55. Bölüm

54.bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Evet merhaba fıstıklarım, bölümü yazmadan önce birkaç şey söylemek istedim. Bu bölüm itibari ile artık benim için sonunda dediğim bölümler gelecek. Bu bölümler sizi ağlatır mı bilmem ama düşüncesi bile gözlerimi doldururken kendimi yazarken düşünemiyorum.

Zor bölümler olacak benim için, yazması oldukça zor olacak umarım başarabilirim. Şimdi sizi daha fazla bekletmeden bölüme geçelim fıstıklar.

İyi okumalar.

Yorumlarınızı asla eksik etmeyin. Benim en sevdiğim şey yorumlarınızı okumak ama bu kadar az yorum lütfen paylaşmayın. Özellikle de bu bölüm hakkında

 

 

 

Geçmişim hakkında benden bir şey gizlediklerini düşünüyorum. Neden böyle bir şey düşünüyorum bende bilmiyorum ama düşünüyorum. Özellikle de Yavuz başkanın benden bir şeyler gizlediğini düşünüyorum.

Bunun için bir kanıtım yoktu ama son zamanlarda üzerime oturan şüphe sanki bazı şeylerin habercisiydi.

Neden böyle düşündüğüm hakkında da bir fikrim yoktu. Aldığım dosya için İstanbul'a gitmem gerekiyordu. O zaman giderken de yine kendimi araştırmanın zamanı gelmişti. Fakat zamanında ailemi bulmak istediğimde Yavuz başkanın ve diğerlerinin haberi olurdu ama bu sefer olmayacaktı.

Belki bu sayede bir şey öğrenebilirdim. Yavuz başkanın odasına girdiğim an onu izledim, onun bana yaptığı şeyleri küçümseyemezdim. Bana çok büyük iyilikleri dokunmuştu. Onu baba yerine koymuştum.

Konuşmak 'benden ne saklıyorsunuz?' demek istemiştim ama yuttum tüm kelimelerimi.

Ona dosyasını verdiğimde ''birkaç günlük şehir dışına çıkmam gerekiyor başkanım'' dediğimde başını salladı.

''Görev mi?''

Başımı salladım. ''Kendine dikkat et evlat'' dediğinde gülümsedim. Tam çıkacaktım ki durdurdu beni.

''Hazal'' dediğinde ne diyeceğini dikkatle dinledim. ''Şu zamana kadar senin için her şeyin en iyisini istedim.'' Dediğimde gülümsedim, bunu zaten biliyordum.

''Bana verdiğiniz tüm emekler için teşekkür ederim başkanım, hakkınız asla ödenmez.'' Dediğimde başını salladı ama devam etti.

''Gerçekler bazen can yakar,'' dediğinde ne dediğini anlamadım. ''Sakın unutma seni bazı konularda yanılttığını düşündüğün insanlar sadece senin iyiliğini istediler.'' Kaşlarımı çattım, dediği şeyleri anlamadım.

Anlaşıldı, artık bu gerçekleri öğrenecektim. Bir şey söylemek istemedim, ''izninizle başkanım'' dedikten sonra odadan çıktım. Nefesimi güçlükle verdim, kapıya baktım. Gözlerimi kapatıp nefes almaya çalıştım ama ne kadar başardım nafile.

Ben gerçekleri bilememekten çok sıkılmıştım. Şimdi gerçekleri öğrenme zamanıydı. Bu yolda da gözümü iyice karartmıştım.

İlerlerken ne düşüneceğimi bilemiyordum, sanırım bilmek de istemiyorum. Ben sanki boğuluyordum, çok gariptim bu aralar. Neden böyle olduğumu altıncı hissime yordum. Bir şey olacaktı sanki ve ben bunu hissediyorum. Canımın çok yanacağını hissediyorum.

Umarım bu yolda kızımı annesiz bırakmazdım...

(...)

Kızımı kucağıma aldıktan sonra direk sofraya oturttum. Ona yemeğini yedirirken belki de fazla düşünceliydim, bilmiyorum. ''Güzel kızım benim'' derken saçlarını bir öpücük kondurdum. Yemeğini yedikten sonra direk odasına kaçtı. Peşinden ilerledim, kızım ile biraz zaman geçirmek istiyordum.

İçeri girdiğimde kızım bebekleri ile oynuyordu. Bu halini uzun uzun izledim. ''Annecim'' bana döndü.

''Anne'' dediğinde gülüşüm büyüdü. ''Saçını örelim mi annem?'' Dediğimde direk kafasını salladı. Oturup saçlarını örmeye başladım, öyle güzeldi ki kumral saçları.

''Çok güzelsin'' diye fısıldadım. ''Daima böyle güzel kal'' dediğimde cevap verdi.

''Senin gibi mi anne?'' Dediğinde kızımın saçlarını öptüm. ''Evet annecim, seni çok seviyorum güzelim.'' Saçını ördükten sonra yatağında oturan kızımın önünde diz çöktüm. Ellerini sıkıca tuttum, avuç içlerini öptüm.

''Güzel kızım,'' dediğimde içli bir nefes verdim. ''Senin adını neden Mavi koydum biliyor musun?'' Dediğimde merakla sordu. ''Neden?''

''Çünkü Mavi özgürlük demek annecim, senin daima özgür, daima mutlu olmanı istediğim için.'' Yutkundu kızım. ''Sen benim bu hayatta en kıymetlimsin güzelim, her şeyden daha kıymetlisin. Sen benim yaşama umudumsun,'' dediğimde kızımın saçlarını sevdim.

''Seni çok seviyorum annecim,'' kızım gülümsedi. ''Bende seni çok seviyorum anne'' kızıma sıkıca sarıldım. Güzel kızım, bakışlarında öldüğüm, en kıymetlim seni çok seviyorum. Yokluğum seni üzmesin güzelim.

(...)

''Sonunda sende evleniyorsun ha'' dediğimde gülümsedi Elif. ''Evlilik teklifi çok güzeldi.'' Dediğinde öyle heyecanlı anlattı ki, ben Elif'in uzun zaman sonra bu kadar mutlu olduğunu gördüm.

''Ama seni Alparslan'dan isteyeceklerine hala inanamıyorum.'' Kahkaha attım. Elif yüzünü ekşitti.

''Buna hala bende inanamıyorum.'' Dediğinde yüzünü buruşturdu. ''O pisliğe kaldığıma inanamıyorum, elinde olsa bana inat turşumu kırar.'' Dediğinde gülüşüme zor engel oldum. ''Kocama pislik deme'' derken de ciddiydim.

''Kocanı tanımıyorsun sanki, inadına turşumu kurar.'' Dediğinde konuşan ben oldum.

''Ben istersem kuramaz,'' dediğimde kısa bir süre düşündüm. Elif tam gülümsemişti ki ''Ama bunu Alparslan'a bırakıyorum.'' deyince yüzü yine düştü.

''Adam haklı ona çok çektirdin.'' Dedim. O da çektirmeseymiş banane.

''Sağol Hazal çok sağol''

''Rica ederim güzellik.'' deyip yanağından bir makas aldım.

''Hiç tatlılık yapma'' dediğinde gülüşüm büyüdü. ''Ama sende çok tatlısın'' derken de gülümsüyordum.

Ardından ciddileştim. ''Sen benim kardeşimsin Elif. Benim için çok kıymetlisin, Karan'ın seni üzmeyeceğini biliyorum ama yine de üzerse bana söyle ben o zaman icabına bakarım.'' Dediğimde sonunda o da gülümsedi.

''Sende Hazal, sende benim kardeşimsin. En zor zamanlarımda yanımda olan tek kişisin, ne sen benim hakkımı ödeyebilirsin ne de ben senin hakkını ödeyebilirim. İyi ki varsın'' dediğimde gülüşüm büyüdü.

''İyi ki varım ve var olmaya devam edeceğim.'' Dediğimde sonunda kahkaha attı.

İşte ben böyle bir insandım, etrafımdaki insanları üzdüğüm gibi güldürmesini de bilirdim.

(...)

Alparslan'ın dudakları zevkle kıvrıldı. ''Onu vereceğimi hiç zannetmiyorum.'' Dediğimde ciddi ciddi güldüm.

''Abartma Alparslan'' derken bana şaşkın şaşkın baktı. ''Neyini abarttım Hazal?''

''Kızın turşusunu mu kuracaksın?''

''O bizimkini kuracaktı.'' Dediğinde güldüm. ''Ama kurmadı.''

''Kurabilirdi.''

Alparslan'da bazen deve kini olabiliyordu. ''Şu kinine bulaşarak büyük bir bela aldı.'' Dedim.

Bu sefer Alparslan derin bir tebessüm etti. ''Öyle'' derken dudaklarıma kondurduğu öpücüğü ile nefesimi verdim.

''Alparslan'' dedim mayışmış bir sesle. ''Hıı'' derken gülüşüm büyüdü.

''Seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?'' Derken kendimi onun göğsüne bıraktım.

''Biliyorum, hep bildim.'' Dediğinde ona aşk dolu gözlerle baktım.

''Bende her şeyi benim iyiliğim için yaptığını biliyorum, hep bildim.'' Nefesini güçlükle verdi. ''Sen bu hayatta en güvendiğim kişisin, kıymetini bil.'' Dedi.

Bu konuda geçmişi hatırlayınca ''söz veremem'' dedi.

''Olsun,'' derken devam ettim. ''Ben anlarım benim için yaptığını, gözlerinden anlarım Alparslan. İyi rol oynayabilirsin ama bu bana sökmez.'' Derken dudaklarını kavradım. ''Seni çok seviyorum,''

''Seni çok seviyorum.''

(...) 

Kendimi bulduğum yer geçmişte bırakıldığım yetimhaneydi. Bugün bu yetimhaneye girecek ve gerçekleri öğrenecektim. Ne olursa olsun yapacaktım.

Buraya kolayca girebilmek için oyuncak almıştım. Çocuklar için olduğunu söyleyerek içeri girecek ve istediğim bilgilere bir şekilde ulaşacaktım.

Planım başarılı geçti, ben içeri girdim. Yetimhanenin müdürünün yanındaydım. ''Aslında'' derken ne diyeceğimi merakla dinledim.

''Bende bu çocuklar gibiyim, yıllar önce bu yetimhanenin kapısına terk edildim.'' Derken bunu duymayı beklemiyordu.

Beni ciddiyetle dinledi. ''Peki o gün hakkında birkaç şey öğrenmek istiyorum.'' Dediğimde başını salladı. O günün dosyalarına dikkatle baktı, ardından bana döndü.

''Malesef şaşırtıcı bir şekilde sizinle ilgili olan her şey silinmiş.'' Dediğinde perde daha da aralandı.

''Peki hiç mi ulaşamayız?'' Dediğimde korkuyordum.

''Aslında o zamanın müdürü olan Aslı hanıma ulaşabilirseniz belki sizin hakkınızda bir şeyler anlatır.'' Dediğinde nefesimi verdim.

Onun adını soyadını ve numarasını bulduğumda gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Peki ben şu anda nerede miydim?

Erzurum'da bulunuyordum. Aradığım kişinin de burada olması garipti. İlk önce iş sonra gerçekler.

Polis ile beraber hareket ederek onu yakalamak benim için artık normal bir aktiviteydi. Bu sırada yaşadığım aksiyon sayesinde rahatlamadığımı söylemeyecektim. Gerçekten özlemiştim.

Şimdi ise gelelim en kötü gerçeklere. Şu anda bu evin kapısını çaldığımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu hissediyordum. Kapı açıldığında açan kadına gülümsedim. ''Merhaba Aslı hanım'' dediğimde oldukça gülümserdim.

''Buyurun kimsiniz?'' dedi. Ellili yaşlarında olan bir kadın oldukça bakımlı ve alımlıydı. Saçlarını yeni boyatmış olmalıydı ve bu ona yakışmıştı.

''Acaba sizinle biraz konuşmamız mümkün mü?'' Dediğimde kısa bir an tereddüt etti. Beni içeri aldığında ise etrafa çekingen bir şekilde baktım, ardından bana koltukları gösterdi. Oturdum.

''Seni dinliyorum evladım.'' Dediğinde bıkkın bir nefes verdim. ''Lütfen bana dürüst olun, yalanlardan sıkıldım.'' Dediğimde kaşları havalandı ama devam ettim. ''Yıllar önce İstanbul'da bir yetimhanede müdürdünüz. Bir kız çocuğu vardı, annesi tarafından terk edilmişti. Bir not vardı, kızımı evlatlık vermeyin diyordu. Adı da Hazal'dı.'' Dediğimde bedeninde hissettiğim gerginlik ve korku...

''Bunun hakkında ne biliyorsunuz?'' Diye sorduğumda nefesini güçlükle verdi.

''Kimsin?'' Diye sordu.

Gülümsedim. ''O kızım'' dediğimde nefes alamadı.

Korkusunu benden gizleyemiyordu. ''Benim sana verecek cevabım yok git bu evden.'' Dediğinde tabi ki de gitmedim. Benden korkmuştu, bu şekilde kendini açık etmişti. Benden bir şeyler saklandığını açık etmişti.

''Gidince ne yapacaksınız? İlk iş Yavuz başkanı arayıp her şeyi anlatacaksınız, ardından ise o ne derse onu yapacaksınız değil mi?'' Diye sordum. Fakat bu konuda ciddi değildim.

''Çık dedim!'' dediğinde silahımı çıkarıp temizlemeye başladım. ''Bana istemediğim şeyler yaptırmayın.'' Dediğimde silahı görünce yutkundu.

''Bana hemen cevap ver yoksa sonuçları senin için ağır olur.'' Diye tehdit eder bir tonda konuştum. Ben gözümü kararttım derken şaka yapmıyordum. Ben gerçekten gözümü kararmıştım.

''Ben'' dediğinde titriyordu.

''Sen'' dedim sabırsız bir sesle.

''Mecburdum.''

Kaşlarım havalandı. ''Neye?'' Dediğimde nefesini verdi. Bana öyle bir baktı ki. Bana üzülüyordu ama aynı zamanda korkuyordu da.

''Yavuz başkan seni yetimhanemizden alıp kendi himayesine sakladı. Bir süre sana baktıktan sonra İzmir'deki yetimhaneye bıraktı.'' Dediğinde yutkundum. Ne diyordu?

Gerçekler, gerçekler. Geçmişim bir çığ gibi tepeme dikilmiş bana göz kırpıyordu. ''Baba'' diyordum ben.

''Kızım'' diyordu bana. Oydu değil mi? Baba dediğim kişi oydu. Ama neden?

Daha sonra yetimhaneye gelmişti. Ben onun babam olabileceğini düşünmüştüm. Sonra onunla dertleşiyordum, o benim babam diyordum. Hayal mi yoksa gerçek olduğunu algılayamadığım bir sesti ama emindim artık. ''Keşke o adam senin baban olsaydı.'' Nefes alamadım. Boğazımda bir yumru oluştu.

"Hazal'ım minik kızım her gün biraz daha büyüyorsun." Diyordu geçmişteki ses.

İlk kelimemi söylemem için uzun zamandır bekliyordu ve ben ilk kelimeyi beklemediği bir anda söylemiştim. "Baba" dedim ona.

"Kızım" demişti bana.

Bizim tanışmamız çok daha önce başlıyordu. Ben onu 23 yaşında tanıdım sanmıştım. Fakat gerçek bambaşkaydı.

O beni kandırdı.

Ben onu baba yerine koymuştum ve o benim öz babamdı öyle mi?

Ben o yetimhanede hissetmiştim. Sürekli beni diğerlerinden ayrı gördüğünün hep farkındaydım ama ben...

Belki babam değildi sonuçta, keşke o senin baban olsaydı demişti.

Kafam allak bullak olmuştu.

 

''Gerçekler bunlar başka bir şey bilmiyorum.'' Dediğinde zorlukla ayağa kalktım ve hiçbir şey demeden çıktım.

Ne demekti bu? Beni neden evlat edinip ondan sonra geri vermişti? Kafamda delicesine merak ettiğim sorular ama cevap yoktu. Arabaya bindiğimde tek şey bu arabayı sahibine teslim etmekti.

 

Uzunca bir süre arabayı sürdüm. Nereye gittiğime bakmadım. Bazı şeyler yüzünden istemsiz canım yanıyordu.

Tüm cevaplar Yavuz başkandaydı. Ondan o cevapları almak kolay olmayacaktı ama başka çarem yoktu.

Fakat dalgın olduğum için yolu karıştırdım. Şaka mı bu!

''Neredeyim ben?'' Dalgın dalgın uzun bir zamandır yoldaydım ve nerede olduğumu bilmiyordum. Gerçekten şakaydı her şey gerçekten şakaydı.

Minik bir köydü geldiğim yer ve araba gitmiyordu. İlerlerken nereye geldiğimi de düşünüyordum. Buraya gelmek benim kaderimin bir oyunuydu.

Yoldan geçen bir adama neredeyim diye sorduğumda önce mal mal baktı. Ardından Artvin diye cevapladı. Artvin!

Kuzgun'un memleketiydi. Bu bilgi neden aklıma geldi, bilmiyorum. İlerlediğim köyde, telefonumun çekeceği bir yer aradım ama yoktu. Gerçekten kahretsin!

''Hanife!'' Diye bağıran kadın ile yüzümü buruşturdum. Ne Hanife'ymiş arkadaş.

Kadına baktığımda yanıma doğru ilerledi. Ellili yaşlarında bir kadındı. ''Gerçekten sen misin?'' Diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Gözleri dolu doluydu. ''Siz kimsiniz?'' Diye sorduğum zaman beni inceliyordu. ''Ölmüştün.'' Dediğinde kaşlarım daha da çatıldı.

''Siz ne saçmalıyorsunuz?'' Dediğimde gülen yüzü soldu ve sanki o an hayatın gerçekleri ile yüzleşti. ''Benim adım Hanife değil hanımefendi adım Hazal.'' Dediğimde ise şaşkınca bana bakıyordu.

''Kızım sana bir soru soracağım?'' Dediğinde başım ile onayladım. Benim gerçekten günahım neydi?

Önce bana doğum günümü sordu. onu cevapladım. Ardından yetimhanede büyüyüp büyümediğimi sorduğunda ona gerçeği verdim.

''Şimdi izninizle'' dediğinde kolumu tuttu. ''Biraz konuşabilir miyiz?'' Öyle masum görünüyordu ki onu kıramadım. Beni evine davet etti. İçeri girdim, sakin kalmaya çalışıyordum.

Bir fotoğraf getirdi. Ama bana vermedi. Benim oturduğum gibi oturdu. ''Sizi dinliyorum.''

Bu köyde yıllar önce bir terörist çıktı. İskender...'' dediğinde şaşırdım. Onun köyü burası mıydı?

''Hanife ile zorla evlenmeye kalktı ama Hanife evlenmek istemedi, onun sevdiği vardı. Fakat sevdiği burada yokken onu zorla evlendirdiler. Bu evlilikten zorla iki çocuk doğdu.'' Dediğinde bana bildiğim şeyleri anlattığını bilmiyordu.

''Oğlu arada anneannesini ziyaret eder ama kızı belki de kim olduğunu bile bilmiyor.''

''Bu hikayeyi biliyorum, her asker bilir.'' Dediğimde şaşırdı. ''Asker misin?''

Başımı salladım. ''Helal olsun'' dedi benimle gerçekten gurur duyuyor gibiydi. Fakat bir yandan da asla beklemiyordu.

''O sevdiğinin ismi Yavuz'du. Yavuz Üstündağ.'' Dediğinde yerimde dikleştim. Nasıl olabilir? Yavuz başkan nasıl sevdiği kadın olabilir? Bir ses dalgalandı kafamda.

''Bir kızımız olursa adını bile koymuştum ama o gitti tecavüz sonucu doğan kızına verdi o bebeği.''

''Benim öz kızım yok ama manevi kızım var.'' Oydu, manevi kızı oydu. İşte bilmediğim bir şey.

Kafam allak bullak olduğu için hiçbir parçayı birleştiremedim.

''Peki bunları bana neden anlatıyorsunuz?'' Dediğimde bana bir fotoğraf uzattı. ''Gerçekleri bilmen için'' dedi.

Fotoğrafa göz diktim. Yavuz başkan ve yanındaki ise... sanki bendim.

Dünya durdu, nefes alamadım. Ben Hazal Güçlü bu vatan uğruna canını bile verebilecek biriyim ama benim öz babam bir terörist.

Her şeyi anlamam için tek bakmam gereken yer annemin fotoğrafıymış.

Ben bir tecavüz sonucu doğdum, annem beni korumak için acı bir şekilde öldürüldü.

Geçmiş bir restoranda, ilk kez göz göze geldiğim adam, abim...

O benim öz abimdi. Aynı anne ve babadan olan abim, benim gibi tecavüz sonucu doğan abim. Beni tanımıştı, onun kardeşi olduğumu anlamıştı. Ama susmuştu, beni kandırmış ve susmuştu. Benim gerçeklere ihtiyacım varken benden gerçekleri saklamıştı.

Hep bir abim olsun isterdim, benim bir abim varmış. Kendi ailesini kurmuş her şeye rağmen mutlu olan bir abim varmış. Beni tanıdığı halde susmuştu, beni umursamamış ve susmuştu. Beni kandırmış ve susmuştu. Ben öz abim tarafından kandırılmıştım. Bana öyle bir bakışı vardı ki, ama anlayamamıştım. Ben aslında bakışından anlamam gerekiyordu, nasıl anlayamadım?

Peki her şeyi bilen başka bir isim. Defne. O da biliyordu, son zamanlarda bana karşı tavırları değişmişti. Benim hep iyilik meleği olduğumu söylemeye başlamıştı. O da bildiği halde susmuştu. Her şeyimi biliyordu, gerçekler için yanıp tutuştuğumu biliyordu. Ama yine de sustu, beni kandırdı. Her şeyim de yanımdaydı oysa. Anne ve babamı bulmak istediğimi ona söylediğimde güya bana yardım etmişti değil mi? Onun tarafından da kandırıldım.

Peki ya o?

Baba yerine koyduğum adam bana bunu nasıl yaptı? Beni güya kızı gibi seviyordu değil mi? Ben onun yaptığı iyiliklerin altında eziliyordum değil mi? Bu yaptıklarıyla kendi vicdanını susturduğunu nereden bilebilirdim? En çok bu koymuştu, en çok onun yaptığı koymuştu bana, ben ona baba demiştim. Ben onu baba yerine koymuştum.

Ben onu sevmiştim, ben annemin aşık olduğu adamı baba yerine koyarak sevmiştim. Beni defalarca göğsüne sarıp sarmalamıştı. O sırada beni kandırmakla meşguldü. Beni bitirmişti, beni en çok o bitirmişti. Bana bunu nasıl yapabildi? Beni nasıl yakabildi? Ona olan sevgimi hiç mi umursamadı? Onun hiç mi umurunda olmadım?

Onun tarafından da kandırılmıştım.

Albayın sözleri aklıma geldi. Onunla da ilk tanışmamız değildi. Beni tanıdığı zaman ben daha bir bebektim. O bebeğe çok ısınmıştım demişti. Onu bulmak için uğraştığını söylemişti. Onun yalan söylediğini düşünmüyordum, o kızdan bahsederken o kızın yanında olduğunu bilmiyordu.

Bendim o kız. Malesef bendim.

Peki ya annem? Ben annemin elini görmüştüm. O kadın için üzülmüştüm ama üzüldüğüm kadının annem olduğunu bilmiyordum. Rüyama girmişti annem benim, uzuvları parçalanmış bir beden vardı. Annemi uzuvlarını teker teker keserek öldürmüşlerdi. Bunu yapan da benim öz babamdı.

Ben onu suçlamıştım, beni terk ettiği için onu suçlamıştım. Ama annem benim iyiliğim için yapmıştı her şeyi. Annem benim iyiliğim için öldürülmüştü, hem de acı bir şekilde.

''Anne'' diye mırıldandım. ''Özür dilerim.'' Bunlardan en çok canımı yakan da bir teröristin kızı olmamdı. Ben nasıl onun kızı olabilirdim? Fotoğrafa dikkatle baktım, her bir zerrem annemden bir hatıraydı. Anneme çok benziyordum, ben onun kopyasıydım.

Ben bugün tam anlamı ile yıkılmıştım. Kendime gelmem uzun sürdü. Kim olduğumu sayesinde öğrendiğim kadına baktım, ona minnettardım. ''Hanife benim için çok değerliydi annen için çok üzgünüm kızım.'' Ne diyebilirdim ki.

''Benim anneannem mi var?'' Diye sordum. Şaka gibi bunu bile bilmiyorum.

''Evet aynı zamanda deden de var ama onu buralarda kimse sevmez. Anneni zorla evlendirdiği için.'' Kim severdi ki zaten böyle bir adamı.

''İki tane de dayın var. Onların çocukları da var.'' Dediğinde sustum, sadece onu dinledim.

Gözümden akan yaşlar yüzünden yüzüm oldukça ıslaktı. Gözyaşlarımı zorlukla sildim.

Her şey bir anda böyle olmak zorunda mıydı? ''Bugün annenin ölüm yıl dönümü'' dediğinde tepki veremedim.

''Nerede onlar? Benim annemin ailesi nerede?''

''Gel seni oraya götüreyim'' dediğinde onu durdurdum. ''Biraz yalnız kalabilir miyim?'' Dediğimde başını salladı. ''Sen nasıl istersen kızım'' dedikten sonra odadan çıktı.

Gerçekler tokat gibi yüzüme vurdu. Telefonumu çıkardım, tabi ki Yavuz başkan beni defalarca aramıştı. Bazı şeyleri öğrendiğimi anlamıştı ama bu kadarını henüz o da tahmin etmiyordu.

Onunla daha sonra konuşacaktım. Şimdi öncelik başkasındaydı, öz abimde.

Telefon numarası bir şekilde elime ulaşmıştı. Onu aradım, ikinci çalışında açtı. ''Alo'' diyen sesine karşı ne diyeceğimi bilemedim. Sustum, cevap veremedim. Bir kez daha ''alo'' ben yine sustum.

En sonunda konuştum, ''ab-i'' dediğimde telefonun öbür ucunda büyük bir sessizlik ve ardından bir isim ''Hazal'' dediğinde hıçkırarak ağlıyordum.

Endişeli bir sesle ''Hazal'' dediğinde kendime zorlukla hakim oldum. ''Beni ilk gördüğünde anlamıştın değil mi? Kardeşin olduğumu anlamıştın ama sustun, gerçekleri bile bile sustun. Umursamadın beni, benimle uğraşmak istemedin.'' Dediğimde nefes almaya çalışıyordum.

Kalbim sıkışıyordu, benim kalbim acıyordu. ''Hazal beni dinle abicim, hepsi senin iyiliğin içindi.'' Dediğinde kahkaha attım. Buna inanmamı beklemiyordu değil mi? ''İyi deneme ama yemezler, bana dürüst ol. Neden?'' Dediğimde yutkundu.

''Ölen annemiz üzerine yemin ederim kardeşim gerçekler bunlar, ben bu zamana kadar hep seni bekledim. Bu yalan değil koskoca 29 yıl seni düşündüm. Her gün düşündüm ben seni, bir gün kavuşuruz umudu ile bekledim. Seni araştırmaya başladım ama bana Yavuz abi engel oldu. İzin vermedi,'' dediğinde yıkıldım.

''Nefes aldığını öğrendiğimde 'tamam' dedim. Bu dünyada onu çok seven bir abisi olduğunu bilmesin ama mutlu olsun, yaşasın dedim. Yemin ediyorum.''

Ağlarken ne diyeceğimi bile bilemedim. ''Abi'' dedim yorgunlukla sadece, ona abi demekte hiç zorlanmamıştım. İçimden gelen buydu ona abi demek.

''Söyle abim'' derken ses tonu yumuşaktı. ''Çok canım yanıyor.'' Dediğimde içli bir nefes verdi.

''Geçecek güzelim geçecek,'' dediğinde ona güvendim. ''Geçecek mi?'' Diye sorduğumda ilgi bekleyen küçük kızlar gibiydim. ''Geçecek çiçeğim'' içli bir nefes verdim. Onunla abi kardeş olarak büyümeyi ne çok isterdim. Benim her derdimde yanımda olurdu, beni korur ve kollardı. Buna inancım tamdı.

''Abi, geldiğimde beni'' devamını getiremedim. Sevecek misin abi? Diyemedim.

''Gel çiçeğim, seni bekliyor olacağım ben. Lütfen gel sana sıkı sıkı sarılmak, saçlarını okşamak her şeyden çok istiyorum. Ben küçük kardeşimi sevmek istiyorum.''

''Bakıyorum da her şeye rağmen iyi bir baba olmuşsun.'' dediğimde güldü.

''Sende her şeye rağmen iyi bir anne olmuşsun.'' Dediğinde tebessüm ettim. Sanırım onu çoktan affetmiştim ama yine de kırgın olan taraflarım vardı.

''Abi'' dediğimde ne diyeceğimi bilmedim. ''Ben Artvin'deyim.'' Dediğimde kısa bir sessizlik. Ardından endişeli sözler ''Hazal orası senin için çok tehlikeli o siktiğim herifi seni bulabilir hemen buraya gel'' dediğini duyduğumda bir ürperti geçti. Benim hala peşimdeydi.

''Abi görüşürüz.'' Dediğimde telefonu direk kapattım. Şimdi sıra ona gelmişti, onu arayacaktım.

Beni yüzlerce kez aramıştı. Tekrar aradığında açtım, ''Hazal'' diyen endişeli sesiyle gözlerimi kapadım. Bu anın geçmesini bekledim. ''Beni kandırdın'' dediğimde canım yanıyordu.

''Hazal her şeyi sana açıklayacağım ama lütfen sakin ol'' dediğinde her şeyi bildiğimi bilmiyordu. ''Gerçekleri öğrendim.'' Dediğimde gözüm yine usulca kapandı ve bir gözyaşı daha döküldü. ''Ben bir teröristin kızıymışım.'' Dediğimde ne diyeceğini bilemedi.

''Neden?'' Dedim acı içinde, ''ben seni babam bilmiştim,'' minik bebekliğimi kastederek ''ben sana baba dedim.'' Dediğimde karşı taraf oldukça sessizdi. ''Bana bunu neden yaptın? Neden benden gerçekleri sakladın? Beni neden kandırdın?'' Dediğimde bir şey demesini bekledim.

''Hazal, güzel kızım.'' Sesi oldukça şefkat doluydu. ''Seni kendi kızım gibi bildim.''

Geçmişi kastederek ''çünkü annem bana kendi öz kızınız olursa vereceği ismi bana verdi.'' Dediğimde gerçekler daha da yaktı.

''Kızım, seni büyüten kişinin ben olmasını istedim. Yemin ederim bana baba diyerek büyümeni, beni ailen olarak görmeni çok istedim. Sana bir aile olmak çok istedim.'' Dediğimde yüreğim acıdı.

''Seni yanıma aldım, o zaman benim için her şey bitmişti. Amacım seni öz kızım gibi yetiştirmekti ama sonra İskender'in senin peşinde olduğunu öğrendim. Eğer ki birlikte olsaydık seni bulur ve sana zarar verirdi. Sana zarar vermesinden korktum.'' Dediğinde yutkundum. Sanırım beni gerçekten sevmişti.

''Seni bıraktığımda sen fark etmedin belki ama arada seni izlerdim. Yetimhanede arkadaşların ile oynarken bir keresinde bir kızın saçlarını yolmuştun hatırlıyor musun?'' Dediğinde nefes alamadım. Benden cevap gelmediğinde devam etti. ''Hatırlıyorsun.''

''Seni hep uzaktan izledim, canını yakanın canını yaktım. İsteyene de izin vermedim.'' Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.

''Ben seni her şeye rağmen kendi kızım gibi sevdim Hazal. Sen benim kızımsın. Annenin, sevdiğim kadının bana emanetisin.'' Annem, canım annem biricik annem.

''Annemi çok mu sevdin?'' Diye sorduğumda kısa bir an durdu ama devam etti. ''Ben onu canımdan çok sevdim ve sen annene çok benziyorsun.'' Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.

''Annen çok masumdu senin gibi, her şeye rağmen beklerdi. Mutlu olacağına ümidi olmadığı halde beklerdi.'' Bana annemi anlatırken yutkundum.

''Neredesin kızım?'' Dediğinde cevapladım. ''Annemin köyündeyim.'' Dediğimde ''Hazal hemen oradan çık, senin için tehlikeli'' dediğinde yutkundum.

Bir şey demeden telefonu kapattım. Çıkacaktım ama önce anneannem ile tanışacaktım. Pek sevgili dedem ile de, yaptıklarının hesabını verecekti.

 

Fıstıklarım hepinizin ve benim de uzun zamandır beklediğim bir bölümdü. Sonunda geldi.

Hazal'ın tüm gerçekleri bir yabancıdan öğrenmesi sizin beklemediğiniz bir durumdu değil mi?

Hanife'nin geçmişini pek yazmasam da o kadın Hanife'nin en yakın arkadaşıydı. Hazal gerçeği annesinin en yakın arkadaşından öğrendi.

Tüm gerçekler öğrenildi, bitti sanıyorsunuz değil mi?

Hayır daha yeni başlıyoruz. Hikayenin asıl kısmı başlıyor. Bu bölümden sonra daha birçok gerçek öğrenilecek.

Zamanında paylaştığım alıntı haftaya cuma göreceksiniz.

Şimdi gelelim bölüme, Hasan'ın tanımasa bile kardeşine olan sevgisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Defne'nin Hazal'dan gerçekleri saklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yavuz'un ondan gerçekleri saklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hazal henüz Alparslan'ın gerçeği bildiğini bile bilmiyor.

Size soruyorum, diğer bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

Bölüm : 02.05.2025 14:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...