53. Bölüm

52.Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Merhaba fıstıklarım nasılsınız?

2 Mayıs benim doğum günüm ve doğum günüm cumaya denk geliyor yani bölüm günümüze.

O gün okuyacağınız bölüm de buna göre özel olacak. Bunca zamandır beklediğiniz bölüm diyebilirim.

Neyse daha fazla konuşmadan bölüme geçelim iyi okumalar

 

 

 

Gözlerimi açtığımda yanımda gördüğüm bedene karşı gülümsedim. Uyandığımda sürekli onun yüzünü görmek hayatımın belki hayla alışamadığım bir gerçeğiydi. Gözlerini açtığında ona gülümsedim.

 

"Hazal"

 

"Hıı" dediğimde nefesini verdi.

 

Dün tüm yaşanmışlığımızı ve pişmanlıklarımızı anlatırken öyle duygusaldım ki. Şimdi ise böyle mutlu olmam garipti.

 

"Hadi birlikte geçmişimizi burada geçirmemişçesine gezelim." Dediğimde gülümsedi.

 

"Oysa bizim hikayemiz burada başladı." Dediğinde gülümsedim.

 

"Peki" dediğinde tuttuğum nefesimi verdim. Üstümüzü giyindikten sonra o meşhur yerden çıktık. Burası onun üstüne tapuluydu. Aslında bir restorandı ama biz olacağımız için kimse yoktu.

 

Kahvaltı için nereye gideceğimizi merak ettim. Bakalım beni nereye götürecekti?

 

Alparslan'ın telefonunun çalması ile ona döndüm. Umarım göreve çağırmamışlardır diye dua etmeye başladım. Bana döndü, "Ceylan arıyor ve seninle konuşmak istiyor." Dediğinde neden beni aramadığını anlamadım.

 

Telefonu elinden alıp kulağıma yasladım. "Efendim."

 

"Yenge"

 

"Beni neden aramadın direk?" Diye sorduğumda verdiği cevap beni güldürttü.

 

"Orhan abi abimi aradığım an direk etekleri tutuştu ve inatla seninle konuşmam gerektiğini söyledi."

 

"Noldu?"

 

"Orhan abiler minik bir tatil yapacaklarmış, aslında sizi de çağıracaklarmış ama siz zaten tatilde olduğunuz için Mavi'yi alalım bizimle eğlenir, hep senin derslerin var dediler." Güldüm, şimdi Orhan'ı anlamıştım. Alparslan kesin izin vermezdi. Çünkü yine kızını kıskanırdı.

 

"Olur, harika olur, dedikleri gibi olsun." Dediğimde Orhan'ın rahatlamış nefesini duymak tebessüm etmemi sağladı.

 

"Yengecim komutanım lütfen bilmesin, beni sıkıştırır durur tüm tatil" dediğinde gülümsedim. Alparslan bana çatık kaşlarla bakıyordu. "Sen merak etme" dedikten sonra telefonu kapattım.

 

"Ne dedi?"

 

"Önemli bir şey değil, boşver şimdi onu." Diyerek Alparslan'ı geçiştirdim. "Evet, nereye gidiyoruz?"

 

"Daha önceleri nerede kahvaltı yapıyorsak oraya." Dediğinde gülümsedim.

 

"Hem bakarsın eski arkadaşlar ile de rast geliriz." Dediğimde güldü.

 

"Neden olmasın?"

 

Düğünden sonra ne Alparslan ne de ben görmüştüm onları, ikimizde numaramızı değiştirmiştik. Evimizin yerini de kimse bilmediği için bana ulaşamamışlardı.

 

Ben mitten biri olduğum için o zamanlar onları hiç görmedim. Birlikte geldiğimiz kahvaltı mekanına kısaca göz gezdirdim. Değişmişti, burası gerçekten çok değişmişti. İçeri girdiğimizde boş bulduğumuz bir yere oturduk.

 

Bir süre sonra gelen garson ile siparişlerimizi verdik. Bir süre sonra kahvaltımız geldi. Kahvaltımıza başlayacaktık ki gelen kişi ile durduk. "Komutanım" diyen kişi ile ona döndük.

 

Bu Ahmet'ti. Alparslan'ın bir zamanlar yakın diyebileceğim bir asker arkadaşıydı. Daha sonra uzun bir süre bizden haber alamamıştı ama iyi olduğumuzu biliyordu. Alparslan ile birbirlerini erkekçe sarıldılar.

 

"Sizi özledik." Diyen Ahmet ile gülümsedim. Bana döndü, "yenge"

 

"Ahmet seni görmek çok güzel"

 

"Sizi görmek de, yıllar boyunca sizden bir haber alamamak beni bitirmişti." Dediğinde Alparslan bu konuyu kısa kesmek istercesine "gizli bir görevimiz vardı." Dediğinde onu onayladım.

 

"Diğerleri sizi görünce sevinecek."

 

"Ee sende durumlar nasıl? Var mı hayatında biri" diyen Alparslan'a cevap verdi.

 

"Olmaz mı?" Dediğinde iç çekti. Onu çok seviyor olmalıydı. "Tanıyor muyuz?" Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.

 

"Kendisi öğretmen" başımı salladım.

 

"Nerede tanıştınız?"

 

"Görücü usulü tanıştık, daha evlenmedik inşallah yakında evleneceğiz. Sizi de bekleriz."

 

"Elbet geliriz." Diyen Alparslan nefesini verdi.

 

"Sen bile evleniyorsun ha" dediğinde gülümsedim. Bunu söylemesi gereken Alparslan değildi. O zamanlara bakarsak asıl onun evlenmesi imkansızdı.

 

"Öyle, çok isterdin baba olmak istediğine ulaştın mı?" Dediğinde gülümsedim.

 

Aynı şekilde Alparslan da gülümsedi. "Ulaştım, bir kızımız oldu." Dediğinde Ahmet şaşkınca nefesini verdi.

 

"Bir yeğenimiz olmuş ama onu bile söylemiyorsunuz ha" dedi alınmış gibi.

 

"Şartlar öyle gerekti." Diyerek net bir açıklama yaptı Alparslan.

 

"Kaç yaşında?" Dediğinde cevap benden geldi.

 

"Yakında altıya girecek." Dedim.

 

"Adı ne?"

 

"Mavi."

 

"Yeğenimiz nerede peki?" Dediğinde cevap Alparslan'dan geldi.

 

"Halası ile birlikte Ankara'da kaldı." Dediğinde Ahmet şaşkınca "halası mı?" Dediğinde güldüm.

 

Alparslan "evet kardeşim ile birlikte," dediğinde Ahmet şaşkınca baktı. "Senin bir kardeşin mi var?" Dediğinde bildiğin kahkaha attım.

 

"Ahmet sen bazı şeylerden çok geri kaldın be" dediğimde Alparslan yeni aydınlanmış olacak ki "anlaşıldı, tüm her olayları teker teker anlatmamız akşama kadar sürer."

 

"Sen şeyi de bilmiyorsun, amcası kendi komutanı çıktı." Dediğimde şaşkınlık konusunda zirveyi boyladı.

 

"Şimdi bana teker teker anlatır mısınız?" Dediğinde çıldırma noktasındaydı.

 

"Şimdi şöyle oldu, bunun annesi yıllar sonra çıkıp geldi ve bil bakalım biz ne öğrendik?"

 

Parçaları birleştirmeye çalışarak "kızı mı varmış?" Dediğinde başımı salladım. Alparslan'ın aile olaylarını bildiği için onları anlatmadım.

 

"Onları terk etmeden önce hamileymiş kızına." Dediğimde Ahmet "birde aynı babadan." Dediğinde başımı sallayıp bir peynir ağzıma attım.

 

"Aynen öyle, işte Ceylan da babasının yangında öldüğünü falan sanıyormuş. Sonra annesi ölmek üzere olunca çıktı işte, kardeşine sahip çık ben ölüyorum dedi ve öldü." Dedim. Şuan dedikoducu teyzelerden farkım yoktu.

 

Güldü, "kaynananı sevdin mi bari?" Dediğinde bende güldüm.

 

"Pek sevdiğim söylenemez," dediğimde devam ettim. "İşte sonra Ceylan da gerçekleri öğrendi falan filan bu dingil arkadaşın kardeşini kabul etmedi ama tabi ki bende boş durur muyum?" Dediğimde kendimden övünürcesine konuştum. "Durmam, Ceylan'ı ona en sonunda bir şekilde kabul falan ettirdim." Diyerek çayımı içtim. "Öyle işte." Dediğimde Ahmet bana gülerek bakıyordu.

 

"Bakıyorum da espri yeteneğin gelişmiş yengecim." Dediğinde güldüm.

 

"Biraz öyle oldu."

 

"Demek Alparslan kardeşini başta kabul etmedi." Dediğinde başımı salladım. "Etmedi."

 

"Sende zorla ettirdin."

 

Direk "evet" dedim.

 

"İyi yapmışsın, bakma sen ona sevmedim istemedim diyor da azıcık zorlasan direk pat." Dediğinde güldüm.

 

"Aynen öyle, en son ona sarkıntılık yapan çocuğu hastanelik etmişti. Zamanında bu kıskançlığı yüzünden ben çok güzel nasibimi almıştım. Şimdi sıra kardeşi ve kızında. Üstelik insan altı yaşındaki kızını kıskanır mı? Bildiğin çocuğu kıskanıyordu."

 

"Deme" dedi şaşkınca.

 

Güldüm. "Valla dedim."

 

Alparslan kendi dedikodusuna en sonunda dayanamamış olacak ki "benim dedikodumu yaptığınızın farkında mısınız?" Dediğinde Ahmet bir kahkaha attı.

 

"Yine huysuzlanma" diyen Ahmet'i onayladım.

 

"Katılıyorum."

 

"Dedikoducu teyzeler gibisiniz maşallah" dediğinde kahkaha atan ben oldum.

 

"Neyse şimdi ben o konuyu anladım da peki ya amcan?" Dediğinde Alparslan nefesini verdi.

 

"Kendisi uzun zamandır komutanımdı. Babam ile konuşmamasının nedeni de yıllar önce ölen ailesinin intikamını almak istiyormuş ama bunu yaparken oldukça istenmeyen şeyler yaptı ve ona karşı gelen herkes ile konuşmadı. Buna babam da dahil, öğrendiğimde ona oldukça kızdım ama onu da bir noktada anlıyorum şuan." Dediğinde nefesini verdi.

 

"Fakat yıllar önce öldü sandığı kızının yaşadığını bizde yeni öğrendik." Dediğinde çayımdan aldığım yudum boğazıma takıldı.

 

"Ne?" Diyen ben oldum. Benim neden bundan haberim yoktu? Alparslan şaşkınca bana döndü. "Ben sana söylemeyi unutmuşum." Dediğinde nefesimi verdim. Hiçbir şeyi kolay kolay unutmayan beyni bunu mu unuttu? Şaka gibi.

 

"Neyse Alparslan sen anlat." Dediğinde Ahmet ile ikimiz meraklı bakışlar ile Alparslan'a döndük.

 

"Kızının adı aslında Sahra." Dediğinde bunu söylemesinin nedenini anlamadım. "Fakat bize kendini Ebrar olarak tanıttı." Dediğinde gözlerimi irice açtım. "Bizzat o savcı mı?" Dediğimde başını salladı. Yok artık!

 

"O savcı derken?" Diyen Ahmet'e döndüm. "Uzun hikaye ama şunu söyleyeyim sana, Ebrar yada Sahra adı her neyse aslında öz babasını tutukladı. İşte öz babası ile yıllar sonra öyle tanıştılar." Dedim. Benim bildiğim şimdilik bu kadardı.

 

"Ee sonra ne oldu?" Diyen Ahmet anlaşılan olayın devamını çok merak ediyordu. "Aslında Sahra o felakette ölmemiş, ölen kız başka bir kızmış. O sırada kendisi bahçede ve komşunun kızı da onlardaymış. Ölen kişi komşunun kızıymış ama o zamanlarda olanaklar bunu anlamalarına yetmemiş. Sahra da hafızasını kaybedince çok sorgulama fırsatı olmamış." Dediğinde Alparslan'ı dinledim.

 

"Kötü olmuş, hasret kaldığın baba sevgisi ve o hayatta" diyen Ahmet'i onayladım.

 

"Malesef" dediğimde Ahmet bana döndü.

 

"Peki yengecim, sen öz aileni hiç araştırmadın mı?" Dediğinde nefesimi verdim.

 

"Çok araştırdım ama yok, sanki yer yarıldı da yerin içine girdiler. Bulamıyorum." Dediğinde Ahmet başını salladı.

 

"Sizin düğün ne zaman?" Diyerek sordum.

 

"Yaza inşallah"

 

"Buraya geldiniz ama geçici heralde" dediğinde Alparslan başını salladı.

 

"Minik bir tatil için geldik. Bir hafta sonra Ankara'dayız." Dedi.

 

"Geçmişinizi hatırlamak için mi geldiniz yoksa?" Dediğinde konuşmayı ilk ben aldım.

 

"Valla benimde haberim yoktu. Alparslan sürpriz yaptı." Başını salladı.

 

"Peki ben sizi daha fazla oyalamayayım, illa görüşürüz yine."

 

"Yarın sözlünü getir, tanışalım." Dediğinde başını salladı. "Olur yenge."

 

Numaramızı aldıktan sonra da gitti. Biz ise Alparslan ile yine baş başa kaldık.

 

Kahvaltımızı yaptıktan sonra daha önce sürekli birlikte yürüdüğümüz sahile geldik. Birlikte buradan yürümek çok sık yaptığımız bir aktiviteydi. Eskiden de çok güzeldi. Güneş gözlüğümü takıp yürümeye başladık. "Özlemişim." Dedim.

 

Ben gerçekten çok özlemiştim. "Biliyorum" der demez kolunu boynuma doladı. Geçmiş ve gelecek bakışıyordu.

 

Bir geçmiş vardı...

 

Birlikte sahilde yürüdüğümüz, Alparslan beni kendine çekip saçlarıma bir öpücük bıraktığında onu sinirle itmiştim. Bir anda böyle sevgi gösterilerinden nefret ederdim. "Şunu yapmayı kes!" Dediğimde sakince bana bakıyordu.

 

"Hadi güzelim" elimi tutup yürümeye başladığında elimi onun elinden çekmek istiyordum ama izin vermiyordu. "Gören de seni zorluyorum sanacak" dediğinde bende cevap olarak "zaten zorluyorsun" dediğimde o ise hafif bir gülümseme kondurmuştu dudaklarına.

 

"Seni çok seviyorum." Dediğinde buz kestim. Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki. Yutkundum bu benim elimde bile değildi. Bana neden böyle olmuştu?

 

"Sende beni seviyorsun" demişti. Bende sevmiyorum demiştim. "Dilin bu konuda lal olmuş ama gözlerin beni sevdiğini öyle bir haykırıyor ki" demişti.

 

Nefesimi güçlükle verdim. Elimi sıkıca tuttu. "Peki" diyerek gözlerinin içine baktım. "Sen kazandın"

 

"Neyi?" Dediğinde sinsi bir şekilde gülümsedim. "Kalbimi" dedikten sonra birleşen ellerimiz ile sahilde yürümeye devam ettik. Alparslan şaşkın sesi ile "anlamadım" dediğinde gülümsedim. "Şansını zorlama"

 

Nefesimi verdim, güzel bir anıydı.

 

Şimdi ise gelecekten bir anı...

 

Yürürken ellerimizi bir anda birleştiriyordu. Gülümseyerek ona bakıyordum, ardından saçlarıma bir öpücük bırakıyordu. "Seni çok seviyorum."

 

"Bende seni çok seviyorum" dedim.

 

O kadar ayrılık, o kadar acı. Sonunda değmişti. Mutlu olmamızı sağlamıştı.

 

Geldiğimiz yere baktım. Ben kızım ile bir süre bu evde kalmıştım. Evlendiğimizde birlikte yaşayacağımız evimiz...

 

Bu ev bize belki hayatımızın en büyük acısını vermişti ama şimdi o yaralara merhem olmak da bizim elimizdeydi.

 

"Hazır mısın?" Diyerek Alparslan'a baktım. Ben bu evde uzun bir süre geçirmiştim, hem de Mavi ile birlikte ama Alparslan için aynısı geçerli değildi.

 

Bu ev bana en büyük cehennemi yaşatmıştı ama güzellikler de vermişti. Kızım ile anılarımız vardı.

 

Nefesini güçlükle verdi, acı çekiyordu. Canı çok yanıyordu ve bunu gizlemiyordu.

 

Kapıya geldiğimizde anahtarı daha önce bıraktığım yerde buldum. Kapıyı açtığımda ise Alparslan ile birlikte içeri girdik. Alparslan'ın gözlerinde bir damla yaş düştü. Ardından bana baktı. Buruk bir tebessüm ettim. İçeri girdiğimiz an içimizdeki anılarda birer birer ortaya çıktı.

 

Salona baktı. "Seni hiç sevmemişim Hazal üzgünüm." Demişti o gece ikimiz içinde Alparslan'ın ağzından çıkan en acı cümleydi.

 

"Hayatına insan almaktan korkan ben kalbime aldım seni" demiştim. O gece ikimizi de bir kor alev gibi yakan cümleydi.

 

Kolunu sıkıca tuttum. "Bitti" dedim. "Her şey bitti Alparslan." Yüzünü ellerimin arasına aldım. ''Burada yaşandı ve bitti.'' Dediğimde bana sıkıca sarıldı. Ona hiç düşünmeden karşılık verdim.

 

"Hazal, ben asla böyle şeyler yapmam, yapamam." Dediğinde nefesimi güçlükle verdim.

 

"Biliyorum" dedim. Onun beni gerçekten sevdiğini biliyordum artık şansını zorlamasına gerek yoktu. Bana o gece burada acı çektiren oydu ama o gece için ona teselli veren de benim kollarımdı.

 

"Biliyorum Alparslan. Beni gerçekten sevdiğini biliyorum, sevginden de asla şüphe etmiyorum." Dedim.

 

Ne kadar sarıldık bilmiyorum ama geri çekildiğinde o da benim yüzümdeki yaşları sildi. "İyiki sen Hazal" evet iyiki ben.

 

En sonunda bu duygusallığa daha fazla dayanamadım. ''Yeter mi artık, biz buraya geçmişimiz için üzülmeye gelmedik.'' Dediğimde nefesini verdi. ''Haklısın.''

''Tabi ki haklıyım'' dedim. Çarşafları kaldırmaya başladım. ''Madem bir hafta burada kalacağız o zaman biraz temizlik yapmamız gerekiyor hadi başla'' dediğimde hayhay der gibi çarşafları elimden alıp götürdü. Çok fazla temizliğe gerek yoktu. Çünkü ben buraya arada bir temizlemesi için birini gönderiyordum.

Yatak odamıza girdiğimizde çarşafları kaldırınca bir zamanlar Mavi için olan yatağı görünce nefesini içli bir şekilde verdi. Gülümsedim.

Geçmiş kendini belli etti.

Uykum vardı, gözlerimi tam kapatmıştım ki kızımın ağlayışlarını duyunca açıp onu kucağımda sallamak zorunda kalmam, ona süt verişim vardı.

Kızım ile birlikte yataktaydık. Ben onun altını değiştiriyordum. Bebeğim öyle tatlıydı ki. Bu sefer nefesini veren ben oldum.

''Burada mı uyudu?'' Dediğinde tebessüm ettim. ''Daha doğrusu uyumaması olacak, ilk zamanlar beni hiç uyutmuyordu.'' Dediğimde direk cevap verdi.

''Keşke o zamanlarda yanında olup yükünü hafifletseydim.''

''Keşke'' dedim sadece, ardından Alparslan'ın yanağına öpücüğümü kondurdum. Evi kısa bir temizledikten sonra ikimizde bir şeyler alıp yemek yaptık. Yemek yapmak ikimiz için de eğlenceliydi.

Yemeğimizi yerken de film izledik. Kabul ediyorum sadece birlikte olmak gerçekten ikimize de iyi gelmişti. Şimdi sadece ikimiz, sadece iki kişi birlikte istediğimizi yapabilirdik. Gezebiliriz sadece birlikte vakit geçirebilirdik. ''Özlemişim eski zamanlarda olduğu gibi sadece birlikte olmayı''

''O zamanlar hayatımızda pek kimse yoktu. Şimdi ise'' dediğinde güldüm.

''Şikayetçi misin?'' Diye sorduğumda ''asla'' diye cevap verdi.

''İşte benim kocam'' dediğimde onu dudaklarından öptüm.

''Hazır yalnızken'' derken tatlıydı. ''Ne dersin?''

Gülümsedim. Ardından dudaklarımız bir kez daha birleşti.

(...)

Antik kent hep büyüleyiciydi. İlk gelişimiz değildi ama yine de gelmek istemiştim. Tarihi şeyler benim için hep cezbediciydi. Saçlarımı daha fazla açık bırakamadım. Güneşten bitmiştim burada. İnce beyaz bir elbise tercih etmiştim. Başımıza güneşin gelmemesi için bir şapka alsak hiç fena olmazdı.

''Gidelim mi artık?'' Dediğinde ona baktım.

Tam cevap verecektim ki duyduğum ses ile durdum. Yok artık!

Hayır ama ya, ben bunu kabul etmiyorum. Orhan'ın sesi miydi o?

''Sizde mi buradaydınız?'' Dediğinde acı bir şekilde gerçeği kabullendim.

Arkamı döndüğümde Orhan ve Zerrin'i gördüm. Çocuklar ortalıkta görünmüyordu. ''Sizin burada ne işiniz var?'' Diyen Alparslan'ı onayladım. Gerçekten onların ne işi vardı? Biz sadece yalnız kalmak istemiştim ama şaka gibi bu da evrenin bir oyunu falan olmalıydı.

''Tatile geldik komutanım ama burada sizi görmeyi bende beklemiyordum.'' Dediğinde nefesimi verdim.

''Çocuklar nerede?'' Diye sordum.

Alparslan bana dönüp ''çocuklar derken?''

''Kızınız da bizimleydi komutanım, hazır sizde yokken bizimle gezsin istedik. Yenge de onaylayınca-'' Alparslan ters ters bana baktı.

Omuz silkmekle yetindim. ''Anne, baba'' diyen ses ile Mavi'ye döndük. Yere çöküp kollarımı kızım için açtım. Direk kollarımın arasına daldı. Kızımın kokusunu içime çektim. Kızımı kucaklayıp kaldırdığımda Alparslan'da ''babacım'' derken gülümsüyordu.

''Sizde mi burada tatil yapmaya karar verdiniz?'' Diyen Zerrin'e döndüm.

''Onun gibi bir şey'' diyerek kısa geçiştirdim.

''Madem sizi burada bulduk. Artık birlikteyiz ha'' Diyen Orhan'a dik dik baktı.

''Görevde sen, tatilde sen bıktım lan senden'' Zerrin'e döndü. ''Yenge sen üzerine alınma'' dediğinde Zerrin başını salladı.

''O zaman'' diyerek kızımın yanağına öpücüğümü kondurdum. ''Nereye gitmek istersin annecim?'' Diye kızıma sorduğumda kızım kollarını çırptı. ''Telefo'' dediğinde güldüm.

''Teleferiğe gidiyoruz.'' Dediğimde Alparslan da kızımın yanağına masum bir öpücük kondurdu.

''Gidelim bakalım''

''Peki nerede? Yabancı memleket sonuçta burası'' dediğinde güldüm. Kızımız ona bazı şeyleri anlatmamıştı. Alparslan da gülünce Orhan kaşlarını çattı. ''Neden gülüyorsunuz?''

''Biz Alparslan ile burada tanışıp evlendik.'' Dediğimde şaşkınca baktı. ''Burada mı tanıştınız?''

''Hadi'' dedim Orhan'ın konuşmasına izin vermeden, ''gidelim''

En sonunda geldiğimiz yer belliydi. Kızımız etrafı incelemekle meşguldü. Her ne kadar yalnız olmasak bile Alparslan'ın yanındaydım. Başımı omuzlarına koymuş ve etrafı inceliyordum.

''Sizinle karşılaşmamız şaka gerçekten'' diyen Zerrin'i onayladım. Gerçekten şakaydı.

Teleferikten indikten sonra çocuklar için lunaparka geldik. Orada uzun bir süre eğlendikten sonra en sonunda yolda arabadaydık. ''Şimdi'' dedi Alparslan.

''Yenge sen ve Ege bize geliyorsun ama o kocan başının çaresine bakıyor.'' Dediğinde Orhan direk konuşmaya başladı.

''Aa komutanım neden öyle diyorsunuz?'' Dediğinde güldüm. Herkes biliyordu Orhan'ın en sonunda bizimle geleceğini.

''Senden bıktım Orhan.'' Dediğinde Orhan'a baktım. Sahte bir üzüntü ile ''beni kırıyorsunuz komutanım'' dediğinde güldüm.

''Geldik.'' Dedim.

Mavi ''sonunda'' diye bağırıp hemen indi. Anlaşılan kızım burayı çok özlemişti. ''Yavaş annecim'' yine kızımın enerjik zamanlarındaydık.

''Anne sonunda gerçek evimizdeyiz.'' Dediğinde gülümsemem dondu. Kızım en çok burayı kendi evi gibi görüyordu. Alparslan'a baktım, bu evde kızımız ile ilgili hiçbir anısı yoktu. Bunun da üzüntüsünü yaşıyordu.

İnip hemen kızımı kucağıma alarak onu öptüm. ''Çok mu özledin?'' Dediğimde başını salladı. ''Çok''

Ege de arkamızdan tam bir beyefendi ifadesi ile buradaydı. ''Hadi geçelim'' dediğimde direk içeri geçtik. Kızım evinin içine koşarak girdi. Ayakkabıları çıkarıp bizde peşinden girdik.

''Anne sence arkadaşlarım burada mıdır?'' Dediğinde gülümsedim. ''Bilmem ama istersen bakabiliriz.'' Dediğinde direk elimi tutup beni çekiştirdi. ''Hadi'' deyip beni koşturması ile evden çıktık. Ege'yi de elbette unutmadım.

''Yemeği halledersiniz'' der demez evden çıktık. ''Mavi kapılarının her birine tıkladı. Bazıları bizim gibi taşınmışlardı. Ama en sonunda bir kapı açılıp arkadaşını görmesi ile onun yanına koştu.

Annesi de beni görünce şaşırdı. ''Hazal'' diyen Ceren'e döndüm.

''Nasılsın Ceren?'' Dediğimde gülümsedi. ''Seni gördüm daha iyi oldum sen?''

''Harikayım'' dedim. Kucağında bir yaşında olan oğlunu pışpışlıyordu. ''Burada ne işiniz var?''

''Minik bir tatil ama yalnız değilim.'' Dediğimde şaşkınlıkla baktı.

''Yoksa'' başımı salladım. Onlara sadece Alparslan'ın uzun bir görevde olduğunu söylemiştim.

Kızımı işaret ettim. ''Babası ile birlikte geldik.'' Ege'nin elini de sıkıca tuttum. ''Peki ya bu ufaklık kim?'' Dediğinde Ege'ye döndüm. ''Yalnız değiliz kocamın silah arkadaşı ve ailesi ile birlikteyiz.'' Dediğimde başını salladı.

''Merhaba ufaklık'' dediğinde Ege başını salladı. ''Merhaba efendim.''

Ceren bu cevabına tebessüm etti. ''Maşallah'' dediğinde Mavi çoktan Ege'yi unutmuştu.

''Biz daha sonra yine uğrarız, Mavi ısrar etmişti.'' Başını salladı. ''Daha sonra beklerim.''

''Tamam'' ardından Mavi'ye dönüp ''Mavi hadi annecim'' diye bağırdım. Kızım umarım abartmazdı. Ege ise unutulduğu için oldukça yüzü düşüktü. Bu haline tebessüm ettim.

En sonunda Mavi'yi kucaklayıp çıkardım. Tabi gitmek istemediği için de ağlaması bir oldu. Hemen de ağla.

''Hadi Ege'' dediğimde dünden hazırmış gibi başını salladı. Ardından eve girdik, Alparslan ağlayan Mavi'ye bakıp onu kucağımdan aldı. ''Noldu babacım?''

''Baba annem arkadaşımı benden aldı.'' Dediğinde homurdandım.

''Daha sonra oynarsınız Mavi.'' Omuz silkti. Bende göz devirdim. Çocukla çocuk olduğuma inanamıyorum.

En sonunda yemekler yendi. Alparslan ile yalnız kalamadık, çünkü tam ortamızda yatan Mavi bize çok güzel vesile oldu. En sonunda ise huzurlu bir uykuya bıraktım kendimi.

Bölüm : 17.04.2025 22:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...