Merhaba fıstıklarım, bu bölümü herkesten çok yayınlamak istiyorum. Sonunda bazı gerçeklerin ortaya çıktığı bir bölüm.
Hepinize iyi okumalar.
Bazı gerçekler her şeyden çok yakardı, benim acı gerçeğim gibi. Ben bu dünyada kimsesiz kaldığımı sanırdım. Tek başıma savaşmıştım bu koca dünyada, oysa ben aslında yalnız değildim. Yalnız olmadığım gerçeği bana tokat gibi çarpan en büyük şeydi. En ağır gerçekti.
Hazal'a verdikleri hapları birkaç gündür içmiyordu. Ama onlar bunu bilmiyordu, Alparslan Serhat ile birlikte başka bir göreve gitmişti. Serhat, Kuzgun'a Hazal'ın öleceği haberini vermişti.
Hazal'ı alıp onu sürpriz bir yere gidiyorlardı. Hazal'ı bir evin içine bıraktığında onu sandalyeye oturtup sıkıca bağladı.
Artık gerçeklerin vaktiydi.
O sırada Alparslan ve Serhat sınır dışında değillerdi. Serhat'ı almak için çok uygun bir andı. Ama Hazal tehlikeye girdiği için bu mümkün değildi. Terör örgütü üyelerini kontrol ederlerken Alparslan'ın timi tehlikedeydi.
''Eşin ile vedalaştın mı?'' Dediğinde Serhat ona baktı.
''Hazal ile neden vedalaşayım?'' Diye sorduğunda kaşlarını çattı.
''Onu gördüğün son anın olduğunu bilmiyordun değil mi? Babam söylemeyi unutmuş olmalı,'' Alparslan çıldırmamak için zor duruyordu.
''Neyi unuttu?'' Diye sorduğunda Serhat keyifliydi. Şu an Kuzgun ve Hazal ne yaptığını biliyordu. Gerçekleri söylediğini biliyordu. Gerçekleri söylemişti Kuzgun ve Serhat bunu öğrenmişti.
''Sizinle bir anlaşma yapmıştık?'' Dediğinde çıldırmamak için kendini zor tuttuğu anlardandı.
''Sen sadece bizim istediklerimizi yapan bir köpeksin, ne anlaşmasından bahsediyorsun?'' Onlar şaşırtmıyordu. Alparslan bu tavrına sinirlendi.
''Senin bilmediğin bir şey var Serhat.'' Dediğinde ciddiyet ile ona baktı. ''Ben onurlu bir asker olarak asla vatanıma ihanet etmem.'' Elini kaldırdı ve etraf savaş alanına döndü.
Serhat şaşkınca kaldı, Alparslan onu tutup güvenli bir alana geçti. Ensesine arkadan siyah dayadı, ''kaybettin Serhat'' dediğinde hiç düşünmeden onu bayılttı.
Etrafı silah sesleri sarmaya devam ederken Kartal timine şükretti. Eline onların telsizini aldı, ''Kartal beni duyuyor musun?'' Dediğinde cevap Orhan'dan geldi.
''Eğlence var demişsiniz komutanım bizde geldik.'' Orhan'ın bu hallerine elbette alışmıştı.
Etraf savaş alanına dönerken Alparslan'ın tek korkusu Hazal'dı. Anlaşılan Kuzgun acele etmişti. Etrafta şiddetli bir bomba ve ardından bir temizlik. İşte bu kadardı, etraf terör örgütlerinden temizlenmişti.
Kartal timi komutanlarının yanına ilerlerken hepsi oldukça soğukkanlıydı. Serhat'ı diz çöktürdü Alparslan. Gelen Efe onun başına silah tuttu. Onları uğraştırmasını istemediği için.
O sırada gelen kişilere döndüler tim. Yavuz başkan onların yanında ilerlerken Defne ile birlikte ilerleyen bazı mit mensubları, onlar da özel yeleklerini giymişti. ''Sen Serhat'' dediğinde Yavuz başkan oldukça kinliydi. ''Bana Hazal'ın yerini ver!'' Dediğinde Serhat sırıttı.
''Size tek bir şart ile nerede olduğunu söylerim.'' Dediğinde Yavuz kaşlarını çattı. ''Ne istiyorsun?''
''Kuzgun'un benden sakladığı tüm gerçekleri taktırdığım gizli kamera ile öğrendim. Şimdi sizin de o gerçekleri sayemde öğrenmenizi istiyorum. Tüm gerçekleri.'' Dediğinde Yavuz sordu. ''Bu gerçekleri öğrenmemi neden istiyorsun?" Diye sorduğunda Serhat acıyacağını bildiği için demedi, sustu.
"O videoyu izleyin nedenini öğrenin" dedi sadece. Defne ve Tuna kısa bir süre bakıştı.
Tuna bugün için sanki içinde özel bir kasvet vardı.
Sadece videonun yerini sordular, videoyu çadırların birinden aldıktan sonra herkes rahatladı.
"Bu flashı inceleyin," diyerek flashı Defne'ye verdi.
''Gidiyoruz,'' dediğinde hepsi ilerledi. Bugün tüm gerçekler öğrenilecekti.
(...)
Acıyordu, canım çok yanıyordu.
Gözlerim açılmıyordu, sızlıyordu her yerim. Bazı şeylere alışmak zaman alırdı. Benim de gerçeklere alışmam zaman alacaktı.
Gözlerimi açtığımda şöminenin başında gördüğüm Kuzgun iğrenmeme neden oldu. ''Kuzgun'' dediğimde bana döndü.
Sırıttı, ''sonunda uyandın.'' Dediğinde kaşlarımı çattım.
''Neden beni buraya getirdin?'' Diye sorduğumda cevapladı.
''Gerçekleri burada öğrenmeni istedim.'' Dediğinde kaşlarımı çattım. Alparslan'ın bahsettiği gerçekler, o gerçeklerden korktum.
''Gerçekler ne?'' Dediğimde sinirli bir şekilde baktım. ''Benden sakladığın gerçekler ne?'' Dediğimde alaylı tebessümü büyüdü.
''Bu gerçek, benim yıllardır söylemeyi beklediğim gerçek.'' Dediğinde ne dediğini anlayamadım.
''Bu kadar önemli madem, neden beni bekledin?'' Dediğimde cevap verdi.
''Seni beklemeyedebilirdim ama acı vermem için sen gerekliydin.'' Dediğinde anlamadım.
''Anlat!'' Diye bağırdığımda benim aksime fazla sakindi.
''Bu yollara düşmeden önce bir köylüydüm, yaşadığım köyde parama rağmen geri plana atılırdım ama biri vardı ki beni bile geçen. Herkesin ona saygısı ve güveni beni çıldırtırdı. Bende yaptıklarına karşılık olarak sevdiği kadını aldım.'' Dediğinde bu kişinin Yavuz başkan olduğunu anladım.
''Yavuz'du. Bunca zaman benim çoğu şeyimi almıştı ve bende ondan sevdiği kadını almıştım.'' Dediğinde Yavuz başkanın bunca zaman bu acıyla nasıl başa çıktığına hayret ettim.
''Şu anda bu halde olmanın sebebi bile o.'' Dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.
''Sen sadece başkalarına günah yüklemeyi çalışıyorsun Kuzgun. O senin hak ettiğin şeyleri aldığı için hiçbir zaman bunu hak etmedi. Ama sen onun canını yakmak için bu gerçeklerle vurdun onu.'' Dediğimde devam ettim.
''Yavuz başkanın hiçbir suçu yoktu senin aksine, sen ülkene ihanet ettin o hizmet etti. Sen kırdın, acıttın, o sevdi. Sen rezil ettin o toparladı. O iyiliği, mutluluğu seçti. Sen kan ve para seçtin. Senin aksine o iyi yolu seçti ve iyi yolda öyle güzel şeyler vardı ki ama sen bunu görmedin. O gözlerin bunu görmedi. Çünkü o kadar körleşti.'' Dediğimde ağzımdan çıkacak şeylere dikkat ediyordum.
''Onu suçlamıyorsun yani öyle mi?'' Dediğinde kaşlarını çattı. Suçlamıyordum, asla da suçlayamazdım. O bana bunca zaman baba olmuştu. Benim her anımda mutluluğumu isteyen bir adamı nasıl suçlayabilirdim, öz kızı olmadığım halde beni kızı bilen adamı nasıl suçlayabilirdim?
''Dediğim gibi senin gözlerin öyle bir körleşmiş ki, gözünün önünde olan bir şeyi bile anlamıyorsun. Ama ben görüyorum, suçlu olan kişiyi ve masum olan asıl kişiyi biliyorum. Hikayeleri bilir misin? O hikayelerde sürekli kendini haklı sanan ve yaptıklarına sürekli bir bahane bulan ve başkalarını suçlayanlar vardır, işte bu hikayede de o kişi sensin" hikayenin asıl kötü karakteri sensin. Hayatımı çalan insan sensin.
"Herşeyi geçtim ama bana bunca yıl sahip çıkan bir adamı nasıl suçlayabilirim?'' Dediğimde ona kırgınlığımın tamamen geçtiğini anladım.
Onun hiçbir zaman bir suçu yoktu. O sadece beni korumak istemişti, bunun için onu suçlayamazdım. O istese beni sevmeyebilirdi, sevdiğim kadını elimden aldın diyebilirdi ama dememişti. O beni her şeye rağmen sevmişti.
Kuzgun büyük bir kahkaha attı. ''Gerçekten kanıtlamaya bile gerek yok.'' Dediğinde ona buz gibi gözler ile baktım.
''Ne diyorsun sen?'' Dediğimde bana döndü.
''Ben öyle bir şey yaptım ki Hazal,'' dediğinde korktum. Ne olabilirdi yaptığı?
''Ben bu yolda, Yavuz'un her şeyini aldım ama en son aldığım şey her şeyden daha kıymetliydi. Belki sevdiği kadından bile daha kıymetli.'' Dediğinde dikkatle dinledim onu. Bunları söylerken oluşan haz beni bile ürküttü.
''Ondan öyle bir şey aldım ki.'' Dediğinde durdu, gülümsedi öyle alaycı bir gülümseyişti ki bu.
''Yavuz'dan sadece sevdiği kadını almadım, belki sevdiği kadından bile önemli bir şeyi aldım ondan.'' Dediğinde ne olduğunu öyle çok merak ettim ki.
Dayanamadım, sordum. ''Ne aldın ondan? Sevdiği kadından bile önemli olan ne aldın?'' Diye sorduğumda sırıttı. Arkasına döndü, sona yaklaşmış hissettim. Beni merakta bırakıp kıvrandırmayı öyle sevmişti ki.
Alparslan'ın laflarına göre bu adam doğruyu söylüyordu. O halde büyük bir şey almıştı ondan ''Cevap ver!'' Diye bağırdım. ''Sevdiği kadından, annemden bile önemli olan ne aldın?'' Artık patlama noktasına gelmiştim, beni öyle bir süründürüyordu ki.
Bana yavaşça döndü, söyleyeceği şeyin hazzı vardı. ''Seni aldım.'' Dediğinde dondum.
Ne demek beni aldı? Ne oluyordu bu lanet yerde, Allah kahretsin hiçbir şey anlamıyordum. Sanki beynim durmuştu, ben nefes almayı unutmuştum. Gerçeklerden korkmakta haklıydım.
''Ona çok benziyorsun.'' Dediğinde anlamadım. Gözlerimde soru işaretlerini gördüğünde keyifli ifadesi arttı.
''Gerçekleri hala anlamadın mı? Yavuz'un kızı...''
Benim tüm dünyam durdu. Ben nefes alamadım, ne demek Yavuz'un kızı? Kahretsin burada ne oluyordu?
Zorlukla konuştum. Konuşurken de kekelemem kaçınılmaz oldu. ''Ne?'' Dediğimde hala anlayamıyordum.
''Sen Yavuz'un öz kızısın.'' Dediğinde kavradığım gerçek beni öyle bir yıktı ki, gerçekleri algılayamadım. Duyduğum her şey bir hayaldi. Ben birazdan bu gerçekten uyanacaktım. Gözlerim açılacaktı ve beni evim karşılayacaktı. Her şey bir kabus olarak bitecekti. Kötü bir kabus olarak kapanacaktı her şey.
Kesinlikle böyle olacaktı. Gözlerimi yavaşça açtığımda her şeyin gerçek olduğunu bir kez daha idrak ettim.
Yavuz Üstündağ...
O benim öz babamdı öyle mi? Bunca zamandır yanımdaydı öz babam öyle mi?
Bir zamanlar şunu diyordum içimden, benim öz babam benim peşinde olduğum bir terörist.
Şimdi karalıyorum üstünü, benim öz babam bunca zaman yanında olduğum baba yerine koyduğum adamdı.
Gerçekleri kabullenmek istemedim ama kabullendim.
Anılarımız gözümün önünden bir bir geçerken nefes alamadım.
Tüm her şeyi yeniden kavradım. En baştan başladım hikayeye...
Kudret komutandan duyduğum şeyler benim ilkimdi. 'O bebek ne yaparsak yapalım susmadı, öyle huzursuz ve güvensiz hissediyordu ki ama sonra Yavuz onu zorlukla kucağına aldı. O bebek onun kucağında olduğu an sustu. Bir türlü susturamadığımız bebek onun kucağına alması ile sustu' demişti.
Evet sustu, çünkü bebek babasını hissetti. O bebek babasını hissettiği için sustu. Babasının yanında kendini hiç olmadığım kadar güvende hissettiği için sustu. Babasının yanında güvende hissettiği için sustu. Başka bir şey için değil.
Minik bebeği öyle çok sevmişti ki, sevdiği kadına benzediği için sevdiğini düşündü ama gerçek bambaşkaydı. Kızı olduğu için sevmişti.
Onu evlatlık olduğunda minik bebeğin, kızının her daim yanında olmaya çalıştı. İlk yürüyüşünde, ilk konuşmasında, ilk gülüşünde, benim çoğunlukla şeyimin ilki aslında hep oydu.
Kendi öz babamdı. Ona baba dediğim anı anımsadım. Adımlarımı atmam için uğraşıyordu. "Hadi Hazal'ım yapabilirsin." Dediği sesi kulaklarımdaydı.
Babamı mutlu etmek istedim ben, adımladım ve bu ona çok sevindi. Ardından öyle bir şey söyledim ki, 'baba' dedim ona.
Ona baba dediğim an yüz ifadesi anında değişti. Bana döndü o an. Ben ona baba demiştim ve o bana sadece bakmıştı. Gözlerinde aldığı ifadeyi o zaman anlamamıştım. Burukluktu, ardından ise minik buruk bir tebessüm.
Kendi kızı baba desin istemişti değil mi? Ama zaten o demişti. Kendi öz kızı babasına baba demişti. Bunda ne olabilirdi? Neden böyle olurdu?
"Hazal'ım ben senin baban değilim, keşke olsaydım ama değilim" demişti. Yanılıyordu, o benim babamdı. Yoksa ben onun yanında kendimi bu kadar güvende hissetmezdim. Bu asla mümkün değildi. Ne kadar garip bir durumdu, ben öz babama 'baba' diyordum ama o ben senin baban değilim diyordu.
Benimle vedalaştığı gün gözlerimin içine öyle bir tebessüm ile baktı. Saçlarımı okşayışı, öyle içtendi ki. Benim en sevdiğim şey o zamanlar benim saçımı okşamasıydı. Buna bayıldığımı bildiği için o saçlarımı okşardı.
"Belki şuan seni bırakıyor olabilirim kızım ama ben asla seni bırakmayacağım. Sen bunları unutacaksın ama ben unutmayacağım. Yalnız olduğun zamanlarda daima beni hisset güzel kızım" bana sarıldığında bende ona karşılık vermiştim.
Bende istemiyordum ondan ayrılmak ama ayrılıyordum ama neden? Neden ondan ayrılıyordum?
Ben babamdan neden ayrılıyordum? Beni yetimhanenin önüne görevlilere verdiğinde ona baktım. Görevliler elimi tuttuğunda o da bana baktı. Öyle uzun uzun baktı ki bana.
Saçımı okşadı, "kendine iyi bak Hazal'ım" dediğinde ayağa kalktı. Ben ona bakarken o arkasını döndü. İlerledi beni bırakmak için ilerledi. O an istemedim onu.
Babam beni bırakmadan önce hep geri geleceğim derdi ama bu sefer dememişti bu minik bedenimin bile anladığı bir şeydi.
"Baba" deyip onun yanına ilerlemek istedim ama görevliler buna izin vermedi. "Baba beni bırakma baba" demiştim. Öyle bir bağırmıştım ki beni gözyaşları içinde veda etmişti.
Onca zaman beni uzaktan izlemişti. İlk zamanlarımda sadece babamı beklerdim, onun beni gelip alacağını sanırdım. Ne saçma bir hayaldi. Oysa beni asla almayacaktı.
Miniktim, onu zamanla unuttum. Sonra o beni izlemeye başladı. Canım her sıkkın olduğunda izlemeye gelirdi.
Şansını zorlamış ve ben uyurken gelmişti. Uyuyordum ben ama o gelmiş ve saçlarımı okşamıştı. Beş yaşındaydım ama yine anlamıştım. Uykunun arasında söylemiştim. "Baba sen mi geldin?"
Kısa bir süre susmuştu ardından "ben geldim Hazal'ım baban geldi." Demişti ama ben bunların hepsini sabah uyandığımda unutmuştum.
Ardından yetimhaneden kaçtığımda yanıma gelmişti. Benim saçlarımı sevmişti, sonra bırakmıştı. "Saçımı sever misiniz?" Diye sormuştum.
"Neden?" Demişti bende ona "siz saçlarımı okşayınca babam okşuyor gibi hissediyorum" demiştim ben o minik yaşıma rağmen.
Bana gofret vermişti, yemiştim onu. Beni kollarına almış ve saçlarımı sevmişti. Ben onun kollarının arasında uykuya dalmıştım.
Uyandığımda ise onu kalbimde hatırlamıştım. "Baba" demiştim ona baba diye bağırmıştım "sensin baba" demiştim. Babamın beni izlediğinin farkında bile değildim.
Beni bırakıp gitmişti yine. Babam beni bırakıp gitmişti.
Daha sonra uzun yıllar beni izlemişti, gerektiğinde korumuş ve gerektiğinde yardım etmişti.
Sonra güya onunla ilk karşılaşmamız, benim için duygu yüklüydü. Torununu kucağıma vermiştim. Huzurlu bakışını yakalamıştım.
Aslında hep hissederdim, bir şeylerin beni koruduğunu. Mesela yalnız başıma yolda yürürken biri bana musallat olurdu. Ardından bir süre sonra yok olurdu sanki.
Hep para sıkıntısı çektiğimiz zamanlar iş yerine paralarına takviye yapılırdı ve bu her seferinde olurdu. Gittiğim her iş yerinde yapılırdı. Bir keresinde karakolluk olmuştum. Adamın cüzdanını çalmadığım halde çaldığımı söyleyip durmuştu ve güçlü bir adamdı. Oradaki herkes benim başımın yandığını düşünüyordu. Adam lavaboya gidip geldiğinde direk şikayetini geri çekmiş ve süt dökmüş kediye dönmüştü.
Onu bile babam yapmıştı.
Konuşmalarımız...
"Çok iyi bir kız babası olurdunuz" demiştim ve bunu söyleyen onun öz kızıydı. Kendi öz kızı ona bunları demişti.
Ben babamı bunca yıl yanı başımda olmama rağmen görememiştim. O ise onun kızı olduğumu hiç anlayamamıştı. Hiç mi anlamazdı? Hiç mi hissetmezdi? Sonuçta ben sevdiği kadından olan kızıydım. İnsan hiç mi düşünmezdi? Ona benzeyen hal ve hareketlerimden hiç mi anlamazdı?
Anlamamıştı. Ben babamı çok sevmiştim. Ben babamı çok seviyorum. Tek isteğim babamın yanıma gelip beni eskiden olduğu gibi kurtarması ve sıkıca sarılıp kızım demesiydi.
Her şeye rağmen ben babamı istiyordum. Belki bazı şeyler için geç değildi, hala baba-kız olabilirdik. Bana sevgisini göstererek kendini affettirebilirdi.
Bana bir teröristin kızı olduğumu söylediklerinde sanki içimden bir şey koptu. Kimliğim, geçmişim her şeyim altüst oldu.
Sonra baba yerine koyduğum adamın öz babam olduğunu öğrendim.
Aslına onunla çok güzel baba- kız olabilirdik. Belki uzaktan baba olmuştu ama yanımda değil uzağımdaydı. Benim hasret kaldığım baba sevgisi bir o kadar yanımda ve bir o kadar uzağımdaydı.
Ben gerçekleri idrak etmeye çalışırken Kuzgun durmadı. Onunla kan bağım olmaması beni öyle mutlu etmişti ki, onun gibi bir teröristin kızı değil vatanı için canını bile verebilecek bir adamın kızıydım ben.
İşte bu beni en çok mutlu eden şey olabilirdi. ''Bitmedi.'' Dediğinde ne olduğunu daha da meraklandım.
''Affan ile ortak olmak için bir anlaşma yaptık ve o anlaşmada ben ona bir bebek vereceğimi söyledim'' dediğinde meraklı bakışlarım arttı. ''Hanife'nin doğurduğu erkek evladı ona verdim ama şans bu ya yarım saat sonra da sen doğdun.'' Dediğinde buz kestim. Nasıl yani, benim bir ikizim mi vardı? Bir erkek evlat demişti.
Her şeyin üstüne bir ikizim olduğunu öğrendim.
Aynı anne ve babadan bir evlat. Babamın bir kızı değil aynı zamanda bir oğlu vardı. ''Ama Hanife bilmedi, çok sevdiği adamdan bir oğlu olduğunu.'' Bunu nasıl yapmıştı? İnsanın böyle bir şeyi yapmaya yüreği nasıl izin verirdi? O zaman onu kendi oğlu olduğunu sanıyordu. Kendi oğlunu bile verecek kadar gözden çıkarmıştı herkesi ama en azından o onun oğlu değildi.
Çok garipti, bunca yıldır yalnız olduğumu sanıyordum ama bir abim, bir ikizim ve çok sevdiğim babam varmış. Gerçekler beni öyle bir sarsmıştı ki.
''O bebek bir aylık olduğunda Affan'dan kurtuldu ve kendine ait bir hayat sürdü.'' Dediğinde buz kestim.
Benim ikizim, diğer yarım vardı. Benim çok sevebileceğim bir ikizim olabilirdi. Aslında çok mutlu olabilirdik. Annem babam ben ve hiç tanıyamadığım ikizim biz çok mutlu olabilirdik.
Kuzgun'un laflarını tekrar tarttım ve o an bir gerçek daha düştü.
O olabilir miydi? Benim ikizim o olabilir miydi? Bunu yaşamış olabilir miydik?
Ben bu gerçeği nasıl kaldıracaktım? Onun ikizim olmasını nasıl kaldıracaktım? O benim ikizim olabilirdi.
Tuna Sert...
Onun hakkında her şeyi biliyordum ve bildiğim gerçek inkar edemediğim gerçekti. Onu Alparslan'ın timinde olduğu için araştırmıştım. O zaman evlat edinildiğini öğrenmiştim. Kudret komutanın ekibinde olduğunu öğrendiğimde ise onu daha detaylı incelemiş ve Affan ile olan geçmişini öğrenmiştim. O çocukları kaçırır ve kendisi için eğitirdi ama Tuna'yı neden bebek iken kaçırmıştı?
Bebek onlar için sadece uğraştı. Bunu çok iyi biliyordum, hatta kısa bir süre sonra bıkarlardı. Bu yüzden ilgilenmezlerdi ama ona oldukça iyi bakılmıştı bir ayda. Ona iyi bakılmasa yeni doğan bir bebek yaşayamazdı.
Her şey tek bir sonuca çıkıyordu.
Tuna benim ikizimdi. O benim diğer yarımdı. Aynı karnı paylaşmıştık dokuz ay boyunca ama sadece onu paylaşmıştık. Başka hiçbir şey belki Ankara'ya hiç gelmeseydim aynı havayı bile solumayacaktık.
Onunla ilk karşılaşmamı düşündüm. İlk göz göze gelişimi, çok fazla anımız yoktu onunla, ne garipti? Aynı karında büyümüştük. Aynı anne ve babaya sahip olmuştuk ama hep birbirimizden uzaktık.
Onunla ilk göz göze gelişimde askeriyedeydim. Gözlerine baktığımda o kehribar gözleri tanıdık gelmişti ama onu daha önce hiç görmediğimi biliyordum. Neden öyle hissettiğimi anlayamamıştım.
Onun benim ikizim olduğunu anlayamamıştım. İkiz olmamıza rağmen çok farklıydık, ben yetimhanede büyümüştüm her şeye rağmen o ise sıcak bir ailede büyümüştü.
Öz ailesinin kim olduğunu biliyor muydu? Onun ikizim olduğunu öğrendiğinde ne tepki verirdi? Beni kabullenir miydi? Babasını kabullenir miydi?
Aslında babası ile de defalarca kez karşılaşmıştı. Fakat hep karşı karşıya olarak karşılaşmıştı.
Babamı fark etmiştim, bakışları bazen istemese de Tuna'ya kayıyordu. Bunu anlamıyor ama sürekli ona bakıyordu. Nedenini şimdi anlamıştım.
Benim hayatımda tüm gerçekler birer birer ortaya çıkmıştı. Babamın bunca zaman yanımda olduğunu öğrenmiştim, çok istediğim baba sevgisinin dibimde olduğunu öğrenmiştim.
Ona olan sevgimde hep baba sevgisiydi. Belki küçükken daha da aşırı boyuttaydı ama şimdi bile benim babamdı. O benim değer verdiğim babamdı.
İkizim... İkizim bunca zaman yanımda olduğunu anlayamayacak kadar saftım. Hiç mi hissetmez insan diğer yarısını. İşte bu yüzden babama kızamadım. İnsan diğer yarısını bile hissedemediyse kızını ve oğlunu hiç hissedemezdi.
Ben Hazal Güçlü, bambaşka bir hayatım olabilirdi. Belki Hazal Üstündağ olarak büyüyebilirdim ama bazı şeyler için keşke demek bile işe yaramıyordu. Ben hayatımın en güzel şeylerini duydum belki ama bunca zamanın pişmanlığı da vardı.
Gerçek için duygudan duyguya gireceğimi söylemişti Kuzgun ve ben duygudan duyguya girmiştim. Ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Her şeyim baştan şaşmıştı.
Kabul etmem gerekiyordu. Ben gerçekten mutlu olabilirdim, belki bir ailenin içinde doğabilirdim ama olmamıştı. Hayatım öyle bir deşmişti ki gerçekler.
Şimdi ise ben berbatlığın içine sürüklenmiş olduğum bir gerçekteydim.
Evet kimler şaşırdı?
Hazal'ın Yavuz'un kızı olduğunu bekliyor muydunuz?
Zaten bu konuda satır aralarında çok fazla spoi vermiştim.
Alparslan'ın minikken bebeği ile karşılaşması bile bu spoi içindi.
Peki ya Tuna?
Ona kimler şaşırdı?
Tuna'nın ikizi olmasına tahmin ediyorum ki, herkes çok şaşırmıştır. Bu konuda spoi bile vermemiştim. Bu biraz sürpriz olsun istedim.
Her neyse cuma günü yeni bölüm gelecek.
Görüşürüz
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.52k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |