Hepinize iyi okumalar fıstıklarım.
Ben gerçekten kimim? Yıllardır sorguladığım soru. Benim adım neden Hazal?
Her şeyi hep sorguladım. Neden mi sorguladım? Çünkü ben kim olduğumu bilmiyordum. Kimin kızı olduğumu merak ediyordum. Yıllarca bulmaya uğraştığım ama asla başaramadığım ailemi çok merak ediyordum.
Ben gerçekten kimdim? Annem ile ilgili bildiğim tek şey benim gibi esmer olduğuydu. Annem hakkında bildiğim tek şey buydu.
Peki ya babam? İşte onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Annemin en azından saç rengini biliyordum ve bu bile benim için çok önemliydi.
Fakat babam hiçbir şey bilmiyordum. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Yıllardır kafamdaki soruları cevap almak için deliriyorum ama bilmiyorum.
En kötüsü ise yanımda sevdiğim insanlar benim kim olduğumu bilirken bunu benden saklaması.
Bunu öğrendiğimde ne düşüneceğimi hiç düşünmeyecekler miydi?
Başımı arkaya yaslayıp Alparslan'a gülümsedim. ''Söyle bakalım bensizlik nasıldı?'' Derken ona gülümsedim.
''Sensizlik her zaman olduğu gibi yine zordu.'' Diyerek dudağıma öpücük kondurdu. ''Ama doğum gününde yanında olamadığım için özür dilerim.'' Dedi.
Onun bir suçu yoktu. ''Önemli değil, Elif bir pasta almış bizde kendi aramızda kutladık. Ama senin de yanımda olmanı isterdim.''
Gülümseyerek ''belki geçmiş olabilir ama yine de bir kaçamak yapabiliriz.''
Gülümsedim ''olabilir. Dışarıda hep beraber yemek yiyebiliriz mesela''
''O zaman ben Ceylan'a söylüyorum, hazırlansın.''
Gülümsedim. ''Tamam aşkım'' dedim.
Yaklaştı, ''o aşkım dediğin'' dedikten sonra dudağıma öpücüğünü kondurdu. Gülümsedim.
Kalkıp çıktı odamızdan, bende o sırada hazırlanmaya başladım. Geldiğinde o da hazırlanmaya başladı. ''Kızımı hazırlayayım ben'' dedikten sonra çıkıp kızımın odasına girdim.
Mavi çoktan üstünü giyinmişti. ''Annecim'' diyerek kızıma yaklaşıp yanağını öptüm. ''Saçlarını örmemi ister misin?''
Kızım hemen başını salladı. Onu oturtup önce saçlarını taramaya başladım. ''Anne'' dedi saçlarını tararken ''efendim güzelim.'' dedim.
''Çok garip hissediyorum.'' Dedi, kaşlarımı çattım.
''Neden güzelim bir şey mi oldu?'' Dedim saçlarını örerken.
''Olmadı anne ama olacak gibi hissediyorum.'' Kızımın saçlarını öptüm. Mavi ile birlikte ikimiz yıllarca tek başımıza bir aile olmaya çalışmıştık. Ama ben ona her zaman yeterli değildim. Babasına ihtiyacı vardı. O yüzden ona yeterli olamadım, kızım benim ilkimdi. Ben onun sayesinde sevmeyi öğrenmiştim. Sevgimi göstermeyi onunla öğrenmiştim.
Hani çocuklar annelerinden öğrenir derler ya ben kızımdan öğrenmiştim. ''Ne olacak gibi hissediyorsun?''
Sonunda kızıma döndüm. ''Söyle hadi annecim''
''Anne gitmezsin değil mi?'' Dedi kaşlarımı çattım. ''Beni ve babamı bırakmazsın değil mi?''
O nasıl sözdü? Ben kendime bir yemin etmiştim, kendi annemin yaptığını yapmayacaktım. ''Ben sizi nasıl bırakabilirim?'' Burukça gülümsedim. ''Siz benim her şeyimsiniz güzelim, sen ve baban benim için her şeysiniz. Ailemsiniz, mutluluğumsunuz'' kızımın saçlarını okşadım.
''Sana söz veremem belki ama elimden geldiğince sizin yanınızda olacağıma söz verebilirim.'' Dedim kızıma, benim kızım böyle şeyler düşünmemeliydi.
''Annecim böyle şeyler düşünme birtanem, ben sizi nasıl bırakırım ki'' nefesimi verdim. ''Sizi bu kadar çok severken sizi nasıl bırakabilirim?''
''Seni çok seviyorum anne'' dedi.
Gülümsedim kızıma ve sarıldım. O da minik kolları ile bana sarıldı. ''Bende seni çok seviyorum birtanem, her şeyden çok seviyorum.'' Öptüm kızımın saçlarını, imkanım olsa kızımı içimde saklamak isterdim.
Ayrıldıktan sonra onu kucağıma aldım. ''Hadi baban bizi bekliyor.'' Dedikten sonra çıktık.
Dışarı çıktığımızda ''aslında benim gitmek istediğim bir yer var.'' Dediğimde Alparslan başını salladı. ''Ver adresi güzelim.'' Ona adresi verdikten sonra sürmeye başladı.
Geldiğimiz restorana baktık. ''Güzel bir yer görünüyor.''
Öyleydi daha önce bir kere gelme şansım olmuştu. İçeri girdiğimizde ise etrafımı inceledim.
Burası Hasan Eroğlu'nun yeriydi. Yani Kuzgun'un oğlunun.
Kendisini daha önce yüz yüze görmüştüm. O beni görmemişti, yanında olduğum halde.
Boş bir yer bulup oturduk. ''Burası kimin yeri biliyor musun?'' Diyerek gülümsedim.
Merakla sordu Alparslan ''kimin?''
''Hasan Eroğlu, yani Kuzgun'un oğlu'' dediğimde gözlerinde gördüğüm dehşet verici ifadeden ne anlamam gerektiğini bilemedim. Arkama yaslandım. ''Bizi onun yerine mi getirdin Hazal?''
''Evet ve bana öyle bakma, onun oğlu olması onun gibi olduğu anlamına gelmiyor. Onun oğlu olmayı o istemedi.'' Dediğimde bile o ifadesi silinmedi.
Nefesini verdi, ''peki öyle olsun.'' Dedi sakin olmaya çalıştığı sesi ile.
Ardından onu gördüm. Bana değil Alparslan'a bakıyordu. Yanımıza geldi, yine bana değil Alparslan'a baktı. ''Seni daha önce görmüş olabilir miyim?'' Diye sorduğunda nefesimi verdim.
''Olabilirsin,'' dedi Alparslan. ''Sizi daha önce duydum.''
''Beni duyduğunda ya asker, yada istihbaratçı olman gerekiyor.'' Dedi ve ardından ayakta olan Alparslan ile el sıkıştı.
Bende ayağa kalktım. ''Sizi bende duymuştum Hasan bey.'' Dediğimde bana döndü.
O an bana döndüğünde sanki kalabalığın arasında durmuş, dünyanın sesini arkasında bırakmış gibiydi. Göz göze geldiğimiz anda sanki içimde bir şeyler titredi. Soğuk bir esinti gibi, geçmişten gelen ama hatırlayamadığım bir fısıltı dolaştı içimde.
Donmuş gibiydi, ne bir adım atıyor be de gözlerini kaçırıyordu. Sanki bir şeyin yerli yerine oturduğunu hissediyordu ama ne olduğunu kendisi bile tam çözememiş gibiydi. Bense, bir yabancının bakışıyla bu kadar sarsılabileceğimi bilmiyordum.
Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. Acı, özlem, şaşkınlık... Ama hepsi çok derinlerdeydi. Ucunu yakalayabildiğim ama anlayamadığım duygular. Tanıyor gibiydi. Ama ben onu tanımıyordum. Ya da tanımam gerektiğini bilmiyordum.
Kalbim hızla çarpıyordu. Boğazımda bir yumru, içimde tarifsiz bir huzursuzluk... Korku değildi bu. Daha çok... bir hatırayı zorla çağırmaya çalışırken ortaya çıkan boşluk gibiydi. Orada bir şey vardı. Ama göremiyordum.
Aramızda birkaç adım vardı. Kalabalık akıp gidiyordu ama biz sabit kalmıştık. Onun gözleri gözlerimdeydi. Donuk değildi. Canlıydı. Çok fazla şey anlatıyordu ama hiçbirini dile dökemiyordu.
Derin bir nefes aldım, yutkundum. ''İyi misiniz?'' Dedim. Sesim bana yana yabancı gibi geldi. Yumuşak, çekingen bir ton.
Başını hafifçe salladı. Dudakları oynadı ama kelime çıkmadı. Gözlerinde bir titreme oldu, sonra yüzüne yayılmadan kayboldu.
Birkaç saniye durdu, sonra başını hafifçe eğdi. Gözlerini kaçırdı.
Sanki bu kadardı, söylemeyecekti. Belki de hiç konuşmayacaktı. O an sadece bakıştık. Sözsüz, anlamsız bir tanıklık gibiydi aramızdaki şey. Adını koyamadım. Ama oradaydı. Vardı.
Ben bir şey sormadım. O da bir şey anlatmadı.
Ama o andan sonra, hiç bir şey eskisi gibi olmadı.
''İyiyim'' demekle yetindi. ''Emin misiniz?'' Diye sordum.
''Evet iyiyim.'' Başımı salladım.
''Siz beni tanıyorsunuz ama ben sizi tanımıyorum, isminizi öğrenebilir miyim?'' Diye sordu. Bunu Alparslan'a sormayıp bana sorması garipti.
''Elbette,'' diyerek gülümsedim. ''Hazal Güçlü daha önce Yavuz başkan ile buraya gelmiştik. Ama siz beni fark etmemiştiniz.''
''Güzel bir isminiz varmış'' dedi.
Gülümsedim. ''Teşekkür ederim.''
Kızımın arkamdan ''anne'' diyen sesi ile ona döndüm. ''Efendim annecim'' diyerek ona döndüm.
Kızım lavaboya gitmek isteyince onu alıp lavaboya ilerledim. Arkamda ise bana bakan iki çift göz bıraktım.
(...)
Hasan kendine gelmeye çalışıyor, gördüğü şeyin hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Az önce annesini görmüştü sanki, kardeşi annesine öyle çok benziyordu ki.
''Hazal'' diye mırıldandı. ''Benim kardeşimin adı Hazal.''
''Evet adı Hazal'' diyen arkadaki sese döndü. Bu kişi Alparslan'dan başkası değildi.
''Sen'' dedi Hasan. ''Kimsin?''
''Hazal'ın kocası ve çocuğunun babasıyım'' dediğinde yutkundu. Kardeşini zamanında öyle çok sevmişti ki, şimdi ise onun hakkında hiçbir şey bilmemek bile onu kahrediyordu.
''Sende gerçeği biliyorsun.'' Dedi, yüz ifadesinden anlamıştı Hasan.
''Biliyorum,'' dedi ve ardından ekledi. ''Ama Hazal bilmemeli, henüz değil'' nefesini verdi. ''Onun iyiliği için en doğru olan bu''
''O benim kardeşimdi, 29 yıl sonra kavuştuğum kardeşimdi. Ben onu kendi iyiliği için o yetimhane kapısına bıraktım, yıllarca onu bekledim.'' Dediğinde Hasan isyan etti.
''Ben onun abisiyim, ama onun hakkında bildiğim ne var? Şimdi gidip onu tanıma hakkımı da mı elimden alacaksınız?''
''Emin ol kendi karıma gerçekleri söylememek beni de bitiriyor. Ama başka şansım yok.''
Nefesini verdi Hasan. ''Ama istersen onu daha sonra sana uzun uzun anlatırım.'' Dediğinde Hasan umutla baktı.
''Yapar mısın?''
''Yaparım.'' Dedi hiç düşünmeden Alparslan. ''Beni araman yeterli'' deyip numarasına yazılı kağıdı uzattı.
Hasan kağıdı cebine attı. ''Şimdi gitmem gerekiyor Hazal şüphelenmesin.'' Dedikten sonra arkasını dönüp masasına ilerledi.
Hasan uzaktan onları izledi. Hazal'ı uzun uzun izledi ve nasıl mutlu olduğunu da, kardeşi çok mutluydu. İşte bu onu mutlu eden tek şey oldu.
(...)
Soğuk suyu içtikten sonra Alparslan'a döndüm. Oldukça susamıştım, ''uykum geldi.'' Diyerek kitap okuyan Alparslan kitabını kaldırdı.
Kolunu açtı. ''Gel'' beni kollarının arasına almaya bayılıyordu. Gidip onun kollarının arasına girdim. Alnıma derin bir öpücük kondurdu. ''Seni çok seviyorum'' diye mırıldandı.
Gülümsedim. ''Hazal biraz geçmişimi konuşmaya ne dersin?'' Kaşlarımı çattım. ''Hangi geçmiş?'' Derken ciddiyetle ona bakıyordum.
''Senin peşinde koştuğum geçmiş''
Güldüm. ''Pişmansın anlaşılan''
Direk reddetti. ''Asla''
''O zaman neden merak ediyorsun?''
''Çünkü o zamanlar ne hissettiğini tam olarak bilmiyorum.'' Bu konuda merakını haklı buldum. Çünkü o zaman ne hissedersem hissedeyim o bunu anlamadı. Şimdi de merak ediyor.
''Peki söyle,''
''Sana çiçek aldığımda ne hissettin?'' Diye sorduğunda güldüm.
''Şaşırdım,'' dedim. ''Ama etkilendim aynı zamanda''
Başını salladı. ''Demek etkilendin.''
''Etkilendim, çok etkilendim.''
''Peki sana aşkımı itiraf ettiğimde.'' Dediğinde gülümsedim.
''Asla beklemiyordum,'' dedim. ''Çünkü o zamanlar kendimi aşırı yetersiz görüyordum ve o zamanlar tüm kızların ilgisindeydin, böyle yakışıklı biri benden neden hoşlansın ki''
Nefesimi verdim ve devam ettim. ''Beni sevdiğini söylediğinde aslında istedim ama korktum, çünkü hazır değildim ve sana olan duygularım o kadar kabarık değildi.''
Anlamışçasına başını salladı. ''Peki her gün seni evine bırakmam.''
''İstemediğim halde peşimde olman yani''
''Aynen öyle'' dediğinde gülümsedim. ''İstemediğim halde sürekli peşimdeydin, bir süre sonra ise sana sürekli git dememe rağmen gitmeni istemedim. Çünkü senin yanında kendimi güvende hissediyordum. Hatta senin bazen işin olduğu için olmuyordun ve bende işim olduğunu bahane ederek aslında seni bekliyordum.''
Gözlerinde bir parıltı geçti. ''Yani beni bekliyordun öyle mi?''
''Evet seni bekliyordum,'' dedim.
''Hadi başka.''
''Peki seni evine bıraktığımda eve gitmediğim zamanlarda sen ne yapıyordun?'' Diye sorduğunda nefesimi verdim.
''Hiçbir şey yapamıyordum.'' Kaşlarını çattı. ''Neden?'' Diye sorduğunda cevap verdim. ''Çünkü seni düşünüyordum, o soğukta ne yapacak? Ya hasta olursa diyor ve seni sürekli pencereden izliyordum.''
Dudakları kıvrıldı. ''Beni izliyordun yani?''
''Evet seni izliyordum.'' Güldüm, ''hatta Elif seni izlediğimi fark ettiğinde ise ne diyordu biliyor musun?''
''Ne diyordu?''
''Madem onu seviyorsun neden reddediyorsun? Onu kovmaktan ben bile bıktım'' dediğinde kahkaha attı.
''Beni kovmaktan bıkmış demek'' bende güldüm. ''Evet.''
''Oysa en sevdiği şey olduğunu düşünüyordum.''
''Bu arada Elif çöp kovasını kafandan aşağı döktüğünde sen o sırada çöpleri kendinden arındırmak ile meşgul iken gülmediğim söylenemez. Eve girince ise kahkaha attığımı kabul ediyorum.''
''O gülüşünü göreceğimi bilsem bir çöp arabasını üzerime boşaltırım.'' Dediğinde kaşlarımı çattım.
''Bir çöp arabası?'' Dediğimde gözlerinde gördüğüm ifade ile kahkaha attım. ''Şaka yaptım.''
''Peki sen gülüşümü görmek için ne yapardın?'' Dediğinde gülümsedim.
''Hiçbir şey'' dememi beklemiyordu. Ciddi misin sen? Dercesine baktı. ''Neden?'' Diye sorduğunda cevapladım.
''Çünkü seni güldürmek için yanında olmam yeterli ve aynı zamanda senin de yanımda olman, ben en çok senin yanında gülüyorum. Sende benim gülümsemem ile gülümsüyorsun''
Yüz ifadesi değişti. Gözlerinde gördüğüm ifade beni ne kadar çok sevdiğine dair bir işaretti.
''Peki ya benimle çıkma fikrini kabul ettiğinde?'' Dediğinde gülümsedim.
''Elif bunu planladığı için kabul ettim.'' Dediğinde bunu söylememi beklemiyor olacaktı ki yüzü düştü.
''Ne oldu? Yüzün düştü.''
''Ben duygu yüklü bir şeyler söylemeni beklerken sen Elif planladığın için olabilir mi?'' Dediğinde kahkaha attım.
''O zaman için geçerli olan oydu, evet ama'' dediğimde meraklı gözlerle bana baktı.
''ama'' dediğinde cümlemin devamını getirmemi bekliyordu. ''Seni bir keresinde kıyamadığım için eve almıştım hatırlıyor musun?'' Dediğimde başını salladı. ''Nasıl unutabilirim ki'' dediğinde gülümsedim.
''Elif de kafana terlikleri atarak seni kovmuştu.'' Yüzünü ekşitti. ''Evet''
''O gün Elif biraz daha geç gelseydi ben tamam diyecektim sana'' dememi beklemiyordu. Yerinde ister istemez doğruldu. ''Ciddi misin?''
''Evet'' dedim hiç düşünmeden.
''Peki benden o zamanlarda ne zaman hoşlandın?''
Güldüm. ''Ben seni aslında bana çiçek vermeden öncelerinde sevmeye başladım.'' Dediğimde bunu beklemediği için afalladı.
''Ne?'' Güldüm, ''ben seni hep sevdim Alparslan, ama kendime yediremedim kabul edemedim.'' Daha doğrusu seni sevdiğimi kendimden bile gizlemeye çalıştım.
''Peki sonra'' dediğinde devam ettim. ''Benim peşimde olduğun zamanların başında anladım ama emin olamadım. Daha önce hiç bir erkeğin sevdiği biri olmamıştım ve bu bana çok yabancı geldi. Kendime yediremedim, inkar ettim. Ama sonunda yolum yine sana düştüm.'' Dediğinde gülümsedi.
Yüzümü avuçları arasına aldığında yüzümü okşadı. ''Seni çok seviyorum Hazal.'' Dediğinde gülümsedim.
''Bende seni çok seviyorum.''
''Biraz yalnız kalmanın zamanı gelmedi mi?'' Kaşlarımı çattım.
''Zaten yalnızız''
''O anlamda değil, eskisi gibi bir yere gitsek sadece ikimiz.''
''Aslında harika olur. Ben bile özledim.''
''O zaman biraz yalnız kalma zamanı, yıllar önceki gibi'' eski anılarımızda olduğu gibi bir gece.
''Sen beni götüreceksin ve bende sana ayak mı uyduracağım?'' Dediğimde başını salladı.
''Yıllar önce olduğu gibi.''
''Bak sakın yıllar önce olduğu gibi, adam dövüp hastanelik etmek yok.'' Dediğimde nefesini sinirli bir şekilde verdi. ''O zaman sana uzun uzun bakma cüretini göstermesinler.'' Dediğinde güldüm.
''Abartma sende''
''Söz veremem'' dediğinde güldüm. ''Peki o zaman hazırla bakalım sürprizini'' diyerek kollarında gözlerimi kapadım.
(...)
Evet, Alparslan bana bir sürpriz hazırlamıştı. Fakat ben bu sürprizin ne olduğunu bilmiyordum. Evden Mavi'yi, Ceylan'a emanet ederek çıktık.
O kadar hazırlanmıştım, bakalım nereye gidiyorduk. "Hazır mısın?" Diyen Alparslan'a döndüm. "Hazırım."
Bana şişeden bir ilaç çıkardı. "İçersen" kaşlarımı çattım. "Neden?"
"Sadece iç Hazal." Sorgulamak istesem de Alparslan'a güvenmeyi seçtim.
"Peki" dedikten sonra ilacı içtim. Arabayı sürmeye başladı. İlerlerken gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Benim çok uykum geldi.
"Uyku ilacı mı verdin?" Diye sordum. Fakat cevap gelmedi. "İyi uykular karıcım" dedi sadece ve ben gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açtığımda ise nerede olduğumu sorguluyordum. Alparslan beni uyandırıp ayıldığımdan emin olduktan sonra, gözlerimi bağladı.
Sürprizini daha çok merak etmeye başladım. Kısa bir sorun vardı ki hayla araba ile ilerliyorduk ve benim gözlerim kapalıydı.
Hiçbir şey göremiyorum. Bu benim için artık çıldırmalıktı.
"Bitti mi?" Diye sorduğumda araba sonunda durdu.
"Bitti." Dedikten sonra arabadan indiğini kapı sesinden anladım. Ardından ise benim kapımı açıp beni çıkardı. Onun yönlendirmesi eşliğinde ilerliyorduk. "Gerçekten nereye gidiyoruz?"
"Biraz daha sabır" dedi. Ama artık bende sabır kalmadı. Meraktan çatlamak üzereyim.
Kısa bir süre sonra ise durdu. Gözlerimi tamamen özgürlüğüne kavuşturduğunda rahat bir nefes aldım.
Ardından etrafıma baktığımda kaşlarımı çattım. "Alparslan" dedim.
"İzmir'e hoş geldiniz." Dediğinde bile şaşkınlıkla etrafı incelemeye devam ettim. "Beni gerçekten İzmir'e mi getirdin?"
"Evet" dediğinde gülümsedim. Burası yıllar önce bana evlilik teklifi yaptığı yerdi.
Bana yaklaştı. "Geçmişimizde belki de birlikte beni en çok mutlu eden andı." Dediğinde gözlerinin içine bakıyor, ağzının içinden çıkan her kelimeyi dikkatle dinliyordum.
"Her şey aslında o gece başladı. Bizim hikayemiz aslında tam o gecede başladı."
İnkar edemezdim. "Her şey çok zordu Hazal, ama en çok da sensizlik çok zordu." Dediğinde buruk bir tebessüm ettim.
"Ama geçti." Dediğimde buruk bir şekilde gülümsedi. "Evet geçti ama bizde geçtik, sensizlik zor olduğu kadar aslında sen varken de zordu. Çünkü seninle iki yabancı gibiydik." Dediğinde nefesini verdi.
"Karadeniz'de olan anılarımızı hatırlıyor musun?" Diye sorduğunda düşündüm.
"Kaçtığın anıyı mı?"
"Kaçtım, seni korumak için kaçtım. Sen bilmiyordun ama seni uzaktan izledim." Dediğinde şaşkınlıkla kaldım. Yani "evet" dedi. "Biliyordum."
İşte şaşıracağım en büyük şey.
"Baba olacağını biliyordun" dediğimde nefesini verdi. "Biliyordum Hazal," dediğinde yutkundum.
"Ama sen çok şaşırmıştın," diyerek itiraz etmeye hazırlanıyordum ki "oyundu." Dediğinde durdum.
"Kızımızı bebekken kurtardığımda kucağımda olan o bebeğin kendi öz kızım olduğunu da biliyordum." Dediğinde daha da şaşırıyordum.
"Daha sonra dayanamadım, yasaktı ama bir kere aştım, hastaneye geldim. Gizlice seni izledim. Hatta odana kadar girdim." Dediğinde yutkundum.
"Zordu değil mi?" Dediğimde başını salladı.
"Çok zordu, ikinizden de ayrı kalmak çok zordu Hazal."
"Beni nasıl kandırabildin?" Diye düşündüm. Gerçekten çok iyi oynamıştı rolünü.
"Peki ya ondan sonra?" Dediğimde yutkundu. "Sadece o kadar, seni benim karşıma çıkana kadar görmedim."
''Beni uzaktan izledin, ne kadar acı çektiğimi gördün.''
''Emin ol seninle birlikte bende acı çektim Hazal.'' Bunu biliyordum, bunu çok iyi biliyordum.
''Çok zorluk yaşadık biz'' dedim. Nefesimi seslice verdim. ''Birbirimizden çok uzak kaldık, yeri geldi birbirimizi biz kırdık,'' dediğimde geçmiş zihnime işledi. Onu annesini kullanarak canını yakmıştım. Amcasını vermiştim ona, annesi ile yüzleşmesini sağlamıştım. Kardeşini kabullenmek istemediği halde ona bunu zorlamıştım.
Kabul etmem gerekiyordu, Alparslan benden daha masumdu. O mecbur olduğu için yapıyordu, ben ise sadece onun canını yakmak için yapıyordum. Beni tehdit edişi bile benim için olduğunu tahmin etmek zor değildi. Umarım şehadet haberin en erkeninden kulağıma ulaşır.
Hatırladıkça benim de canım yanıyordu. Ben ona nasıl böyle bir şey söyleyebilmiştim aklım almıyordu. O zaman tek hissettiğim şey nefretti. Nefretim o an her şeyden güçlü gelmişti. ''Bunun artık bir önemi yok'' dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.
Vardı, onun yaptıklarının yoktu ama benim yaptıklarımın vardı. ''Bende senin canını yaktım Alparslan, seni annen ile vurdum. Seni en zayıf olduğun yerden vurdum.'' Dediğimde nefesimi pişmanlıkla verdim. Benim de yaptıklarımın affı yoktu. Onun olmadığı gibi benim de yaptıklarımın affı yoktu. Ama biz ikimiz de birbirimizi affetmiştik.
''Yetmedi, onu senin karşına çıkardım.'' Yüzünün her zerresini izledim. ''Ceylan'ı kabullenmen için seni çok zorladım.'' Dediğimde yutkundu. ''Yetmedi, başından beri bildiğim halde olmaması gereken bir günde, olmaması gereken bir zamanda yıllardır aradığın amcanın aslında başından beri yanında olduğunu sana berbat bir şekilde söyledim.''
O yıllardır amcasını arıyordu, ben ise yıllardır amcasının yanında olduğunu biliyordum. ''Amcanın kim olduğunu uzun bir zamandan beri biliyordum ama bu gerçeği senden uzun bir zaman sakladım.'' Nefesini verdi.
''O başka bu başka güzelim, o zaman ortada bir görev vardı. Sakın bunun için kendine kızma'' dediğinde ise ona buruk bir şekilde gülümsedim. Ben seni hak edecek ne yaptım Alparslan?
''Sana bana gerçeği açıklaman için defalarca kez sordum, gözyaşı döktüm.'' Yüzüne acıyla baktım. ''Hatta yalvardım.'' Dediğimde nefesini güçlükle verdi. O anları hatırlamak bile canını yakıyordu.
''Biliyordum bana kıyamadığını, zaafın olduğumu Alparslan. O yüzden yaptım, sahte gözyaşı döktüm. Sahte delirdim ve hatta yalvardım.'' Dediğimde yutkundu, işte bunu beklemiyordu. ''Bana kıyamadığını bildiğim için oyun oynadım ben sana, tek sıkıntı sen çok direndin.''
Nefesimi güçlükle verdim. O ise sadece bana bakıyordu. ''Sen hepsini mecbur olduğun için yaptın ama ben sadece canını yakmak için yaptım.'' Dediğimde başımı eğdim. ''Özür dilerim Alparslan, çok özür dilerim.'' Gözümden akan yaşları silmek için elimi kaldırmıştım ki elimi tuttu. Yüzüne baktığımda buruk bir tebessüm etti.
Gözyaşlarımı kendi elleriyle sildi. Sadece gözlerine odaklandım, gecenin siyahı gözlerine. ''Özür dilerim.'' Dediğimde ise başını olumsuz anlamda salladı.
''Asıl ben özür dilerim Hazal.'' Dediğinde duygulanmamak elde değildi. Benim yaptıklarımdan bile kendini suçluyordu. ''Dediğin gibi biz zor zamanlar yaşadık beraber, yaptıkların için asla seni suçlamam hatta haklı olduğuna inanırım çünkü ne kadar istemesem de en büyük korkunu sana yaşatmış oldum.'' Yani terk edilmek.
''Sana söz vermiştim oysaki,'' dediğinde belimi kavrayıp bana sıkıca sarıldı. ''Ben sana en büyük korkunu tekrar yaşattığımda ne yapsan benim için bir lütuf bildim. Bu ne olursa olsun.'' Dediğinde onu sevdiğim için kendimle gurur duydum.
''Sakın bir daha benden özür dileme Hazal. Onun yerine benim yaptığım gibi beni sadece sev, beni kalbinle sev.'' Ayrıldım ondan, yüzüne baktım.
''Zaten seviyorum'' dedim hiç düşünmeden. Elini tutup avuç içini kalbime bastırdım. ''Bu kalp ben yaşadığım sürece seninle atacak Alparslan,'' dedim. Sadece seninle Alparslan.
''Ben bu hayata gözlerimi yalnız açarak başladım, bir aile sıcaklığından uzak soğuk yetimhane köşelerinde büyüdüm. Çok istedim bir ailem olsun bir aile evlat edinsin. Fakat yazılan mektupta ben kızımı alacağım dediği için ben umutsuz bir şekilde o kadını bekledim.'' Nefesimi buruklukla verdim. ''Bekledim ben onu, ben annemi çok bekledim ama gelmedi.'' Dediğimde yutkundu ve gözlerini kaçırdı. Diyemedi bana, annen gelmek istedi ama gelemedi.
''Ben onun gelmeyeceğini anladığımda ise iş içten çoktan geçti.'' Dedim.
''Aile olmak benim için çok uzaktı. Aile olmak benim için imkansızdı, senden her aile lafını duyduğumda bu bana imkansız gelirdi ama şimdi biz imkansızları bile imkanlı hale getirdik. Başardık, biz her şeye rağmen başardık Alparslan.'' Gülümsedim, ''bir bir yuva kurduk, birlikte ve şimdi o yuvanın içinde mutluyuz. Her şeye rağmen mutluyuz.''
''Hazal, ben senin aksine bir yuvada gözümü açtım belki ama o yuva bazen yuva olmak dışında her şeydi. Annemin sizden bıktım isyanı, babamın annem için çabalaması. Annem gittiğinde ben mutlu olmuştum, belki onu tüm gün beklemiştim ama yine de mutlu olmuştum. Gitme demiştim ama yine de mutlu olmuştum. Çünkü ben o gidince çocuk olabildim.'' Nereden bilebilirdi, o çocuk olmaya başladığında kardeşinin çocuk olma şansının elinden alındığını.
''Kardeşimi öğrendiğimde annemin onu öyle güzel sevmesini gördüğümde kıskandım.'' Kıskanmak, annesini kıskanmak. Asla bilemeyeceğim bir duyguydu.
''Bana veremediği tüm sevgiyi ona vermişti. Ben bu yüzden kardeşimden uzak durdum, ama yaşadığı acılara kayıtsız kalamadım. Belki acıdım ona, belki sevdim o zaman.'' Nefesini verdi ''bilmiyorum ama bildiğim tek şey şuan kardeşimi gerçekten sevdiğim.''
Gülümsedim, onu sevdiği belliydi zaten. Onu kıskandığını bilmiyordum. ''Kardeşimi bulmam için o kadının karşıma çıkması gerekiyordu. Sen bana kötülük yaptığını sanarken bile kardeşimi vererek en büyük iyiliğini yaptın.''
Alnını alnıma yasladı. ''İyi ki varsın Hazal, iyi ki hayatımsın. İyi ki geçmişim ve geleceğimsin her şeye rağmen.''
''İyi ki Alparslan, sende benim geçmişim ve geleceğimsin.'' Dedim gözlerimi kapatarak.
''Yıllar önce sana burada evlenme teklifi etmiştim ve tamamen bir olmuştuk.'' Dediğinde verdiği nefesi yüzümde hissediyordum.
''Şimdi yıllar önce olduğu gibi bir kez daha'' dediğinde başımı geriye attım. Gözlerimin içine baktı. ''Bir olalım'' dedim hiç düşünmeden.
''Olalım'' dediğinde gülümsedim. Dudaklarım onun dudaklarına değdiği anda vücudum alev alev yandı.
Seni çok seviyorum Alparslan. İyi ki sen.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |