61. Bölüm

60 Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Gerçekler hep böyle acıtmak zorunda mıydı? İnsanın gerçekleri neden acıtırdı? Oysa en çok istediği şey değil miydi bunlar? O zaman neden acı çekerdi insan?

Gözler yalan söylemez derlerdi ama bu söz tamamen yalandı. İyi bir oyuncuysan harika rol yapardın. Gözler bile yalan söylerdi, gözler bile gerçeği saklardı. Alparslan'ın Hazal'ı terk ettiği gece gözlerini gizleyememesinin nedeni Hazal'ın anlamasıydı. Bunun için mücadele etmesi gerektiğini aslında gözlerinde söylüyordu

Kaç defa kavga etmişlerdi? Gerçekler hakkında kaç defa kavga etmişlerdi? İşte o anlarda yaptıkları en iyi şey gözleri ile anlaşmaktı. Gözlerini gözlerine kilitleyip iyi bak buna mecburum der gibi bakmak.

Alparslan tam olarak bunu yapmıştı. Şimdi ise belki de gözlerin değil sözlerin de olması gerekli olduğunu anlıyordu. Ne olursa olsun söyleseydi diyordu içinden, belki o zaman onu korumanın bir yolunu bulurdu.

Ama Alparslan ne yaparsa yapsın Hazal'ı koruyamadı. Bunu da şimdi anlıyordu. Ne düşüneceğini çıldırmış bir vaziyetteydi. Hazal'ı bulamamanın acısını yaşıyordu. Serhat'a gidip defalarca Hazal'ın yerini sormuştu. Söylemeyince şansını yumruklardan yana kullanmıştı ama onun isteği kesindi. O videoyu izlemeden asla yerlerini söylemeyecekti.

Videoda bir aldatmaca olmadığı ortaya çıkınca yaptıkları şey belliydi. Hepsi tek bir odadaydı, içeride Kudret, Yavuz, Defne, Tuna, Orhan, Alparslan ve Hasan vardı. O da gerçekleri izlemek istiyordu. Belki onu bile ilgilendiren bir şeydi. Yavuz'un izni ile o da izleyecekti. Herkes videoyu merakla izlemek istiyordu.

''Nasıl gerçekler olabilir? Nasıl bir gerçek?'' Diye düşüncesini dile getirdi. Kimse ne düşüneceğini bilmiyordu. Bu video orada birçok kişinin hayatını tamamen etkileyecekti.

Videoyu televizyondan izleyeceklerdi. Yavuz ve Kudret yerine oturdu, ikisi de merakla videoyu bekliyordu ve tabi ki odadaki diğer kişilerde.

''Başlatıyorum başkanım'' dediğinde Defne, Yavuz başını salladı.

Asıl gerçekler şimdi başlıyordu...

Hazal bir sandalyeye ipler ile sıkıca bağlanmış bir vaziyetteydi. Kuzgun o sırada içeceğinden birkaç yudum alıyordu. Hazal başını yavaşça geriye doğru yatırdı. Uyanıyordu.

Videoda Hazal'ın yüzü görünmüyordu. Kamera onun arkasında bir yerlerdeydi. ''Kuzgun'' dediğinde Kuzgun konuştu.

''Sonunda uyandın.'' Hasan bunca yıl sonra babasının sesini duyduğunda hissettiği tek şey tiksinti oldu.

''Neden beni buraya getirdin?''

''Gerçekleri burada öğrenmeni istedim.''

Hazal yerinde dikleşti. Gerçekleri merak ettiğini gizleyemiyordu. ''Gerçekler ne?'' Dediğinde kısa bir süre sustu. ''Benden sakladığın gerçekler ne?'' Dediğinde Kuzgun alaycı bir tebessüm kondurdu dudaklarına.

Bu Yavuz'un oldukça canını sıktı. Hazal ile bildiğin oynuyordu, bunu izlemesi bile katlanılmazdı.

İkisi arasında dönen birkaç cümleden sonra Kuzgun konuya girdi. ''Bu yollara düşmeden önce bir köylüydüm, yaşadığım yerde parama rağmen geri plana atılırdım ama biri vardı ki beni bile geçen. Herkesin ona saygısı ve güveni beni çıldırtırdı. Bende yaptıklarına karşılık olarak sevdiği kadını aldım.'' Dediğinde odadaki birçok kişi onun Yavuz olduğunu bilmiyordu.

Ama Kudret ve Alparslan ona döndü. Bunu Hazal'ın da anladığına emindi Yavuz. Şimdi tamamen onu suçlayabilirdi. ''Yavuz'du. Bunca zaman benim çoğu şeyimi almıştı ve bende ondan sevdiği kadını almıştım.'' Dediğinde herkes Yavuz'a döndü. Herkes şaşkınca ona bakıyordu. Defne bile şaşkınlığını gizleyemiyordu.

''Şu anda o halde olmanın sebebi bile o.'' Dediğinde Yavuz'un içini pişmanlık aldı. Keşke zamanında sevdiği kadını da alıp gitseydi. Sevdiği kadını alıp mutlu olsaydı, paraya ve rızaya ne gerek vardı? Onlara şuan sahipti belki ama Hanife yoktu artık.

Hazal'ın onu suçlayacağına adı gibi emindi Yavuz ama öyle olmadı. Hazal başını olumsuz anlamda salladım. ''Sen sadece başkalarına günah yüklemeye çalışıyorsun Kuzgun. O senin hak etmediğin şeyleri aldığı için hiçbir zaman bunu hak etmedi. Ama sen onun canını yıkmak için bu gerçeklerle vurdun onu.'' Yavuz başını kaldırıp ekrana bakabildi. Hazal onu suçlamamıştı.

''Yavuz başkanın hiçbir suçu yoktu. Senin aksine, sen ülkene ihanet ettin o hizmet etti. Sen kırdın, acıttın o sevdi. Sen rezil ettin o toparladı. O iyiliği, mutluluğu seçti. Sen kan ve parayı seçtin. Senin aksine o iyi yolu seçti ve iyi yolda öyle güzel şeyler vardı ki ama sen bunu göremedin. O gözlerin bunu görmedi. Çünkü o kadar körleşti.''

Hazal'ın sarf ettiği o sözler ile Yavuz başkan yerinden kalktı. Pencereye doğru ilerledi, Hazal'ı gerçekten iyi yetiştirmişti. ''Onu suçlamıyorsun yani öyle mi?'' Dediğinde Hazal'ın vereceği cevaptan tamamen emindi.

''Bu sözler bana bir yerden tanıdık geldi.'' Dedi Kudret. ''Hazal'ı iyice kendine benzetmişsin ama bu iyi bir benzerlik.'' O benzerlik aslında doğduğundan beri vardı.

''Dediğim gibi senin gözlerin öyle bir körleşmiş ki, gözünün önünde olan bir şeyi bile anlamıyorsun. Ama ben görüyorum, suçlu olan kişiyi e masum olan asıl kişiyi biliyorum. Hikayeleri bilir misin? O hikayelerde sürekli kendini haklı sanan ve yaptıklarına sürekli bir bahane bulan ve başkalarını suçlayan kötü karakterler vardır, işte bu hikayenin de o karakteri sensin.'' Dediğinde Yavuz gülümsedi.

Bu cevaplar karşısında oldukça gururluydu. Hazal ile her daim gurur duymuştu ve yine duyuyordu. ''Her şeyi geçtim ama bana bunca yıl sahip çıkan bir adamı nasıl suçlayabilirim?'' Dediğinde Yavuz uzun zaman sonra huzurluydu. Bilmiyordu ki o huzur birkaç dakika içinde gerçekler ile bulanıp yok olacaktı.

Kuzgun bu sözler karşısında büyük bir kahkaha attı. Yavuz videoyu dikkatle izliyordu ve bu kahkaha ile onu boğmak istedi. ''Gerçekten kanıtlamaya bile gerek yok.'' Dediğinde Kuzgun hepsi kaşlarını çattı. İşte asıl gerçekler geliyordu.

''Ne diyorsun sen?''

''Ben öyle bir şey yaptım ki Hazal'' dediğinde Yavuz nefesini verdi. Ciğeri acıyla doldu. ''Ben bu yolda Yavuz'un her şeyini aldım ama en son aldığım şey her şeyden daha kıymetliydi. Belki sevdiği kadından bile daha kıymetli'' dediğinde herkes buz kesti.

Kudret ona dönüp ''senden başka ne aldı?'' Diye sorduğunda Yavuz düşündü ama bir şey bulamadı. ''Benden başka hiçbir şey almadı.'' Dediğinde derin bir nefes verdi.

''Yavuz'dan sadece sevdiği kadını almadım, belki sevdiği kadından bile önemli bir şey aldım ondan.'' Dediğinde Yavuz kesti. Kahretsin hiçbir şey anlamıyordu.

Hazal ''ne aldın ondan? Sevdiği kadından bile önemli olan ne aldın?'' Diye sorduğunda herkes merak içerisindeydi.

Kuzgun bu meraklı halinden keyif aldı ve onu kıvrandırmak için sırıtıp arkasını döndü. Susmasına dayanamadı Hazal ''cevap ver!'' Diye bağırdı. Alparslan kaşlarını çattı. Hazal'ı daha önce hiç böyle bir halde görmemişti.

Yavuz merakla bekliyordu gerçekleri ve Hazal'ı bu halde görmek onu daha da kanattı. ''Sevdiği kadından annemden bile önemli olan ne aldın?''

Herkes merakla sadece Kuzgun'un vereceği cevaba odaklandı. En çok da Yavuz...

Kuzgun Hazal'a döndü. ''Seni aldım.'' Dediğinde odadaki çoğu kişi bir şey anlamadı. Yavuz'da bir şey anlamamanın verdiği hisle yakmak istedi her şeyi. Hazal'ı ondan almak da ne demekti? Hazal bunca zaman yanındaydı, dibindeydi. Nasıl alacaktı onu?

Kuzgun ''ona çok benziyorsun.'' Dediğinde Yavuz sadece ekrana kilitlenmiş bir şekilde bakıyordu. Hazal'ın hala anlamadığını görünce keyfi arttı. En sonunda ise o iki kelimeyi kurdu ve zaman tamamen durdu.

''Gerçekleri ala anlamadın mı? Yavuz'un kızı'' dediğinde ortamda öyle büyük bir sessizlik vardı ki. Kimseden çıt çıkmıyordu, özellikle de Yavuz'dan.

Yavuz'un kızı demişti. Bu ne demekti? Yavuz'un kızı...

Hazal bir süre sonra ''ne?'' diyebildi sadece.

İşte o an herkes her şeyi anladı ama en çok da Yavuz. ''Sen Yavuz'un öz kızısın.'' Dediğinde o saniyeden sonra hiçbir şey eskisi gibi olamadı. Ortamdaki öldürücü sessizlik ile kimse ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi. Hepsi şaşkınlıkla kaldı. En çok da Yavuz.

Hazal onun kızıydı öyle mi? Bunca zaman bunu nasıl anlamamıştı? Gerçekleri hala idrak edemiyordu. Yavuz gerçeği hala idrak edemiyordu. Bunca zaman kızı bildiği Hazal onun öz kızıydı öyle mi? Biyolojik olarak babasıydı. Bu gerçek ile ne yapacağını bilemedi.

Hiç kimse bir şey söyleyemiyordu. Ama Hasan içinden kardeşi adına sevindi. En azından o bir teröristin çocuğu olma gerçeği ile yaşamayacaktı. Aksine onurlu bir babaya sahip olmanın mutluluğu ile yaşayacak ve ölecekti.

Yavuz. Bunca zaman nasıl anlamamıştı? Onu ilk kucağına aldığında anlaması gerekmiyor muydu? Onu ilk kucağına aldığında ve babası olduğunu hissedip sustuğunda anlaması gerekmiyor muydu?

Minik bir bebek baba dedi. Ama adam ben senin baban değilim demişti ama yanılmıştı. Onun babası oydu, başkası değil.

''Baba neredesin? Yine beni bırakıp gittin mi baba?''

''Baba geldin mi?''

''Baba bana annemi anlatır mısın?''

''Baba iyi ki benim babamsın.''

''Sen benim babamsın.''

''Belki bir kız babası olsaydınız çok iyi bir baba olabilirdiniz.''

''Sizi hiç bilmediğim babam yerine koydum.''

''Baba gelecek misin?''

''Baba ben acıktım.''

''Baba seni çok seviyorum.''

''Baba beni bırakıp gitmesen olur mu?''

İşte Yavuz o zaman tüm bu gerçeklerin altında tamamen ezildi. Kızının sözlerini bir bir kulaklarında işitti. ''Hazal'' diye fısıldadı. ''Özür dilerim kızım'' başka ne diyebilirdi ki, bu zamandan sonra ne diyebilirdi?

Bir özürden başka elinden ne gelirdi?

Kuzgun ''bitmedi.'' Dediğinde Hazal cevap veremedi. Ama Kuzgun anlatmaya devam etti. ''Affan ile ortak olmak için bir anlaşma yaptık ve o anlaşmada ona bir bebek vereceğimi söyledim.'' Dediğinde Hasan merakla ekrana kilitlendi.

''Hanife'nin doğurduğu erkek evladı ona verdim ama şans bu ya yarım saat sonra sen doğdun.'' Dediğinde Yavuz ayakta duramadı. Hazal'ın öz kızı olduğu gerçeğini öğrendikten sonra birde oğlu olduğunu öğrenmişti. O sırada Tuna ise sadece baktı, anlamadı o bebeğin o olduğunu. Babası ile aynı odanın içinde olduğunu anlamadı. Ama Defne şüphelendi.

''Hazal'ın birde ikizi varmış.'' Dediğinde Hasan kimse bir şey söyleyemedi. ''Ama Hanife bilmedi, çok sevdiği adamdan bir oğlu olduğunu.'' Onu ölü olarak bilmesini sağlamıştı.

Hanife'yi evladından bu şekilde ayırmıştı. Yavuz bir oğlu olduğunu ve belki de onun şuan Affan'ın yetiştirdiği adamlardan biri olduğu düşünüp üzülürken ''o bebek bir aylık olduğunda Affan'dan kurtuldu ve kendine ait bir hayat sürdü.'' Dediğinde Tuna o an buz kesti.

Bir aylık bebek, Affan ve kurtulması. Ona tanıdık geliyordu. Bu hikaye ona çok tanıdık geliyordu. Kafasının içindekileri düşünmeye bırakıp Yavuz'a döndüğü an belki de onun öz babası olduğunu anladığı an buz kesti.

Sadece o değil, Defne de anlamıştı. Tuna hiçbir şey diyemedi, ne diyeceğini bilemedi. ''Bende Affan'ın elindeydim ama daha bir aylıkken ondan kurtardılar'' mi diyecekti?

Buna hazır mıydı? Nefes alamadı, zaman durdu. Ailesi ile mutlu olsa da hep öz ailesini merak etmişti. Ailesinin mezarını bulduğu zaman öz aileniz de olmayabilir demişlerdi ama o bunu umursamamıştı. Olmasa bile daha fazla bu konuyu deşmemek için DNA testi yapmamıştı.

Şimdi ise karşısında onlarca kez bulunduğu kişinin öz babası olduğunu öğreniyordu. Bu gerçek onu yıktı, paramparça etti.

Peki ya Hazal? Onun ikizi olduğu gerçeği, dokuz ay aynı karnı birlikte paylaşmaları. Diğer yarısını nasıl anlamamıştı? Koltukta oturan adama baktı. Hasan...

Hasan onun öz abisiydi. Aynı anneden olan annesi...

Kehribar gözleri ne annesinde ne de babasında vardı. Ama sert yüz hatlarını hem annesinden hem de babasından almıştı. Tuna fiziksel olarak Yavuz'un ölen ailesine benziyordu. Hazal ise sadece annesine. İçleri bambaşka olsa da dış görünüş olarak Yavuz'dan almıştı genlerini.

Peki ya annesi? Uzuvları parçalanarak öldüğünü öğrenmek, hem de annesinin. İçini yaktı, tek kelime söyleyemedi. Babasına baktı, babasının mahvolmuş haline.

Defne de gerçekleri anladı. Tuna'ya destek olmak için elini tuttuğunda Tuna hiçbir şey söyleyemedi. Bu gerçekler herkesi harap etmişti. Ama Tuna'nın acısını o an kimse anlamadı. Ama Yavuz'un bu saatten sonra tek bir isteği vardı. Kızını düşmanından kurtarıp, oğlunu bulmak. Oysa oğlu dibindeydi.

''Herkes dışarı çıksın.'' Diyebildi sadece. Kimse ikiletmeden dışarı çıkarken Tuna babasına baktı. ''Babamsın.'' Dediğinde bunu içinden söyledi. ''Benim öz babamsın.'' Ardından bir şey söylemeden çıktı.

Yaşadığı gerçekleri idrak edemiyordu. Kimse gerçekleri algılayamıyordu. Hasan bir erkek kardeşi daha olduğunu öğrenmişti. O kişinin yanında olduğunu bilmeden...

Herkes öyle çok dağılmıştı ki...

Alparslan bile ne düşüneceğini bilmiyordu, Orhan ona destek olmak için peşinden ilerledi. ''Anlamıyorum.'' Derken Alparslan ne düşüneceğini bilmiyordu.

''Bir zamanlar bende kızımı kucağıma almıştım, onun kızım olduğunu bilmeden. Susmuştu kucağıma gelince ama daha sonra onun öz kızım olduğunu öğrenmiştim. O daha kucağımda olduğunda öğrenmiştim. Anlamamıştım ben onu. Anlamamıştım kızım olduğunu ve bu bile benim canımı böyle yakmışken Yavuz başkanın nasıl canını yakmıştır bu gerçek... Kızı bunca yıl öz dibindeydi.'' Dediğinde gerçekler ile hayret etti.

''Onun damadı olmak nasıl bir gerçek?'' Dediğinde Orhan, Alparslan ters bir şekilde baktı.

''Ben burada ne diyorum Orhan? Sen ne diyorsun?'' Dediğinde Orhan nefesini verdi ve ciddileşti.

''Hazal'ın öğrendiği gerçekler ile sevindiğine eminim.'' Dediğinde Alparslan başını salladı.

''Kesin sevinmiştir ve eminim ki onu bulursak Yavuz başkana, baba diyerek sarılacağına eminim.'' Bundan o da emindi. Hazal'ı tanıyordu, nasıl tanımasın sevdiği kadını.

''Peki ya ikizi olması?'' Dediğinde ikizinin bunca yıl diplerinde olduğunu bilmiyorlardı.

''Yavuz başkanın oğlu'' dediğinde ne düşüneceğini bilmiyordu.

''Hazal kurtulduğunu ikizini bulmak için çok uğraşacak.'' Dediğinde çoktan bulmuş olduğunu bilmiyordu.

O sırada ne düşüneceğini bilemeyen Tuna kendini eğitim parkına attı. Defne de hızlıca peşinden ilerledi. ''Tuna!'' Dedi ama Tuna bunu duymadı. Elini yumruk yapıp duvara vurdu.

Çaresizdi, ne yapacağını ne düşüneceğini bilmiyordu. ''Tuna sakin ol'' Defne'yi duymadı. Tekrar vuracaktı ki Defne bunu engelledi. ''Dur artık.'' Hiçbir sesi duymadı.

Defne ne yapacağını bilemedi, en sonunda Tuna'ya sıkıca sarıldı. Tuna hiçbir şey yapamadı. Ne karşılık verdi, ne de itti. ''Geçecek Tuna, söz veriyorum geçecek.''

Tuna kendine geldiğinde Defne'ye sıkıca sarıldı. İlk defa ne yapacağını bilmiyordu, ''benim ikizim...'' dediğinde devamını getiremedi.

''Hazal'' dedi Defne. ''Senin ikizin Hazal'' Defne bile ne düşüneceğini bilemiyordu.

''Benim öz babam bunca zaman...'' diyemiyordu. Hiçbir cümlenin devamını getiremiyordu. Bunu yapmak için kendini zorladı ve sonunda başardı. ''Hazal benim ikizim ve Yavuz başkan da öz babam'' dediğinde nefesini zorlukla verdi.

''Bu nasıl olabilir Defne? Ben hiçbir şey anlamıyorum.'' Dedi yenilmişlikle.

''Yavuz başkana söyleyelim.'' Dediğinde Tuna buna itiraz etti.

''Bilmeyecek Defne, asla bilmeyecek.'' dediğinde Defne şaşkınlıkla baktı.

''Ne demek bilmeyecek Tuna!'' Dediğinde hayretle baktı.

''Böyle bir şeyi istemiyorum, ben bunu yapamam.'' Dediğinde Defne konuştu.

''Tuna iyi düşünemiyorsun, tüm her şey seninle uyuşuyor. Yavuz başkan seni eninde sonunda bulacağına eminim, o yeni öğrendiği öz oğlunu eninde sonunda bulur.'' Dediğinde Tuna bir şey diyemedi.

''Hazal konusuna gelirsek, Hazal seni zamanında iyi araştırdı Tuna. Alparslan'ın timinde olan her bir askeri iyi araştırdı ve onların arasında sende vardın.'' Dediğinde Tuna nefesini tuttu.

''Kuzgun senin lafını açınca Hazal'ın yüzünü görmesek bile hareketlerinden bazı şeyleri anladığı belliydi. Sustu Hazal ama o susmazdı. İkizinin sen olduğunu anladığı için sustu.'' Dediğinde Tuna hareket edemedi.

''Hazal'ın her şeyi anladığına eminim Tuna. İkizini bu konularda iyi tanıyorum, Hazal'ın eğer bir bildiği varsa işte o zaman susar ve Hazal sustu Tuna.''

Tuna nefesini verdi. Ne yapacağını o bile bilmiyordu. ''DNA testi'' dedi zorlukla. ''Test yapalım Defne işte o zaman inanırım.'' Dediğinde Defne başını salladı. ''Sen o kısmı bana bırak, emin olana kadar şimdilik beklemek istiyorsan seni anlarım.''

Tuna başını salladı, Hazal anladıysa eğer Yavuz'a da söylerdi. ''Benim ikizim bunca zaman dibimdeymiş öyle mi? Benim kardeşim varmış. Benim annem acı bir şekilde öldürülmüş.'' Kuzgun'u canını yaka yaka öldürmek istiyordu. Belki annesi babası ve ikizi ile birlikte mutlu bir hayat yaşayabilirdi. Herkes bir yerdeydi.

Annesi, babası, ikizi ve kendisi. Hayat onları öyle bir yere atmıştı ki. Bir aile olabilirlerdi. En acı olan ise onlar için. Hep bir aile olabilirlerdi. Belki şimdi bile bir aile olabilirlerdi. Hep birlikte.

''Benim babam ve abim ile aynı yerdeyim. Dip dibeyim...'' Defne ne diyeceğini bilemedi. Tuna'nın kimse ile yüzleşmeye mecali olmadığının farkındaydı ama bunu Hazal'a ve Yavuz'a yapamazdı. Hazal'ın o videoda oluşan hal ve hareketlerinden bir şeyleri anladığına emindi.

O sırada Yavuz ise bitkin haldeydi. ''Söylememişti.'' Diye fısıldadı Yavuz. ''Hanife bana söylememişti Kudret.'' Dediğinde ne yapacağını bilmiyordu.

''Bu dediğinin bile gerçek olduğunu bilmiyoruz, gerçekten böyle bir şeyin ihtimali var mı Kudret?'' Diye sorduğunda alacağı cevaptan o da korktu.

''Var.'' Dediğinde Yavuz berbat bir haldeydi. ''Ama Hanife bana...'' devamını getiremedi.

''Hasan'ın senin oğlun olmadığını biliyoruz ama bu nasıl?''

''İskender köye sızmıştı ve o köyde yine ona zorla dokunmuştu. Sevdiğim kadına...'' Dediğinde bunu önleyemediği için canı öyle çok yanıyordu ki, ''İskender Hanife'yi bırakıp köyden sızdığında Hanife hamileydi, daha doğrusu ben hamile olduğunu sanıyordum. İskender'i yakalayabilmemizin tek yolu onun hiçbir şeyden şüphelenmemiş olmasıydı. Hanife'yi orada buldum, onu kurtaracağımı söyledim. O sırada İskender köyde bile yoktu. Hanife beni istedi ve bende onu istedim ama bu olduğunda Hamile olduğunu söylemişti. Hazal'ın benim kızım olması için aslında Hamile olmaması gerekiyordu.'' Dediğinde Kudret bile ne diyeceğini bilemedi.

''O zaman için onu doğurtan ebeyi bulabiliriz. Burada hapis yatıyor.'' Dediğinde tek yolun bu olduğunu ikisi de anladı. Yarım saat sonra ise bir cezaevindeydiler. Kadınlar için olan cezaevi. Gelen kadına baktıklarında içinde oluşan tek şey öfke oldu.

Kadın oldukça bakımsızdı. Altmışlarına merdiven dayamıştı. Teröristlere bile isteye çalıştığı içindi burada olmasının sebebi.

Yavuz'u görür görmez tanıdı. Oldukça korkuyordu ondan, sevdiği kadın için zamanında ne kadar gözünü kararttığına şahit olmuştu. Oturduğunda yerine sindi. ''Şimdi vereceğin her cevabı iyi düşün.'' Dediğinde yutkundu.

''Hanife ikinci çocuğa hamile olduğunda her şeyi anlat. O çocuk hakkında her şeyi anlat.'' Dediğinde yutkundu kadın ve başını salladı.

''Hamileydi ama o hamile olmasını umursamadı. Vurdu, kırdı.'' Dediğinde Yavuz'un yumruk yaptığı eli masanın altındaydı. ''İskender gittiğinde düşük yaptığında ise düşük yaptı.'' Dediğinde Yavuz gerçekleri tamamen idrak etti. Hazal gerçekten de onun kızıydı.

''Ama İskender'in olmadığı zamanlarda tekrar hamile olduğunu öğrendik. Hamile olduğunu öğrenince oldukça şaşırdı ama Hasan gibi karnına hiçbir zaman iğrenerek bakmadı.'' Dediğinde Kudret nefesini verdi. ''Karnını sürekli severdi.'' Yavuz'un yüz ifadesini görünce babasının o olduğunu anladı.

''Peki ya onlar ikiz miydi?'' Dediğinde kadın başını salladı.

''İkiz olduğunu biliyordu, erkek bebek doğduğunda ağlamadı. Bizde onu başta öldü sandık ama kısa bir süre sonra birkaç müdahale ile hayata döndürebildik.'' Dediğinde yutkundu. ''Ama Hanife bebeğini öldü bildi.''

''Sonra ise ona tıpatıp benzeyen bir bebek doğdu.'' Dediğinde yutkundu Yavuz. ''Hazal'' diye fısıldadığında daha fazla bir şey diyemedi. Çıktı o duvarlardan.

Ne yapardı? Bu gerçek ile nasıl yaşardı? Tek istediği şey kızı ve oğluydu. Kızını kurtaracak ve adını bile bilmediği oğlunu kurtaracaktı. ''Hazal baban seni kurtaracak kızım, sana söz veriyorum.''

Kudret arkadan ''ciddi ciddi seninle akraba olduk'' dediğinde Yavuz bir şey diyemedi.

''Benden kurtulamayacağın tekrar kesinleşti Kudret.''

''Hazal'ı ne olursa olsun kurtaracağız Yavuz. Kızına kavuşacaksın ve emin ol Hazal'da seninle kavuşmak istiyordur.'' Dediğinde Yavuz ona sorusunu yöneltti.

''Peki ya oğlum? Adını bile bilmediğim oğlum, onu ne olursa olsun bulacağım. Peki ya o ne yapacak?'' Dediğinde işte Kudret'in buna da cevabı yoktu.

''Onu o zaman göreceğiz.''

Başka verebilecek bir cevap yoktu. Her şey zamanla görülecekti.

 

Fıstıklar öncelikle size söylemem gereken bir şey var. Bundan sonra bölümler haftada bir gelecek. Şu zamana kadar bölümleri düzenli olarak attım. Ama artık bir bölüm ile idare etmek zorundayım.

Artık bir YKS öğrencisi oldum. Amacım bölümleri hızlı bir şekilde bitirip o zaman başlamaktı ama olmadı. Bilgisayarım bozuldu ve ben şuan yazamıyorum.

Üzgünüm

Bu arada unutmadan kitap ile ilgili şeylere Instagram ve tiktok üzerinden haticemsare hesabından ulaşabilirsiniz

Bölüm : 23.05.2025 19:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...