Bu bölüm biraz kısa oldu kusura bakmayın bölümleri yetiştirmekle ilgili sıkıntılarım var bu aralar.
Yaşanan bazı olayları Alparslan'ın gözünden okuyun bakalım. Belki ona olan kininiz biraz azalır.
İnsan yapayalnız olduğunda kanar. İşte Alparslan bu yüzden hep kanıyordu, vazgeçmek zorunda kalmak onun canını yakarken elinden hiçbir şey gelmiyordu. ''Zorlama Hazal'' derken ona yalvaran kadının gözlerine bakmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Onu terk etmek istemiyordu ama mecburdu. O ister miydi? En mutlu günlerinde sevdiği kadını terk etmek?
Sevdiği kadının bayılması ile onu sıkıca tuttu. Hiç bırakmayacak gibi ama bırakacaktı, en çok da bu koyuyordu. Hazal'ı kucaklayıp yatağına yatırdığında onu uzunca bir süre izledi. Belki bir daha onu böyle canlı izleyemeyecekti.
Onu uzunca bir süre izledi, ardından karnına baktı. Elini karnına götürdü, ''annene ben yokken iyi bak olur mu babacım?'' Evet biliyordu, Alparslan bir çocuğu olacağını anlamıştı. Hazal'ın garip isteklerinden ve değişen hareketlerinden ama Hazal evlilik telaşı ile bunu fark etmemişti. Fakat Alparslan etmişti.
Sadece karısını değil, çocuğunu da terk edeceğinin farkındaydı. ''Benim yokluğumda çok canı yanacak ama onu sen toparlayacaksın,'' dediğinde başını karnına koyarak kızını hissetmeye çalıştı. Oradaydı, kızı oradaydı ve o bunun farkındaydı.
''Umarım sana gelmek için çok geç kalmam babacığım.'' Dediğinde gözleri uyuyan Hazal'a kaydı. ''Çocuğumuza iyi bak Hazal.'' Diye mırıldandı. ''Seni her şeye rağmen çok seviyorum, ne olursa olsun seveceğim Hazal. Tek korkum benden nefret etmen. Bugün seni ve çocuğumuzu terk ediyor gibi olabilirim ama ben sizi çok seviyorum. Bugün sizin için sizden vazgeçiyorum. Ben sizi hep bekleyeceğim Hazal, sende beni bekle olur mu?'' Saçını okşadığı karısına tebessüm etti. İlk defa ona bakarken buruk bir tebessüm etti.
Artık gitme vakti gelmişti ama gitmek istemiyordu. Tek istediği karısı ve çocuğuydu ama bu mümkün değildi. Söz vermişlerdi onları koruyacaklardı.
Son kez olmamasını dileyerek karısını öptü ve son kez ona bakarak gitti. Arkasından bir yıkım bıraktığını bilerek gitti, gözünden akan yaşlar ile çıktı o kapıdan ve gitti.
(...)
Gelen ihbar ile oldukça endişeliydi. Karşısındaki adama bebeği bırakmasını söyledi ama o bunu yapmadı. Kızını ondan aldığında ise derin bir nefes verdi. Kızı olduğunu bile bilmiyordu, onu verdiğinde canı yandı ama anlamadı.
''Bence onunla biraz vakit geçir'' diyen adama döndü.
''Neden?'' Derken umursamazdı. Kucağında duran bebeği gösterdi. ''Kızını belki son görüşün olabilir çünkü'' dediğinde kaskatı kesildi. O bebek onun kızı mıydı?
''Benim kızım mı?'' Dediğinde titriyordu. ''Senin kızın adı Mavi'' dediğinde kızını verdi. Kızını ilk kez görüyordu, belki doğumunda yanında olabilirdi. Belki ona bebek alışverişi yapabilirdi. Belki doğacağı için telaş yapabilirdi. Kızı şu anda kucağında olduğunda içinde büyük bir huzur hissetti. Fakat bu huzur Hazal'ın acı çektiğini düşününce geçti. Kızı için çok endişelenmiştir, bunu hissediyordu.
Alparslan kucağındaki kızına baktı. Kendi kızını ölümden kurtardığını hissetmek onu az da olsa rahatlattı. Ya kurtaramasaydı kızını? ''Kızım,'' dedi ''güzelim.''
Kızının kokusunu içine çektiğinde hiç bu kadar huzurla dolmamıştı. ''Hemen anladın mı baban olduğumu?'' Derken Mavi babasına bakıyordu. ''Sen benim kızımsın.'' Dediğinde sesinde tereddüt yoktu.
''Belki uzunca bir süre yanında olmayacağım ama annen senin her daim yanında olacak kızım, sana söz veriyorum anneni ve seni kurtarmak için elimden geleni yapacağım.'' Derken kızının alnına öptü. Kokusunda huzur bulduğu kızına baktı.
''Acaba hangimize benzeyeceksin?'' Diye merakla sordu. ''Bana benzersen annenin buna katlanabileceğini zannetmiyorum güzelim.'' Derken babası olduğu bebeğe bakarak derin bir iç çekti.
''Seni daima seveceğim kızım, sizin için hayatta kalacağım söz veriyorum.'' Derken sesi fazla hisliydi.
Artık istemese de kızını vermek zorunda kaldı. kızını ondan aldıklarında gözlerine akın eden yaşlara zorlukla direndi ama kalbinde öyle bir acı meydana geldi ki. Kızının fotoğrafını çekip onu madalyona koymayı da ihmal etmedi.
O gün kızını ilk kez gördü ve bunun son görüşü olmamasını istedi. Çok zordu ondan istenilen, kızını bırakmak çok zordu.
(...)
Dayanamamıştı, yaptığı şey için onlarca defa uğraşmıştı. En sonunda başarmıştı, geldiği odaya baktı. İçeri giren adam ile nefesini verdi. Adam ona doktor kıyafeti verdiğinde onları hiç düşünmeden aldı. ''Bunları giy'' dedikten sonra çıktı.
Onları giydikten sonra yüzünü tamamen kapatacak maskeyi taktı. Biliyordu, Hazal hissedecekti ama anlamayacaktı.
Doktorun tam arkasındaydı, doktor içeri geçince o da içeri girdi. Gördüğü kişi ile yutkunmak zorunda kaldı. Hazal kucağında kızı ile beraberdi, yüzündeki huzuru gördü. ''Hazal hanım'' diyen doktora döndü.
''Nasıl hissediyorsunuz?''
''Gayet iyi hissediyorum, artık taburcu olabilir miyim?''
''Elbette ama lütfen dikkat edin. Siz de bebeğininiz gibi ölümden döndünüz.'' Yutkundu Alparslan. Ölümden mi dönmüşlerdi?
''Doktorluk hayatımda sizin gibi kurtulan çok hastam yok. Sizin belki yaşamanız bile mucizeydi,'' dediğinde Alparslan anlayamadı. Neler oluyordu böyle?
''Sizi taburcu edelim ama lütfen kontrollerinizi aksatmayın.''
Başını salladı Hazal. Fakat o an kaşlarını çattı, kalbine dokundu. Gözlerini kapattı. Hissetmişti.
Doktor çıkarken Alparslan da çıkmak için kapıyı tuttu. Fakat Hazal'ın sesi ile durdu. ''Keşke baban da bizimle olsaydı kızım.''
Hazal her şeye rağmen Alparslan'ı yanında istiyordu. Daha fazla duramadan çıktı. Alparslan, Hazal çıkmadan önce onu izledi. Elif çıkış işlemlerini yapınca birlikte gitmişlerdi.
Alparslan da uzaktan Hazal'ı ve kızını izlemek dışında hiçbir şey yapamadı.
(...)
''Alparslan'' diyen Hazal'a döndü. Onun burada ne işi vardı? Hazal'ın karadenizde ne işi vardı?
''Beni neden terk ettin?'' Diye soran Hazal'a karşı hiçbir şey demek istemedi. Fakat buradan gitmesi gerekiyordu, Hazal'dan uzaklaşması gerekiyordu. Söyleyecekleri Hazal'ı kırmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Hazal kısa bir süreliğine gittiğinde Alparslan da yapması gerektiğini yaptı. Hızlıca oradan uzaklaştı, fakat geriden Hazal'ı da izledi. Kucağında bebek ile geldiğinde nutku tutuldu. Kızını onunla tanıştırmak istemişti, fakat Alparslan yine kaçmıştı. ''Yine mi gittin Alparslan?'' Dediğinde Hazal, Alparslan'ın boğazında bir yumru oluştu.
''Buna mecburum Hazal, senin ve kızımızın iyiliği için bunu yapmak zorundayım özür dilerim.''
(...)
Ona seslenen kadına döndüğünde gözlerinde birden çok duygu geçmişti. Hazal değişmişti.
"Hazal" dediğinde kısa bir süre durdu sevdiği kadın.
Kısa bir beklemeydi bu, ardından hiç düşünmeden ilerledi ve herkesin içinde tokadı yedi. Hazal'ın onu rezil edeceğini düşünmemişti. Fakat kabul etmesi gerekiyordu çok havalı girmişti.
Bu yaptığı hoşuna gitmişti. Fakat bunu belli edemezdi. Yapması gereken şey sinirlenmeye çalışmaktı.
Karısına dönüp "ne yapıyorsun?" Diye sorduğunda evli olduklarını herkesin içinde ifşa etmesine mi yansın? Yoksa bunu nereden bildiğini düşünmeye mi yansın bilemedi.
Ardından gelen albay ile ona döndüler. Albayın dedikleri Hazal'ı oldukça germişti. Bu Alparslan'ın ister istemez hoşuna gitmişti.
Ardından Hazal'ın bir asker değil bir mit personeli olduğunu öğrenmişti. Nedenini öğrenmek için kısa bir süre sorgulamıştı. Hazal'ın kızlarının itirafını yapmasını beklemişti ama Hazal anlatmamıştı. Fakat ima etmişti.
Neden aradığını hep biliyordu. Fakat bilmiyor gibi davranması gerekiyordu. Anaokulunu geldiğinde yıllar sonra kalbinde bir acı hissetmişti. Gördüğü kızı tek başına görmek onu etkilemişti.
"Merhaba ufaklık" demişti. Ardından ismini söyleyince benim babamın da adı Alparslan'mış deyince, ismini de öğrenince emin oldu.
O Mavi onun kızıydı. Kızını kısa bir süre izlemek zorunda kaldı. Ela gözlerini annesinden, saçlarını babasından almıştı. Yüz hatları ise karışıktı.
O zaman kızına sıkı sıkı sarılmak istemiş ama bunu yapamamıştı. Kızını görmek için tekrar o anaokuluna gitmiş ve Hazal'a anne diyen Mavi ile onun kızı olduğunu anlayacağını düşünmüştü. Fakat bilmediği bir şey vardı Hazal'ın.
Alparslan her şeyi biliyordu.
Her şeyi planlamıştı Alparslan ve Hazal hiçbir şey anlamamıştı. Kızına sarıldığı an hayatındaki her şey huzura dönüşmüştü. Kızına kavuştuğu an hayatında en mutlu olduğu an olabilirdi.
Birlikte aynı evin içinde bir yabancı gibi olmak ise Hazal için zor olduğu kadar Alparslan içinde zordu.
Hazal'ın söyledikleri peki ''aslında sende annene çok benziyorsun, onun gibi seni seveni terk ediyorsun.'' Dediğinde dünya durmuştu belki de.
Uzaktan izlemek zordu, Hazal'ın içinde tüm zehri dışına akıtması daha zordu. Söyleyemiyordu ki karşısındaki kadına ben sizin için sizi terk ettim.
Hazal'ın dediklerinden oldukça etkilendi. Hazal bunu anladı, ama Alparslan'ın ne halde olduğunu umursamadı.
Mustafa'nın düğününde Hazal'ın onu dışarıya çıkarması ile ne olduğunu anlamadı. Dışarı çıktıklarında gördüğü kişi ile belki de en büyük acıyı yaşadı.
Annesi ile yıllar sonra karşılaşmak onun için oldukça etkileyici olmuştu. Bunu ayarlayan Hazal'a da oldukça sinirlenmişti ama belli etmemişti.
O gün kendi içinde acısını yaşamamış gibi birde kardeşi olduğunu öğrenmişti. Üstelik aynı babadan.
Babasının bunu bilmesi de onun için beklenmedikti. Babasının ölmeden önce son zamanlarında kızım diye ağlamalarının sebebini anlamıştı.
Keşke demişti. Keşke Ceylan babasına kavuşabilseydi. Bunu isterdi ama hayat onları bambaşka durumlara sokmuştu.
Özellikle annesinin hatasını Ceylan çekmemesi gerekirdi. Fakat Alparslan, Ceylan'a karşı görmezden gelmişti. Ona abilik yapmaya, onunla yüzleşmeye hazır değildi.
Ceylan'ı görmezden geldiği zamanlarda Ceylan'ın uyurken odasına girmişti. Başucuna oturup kardeşini izlemişti. Elleri kardeşinin saçlarına gitmişti ama okşayıp okşamamak arasında gidip gelmişti. Ardından kardeşinin saçlarını okşarken bulmuştu kendini.
Arkasında duran kadını fark etti. ''Sevgini o kişiye göstermediğin sürece o sevginin ne anlamı var Alparslan?'' Diyerek sert çıkmıştı Hazal.
Ardından başka bir şey söylemeden gitmişti. Hazal'ın dediğini ciddi ciddi düşünmüştü. Oysa o Hazal'ı da seviyordu. Fakat ona sevgisini gösteremiyordu. Tek yapabildiği ona karşı soğuk olmaktı ama bunu da beceremiyordu.
(...)
''Her zaman olduğu gibi haklıydın Hazal.'' Dedi uyuyan kadına, ''sen her zaman haklısın kardeşime daha önce şans vermeliydim.'' Diyerek saçlarını okşadı.
Onu hep uyurken sevmek onun da canını yakıyordu ama bu da büyük bir gelişmeydi. Çünkü daha önce ne görebiliyor, ne sesini duyabiliyor, ne de nasıl olduğu sorusunun cevabını bile alamıyordu. Şimdi ise yanındaydı, dibindeydi ama yetmiyordu.
Onu yanındayken özlüyordu ve bu hasret asla bitmiyordu. Saçlarını severken tek düşündüğü Hazal'dı.
''Seni sevdiğimi sana gösteremesem de sen biliyorsun Hazal, hissediyorsun o düşüncenin yanlış olduğunu düşünüyorsun asla yanlış değil bunu unutma'' diyerek alnını öptü sevdiği kadının.
(...)
Her şeyin bittiği gün bu şekilde olmalıydı. Hazal bir bankta otururken yanına ilerledi. Geçen gün Hazal ile oldukça sorunlu geçmişti. Normalde evlendikleri günü kutlayan çiftler vardı. Ama o gün ikisi için de büyük bir kabustu. Biri sevdiği kadın için ondan vazgeçen bir adam.
Diğer tarafta sevdiği adam tarafından hamile bir şekilde terk edilmiş o adamı hayatının merkezi yapmıştı.
Hazal, Alparslan'ı sevmek istememişti. Hazal, Alparslan dan hep kaçmıştı. Bir süre sonra vazgeçmişti kaçmaktan, kendisi ile yüzleşmeyi seçmişti. O gün Alparslan'ı uyarmıştı. ''Her şeyi yap ama beni sakın terk etme Alparslan'' demişti.
Alparslan verdiği sözü tutamamıştı ve terk etmişti.
''Hazal'' dediğinde uzun süreden sonra ilk defa heyecanlıydı. Hazal'ı inceledi, bu havada ince giyinmişti. ''Üşüyeceksin.'' Diyerek ceketini çıkarıp omzuna koydu Hazal'ın.
''Artık bana sevgi gösterisi yapmaktan vazgeç Alparslan.'' Diyordu Hazal. Oysa ki Alparslan ona hiçbir zaman sevgi gösterisi yapmamıştı. ''Düşünüyormuş gibi yapma içinden geldiği gibi davran.''
''Zaten içimden ne geliyorsa onu yapıyorum.'' Demişti Alparslan.
Zor bir gece olacaktı, bunun farkındaydı ama yıllardır bu geceyi de bekliyordu. Alparslan gerçeği itiraf edince Hazal öyle sevindi ama belli edemedi.
O gece tekrardan bir bütün olmuşlardı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |