İyi okumalar fıstıklarım
İnsan sevdiğine darılır, sevdiğine küsermiş. Bunun ne demek olduğunu bilmezdim. Yanımda Elif ile oturup ondan olayları öğrenmek ile meşguldüm. ''Hadi anladık sen onu seviyorsun. Peki ya o?''
Derin bir nefes verdi. ''O da benden hoşlanıyormuş.'' Çayımdan bir yudum aldım. ''Tekrar buluştuğumuzda ben bir şeyler hatırladım.''
Kaşlarımı çattım. ''Ne hatırladın?''
''Karan bana zorla-'' devam etmedi. Ama ben anladım. ''Sevdiğim kız demişti.'' İster istemez gülümsedim. İçtiğim çayımdan tekrar bir yudum aldım. ''Bunu ona sorduğumda beni sevdiğini söyledi ve öpüştük.'' Yaşadığım şeyin şaşkınlığı ile çayı püskürtmekten son anda kurtardım.
''Ne demek beni öptü?'' Omuz silkti. ''Sevgiliyiz'' bu kız beni delirtecek ben onu mu sordum?
''Ne demek sevgiliyiz?'' Benim ne tepki vereceğimi korkuyla beklemişti. Sonuç ben ona hesap soruyordum. ''Bana sormadan hem de''
''Hatırlatırım bu benim hayatım'' bu kız ne demişti? Lan Alparslan ile minik bir yakınlaşma olduğunda bile hemen araya giriyordu. Belki ben ona kendimi bırakacaktım ama izin vermiyordu.
''Sen benim hayatım olduğuna bakmadın ama Elif maşallah bana hiç sen bu çocuktan hoşlanıyor musun diye sormadın? Direk bu çocuktan uzak dur dedin durdun.''
''Kabul et bunları yaptığım için sende iyi ki yapmış diyorsun içinden''
Ben mi asla kabul etmiyorum. ''Elif bahanene kılıf uydurma sakın'' Reddettim kabul ediyorum. Sürünsün manyak.
''Her şeyime de karışıyordun.''
''Neyine karışıyordum Allah aşkına'' ona sen deli misin der gibi baktım.
''Öncelikle'' diyerek geriye yaslandım. Neyime karışıyordun hemen başlıyorum. ''Giydiğim kıyafete, yediğim yemeğe, uyku saatime, uyanış saatime, kim-''
''Tamam sus be''
Sinirle ona baktım. Kırlenti alıp tam kafasına fırlattım. Tam on ikiden isabetti. ''Hayatımın her şeyine müdahale ettin ondan sonra sen istediğin gibi yaşa ve benim hiçbir şeyden haberim olmasın öyle mi?''
Beni en sonunda delirtmişti. ''Eğer ki bende Karan'ı anasından emdiği sütü burnundan getirmezsem bana da-''
Sözüm kesildi. ''Biliyor muydun?'' Dedi Elif duygusal bir sesle, şaşkınca ona baktım. ''Neyi?'' Dedim şaşkın bakışlarım ile.
''Bu anasından emilen sütü burnundan getirmek lafı 19 padişahın ölümünden sonra tür-'' Başına bir kırlent.
Bu kız güya konuyu değiştirip işin içinden sıyrılacaktı. ''Seni gebertirim Elif konuyu sakın değiştirme'' hafifçe irkildi.
''Sakin mi olsan?'' Ben mi sakin olacaktım? Gerçekten soruyorum ben mi sakin olacaktım? Geçmişimi hatırladım. Bildiğin o anlara ışınlandım.
Yorgunlukla eve doğru yürüyordum. Arkamdan gelen Alparslan'ı fark etmiştim ama umursamadım. Her zaman aynısını yapıyordu çünkü ''Hazal'' bende ne zaman kendini gösterecek diye bekliyordum. ''Git Alparslan!'' Dedim sert bir tonda.
''Gitmek istemezsem''
Nefesimi bıkkınlıkla verdim. ''Geber o zaman''
Benimle aynı hizada yürümeye başladı. ''Gebermemi gerçekten ister misin?'' İstemezdim.
''Evet'' dedim kararlı bir sesle.
''Hiç sanmıyorum'' kendime onu inandırmakla hiç uğraştırmayacaktım.
''Sen istediğin gibi sanabilirsin.''
Evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. En sonunda Alparslan'a döndüm. ''Evet evime geldim sen artık gidebilirsin.''
''Gitmiyorum.'' İçim acıdı ona, beni sevdiğini göstermek için kış gününde, ayazda evin dışında beni bekliyordu. Gelmeyecek olmama rağmen. Ama bir umut bekliyordu. Bu hissi bilirdim. Annem ile babamın gelmesine ihtimal vermez ama bir umut beklerdim. Alparslan da beni bir umut bekliyordu.
''Ne halin varsa gör.'' Deyip apartmanın kapısını açmıştım ki arkamda duran Alparslan'a baktım. İçimde merhamet sandığım ama o ana kadar kalbime girmemiş bir duygu olduğunu bilmiyordum.
''Git artık üşüteceksin'' Kendisinin gitmek gibi bir niyeti yoktu. Derin bir nefes verdim. Beni yumuşak karnımdan vurmayı başarmıştı. ''Peki eve gel biraz ısın en azından''
Alparslan bana gerçekten böyle mi dedi? Diye bir süre düşündü. Tam ''tamam sen bilirsin'' yanıma yaklaştı. ''Hayır demem şahsen''
Kapıyı ona açtım. İçeri girdiğinde bayık bakışlarımı ona atmakla meşguldüm. Kendi evimin kapısını açtığımda onun da içeri girmesini işaret ettim. Dediğimi yapıp içeri girdi. Ayakkabılarını çıkarma nezaketini de incelikle gösterdi.
İçeri girdiğimizde içeriyi ısıtan sıcakla gülümsedim. İkimiz de Elif ile beraber çalışıyorduk. Hem okuyor hem de çalışıyorduk. Bunun karşılığını da zamanı gelince alacaktık. Sadece minik bir soba vardı ama işimizi görüyordu. Odunu bulduğumuz kadar ile elde ediyorduk. Elif işe gitmeden önce anlaşılan sobayı benim için yakmıştı.
Alparslan evin içini ilk defa görüyordu. Bir Elif ve benim odam vardı. Onun dışında minik bir mutfak ama ihtiyacımızı görüyordu. İstesem o yetimhaneden hiç ayrılmazdım ama Elif'i yalnız bırakmak istememiştim. Elif de mecbur yetimhaneye gelecekti ve biliyordum sevmezdi orayı. Orası yuva ne demek bilenlere zulümdü.
Sobanın çatırtısı ile yanına gittim. Mutfaktaydı soba ve biz genelde mutfakta vakit geçirirdik Elif ile beraber. Alparslan kısa bir süre etrafı inceledi. Nefesimi verdim. ''Senin yaşadığın lüks hayat gibi değil hiç bakma''
Alparslan'ın zengin olduğunu herkes biliyordu. Fakat buna rağmen asker olmak istemişti ve sonunda becerecekti. Bana döndü Alparslan. ''Beni para çok ilgilendirmez.''
Başlıyordu hikaye "seni ne ilgilendirir?"
Koltuğa oturdum. O da yanıma oturdu. Tek istediğim o an ısınmaktı. "Benim istediğim iki şey var sadece"
Omuz silktim. Ayağa kalkıp tezgaha ilerledim. Çaydanlığı alıp çay koydum. Kısa bir süre sonra çayı demledim. Normalde hiç çay içmezdim. Hatta Elif de içmezdi. Ama alışveriş yaparken almak istemiştim. Sonuç ta ortadaydı. İçimden bir ses almam yönümdeydi. O yönün Alparslan olduğunu düşünmemiştim.
Koltuğa geri oturduğumda beni izleyen Alparslan'a baktım. "Neymiş istediklerin"
"Asker olmak" her askerin hayalidir diyerek içimden geçirdim. Fakat ikinciyi inatla söylemiyordu. Mecburen sormak zorunda kaldım. "İkinci ne?"
Diyordum ki çay oldu. Ayağa kalkıp çayları doldurdum. "Şekerli mi içersin? Şekersiz mi?"
Alparslan bana bakıp gülümseyerek "şekerli" şekerini attım. Ardından çayı Alparslan'a uzattım. İkimizin elinde de çay vardı.
"Evet ikinci isteğini söylemedin."
Bana uzun uzun baktı. Gözlerim gözlerinde kilitli kaldı sanki. "Sen" dedi kendinden emin bir şekilde öyle emindi ki sanki karşısına tüm dünya gelse yine de vazgeçmezdi.
"Ben ne?"
"İsteğimi sordun bende söyledim." Bıkkınca nefes verdim. Önüme döndüm. Çayımdan bir yudum aldım.
"Hazal" ona döndüm. Bana yaklaştı. Gözlerimin içine öyle derin baktı ki, karşımda sanki elalarım titredi.
"Anlamıyor musun? Seni çok seviyorum diyorum, sana aşığım diyorum, sen olmadan yapamam diyorum, ama neden hala anlamıyorsun?"
Cevap vermedim ama sadece gözlerine baktım. "İstemiyorum" dedim sadece ama sesim onun ki kadar emin değildi.
O anlarda bile içten içe istiyordum. "Hazal biliyorum her şeyini anlıyorum. Tekrardan hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorsun. Üzülmekten korkuyorsun, ümitlenmekten korkuyorsun ama ben seni üzmem. Sen bir he de seni bir ömür sırtımda taşırım ben senin için her şeyimi veririm. Seviyorum diyorum Hazal. Seni çok seviyorum."
Cevap vermekten o an öyle korktum ki çünkü biliyordum eğer ki konuşursam evet derdim. İstiyorum derdim.
Ben o an ne diyeceğimi bilemedim. Gözlerim kapandı. Ne diyeceğimi tarttım. "Alparslan-" devam edemedim. Eğer ki devam edersem tamam diyecektim oysa. Alparslan'ın kafasına gelen terlik ile susmak zorunda kalmıştım.
Bize sinirli bir şekilde bakan bir Elif vardı karşımızda "Elif" diyerek ayağa kalktım.
"Bu şerefsizin ne işi var burada?"
"Öncelikle ağzını topluyorsun."
"Toplamazsam ne yaparsın öldürür mü?"
Alparslan içinden ya sabır çekti. "Kesin sana acındırdı kendini o yüzden girdi değil mi?"
Sustum. Acıdığımdan değil ona kıyamadığımdan gel demiştim aslında.
"Elif bir sakin mi olsan?"
"Bu akıl yoksunu evimizde olacak ve ben sakin olucam öyle mi?" Güldü. Ardından Alparslan'ı evden kovdu
O zaman ona tamam varım diyecektim ama işte naparsın? Birileri o anı çok güzel bozmuştu.
Elif'e baktım. Bazı anılar aklına gelmişti benim gibi. ''Her neyse bir gün sevgili damat beyi beklerim.''
''Hazal''
''Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.''
Başını sallamak zorunda kaldı. Tam o an telefonu çaldı. ''Alo aşkım'' demesinden kim olduğunu anladım. ''Tamam geliyorum.''
Telefonu kapattı. ''Ben gidiyorum.''
''İkinizin de ağzınızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelsin''
''Aynen görüşürüz.'' diyerek hızla benden kaçar gibi çıktı. Arkasından öylece baktım. Gıcık.
Neyse moralimizi bozmak yok. Derin derin nefesler al kızım geçti. Saate baktım. Artık karargahta işim bitmişti. Gidip eşyalarımı toplamanın vakti gelmişti. Aslında bu şekilde vakit geçirmek güzeldi. Eğlenceli, maceralı, arkadan iş çevirmeli ama her güzel şeyin bir sonu vardı. Hazırlanıp karargaha gitsem iyi olurdu.
(...)
Elif caddede yürürken gördüğü kişiye karşı gülümsedi. Onu özlemişti. ''Karan'' diyerek on koştu. Karan ona kollarını açtı. İki aşık birbirlerine sıkıca sarıldı. İkisi de birbirlerini çok özlemişti. ''Seni çok özledim.''
Karan gülümsedi. Bu güzelliğin gerçekten onu sevdiğini ve onu özlediğine inanamıyordu. Gerçi o hala sevgili olduklarını, artık aralarında hiçbir şey olmadığına inanamıyordu. Yıllarca bu anı beklemişti ve sahip olmak onu çok garipsetmişti.
''Bende seni çok özledim. Hep böyle güzel bir papatya özlenmez mi?''
''Papatya mı?''
Başını salladı Karan. ''Papatya sevgiyi temsil ediyor ve benim sevgim ve sevebildiğim tek kadın olabilirsin.''
Elif yaptığı iltifat karşısında kızarmamak için zor tuttu kendini. ''İyiki varsın'' dedi Karan'a.
''Sende iyi ki varsın Elif iyi ki benim hayatımdasın iyiki benim cennetimsin.''
Elif'in gülümsemesi genişledi. ''Sende iyi ki'' dedi. İçinde hissettiği kelebekler gerçek olamazdı.
Karan'ın içindeki heyecan ve mutluluk hiçbir zaman bitmiyordu. Bitmemesi de gerekiyordu zaten. Onu çok seviyordu. Elif onun hayatının aşkıydı. O minik yaşında sevmişti Karan Elif'i.
Onu ilk gördüğü anı anımsadı. Kendinden emin güzel ve tatlı bir kız çocuğuydu. Gülümseyerek arkadaşları ile oyun oynuyordu. Yeni taşınmış komşu kızı olduğunu öğrenmişti. Okulları hatta sınıfları bile birdi. Onunla tanıştığında Elif hemen ''hadi birlikte oyun oynayalım'' demiş ve kız oyunlarından nefret eden Karan, Elif için evcilik oynamıştı.
Karan dayanamadı. Bir kez daha sarıldı. ''Seni çok seviyorum Elif''
Elif de karşılık verdi. ''Bende... bende seni çok seviyorum Karan''
Elif duyduğu ''kestane'' lafıyla kendinden geçti. Kestaneye bayılırdı. Karan'a dönüp ''kestane alalım mı?''
Karan bu gülüşüne bitiyordu. Eriyordu, kendinden geçiyordu. ''Alalım istediğin her şeyi yapalım.''
Gidip aldıklarında satıcı ikisine bakıp ''Allah mesut etsin gençler''
Karan tebessüm edip ''sağol abi'' dedikten sonra bahşişi ile beraber parayı ödedi.
İkisi el ele bir banka oturdular. ''Eskiden de çok severdin.''
Elif anlamadı. Ya da anlamamazlıktan geldi. ''Neyi?''
Karan kestaneyi gösterdi. ''Kestaneye küçükken de bayılırdın.''
''Başka neye bayılırdım mesela''
Karan hiç düşünmeden cevapladı. ''En sevdiğin yemek hamburger ve patatesti. Evcilik oynamaya bayılırdın beni de zorla oynatırdın. Hareketliydin hep bir dakika durmak bilmezdin saçlarını ördürmeyi çok severdin. Sana kitap okunmasına bayılırdın. Elbise giymeyi çok severdin. Bazen annen onu giydirmediğinde ise bağırıp çağırıp yine giydirirdin. Çizgi film izlemeye bayılırdın ama hiç ayırt etmez hepsini izlerdin. Babanın saçlarını örmesini ve sana kitap okumasını çok severdin.''
Elif gözünden akan yaşlar ile Karan'a baktı. ''Hiç mi unutmadın?''
Karan Elif'in gözünden akan yaşları sildi. ''Onların hepsi senin sevdiğin şeylerdi ve bana seni hatırlatan şeylerdi Elif nasıl unuturum?''
Elif içinden karşısındaki adamın aşkına öyle güzel şahit oldu ki, keşke dedi daha önce karşılaşsaydık keşke benim zor zamanlarımda yanımda o da olsaydı.
''Peki hayla hamburger seviyor musun ve patates?'' Elif başını salladı. ''Hayla çok seviyorum.''
''O zaman yiyelim mi beraber''
''Yiyelim''
Ayağa kalkıp elini tuttu Elif'in. ''Hadi o zaman'' birlikte gidip hamburger ve patates yediler. Daha sonra kendini sinema salonunda buldular. ''Evet ne izleyelim?'' Diyerek sordu Karan.
''Bu nasıl sence?'' Diye bir öneri sundu Elif. Karan postere baktı. ''Güzelim başka bir şey izlesek olmaz mı?''
''Hayla mı sevmiyorsun?''
''Ben romantik izlemeyi sevmiyorum.'' Gözlerinin içine baktı Elif'in ''seninle yaşamayı seviyorum.''
Elif'in bugün yanakları çok fazla kızarmaktan patlamasına az kalmıştı. Hem de çok az.
''Şunu izlesek'' diyerek bu sefer de öneriyi Karan sundu.
Elif dudak büzdü. ''Polisiye pek benlik değil''
''Küçükken öyle demiyordun hatta ben dedektif olucam diyordun.''
''Aman kalsın düşüncesi bile korkunç''
Birbirlerine o kadar çok önerdiler ki en sonunda ellerinde mısır ile kendilerini kutsal damacana filminin içinde buldular. En sonunda bunda anlaşabilmişlerdi neyse ki ikisi de birlikte el ele izlemişlerdi filmi hatta ara ara birbirlerine mısır bile vermişlerdi. Film bitince ise yaptıkları şey ise birlikte yürümekti. Akşamın kararan havasında birlikte el ele yürümüşlerdi.
''Güzel bir gündü.'' Diyerek Elif'e baktı Karan.
Elif de onu onayladı. Gerçekten aşırı güzel bir gündü. ''Ee napalım şimdi?''
''Ne yapmak istersin güzelim?''
''Oturup yemek yiyelim mi? Hatta kelle paça içelim istersen, hala seviyor musun?'' Dedi Elif. Karan küçükken kelle paça çok severdi. Bu teklifi onun için yapmıştı.
''Hala unutmadın mı?'' Dedi Karan gülümseyerek, Elif ''senin kadar olmasa da bende senin hakkında bazı şeyleri hatırlıyorum.''
Gecenin diğer yarısında kelle paça içtiler. Karan en sonunda Elif'i evine bırakıp kendisi askeriyeye doğru yol aldı. Kendisini karargahın yatakhanesinde kalıyordu. Bir eve ihtiyacı yoktu. Fakat bundan sonra lazım mıydı? Bunu biraz düşünmeliydi.
(...)
En sonunda karargaha gelmiştim. Buraya iş için bir daha gelemeyecek olmak beni üzüyordu ama alışırdık. İçeri girdiğimde hiç bir şey demeden albayın odasını çaldım. Gel sesini duyunca içeri girdim.
Beni görünce yerinde doğruldu. ''Albayım''
''Eşyalarını almak için mi geldin?''
''Evet artık gidiyorum. Mutlu olabilirsiniz'' başını salladı.
''Aramızda bazı olaylar yaşandı. Çok tatsız olaylar ama en sonunda birlik olabildik. Sana yaptığım bazı şeyler için üzgünüm''
''Önemi yok albayım sizi anlıyorum emin olun''
Başını salladı. ''Bu arada sormak istiyorum. Ceylan nasıl?''
İşte mutlu olacağı bir haber ''kendisi gayet iyi başkanım üstelik abisi ile de arası iyi sonunda birbirlerine bir şans verdiler.'' Başını salladı. ''Teşekkür ederim Hazal yaptıkların kıymetli''
Başımı salladım. ''İzninizle'' odadan çıkıp kendi odama girdim. Oradaki eşyalarımı toplamaya başladım. Zaten çok fazla eşyam yoktu. O yüzden kısa sürede bitti. Odadan çıktığımda herkes başı ile selam veriyordu. Dışarı çıktığımda Alparslan'ı gördüm. Yanıma doğru geldi. Hiçbir şey demeden ilerledim. Onunla konuşmak istemiyordum.
''Hazal sürekli beni görmezden mi geleceksin?''
''Bilmem bu sana bağlı'' kolumu tuttu. ''Yeter ama'' kolundan sıyrıldım. ''Buna ben karar veririm sen değil Alparslan haddini bil'' daha fazla bir şey demeden gidecektim ki timi geldi.
''Gidiyorsun demek yengecim'' başımı salladım.
Tuna gerçekten kötü görünüyordu. Son zamanlarda iyi olmadığı tim tarafından da fark edilmişti ama kimseye derdini anlatmıyordu. Bu konular onları ve beni aşardı ama Defne'ye de ulaşamıyordu. Her neyse bu konuyu düşündükçe zaten canım sıkılıyordu.
''Hadi karıcım'' diyerek kolumdan tuttu Alparslan. Birlikte çıkışa kadar geldik. Eşyalarımı arabaya koydum ve ondan sonra onun yüzüne bile bakmadan gittim. Bakmak hiç içimden gelmiyordu ve ben ona çok sinirliydim. Umarım akşam yaptığım sürprizi beğenirdi.
Tam gidecektim ki önümde duran kişi ile durmak zorunda kaldım. Araba tam da önümde durmuştu şaka gibi. İnip kim olduğuna bakacaktım ki Tuna'yı görünce nefesimi verdim. ''Ne yapıyorsun Tuna?''
''Benim Defne'ye ulaşmam lazım'' neden böyle bir şey yaptığı şimdi belli olmuştu. ''Tuna bu benim-''
''Ben onu seviyorum.'' Sustum. Daha doğrusu susmak zorunda kaldım. Onu gerçekten sevdiğini biliyordum ama bu şekilde itiraf beklemiyordum. ''Ne olursa olsun, gerek beni kandırmış olsun ama ben onu seviyorum.''
Karşımda acı çeken adama baktım. ''Ona ulaşmam gerekiyor lütfen Hazal ona ulaşmam lazım'' ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. Ne diyebilirdim ki zaten.
Onun gerçekten Defne'ye ulaşmasına izin mi vermeliydim? Ne yapmam gerekiyordu? Karşımda benden bir umut bekleyen adama baktım. Benden ne kadar ümitli görünüyordu. Ona gerçekten yardım mı etmeliydim?
''Tamam'' dedim. Mutlulukla nefesini verdi.
Ona bilgileri verdikten sonra gidiyordum ki ''o da beni seviyor mu?''
''Bilmiyorum'' diyerek geçiştirmek istemiştim ki o ''seviyor çünkü sevmese bana yardım etmezdiniz'' gerçekten akıllıydı. Ne reddettim ne de kabul ettim. ''Acı çekti'' diyebildim sadece ''senin arkandan iş çevirdiği için acı çekti.''
Mutlulukla gözlerini yumdu. Daha fazla bir şey demeden hemen gittim. Burada daha fazla durmak istemedim. Arabama binip sürdüm direk.
(...)
Hazırladığım yemekler ile derince nefesimi verdim. Beni yormuştu ama değmişti en azından. Tabi bunları yesek daha da güzel olurdu ama yiyemeyecektik. Bugün benim için her sene kabus bir gündü. Bu yılda Alparslan'ın kabusu yapacaktım. Artık onu beklemeyecektim. Artık sabrım tükenmişti. Alparslan beni tüketmişti ve ben çok yorulmuştum ama kimse bunu anlamıyordu. Neden kimse beni anlamıyordu?
Ben acı çekmekten çok yorulmuştum ve artık biraz da Alparslan'a çektirecektim. Ceylan'a ''Alparslan ile bugün evlilik yıl dönümüz ona bir sürpriz yapmak istiyorum'' dediğimde sevgili yeğenini de alıp amcasına gitmişti. Kudret albay ile olmasının benim açımdan hiçbir sıkıntısı yoktu. Hatta gözüm arkada kalmazdı ama Alparslan için aynısının geçerli olmadığını çok iyi biliyordum. Fakat bunu umursadığım söylenemezdi.
Artık ne düşündüğü asla umurumda değildi. Alparslan bana yaptıklarının bedelini ödeyecekti. Bana yaptıklarının bedelini en kötü şekilde ödetecektim. Bu sefer buna mecburdu diyerek vicdan da yapmayacaktım.
Sofrayı hazırladığımda her şeyi o gün olduğu gibi yapmaya özen gösterdim. En sevdiği yemeği bile yaptım. Yemekler bile o zaman yaptığım yemeklerdi
Bugün birileri hesap verecekti. Hazırlığımı yapıp lavobaya geçtim. Gözümden akan yaşlar için, o günü hatırlamak bile beni mahvetmişti.
Bana bir hata olduğumu söylemişti. Bir zamanlar bana tek doğrumsun diyen adam en büyük hatamsın demişti. Ben bunu affedemiyordum. Seni hiç sevmemişim demişti bana. Birde pişkin pişkin üzgünüm demişti. Gerçekten ne için üzgündü? Birazdan olacak olanlar hiçbiri benim suçum değildi.
(...)
Alparslan kapıyı açıp eve girmişti ama ev çok sessizdi. Ceketini asıp direk içeri girdi. Masada gördüğü mumlar ile kaşlarını çattı. En sevdiği yemeği görünce direk tadına baktı. Hazal anlaşılan yine döktürdü diye içinden geçirdi. Fakat bilmiyordu ki birazdan yedikleri onun en büyük acısı olacaktı.
Hazal onu gördüğünde birkaç saniye bekledi. ''Bakıyoruz da beyimiz gelmiş.'' Alparslan, Hazal'a baktı. Laf çarptığını anladığı için cevap vermedi. ''Ne bu hazırlık''
İlerledi Hazal, Alparslan'ın yanına geldi. ''Bilmem sen bul''
''Ne bu bilmece gibi oyun Hazal?''
''Gerçekten hatırlamıyorsun'' Hazal başını arkasına yatırdı. Masaya yaklaştı. Geçmişin boğumları içine girdikçe sanki bir canavar meydana geldi. Örtüyü tuttuğu gibi çekti ve tüm hazırlığı boşa gitmiş oldu. Alparslan dehşet içinde ona baktı.
''Ne yapıyorsun sen Hazal delirdin mi?''
Hazal dehşete kapılmış yüze karşı alayca gülümsedi. ''Delirdim Alparslan ne yapmamı önerirsin?'' Hazal bir yanlışı düzeltmek ister gibi ''pardon bir ayrıntıyı atladım. Beni sen delirttin''
Alparslan nefesini seslice verdi. ''Yine bu konuları mı konuşucaz?''
''Bilmem ama istersen sen konuşabilirsin'' Alparslan'a öyle bir bakışı vardı ki Alparslan kendinden iğrendi. ''Hatırlamıyor musun gerçekten?''
''Neyi?''
''Bugün 8 şubat sana tanıdık geldi mi?'' Alparslan gözlerini acı ile kapadı. Bugünü hatırlamak istemezdi. Bugün her geldiğinde unutmak için her şeyi yapardı. Bu sene fark etmemişti çünkü yanında Hazal vardı ve kızı.
''Evlilik yıl dönümümüzü nasıl unuttun?'' Alparslan'a öyle tiksinç bakıyordu ki, Alparslan sürekli yerin dibine giriyordu. ''6.yılımıza girmiş bulunmaktayız''
Bir şey hatırlamış gibi ''ama bu altı yılın sadece yarım yılını birlikte geçirdik. Bunu da atlamayalım''
"Sen tam 6 yıl önce bugün ne yaptın Alparslan?"
"Hazal yeter"
"Ben seni beklerken sadece seni beklerken sen ne yaptın Alparslan?" Ne yapmıştı Alparslan? Geldiği gibi yaptığı tek şey Hazal'ın canını yakmaktı. "Canımı yakabildiğin kadar yaktın hem de hamile halimle"
Alparslan gözlerinden akan yaşları Hazal'dan gizlemek için arkasını dönüp gözyaşlarını sildi. Hazal'a geri döndü.
"Sürekli beni bununla mı vurucaksın Hazal? Hala bıkmadın mı?" Bunları derken Hazal'ın haklı olduğunu biliyordu ama rolüne devam etmek zorundaydı.
"Bıkmadım çünkü o gece yaşananlar o gece ile bitmedi. Belki senin için o gece de bitmiş olabilir ama bitmedi benim için, ben o geceden sonra çocuğum için kendi canımdan, hayatımdan geçtim. Kızımı camın arkasında gördüm. Gidip ona sarılamadım. Sonra tam ona kavuşacağım ne oldu? Kızımın kaçırıldığını öğrendim. Ona bir şey olmaması için o kadar dua ettim. Sonra ben kızımı tek başıma bu yaşına getirdim. Sürekli bana babam nerede? Diye sorduğunda ben kahroldum ama dayandım peki ya sen ne yaptın?" Hazal acı içinde bunları söylediğinde Alparslan gözlerini acı ile yumdu.
İstemez miydi? Çocuğu olduğunu çocuğunun anne karnında öğrense, onun sevincini o şekilde yaşasa Hazal her aşerdiğinde yanında olsa ama olmamıştı.
"Kızımız kaçırıldığında onu ben kurtardım. Onu ben kucağıma aldım. Ama anlamadım benim kızım olduğunu, kollarımda sustuğunda bile anlamadım."
Hazal onun dediklerini umursamadı. Onun için gereksizdi artık Alparslan'ın duyguları. ''Senin yaşadıkların artık benim umurumda bile değil sen yaptın. Kendin seçtin beni terk etmeyi, eğer ki beni terk etmeseydin bunların hiçbiri olmazdı.''
Hazal kendinden o kadar emin konuşuyordu ki ama karşı tarafta Alparslan'ı düşünmüyordu. Artık onu umursamıyordu bile. Yaptığı bencilliği o an fark edemedi. Fakat zamanı gelince öyle bir fark edecekti ki
''Bu kadar bencil miydin sen?'' Diyerek isyan etti Alparslan.
''Beni bu hale sen getirdin şimdi sakın isyan etmeye kalkma'' diyerek konuştu Hazal.
''Hiç anlamıyorsun değil mi Hazal?'' Alparslan bunları acı içinde söylediğinde Hazal sessiz kaldı. Anlamıyordu artık bitmişti Hazal, tükenmişti. Karşısında durduğunda kendinden emin bir şekilde durdu.
''Bunu sen seçtin ben değil''
Senin için yaptım demek istedi Alparslan, beni seninle tehdit ettiler, hayatta kalman için seni korumak için yaptım demek istedi ama olmadı. Benim yaşadıklarım da kolay değildi ben senin için senden vazgeçtim. Sen benim gözlerimin önünde vurulduğunda hiçbir şey yapamamak beni parçaladı demek istedi ama olmadı. Yine ve yine.
Alparslan sinirle sözlerini sarf etti. ''Hak ettin!''
Hazal şaşkınca aldı. Ne tepki vereceğini bilemedi. Hak mı etmişti? Neyi hak etmişti Hazal? Terk edilmeyi mi? Kimsesiz kalmayı mı? Çocuğuna hem anne hem baba olmayı mı? En çok terk edilmekten korkan Hazal tekrardan terk edilmeyi mi?
''O gün sana ne demiştim hatırlıyor musun?'' O gün söylediği her şey kulaklarında çınlıyordu Alparslan'ın ama sessiz kaldı. ''Ne demiştim?'' Alparslan'a sinir ve nefretle bakıyordu. ''Hayatına insan almaktan korkan ben kalbime aldım seni demiştim'' Alparslan sinirle gözlerini yumdu. Yeterdi artık o anları o sözleri hatırlamaktan bıkmıştı.
''Ve ben bugün seni kalbimden sonsuza dek kovuyorum.'' Alparslan o an Hazal'ın ne söylediğini idrak etmeye çalıştı. Ne demişti? Hayır bunu yapamazdı. Bu Alparslan'ın en büyük korkusuydu.
Yumruklarını acıyla sıktı. Bu anın hayal olmasını bir kabus olmasını istedi. Hazal'a acıyla baktı. Kendine yediremedi. Hazal'ın üstüne yürüdü. Hazal buna karşılık ona vurmak istemişti ki Alparslan bileğini sıkıca tuttu. Tekrar karşılık vermek istedi ama Alparslan bunu da engelledi. Koltuğa yatırdı Hazal'ı bileklerini sıkıca tuttu.
''Bırak!'' Dedi sinirle Hazal. Bırakmadı Alparslan sadece Hazal'ın gözlerine baktı. Alparslan Hazal'ın bileklerini sinirden sıktı. Hazal belli etmedi. ''Bırak Alparslan yoksa seni pişman ederim seni-'' Hazal'ın ağzını kapadı Alparslan. Bileklerini birleştirdi. Sadece Hazal'ın gözlerine baktı. İkisi uzunca bir süre sadece gözleriyle konuştular.
''Bir şeyleri anlamadan defalarca kez-'' sustu Alparslan sadece Hazal'ın gözlerine baktı. Hazal Alparslan'ın ne yapacağını bekledi. ''Bende mi yorulmadım sanıyorsun? Neyin içinde olduğumu hiç mi anlamıyorsun?''
''Sen gerçekten bencilleşmişsin Hazal'' bunu isyan edercesine söylemişti.
Daha fazla duramadı. Ayağa kalkıp Hazal'dan uzaklaştı. Hazal ayağa kalktı. Bileklerine baktı, kızarmışlardı. Alparslan daha fazla durmak istemedi. Evden çıkmak için adımlamıştı ki ''yine mi terk ediyorsun? Tıpkı altı yıl önceki gibi'' durdu Alparslan. Hazal'a baktı. Hazal ona beklenti ile baktı.
''Gitmiyorum'' dedi kendinden emin bir sesle. Hazal tam odasına gidecekti ki durdu. Sanki etraf dönmeye başlamıştı. Alparslan'a baktı. Kendinden geçmeden önce Alparslan'ı gördü. Alparslan endişe ile ''Hazal'' demişti ki gerisi Hazal için karanlıktı.
Alparslan onun yere düşmesine izin vermedi. ''Hazal'' dedi endişe ile ama Hazal ses vermedi. Tıpkı o gün olduğu gibi planlamıştı her şeyi akşama kadar bir şey yememişti. En sonunda o gün olduğu gibi kan şekeri düşmüş ve bayılmıştı.
O günde acı ile bitmişti. Tıpkı 6 yıl önce olduğu gibi...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |