İyi okumalar fıstıklarım
Bu arada hepinizin ramazan ayı kutlu olsun
Yorumlarınızı bekliyorum.
Uçakta arkama yaslanmıştım. Gidiceğim yeri düşünüyordum ve işin içinden çıkamıyordum. Gittiğim zaman ne olacağı belliydi. Tuna'nın yaşayacağı ihanet duygusu için yapabilecek bir şey yoktu.
Defne de korkuyordu ama artık bazı şeylerin vakti gelmişti. USB Defne'de kalmıştı. Onda kalmasının sebebi henüz hiçbirinin Defne'nin bizden biri olduğunu bilmemesinden kaynaklanıyordu. Birazdan yaşayacağımız şeyi dört gözle merak ediyordum. Yanımda Mert, Akif ve Kerem vardı. Ekibimizin diğer üyeleri yani.
Birazdan Yakup başkan ile buluşacaktık. Bunun için ne kadar heyecanlı olduğumu kimse bilemezdi. Bazı şeyler sonunda sona eriyordu. Defne, Akif ve ben artık onlar ile olan ilişkimizi bitiriyorduk. Herkes yuvaya geri dönecekti. Benim diğerleri ile ilişkim kesilmezdi. Sonuçta Alparslan'ın karısıydım ama diğerleri için yolun sonuydu.
Hong Kong gelmiştik. Burada bir ev tutmuştuk. Tabi ki Yavuz başkan da buradaydı. Abadile'yi yuvaya teslim etmiştik. Onunla bir işimiz yoktu. Gerçekleri öğrenmiştim. Meğer USB onlarda sandığımız zaman onlarda değilmiş. Abadileye ulaşmalarının tek nedeni de buymuş zaten.
USB şuan çok güvenli bir yerdeydi neyse ki. Uçaktan indiğimizde güneş gözlüğümü takındım. Aşağı indiğimizde pist alanından uzaklaştık. Yavuz başkan beni aradı. ''Bekleyin başkan arıyor.'' Üçü de durdu. Telefonu açtım. ''Başkanım''
''Durumunuz ne Hazal?''
''Uçaktan indik başkanım yanınıza geliyoruz.''
''Acele edin Defne de yakında burada olur.''
''Emredersiniz başkanım'' Telefonu kapattım. Bana meraklı gözlerle bakan üçlüye döndüm. ''Acele etmemiz gerektiğini söylüyor.''
İlerledik. Kiralık bir araba tutmuştuk. Ben ve Akif arkaya Mert ve Kerem arkaya bindi. Yolda giderken sessizdik. Sessizliğimiz Mert'in konuşması ile bozuldu. ''Hazal farkında mısın? Yavuz başkan sana ayrı bir düşkün''
Kaşlarımı çattım. ''O ne demek şimdi?'' Ne saçmalıyordular yine.
''Şu zamana kadar hep fark ettiğim şey şu Yavuz başkan sana değer veriyor.''
''Yavuz başkan hepimize değer veriyor.''
''Sana daha fazla, vurulduğunda iyi olduğunu duyup, seni görmeden asla gitmezdi oradan. İlk seni soruyor. Bir şey olduğunda ilk seni arıyor. Daha da fazlası seninle arasında bizim ki kadar mesafe yok.'' Mesafe dediği şey mevkimizden dolayı birbirimize olan mesafeydi. Ama evet şuan fark etmiştim ki bu doğruydu. Buna daha önce hiç dikkat etmemiştim.
Yavuz başkan bana değer veriyordu. Belki zamanında bana acımıştı ve şimdi yanımda olmak istiyordu. Fakat benden daha kötü hayatları olan insanlar vardı. Bu nasıl olabilirdi?
''Sen yetimhanede büyüdün ya, anne ve babanı bilmiyorsun.''
''Evet'' sözü nereye getiriyordu şimdi.
''Belki sen Yavuz başkanın kızısındır.''
Alayla güldüm. ''Saçmalama istersen Mert'' Mert şuan büyük saçmalıyordu. O benim öz babamdı öyle mi? Umarım Yavuz başkan gibi vatanına sadık, şerefli ve dürüst bir insandır öz babam.
''Böyle bir şey olamaz.''
''Aslında'' dedi Kerem. ''Mantıklı hepimiz insanız Hazal. Belki Yavuz başkan da zamanında biriyle beraber olmuştur. Sonra her şey bitmiştir. Kadın seni yetimhaneye bırakır ve kimseye bir şey söylemez. Bu tür olaylar olabilir ve bizde bunu fazlası ile tecrübe ettik Hazal.''
''Peki ya tamam kadın kimseye söylemedi. Peki Yavuz başkan neden böyle davranıyor? Sonuçta karşısındaki kişinin öz kızı olduğunu bilmiyor.''
''Hisseder Hazal hisseder. Annelerin hissettiği gibi babalar da hisseder. Onu sarıp sarmalamak istersin. Mutlu olsun güvende olsun hissedersin.''
Bakışlarım değişti. Gerçekten olabilir miydi? Aklımdaki düşüncelerden hemen sıyrıldım. Böyle bir şeyi kafama sokmam bile yanlıştı. Yavuz başkan sevdiği kadından başka kimsenin çocuğu ile ilgilenmem demişti ve ölen sevdiğine ihanet etmezdi. Birkaç saniyelik bir düşünceydi ama malesef gerçek değildi.
''Keşke öyle olsaydı ama hiç sanmıyorum.''
''Neden?'' Bu sefer soran Akif'ti.
''Bir keresinde Yavuz başkana kız babası olsaydınız çok yakışırdınız diye iltifat da bulunmuştum.'' Direksiyonu süren Mert hariç ikisi bana döndü. Kerem arkadan bana dönmüştü.
''Evet peki o ne dedi?'' Bunlardaki merak kadınlarda yoktu.
''Sevdiğim kadından bir kızım olsun isterdim dedi ama sevdiği kadın ile mutlu olamamışlar. Çünkü kadın ölmüş ve onun dışında kimse ile hayal kurmamış ve ölen sevdiği kadını hiçbir zaman aldatmamış.'' Yani bu hikaye imkansızdı.
O zaman nereden bilebilirdim ki, sevdiği kadın diye bahsettiği kişinin annem olduğunu, bana duyduğu şefkatin anneme verdiği sözü olduğunu ve anneme yani sevdiği kadına verdiği sözü olduğunu nereden bilebilirdim ki
''Yavuz başkan mı dedi bunu?''
''Evet'' dedim. ''O söyledi.''
''O zaman harbi imkansızmış.''
İç çektim. ''Öyle''
En sonunda durduğumuzda ne olduğunu sorguladım. Burada bir şeyler oluyordu. Belimdeki silaha gitti elim.
''Burada bir şeyler oluyor'' dedi Mert.
''Bir gariplik var.'' Diyerek onu onayladım. Gelen kar maskeli adam ile düşüncelerim bölündü. Yanıma gelip beni rehin almak istemişti. Güya kadınım diye beni zayıf görmüştü. Onun işini halleden kişi Akif'ten başkası değildi.
''Eline sağlık.'' İlerlediğimizde gözlerim şaşkınlıkla aralandı. ''Yavuz başkana gitmemizi istemiyorlar.'' Dedi Kerem.
''O zaman onları yanıltalım.'' Tam üç sokak vardı. Hepimiz farklı bir sokaktan giderek Yavuz başkana ulaşabilirdik.
''Ayrılalım'' dedim. Ayrılmamız gerekiyordu. Onların tamamını etkisiz hale getirmemiz için bu şarttı. Sokaklardan kurşun sesi gelmemeliydi. Bu yüzden de silahlara susturucu taktık.
''Herkes kendine dikkat ediyor. Kimseye hiçbir şey olmayacak.'' Dedim. Hepsi başını salladı. ''Hemen Yavuz başkanın yanına gitmeliyiz'' diyen Kerem'di. O zaman aksiyon başlasın. Bir sokaktan girdim. Önüme gelen ilk sokağı seçtim. İlerledim.
Sokağın karanlık köşelerinde ilerlerken, her adımımda geriye doğru yankılanan ayak sesleri duyuyordum. Her adımımda aralıklı olarak kar maskeli adamların gölgeleri beliriyordu.
Derin bir nefes alıp vücudumu kasarak bir an duraksadım. Etrafımdaki tehditleri ölçmek için hızla gözlerimi hareket ettirdim. Hedefime yaklaşan yeni adamı fark ettim. Maskeli adam bana doğru gelirken gözlerimi bir an bile ondan ayırmadım. Beni normal buradan geçen bir kadın sanıyordu ve korkup kaçmamı bekliyordu ama dediğim gibi çok beklerdi. İlk hamlem için heyecanlı ve sabırsızdım.
Adam tam karşıma geldiği anda, hızla sağ bacağımı ileri atarak, vücudumu hafifçe yana kaydırdım ve beklenen anı sabırsızlıkla bekledim. Bir anlık boşluk oluştuğunda vücudumu tam bir esneklik ile kullanarak, adamın boğazına sert bir dirsek darbesi indirdim. Adam önce şaşkın bir şekilde geri savrulup, yere düşerken ben tabi ki bu fırsatı kaçırmadan devam ettim. Hemen adamın boğazına güçlü bir bir tekme indirdim. Onu hareket edemeyecek kadar etkisiz hale getirdim. Hemen arkamı döndüm. Daha fazla tehdit olup olmadığını kontrol etmek için.
O anda, bir başka kar maskeli adam hızla önüme çıkıp, silahını çıkararak ateş etmeye başladı. O an zamanın adeta durduğunu hissettim. Kurşunlar hızla geçerken, o saniyeler içinde adımımı attım. Sol bacağımı hızla kaldırıp yere doğru kayarak, silahın doğrultusundan sıyrıldım. Birkaç kurşun kafamın hemen yanımdan geçti. Hemen kendimi bir duvarın arkasına atıp silahımı çıkardım. Adam ile kısa bir süre çatıştık ve en sonunda galip gelen ben oldum.
Diğerlerinin de silah seslerini duyuyordum ama iyi olduklarına ve kendi başlarının çarelerine baktıklarına emindim. Benim tarafımdaki sesler devam etti. Fakat artık daha fazla zaman kaybetmek istemedim. O sırada arkamdan bir adam belirdi ama bu sefer bir bıçakla.
Adamın yaklaşan bıçağını son bir refleksle hissettim. Ani bir hareketle vücudumu yana kaydırarak bıçağın önünden sıyrıldım. Bıçak yalnızca birkaç milimimden gerisinden uçarak geçti. Bu hamlem ile düşmanı şaşırtan ben, bir adım geriye atıp hızla bacağımdan zıplayarak yüksek bir tekme gönderdim. Tekme kar maskeli adamın karnına saplandı ve onun dengesini kaybederek yere savurdu. Adam bıçak ile yere savrulurken ben, onun üzerindeki hakimiyetimi kaybetmeden hızla yere eğilerek bıçağı elinden aldım.
Düşmanımın zayıf noktasını fark ettim. Hızla bıçağı adamın üzerine savurdum. Vücudunun çeşitli noktalarından birkaç hızlı ve etkili darbe indirdim. Kar maskeli adam benim sayemde boğazına bir bıçak darbesi aldı ve bu onu tam anlamı ile etkisiz bıraktım. Boğazına bıçağı dayayıp hiç düşünmeden sapladım. Neyse ki elimde eldiven vardı.
Ayağa kalkıp hızla ortamı kontrol ettim. Bir süre sessizlik vardı. Daha fazla engel olmadan ilerlemeyi düşündüm. Ancak bir başka maskeli adamın gölgesi hızlıca arkamdan yaklaşmaya başladı. Reflekslerim bir kez daha devreye girdi. Her yeni tehdit, her yeni rakip yeteneklerimi daha da keskinleştiriyordu. Hiçbirini basit bir tehdit olarak görmüyordum. Her biri ile savaşırken olasılıkları hızla hesaplıyor ve her hareketimi stratejik bir şekilde hesaplıyordum. Şimdi yalnızca tek bir şey vardı. Yakup başkana ulaşmak...
Gelen her birini silahım ile vurdum. Daha fazla vakit kaybedemezdim. Elimden geldiğince hızlı ilerlemeye çalışıyordum ama etrafımı da kolaçan etmem gerekiyordu. En sonunda ileride olan Yakup Başkanı gördüm. Gideceğimiz ev burada değildi. Yavuz başkanın karşısında duranlara baktım. Kudret başkan vardı. Arkasında da çok güvendiği ekibi. Stresle nefesimi verdim.
Bir kar maskeli adam vardı. Ayağa kalktı. Güya saldıracaktı. Yavuz başkanın tarafına ilerlemeye koyulmuştu. Diğer ekibin üyeleri bir şey yapmazdı. Bende Yavuz başkanın yapmasını istemezdim. ''Yalnız kaldın Yavuz''
''Bilmediğin bir şey var Kudret''
Kudret albay bilmiş bir şekilde dudakları kıvrıldı. ''Neymiş o?''
Kar maskeli adam tam Yavuz başkana yaklaşmıştı ki. Silahı ona diktim. Gez Göz arpacık ve ateş.
Adam alnından vurularak yere yığıldı. Bakışlar bana döndü. Yavuz başkan ise bana bakmadı. Biliyordu onu korumak için vuranın kim olduğunu çünkü. İlerledim. Silahın namlusunu yere doğrultarak. Alparslan tam karşımda yer alıyordu. Yavuz başkanın arkasında yerimi aldım. Silahımı belime taktım. ''Beni yalnız bırakmayacak evlatlarım var çünkü.''
Aynısı albayda da mevcuttu. Albay nefesini verdi. Daha sonra diğerleri de ilerledi. Benim gibi Yavuz başkanın arkasına geçtiler. Tuna'ya dikkat kesildim. Kendinden emin bir duruşu vardı ve birazdan bu emin duruş yerle bir olacaktı. Defne'yi gördüğünde ne yapacaktı? Bunu öğrendiğinde ne hissedecekti? Bilmiyordum ve tahmin edemiyordum. İhanet kelimesi ile daha önce hiç karşılaşmamıştım. Bu yüzden bundan habersizdim.
''USB nerede Yavuz?'' Dedi Kudret albay kendinden emin bir şekilde. ''Birazdan göreceksin''
Albay nefesini verdi. ''Ver USB sonra da gidelim.''
''Buna asla izin vermem Kudret'' İkisi de dik duruşlu ve kendinden emindi. İkisi de sanki bir devdi. İkisi de güçlüydü. Merak ettim dost oldukları zamanlarda birlikte düşmanların işini bitirdikleri vakitleri.
''Senden izin isteyen yok Yavuz. Kimse kimseye zarar gelmesin. Kimsenin bizim yüzümüzden canı yanmasın ama sen sınırları bu konuda çok zorluyorsun.'' Yavuz başkan dik duruşu ve kendinden emin haliyle ''Her şeyi zorlayan kişi sensin Kudret. Ailenin intikamını almak istediğinde yanında olmak istedim ama sen bunu kanunsuz yollar ile yaptın. Sana defalarca kez yol göstermeye çalıştım. Ama sen izin vermedin. Bu uğurda kalan sevdiklerini de kaybettin.'' Abisiydi o kişi. Alparslan'ın babası ve kızımın dedesiydi.
Kudret albay nefesini verdi. Alparslan'a baktım. Gözlerini sinirle kapattığını ve içinde yaşadığı durumu sorguladığına emindim fakat şunu da görebiliyordum. Kendinden emindi. Bu yoldan asla dönmeyeceğini biliyordum. Göz göze geldik Alparslan ile. İkimizin de bakışları birbirinden beterdi. İkimiz de görev kimliğimize bürünmüştük ve birbirimize bir karı kocadan çok düşmanca bakıyorduk. Aynı şey diğerleri için de geçerliydi. ''USB nerede?'' Dedi Kudret Albay.
''Burada değil'' dedi.
Albay sinirle dişlerini sıktı. Sinirliydi. Gözü bildiğin seğermişti. Bu hali düşmanlara korku salıyordu. O bir askerdi. Milleti için canını dişine katan bir askerdi. Sonra ne mi olmuştu? Ailesi ile birlikte çok mutluydu. Bir gün ailesi canice katledilmişti. Sonra tüm hayatını bunun intikamını almaya adamıştı. Onun adına elbette üzülüyordum. Eşini ve çocuklarını kaybetmek onu bitirmişti, tüketmişti.
''Nerede peki?'' Havaya bir silah sesi. Karşı taraf bellerinde duran silahları almak için hamle yapmışlardı ama biz hiçbir şey yapmadık. Asıl can yakan an başlıyordu. Tuna'ya baktım. Çocuğa üzülmüştüm. Gelen kişiye baktılar. Siyah postalları, siyah pantolunu, siyah deri ceketi ve sıkı bir at kuyruğu. Saçları hafif sarışındı Defne'nin. O yüzü görmediler. Ardından Defne onlara döndü. Yani daha doğrusu albaya. Bakışları keskin ve acımasızdı.
Tuna onu gördüğü an şaşkınlıktan öylece kaldı. Tahmin ettiğim gibi. Karşısında gördüğü kadının daha doğrusu sevdiği kadının onun karşısında ne işi vardı?
Defne Yavuz başkanın yanına adımladı. Kendinden emin ve gözü pek duruşu ile oldukça etkileyiciydi. ''Tanıştırayım'' dedi Yavuz başkan. ''Defne. Ekibimin üyelerinden biri'' O an sanki Tuna için dünya durdu. Yaşadığı şeyin gerçekliğini sorguladı. Sevdiği kadın hakkında ne diyorlardı şimdi.
İçinde yaşadığı anıları sorguladı. Her anının içine düştü. Gerçek olamazdı. Bu yaşadığı acı gerçek olamazdı. Karşısındaki kişi gerçekten Defne miydi?
(...)
Tuna'nın bakışları anında değişti. Yaşadığı şeyin gerçekliğini sorguluyordu. Her anıyı kafasında didik didik ediyor ve bir çıkmaza ulaşıyordu. Karşısında ona bakamıyordum. Benim içinde aslında o an dünya durmuştu sanki. İnsan gerçeğini sorgulardı. Yaşadığımız tüm anı onun gözünde birer yalana dönüşüyordu.
Ben Defne Soylu hayatımda ilk defa ne yapacağımı bilmiyordum. Karşımda olan insan benim sevdiğim adamdı. Fakat malesef ben onu kandırmıştım. Onu görev icabı kandırmak zorunda kalmıştım. Geçmişe gitti aklım bir flashback gibi. Onunla birlikteydik. Ben gülerek ona bakıyordum. O gülüşüme kitlenmişti sanki ve o an dünya bizim için durmuştu. Gülüşüm onda bambaşka etki yaratmıştı ve bende bana bakışı bambaşka etki yaratmıştı.
Özür dilerim Tuna. Seni kandırdığım için özür dilerim ama benim çıktığım bu yolda benim sana yada senin bana aşık olma ihtimalin hiç yoktu. Böyle bir şeyi asla tahmin etmemiştim. Güzeldi. Onunla geçirdiğim her an bambaşka güzeldi. Ben kendi istediğim mesleği yapmak ve ailemi kandırmak için hem tıp hem de ajanlık ikisini aynı anda yapmaya çalışmıştım. Ne acı. Bunu bana ailem mecbur bırakmıştı.
Annem de babam da doktordu ve çocuklarının da doktor olmasını istiyordu. Oysa bir tane çocuğu ajan diğeri ise öğretmen olmak istiyordu ama bize tercih hakkı sunmamışlardı ve bende onlardan gizli bir şekilde ikisini de idare etmek zorunda kalmıştım. Hayatım büyük bir çalışma ile geçmek zorunda kalmıştı. Fakat şimdi istemediğim şeyden kurtulmuştum. Fakat ondan kurtulduğumda sevdiğim adamı da kaybetmiştim. Ben Tuna'yı sevmiştim. Onun sevgisi bana iyi gelmişti.
Ama ben ona çok büyük bir yanlış yapmıştım. Her anımız ona göre yalandı. Bu şekilde düşündüğüne adım gibi emindim malesef. Oysa onunla geçirdiğim anıların çoğu gerçekti. O bakışlarım hiçbir zaman yalan değildi.
Gözlerindeki acıyı gördüm. Fakat karşısında böyle güçlü ve umursamaz bir şekilde durmak da beni kahrediyordu. Bazı şeyler bitmişti bizim için. İmkansız olduğunu bildiğim halde onunla birlikte hayaller kurmuştum. Belki bir gün gerçekleşir umudu ile fakat artık hepsi yaşanmış ve bitmiş rafına kaldırılmıştı ve bir hayal olarak kalmıştı. Asla gerçekleşemeyecek bir hayal olarak.
Sana olan aşk dolu bakışlarım hiçbir zaman yalan değildi Tuna. Şimdi senin iyiliğin için senden vazgeçiyorum. Seni sevdiğimi belki sana hiçbir zaman söyleyemeceğim ve beni hep kötü bileceksin. Ama olsun sevdiğimi söylesem de hiçbir şey değişmez zaten. Çünkü biliyorum seni sevmeme rağmen beni asla affetmeyeceğini ama olsun. İyi ki varsın iyi ki vardın hayatımda Tuna iyi ki
(...)
Timdeki herkes şaşkındı. Kudret Albay böyle bir şeyi asla beklemiyordu. ''Bunu da mı yaptın Yavuz?''
''Buna mecbur bıraktın Kudret. Şimdi sakın beni suçlama''
USB Defne'deydi. ''Başkanım'' dedi soğuk sesi ile. USB yi çıkarıp Yavuz başkana verip geri çekildi. Yavuz başkanın arkasında durdu. Tuna onu bayıltan kişinin Defne olduğunu anladığında daha da yıkıldı. Derin derin nefes almaya çalıştı. Fakat başaramadı.
Yavuz başkan USB yi gösterdi. ''Bunu mu istiyorsun Kudret?'' Kudret albay USB ye baktı.
''Onu bana ver Yavuz.''
''Sana bunu ölürüm de vermem.''
''Daha intikam almadan mı öleceksin?'' Bir dakika bir dakika ne intikamı?
''Ben intikamımı almak için hayatta olmama gerek yok. Benim yerime alacak kişiler var.'' Ne söylediğini bilmiyordum. Ne demeye çalıştığını anlamıyordum. Ne intikamından bahsediyorlardı? Yavuz başkanın da mı almak istediği bir intikamı vardı? Peki onun yerine intikamını alacak kişi kimdi?
O an her şeyden habersizdim ama intikamını almak istediği kişi benim babamdı. Annem için almak istediği intikamından o an habersizdim. Fakat o gün benim yerime intikamımı alacaklar kişiler var dediğinde o kişilerden birinin de ben olduğum kolay kolay aklıma gelmezdi.
''Sana bir teklifim var'' dedi Yavuz başkan. Bakışlarımız karşı tarafı değil de onu buldu. Çünkü anlaşmasından hiçbirimiz haberdar değildik. Yine ne oluyordu burada?
''Hiçbir teklifini kabul etmem Yavuz. Beni durdurmak için daha önce ettiğin tekliflere cevabımın hayır olduğu gibi bu teklife cevabım da hayır''
Yavuz başkan başını olumsuz anlamda salladı. Spor ayakabılarım, üzerimdeki siyah ceketim ve siyah pantolonum ile duruyordum. Tüm ekip siyah giymişti. Çünkü neden giymesin.
Yavuz başkan başını geriye doğru salladı. ''Bu teklif öyle bir teklif değil''
Kudret albay gülecek gibi oldu ama gülmedi. ''Kimi kandırmaya çalıştığını sanıyorsun sen Yavuz?''
''Benim kimseyi kandırmak gibi bir isteğim yok Kudret. Bu teklifi benden daha üst makamlarda olanlar istiyor.''
Albay kaşlarını çattı. Meraklanmıştı hafif ama bunu çok belli etmedi. O duygularını her zaman iyi gizleyen bir asker olmuştu. Kimsenin hafife alamayacağı birisiydi. Bunu bizzat Yavuz başkan söylemişti. Defne ve Akif'e de gerçekten siz varmış fakat başka bir meslekte olarak durun demişti. Aksi halde kolayca yakalanırsınız demeyi de pas geçmemişti.
Alparslan da askerlik hünerlerini amcasından almıştı. Benim içimdeki vatan sevgisi kimden geliyordu bilmezdim. Bilmemeyi de şimdilik tercih ediyordum. Fakat Alparslan'ın askerlik genlerini amcasından aldığı o kadar belliydi ki.
''Dediklerinin doğru olduğunu nasıl bilicem Yavuz?'' Yavuz başkan cebinde duran zarfı çıkardı.
''Önce teklifimi açıklamama izin ver ardından ispatını'' diyerek elindeki zarfı havalandırdı.
Kudret albayın merakını bu sefer iyi bir şekilde gördüm. Ne teklif edecek diye düşündüğüne adım gibi emindim. Aynı şeye ekibi de dahildi. Buna biz de dahil olabilirdik çünkü teklif edeceği şeyi bizde bilmiyorduk.
Ne olabilirdi? Yavuz başkanın teklif edeceği şey gerçekten ne olabilirdi? Kudret albayı durduracak bir şey değildi. Bunu biliyordum fakat gerisini bilmiyorduk. ''Teklifimi duymak ister misin?''
Ekibe döndü Kudret albay. Onların da onayı ile ilgileniyordu anlaşılan. Hepsi onay verince Yavuz başkana döndü. Titrek nefesini verdi. ''Ben bu intikam için ömrümü verdim. Karımı kaybettim ben hayat arkadaşımı, sonra ilk göz ağrım olan oğlumu ve kokusunu içime çekmeye, sevmeye kıyamadığım kızımı'' o an kokusunu içine çekmeye, sevmeye kıyamadığı kızının hayatta olduğunu ve daha önce karşılaştıklarını buradaki hiç kimse bilmiyordu.
''Ben bu yoldan asla dönmem Yavuz. Ona göre söyle teklifini.''
Yavuz başkan başını salladı. ''Sana teklifim intikamını alırken bize de yardım etmek.''
''Seni dinliyorum.''
''Uğraştığın kişiler tahmin ettiğinden de büyük bir kuruluş bize düşen şey onları bitirecek şifreler. USB'den öğrendiğimiz şeylere göre her şey tahmin ettiğimizden kolay ilerleyebilir. Onların elindeki şifreleri alarak onları yok edebiliriz ve bu kuruluşun işini tamamen bitirebiliriz. Bu katliamı çıkaran kişiler kuruluş değil, kuruluşun en büyük adamı. Kuruluşun en azından bununla bir ilgisi yok. O adamı yakaladığımızda öğrenmemiz gereken her şeyi öğrendikten sonra adam senindir ona istediğini yap ama bu operasyonda ekibin ile birlikte bizimle ol karar senin''
Kudret albay kısa bir süre düşündü. ''Bu kuruluş tam olarak neyin nesi?''
Defne'ye döndü Yavuz başkan ''açıkla''
Defne başını salladı. ''Bu kuruluş birçok büyük işi insanının üyesi olduğu bir kuruluş. Bu kuruluşu yöneten toplam sekiz üye var. Fakat bu üyelerin kim olduğunu bilmiyoruz henüz. Bu kuruluşun yaptığı şeyler silah ve uyuşturucu ticareti, sabotaj ve suikast planları, kendi çıkarlarına hizmet eden bilim insanlarını veya askeri uzmanları kaçırarak tehdit edip kullanmaları, bilgi sızdırıp iç karışıklık çıkarma, siber saldırı ve daha fazlası her konuda hem bizi hem de diğer ülkeleri zorlayan bir kuruluş.''
Albay kaşlarını çattı. Ekibine döndü. Ekibi kısa bir süre birbirine baktı. Ardından albaya döndü. Bir şeyler söylediler ama duymadım. Yavuz başkana döndü Kudret Albay ''zarfı ver.''
Yavuz başkan nefesini verdi. Ne söyleyeceğini bilemediği için korkmuştu. Zarfı Kudret albaya verdi Yavuz başkan. Kudret albay zarfı açıp inceledi bir süre. Ardından Yavuz başkana döndü. ''Bende ekibim de sizinle birlikteyiz.'' Yavuz başkan başını salladı. ''Çok doğru bir karar verdin.'' Yani bu demek oluyordu ki sevgili kocam ile beraber operasyona katılacaktık harika. Bir bu eksikti.
Etrafta büyük bir sessizlik oluştu. ''Doğru kararı verdin Kudret'' başını salladı Kudret albay. Anlaşılan ikisi beraber yıllar sonra tekrar beraber çalışacaklardı. Gelen sessizlikte bir ses geldi tik tak diye. Kerem o sese ilerledi. Gördüğü şey ile ne olduğunu anlamadım. ''Bomba!'' Diye bağırdı. Kahretsin. Hepimiz ona döndük. ''Uzaklaşın hemen vaktimiz yok'' dedi. Geri ilerlemek zorunda kaldım. Kerem de öyle büyük bir şekilde koşmak zorunda kaldık. Bomba da patladı. İşte o an hayat durdu. Ne olduğunu algılayamadım. Patlama büyük müydü? Değil miydi? Hiçbirini algılayamadım o an. Hiçbir şeyi algılayamadım.
Algıladığım tek şey Alparslan'ın kolumu tutup yere düştüğümüzde başımı yere çarpmayayım diye eli ile başımı tutmasıydı. Bana bir şey olmasın diye kendini bana bildiğin siper olarak kullanmıştı ve ben öylece kalmıştım. Etraftaki büyük kaos o an ikimizin e umrunda olmadı sanki. Gözlerimiz birbirine değdi. Öylece kaldık. Gözlerinde gördüğüm tek şey endişeydi. Benim için endişelenmişti. Bana bir şey olmasın diye kendini kalkan olarak kullanmasıydı. Bu anda bile düşündüğüm şeye hayret ettim. Alparslan beni gerçekten seviyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.52k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |