir oğlu olduğunu söylemişlerdi.
Şimdi ise yıllar sonra karşısında gördüğü kızına baktı. Onun karnında varlığını öğrendikten sonra Yavuz'un çocuğu olduğunu biliyordu. Kızını öyle çok sevmişti ki, Hazal onun için dünyadaki en kıymetli şeydi.
Sonra ise seveceği başka bir oğlu olduğunu öğrenmişti. Onun fotoğrafını vermişti Kuzgun. Onunla avunmuştu Hanife.
Hazal'ını ise her daim aklında tutmuştu. Şimdi ise kızı karşısındaydı. "Sen benim Hazal'ımsın" dediği sırada yanına ulaştı. Kızı uyurken öyle güzeldi ki.
Bağlı olduğu ellerini çözmeye çalıştı ama başaramadı. Onu bu zincirlerden kurtaramamak onun için bir zulümdü.
Kızına eğilip ona sıkıca sarıldı. Hanife yıllar boyunca istediği kızına belki kavuşmuştu ama birçok şey eksikti hala.
Kızının saçını okşuyor, kokusunu içine çekiyordu. İlk gün olduğu gibi kokuyordu kızı. "Hazal'ım"
Hazal uyanmadı, uyanamadı. İskender gitti.
Kızına bakmaya öyle doyamıyordu ki, Hazal'dı kızının ismi. Kızını öyle saatlerce sevdi, kokladı ve okşadı. Ama Hazal ise o sırada derin bir uykudaydı.
Kuzgun Alparslan'ın aslında ona çalışmadığını biliyordu, oğlu Serhat'ın ise çoktan esir olduğunu biliyordu.
Artık vakti kısıtlıydı, Yavuz'a gerçekleri öğrenmesini sağladıktan sonra Hazal'ı direk öldürmesi gerekiyordu. Ardından ise Hanife'yi.
Şimdi ise Yavuz'un oğlunu bulacaktı. Onun hakkında bir çok şey öğrenmişti. Öğrenmesine az kalmıştı.
Onu da bulup onun ölümünü de izletecekti.
Tabi bunu yapabilirse....
(...)
Gerçekleri yavaş yavaş algılamaya başladım. En son hatırladığım şeyler ile vücudum kasıldı.
Kimin kızı olduğumu hatırladım. Bir ikizim olduğunu ve bu kişinin Tuna olduğunu anladım.
Ben her şeyi hatırladım, ama hatırlamak bana nasıl geliyordu? Bilmiyorum.
Belirsiz, anne ve babamın kim olduğunu bilmeden yaşadığım zamanlar, aslında öz babamın yanımda olması.
Benim hikayem tüm askerler ve mitçiler tarafından bilinirdi. Bir teröristin kızı olduğunu söylerlerdi. Ama o kız bir teröristin kızı değildi. Aksine vatanı uğruna her şeyi feda edecek birinin kızıydım.
Babam yalnız olduğu zamanlarda bana anılarını anlatırdı. Onu can kulağı ile dinlerdim. Zor operasyonlarını, şehit arkadaşlarını anlatırdı.
Hepsini can kulağı ile dinlerdim. O zamanlar onu dinlememin sebebi farklıydı. Ama onun bana anlatmasının sebebi de farklıydı. O beni kızı olduğumu bilmese bile o şekilde görüyordu.
Babamın sevgisi öyle büyüktü ki, onun için öyle değerliydim ki. Bunu her zaman fark etmiştim. Ama nedenini anlayamamıştım.
Gözlerim yavaş yavaş açılırken saçlarımda hissettiğim eller ile hızla gözlerimi açıp yerimden kalktım. ''Bana sakın dokunma!'' Diye bağırdığımda etrafı inceleme fırsatım da olmadı.
Bağırışım ile ki m olduğunu göremediğim kişi irkildi. Kısa bir süre göz göze geldik. Ama hemen çekti bakışlarını, ''çık git!'' Diye nefretle konuştuğumda sonunda düzgünce göz göze gelebildik. Gözlerine baktığım an işte o an benim bütün dünyam durdu.
Bağlı olduğum için hiçbir şey yapamadım, bu karşımdaki kadın bana çok tanıdık geliyordu. Arkasını bana dönüp çıkmak için hareketlendiği esnada, hatırladığım şeylerle buz kestim.
Bu nasıl olabilirdi? Benim gördüğüm her şey bir hayal miydi? Yoksa değil miydi? ''Dur!'' Dedim hemen, o kişinin tahmin ettiğim kişi olduğunu anlamam için onu kısa bir süre bakmam gerekiyordu.
Kadın durdu, ikimiz içinde ne yapacağımızı bilemediğimiz bir andı. ''Bana döner misin?'' Bu sefer sesim oldukça çekimserdi.
Bana yavaşça döndüğü esnada tahmin ettiğim kişinin o olmasını, annem olmasını ne çok isterdim.
Bana yavaşça döndüğünde tekrar göz göze geldik. Önce gözlerine baktım, sonra saçlarına baktım. Saçları benim gibi esmerdi ve ona çok yakışmıştı. Yüz olarak da ona benziyordum. Resmen onun kopyasıydım, hafif buruşmuş yüzü vardı. Ama o kadar dikkat çekici değildi. Güzeldi benim annem, bu dünyada gördüğüm en güzel kadındı.
İskender benden sadece babamı değil annemi de çalmıştı. Şaka gibiydi, benim annem ve babam hayattaydı, ikizim bile vardı. Bir aile kurmak için her şeyimiz vardı ama neden bir aile olamamıştık?
Korku ile baktım, gerçekten onun olduğunu düşündüm. En sonunda emin oldum. Oydu, benim annem yaşıyordu.
''Yanıma gelebilir misin?'' Derken de oldukça şefkat doluydum. Annemi bunca yıl esir almıştı. Benim annem acı çekerken biz çocukları ise mutluyduk. Üç çocuğu vardı onun, ama üçü de mutluydu. Biri kendi evladına sahip olmuştu, ailesini kurmuştu. Diğeri de ailesini kurmuştu. Diğerini ise bir aile bulmuştu. Hepimiz mutlu olmuştuk, Tuna ben ve abim, içimiz buruk olsa da mutluyduk.
Ama ya annem... Bunca zaman neler yaşamıştı? Kızı olduğumu anladığına eminim, ama yine de dikkatliydim.
Annem yanıma usul adımlar ile ilerlerken tebessüm ile izledim onu, yanıma geldi.
Onu uzun uzun inceledim. Eli yanımdaydı, elini sıkı sıkı tuttum. Hiç bırakmak istemiyor gibi tuttum.
Ben annemin elini tuttum. Benim anneannem vardı, o evladını kaybetti diye ne acılar çekmişti? Hepsinin boşuna olması ne acıydı. Babam annemin hayatta olduğunu bile bilmiyordu.
''Sen misin?'' Dedim ağlamaklı bir sesle, gözümden usul usul akan yaşlar ile zorlukla konuştum. ''Se-n misin anne?'' Sesim titredi, yüreğim titredi. Ben titredim, öyle büyük bir şey ile doldu ki içim. Acı mıydı? Mutluluk mıydı? Hiçbirini bilmiyordum.
''Sen benim annem misin?'' Dediğimde onun da gözünden yaşlar geliyordu. Ona sarılmak istiyordum ama bağlıydım. Gitse ona engel olamazdım, onu koruyamazdım.
Bunca zaman anne sevgisi ne demek hiç bilememiştim. Hiç bileceğimi düşünmüyordum ama şu anda içimde yıllarca duran boşluğun azalması sanki içimde bir şeylere işaretti.
''Hazal'ım'' dediğinde ilk kez sesini duyduğum annemin gözlerinin içine baktım. Ellerini yanaklarıma attı, ''güzel kızım,'' güzel annem.
''An-ne'' bu tek kelime dört harfi biri için diyeceğimin özellikle de onun için diyeceğimi hiç düşünmemiştim. ''Gerçekten sen misin?'' Dediğimde başını salladı. Bana sıkı sıkı sarıldığında ona karşılık verememek öyle çok yüreğimi acıttı ki, bunca zaman anneme sarılmanın hayalini kurmuşken ona sarılamıyordum.
''Anne'' dediğimde gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Sıkı sıkı sarıldı bana, saçlarımı okşadı, kokumu içime çekti. Ben içimde başlayan be hiç tadamadığım sevgiyi tattım. Ben annemden anne sevgisini tattım.
Çok güzeldi, bu çok güzel bir histi. Annen tarafından böyle sevilmek çok güzeldi. ''Özür dilerim kızım, sizi koruyamadım.'' Dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. ''Senin hiçbir suçun yok güzel annem'' ona annem demek her seferinde yüreğime öyle güzel kelebek hissi bırakıyordu ki, Mavi bana da anne dediğinde böyleydim. Demek ki hissettiğimiz aynı şeymiş.
Benden ayrıldığında bazı şeyleri sorgulamaya başladım. ''Sana öldü demişlerdi?'' Dediğimde annem bana göstermek istemese de yüzünde gördüğüm o ağlamaklı ifadeyi fark ettim.
''Bende kendimi öldü sandım.'' Dediğimde ne bir şey söyleyebildim, ne de konuşabildim. ''Ama uyandığımda herkesin beni öldü olarak bildiğini söyledi.'' Dediğinde bir şey diyemedim. Oyunu öyle güzel kurmuştu ki, hiç kimse annemin ölmediğini anlamamıştı.
Annem bunca zaman burada, tek başına nasıl dayanmıştı? Gençliği burada geçmişti. Tüm ömrünü nerede çürütmüştü? 17 yaşında başlamıştı esareti, 33 yıldır da sürüyordu.
''Sürekli gelip bana planlarından bahsederdi, sakladığı şeyleri açıklardı.'' Buna hayla da devam ediyordu. O bizim hakkımızda her şeyi biliyor muydu?
''Oğlum, sen ve Yavuz her günüm sizi merakla düşünmekle geçerdi.'' Dediğinde buruk bir tebessüm ettim. ''Peki ya abim anne?'' Dediğim anda yüz ifadesi değişti. '''Onu hiç düşünmedin mi?''
İlk başta cevap veremedi, ama sonra verdi. ''Düşündüm, o kimin oğlu olursa olsun harika bir çocuktu.'' Dediğinde onunla ilgili bildiği şeylerin bu kadar olduğunu anladım.
''Yetimhanede büyüdü, zamanla kendi parasını kazandı. Ailesini kurdu ve devletine bağlı bir vatandaş oldu.'' Dediğimde gülümsedim. ''Bir oğlu ve bir kızı var, çok tatlılar.'' Dediğimde onu duymayı beklemiyordu.
''Baba mı oldu?'' Dediğinde başımı salladım. ''Harika bir baba oldu. Eşini çok seven bir eş, çocuklarını çok seven bir baba oldu.'' Aslında bu hikayede en masumlardan biri de Hasan'dı. Onun yaşanılan olaylardan hiçbir suçu yoktu.
O ne olursa olsun, yaşadığı her şeye göğüs germişti. Şimdi ise harika bir aileye sahipti.
''Senin hayatta olduğunu bilse, çok sevinir.'' Dediğimde gülümsedi annem.
Saçıma bir öpücük kondurdu. ''Peki ya sen kızım? Bunca zaman babanın kim olduğunu öğrenemedin.'' Dediğinde bunları bile ona anlattığı için İskender'e karşı nefretim arttı.
''Bilemedim, ne o ne de ben.'' Dediğimde kısa bir süre sessiz kaldım. ''Ama o bana her zaman iyi bir baba oldu. Aslında zaten onunla büyüyebilirdim ama olmadı anne, beni bulurdu. Ama bana uzun bir süre baktı. Bazen gizlice beni izledi. Bazen uyuduğumda yanıma gelip saçlarımı okşadı. Bana zarar vermek isteyen biri olduğunda hep engelledi. Beni hep korudu anne'' dediğimde annem mutlu oldu.
''Ama ben bunların hiçbirini bilemedim. Yaşım minikti unuttum. Beni koruduğunu bilemedim, karşıma tamamen çıktığında da hayatımı kurtardı. Hem benim hem de onun hayatını kurtardı. Onunla birlikteyken öyle mutluydum ki anne, kendimi hep güvende hissederdim. Ne olursa olsun hissederdim babamı. Küçükken ona baba dediğimde garipsedi ama sonra alıştı. Her gelişinde 'baba geldin mi derdim' o ise 'baban geldi Hazal'ım' derdi.'' Dediğinde babam il birlikte yaşadığım her anıyı ona anlatmak garip hissettiriyordu.
''Mutluydun yani?'' Dediğinde başımı salladım.
''Hayatımın on dokuzunda birini tanıdım, sürekli ters bir insan olarak bilinirdi. Ciddi bir asker ve soğuk biri'' dediğimde kendi öz anneme sevdiğim adamı anlatıyordum. ''Onu gördüğümde kalbimde atmaya başlayan şeylere hiçbir zaman bir ad veremedim. O beni istediğini söyledikçe ondan kaçtım ama en sonunda yolum tamamen ona çıktı.'' Dediğimde annem beni ciddiyetle dinliyordu.
Kızının hayatını dinliyordu, ''onunla çok mutluydum, ve 22 yaşımda evlendim.'' Dediğimde gülümsedim. Anneme her şeye anlatmayacaktım, onun üzülmesini istemiyordum. ''Sonra ise hamile olduğumu öğrendim,'' dediğimde nefesimi verdim. ''Kızımız oldu, ismini Mavi koydum daima özgür olması için. Ben kızım ve kocam biz çok mutluyduk.'' Dediğimde ona baktım.
Annem beni dikkatle dinliyordu, bende anlatmaya devam ettim. ''Bir gün eşimin timini araştırmaya başladım.'' Dediğimde ona bakıyor ne tepki vereceğini kestirmeye çalışıyordum. ''Aralarında biri vardı, daha bir aylık iken Affan denen bir teröristin elinden kurtulmuştu. Yetimhanede evlat edinilmiş ve çok iyi bir aileye sahip olmuştu.'' Dediğimde anneme baktım.
Benden oğlunu dinlediğini anlamıştı. ''Onu gördüğüm ilk anda hiçbir şey anlamadım. Benim için sıradan biriydi ama onun her yanında olduğumda sanki biraz daha mutlu oluyordum. Adı Tuna. Tuna Sert...'' Dediğimde annem şaşkınca bana bakıyor ve ne tepki vereceğini bilmiyordu.
''Benim oğlum'' dediği esnada başımı yere eğdim. Bir şey diyemedim, ne diyebilirdim ki. ''İsmi Tuna mı?'' Dediğinde başımı salladım.
''Bu gerçeği belki hala bilmiyordur.'' Dediğimde bir şey diyemedi. ''En azından mutluydu anne'' dediğimde bir şey demedi.
Saçlarımı okşadı, öptü kokladı. Annem bunca zaman yaşayamadığım sevgisini bana yaşattı. Ben anne sevgisinin bu kadar iyi hissettireceğini bilmezdim. Elimi sıkıca tuttuğunda bileklerime baktı. ''Özür dilerim kızım, seni onlardan kurtaramadığım için özür dilerim.''
Gülümsedim, ''senin hiçbir suçun yok anne'' dediğimde başımı göğsüne yasladım. Bana öyle iyi gelmişti ki annem, onun benim saçlarımı sevmesini hep hayal ederdim. Gerçekleşeceğini asla düşünmezdim ama gerçekleşmişti.
''Belki mutlu oluruz anne'' dediğimde tebessüm ettim. ''Sen, ben, babam ve Tuna belki birlikte mutlu olabiliriz.'' Ben her şeye rağmen şans verirdim. Tuna verir miydi? Beni ikizi olarak kabul eder miydi? Anne ve babasını kabul eder miydi, işte onu bilmiyordum.
Buradan kurtulacaktık, ne olursa olsun annemi buradan çıkartacaktım. Önce Kuzgun'un işini bitirecektim, sonra ise anne ve babam ile mutlu olacaktım. Alparslan ve kızım...
İmkansız gibi görünebilirdi ama değildi. İmkansız olan her şey kalbimizin inanmasını istemediği bir oyunudur.
Annem konuşmadı, inandı mı bilmiyorum ama ben onun imkansızlıklarını gerçekleştirecektim. ''Babam ile sen,'' dedim. ''Anlatır mısın? Seviyor muydun babamı?''
Gülümsedi. ''Ben babanı her şeyden çok sevdim.'' Dediğinde onu anlatmak bile ona ayrı bir mutluluk veriyordu. ''Beni defalarca kez kurtarmaya çalıştı ama ben kaçtım. Onun yaşaması için kaçtım. Belki ona kavuşamam diye onu istedim ve o isteyişim ile...'' bana baktı. Gülümsedi, bir şey diyemedim.
''İyi ki siz kızım, iyi ki siz.''
''Babam sen yokken bir ölüydü anne'' dediğimde bir şey diyemedi. Böyle bir aşkın meyvesi olduğum için kendimle gurur duyuyordum.
Annem akıl sağlığını kaybettiğini düşündüğüm için endişeliydim ama etmemişti. Bunca yıl dayanmıştı, her şeye rağmen bizim uğrumuza savaşmıştı.
Annemin göğsünde sıcaklığını hissetmek öyle güzeldi ki ama ''buraya gel, bize yemek pişir!'' Laflarından sonra annem hemen ayağa kalktı. Onlara her gün böyle yemek yapıyordu değil mi?
Kendi çocuklarına yapamadığı yemeği o itlere yapıyordu. Çocuklarının yiyemediği yemekleri o itler yiyordu.
''Benim gitmem lazım kızım,'' dediğinde bir şey diyemedim. ''Hemen gelmeye çalışacağım.'' Nefesimi verdim.
''Peki anne'' ne diyebilirdim ki başka, hiçbir şey diyemezdim.
Annem gitti, ben arkasından öylece kaldım. Buradan kurtulmalıydık, ama önce ellerim ve ayaklarım çözülmeliydi. Kurtaracaktım, annemi her şeye rağmen kurtaracaktım.
(...)
Bunca zaman anne sevgisinin ne demek olduğunu bilememiştim, tadamamıştım. Sonra kızıma nasıl annelik yapacağımı bilememiştim. Kızıma yetememekten korkmuştum. Anne sevgisinin ne demek olduğunu bilmiyordum ki, nasıl verecektim ben ona sevgimi.
Sonra kızımı kucağıma verdiler. Kucağıma verdiklerinde nasıl anne olacağımı düşünmedim. Çünkü annelik yapmak için çaba sarf etmene gerek yoktu. Kalbin bunu sağlıyordu. Öyle çok seviyordun ki evladını, bende onu çok sevdim. Ben kızımı çok sevdim. ağladı, kızımı güldürdüm. Acıktı, doyurdum.
Hastalandı, çok korktum. Ateşi çıktığı an ne yapacağımı bilemez, kendimi rahat hissedemezdim. Onu bir dakika yalnız bırakmaya korkardım, sonra da sorardım içimden. Ben kızımı yalnız bırakmaya bile kıyamazken benim annem beni nasıl bir ömür yalnızlığa mahkum edebilir?
Mecbur kalınabiliyordu, benim annem mecbur olduğu için beni terk etmişti. Kendi bile istemiyordu ki, o bile benden ayrılmak istemiyordu. Ama benden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Tek başıma odada dururken buradan kurtulmanın planlarını yapmaya çalışıyordum, kaçmanın bir yolunu arıyordum. Fakat bulduğum söylenemezdi, kaçmak istiyordum ama olmuyordu. Önce bu zincirlerden kurtulmam gerekiyordu. İçeri gelen kişi ile bakışlarım ona döndü.
Sert bakışlarım karşımda gördüğüm teröristteydi. Otuzlarının ortalarında, kirli sakallı ve esmer bir adam vardı. ''Kuzgun sana son bir şans veriyor, eğer anneni alıp gitmek istiyorsan ona istediğini ver!''
Şimdi de annemi kullanıyordu, ucunda annem bile olsa vermezdim. O kolye belki bizi tamamen yok edebilirdi, bunca yıl aramasının sebebi büyük olmalıydı.
Sessiz kaldım, onlara ne olursa olsun istediklerini vermeyecektim. ''Vermeyecek misin?'' Dediğinde sessiz kaldım.
''Sonuçlarına katlanırsın.''
''Sıkıntı yok, katlanırım'' dedikten sonra kapıyı çarpıp gitti. Nefesimi verdim, ucunda annem için bile ona istediğini veremezdim. Annem verirdi belki ama ben yapamazdım. Kızım için yapar mıydım? O seçenek hiçbir zaman yoktu.
Kapı tekrar açıldığında içeri giren kişi annemdi. Elinde tepsi ile gelmişti, ''anne'' diyerek gülümsediğimde yanıma geldi. Tepsiyi komodinin üstüne koydu. ''Kızım'' dediğinde ona baktım.
''Sana bir şeyler hazırladım.'' Dediğinde gülümsedim. Annemin elinden şu zamana kadar hiçbir şey yememiştim. Ama bilemiyordum, o yemekleri yemek istemiyordum.
Annemin elinden olsa da çoğu şey Kuzgun'un elindendi. Annemi kırmak istemedim. ''Eline sağlık'' dediğimde bana gülümsedi. Çorba tabağını alıp önüme uzattı. Mercimek çorbası yapmıştı, ''ne sevdiğini bilmiyorum ama'' bende seninle ilgili hiçbir şey bilmiyorum anne.
Ağzımı açtığımda annem bir çocuk gibi ağzıma soktu kaşığı, her zaman içtiğim mercimek çorbası bile ayrı bir tatlı geldi. Annemin elinden çıkmıştı sonuçta. Bana tüm tabağı bitirdikten sonra yemeği yedirdi. Hepsini yedim, lezzetliydi. ''Elin çok lezzetli'' dediğim an bana gülümsedi.
Annem bana tam bir şey söyleyecekken odaya biri girdi. ''Vedalaşın'' dediğinde ne dediğini anlamadım. Bu kadar mıydı? ''Hemen çıkmamız gerekiyor''
Hayır! Hayır! Olmaz!
Sert bir cisim aradım, gördüğüm tabak ile anneme döndüm. ''Anne'' derken oldukça korkuyordum. Annemde benim gitmemden korkuyordu. ''Şimdi söylediklerimi harfiyen uygulaman lazım'' dediğimde konuşamadı.
''O tabağı beni alacak olan adamın kafasına geçir. Cebinde beni zincirlerimden kurtaracak olan anahtar olabilir.'' Annem ne dediğimi dikkatle dinledi.
Tabağı alıp korku ile geriye çekildi. Odaya giren adam ile ona döndüm. Annem bunu yapmak zorundaydı. ''Birazdan geliyorlar şanslısın'' dediğinde sert bakışlarım onun üstündeydi.
Anneme baktım, çok korkuyordu. Daha önce nasıl korkuttularsa yine öyle korkuyordu. Artık korkmasına izin vermeyecektim, onları bitirecektim. ''Anne'' derken ona baktım. Adam bana eğilmişti ki ''yap anne'' derken gözlerimi kapadım. Açtığımda adam yerdeydi, gülümsedim. İşte şimdi kurtuluşumuz yakındı. ''Anne ceplerine bak, anahtar olması lazım''
Annem dediğimi yaparak ceplerine baktı. Kısa bir süre yüzü beni korkuttu ama sonunda bir anahtar çıkarttığında gülümsedim. Annem hiç vakit kaybetmeden beni çözerken derin bir nefes aldım. Ayaklarımı çözdü, hemen ardından ise bileklerimi. Tamamen serbest kaldığım an anneme öyle sıkı sarıldım ki.
İşte bu anneme sarıldığım ilk andı. ''Artık hiçbir zaman ayrı kalmayacağız annecim'' derken nefesimi verdim. Annem bana baktı, bir şey diyemedi. Hemen yataktan kalkıp adamın silahını aldım.
Başlasın aksiyon.
Kimler Hanife'nin yaşadığına şaşırdı?
Biri bunu yorumda tahmin etmişti. Onu da ayrı tebrik ederim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |