50. Bölüm

49. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Bölümü bir gün erken atıyorum.

İyi okumalar fıstıklarım

 

Ceylan attan düşmesinin ardından bir daha atlara binmedi. Oturup Zerrin ile birlikte konuşmaya başladı. Ege ve Mavi çoktan midilliden sıkıldıkları için kendi aralarında oynamaya başlamışlardı. Ben ise Zerrin ve Ceylan'ın yanında oturuyor ve onların sohbetine katılıyordum.

Zerrin ve Orhan kız çocukları olsun istiyordu. İkincisi bir kız olsun istiyordu. Onlar oğul deneyimini yaşamıştı, şimdi istedikleri kız deneyimiydi. Fakat benim düşüncem erkek tarafıydı.

Arkama yaslanıp can sıkıntısı ile konuşmaya başlamıştım ki, Orhan ve Alparslan bizim olduğumuz tarafa ilerlemeye başladı. Yanımıza geldiklerinde suratlarında üzgün bir ifade vardı. ''Ne oldu?'' Diye soran Zerrin'e döndüm.

''Görev çıktı.'' Diyen Orhan ile sıkıntılı bir nefes verdim. Gidecekler miydi? Hem de biz daha yeni kavuşmuşken, Alparslan'a döndüm. Alparslan da sıkıntılı bir nefes verdi. O da bu durumdan memnun değildi ama yapacağımız bir şey yoktu.

Ayağa kalktım, Ceylan abisine sarıldı. ''Dikkat edin.'' Ardından abisinden ayrıldı. Alparslan gelip bana sarıldı, gitmesini gerçekten istemiyordum ama mecburdu. ''Dikkat et.''

''Merak etme güzelim,'' aklım yine de onda kalacaktı. Bana sıkıca sarıldı, kokumu içine çekti. Ama en sonunda yine ayrılmak zorunda kaldık. ''Önemli bir operasyon olduğunu düşünmekte haklı mıyım?''

Bir şey dememesinden anladım. Dışarıdan yakınları dahil kimseye görev ile ilgili bilgi veremezlerdi. ''Dikkat et Alparslan,'' yanımıza gelen Mavi babasına sıkıca sarıldı. Babası onu kucağına aldı. ''Ben yokken annenin sözünden çıkmak yok anlaştık mı Mavi?''

''Anlaştık babacım'' ardından Mavi'yi benim kucağıma verdi. Alparslan bana son kez bakıp burukça gülümsedi. Ardından Orhan ile birlikte gittiler.

İkisi de ailesini arkada bırakmanın hüznüyle gittiler ve biz sadece arkalarından onları izledik.

(...)

Elif yaşananlardan sonra az da olsa kendini toplamıştı. Karan onu evde tek bırakmamıştı, şaşırtıcı ama bunu ondan Hazal istemişti. Elif ona geçmişini anlatıyordu, onsuz geçirdiği anları.

Anne ve babasından konu geçince yüzü düştü. ''Elif''

Karan'ın ne diyeceğini merakla bekledi. ''Benim bilmediğim önemli bir şey var mı?'' Elif yutkundu. Nasıl anlamıştı?

Karan bir askerdi ve elbette Elif'in yüzünün düştüğünü anlamıştı. Geçmişte büyük sıkıntılar yaşadığını düşünüyordu. Umarım yanılıyordu.

''Ne gibi?'' Diyerek safa yatmaya kalktı.

''Aynaya bak güzelim, sana sorunca bile nasıl gerildin?''

Elif, Karan'ın hemen anlamasından canı sıkıldı. ''Herkesin sakladığı sırlar vardır Karan.'' Diyerek konuyu değiştirmeye çalıştı.

''Benim yok Elif''

''Ne?''

''Benim senden sakladığım bir şey yok Elif.'' Dedi şüpheyle ''ama senin benden sakladığın şeyler var.'' Evet vardı. Elif ondan belki de tüm gerçeklerini saklıyordu, fakat bunu anlatmaya henüz hazır değildi.

''Fakat bazı gerçekleri anlatmak için insanın zamana ihtiyacı vardır ve benim de biraz zamana ihtiyacım var Karan. Lütfen beni anla'' anlardı tabi, Karan onu her zaman anlardı.

''Peki'' demek zorunda kaldı. ''İstediğin zamana anlatabilirsin.'' Tebessüm etti Elif.

Ardından geriye yaslandı. ''En yakın arkadaşımın, hatta kardeşimi o şekilde görmek bana çok garip hissettiriyor.'' Diyerek söylendi Elif.

Hazal'ı daha önce hiç böyle görmemişti. O kız bildiğin ölüme koşmuştu. Bunu nasıl yapardı? Elif'in aklı almıyordu.

Karan güldü. ''İşi bu Elif. Sen beni orada görmedin ama benim de Hazal'dan pek farkım yoktu. Biz böyleyiz, bizim görevimiz genelde öldürmek''

Elif nefesini verdi, bazı şeyleri bilmek ve görmek arasında çok fark vardı. ''Bilmek ve görmek arasında çok fark varmış.'' Diye mırıldandı.

''Tabi insanların hayatını kurtarmak görevin olunca bizi anlamazsın.'' Omuz silkti. ''Hazal'ın asla bu mesleği yapmasını istemedim. Düzgünce bir hayat sürmesi için onu ikna etmek için elimden geleni yaptım ama olmadı. Ülkesine ve bayrağına büyük hizmetler veren biri olmak istedi hep.''

Ardından yeni bir hikaye kurdu kafasında, Hazal'ın ailesini bilmediği için sürekli onların nasıl olacağını merak ederdi ve Hazal ona düşüncelerini anlatınca bu yöne bağlı hikaye kurardı. Şimdi ki hikayesi ne miydi?

Babasının bir asker olduğunu düşünüyordu. Kesinlikle bunu düşünüyordu. Oysa ki düşünceleri büyük bir yanılgıydı.

''Hazal'ın ailesini tanımasını her şeyden çok isterdim.''

Ardından Karan'a döndü. Saçlarını salarak kendini rahatlattı. Karan ona içten içe gülümsedi, ''söyle bakalım'' diye mırıldandı. Elif'e yaklaşıp saçlarını arkaya doğru attı. ''Benimle bir gelecek ister misin?''

Elif'in en çok istediği şeylerden biriydi bu! ''Elbette isterim seninle uzun bir hayat''

''Bu ne demek oluyor?'' Diyerek dudakları kıvrıldı.

Elif, Karan'ın ne istediğini anladı. O da ona istediğini verdi. ''Seninle uzun bir hayat istiyorum çünkü,'' düşünür gibi yaptı.

''Çünkü ne?'' diye soran Karan sabırsızdı.

Elif gülerek cevapladı. ''Bu uzun hayat sadece seninle çekilir.'' Karan'ın yüzü düştü ve anında geri çekildi. Elif bir kahkaha attı ve bu Karan'ın ters bakışlarını ona göndermesini sağladı. Elif, Karan'a istediğini vermedi.

''Seninle uzun bir hayat istiyorum ben Karan, çünkü seni seviyorum.'' Deyince Karan istediğini almanın mutluluğu ile nefesini verdi.

Elif'e yaklaşıp alnına bir öpücük kondurdu. Nefesini seslice verdi Elif. Karan'ın bu öpüşüne bitiyordu.

Karan geriye çekildikten sonra geriye yaslandı. Elif ise artık kendini yaşanan çatışmanın tesirinden kurtarmayı başardı. Bir an önce gidip Hazal'a nasıl yaptın diye sormalıydı. O sırada Hazal gerçekten çok havalıydı.

Az önce nasıl böyle öldürür dedikten sonra şimdi de havalı diye düşününce güldü.

Karan'ın çalan telefonu ile ona döndü. Karan kimin aradığını görünce bıkkın bir nefes verdi ve ardından telefonu açtı. Kısa bir süre karşı tarafı dinledi ve ardından ''emredersiniz komutanım'' diyerek telefonu kapattı.

Elif meraklı bakışlarla sordu ''ne oldu?'' diye sordu.

''Görev var gitmem gerekiyor.'' Elif, Karan'ın gideceğini duyunca üzüldü. Gitmesini istemiyordu ama buna mecburdu.

''Peki'' dedi Elif üzgün bir surat ifadesiyle.

''Bu arada gitmeden önce sana söylemem gereken bir şey var.''

Kaşlarını çattı Elif. ''Neymiş o?''

''Aileme elbette senden bahsettim Elif, seni çok özlediler yakında onların yanına gitmemiz lazım.'' Elif tebessüm etti. Geçmişinde onun ailesi onu çok sevmişti ve bunu inkar edemezdi.

''İyi olur bende aileni özlemiştim''

Karan ceketini alıp giydi. ''Ben yokken sakın tek başına bu evde kalma git Hazal'ın yanında kal.'' Elif tebessüm etti, göreve giderken bile Elif'i düşünüyordu. ''Aklım sende olacak Elif.'' Diyerek Elif'in içindeki sevgiye daha da şahit oldu.

''Sakın beni merakta bırakma, belki görevde seni arayabilirim.''

Elif başını salladı. ''Mutlaka aramaya çalış ve kendine iyi bak Karan.'' Dedi.

Karan ona dönüp ''merak etme'' dedikten sonra sevgilisine sıkıca sarıldı. Elif de ona karşılık verdi.

Ardından Elif'in dudağına minik bir öpücük kondurdu. Ardından arkasında Elif'i bırakarak gitti.

(...)

Kendi hayatımı yaşarken Alparslan'ı özlemem bana gem vurmuştu. İşimin başında olmaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Onu çok özlemiştim ve bir an önce gelmesini istiyordum ama anlaşılan işi uzun sürecekti.

Önemli bir görev olduğunu anlamıştım ama bu önemli görevin ne olduğu bilmiyordum.

Dosyaları alırken bir dosya yere düştü. Onu alıp yerine koyduktan sonra işimi bitirebilmiştim. Dosyayı Galip başkana verdikten sonra işime geri dönecektim ki beni odasını çağırdı. İçeri girdiğimde koltuğuna oturup beni bekliyordu. ''Başkanım.''

''Sana bir görevim var Hazal.'' Başımı salladım. Bana bir fotoğraf gösterdi. ''Ercan Keser'i bulup bana getirmeni istiyorum.'' Bunu yapmak için uğraşacağım.

''Emredersiniz başkanım.''

Odadan çıkmadan önce beni durdurdu. ''Anne ve baban hakkında bir şey bulabildin mi?''

''Bulamadım başkanım,'' ailemi bulmak için uğraştığımı herkes biliyordu. ''Hiç korkmuyor musun? Onlardan, yüzleşmekten, kim olduklarından...''

Korkuyor muydum? Kısa bir süre düşündüm. ''Korkmuyorum başkanım, tek merak ettiğim şey beni neden terk ettikleri...'' başka bir şey değildi. Onların beni neden terk ettiğini öğrendikten sonra belki olabilirdi.

Fakat öğrendikten sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağımı henüz bilmiyordum.

''İzninizle'' diyerek çıktım. Bunları boş verip şimdiki görevime odaklandım. ''Bakalım seni yakalayabilecek miyim Ercan Keser?''

Masama dosyayı bıraktıktan sonra kendime bir kahve almak için mutfağa ilerledim. Defne'yi görünce tebessüm ettim. ''Defne'' bana döndü. ''Daha iyi misin?''

''Oldukça iyiyim.'' Diyerek tebessüm etti.

''Sevindim ama Tuna seni yalnız bıraktığı için canı sıkkın olmalı.'' Onun yanından gitmek istemese de görevi için gittiğini tahmin etmek zor değildi. ''Öyle'' diyerek buruk bir tebessüm sundu.

''Sen iyi misin?'' Diyerek ona döndüm.

''İyiyim dedim ya'' diyerek bir nefes verdi.

''O anlamda sormadım Defne, bu aralar aşırı canın sıkkın görünüyor. Çatışmadan önce de öyleydin.'' Diyerek düşüncelerimi söyledim.

Sakin bir nefes verdi. ''Yeni bir görev ve canımı sıkan bir görev.'' başımı anladım anlamında salladım.

''Peki'' diyerek nefesimi verdim. ''Konuşmak istersen buradayım,'' diyerek gülümsedim. Ardından kahvemi doldurup çıktım. İşimin başına oturup başladım araştırmaya, bakalım sen kimmişsin?

birkaç saat sonra

Nefesimi verip dosyalara göz ucuyla baktım. Biraz da evde bakmak hiç fena değildi. Yavuz başkanın odasına giderken vermem gereken dosyaları da aldım. İçeri girdiğimde telefonu ile konuştuğunu fark ettim. ''Ona zarar vermesine izin vermem o benim kızım.'' Diyen sesi ile kaskatı kesildim. Onun kızı kimdi?

Bana dönünce şaşkınca bana baktı. Ardından telefona birkaç şey söyleyerek kapattı. ''Hazal''

''Dosyalarınızı getirdim başkanım.''

Yanıma gelip dosyaları aldı. ''Teşekkürler.'' Diyerek çıkacaktım ki, ''Hazal'' demesiyle ona döndüm. ''Bana diyeceğin bir şey var mı?'' Ona ne diyebilirdim ki.

''Hayır başkanım'' başını salladı. ''Sana bir şey sormak istiyorum.'' Deyince başımı salladım.

''Hayatında hiç şüphelendiğin birileri var mı?'' Evet vardı ve o kişi tam karşımda duruyordu.

''Bir kızınız olmadığını sanıyordum'' diyerek konuyu değiştirdim.

''Öz kızım yok,'' diyerek bana dürüst oldu. ''Sadece kızım gibi gördüğüm biri var. Soruma cevap vermedin.''

''Herkesin hayatında şüphelendiği insanlar vardır başkanım, belki tam yanında,'' dedikten sonra gözlerinin içine baktım. ''Belki de tam karşısında...'' diyerek karşımda duran Yavuz başkana şüphelendiğim kişinin kendisi olduğunu belli ettim. Çünkü şuan tam karşımdaydı. ''Fakat öylesine bir şüphe değil bu, önemsediğin bir şüphe, kötü bir şüphe değil iyi bir şüphe'' diyerek odadan çıktım.

Aslında demek istediğim şey şüpheleniyorum sizden ama arkamdan ne yapıyorsunuz benim iyiliğim için yaptığını biliyorum.''

(...)

Alparslan kendisini nerede bulduğunu bilmiyordu. Bir mağaranın içindeydi ve burada olmaktan keyif almadığı her halinden belliydi. Dün ona gelen mesaj ile görevinin ortasında izini kaybettirmek zorunda kalarak buraya gelmişti. Üstünde askeri kıyafetler yoktu. Onları teröristle iş birliği yaparken giyemezdi.

Sakince bekledi bir süre, gelecek kişinin sevdiği kadının babası ve abisi olduğunu bilmek canını daha çok yakıyordu. Korkuyordu, Hazal'a zarar vermelerinden çok korkuyordu. Bu işin sonunda belki de tamamen sevdiği kadını kaybetmek vardı. Böyle bir şeyi ondan saklaması Hazal'a göre büyük bir haksızlıktı. Hazal her şeyi affetmişti ama bunu değil.

Gelen kişiler ile o tarafa döndü. Kuzgun'u görünce derin bir nefes aldı. Ellilerinde bir adamdı, sakalları tüm yüzünü kaplıyordu kırışık görünen yüzü ve yüzündeki bıçak izi.

O bıçak izi onu korkunç gösteriyordu. Ona bu bıçak izini bırakan Yavuz'dan başkası değildi. ''Demek Alparslan sensin,'' diyerek Alparslan'ı süzmeye başladı. Alparslan onu süzen adama iğrenerek bakmamak için büyük uğraş sarf ediyordu.

''Affan anlatmasa senin ülkene bağlı biri olduğunu düşüneceğim, ama değilsin.'' Yanındaki oğlu şüpheci gözler ile ona bakıyordu.

Alparslan ''ne istiyorsunuz?'' Diyerek nefesini verdi.

Kuzgun ''Affan öldükten sonra, kimse seni deşifre edemedi. Bu sayede şimdi rahatsın,'' diyerek Alparslan'ın üstüne oynamak istedi.

''Ben istedikleri her şeyi yaptım ve karşılığını da aldım.'' Dedi ve ardından ''peki sizin için çalışırsam sizin bana vadedeceğiniz şey ne?'' Diyerek onlar gibi olduğunu onlara kanıtlamaya çalıştı.

''Bizim için çalışacaksın yani,''

''Bunun için iki şartımdan birini söylemiş olduğumu düşünüyorum.''

Kuzgun Alparslan'dan şüphelenmiyordu. Çünkü Affan onun için sağ kolu yapmak istediğini söylediğinde şaşırmıştı. Affan herkese güvenen bir insan değildi ama Alparslan'a güveniyordu ki sağ kolu yapmak istiyordu.

''Diğeri ne?'' Diyen kişi Kuzgun'un oğlundan başkası değildi. ''Aileme dokunmak yok, ne olursa olsun.''

Kuzgun ''eşine düşkün demişti. Senin gibi birinin bir kadına bağlı kalması ne kadar üzücü.'' Kadınları gördükleri şey çok iğrençti. Alparslan yumruğunu yüzüne patlatmamak için kendini tutmaya çalışıyordu.

''Ben karıma aşık bir adamım Kuzgun ve onun için gerekirse tüm dünyayı yakarım.'' Dedi kendinden emin bir sesle.

''Karın peki senin aslında nasıl biri olduğunu öğrenirse o ne yapar?'' Alparslan yutkundu. Hazal bunu asla bilmeyecekti.

''Hiçbir şey yapamaz, buna izin vermem.'' İzin vermezdi, Hazal gerçeği öğrense onun bir şey yapmasına izin vermezdi. Çünkü hepsi onun iyiliği içindi.

''Karın ve çocuğun ile ilgilenmiyorum,'' dedi kendinden emin bir sesle. ''Bana sadece kızımı bulmanı istiyorum.'' Kendi karısını bulmasını istiyordu.

''Ne yaparsan yap onu bulamazsın Kuzgun, bunun için benim yapacağım bir şey yok.'' O çok iyi korunuyor diyerek yalan söyleyecekti.

''Neden onu bulamam?''

''Daha önce kızın ile ilgili birkaç şey duymuştum. Çok iyi korunuyor, kim koruyorsa bunu çok iyi başarıyor.''

''Yavuz'' dedi Kuzgun. ''Demek onu çok iyi koruyorsun?'' Dedi sinsi bir sırıtış ile.

''Sana başka bir görev vereceğim.'' Diyerek arkasına yaslandı Kuzgun. ''Yapılan operasyonun başarısız sonuçlanmasını sağla.'' Alparslan yutkundu.

''Elimden geleni yaparım.'' Dedikten sonra onların arasında daha fazla durmadan dışarı çıktı ve direk buradan kurtuldu. Şimdi yapması gereken Yavuz başkana söylemekti. Ondan sonra ne yaparsa o yapacaktı.

(...)

Kendime gelmek için yüzümü soğuk suya çarptım. Az önce aldığım habere sevinmiştim, Alparslan sonunda geliyordu. İki ay ayrı kaldıktan sonra tekrar gelmesi yüzümün gülücükler açmasına sebep oldu. Bayramda bile olmaması can sıkıcıydı ama sonuçta gelecekti ya gerisi önemli değildi.

Elif, o gün yanıma gelmişti. Bir süre bizimle kalmış ardından kendini iyi hissedince gitmişti. Beni öyle şekilde görmesi onu oldukça şaşırtmış ve korkutmuştu. En azından uzatmamıştı.

Ben ise iki ay boyunca Alparslan'ın yokluğunda hem işlerim ile ilgilenmiş hem de Ceylan ve Mavi ile uğraşmıştım. Ceylan ehliyetini almayı sonunda başarmıştı. Alparslan gelince onun için bir araba alacağına şüphem yok, kardeşini şımartmayı seviyordu. Ceylan olgun bir kız olduğu için bunun onu değiştireceğine inanmıyordu.

Alparslan'ı beklemekten sıkılmıştım, şu anda gelmiş midir diye düşünüp duruyordum. Umarım gelmiştir.

İşimi bitirip kaleden çıktıktan sonra eve doğru yol alacaktım ki gördüğüm kişi ile durdum. ''Alparslan'' diyerek gülümsedim ve ona doğru koştum. Yüzümü boynuna gömerek ona sarıldım. Alparslan da bana sıkıca sarıldı. Onu çok özlemiştim ''birileri yolumu gözlemiş anlaşılan'' deyince gülümsedim. ''Hiç gözlemeyi bırakmadı hem de.'' Kokumu içine çekerken yaptığım tek şey ona daha sıkı sarılmak oldu.

''Seni çok özledim.'' Diyerek nefesimi verdim. Onu gerçekten çok özlemiştim. ''Bende seni çok özledim Hazal.''

Tabi ki sevdiği kadını özleyecekti. ''Nasılsın peki?'' Diyerek ona baktım. Yarası olup olmadığını kontrol ettim. ''Gayet iyiyim.'' Diyerek çenemi tutup gözlerine bakmamı sağladı. ''Bu kadın beni düşünürken nasıl iyi olmam?'' Gülümsedim.

''Hadi eve gidelim.'' Başını salladı, kendi arabasıyla gelmişti ve bende kendi arabam ile gelmiştim. Yani her ikimiz de kendi arabamız ile gidecektik.

Eve geldiğimizde Ceylan, Mavi ile ilgileniyordu. İkisi kapının açıldığını duyunca benim geldiğimi sandı ama Alparslan ''birileri beni özlemedi sanırım.'' Deyince Mavi koşarak babasına sarılmıştı. Alparslan kızına sıkı sıkı sarılmış ve kokusunu içine çekmişti. Ceylan abisini görünce oldukça sevinmişti.

Abisinin yanına gidip o da abisine sarılınca Alparslan onun saçlarını kokladı. ''Hoş geldin abi'' Diyen Ceylan ile tebessüm etti.

''Hoş bulduk güzelim.'' Diyen Alparslan ile nefesimi verdim.

Geçmişi hatırlıyordum, Alparslan'ın Ceylan'ı görmezden gelmesini ve Ceylan'ın en nefret ettiği şey görmezden gelinmek olduğu halde Alparslan'ın onu görmezden gelmesine sevinmesi.

Çünkü biliyordu Ceylan, abisi onu görmezden gelmezse kardeşinin canını çok yakardı.

Kardeşini ilk başta kabul etmemişti belki ama şimdi kardeşine öğrenemediği sevgi olan baba sevgisini vermeye çalışıyordu. Bir abi olarak değil bir baba olarak onu sevmeye çalışıyordu.

Ceylan bunun farkında değildi çünkü o hiç baba sevgisi görmemişti. Anne sevgisi belki görmüştü ama gördüğü anne sevgisi veren kadın ondan babası ve abisini aldığını öğrenmişti. Çok mutlu bir hayat yaşayabilirken, çok mutlu bir çocukluk geçirebilirken o üvey babasının dayaklarından kaçmaya çalışıyordu.

Annesi ile hiç yüzleşememiş acısını yüzüne vuramamıştı. Mezarına gidip yüzleşmek zorunda kalmıştı. Bir de o ölmese hayatta olan, ona kol kanat geren bir abisi olduğunu öğrenemeyecekti.

Alparslan anne sevgisi, Ceylan'da baba sevgisi görmemişti. Fakat Ceylan anne sevgisi gördüğü kadının onu kandırdığını acı bir şekilde öğrenmişti.

Nefesimi verip yanlarına ilerledim, Ceylan abisinden ayrıldı. Bana baktıklarında yanlarındaydım. Alparslan nefesini verip üçümüzü de sarmaladı. Ceylan ile ikimiz ona garip bakışlar atıyorduk ama o bunu umursamıyordu.

''İşte benim ailem,'' deyince ikimiz de söylemek istediklerimizi yuttuk. İşte sonunda ailesinin yanındaydı, Hep beraber bir aile olmayı becermiştik. Bunun mutluluğunu yaşadığını görebiliyordum. Eskiden görevlerden geldiğinde onu bekleyen kimse yoktu. İçinde bir boşluk oluşuyordu ve o yalnız kaldığı odasına gidiyor ve benim fotoğrafıma bakıp iç çekiyordu. Yapayalnızdı, kimsesizdi ama ben onun aksine kimsesiz değildim. Kızımız ve Elif benim yanımdaydı, Mavi ile ilgilenmek kısa bir süreliğine onu unutmamı sağlıyordu ama o sırada Alparslan yapayalnızdı. Yalnız kalmaktan bıkmıştı, kimsenin onu beklememesi onu kanatıyordu.

Şimdi ise onu bekleyen üç kişi vardı. İşte bu onu en mutlu eden şeydi. Günün sonunda biz ne olursa olsun aile olmayı becermiştik.

Bölüm : 13.04.2025 18:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...