5. Bölüm

5. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

 

Hazal ne yapacağını bilemediği bir vakitteydi. Alparslan gittikten sonra her şey bitti. Yaşamı sona erdi sanmıştı. Fakat büyük yanılmıştı. Onun yaşamı şuan da karnındaydı. Elif 'vazgeç bebeğinden ondan vazgeçmezsen de ben arkandayım' demişti. Anne olmanın ne olduğunu ne demek olduğunu bilmiyordu. Fakat bilmediği halde anne olmak istemişti. Napsam diye düşündü fakat gerçeği anlamadı. Eğer ki vazgeçmezse ne olurdu? Bebeği ölebilirdi, kendi ölebilirdi. Ya da ikisi birlikte ölebilirdi. Ölmeyi göze alıyordu. Göze alamadığı şey bebeği hayatta kalırsa o ölürse bebeği annesiz ne yapardı?

Annesizliğin yeri asla dolmazdı. Bunu en iyi o bilirdi. Fakat bebeği annesinin onu ne kadar çok sevdiğini bilecekti. Üstelik bebek kimsesiz değildi. Elif ona bakardı. Üstelik kabul etmesi ne kadar zor olsa da onun bir babası vardı. Alparslan'ı artık tanımıyordu. Eskiden baba olmak istediğini bilirdi ama sonuçta eskidendi. Yapar mıydı evladına babalık. Şimdi onu arayıp hamile olduğunu söylese ne yapardı. Aldır der miydi?

İçinde dönülemez bir yol vardı. Birinde asla anne olamamak ikincisinde ise en iyi ihtimalle bir bebeğin annesiz büyümesi. Bu iki yol arasında sıkışıp kaldı.

Karar ver dedi içinden. 'artık bir karar ver' içinden başka bir ses duydu.

'sen zaten ölüsün bırak bari bebğin ölmesin'

Yine başka bir ses 'annesiz yaşamayı en iyi sen bilirsin kendi çocuğuna da mı bu kaderi yaşatacaksın?' o sesi susturamadı.

'Ama onu sevdiğimi bilecek'

Güldü ses. 'Bu neye yarayacak sensiz yaşayacak mı yaşayacak. Onu sevdiğini bilmesi neye yarayacak'

Susturmak istedi o sesi 'sus artık onu sevdiğimi bilmesi bilmesi çoğu şeyi değiştirecek, onu sevdiğimi bilmesi karanlığına ışık olacak. Elif olacak yanında ona anne olmaya çalışacak. Yanında babası olacak ve en önemlisi onu seven onun için kendinden vazgeçen bir annesi olduğunu bilecek.' Bunlar zamanında sahip olmak istediği cennetti. Yanında bir anne yada bir baba olmasını çok istemişti. Yada onu sahip çıkacak onu çok sevecek ona anne yada baba olmaya çalışacak birine ihityacı vardı.

'Ama bebeğin geride kalacak' dedi.

'Kimse geride kalmaz'

'Ama sen kaldın' aldırış etmedi bu lafa umursamadı. O yetimhanenin önüne bırakılmıştı. bırakıldığı sepette isminin Hazal olduğunu ve evlat edinilmemesi istenmişti. Güya zamanı gelince alınacaktı aynen ya çok inandırıcı.

Bebeğini düşündü. 'Elif var' dedi içinden 'o bebeğimin yanında olacak. Üstelik bir babası var.' Peki ikisinin birlikte hayatta kalma şanı var mıydı? Çok azdı. Hayatta kalabilme ihtimalleri az da olsa vardı hem. Belki bu defa şans ondan yanaydı.

Elini tekrar karnına attı. İki eli ile sıkıca tuttu bebeğini. Ne yapmak istiyordu? Derin bir nefes verdi. 'İstiyorum' diye mırıldandı. 'Yaşamasını istiyorum ben önemli değilim o yaşasın' İki defa düşünmüştü. İlki öğrendiği zamandı. O zaman bekle şimdi zamanı değil kafan bunu düşünmek için fazla yorgun ve karmaşık demişti ve düşünmeyi ertelemişti. Alparslan'ı düşünmemeye çalışıp karnındaki cana tutunmaya çalışmıştı o zaman.

'O bebek, benim bebeğim yaşayacak onu yaşatacağım." O artık bir anneydi. Anneler asla çocuklarından vazgeçmezlerdi. Bu hayatta Hazal'ın bir annesi onu doğuran bir insan vardı.

Vazgeçmeyecekti. O bir anne olacaktı. ......................................................................

Elif ve doktorun bakışları bendeydi. Vereceğim cevabı dört gözle bekliyorlardı. Yutkundum zorlukla 'Size riskleri tekrar söylememe gerek var mı?' başımı olumsuzca salladım. 'Hayır riskleri biliyorum.' Elif beni tanıyorsa o bebekten vazgeçmeyeceğimi bilirdi. Gözlerimden bilirdi.

'Ben' dedim zorlukla 'bu bebeği istiyorum.' doktor tam konuşmak için ağzını açmıştı ki susturdum. 'Tüm riskleri biliyorum ve bu risklere giriyorum.' Gözlerimdeki kararlı ifade doktoru korkuttu.

'O zaman hazırlanın sizi doğuma hazırlamamız biraz zorlayıcı olacak' başımı salladım. Karar verilmişti. bebek doğacaktı........................................

'Aç artık şu telefonu Alparslan' açmıyordu. Telefonu kapalı görünüyordu. Telefon numarasını bulmam uzun zamanımı almıştı. Bulmam şu anlık bir boka yaramıyordu. Gerizekalı telefonunu açmıyordu. Ben burda onun çocuğu için canımdan geçmişim o ise telefonu açmıyordu.

Çok yakında doğacaktı kızım. Bir kızım olacaktı. Durumları iyiydi. Bebeğim yüksek ihtimalle yaşayabilirdi. İsmini Mavi koymaya karar vermiştim. Mavi Güçlü... Mavi olmasını istememin sebebi masmavi bir geleceği olmasıydı. Oldukça belirgin karnıma koydum ellerimi. Kızımı hissedebiliyordum ve bunun mutluluğu bambaşkaydı. 'Baban beni delirtiyor bebeğim' kızım karnımı tekmeledi. Baban yada baba dediğim an karnımı tekmeliyordu. Sanırım babasına düşkün bir kız çocuğu olacaktı.

'Hazal' yanıma geldi Elif ona döndüm. Hastanede kalmamı söylemişti doktorlar ani bir şey olursa hemen müdahale yapabilmek için

Kızıma zamanı gelince okuması için bir mektup bırakmıştım. Aynı zamanda Alparslan'a babalık yap kızına diye sert bir dille uyarmıştım. Umarım yapardı.

Tam konuşacaktım ama öyle bir sancı girdi ki ister istemez bir çığlık kopardım. Geliyordu kızım geliyordu. 'Geliyor' diye bağırdım. Elif dışarı koşup doktorları çağırdı. Doktorlar telaşla içeri girdi. 'doğumhane' diye baağırdı hemşirelere.

Zorlukla konuştum. 'Elif bana bir şey olursa Mavi'm, bebeğim sana emanet' bir sancı daha girdi.

'Deme öyle birlikte büyüteceğiz yeğenimi' bir sancı daha ve ondan sonrası karanlıktı.

..........................................................................

 

Elif doğumhanenin önünde öylece güzel bir haber almanın umudu ile bekliyordu. Ardından doğumhane açıldı. Ağlayan bir bebek sesi geldi. Elif başını kaldırdı ve ağlayan bebeğe baktı. Küvezde ilerletiyorlardı. Umutla ayağa kalktı. 'Nasıl?' diye sordu.

Doktor bekledi. 'Bebek bir süre küvezde kalıcak annenin durumu iyi ama ağır bir sezaryan geçirdi. Kendisini bir süre uyutacağız geçmiş olsun.' Derin bir nefes aldı Elif yaşıyor, yaşıyorlar diye içinden geçirdi ve artık mutluydu ama Hazal uyandığında kızına günlerce uzak sadece camın arkasında izlemenin acısını çekti.

..........................................................................

 

baba kıza uzun uzun baktım. Canımı çok yakmıştı. Kızımı ve babasını birlikte izlemek canımı çok yakmıştı. Bu görübntü canımı çok yaktı. Ben hiçbir zaman baba kızı ayırmak istemedim. Böyle bir şeyi hangi anne isterdi ki biz Alparslan'la ne yaşarsak yaşayalım kızımı bunun içine dahil etmek istememiştim. Sırf bunun için gururumu ayaklar altına alıp onu defalarca aramamıştım. O arayışlarımın hepsi kızım içindi.

Peki ya dışarıdan nasıl gözüküyordum. Kendi kininden dolayı baba ve kızı ayıran bir kadın mı? Ama hayır bu gerçek değildi. Resmiyette bile babası olduğu belliydi. Kendi ile ilgili direk göz gezdirse bile hemen anlardı. Kızımı saklamak istesem bunu yapar mıydım? Ben kızımın mutluluğu için her şeyi yapabilecekken kızımı neden babasından ayırayım.

Üstelik onun için kızının ilk anlarının videosunu çekmiştim. Bir tanem babasını istiyordu.

Öğretmeninden isteğim üzerine onu içeri götürmüştü. Alparslan da arkasından sıcak bir gülümseme ile bakıyordu. Hissetmişti işte.

Baba olmayı istediği anılara daldım. Piknik yapmış ve gece manzarasını izlemeye koyulmuştuk. Başımı kalbine yaslamıştım. Birlikte hayallere dalmıştık. 'En büyük hayalin ne?' diye sormuştum.

Beklemişti, ardından 'Baba olmak... Annesi olduğun çocuğun babası olmak'

Gülümsemiştim ama içimdeki sorma dürtüsüne engel olamamıştım. 'Peki neden annesi benim'

Kınarcasına baktı. 'Senden başka kimin olacak?'

Korktuğum o ihtimalleri söyledim. 'Belki ayrılıcaz, brlki başkası ile evleneceksin belki-' parmağını dudaklarıma koydu.

'Bu işte imkansız ama senin olmadığın bir hayalle ilgilenmiyorum.' Bu anı aklımdan yavaş yavaş silindi. Alparslan'a baktım. Ayağa kalkıp ilerledi.

Beni görmemesi için duvarın arkasına saklandım. Arkadaşı ile gittiğinden emin olduktan sonra derin bir nefes verdim. Birbirlerini görmeleri ne kadar trajikti.

Kızımı aldıktan sonra direk eve geçtik. O sabah ki Ege onun arkadaşının oğluymuş. Hay benim şansıma ama! Böyle tesadüflerin de bana denk gelmesi ayrıydı zaten. Acaba dedim içimden kızını kıskanır mıydı? Aklıma gelenlerle gülümsedim. Sevmediği bir adamı bile kıskanan adam kendi öz kızını mı kıskanmayacaktı.? Konusu bile geçmemeliydi.

Eve geldiğimizde aç olan kızımın karnını doyurdum. Bu kız gerçekten de benim yemeklerime bayılıyordu. Alparslan'da benim yemeklerime bayılırdı. İşte kızım bazı konularda ben olsam da çoğunlukla babasıydı. İlk kelimesi de baba olmuştu zaten. Tam delirmelikti.

Mavi'nin yemeğini verdikten sonra telefon çaldı. Elif arıyordu. Telefonu açtım. "Alo" dediğim an bir çığlık yükseldi. İster istemez yüzümü buruşturdum.

"Elif" dedim sakin bir sesle "iyi misin sen?" Bir gülme sesi geldi.

"Benden kurulabileceğini mi sandın?"

"Senden kurtulma gibi bir derdimin olduğunu bilmiyordum."

"Çok yakında o da olur. Gelelim güzel habere tayinim Ankara'ya çıktı."

Gerçek anlamda bir şaşkınlık "ne?" Telefondan bir gülme sesi daha

"Tayin istemiştim ya Ankara'ya çıktı. Artık yine beraberiz eskisi gibi"

Bu sefer benden bir çığlık. Elif tekrar güldü. "Evim eşyalarım her şeyim hazır iki gün içinde oradayım." Bu sözleri içimi sıcacık etmişti.

"Sonunda" diye mırıldandım. "Ha kızım bu arada sana söylemek istediğim şeyler var neler oldu neler" Ankara'ya boşanmak için geldiğimi biliyordu. Burada ani bir şekilde çalışmaya başladığımı bilmiyordu. Gerisi onda yoktu.

"Ne oldu?"

Derin bir nefes aldım. "Ben Alparslan mahkemeye gelmedi diye sinirlendim.

Telefondaki ses şaşırmadı. O da tahmin ediyordu sonuçta "ee"

Bundan sonrası için onun tepkilerini merak ediyordum.

"Gittim karargaha bir tokat atıp herkesin içinde karısı olduğumu dile getirdim."

Telefonun diğer ucundan gelen bir sessizlik ve sonra "aferin sana" lafı gülümsedim.

"Ve" diyerek onu durdurdum.

"Ama" dedi.

"Birden tayinim Ankara'ya çıkmış ve çalışacağım yer onun karargahıymış." Bir sessizlik daha ama onu umursamadan devam ettim. "Bir de bugün Mavi'yi okuldan almaya geldiğimde Mavi bankta otururken yanında diz çökmüş bir Alparslan ile beraber gördüm desem baba kız sonunda karşılaştılar."

Kendimi duyacağım şeyler hazırladım. "Hazal siktir git kızım" yüzüme buruşturdum. Elif genellikle şaşkın ve sinirli olduğunda küfür ederdi. Şu an hangi duyguları yaşıyor diye içimden geçirdim. Bence her ikisi de "Hazal sen ne dediğinin farkında mısın?" Üzülerek onayladım.

"Maalesef evet" bir küfür bekliyordum ki yanılmadım. "Ben senin şansına sikeyim"

"Bende" diyerek onayladım.

Kapı çaldı. "Eğer seni ben birazdan ararım kapı çalıyor o sırada sen duyduklarını hazmetmeye çalışırsın." telefonunu yüzüne bak kapattım. Hiç kusura bakmasın küfürlerini falan dinleyemezdim.

Kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda gördüm kişi ile duraksadım. "Hazal" dedi karşımdaki şaşkın ses. Hayır bu kadar da olmasın diye içimden geçirdim.

"Sevim" dedim umursamaz bir tonda. Ne diyeceğini bekledim.

"Seni hiç beklemiyordum burada, bu şehirde-" sert sesim ile onu durdurdum.

"Seni havalimanında gördüğümde ben de aynısını sormuştum." Gözlerindeki şaşkınlığı gördüm. Bana sarılmak istedi ama izin vermedim.

"Hayırdır" dedim elimi dur işareti yaparak "senin ne işin var burada?" Durdu. İster istemez yutkundu. Ona zamanında kırgınım ama artık kırgınlık ve kızgınlık gitmişti. Şu anda gözlerimin boş baktığına yemin edebilirdim.

"Ben-" konuşamadı. O da ister istemez neden geldiğini sorgular gibiydi.

"Sen" dedim.

"Bir arkadaşım adına gelmiştim. Ev ile ilgili aklında kalan bir şey var mı diye soruyorlar." Bir nefes verdim. "Yok şimdi-" demiştim ki Mavi'nin anne diyen .sesi geldi. Hay benim şansım artık.

"Görüşmemek üzere Sevim" Elif bunları da öğrendikten sonra daha erken geleceğine emindim. Beni başkalarına kaptırmak istemezdi.

"Anne"

"Geldim annecim" içeri girdiğimde gördüklerime şaşkınlıkla baktım. "Yine mi Mavi?" Benim tişörtlerimden birini üstüne geçirmiş ve makyaj malzemelerimi kullanmıştı. Bunu yapmaya bayılırdı.

"Nasıl olmuşum" başımı sen iflah olmazsın şeklinde salladım. Kızıma yaklaşarak onu kucağına aldım. Yüzü berbat haldeydi. Sürdüğü ruju taşırmıştı. Göz kalemi ile yüzünü boyanmıştı ve en kötüsü ise fondöten ile allığı saçlarına sürmüştü. "Gece gece yine iş çıkarttın başımıza"

Onu banyoya ilerlettim. Üstündekileri çıkarttım. Suyu yıkanabileceği bir dereceye getirttim.

"Teyzen burada olsa ne yapardı?" Teyze diye bahsettiğim kişi Elif'ti.

"Önce delirirdi. Sonra beni yıkayıp ceza olarak ertesi gün ne giyeceğimi kendi seçerdi." Mavi bu yaşına rağmen kıyafetlerini kendi seçerdi. Bunu yapmaya bayılırdı ve Elif de delirdiğinde ona bu cezayı verirdi.

"O zaman yarın sende ne giyeceğini seçemezsin"

"Ama anne-"

""Boşuna dil dökme Mavi uslu bir çocuk ol birazcık"

Domurttu. Kollarını birbirine bağladı. "Babam olsaydı böyle olmazdı."

Nefesimi verdim. "Ne olmazdı baban olsaydı."

"Beni şımartacak bir babam yok yanımda ve hiçbir zaman olmayacak senin yüzünden" dediği anda durdum.

Köpürttüğüm saçlarım öylece kaldı. "Ben yanımda babamı istiyorum ama yüzünü bile bilmiyorum."

"Bu konuyu seninle konuştuğumuzu sanıyordum Mavi"

Omuz silkti. "İstesen babam beni görmeye gelir ama sen izin vermiyorsun ona"

"Mavi-" dedim uyarı dolu bir tonda ama üçük kızım durmadı.

"Ben babamı istiyorum anne artık babamı istiyorum."

"Gelicek" demiştim ki

"Hep gelecek diyorsun ama gelmiyor. Çünkü sen ona izin vermiyorsun" küçük bir kızın söylediği şeyler beni üzmemeliydi.

"Daha çok küçüksün Mavi bunların nedenini anlayacak yaşta değilsin birtanem" Mavi asker bir baba ve istihbaratçı bir annenin kızıydı. Hayatı normal insanların hayatı gibi olamazdı. Ama ben her şeye rağmen onu zor durumda bırakmamak için uğraşıyordum. Şimdi bunları söylemesi ne kadar doğruydu.

Babası geldiğinde bile bir aile olamayacaktık ki

"Ben babamı istiyorum anne ve-"

"Mavi sus artık!" Bir anda suspus oldu.

Sesim istemsiz yüksek çıkmıştı. Ona dair hiçbir şey söylemedim. Sustum Mavi de sustu. Onu yıkadım. Saçlarını kuruttum ve en sonunda yatağına yatırdım. Bu arada hiç konuşmadık.

Normalde her gece yanağını öpüp uyuturdum onu ama bu gece onu yapmadım. Onu yatağına yatırıp ayağa kalktım. "Anne" demişti. Ağlamak isteyen bir tonda "uyu Mavi" sesim istemsiz sert çıkıyordu.

"Uyuyamıyorum ben sen uyutsan" yanına geldim. Yanına yattım. Kızımı kollarımın arasına aldım onu her şeyden korumak ister gibi

"Uyu hadi Mavi" gözlerini kapattı. O sırada bende mayışmıştım ve ikimizde bir süre sonra uykuya daldık.

Sabah uyandığımızda dünkü rutinimizi uygulayıp kızımı okula bıraktım.

Albayın gözüne gözükmemeye çalışıyordum ama o sürekli bana laf atmaya işimi zorlaştırmaya çalışıyordu.

Alparslan ile asla konuşmamaya da ayrı özen gösteriyordum. Bugün yine odama gelmişti. Nasıl mitten biri olduğumu sorup durmuştu ve bende gereken cevabı vermiştim. "Seni hiç alakadar etmez."

Ama Sevim konusunda da endişeliydim. O yüzden harekete hemen geçsem iyi olacaktı. Bahçede Orhan'ı gördüğüm an yanına ilerledim.

"Orhan" hemen ayağa kalktı. "Emredin Hazal hanım"

"Senden bir şey rica edebilir miyim?"

"Başım gözüm üstüne"

"Bu biraz kişisel bir durum" bana döndü. Etrafa baktı ve ardından "buyurun yenge hanım" yenge demekten ölüyordu hepsi

"Senden Alparslan ile ilgili bir konuda yardım isteyebilir miyim?"

"Sizin karı koca hallerinize karışmak istemem ama bir şey olduysa söylerseniz sevinirim herkesin aksine Alparslan komutanımın evli olduğundan benim de haberim vardı.

Anladım demekle yetindim. "Onunla konuşmam gereken önemli konular var."

Başını salladı. "Ne yapmamı istersiniz?"

"Bugün onu okula Ege'yi alma bahanesiyle gönderir misin? Okul çıkışı Ege'yi almayacak tabi ki"

Gözlerini kıstı. "Siz benim oğlumu nereden tanıyorsunuz?" Güzel yakalamıştı. "Dosyanı inceledim malum görev." Gözlerindeki şüphe gitti.

"Elbette hiç merakınız olmasın ben hallederim."

"Teşekkür ederim."

..............................................

İki saattir okulun bahçesinde bekliyordum. Mavi her zaman ki gibi bankta beni bekliyordu ama onun bir misafiri olucaktı.

Alparslan arabasından inip bahçeyi kontrol etti. Mavi'yi görünce istemsiz yine göğsünü tuttu. Birkaç saniye yerinde bekledi.

Ardından kızının yanına doğru ilerledi. Dün onlar izlediğim yerde tekrardan izliyordum.

"Tekrardan merhaba Mavi" dedi Alparslan.

Gülümsedi Mavi "merhaba"

"Nasılsın?"

Sustu Mavi ardından "ben sanırım annemi üzdüm."

"Neden?"

"Yine babamın konusunu açtım." Anladım demekle yetindi Alparslan. Çok fazla derine inmek istemiyordu. "Sizce annem annem olduğunu pişman mıdır?"

"Anneler asla çocuklarına pişmanlık duymaz Mavi" oysaki annesi için en büyük pişmanlıktı.

Annesi onu terk etmişti. Sanırım o da benim gibi anne demez doğuran kadın derdi. Sonuçta bizim bir annemiz olmamıştı sadece bize doğurmuştu.

Fakat ben Mavi'yi sadece doğurmamıştım annesi olmuştum.

"Ben babamı çok özlüyorum." Dedi Mavi "onun bir fotoğrafı bile yok ama özlüyorum işte. Herkesin olduğu gibi benim de olsun istiyorum. Ege gibi bir babam olsun istiyorum. Sizce dayının babam Ege'nin babası gibi midir?" Daha iyisiydi Mavi

Susmakla yüzünde Alparslan fakat Mavi'nin saçlarını okşayarak

Gülümsedim. Sanırım artık bazı şeyleri zamanı gelmişti. İlerledim, ilerledim. Alparslan'ın yüzünü görmüyordum. Mavi ise başını kaldırdığında beni gördü.

Hızla banktan kalkıp "anne" diye bana koşmaya başladı. Durdu Alparslan gözündeki yaşları sildi. Ardından ayağa kalktı ve bize döndü.

Beni görmesiyle şaşkınca baktı. Bacaklarımı sarılan Mavi'ye baktı. "Anne" dedi tekrardan Mavi

Gözümden süzülen yaşlara engel olamadım. Sessizce mırıldandım. "Senin kızın o. Babası sensin"

Alparslan öylece kaldı. Göz temasını kesmeme neden olan şey Mavi oldu. "Hadi gidelim anne"

"Gidelim annecim" dedim ağlamaklı bir sesle. Bakışlarım şu anda çok şey anlatıyordu.

​​​​"Baban yakında geliyormuş biliyor musun?"

Bu sefer de Mavi şaşkınca durdu. Bu hali bile Alparslan'a benziyordu.

Mavi'yı gösterdim Alparslan'a "gel" dedim sessizce

Ardından ona arkamı dönüp ilerlettim kızımı.

 

 

Bölüm : 13.11.2024 02:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...