48. Bölüm

47. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

İyi okumalar fıstıklarım

 

Defne'nin yere düşmesine izin vermedim. Omzundan vurulmuştu. Ama sanki vurulan o değilmiş gibi fazla soğukkanlıydı. ''Defne'' dedim omzuna tampon yapmaya çalışarak ''iyi misin?''

Başını salladı. ''İyiyim.'' Buna sevindim.

''Defne!'' Gelen Tuna ile Defne'nin bakışları sevgilisine yöneldi. Defne'nin kanlı omzunu görünce beyninde sanki şimşek çaktı. Bunu çok net bir şekilde gördüm. ''İyi misin?'' Diyerek yanına koştu. ''İyiyim.'' Demesi bile Tuna'yı rahatlatmadı. ''Hadi hemen hastaneye gidiyoruz.'' Defne başını salladı. Buna itirazı yoktu.

Bir saat içinde kendimizi hastanede bulduk. Tüm tim sevdiklerine destek olmak için uğraşıyordu. Çok korkmuşlardı. Bakışlarım Elif'teydi. Karan sayesinde az da olsa kendine gelmişti. Daha önce bu tür şeyler yaşamadığı için korkması normaldi. "Elif" diyerek omzuna dokundum. Ona destek olmak istedim. "Daha iyi misin?''

Başını salladı Elif. "Daha iyiyim." Nefesimi seslice verdim. Ne yalan söyleyeyim rahatlamıştım. Alparslan kardeşini sakinleştirmek ile uğraşıyordu. Ceylan abisinin göğsüne yaşlanmış bir şekilde kendine gelmekteydi. Alparslan'ın tek yaptığı kardeşinin saçlarını okşayarak ona destek vermekti.

Gelen Kudret Albay ile herkes ayağa kalktı. Yanındaki de kimdi?

Bu onu tutuklamak için gelen savcı değil miydi? Gelip herkese tek tek destek olmaya çalıştı. En son bakışları Ceylan'da durdu. "Ceylan" demesiyle Ceylan ona döndü. "Amca" diyerek amcasına sarıldı. Savcının bakışları neden kıskançlık yatıyordu etrafa. Üstelik buruk bir kıskançlık.

Ardından "kimin yaptığını biliyor musunuz?" Diye sordu. Tim bilmediğini söylerken "Kuzgun" demekle yetindim o an. Albay bana döndü. Kuzgun dediğim an göz bebekleri titreşti. "Bu konuyu daha sonra konuşalım." Başımı salladım. O da bu sırada telefonunu çıkardı. Kimi aradığını bilmiyorum ama tahmin etmesi zor değildi. Yavuz başkan.

Defne bir süre sonra sarılı koluyla yanımıza geldi. Tuna'nın içini derin bir rahatlık kapsadığını söylememe bile gerek yoktu.

"Defne" dedim ona dönerek, "sana bir can borcum oldu." Diyerek gülümsedim.

"Bir ara ödersin." Diyerek ona bir borcum olduğunu hatırlattı. Bir gün umarım öderim Defne. İçeri giren Yavuz başkan ile ona döndük.

İlk önce iyi olup olmadığımızı sordu. Ardından bu konuyu daha sonra konuşmamız gerektiğini hatırlattı.

Şu anda karargahta bulunuyorduk. Ben Alparslan ve Defne.

Birde Yavuz başkan ve Kudret Albay vardı. "Kimdi onlar?"

"Kuzgun... Bunu yapan Kuzgun'du."

Yavuz başkanın yüz ifadesi değişti. Ardından Defne'ye döndü. Defne başını arkaya attı.

"Bunu nereden anladın?" Diye sordu.

"Çünkü orada onun oğlunu gördüm."

Alparslan'ın da yüz ifadesi bir şeyler olduğunun şüphesindeydi.

"Yaptığımız operasyonun intikamını almak istemiş olabilirler." Dedi Alparslan.

Yavuz başkan yumruklarını sıktı. "Kuzgun!" Yüz ifadesi, sesi ilk defa bu kadar korkutucuydu. Ya da ben ilk defa böyle görüyordum. "Bu yaptığına seni pişman edeceğim."

Ses tonu beni afallattı. Sanki Kuzgunun onun hayatında önemli bir yeri varmış gibi düşünmemin sebebi neydi?

Yavuz başkan ardından bana döndü. Gözlerimde her ne gördüğüyse kendini hemen topladı. Gözlerimde gördüğü şüphe.

Burada ne döndüğünü bilmiyordum ama bulmayı istiyordum. Ters giden bir şeyler vardı. Bunu hissediyordum. İçinde olduğum durum neden bu kadar canımı sıkmaya başladı o an... Bilmiyorum ama o an ilk defa içimde öyle büyük bir şüphe filizlendi ki.

''Bir şeylerden mi şüpheleniyorsun Hazal?'' Diyen Kudret albay ile ona döndüm. ''Bazı şeylerden şüpheleniyorum ama henüz bende neyden şüphelendiğimi bilmiyorum.'' Yavuz başkanın gerildiğini hissettim ama hemen kendini toparladı.

İçimdeki şüphe vardı ama o şüphenin ne olduğunu bilmiyordum. Yavuz başkan neden gerildi? Sanki bir şeyden korktu.

Umursamamak istedim, ilgilenmemek istedim. Sonuçta Yavuz başkanın mutlaka sakladığı bir şey varsa bir bildiği vardı. Bunu düşünmeyi kendime uygun gördüm.

Ne kadar dikkatli bakarsam bakayım, perde arkasında gözden kaçan bir şeylerin olduğuna dair o rahatsız edici his peşimi bırakmıyordu.

(...)

Hasan doktorun söylediği sözler ile rahatladı. Eşi ile birlikte rahat bir nefes aldı. Kızının ateşi çok artmıştı. Mecburen acile getirmişlerdi. Ama şimdi durumu iyiydi.

Hasan verilen ilaçları almak için eşinden ayrıldı. Koridorda ilerlerken bir anda gördüğü beden ile göz bebekleri titreşti. Öylece kaldı, hareket edemedi.

Ağzından tek bir kelime döküldü. "Anne..." Dediği kelime bu oldu. Annesini gördü sanki karşısında, aynı saçlar, aynı gözler aynı yüz hatları o kadar çok benziyordu ki annesine.

Hasan gördüğü kişinin kardeşi olabileceğini ilk başta algılayamadı.

Hanife Duran sandı onu, hızla peşinden koşmaya başladı. Hazal o sırada etrafı inceliyordu.

Başka bir koridora girdi Hazal. Hasan da peşinden ilerledi. Hazal orada aradığı şeyi aramış gibi gülümsedi. Hazal'a dikkat kesildi Hasan. O sırada Hazal tekrar gözden kayboldu.

Bununla birlikte Hasan isyan etti. "Hadi ama."

Kaybetmişti onu, bir kez daha...

O an aklına dank edenler ile yutkundu. "Kardeşim..." Diye bildiğini tek şey bu olmuştu. Anlamıştı Hasan. Gördüğü kişinin kardeşi olduğunu anlamıştı.

Nefes almaya çalıştı ama alamadı. Boynunu açtı. İyi değildi, "kardeşim."

Geçmiş kendini gösterdi. Kardeşine baktı, kardeşi mışıl mışıl uyuyordu. Annesine baktı ardından, "hadi Hasan fazla vaktimiz yok." Diyen annesine başını salladı. Ardından yetimhanenin kapısına bıraktı kardeşini,

"Güzel kardeşim ben seni her zaman seveceğim bunu unutma olur mu?" Diyerek buruk bir şekilde gülümsedi kardeşine, canı yanıyordu ama alışacaktı. Kardeşini bırakmak zorunda kalacağı için canı acıyordu ama başka şansı yoktu.

Kardeşinin yanağını öptü son kez ve ardından arkasında kardeşini bırakarak gitti.

Kardeşi ile son anı o an olmuştu. Şimdi ise yıllar sonra bir hastane koridorlarında olduğunu sanıyordu. Fakat daha önce onun mekanına geldiğini, fakat onu umursamadığını bilmiyordu.

Kız kardeşi yakın zaman içinde 29 yaşında olacaktı. Tek başına geçirdiği 29 yıl...

Canını en çok yakan buydu. Kardeşinin yaşadığını biliyordu. Daha önce Yavuz başkan ile konuşmuştu. Kardeşinin iyi olduğunu biliyordu.

Bu ona yeter miydi? Yetmezdi ama idare etmek zorundaydı.

Kardeşi yaşıyordu, mutluydu. Bu ona yeterdi. Yaşamasından çok mutlu olması onu sevindirmişti.

Şimdi kardeşini yıllar sonra görmüştü ama yanına gidememişti.

"Tıpkı annene benziyor değil mi?"

Yanında duran Yavuz başkanı o an fark etti. Ne tepki vereceğini çok bilemedi. "Oydu değil mi?" Diye sordu yenilgiyle.

Başını salladı Yavuz. "Kardeşin Hazal."

Kaşlarını çattı Hasan. "İsmi Hazal mı?"

"Annen koydu ismini, mektupta belirtmiş."

"Hazal" dedi titrek bir sesle. Kardeşinin ismi Hazal'dı ve o bunu 29 yıl sonra öğrenmişti. Hem de abisi olduğu halde...

Hasan her daim kardeşini sevmişti. En çok sevmesinin nedeni ise aynı melek gibi bir kadının anneleri olmalarıydı. Annesini az çok hatırlıyordu ama hatırladığı çoğu anı acı vericiydi. Annesinin nasıl acı çektiğini izlemişti. Küçük bir çocuk iken buna mecbur kalmıştı. Annesi gerçekten Hasan'ı sevmiş miydi?

Annesi oğluna her baktığında bir kabusunu görüyordu. O yüzden oğlunun yüzüne bakmaktan hep çekinmişti. İşte en acı olan kısımda buydu. Annesi acılar içinde ağlarken annesinin yanına gidip anne üzülme geçecek deyip annesinin yaralarını öpmesine rağmen Hanife onu yanından kovardı.

Fakat Hanife oğlunu sevmişti. O adam ile az çok bir benzerliği vardı. Yüz hatları dışında hepsi annesinden hatıraydı ama annesi yine de oğluna baktıkça o anı hatırlıyordu. Bir süre sonra bunu umursamamaya başlamıştı. Oğlunu gerçekten sevmeye başlamıştı.

Hazal ise asla o adama benzemiyordu. Sadece annesine benziyordu. Bu sayede annesi Hazal'ı sevebilmişti. Belki de annesi bu yüzden canını umursamadan kızını korumuştu.

Annesine benziyordu Hazal... Annesi gibi çok güzeldi. Annesi gibi eşsizdi.

Hasan daha fazla bir şey diyemedi. Ne diyebilirdi ki. Bu zamana kadar kolay şeyler yaşamamıştı. Annesinin çığlıklarını bizzat duymuştu. Babası eline bir silah verip adam öldürdüğünde minicik bir çocuktu.

Buna mecbur kalmıştı, mecbur bırakılmıştı. Yavuz onu babasının elinden kurtardığında ise yetimhanelerde yaşamaya başlamıştı. Fakat Yavuz onu hep ziyaret ederdi. Ona her türlü imkanı vermişti. Okumasını sağlamış, mutlu olmasını sağlamıştı. Şuan ne olursa olsun mutluydu.

Çok sevdiği eşi, çocukları ve birlikte işlettikleri dükkanları. Hasan mutluydu ama o içinde kardeşine karşı hissettiği ukde asla geçmiyordu. Geçmesini de düşünmüyordu. Sadece kardeşi ile yüzleştiğinde, kardeşi ona abi dediğinde geçebilirdi. O anın gelmesinin de imkansız olduğunu düşünüyordu. Bunu yapabilmesi için babasının ölmesi şarttı.

Fakat babasını öldürmek hiç mümkün değildi. O çok güçlüydü.

Yavuz, Hasan'ın omzunu sıvazlayıp daha fazla bir şey demeden uzaklaştı. Gerçekler çok can yakıcıydı.

Gecenin zifiri karanlığında gelen kişiye döndü. ''Defne''

Defne ''Başkanım''

''Anlat, ne oldu? Onu gördü mü?'' En büyük korkusu buydu. Eğer ki Serhat, Hazal'ı görmüşse büyük bir felaket geliyor demekti.

''Görmedi başkanım.'' Yavuz derin bir nefes verdi. Kalbinde hissettiği korku yerini rahatlamaya bıraktı. Çok korkmuştu.

''Hazal o an fark etmedi ama yüzünü göstermek için çok hamle yaptı. Fakat Serhat başını bile çıkaramadı. Bir an çıkarmıştı ki hemen Hazal'ın önüne geçtim.'' Bu yüzden vurulmuştu.

''Eline sağlık Defne iyi iş çıkardın.''

''Başkanım peki ne yapacağız? Hazal'ı bu şekilde kandırmış gibi hissediyorum.'' Defne Hazal'ın tüm gerçeklerini biliyordu. Bildiği şeyleri Hazal'dan gizlemek canını çok yakıyordu. Onun en büyük sırrını ondan saklamak canını çok acıtıyordu. Fakat elinden bir şey gelmiyordu.

''Gizlemeye devam et Defne. Emin ol bu Hazal'ın iyiliği için henüz bunu öğrenemez.'' Defne yenilmişlikle başını salladı. ''Emredersiniz başkanım.''

Tam o an Alparslan'ın telefonuna bir kod geldi. Gelen kod ile sanki nefesi kesildi. ''Bitmişti.'' Diye fısıldadı. ''Operasyon bitmişti.'' O halde neden kod gelmişti?

Hazal'a bir şey demeden buluşmaya gitmesi gerekiyordu. Hazal'a baktı. Pek uykusu yoktu. Birlikte film gecesi yapmaya karar kılmışlardı. Bu sayede yaşanılan stresten de kurtulabilirlerdi. Ceylan'ı uyutmak onun için bir çileden farksız olmuştu. Kardeşi oldukça korktuğu için Alparslan onun yanından ayrılamamıştı.

Anlaşılan tekrar psikolog yolları görünmüştü Ceylan için.

Hazal içeride telefonu ile ilgileniyordu. Ne gördüyse yüzünde bir gülümseme oluştu. Bu gülümseme ile Alparslan'ın içine bir huzur ekildi. Hazal'ı nasıl atlatıp çıkacağını düşündü. Tek çıkar yolu görünce küfretmemek için zor tuttu kendini, ''uyku ilacı.'' Evet Hazal'ı uyutup gidecekti. Tek çıkar yol buydu. Kahvesine attığı uyku ilacı ile Hazal'ın yanına ilerledi.

Hazal, Alparslan'ı görmesi ile telefonunu bıraktı. Aldığı kahveden bir yudum içti. Bu Alparslan'ı rahatlatmıştı. Oturduğunda birlikte film seçmeye başladılar. Film seçme işini bitirdiklerinde Hazal çoktan kahvesini bitirmişti.

Tam filmi açacaktı ki Alparslan onu durdurup onu kendine çekti. Hazal Alparslan'ın ne yapmak istediğini anladı. Alparslan'ın desteğe ihtiyacı vardı. Başını göğsüne yasladı. ''Hazal'' diye mırıldandı. Aynı zamanda Hazal'ın saçlarını okşuyordu. Hazal mayışmış bir şekilde Alparslan'ın yaptığına tebessüm etti.

''Seni çok seviyorum Hazal.'' Hazal duydukları ile içinde hissettiği sıcaklıkla ''biliyorum.'' dedi.

Nasıl bilmezdi? Alparslan'ın onu çok sevdiğini nasıl bilmezdi. ''Bende seni çok seviyorum Alparslan.''

''Bu hayattan tek istediğim seninle ve kızımızla mutlu olmak.'' Hazal'ın da tek isteği buydu.

Alparslan yorulmuştu, zamanında onca yaşadıkları şeyler onu çok yormuştu. Hazal'a yaptıkları için hiçbir zaman kendini affetmeyecekti. Hiçbir zaman kendini affedemezdi. Ama uyandığında gördüğü yüz her zaman içindeki acıyı azaltıyordu. Hazal'ın ona her gülümsemesi onun için en büyük lütuftu.

''Çok yoruldum Hazal.'' Bunu tükenmişlikle söylemişti. ''Sensizlik tüketti beni.''

Hazal, Alparslan'a daha da sokuldu. ''Bitti artık Alparslan. Bitti her şey bitti. Tüm acılar bitti.''

Oysa ki tüm acılar yeni başlıyordu.

''Sen yokken sensizliğe dayanmak bir adım uzağında olmana rağmen yaşadığım hasret bitecek gibi değildi.''

''Ama bitti. Bak bize, biz artık mutluyuz Alparslan. Biz her şeye rağmen mutluyuz.''

''Ya tekrar karşımıza zorluklar çıkarsa.'' Diyerek mırıldandı.

Hazal gülümsedi. ''O zaman bizde o zorlukları savaşarak yeneriz.'' O zorlukları yenerler mi bilinmez ama savaşırlardı.

''Sana az da olsa hasretimi gidermek için hep geceyi beklemek zorunda kalırdım. Hep uyumanı bekler, uyuduğunda sadece seni izlerdim.''

''Ama şimdi beni istediğin kadar izleyebilirsin.''

Alparslan gülümsedi. ''Ben seni kazanmak için ne yaptım?''

''Sevdin beni Alparslan, sen beni çok sevdin ve seveceksin.'' Öyle yapacaktı, sevecekti. Kızını ve karısını çok sevecekti.

Hazal'ın gözlerini kapaması ile Alparslan derin bir nefes aldı. Yanağını elinin tersi ile okşadı. ''Seni hep sevdim ve hep seveceğim Hazal.''

Ardından karısını kucağına alıp yatağına yatırdı.

Ardından ceketini giydi. Silahını beline takıp arabanın anahtarlarını aldı, hazırdı.

Arabada aklına türlü senaryolar geliyor ve bu onu korkutuyordu. Neden onu çağırmışlardı? Geldiği tepe ile derin bir nefes verdi. Bir daha buraya geleceğini düşünmemişti.

Arabadan inip orada duran bedenin yanına gitti. Yavuz, Alparslan'a döndü. ''Başkanım.'' dedi şaşkınlıkla.

''Gel evlat.'' Alparslan ilerledi. ''Beni siz mi çağırdınız?''

Başını salladı Yavuz. ''Ben çağırdım.''

''Neden başkanım?''

''Gerçekler için.''

''Anlamıyorum.''

''Öğrendiğimiz istihbarata göre Affan seni Kuzgun'a sunmuş. Eğer ölürsem bu adamı iyi değerlendir demiş.'' Alparslan'ın yüzü sertleşti. Hadi ama daha bugün çok yorulduğunu haykırmıştı Hazal'a.

''Kabul etmiyorum, bu görevde yokum.'' Artık Hazal ile mutlu olmak istiyordu. Görevi başkaları da yerine getirebilirdi.

''Sana öyle bir neden vereceğim ki bu görev için sürüneceksin.'' Alparslan'ın kaşları çatıldı. Hangi neden Hazal ile olan mutluluğuna engel olabilirdi?

"Neden ile ilgilenmiyorum."

Daha fazla birşey söylemeden arkasını dönüp ilerledi. "Hazal..." Dedi Yavuz.

Alparslan durdu, Hazal mı? Yavuz'a döndü. "Evet Hazal ne?" Duyacağı şey ne olabilirdi?

"Hazal Kuzgun'un kızı."

O an Alparslan'ın tüm dünyası durdu. Kalbi kasıldı, hareket edemedi. Ne demek Hazal, Kuzgun'un kızı...

"Ne?" Diye bildiğini tek şey bu olmuştu. Ne? Ne denilebilir ki zaten. Hayatının aşkı olan kadın ne demek bir teröristin soyundan geliyor?

"Annesi Hanife kızını kurtarmak için yetimhaneye bırakmıştı. O zaman Hazal'ı daima korumak için uğraştık. Fakat Hazal nasıl olduysa Affan ile tanışma fırsatı buldu. Affan anlamıştı, fakat bunu söyleyemedi, öldü.

Affan'ın son sözleri neydi?

Acı çekeceksin Alparslan

Onu demesinin nedeni Hazal'dı. Bir terörist kızıydı.

"Emin misiniz?" Dedi.

Yavuz "eminiz." İçinde oluşan sızı dinmedi. "Hazal bunu bilmemeli Alparslan. Hazal'ın peşinde, o adam Hazal'ın peşinde."

"Tamam." Dedi yenilmişlikle başka şansı yoktu. "Varım" Hazal için bu görevi kabul etmişti.

Ne olursa olsun o Hazal'dı. Onu sevecekti. Onun sevgisi o iki çift lafa bağlı değildi. Sonuçta kendi ailesini o seçmemişti.

O ailesinden çok kendisine bakılmalıydı. Bir teröristin kızı olsa da kendi ülkesine hakkı ile hizmet eden bir kadındı. Buna bakılmalıydı, kendi ailesine, babasına değil kendisine bakılmalıydı.

"Sana bir hikaye anlatacağım." Dedi Yavuz. Alparslan ona döndü.

"Dinliyorum."

Yavuz içli bir nefes verdi. ''Bir adam ve kadın vardı.'' Diyerek hikayeye başladı.

''Adam ve kadın birbirlerini çok seviyordu. Adam, kadının daha iyi bir hayatı olsun diye çalışmaya gitmişti. Ama kadın kötü bir babaya sahipti. Adamın yokluğunda babası onu istemediği bir adamla evlendirdi. Kadın direndi, haykırdı ama kimse duymadı. Sevdiği adam uzaktaydı ve artık esaretten farksız olan bir evliliğin içine hapsolmuştu.

Zaman geçti, kadın istemediği bir çocuğa hamile kaldı. Oğlunu kollarına aldığında içinde tarifsiz bir hüzün vardı. Ama asıl felaket daha sonra geldi. Kocası bir teröristti. Bunu öğrendiğinde kaçmanın bir yolunu buldu. Oğlunu yanına aldı ve kaçtı.

Adam, yıllar sonra görevini yaparken kadının izini buldu. Onu ve çocuklarını kurtarmak istiyordu. Ama işler sandığı gibi kolay değildi. Kadın kızını kurtarmak için başka bir yol seçti. Onu yetimhaneye bıraktı, kocasından kaçmaya devam etti.

Ama kocası kızını istiyordu. Çünkü onu satmıştı, kadın bunu anladığında artık kaçmak için bir çözüm yolu olmadığını anladı. Adam yetişemeden kocası onu acımasızca öldürdü.

Adam sonunda kadının oğlunu kurtardı. Ama bir şey değişmişti, artık hayatının geri kalanını kadın için yapamadığı her şeyi yaparak geçirecekti Onun çocuklarını özellikle de kızını koruyacaktı. Kızını uzaktan izledi, çünkü o annesine çok benziyordu, babasına asla benzemiyordu. Sadece annesine benziyordu. Üstelik adını sevdiği kadın koymuştu. Kızının adını bir zamanlar aşık olduğu adam kızımız olursa bu ismi koymak isterim demişti ama kadın onun kızına koyamamıştı bu ismi.

Ve zaman geçti, kız büyüdü. Annesini hiç tanımadı, ama ona benzedi. Babasına değil, sadece annesine... Adam ise hep oradaydı. Uzaktan sessizce, görünmeden... Çünkü onu korumak artık onun tek yaşama sebebiydi.''

Alparslan gözlerini şaşkınlıkla irice açmıştı. ''O adam sizsiniz.'' Şaşkınca nefesini verdi. Alparslan bunun şaşkınlığını yaşadı kısa bir süre ardından Hazal'ın söylediklerini anımsadı. Onun yokluğunda Hazal'a her türlü yardımı yapmıştı. Fakat aslında amacı farklıydı. Onun amacı uzaktan koruyan bir baba gibi onu korumaktı.

''Hazal'ı sevmişe benziyorsunuz.'' Dedi Alparslan.

''Çok... Hanife zamanında kızını bana emanet etti ve ben onun bana emanetini korudum kolladım, sevdim.'' Çok sevmişti. Hazal'ı çok sevmişti. Kendi kızı gibi sevmişti.

Alparslan daha fazla bir şey söylemedi. Kısaca geçen duygusal konuşmanın ardından ayrıldılar.

Alparslan eve geldiğinde kendini bitkin hissediyordu. Kızını ve kardeşini kontrol etti. Ceylan üstünü açmıştı. Yanına gidip üstünü örttü. Kardeşinin saçlarına bir öpücük koydu.

''Baba...'' Diyen sesi ile duraksadı Alparslan. İçinde bir burukluk oluştu. Baba sevgisi hiç görmemişti değil mi? Alparslan'ın Ceylan'a yaptığı şey sadece abilik değil babalıktı. Onu her anlamda yanında olmak istiyor ve ona baba sıcaklığını vermeye çalışıyordu. Keşke hayatının her anında kardeşinin yanında olsaydı. Babaları ile birlikte, ama artık bu mümkün değildi.

''Yanındayım abim'' diyerek fısıldadı. Ardından içindeki burukluk ile odasına ilerledi. Hazal'ı görünce içli bir nefes verdi. Hazal gerçeği öğrenince ne olacaktı? Canı çok yanacaktı. Kendinden tiksinecekti belki de.

Ama hiçbir şey onun suçu değildi. Hazal'ın yanına oturdu. Saçlarını sevdi. ''Kimin kızı olduğun hiçbir zaman önemli değil Hazal. Sen sadece sensin, senin kimin kızı olduğun hiçbir zaman önemli değil.''

Hazal'ın uyuyan bedenine sıkıca sarıldı. Hazal bugün ne yaparsa yapsın uyanmazdı. ''Seni çok seviyorum Hazal.'' Onun kimin kızı önemli değildi. Onun kaderi berbat bir babaya sahip olmaktı sadece. ''Sen sadece Hazal'sın. Kimse seçemediğin bir baba için seni yargılayamaz.''

İçinde satılma mevzusu gelince çıldırdı. Ne demek kızını satmıştı? Bir baba nasıl kızını satardı? Peki ya annesi onu o cehennemden kurtarmasaydı ne olurdu?

Hazal ölürdü, Hazal yaşayamazdı bile. Annesi ona öyle büyük bir iyilik yapmıştı ki.

Hazal'a olan sevgisi azalmadı. Ne olursa olsun da azalmazdı. Onun içindeki sevgiyi Hazal bile bitiremezdi. Şimdi de Hazal için istemediği bir yola girmişti. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi.

Yüzünü izledi Hazal'ın. Annesine benziyormuş... Annesinin kopyasıymış. Babasına gram benzemiyormuş. Bir abisi varmış. Onu seven bir abisi, kardeşini seven bir abi...

Hep baba hasretiyle yakınırdı Hazal. Keşke yakınmasaydı çünkü babası bir teröristti. Fakat önemli değildi. Hem Hazal ne demişti? Savaşırız, yapacaktı. Hazal için savaşacaktı, savaşacaklardı.

 

​​​​​

Bölüm : 07.04.2025 19:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...