Gözlerini kapayıp derin bir nefes çekti içine Kudret. Gelen doktorlar ile o tarafa ilerledi. Tam konuşacaktı ki, ne diyecekti? Kızı mıydı peki? Gerçekten bu mümkün olabilir miydi?
''O nasıl?'' Dedi zorlukla, doktorlar adama baktı. ''Neyi oluyorsunuz?'' Dediler. Kudret durdu, ne diyecekti ki ben onun babasıyım mı diyecekti. ''Yolda bayılınca getirmiştim.'' Yani hiçbir şeyi diyemedi.
''Hastamız bilinç kaybı yaşadı ve şuan toparlanıyor. İlk tetkiklere göre ciddi bir hayati tehlikesi görünmüyor. Ancak yaşadığı durum, nörolojik veya psikiyatrik bir rahatsızlıkla ilişkili olabilir. Geçmişte ağır bir travma geçirmiş olduğunu düşünüyoruz. Beyin, bazen aşırı stres veya unutulmuş anıların geri gelmesi gibi durumlarda bu şekilde tepki verebilir.'' Başını salladı Kudret.
Doktorlar aralarında konuşmaya başlayınca Kudret arkasını dönüp dışarı çıktı. Ne yapacaktı? Nereye gidecekti? Doktorların dediğine kulak kesildi. Söylediği türküyü anımsadı. O türküyü söyledikten kısa bir süre sonra bayılmıştı Sahra. Yoksa o da hatırlıyor muydu?
Ne yapacağını bilemedi. İçeri girdiğinde gelen kadına baktı. ''Kızım Ebrar'' diyerek söylediği sözleri ilişti kulaklarına. Kadına dikkat kesildi. ''Annesiyim ben onun'' tanımaya çalıştı ama tanıyamadı.
''Bakar mısınız?'' Diyerek kadının yanına adımladı. Kadın ona baktı. ''Size sadece bir kere soracağım, Ebrar sizin öz kızınız mı?''
Kadın yutkundu. Korku ile baktı karşısındaki adama, siz kimsiniz ve bunu nereden biliyorsunuz?'' Kudret aldığı cevap ile rahatlattı. Arkasını dönüp ilerledi. Kadın arkasından bağırdı. ''Size soruyorum!'' Kadına baktı.
''Sanırım'' dedi içindeki umutla, ''ben içeride yatan o kızın babasıyım'' kadın dehşetle baktı adama. Bu nasıl olurdu?
''İmkansız'' dedi kadın. Adamın peşinden ilerledi. ''Bu imkansız kime diyorum?''
''Benim kızım yıllar önce ailesini o patlamada kaybetti.''
''Peki söyle her şeyini unutmuş muydu?'' Kadın sessiz kaldı. Ama evet unutmuştu. ''Unuttu.'' Dedi sadece.
''Ben o patlamada tüm ailemi kaybettiğimi sandım ama kızımın hayatta olduğunu işte şimdi anladım. O içeride yatan benim kızım, o içerideki kızın adı Sahra!''
Daha fazla bir şey söylemeden hastaneden çıkıp gitti. Bu sefer kime gideceğini biliyordu. Telefon kısa bir süre sonra açıldı. ''Alo'' diyen Yavuz'un sesi geldi. ''Yavuz'' dedi sadece. ''Seninle konuşmak istediklerim var.''
''Konumu at'' telefon kapandı. Şimdi iki adam tamamen geçmişe dönebilirlerdi.
Kısa bir süre sonra kendilerini buldukları yere baktılar. ''Yıllar önceydi'' diyerek söze girdi Yavuz. ''Güzel günlerdi.''
''Öyleydi.'' Diyerek onu onayladı. ''Güzel günlerdi ama hep bir acı içindeydi'' diyerek noktayı koydu Kudret.
''Hala hırsına yenik düşebiliyor musun?''
''Bundan sonra mümkün olmayacak gibi.''
Yavuz Kudret'in dediklerini anlamadı. ''Ne demek istiyorsun Kudret?''
''Ben bugün beni tekrar hayata bağlayacak bir şey öğrendim.'' Diyerek nefesini verdi. Kızını yine tek başına bırakmıştı o hastane köşesinde.
''Ne öğrendin?'' Diyerek merakla sordu.
''Baba olmak ne demek bilir misin?'' Yavuz yutkundu. Bilir miydi babalığı? ''Ona sahip çıkıyor musun?'' Ondan kastının kim olduğunu çok iyi biliyordu. ''Annesine çok fazla benziyor, öyle masum geliyor ki gözüme, her ona baktığımda Hanife'yi görüyorum sanki''
Tebessüm etti Kudret. ''Şimdi de'' diyerek durdu. Kısa bir an Kudret'e baktı. ''Onu evlat kısa bir süreliğine evlat alan adamın öz babası olduğunu sanıyor. Daha minicik bir bebekti ama hatırladı.''
Nefesini verdi. Hazal'ın kendi kızı olması için nelerini vermezdi. ''Ama değilim, kahretsin ki onun öz babası değilim''
''Ailesini öğrendiğinde yıkılacak'' diyerek düşüncelerini belirtti Kudret. Hanife'yi şu ana kadar hiç görmediği için Hazal'ın o bebek olduğunu bilmiyordu.
''İşte benim de korkum o''
Nefesini verdi Yavuz. ''Bugün ne öğrendin Kudret?''
Kudret başını geriye yasladı. ''Kızım yaşıyor olabilir.'' Yavuz şaşkınca Kudret'e baktı. Bu mümkün olamazdı. ''O yıllar önce o patlamada öldü Kudret''
''Baba dediğinde hissettim kızım olduğunu ama bunu tamamen kanıtlamak istiyorum. DNA testi yaptırmak istiyorum.''
''Peki yaptıralım DNA testini ama lütfen fazla ümitlenme çünkü bu seni yıkabilir.''
''Yıksın, kızım sonuçta yıksın o yıksın beni''
''Kim peki o?''
''Ebrar Gümüşçü'' Yavuz kaşlarını çatarak baktı. ''Seni tutuklamak isteyen savcı mı?''
Başını salladı Kudret. Yavuz'un yüzünde bir tebessüm belirdi. ''Acaba gerçekten sensen öz babasını tutuklamak istediğini anladığında ne hissedecek?''
Kudret de gülümsedi bu duruma, ''bana karşı mesafeli olmasın da'' diyerek düşüncelerini belirtti.
''Ben DNA işini hallederim sadece bana bırak''
''Sağol Yavuz hakkın ödenmez.''
Başını salladı. ''Bu dünyada tutunacak bir dal bulman, üstelik bu dalın gül kokması...''
''Seni bu dünyada tutunacak bir dalın var ama dallar diken ile kaplı'' diken ile, intikam ile, acı ile.
''Belki bana umut verir o''
''Onda Hanife'yi görmeyi bırak Yavuz. Yoksa daha çok canın yanar. Ne olursa olsun o adamın kızı''
''Değil'' diyerek reddetti. ''Böylesine masum bir varlığın babası öyle bir adam olmaz.''
Keşke öyle olsaydı. ''Ona gerçekleri söylediğinde ne tepki vereceğini düşündün mü?''
''Söyledim.'' Kudret şaşkınlıkla baktı, afallamıştı. ''Ne demek söyledin, şimdi biliyor mu gerçekleri?''
''Bilmiyor, söylediğimde ilacın etkisindeydi. Uykudan uyanması ile söylediğim her şeyi unuttu.''
''Ona zarar gelsin istemiyorsun değil mi?''
''Hanife kızını bana emanet etti Kudret. Benim kendi kızıma koymayı istediğim ismi o kendi kızına verdi. Onun tabi ki zarar görmesini istemiyorum.''
Tek istediği Hazal'ın mutluluğuydu. Hazal, Yavuz için bir emanetti. Sevdiği kadın ona kızını emanet etmişti. O da bir baba gibi onu uzaktan koruyup kollamıştı. Onun öz babası olmadığı halde, tecavüz sonucu doğduğu halde.
Orada iki adam baba olma hasretlerini dillerine döktüler. Kudret yıllarca hayatta olan kızına babalık yapamadığı için, Yavuz kendi kızı olmayan, sevdiği kadından bir parça olan kızı için.
(...)
Gözlerimi açtığımda nerede olduğuma baktım ama anlamadım. Neresiydi burası? Kapkaranlıktı. Hareket etmeye çalıştığımda ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu gördüm. Konuşmak için ağzımı aralamak istemiştim ki ağzım da kapatılmıştı. Neredeydim ben? Beni kim kaçırmıştı? Kahretsin burada ne haltlar dönüyordu?
Ben Defne Çiçek sanırım korkuyordum. Fakat bunu belli etmeye niyetim yoktu. İplerden kurtulmak için çabaladım ama olmadı. Nereye getirilmiştim ve kim getirmişti? Etrafıma baktığımda minik bir kulübe olduğunu gördüm. Kulübe olmasına rağmen oldukça şık döşenmişti. Kaçırdıkları bir insanı neden buraya getirsinler?
Konuşmak için çabalıyordum ama ne kadar başardığım şüpheliydi. Kapı açıldığında içeri giren bedeni buldu gözlerim, kapüşonun içinde yüzünü bana dönmeden şöminenin başına gitti. Sönmek üzere olan şömineyi harladı. Kimdi bu adam? Üstelik onun yüzünü de göremiyordum. Nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.
Etrafımı kolaçan ettim. Bana neden yüzünü dönmüyordu? Kapüşonunu çıkardı başından, bakışlarım tamamen ondaydı. Bana döndüğünde olduğum yerde nefessiz kaldım sanki, sanki bir el beni nefessiz bırakmış hissettim.
Tuna'ydı, karşımdaki adam Tuna'ydı. Benim sevdiğim ve incitmek zorunda kaldığım adamdı.
Bu kadar mı gözü dönmüştü? Beni kaçıracak kadar mı gözü dönmüştü? ''Defne'' sesinde tam bir duygusuzluk beklerken beni şaşırtarak öyle güzel söylemişti ki ismimi.
Konuşamadım, zaten konuşabilsem de konuşamazdım o anda, ''korkma sana zarar vermem.'' Ben onun hiçbir zaman bana zarar vermeyeceğini biliyordum zaten.
''Sadece konuşmak için kaçırdım seni.'' Bunu normal insanlar istese kolayca yapabilirdik ama bizim pek normal olduğumuz söylenemezdi. ''Dizginleyemedim, olmadı.'' Yutkundum. Bakışlarımı ondan kaçırdım. Nasıl bakabilirdim ki o an gözlerine.
Yaptığım şeyin bizi bu kadar kötü hale gelmesini hiç istemezdim. ''Ben hayatımda ilk defa birini sevmiştim Defne.'' başımı yerden kaldırarak Tuna'ya baktım. ''Ben ilk defa sevdim, seni sevdim.''
Bende seni sevdim demek istemiştim. ''Fakat bana öyle büyük bir kazık attın ki ben dibinde kaldım o kazığın''
Başımı olumsuz anlamda salladım. Tuna biliyorum benden nefret ediyorsun ama bu yaptığın doğru değil.
İplerden kurtulmak için çabaladım. İpleri az da olsa gevşetmiştim ki, Tuna daha da sıkınca güçlükle nefesimi verdim. Bırakmayacaktı beni, buradan çıkarmayacaktı.
"Ne kadar çabalarsan çabala, bugün bana bir açıklama yapmadan seni asla bırakmam."
Nefesimi seslice verdim. Yanıma oturdu. Gözlerim sadece ondaydı. Ne diyeceğini ne yapacağını bekledim.
Fakat konuşmak yerine elini yanaklarıma dokundurdu. Rahatsız olur muyum diye hareketlerimi kontrol etti. Eğer ki rahatsız olursam elini direk çekerdi. Ama rahatsız olmadım. Bakışlarım sadece ondaydı. Tuna da bu durumdan memnundu.
"Ağzını açacağım ama sakın yanlış bir şey yapma Defne"
Sinirle baktım. Ne yapabilirdim Allah aşkına, imdat diye bağırır mıydım? Bunu yapmazdım o masum kaçırılan kızlardan değildim sonuçta.
Başımı salladım. Tuna ağzımdaki bezi çıkardı. Çıkardığında sessizliğimi korudum bir süre, ''sen ne yaptığını sanıyorsun Tuna?'' Diyerek hiddetle konuştum. Az önce ki kızdan eser yoktu. Nefesini verdi.
''Görüyorsun ne yapmaya çalıştığımı'' sinirle çıkıştım. ''Çöz beni hemen'' çözmedi.
''Senden bir açıklama bekliyorum Defne''
Alayla güldüm. ''Sana gerçekten bu şekilde açıklama yapacağımı mı düşünüyorsun?'' Nefesini verdi. Ardından elleri arkamda bağlı olan ellerime gitti. Ellerimi çözdüğünde rahatlayarak nefesimi verdim.
Ellerimdeki iplerden kurtulduğumda ayaklarımdaki ipleri de çözdüm. Tuna'ya döndüm. Benden ne istediği açıktı. Koltuğa yaslandım. ''Peki sor''
Bakışları şüpheyle doldu ama beni onayladı. ''Amacın neydi?''
''Başında amacım seni takip edip ne yaptığına bakıp, planlarınızı öğrenmekti. Senin o ekipten birini öğrendiğimde ise her şey hazırdı.''
Başını salladı. ''Beni ne kadar süre takip ettin?''
Kısa bir süre bu cevabı düşündüm. ''Kısa bir süre takip ettim.''
''Peki ya doktorluk?''
Her şeyi teker teker cevaplamam uzun sürecekti ama kabuldü. ''Ailem doktor olmamı istediği için tıp kazanıp okumaya gittim. Aynı zamanda da teşkilata girdim. İkisini birlikte yönetmek zorunda kaldım.'' İkisi de oldukça zor mesleklerdi. Okuması kadar çalışması da ve ben bu ikisinin üstesinden gelebilmiştim.
''İkisini de aynı anda idare ettin yani'' gözlerindeki şaşkınlık vardı.
Başımı salladım. ''Aynen öyle''
''Peki ya o araba kazası?''
''Bir oyundu'' diyerek ona gerçekleri söyledim. O gün olan her şey birer oyundan ibaretti.
Bunu bu kadar kolay ifade etmeme şaşırdı. Bu kadar soğukkanlı bir şekilde, gözlerindeki kırıklığı gördüm.
''Peki ya sonra? Benden bir bilgi bulma ümidi ile mi buluştun? Duygularım ile oynamanın nedeni sadece görev için bir bilgi bulma amacı mıydı?'' Diyerek hiddetle sordu.
Geldik en önemli yere, buruk bir gülümseme kondu dudaklarıma ''hayır'' gözlerindeki sitemi gördüm. ''O zaman neydi? Oyalamak mı?''
''Hayır'' dedim yine, bu durumdan sıkılmıştı.
''Manipüle etmek mi?''
Yine ''hayır'' çıldırdı.
''O zaman ne? Neden duygularım ile oynadın? Neden beni kendine aşık ettin? Neden!?''
''Ben senin duyguların ile oynamadım Tuna''
''O zaman neden?'' Bunu bağırarak söylemişti. Ayağa kalktı bir hışımla, ''neden yaptın? Soruyorum hep hayır o zaman neden? Neden Defne?''
Gözlerimden akan yaş ile cevapladım. ''Daha sonra buluşmalarımız hiçbiri bir plan değildi. Bir amaç değildi. Çünkü...''
Sustum. Tuna meraklı gözlerle beni süzdü. ''Neden o zaman? Neden yalvarırım bir şey söyle artık Defne! Lütfen''
''Çünkü seni sevdim!'' Diyerek bu sefer de ben bağırdım. Odanın içinde bir sessizlik, gözlerinde oluşan şaşkınlık ve mutluluk... Sonunda bende itiraf edebilmiştim. Seni seviyorum Tuna, seni çok seviyorum.
''Sen...'' Dedi Tuna. Gözümden akan yaş ile buruk bir gülümseme gönderdim. ''Seni seviyorum Tuna'' işte o an zaman durdu. Bu aşkın temellerini atan ben olmuştum sanırım, ilk ben itiraf etmiştim sevdiğimi, Tuna değil.
''Özür dilerim'' dedim acı içinde. ''Benim de canım yandı Tuna, sana yalan söylediğim her an benim de canım yandı.'' Ben de kahroldum Tuna, yemin ederim.
''Bana inanmaya bilirsin, haklısın sonuçta o kadar yalan söyledim ama söylediklerim yalan değil yemin ederim değil Tuna.''
Tuna'nın ne yapacağını bekledim. Bir tepki bile veremedi. Bakışlarımı ondan kaçırdım. Sanırım artık gitme vaktim gelmişti. Kapıyı açıp gideceğim esnada ''Defne'' diyen ses ile Tuna'ya döndüm. Ne diyeceğini ne yapacağını bekledim.
Bana yaklaşıp bana sıkıca sarıldı. Olduğum yerde kaldım, işte bunu beklemiyordum. ''Seni çok seviyorum Defne'' gözlerimden akan yaşlar ile döndüm Tuna'ya ''bende, bende seni çok seviyorum Tuna''
Aldatmacalar ve yalanlar bile gerçek sevgiyi engelleyemez; kader er yada geç yolları birleştirir.
(...)
İnsan dönüp dolaşıp kaderine gider ve ben artık kendi kaderimdeydim. Mutlu bir yuvanın içinde, kendisi ile barışık bir kadın, hayata tutunmak için çok önemli sebepleri olan kadın.
Gülümseyerek bakıyordum meşhur ikiliye, ''baba lütfen'' yüzümdeki gülümseme silinmiyordu. Ceylan da gülümseyerek bakıyordu. ''Halacım şansını zorlama istersen artık'' Mavi omuz silkti.
Kızımızın istediği şey bu yaşında bizim için imkansızdı. Telefon istiyordu hanımefendi. Oldu canım başka bir şey.
''Hadi annecim'' benden medet ummadığı için babasına demişti ama babası da ilk defa kızımızla ilgili benimle aynı fikirdeydi. O da bu konuda benimle aynı fikirdeydi.
Mavi daha fazla şansını zorlamadı. Anlamıştı artık babasının kabul etmeyeceğini, kızımız şansını çok zorlamıştı. Sonuç ise beni mutlu etmişti. Alparslan kızımızı bırakıp yanıma oturdu. Kollarını boynuma doladı. Sürekli dibimde bitiyordu. Özlemişti çünkü.
Kokumu içine çektiğinde tek yaptığım gülümsemekti. Ceylan abisine döndü. ''Abi'' Alparslan nefesini verip ona döndü. ''Söyle güzelim''
''Bakıyorum da kardeşini unuttun.'' Alparslan nefesini verdi. Ne yapacağını anlamadım, ama o kalkıp Ceylan'ın yanına gitti. Onun saçlarını öpüp kendine yasladı. Ceylan gözlerini yumarak yüzündeki gülümseme ile mutluluğunu gösterdi.
''Söyle bakalım dersler nasıl gidiyor?''
Ceylan gülümsedi. ''Gayet iyi ama sen geçen geldiğinde konuyu biraz abartmadın mı?''
Kaşlarımı çattım. ''Ne oldu acaba?'' Alparslan'a döndüm. ''Yine ne yaptın Alparslan?'' İsyan eder gibi söylediğim için bıkkınca nefesini verdi. ''Önemli bir şey değil''
''Kırmızı alarm önemli bir şey değilse kesin önemlidir.'' Bunu kendimden biliyordum.
Alparslan'ın ağzından laf alamayacağımı bildiğim için Ceylan'a sordum. ''Ne yaptı yine?''
''Benimle flörtleşmeye çalışan çocuğun burnunu kırdı.'' Bildiğimiz Alparslan işte dememek için zor tuttum kendimi.
''Bu muydu?'' Bunu o kadar doğal karşılamıştım ki, Ceylan bana gözlerini belerterek baktı. ''Yenge burnunu kırdı diyorum.'' Sesindeki garipseyiş ile gülümsedim. ''Emin ol tatlım, daha önce Alparslan'ın kıskançlıkları ile çok güzel baş ettiğim için artık bu durumları yadırgamıyorum.''
Kaşlarını çattı. ''Ne yapmıştı ki?''
Alparslan'a döndüm. ''Anlatmak ister misin hayatım?'' Diyerek gülümsedim. ''Hiç abartmayın ben sevdiğimi kıskanırım.''
Beni sürekli gerek ima ile gerekse direk söylemesi beni mutlu ediyordu. ''Keşke sadece kıskanmak ile kalsaydın. Bir keresinde adamı hastanelik etmişti.'' Diyerek gülümsedim. O gün kafamda çınlıyordu. Alparslan'ın adamı dövmeye başlaması ile ona engel olmak için mücadele etmek için o kadar çaba sarf etmiştim birde.
''Abi sende suyunu çıkartmışsın ama'' diyerek gülümsedi Ceylan. Alparslan, Ceylan'ı koltuğa fırlattı. Ceylan hafif hıçkırdı ve abisine sitemle baktı. ''Abiii''
''Ne abi? Ne abi? Sakın seni bir daha biriyle görüşürken görmeyeyim.''
''Abi onunla konuşmuyordum bile, sadece peşimden koşturuyordu.''
''İyi işte, anlamıştır bir daha sana yaklaşmaması gerektiğini.''
Ceylan abisinin boşluğundan yararlanıp ona yastık fırlatmıştı ama Alparslan o yastığa bile bakmadan yakalamıştı. Abisi asker olunca onunla da uğraşamıyordu tabi.
Ceylan sitemle abisine baktı. ''Bir kerede fark etmesen ölmezsin değil mi?''
''Dağda ölürüm.'' Diyerek net cevabını verdi Alparslan.
Bu kadar odun olmak zorunda mısın kardeşine karşı Alparslan.
''Ama dağda değiliz Alparslan'' diyerek bende konuştum.
''Evet'' diyerek beni onayladı Ceylan. ''Bir evde, hatta bir yuvanın içerisindeyiz.'' Dedi. Gülümsedim, çok istekli söylemişti.
''Ve bir ailenin'' diyerek Ceylan'ı onayladım. Nefesini verip Ceylan'a döndü.
Bıkkın bir eda ile kardeşine döndü. ''Senin uyku vaktin gelmedi mi?'' Diyerek konuyu değiştirdi Alparslan. Ceylan bıkmış bir eda ile baktı. O sırada canım kızım yanıma gelip dizime yattı. Bende o sırada onun saçlarını okşadım. Aynı zamanda gülümseyerek karşımdaki ikiliyi izliyordum.
''Abi ben çocuk değilim istediğim saatte yatarım.''
''Sen aldırma ona, sürekli karşısındakine çocukca muamele yapar ama sevdiğinden tabi ki'' dedim.
Ceylan ''yenge farkındaysan sesindeki bıkkınlıktan gitmemi istediği için soruyor.''
Onayladım onu, ''doğru'' dedim. O sırada kızımın saçlarına okşadım. ''sizde ikiniz benim üstüme gelmek için yer arıyorsunuz farkındaysanız'' dedi
''İkimizi de bunalttığın için olabilir mi?''
Güldüm. ''Kızımızı şimdiden beş yaşındaki çocuktan kıskanıyorsun Alparslan.''
Alparslan suratındaki bezginlik ile nefesini verdi. "Anladık ikiniz ile başa çıkamayacağımı" diyerek geriye yaslanıp Ceylan'ı da kendine çekti. Ceylan sadece ayak uydurdu. Alparslan kardeşinin saçını okşamaya başladı.
Ceylan saçının okşanması ile mayıştı. O sırada bende dizimde uyuyan kızımın saçını okşadım. İkisine tebessüm ederek baktım.
Alparslan abi olmayı çok geç öğrenmişti belki ama sonunda başarmıştı. İyi bir abi olabilmeyi başarmıştı. Ceylan gözlerini kapatarak hissetti. Saçlarının okşanmasını benim gibi o da seviyordu.
"Bu arada" diyerek bana döndü. Ona baktım, "yarın Ramazan'ın ilk günü" başımı salladım.
Unutur muyum hiç?
"Biliyorum" dedim. Birlikte daha önce ramazanda sürekli iftarı beraber açmıştık.
Sevgili kocam sevgili olmadığımız zamanlarda bile onunla açmanın bir yolunu bulmuştu. Beni sürekli bir şekilde kandırıyor ve eve gidemiyordum ve bir bakıyorum Alparslan beni bekliyor. Mecburen onunla beraber açıyordum. Aslında güzel vakitlerdi. İtiraz edemem ama şansını fazla zorladı derken yalan söylemiyordum.
Sürekli onu sevmediğimi söylesem bile vazgeçmiyordu benden. O kadar kararlıydı ki ve bende bir süre sonra onun bu sevgisine yenilmiştim. Çünkü ben daha önce böyle bir sevgi görmemiştim.
Hayatımın en doğru kararını vermiştim. Belki de en büyük doğrusuydu. ''Bizim tim ramazanın ilk iftarını hep beraber açar, hem biz hem de aileleri'' güzel bir gelenekmiş.
''Yemek yapıp götürürüz her sene''
''Bu senede dördümüz beraber'' diyerek söylemek istediği yere vardım. Başını salladı. ''Aynen öyle''
İyi olurdu. ''Ceylan'' diyerek ona döndüm. ''Yarın hazır ol''
Uykulu bir sesle ''tamam'' demekle yetindi. Ardından gözlerini huzurla kapadı. Ceylan'a gülümsedim, anlaşılan abisinin kollarında uyumak istemişti. Bir süre sonra ise tamamen sızdı. Aynı şekilde Mavi de öyle.
Hala yeğen ne meraklılar saçlarını okşayarak uyumaya, Alparslan Ceylan'ı kucaklayarak yatağına götürdü. Bende sevgili kızımızı.
Üstünü sıkı bir şekilde örttüm. Ardından kızımı yanağından öptüm. ''İyi geceler annecim''
Odamıza girdiğimde Alparslan'ı yatakta yarı yatmış bir şekilde gördüm. Beni direk kendine çekti. Yatakta yatırdı. Bana bakarken gülümsedim. ''Birileri sevgili karısına doymamış anlaşılan'' diyerek gülümsememi tüm yüzüme yaydım.
''Asla'' dedi. ''Ben sana asla doyamam Hazal, ne sevmeye doyabilirim seni ne de özlemeye'' ona dönüp ellerini yüzüme yerleştirdim. ''O zaman bir daha ne olursa olsun asla bırakma'' dedim.
''Asla'' dedi emin bir sesle, yaklaşıp boynuma derin bir öpücük kondurdu. Yüzümü sevmeye başladı. ''Seninle olan her anım benim için unutulamaz bir güzellikte'' dedi.
''Hepsi mi?''
''Çoğunda acı olsa da hepsi, çünkü belki o acıları çekmeseydik benim sana olan sevgim artmayacaktı.''
''Hayat bizi nereye getirirse getirsin seni sevmekten asla vazgeçmedim.'' Diyerek içimdekileri ona döktüm. ''Ben yokken benimle hayal kurdun mu?'' Bunu o kadar meraklı sormuştu ki, gülümsedim.
''Sen kurdun mu?''
Başını salladı. ''Kurdum, ve o kurduğum hayaller birer birer gerçeğe dönüştü.''
''Hepsi mi?''
''Hepsi ve belki daha fazlası, birlikte yitirdiğimiz aylar ne kadar acı olsa da biliyordum sonunda mutluluğa erişeceğimizi''
''Annen ve kardeşin için üzgünüm'' dedim. O zaman Alparslan'a öfkem yüzünden onun canını yakacak şekilde ayarlamıştım her şeyi, yaptığım doğru değildi. Annesini o şekilde yüzleşmek zorunda bırakmam doğru değildi.
''Senin bir suçun yok'' diyerek saçımı geriye attı. Bunun için üzüldüğümü biliyordu ve üzüntümü elimden almak için her şeyi yapıyordu. ''Haklıydın, ne olursa olsun haklıydın Hazal. Yaptığım şeyin büyük bir bahanesi olsa bile beni affetmen imkansız geliyordu kulağa''
Yerimden doğruldum ve Alparslan'ın ellerini tuttum. ''Affetmedin değil mi kendini?''
Affetmezdi, mecbur olsa da unutmazdı. ''Affetmedim ve asla da affetmeyeceğim, sen affet benim için bir önemi yok ama ben affetmeyeceğim kendimi''
İçinde o gece her daim olacaktı. Bana baktığında bazen o geceyi hatırlayacaktı. Acı çekişimi, yalvarışımı, hayal kırıklığımı
''Senin bir suçun yoktu.'' Diyerek onun acısını hafifletmek istedim. Kalbindeki acıyı biliyordum.
''Nasıl affedebildin Hazal?'' Diyerek yerinde dikleşti. Yatakta oturur pozisyona geldi. ''Nasıl affedebildin?'' Onu affetmemi hak etmediğini düşünüyordu.
''Senin hayallerini yıktım ben, en mutlu gününü mahvettim. Yıllarca acı çekmene neden oldum, kızımızı tek başına büyütmek zorunda kaldın.'' Acısına karşı buruk bir tebessüm ettim.
''Alparsla-''
''Yetmedi.'' Diyerek sözümü kesti. ''Geldin, kızımız için seni suçladım. Defalarca kalbini kırdım, acılarını yüzüme vurdukça seni savuşturdum. Yetmedi...''
Sessiz kaldı bir süre, öylece baktım ona. Onu anlamak ister gibi, ''seni tehdit ettim.'' Buruk tebessümüm dudaklarımda belirdi. Onun bir suçu olmadığının farkındaydım. Kendini suçlamayı bırakmalıydı.
''Ben affedilmeyi hak etmiyorum Hazal.'' Hak ediyordu, o affedilmeyi her türlü hak ediyordu. Ben onun her daim mecbur olduğunu hissediyordum. Her an, her daim.
''Peki ya sen?'' Diyerek yüzünü avuçlarımın arasına aldım. ''Sevdiğin kadını en mutlu olacağın zaman terk etmek zorunda kaldın. Gördüm ben o gün acı çektiğini gördüm. Ama tek kelime edemedim, sende acı çekiyorsun biliyorum mecbur kaldın diyemedim. Bilmeme rağmen.''
Diyerek gözlerinin içine, elalarına kilitlendim. ''Yıllarca ölü bir adam gibi yaşadın, yetmedi. Bir kızın olduğunu öğrendin. Her daim baba olma hayalleri kuran sen aslında çoktan baba olmuştun ama kızının çoğu şeyini kaçırmıştın.'' Dedim. ''Sen hep mecbur kaldın, mecbur bırakıldın. Canımı her yakışında bile hissetmiştim bilerek etmediğinin ama kabul etmek istemedim. Çünkü suçlamak çok kolay gelmişti.''
''Hep birbirimizle savaşta olduğumuz anlarda bile gece uyurken yanıma gelip saçlarımı okşayıp saatlerce beni izledin.'' Dedim.
''Sen beni her daim sevdin Alparslan, ben istemediğim halde. Sevgimi gösteremediğim de isyan etmedin. Sabırla beni bekledin''
Sen benim bu hayatta en büyük şansım oldun. ''Kendi babam hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama yetimhaneye bıraktığına göre pek de iyi biri değil sanırım'' diyerek kendime uzun zamandır kabul etmek istemediğim şeyi kabul ettim. ''Kendi babam konusunda şanslı olamadım, ama kızımın babasını çok iyi seçmişim. Bu dünyada senden daha iyi bir baba olabileceğini düşünmüyorum.''
Elalarında gördüğüm burukluk ile nefesimi verdim. ''Sende benim en büyük şansım oldun Hazal, her daim. Benim de annem konusunda çok şanslı olduğum söylenemez ama çocuğumun annesini çok iyi seçmişim.'' Gülümsedim.
Kendimi onun kollarına bıraktım ardından, ikimizde itiraf ettiğimiz şeylerin acısını yaşarken birbirimize destek olduk ve ben huzurla gözlerimi kapadım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |