56. Bölüm

55. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

İyi okumalar fıstıklarım

Umarım bölümü beğenirsiniz.

 

Kim olduğumu bilmek, çok büyük bir acıydı. Ben asla böyle bir gerçeğim olduğumu bilemezdim. Bir teröristin kızı olduğumu asla tahmin edemezdim. Ben Hazal Güçlü bugün gerçeğimi öğrenmiştim. Gerçeklerimle yüzleşmiştim, daha önce kendim hakkımda konuşmuşlardı ve ben defalarca kez sessiz kalmıştım. Nereden bilebilirdim herkesin konuştuğu ve acıdığı kızın ben olduğumu.

Çok acı çekmiştim, bazen bunun nedenini sorgulardım. Belki de öyle bir adamın kızı olduğum içindi yaşadıklarım, bilmiyordum. Ben en büyük günahımı onun kızı olarak doğduğum gün işlemiştim.

Yanımda ilerleyen kadının ne dediklerini umursamıyordum ve ardından bir eve geldik. İçeriden ''kızım!'' Diyen bir bir bağırış sesi geldiğinde irkildim.

''Annen için bağırıyor. Senelerdir bunu atlatamadı, ölüm yıl dönümünde ise daha beter oluyor.'' Ölmek kolaydı, önemli olan geride bıraktıklarındı. Annemin arkasında çocukları, sevdiği adam ve annesi kalmıştı.

Kadın ilerledi, ben durdum. Hareket edemedim, bu evde benim annem büyümüştü. Uzun uzun inceledim evi, tek katlı olan ev yeni tadilata girmişti. İçeri girdiğinde ben de arkasından ilerledim.

''Kızım!'' Diye bağırışlar arttı. İnsan kalabalığı beni görünce öyle bir baktı ki. Bu ev benim annemin büyüdüğü yerdi. İçinde onun hatıraları vardı. Kadın bana baktı. ''İçeride sadece ailesi var. Sadece onlar girebiliyor ve anlaşılan şuan hepsi içeride'' dediğinde başımı salladım. Etraf bize şaşkın bakışlar atmaya devam ederken ben umursamadan ilerledim. O kadın onlara anlatabilirdi.

İçeri girdiğimde yerde diz çöken kadını gördüm. 70'li yaşlarının ortasında görünüyordu. Saçlarının evladını kaybettiğinde ağardığına emindim. Yanında diz çöken iki oğlu vardı. Babaannelerini kaldırmaya çalışan torunlarını gördüm. Dört tane torunu vardı, üç erkek ve bir kız. Eşi yani dedem koltukta oturuyor ve ellerini başına koyup gözyaşı döküyordu. Kızını vermeden önce düşünecekti. Şimdi hangi gözyaşı annemi geri getirirdi ki.

Duvarda asılı olan annemin fotoğrafına baktım. Çok güzeldi benim annem ve ben sanki aynaya bakıyordum. Ona öyle çok benziyordum ki, o adama dair umarım hiçbir benzerliğim yoktur.

Kadın beni görünce bakalım ne yapacaktı? İlerledim salonun ortasına ve oldukça gergindim. Ayak seslerinden gelen kişiye bakan oğlu beni gördüğü an gözleri fal taşı gibi açıldı. Önce hayal olduğumu düşündü, ardından gözlerini kapatıp kendini tokatladı. Ama tekrar görünce hemen ayağa kalktı. ''Hanife!'' Tüm bakışlar bana döndü.

Anneannem olacak kadın benim bir hayalden ibaret olduğumu sandı. ''Yine mi kızımı gördüğümü sanıyorum?'' Dedi.

Dedem olacak adamın bana öyle bir bakışı vardı, şoktan hareket edemedi. Diğer dayımın gözlerinde gördüğüm şeyde hem mutluluk hem de acıydı. Hiçbiri benim gerçek olduğumu düşünmüyordu.

Torunlarına baktım, hepsi şaşkınca bana bakıyordu. Erkek torunlar bana şaşkınca bakarken, kız torun ''aynı şeyi bende görüyorum babaanne'' dediğinde şaşkınca kaldılar. ''Bende'' dedi tüm torunların hepsi birden. Oğulları da onayladı. Adam ve kadın, yanı anneannem ve dedem bana uzunca bir süre baktı.

Ne diyeceğimi bilemediğim bir zamandaydım, ne hareket edebiliyor, ne konuşabiliyordum. Ben buraya bu bakışları çekmek için mi gelmiştim? Konuşmak istiyor ama başaramıyordum.

Anneannem, yüzünde normal bir yaşlının olduğu gibi buruşukluklar vardı. Dayılarımda normal bir köylü adamıydılar işte ama evlatları onların aksine okumuş gibiydiler. Bu hareketlerinden, giydiklerinden belli oluyordu.

Anneannem ayağa kalktı. ''Sen gerçek misin? Sen benim kızım mısın? Hanife'm misin? Yoksa hepimiz aynı rüyayı mı görüyoruz kızım?'' Dediğinde kaskatı kesildim.

Sonunda konuşma cesaretini gösterebildim. ''Ben'' derken ne diyeceğimi bilemedim. Konuştuğumu görünce gerçek olduğumu anladı. ''Hanife'm'' diyerek yaşlı gözlerle bana ilerleyeceği esnada elim ile onu durdurdum.

''Ben Hanife değilim'' diyebildim acıyla, kadının gözlerinde bir acı belirdi. Dedeme baktım öyle güzel bakıyordu ki bana, şefkat dolu ama o kendi öz kızına şefkat etmemişti.

''Gerçek misin sen?'' Derken nefesimi verdim.

''Gerçeğim'' dedim acıyla. ''Ben gerçeğim. Hazal'ım ben.'' derken boğazım düğümlendi. Ben devam etmek istedim ama çok zordu, gözyaşlarımı boşaltmak istiyor ama tutuyordum kendimi.

''Kızım'' derken bir adım attı bana. ''Sen?'' Derken acıyla konuştum. ''Hanife'nin kızıyım ben anneanne'' derken acıyla kasıldım. Gözlerimin dolduğu bir noktadaydım.

Anneannem bana şaşkın gözlerle baktı. Beni uzun uzun inceledi, o adamın kızı diye nasıl bir tepki vereceğini bilemedim. ''Kızım,'' derken oldukça çekingendi. ''Sana sarılabilir miyim?'' Dediğinde boğazım düğümlendi, konuşamadım. Başımı sallayabildim acıyla.

Bana ilerledi. Boyu benden oldukça kısaydı. Onun için diz çöktüm. Beni sıkıca sarıp sarmaladığında ona karşılık verdim. Hissettiğim sıcaklık karşısında ürperdim. Daha önce hiç hissetmediğim bir duyguyu hissediyordum o an.

Dedemin bakışlarını yakaladım, kafasını eğdi. Utandı benden. Utanması da gerekiyordu. Dayılarımın bakışları da çekimserdi. Kuzenlerim ise şaşkınlıkla bize bakıyorlardı. ''Hazal'' dediğinde ilk defa ismim ile hitap ediyordu. ''Ne güzel ismin varmış.'' Dediğinde cevap verdim.

''Belki de annem koyduğu içindir.'' Dediğimde daha sıkı sarıp sarmaladı. Gözümden akan yaşlara aldırmadım, aldıramadım. Böyle bir şey miydi anne sevgisi?

Bilmiyorum, bilemiyorum. ''Annen gibi kokuyorsun.'' Dediğinde daha da arttı gözyaşlarım. Dedem en sonunda ayağa kalktı, yanıma ilerledi. Anneannem beni bırakınca dedem ile göz göze geldim.

Beni uzun uzun inceledi, tepki vermedim. Gözlerimde nefret yoktu, birazdan yerini aldığında daha çok canını yakacaktı. ''Annene ne kadar çok benziyorsun kızım'' deyip ilerleyeceği sırada onu durdurdum.

Gözlerimde yer edinen nefret ile sendeledi ama hemen toparladı. ''Nasıl yapabildin?'' Diye sorduğumda gözlerini sıkıca yumdu. ''Kendi öz kızını nasıl harcayabildin?'' Diye sorduğumda gözlerini kaçırdı.

''Kaçırma gözlerini! Bana cevap ver! Nasıl yaptın?'' Cevap veremedi, şuan pişman olması umurumda değildi. Her şey onun yüzünden olmuştu. Benim annem sevdiği adam ile birlikte mutlu bir hayat sürebilirdi ama bu adam ondan bu şansı almıştı.

''Kızım'' derken utanç içindeydi. Gözlerini acı ile kapadı. Umurumda değildi, bana hesap verecekti. ''Bana cevap ver!'' Diye bağırdığımda sonunda konuşabildi.

''Pişmanım'' derken gözlerimin içine bakamadı. Annemden aldığım gözlerimin içine bakamadı.

Alayla güldüm, pişman öyle mi? ''Pişmansın öyle mi?'' Derken oldukça alaycıydım. ''Senin pişman olmanın bize ne faydası var?'' Derken umursamadım.

Kuzenler, anneannem ve dayılarım şaşkınca bana bakıyordu. ''Annemin yaşadığı şeylere son verebilir mi pişmanlık? Benim kimsesiz büyümemin acısını geçirebilir mi? Abimin minik yaşında yaşadığı acıları sona erdirebilir mi?'' Cevap vermedi.

''Şimdi beni de suçlarsınız.'' Dediğimde gözleri yerdeydi. Kinimi kusmam gerekiyordu. Alaylı gülüşüm büyüdü. ''Ben bugün kim olduğumu öğrendim.'' Dediğimde bana baktı.

''Ben işimi hakkıyla yapan bir askerdim.'' Dediğimde hepsi şaşkınlıkla baktı bana, benden bunu beklemedikleri aşikardı. Aslında asker de değildim ama gerçeği bilmemeleri gerekiyordu. ''Şimdi ise bir teröristin kızı olduğumu öğrendim. Sonunu getireceğimiz köpeklerinin birinin de öz babam olduğunu öğrendim. Şimdi ben işimi nasıl yaparım? Ben bu acı ile nasıl yaşarım?'' Diye sordum. Acıydı çok acı. Gerçek şuydu benim öz babam benim peşinde olduğum teröristlerden biriydi.

Ben bu acı ile nasıl yaşarım? Kızımın saçlarını nasıl okşarım? Peki ya kızım? O teröristin torunuydu. Ben bu acı ile nasıl yaşayacaktım? Canım çok yanıyor, anne benim canım çok yanıyor.

Cevap veremedi, ne diyebilirdi zaten. Anneannem dolu dolu gözlerle bana bakıyordu. ''Bir askersin demek'' dediğinde gözlerinde gördüğüm gurur ifadesi sarsılmama neden oldu. Ortaokulda okul birincisi olmuştum ve o zaman ailemin gelip benimle gurur duymasını istemiştim. Şimdi anneannem benimle gurur duyuyordu.

Yutkundum, kuzenlerim bana baktılar. Dayılarım da başlarını yere eğdi. Büyük olan yanıma geldi, ''Hazal'' dediğinde onu dikkatle izledim. ''Ben annenin kıymetini bilemedim, onu zorla evlendirildiği zaman karşı çıkmadım. Onu hor gördüm, aşağıladım.'' Sadece o heriften değil ailesinden de çok çekmişti benim güzel annem.

''Ben bunun acısını da bir ömür yaşadım.'' Derken gözlerini yere eğdi.

En küçük dayıma baktım. ''Sende mi sustun? Hor gördün? Aşağıladın.'' Dediğimde cevap vermeyip yüzünü yere eğdi. Küçük dayım da o zamanlar 18 yaşında yani annemden sadece bir yaş büyüktü. Onu anlayabilirdim ama önümde duranı değil.

''Bildiğiniz tek şey pişmanlık mı?'' Derken nefes alamadı. ''Bu kadar aşağılık mısınız?'' Dediği anda öz kuzenlerimden biri gelip ''babama bağırma!'' Diyerek babasını koruyacaktı ama izin vermedim. Bileğini kavradığım gibi arkasına kıvırdım. Acı ile bağırdı. ''Sakın bana bir daha ne yapacağımı söyleme'' derken oldukça tehditkardım.

Onu ileriye iteklediğimde ses edemedi. Yavru köpek gibi kaldı öylece, ''özür dilerim kızım'' diyen öz dayıma cevap vermedim. ''Hiç birinizin yaptıkları affedilmez. Siz annenize dua edin.'' Dedim sadece. Onlara son kez nefretle baktım. Ardından geldiğim gibi odadan çıktım.

Peşimden gelen anneannem bağırdı. ''Hazal!'' Etraftaki herkes bize bakıyordu. ''Torunum'' dediğinde durdum. Beni torunu olarak kabul etmesi benim için çok duygusaldı. ''Gitme kızım, yalvarırım'' dediğinde cevap veremedim. Kalbime o an öyle bir ağırlık oturdu ki, ben o ağırlığın altında ezildim.

Ben ondan şu yaşıma kadar görmediğim sevgiyi görmüştüm. Ben ondan anne sevgisini hissetmiştim. Şimdi nasıl arkama bile bakmadan gidebilirdim ki. Ama gitmem gerekiyordu, benim artık kendi ailem vardı. Benim sevgimi vermem gereken bir kızım vardı.

Ona döndüm, bana yaklaştı. ''Gitme kızım'' derken bana yalvarıyordu. ''Gitmeliyim'' diye fısıldadım.

''Ben kızımı kaybettim ama sen onu benim içimde tekrar yaşattın, gidersen yine ölür.'' Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Kendi öz kızı ile sınanmak en zoruydu. Kendi evladı ile sınanmak en zoruydu. Ben doğuma girdiğimde asla uyanmayacağımın bilincinde gitmiştim ama uyandığımda kızımın öldüğünü sanmıştım.

Birkaç dakikaydı böyle düşünmek ama o acı bir ömür yetecek türdendi. Fakat anneannem ise bu acıyla bir ömürdür zaten mücadele ediyordu. Onu suçlayamazdım, onun bir suçu olmadığını biliyordum. Kızını korumaya çalıştığını biliyordum.

Kimsenin sadece ikimizin de duyacağı bir şekilde ''ama beni evimde bekleyen, benden sevgi bekleyen bir kızım var. Benim kendi ailem var.'' Diye fısıldadığımda cevap veremedi. Gitmek zorunda olduğumu anladı, gitme demek istiyor ama bunu bencillik olarak görüyordu.

''Kendine hasret bırakmasan olur mu?'' Dediğinde gözümden akan yaşları sildi. ''Olur mu?'' Dediğinde başımı salladım. Ben anneannem için elbette yine gelecektim.

''Özür dilerim anneanne'' daha fazla bir şey söylemeden arkamı döndüm ve ilerledim. Bana hiç bilmediğim anne sıcaklığını ve sevgisini uzun uzun yaşatabilirdi ama benim bu sıcaklığı ve sevgiyi vermem gereken bir kızım vardı.

Arabamın olduğu yere geldiğimde diz çöktüm. Kalbim öyle bir sızlıyordu ki, uzun uzun ağladım. Kimi zaman sızlandım, kimi zaman hıçkırdım. Benim Alparslan'a ihtiyacım vardı. Şimdi bana sadece o iyi gelebilirdi. Ben sadece onun yanında acımı unutabilirdim, onu aradım ama açmadı. Kaşlarımı çattım, görevi olmadığı zaman hep açardı ve göreve gitmemişti. O zaman neden açmamıştı? Arabama bindiğimde çalışması için dua ettim ve çalışması o gün içinde beni mutlu eden tek şey olabilirdi.

İlerlerken etrafıma uzun uzun baktım. Arayan Yavuz Üstündağ yazısını görünce nefesimi verdim. Telefonu açtım, direk endişeli sesi geldi. ''Hazal, iyi misin?'' Dediğimde nefesimi verdim.

''Değilim'' dediğimde durdum. ''Ama olacağım.'' Derken sürmeye devam ediyordum.

''Hazal, oradan uzaklaşman gerekiyor.'' Dediğinde onu onayladım. ''Gidiyorum.'' Dedim rahat bir nefes verdi. ''Ben anneannem ile tanıştım.'' Dediğimde devam ettim. ''Bana öyle bir sarıldı ki, ben hiç hissetmediğim o anne sevgisini onun kollarında hissettim. Çok garipti, öyle yabancıydım ki ben o duyguya.'' Dediğimde içli bir nefes verdim. ''Böyleymiş demek'' cevap vermedi ve ben konuşmaya devam ettim. ''Bana gitme diye yalvardı ama kızım için gittim.'' Dediğimde sonunda konuştu.

''Anneannen o evde masum olan tek kişi, kuzenlerinin bile türlü türlü şeytanlığı var. Sicilleri temiz olan sadece Esat'ın kızı var.'' Esat en küçük dayım olmalıydı. O evde hep kadınlar masumdu zaten.

Bir şey diyemedim. Demek çok istesem de diyemedim. ''Ben senin bu acıları yaşamanı istemedim.'' Dediğinde sustum.

''Benden gerçekleri saklayarak bana sadece zarar verdiniz.'' Dediğimde bir şey diyemedi.

''Beni affetmeyeceğini biliyorum ama bil Hazal, her şeyi senin iyiliğin için yaptığımı bil.''

''İyiliğim için yaptığının farkındayım, ama bu doğru bir yol değildi.'' Benden gerçeklerimi almak doğru yol değildi. Benden kim olduğumu saklamak doğru yol değildi.

Tam devam ediyordum ki önüme bir araba kırdı. Kontrolü sağlamak için çok uğraştım ama bir ağaca çarpmam kaçınılmaz oldu. Yavuz başkanın endişeli sesi doldurdu kulağımı. ''Hazal!''

Bana doğru gelenleri gördüğümde sıkıntıyla nefesimi verdim. ''Benim için geldiler.'' Derken aynı zamanda silahımı kavradım. Arabadan inip kendimi bir ağacın arkasına attım. Onlar beni bulmak için ilerlerken ben sessiz kaldım. O an yapabildiğim tek şey kaçmaktı. Bende yapabildiğim en iyi şeyi yapıp kaçtım.

Çok adam yoktu ama o adamların devamı gelebilirdi ve ben tek başıma bir ordu dolusu adam ile mücadele etmek zorunda kalabilirdim. Ormanın içinde ilerlerken oldukça sessiz olmaya dikkat ediyordum. Duyduğum sesler ile bir çalının içine saklandım.

İçimdeki öfke, beni bir yırtıcı gibi hissettiriyordu. Sessizce bekliyordum, hareket eden üç adam... Üç hedef. İlki gerisini fark etmeden önümdeki gölgeyi fark ettiğinde, boğazına sapladığım bıçakla son nefesini verdi. Hiçbir şey duymadı, kimse fark etmedi.

Diğeri arkasını döndü, ama ne zaman fark etti, bıçak karın boşluğunda o kadar hızlıydım ki, o bile ne olduğunu anlamadan yere düştü.

Üçüncüsü... Silahı çıkarırken, o anı zaten çözmüştüm. Elini uzatırken, bıçağım göğsünde. ''Kimsin?'' Diye fısıldadım.

''Kuzgun'un en iyi adamlarını öldürdün.'' Dediğinde alayla güldüm. En iyi adamlarını bile kolayca öldürmüştüm ve bu daha başlangıçtı. Onu tamamen bitirecektim, annemin intikamını alacaktım.

Kendi öz kızı onun sonu olacaktı. Hiç acımadım, tek bir hareketle son adamını da öldürdüm.

Telefonuma baktım, kahretsin ki çekmiyordu. Sinyal kesici koyduklarını düşünüyordum, artık beni bulmuştu. Yavuz başkanın yıllardır korktuğu şey gerçekleşmişti. O beni bulmuştu.

Benden gerçekleri gizlemeselerdi belki de bulamayacaktı. Ben buradan kurtulmalıydım, ben bunu kızım için yapmalıydım. Onu kendimden mahrum bırakmamak için kurtulmalıydım. Alparslan, ilk ve son aşkım. Onun için kurtulmalıyım, ben ailem için kurtulmalıyım.

İlerlerken bir anda gelen silah sesleri ile koşmaya başladım. ''Bana onu bulun!'' Diyen erkek sesi ile tüylerim ürperdi. Beni asla bulamayacaklardı. Geldiğim yer neresiydi bilmiyorum ama bir yere gelmiştim. Bir yer vardı, ilerlediğim anda belki tamamen kurtulacağım bir yer.

Tam ilerlerken silahım bir anda yeri buldu. Yanımda duran kişiye bakmadım o an. Ama onu ciddiye almam gerektiğini biliyordum.

Ona döndüğüm an her şeyin sadece bir rüyadan ibaret olmasını istedim. Nefes alamadım, kalbim öyle bir şiddetle sallandı ki.

Ben öldüm, ben diri diri mezara girdim. Ben en büyük kazığımı yedim. Vücudum öyle bir kasılıyordu ki. Ben her şeyin bir hayal olmasını o an ne çok isterdim. Ben ilk defa o an kızımı bile umursamadan ölmek istedim. Ben mahvoldum ve ben delirdim. Yüzüm bembeyaz oldu. Ben buz kestim.

Alparslan tam karşımda bana silahını çekmiş bir şekilde dikiliyordu. Benim gözlerimde görebileceği her şey vardı ama onun gözlerinde ise acımasızlık, soğukluk. Bana bunu nasıl yapardı?

''Nasıl?'' Derken hala şoktaydım. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Karşımda sevdiğim adam tam kalbime silah dayamıştı. Ben ise hala yaşadığım anın gerçekliğini sorguluyordum. Yaşadığım hayal kırıklığı öyle büyüktü ki. Ne yaparsam yapayım geçmezdi. Gözlerimi kapadım, yaşadığım anın sadece hayal olmasını istedim.

Gözlerimi açtım ama değildi. Yaşadığım şey rüya falan değildi. Ben sevdiğim adam tarafından en büyük ihanete uğramıştım. Ben kendi gerçeklerimi öğrendiğimde bile bu kadar yitik değildim. Beni tamamen yıkan karşımdaki adamdı. Benim celladım benim sevdiğim adamdı.

''Nasıl yaptın?'' Diye sordum kısık ve ihanet dolu sesimle.

Bir cevap vermesini bekledim ama hiçbir cevap gelmedi. Sadece buz gibi bakan gözler...

Pes ediyorum, ben yaşamaktan pes ediyorum. Her şeye dayanırım ama buna değil, ben bu ihanete dayanamazdım. Konuşamadım daha fazla. Bugün benim en büyük kabusumdu. Annemin ölüm günü benim en büyük kabusumdu.

Arkadan gelen ses ile o tarafa döndüm. ''Sen'' dedim korku ile karşımdaki adama.

Yüzünde iğrenç bir gülümseme belirdi. ''Merhaba kızım, babanı özledin mi?''

Karşımdaki kişi benim öz babamdı. Anneme tecavüz edip beni satmaya kalkan adamdı. Her şeyimi elimden alan adamdı. Bana büyük acılar yaşatan adamdı.

En büyük kabusuma bakıyordum. Yaşadığım şeyin, şeylerin bugünün tamamen bir rüya olması en büyük dileğimdi o an. Ama değildi, kahretsin ki değildi.

Öz babama nasıl baktığımı bilmiyordum ama büyük ihtimalle korku ile bakıyordum. Ben ilk defa bu kadar çok korkuyordum. ''Seni bulmak yıllarımı aldı.'' Dediğinde tepkisizdim. Gözümden bir damla yaş bile dökülmedi. Oysa ben bunlara dayanamaz ve ağlardım ama ağlayamıyordum. ''Ama sonunda seni buldum.'' Dediğinde bir şey demedim.

Yaptıklarının hepsinin hesabını verecekti, burada olan herkes verdikleri tüm acıların hesabını verecekti.

Hissettiğim kokuyla çırpınmaya başladım ama olmadı. Alparslan beni sıkıca tutarken bu hiç mümkün değildi. En sonunda ise gözlerim acıyla kapandı.

Bugün benim kalbimi öyle bir deşmişlerdi ki, ve ben bunun altında öyle kalmıştım ki.

Hepsi yaşattığı acıları misliyle ödeyecekti. Onların bana yaptığı her şeyin zamanı gelince daha beterini yapacaktım.

 

 

 

 

 

Evet bölüm nasıldı?

Alparslan'ın bunu yapacağını bekliyor muydunuz?

Bölüm : 05.05.2025 19:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...