49. Bölüm

48. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Gözlerimi açtığımda gördüğüm kişiye karşı gülümsedim. Alparslan yanımda uyuyordu. Gözümü açtığımda onu görmek beni çok mutlu ediyordu. Ellerim yanaklarına gitti. Saçlarında dolaştı ellerim.

Onu böyle uyurken görmeye bayılıyordum. Onu izlemeyi seviyordum. O sırada bir anda beni altına almasıyla hiçbir şey yapmadım.

"Birileri uyanmış anlaşılan" diyerek gülümsedim yüzüne karşı, yüzlerimiz arasında santimler vardı.

Alparslan önce bana uzun uzun baktı. Ardından ise dudaklarıma tutkulu bir öpücük kondurdu. Ardından yanımdaki yerini aldı. Dirseğin yaslayıp beni izlemeye başladı.

"Ne yapıyorsun?" Diyerek gülümsedim. "Hayatımda gördüğüm en güzel varlığa bakıyorum."

Rol icabı kaşlarımı çattım. "Hayatında gördüğün en güzel varlık öyle mi?"

Dudakları kırıldı. "Daha fazlası aslında, onu anlatmaya kelimeler yetmez."

''Biraz anlatır mısın onu? Merak ettim.'' Dedim.

''Dediğim gibi onu anlatmaya kelimeler yetmez ama kısaca çok güzel.''

Gülüşüm büyüdü, Alparslan bunu fark edince onun da gülümsemesi büyüdü. ''Çok masum.'' Kendimi ondan dinlemek ilgi çekiciydi.

''Çok güzel gözleri var, o gözlere kapılıp gitmek en sevdiğim şey.'' Ela gözlerime övgü yağdırırken dikkatlice onu inceledim. Gözlerine baktım bende, gözleri benim aksine kahvenin en koyu tonuydu. Bu beni daha da büyülüyordu.

''Saçları, o saçlarını çok seviyorum. O saçlarına dokunmayı, o saçların içinde kaybolmayı, o saçlarını koklamayı çok seviyorum. Kalın saçları var ve bu ona çok yakışıyor.'' Saçlarıma dokunmayı da ihmal etmedi. Bir tutamını alıp yüzüne yaklaştırdı. Onu izlerken aynı zamanda ne yaptığını da kontrol ediyordum.

''Gülüşü.'' Dedi. ''Gülüşü bu dünyada en çok sevdiğim şeylerin başında geliyor.'' Gülüşüme içli içli baktı.

''Öyle güzel gülüyor ki bana, o gülüşünün içinde kayboluyorum.'' Elleri gülüşüme değdi. ''Gülümsediğinde tüm dünyam duruyor. Sadece o gülüşler kalıyor. Gülümseyişi öyle içten, öyle güzel ki ben o gülüşlerde kayboluyorum.''

''Çok masum ve herkesi düşünen bir yapısı var. Bu bazı zamanlarda beni delirtse de bu huyuna bayılıyorum.'' Beni böyle betimlemesinin mutluluğuyla kaşlarımı çattım. ''Peki ya onda en sevdiğin özelliğin ne?''

''Çok masum, öyle masum ki sevdikleri için elinden geleni yapıyor. O sevdiği kişi onu ne kadar üzse de kırsa da bunu yapıyor.'' Kaşlarım anında çatıldı. Yine geçmişi açmaya başlamıştı.

''Sevdiği için elinden geleni yapıyor çünkü ne kadar kırsa da üzse de onu sevdiğinin ve her şeyi onun için yaptığının hep farkında.''

Buruk bir tebessüm etti. ''Bu onu affedilmeye layık yapmıyor.''

Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım. ''Yapıyor çünkü onu kırdığında da üzdüğünde de onun canı sevdiğinden daha çok yanıyor ve hep bunu fark ediyor.'' Fakat bunun için hiçbir şey yapamıyor. Çünkü buna izin vermiyor.

Konuyu değiştirmek isteyerek ''onu o kadar güzel anlatıyorsunuz ki çok merak ettim. Ondan nasıl etkilendiniz? Onunla nasıl tanıştınız?''

''Onu ilk gördüğümde henüz 17 yaşındaydı. Yolda ona çarptığımda onunla göz göze gelince hissettim geleceğim olduğunu, dedim ki ben bu kızı bir daha görürsem sırılsıklam aşık olurum.'' Tekrar görmüştü. Beni zor bir durumdan kurtararak, beni görmüştü.

''Onu tekrar gördüğümde o an kalbime girdi. Fakat bunu kendime bunu kabul ettiremedim.'' Kabul ettiremedi mi? Kaşlarımı çattım. İşte bu kısmı bilmiyordum.

''İlk başta nasıl severim dediysem sonra zaten bir daha görmem demiştim.'' Dikkatli bir şekilde onu dinlemeye başladım. ''Onu tekrar gördüğümde ise kendime defalarca kez küfrettim desem doğrudur.'' Güldüm, o zamanlar aşk için imkansız biriydi. Tabi ki beni görene kadar.

''Onu tekrar gördüğümde ise askeriyedeydi. Onu sürekli görüyordum ve kısa bir süre sonra dayanamadım, onu sevdiğimi kendime itiraf ettim.'' Bundan sonra ki kısım en eğlenceli olan kısımdı.

''Kendime itiraf ettiğimde elimde çiçekler ile askeriyeye gittim. Elimde çiçekleri gören herkes beni dikkatlice izledi. Herkesin önünde ona çiçekleri verdim.''

Ben o çiçekleri aldığımda beni sevdiğini bile düşünmüyordum, neden böyle yaptığını merak etmiştim. Fakat onu rezil etmemek için bana uzattığı çiçekleri almıştım. ''Çok büyük bir başarı örneği.'' Diyerek güldüm. Tabi ki o da yüzünü buruşturdu. ''Gelelim en kötü kısma'' benim için en eğlenceli kısımdı.

''O gün onu karşıma alıp sevdiğimi söyledim ama o...'' Cümlenin devamını getiremedi. Bu haline daha çok güldüm.

''Sizi reddetti değil mi?'' Gülüşüm onu kızdırdı. Onu süründürdüğüm için asla pişman değildim.

''Beni reddetti. Fakat ben tabi ki onun peşini bırakmadım.'' Hatırladıklarım ile gülmemek için kendimi zorladım. Öyle bir andı çünkü bu an.

''Onun peşinden koşmaya başladım. Askeriyede sürekli yanına geldikçe benden kaçtı. Ona sürekli sevdiğimi söylediğimde umursamadı, sürekli benden kaçmak için uğraştı. Sonra her yerde karşısına çıkmaya başladım. Evinin önüne kadar onunla birlikte gidiyordum. Onu bıraktıktan sonra bazen kalır ve o sokakta öylece onu beklerdim.'' Ama gelmemiştim.

''Ama gelmedi.'' Bunu kırgınlıkla söylemişti. Bunun için o zaman için ne kadar üzüldüğünü tahmin etmek zor değildi. Gelmek istemiştim ama bunu yapamadım. Neden yapamamıştım ki.

''İlk başlarda bunu garipsese de bir süre sonra buna alıştı. Benimle birlikte gidip gelmeyi yadırgamadı. Onu hep çıkışta beklerdim, benim sürekli orada onu beklediğimi bilirdi. Eğer ki orada olmazsam gözleri beni arardı.'' Evet beni kendine o kadar alıştırmıştı ki, o orada yoksa işim olduğunu bahane ederek onu beklerdim. O geldiğinde giderdik, beni kendine o kadar alıştırmıştı ki o olmadan eve gitmek istemezdim. Çünkü o yollar bana çok boş gelirdi.

Hatırladıkları ile yüzü düştü. ''Onu her beklediğim bir takım tatsız olaylar yaşadım.'' Güldüm, Elif... Elif sayesinde hiç unutamadığı şeyler yaşamıştı. ''Başına çöp kovasını boşaltmasını mı dersin? Alparslan'ı yakmaya çalıştığını mı dersin? Alparslan'ın ayakkabılarını yapıştırıcı dökmesi mi dersin? Gerçekten hangi birini dersin?

Elif'in bu konuda listesi kabarıktı. ''Fakat asla ondan vazgeçmedim.'' İçim sıcacık oldu. ''Soğuk havada beklediğim için onu, bunu istemezdi.'' Evet istemezdim, üşütürdü. Hem yorgun da olmalıydı.

''Sürekli gitmemi söyleyip durdu.'' Fakat gitmedi.

''En sonunda bana acımış olacak ki beni evine aldı.'' Başımı olumsuz anlamda salladım.

''Sana acıdığı için değil, sana kıyamadığı içindi bence.''

Yüz ifadesi değişti. ''Öyle mi dersin?'' Öyleydi, ben ona asla acımadım. Aksine hayatımda en güçlü gördüğüm kişiydi. O soğukta ona bir şey olmasını istemezdim. Dayanabileceğini bilirdim ama istemezdim.

''Öyle o zaman bile seni seviyordu, sadece kendine itiraf edememişti.'' Bu doğruydu, ben o zaman bile onu çok sevmiştim.

''Sürekli peşinden koştuktan sonra bana bir yeşil ışık yaktı. İşte ben o an dünyanın en mutlu insanı oldum.''

Ona yeşil ışık yaktığım anlar, ''beni sakın bırakma''

''seni zor bulmuşum birde bırakacak mıyım?''

O günden kalan sözler pek tutulamamıştı. Beni terk ettiği için onu suçlayamazdım, sonuçta o buna mecbur bırakılmıştı.

''Onunla geçirdiğim vakitler o kadar değerliydi ki her anımı onunla geçirmek istedim. Onunla olan hayallerimi anlattım ona, ne kadar çok konuşmasa da onun da benimle bir gelecek istediğini, birlikte bir yuva kurmayı ve yuvayı çocuklarla taçlandırmayı istediğini biliyordum. Tıpkı benim gibi.''

Onunla bir yuva kurmuştuk ve bu yuvayı da çocukla taçlandırmıştık. Çocuklar değil çocuk ile, çocuklar kelimesi artık biraz imkansızdı.

''Ona evlilik teklifi ettiğimde ve evet dediğinde ben dünyanın en mutlu insanı olmuştum.'' Yüzünde burukluk geçti.

''Daha sonra garip davranmaya başladı.'' Ne diyeceğini bekledim. ''Nereden bilebilirdim ki hamile olduğunu.'' Buz kestim. O anları hatırlamak bile Alparslan için büyük bir yıkımdı. ''Sonunda evlendik, imzayı attığımda dünyanın en mutlu adamıydım. Birkaç saat sonra nasıl bilebilirdim ki tüm acıların bize yükleneceğini.''

Konuşmak için ağzını aralamıştı ki onu susturdum. ''Geçmişi açıp durma artık!'' Ben unutmayı seçmiştim, affetmiştim ama o neden unutamıyordu?

Yüksek bir çıkış yapmayı bende beklemiyordum. Derin bir nefes alıp konuştum. ''Senin hiçbir suçun yok Alparslan. Ben seni affettim ve şimdi hayallerimizin içindeyiz Alparslan. Bunu kabul et artık.'' Bizim hikayemiz az önce yaşadıklarımızdan ibaretti. Biz hikayemizin sonuna gelmiştik. Bizim hikayemiz bitmişti.

Asıl hikaye yeni başlıyordu.

Bana baktı, biz hayallerimizi gerçekleştirmiştik ve mutluyduk. Bu mutluluğu kimsenin almasına izin vermezdim.

Ona yaklaşıp dudaklarını öptüm. Bana karşılık verdi. ''Seni çok seviyorum Hazal.'' Gülümsedim.

''Bende seni.'' Kaşlarını çattı.

''Neden direk değil de dolambaçlı yoldan söylüyorsun?'' Yüzündeki ifadeden gülmemek için zor tutuyordum kendimi, ''eski Hazal böyle yapardı.'' Alparslan'ı sevdiğini çok fazla dile getirmezdi.

Gülümsedim, gülüşüme dalıp gitti. ''Ben seni hak etmek için gerçekten ne yaptım?'' Gülüşüm büyüdü.

''Beni hak etmek için beni sevmen yeterli, beni sev, daima sev.''

''Bunu sen söylemesen bile ömrümün sonuna kadar yaparım.'' Bunu o kadar emin söylemişti ki, ''sen benim en büyük lütfumsun.''

''Sen'' dedim. ''Çoğu şeyimin ilki olan adam, seni daima seveceğim.'' Bunu o kadar içten söylemiştim ki.

''Hazal Güçlü.'' Soyadıma özellikle vurgu yapmıştı. ''İyi ki hayatımdasın, iyi ki yuvamsın, iyi ki çocuğumun annesisin.'' İyi ki Alparslan, iyi ki senin her şeyinim.

''Seni çok seviyorum.'' Dudakları kıvrıldı. Elleri saçlarıma gitti. Gözlerime içtenlikle baktı. Gözlerimiz birbirine takılı kaldı.

Aşk evliliği bitirirmiş. Bizi bitirmemişti şahsen.

''Dünyam olduğun için teşekkür ederim Hazal. Beni affettiğin için teşekkür ederim.''

''Beni sevdiğin, benden vazgeçmediğin için teşekkür ederim.'' Dudaklarımızın teması uzun sürmedi.

(...)

Başımı arkaya yasladığımda Alparslan'a gülümseyerek bakıyordum. Kızımızı eğlendirmek ile meşguldü. Ceylan bana baktığında ''ne düşünüyorsun?'' Diye sordu.

''Çok doğru insanı sevdiğimi,'' diyerek dürüst oldum. ''Abim gerçekten kızına karşı çok iyi bir baba''

Ona dönerek konuştum. ''Sadece kızına karşı değil, sana karşı da iyi bir baba'' bunu inkar edemezdi.

Buruk bir tebessüm geçti dudaklarından, ''bilmiyorum daha önce bu duyguyu görmediğim için bilemem.''

''Bende görmedim.'' Diyerek dürüst oldum. ''Ne anne sevgisi gördüm, ne de baba.'' Ben bunlardan eksik büyümüştüm.

''Alparslan beni seven ilk erkekti ve son olacak.''

''Hiç aileni merak etmedin mi?''

Buruk bir tebessüm geçti dudaklarımdan, ''ettim hem de defalarca ama bulamadım. Onları ne kadar aradıysam bulamadım Ceylan.'' O benim aksime gerçek ailesini bulmuştu. Geriye bir tek abisi ve amcası kalsa da bulmuştu.

Acaba bende onlardan var mıydı?

Mavi'nin kahvaltısını hazırladığımızda Alparslan ve Mavi'yi çağırdık. Ceylan saldırıdan sonra az da olsa kendine gelmişti.

Kızım gelip anne diye boynuma sarılınca afalladım. ''Güzelim.'' Diyerek kızımın saçlarına öpücük kondurdum.

Alparslan bu halimizi öyle içten izliyordu ki. ''Hadi bakalım yemek vakti.'' Diyerek kızımı yerine oturttum. Bir yandan da ona reçel sürmeye başladım. Kızım reçelli ekmeği yerken yüzüne bulaştırdı. Bezi alıp kızımın yüzünü sildim.

Alparslan'ın ''sende bu şekilde annenle büyüyebilirdin.'' Deyince durdum. Ona döndüğümde bana bakıyordu. Neden bu konuyu durduk yere açmıştı ki.

Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Doğru bende annemle böyle büyüyebilirdim, ama beni terk etmişti.

''Sen iyi misin Alparslan?''

''İyiyim güzelim.'' Ceylan heyecanla okulda olan olaylarını anlatıyordu. Eskisine göre daha iyiydi, giyimi, özgüveni, mutluluğu her şeyi değişmişti ve bunu sadece biz değil okuldaki arkadaşları da fark etmişti. Bunun nedenini sorduklarında ise kısaca her şeyin üstünden geçmişti. Detayda acılar vardı çünkü

Onu dinlerken aynı zamanda da Mavi ile ilgileniyordum. ''Bugün bir plan mı yapsak?'' Diyen Alparslan ile ona döndüm. ''Bir yere mi gideceğiz?''

Başını salladı. ''Evet.'' Ceylan'da bende heyecanlandık. ''Nereye?'' İkimizin aynı anda bunu sorması biraz garipti.

Alparslan'ın yüzündeki ifade ile ''hayır'' diyerek feryat ettim. ''Ben bu bakışı biliyorum, kesin berbat bir yere götürecek bizi.''

Yüz ifadesi anında değişti. ''Hadi ama Hazal.''

''Ben gelmiyorum.'' Dedim kararlı bir sesle.

''Geliyorsun.''

''Gelmiyorum.'' Bu bakıştan sonra asla gelmezdim.

(...)

Alparslan'a çıldırmamak için zor duruyordum. Beni nasıl getirdiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yanımızda Orhan ve ailesini de eksik etmemişti. Biz nerede miydik?

Alparslan'ın zamanında beni zorla getirdiği yerlerden birindeydik. Daha önce böyle bir yere de gelmiştik, hem de birlikte.

Peki biz nerede miydik? At çiftliğinde, Alparslan bizi at çiftliğine getirmişti. Alparslan at sürmeye bayılırdı. Eskiden de beni bir at çiftliğine götürmüştü ve ben orada attan düşmüştüm. At beni neredeyse ezecekti. Alparslan son anda yetişmeseydi halim nasıl olurdu tahmin bile edemiyorum.

''Tahmin etmeliydim.'' Diye homurdandım. Mavi, atlara heyecanlı gözlerle bakıyordu. ''Çocukları da midilliye bindiririz.'' Diyen Alparslan'a ters ters baktım. Gerçekten hala konuşuyor muydu?

Üstümdeki kıyafetleri değiştirmek zorunda kalmıştım. Alparslan'a inat edip binmem diye at için giyilmesi gereken kıyafetleri yolda bir dükkana girip orada almış ve giydirmişti. Ben onları giyerken binici kıyafeti olduğunu bana acele ettirmesinden anlamamıştım. Sağ olsun anladığımda da iş işten geçmişti.

Daha önce at binmeyi bana öğretmişti. Bu sayede deneyimliydim, fakat Orhan için geçerli olmadığını anlamam uzun sürmemişti. Bakışlarından bunu çok fazla belli ediyordu.

''Alparslan sana diyecek söz bulamıyorum.'' Bana muzır gözlerle bakıp belimi tutup beni kendine geçti. ''Cıvıklaşma! Ben ciddiyim.'' Hem de çok.

Oysa o olaydan sonra böyle bir yere bir daha gelmeyeceğim diye kendime söz vermiştim. Ben sözümün hala arkasındayım, benim buraya geleceğimden haberim yoktu ki.

Saçlarıma öpücüğünü kondurdu. Nefesimi verdim, ben kime ne anlatıyordum ki.

''Biraz eğleneceğiz sadece,'' dedi. ''Daha önce de öyle dedin ama o at şirret at beni eziyordu.'' Demek zorunda kaldım.

''Ama ezmedi.''

''Geç kalsaydın ezecekti.''

''Daha önce ezmesine izin vermediği gibi şimdi de izin vermem Hazal, sen sadece bana güven hiçbir şey olmayacak.'' Nefesimi verdim, daha fazla inatlaşmaya gerek yoktu. Üstelik at sürmek için heyecanlandığını görebiliyordum. Bir keresinde geldiğimizde bir gün çocuklarımız ile de geleceğiz demişti.

Gerçekten de çocuğumuz ile gelmiştik. Bir aile olarak üstelik kardeşi ile birlikte hayallerimizin bile üstündeydi. Çok istediğini görebiliyordum, daha fazla inatlaşarak onu uğraştırmaya gerek yoktu. O da kendine göre haklıydı. ''Peki öyle olsun.''

Gülümsedi. Beni kendine yasladı, asla itiraz etmedim. ''Heyecanlı mısın?''

''Çok'' dedim.

Ceylan da üstünü değiştirerek yanımıza geldi. ''Ben hazırım.''

''Önce bize nasıl yapacağımızı öğretmeleri gerekmiyor mu?'' Zerrin at süremeyecekti. Malum kendisi hamileydi.

''Önce bizi izle bakalım.'' Alparslan'ın kendinden bu kadar emin oluşu beni güldürdü. Aynen öyle Orhan önce şaheseri izle. Umarım tekrar attan düşmezdim. Çünkü bu sefer çok büyük rezil olurdum.

''Hadi Hazal'' görevlilerin verdiği atları gösterdi. Önce bana destek olmak için belimi tuttu. Üzengiye basarak rahat bir şekilde ata bindim. Alparslan beni bindirdikten sonra kendi de atına bindi. Sevgili kızıma baktım, halasının kucağında bizi izliyordu. Görevliye ''adı ne?'' Diye sordum. ''Karayel'' demesiyle onu sevdim.

''Seninle harika bir ikili olacağız Karayel.'' Diyerek gülümsedim.

''Bir yarışa var mıyız?'' Diyen Alparslan'a döndüm. ''Varız.''

Attan düştükten sonra bir daha buraya gelmeyeceğime kendime söz vermiştim. Fakat Alparslan'ın yokluğunda kendimi bir at çiftliğinde bulmuştum. O zamanlar oraya sık giderdik ve sürekli bindiğimiz bir at vardı. Onun yanına gidip onunla sohbet etmiştim. O zaman karnımda olan Mavi'yi beni görünce hissetmişti. Direk boynunu eğip karnıma sürtünmesinden bunu anlamıştım.

Benim atım kömür kadar siyahtı. Alparslan'ın atı ise bulut gibi beyaz. Atlarımızı yan yana getirdik. Dizginleri gevşek tuttum. ''Hazır mısın?'' Gülümsedim.

''Hazırım,'' neden ata binince bu kadar mutlu olmuştum?

''O zaman sayıyorum.'' Diyen Orhan'a döndüm. ''Say''

''Üç, iki ve bir'' İkimiz aynı anda toprağı yırttık. Atlarımız sanki altımızda dünya kaçıyormuş gibi koştular. Rüzgar çarpıyordu yüzüme, bana gülümsüyordu.

Beklemediğim bir şekilde kollarımı iki taraftan kaldırdım ve özgürlüğü hissettim. ''Hazal'' bana ne yapıyorsun? Der gibi baktı. Kahkaha attım, ''güzel yapabildim mi?''

''Çok güzel yaptın ajan hanım'' ajan hanım mı? Kaşlarımı çattım, bu halime kahkaha attı. Bu adam benimle eğleniyor muydu?

Hadi bakalım eğlenceli olacak, bir anda onu geçerek arkamda bıraktım. Arkamdan şaşkınca bana baktığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. En sonunda ise kazanan ben oldum.

Onun olduğu kısma döndüm. ''Ben kazandım,'' demiştim ki atım bir anda şaha kalktı. Bunu beklemediğim için afalladım ve hemen kendime gelip hemen atımın dizlerini sıkıca tuttum.

Bu seferde kendim şaha kalktım. Yüzüme çarpan rüzgar bana öyle güzel hissettiriyordu ki. Özlemiştim, Alparslan ile böyle vakit geçirmeyi özlemiştim ve bu bana çok iyi gelmişti. Bu an benim gerçekten yaşadığımı hissettirdi.

Alparslan bana bakıp gülümsedi. ''Az önce olduğu gibi değilsin.'' Çünkü birlikte bu şekilde olmayı özlemiştim.

Gülümsedim, ''çünkü özledim.''

Dudakları kıvrıldı. ''Ata binmeyi mi?''

Başımı olumsuz anlamda salladım. ''Seninle böyle içten bir şekilde mutlu olmayı.'' Gerçekten çok özlemiştim.

Bizimkilerin yanına döndük. Ben attan inerek sıramı savuşturdum. Orhan kendine bir at alıp görevlilerin dediklerini dinleyerek ata bindi. O sırada ona nasıl sürmesi gerektiğini anlatmaya başladı. Alparslan attan inerek kardeşini yanına çağırdı. Ceylan heyecanlı bir şekilde abisinin yanına ilerledi.

Abisi onu kontrollü bir şekilde ata bindirdi. Kızımı kucağıma alarak onları izlemeye koyuldum, Ceylan ata bindikten sonra Alparslan da onun arkasına binmişti. Onunla birlikte minik bir geziye çıkmışlardı.

''Sende midilliye binmek ister misin güzelim?'' Diyerek kızıma döndüm.

''Evet'' diyerek bildiğin bağırdı. Çok heyecanlandığı belli oluyordu, kızıma gülümsedim. ''Hadi o zaman'' bir midilli alarak kızımı üstüne oturttuktan sonra onun yanında duruyordum. Kızım eğleniyor görünüyordu, bir süre sonra Alparslan gelerek kızımızın midillisini ilerletmeye başladı.

Mavi heyecanlı bir şekilde ilerlerken bende onların peşinden ilerliyordum. ''Evet güzelim bak hiçbir sıkıntı olmadı.''

Güldüm. ''Bu kadar emin olma.'' Elbette bir sıkıntı olurdu. Artık bunu canı gönülden inanıyordum. ''Neden öyle diyorsun? Bak işte hiçbir sıkıntı yok ve olmayacak'' demişti ki, demez olaydı. Gerçekten demez olaydı. Şom ağzına başlayacağım ama!

Ceylan'ın çığlığı ona dönmemize sebep oldu. At onu sırtından atmak için uğraşıp duruyordu ve Ceylan ona direnmeye çalışıyordu. Gerçekten kahretsin. Alparslan hızla koştu. Ardından Ceylan daha fazla dayanamadı, Allah'tan Alparslan'ın üstüne düşmüştü. At sakinleşince derin bir nefes aldım. Benim düştüğüm kadar kötü olamazdı. Ceylan en azından abisinin üstüne düşmüştü ama ben tam yere bodoslama bir şekilde düşmüştüm.

Gerçekten hiçbir şey olmamıştı.

 

Bölüm : 11.04.2025 23:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...