Gözlerimi açtığımda yanımda gördüğüm kişilere karşı gülümsedim. Kendi kurduğum ailem yanımdaydı.
Kızım ve kocam. Daha önce de bu odada beraber uyumuştuk. Fakat bu sefer kızımız ile beraberdik. Yavaşça yataktan kalktım. Pijamalarımdan kurtulup bu havaya uygun bir şeyler giydim. Çok fazla abartamazdım kıyafet konusunda, daha önce de geldiğim için tecrübeliydim neyse ki.
Saçlarımı düz bıraktım. Hafif saç spreyi de sıktım. İçeri girdiğimde Zerrin de koltukta oturmuştu. "Zerrin erkencisin" bana döndü. "Öyle oldu." Diye yanıt verdi.
"Madem kalktık kahvaltıyı hazırlayalım mı?" Diye sordu. Kahvaltı için başka yere gidecektik. "Alparslan bizi kahvaltı için bir yere götürecek hiç zahmet etme"
Şaşırdı ama bozmadı. "Evet nasıl rahat uyudun mu?"
Başını salladı. "Yayla havası iyi geldi bize"
Gülümsedim. "Sevindim."
"Sen buraları az çok biliyorsun heralde"
Başımı salladım. Alparslan sağolsun beni defalarca kez buraya getirmişti. "Alparslan ile daha önce de defalarca kez geldik."
Başını salladı. "Seviyor musun burayı?"
Güldüm. "Alparslan sağolsun sevmememe izin bile vermedi. O kadar çok seviyor ki memleketini, bana da anlata anlata, gezdire gezdire sevdirdi."
Başını salladı. Odasından çıkan diğer kişi de Ceylan oldu. "Günaydın" diyerek yanımıza geldi.
"Günaydın Ceylan'cım. Söyle bakalım güzel uyudun mu?"
Başını salladı. "Uyudum"
"Sevindim"
Ceylan gelip yanımıza oturdu. Daha sonra da sessiz kaldı. Zaten sessiz bir kızdı. Buraya gelince daha da sessizleşmişti. "Bugün heyecanlı mısın?"
Zerrin de biliyordu bazı konuları o yüzden yadırgamadı. "Bilmiyorum."
Bilirsin Ceylan'cım bilirsin.
Konuyu dağıtmak adına "bu erkekler bir uyanmadı bari onları uyandıralım" dedim.
Hızlıca kalkıp Alparslan'ın odasına gittim. Alparslan halinden memnun bir şekilde uyuyordu. Yanındada biriciğimiz vardı. Alparslan'a minicik bir şaka yapmaktan zarar gelmezdi değil mi? Gülümsedim. Gelmezdi gelmezdi. Kızımı kucağıma aldım. Kızım uyku mahmurluğu ile gözlerini açtı. "Anne" gülümsedim. "Günaydın annecim"
Kızımı öptüm. "Babana minik bir şaka yapalım mı?" Mavi uyku halinden direk kurtuldu. "Yapalım" işte bu kızım da benim tarafımda.
"Ne yapalım annecim?" Kızım sürahiyi gösterdi. Bu kız gerçekten çok fenaydı. "O zaman" kızımı kucağımdan indirdim. Sürahiyi elime aldım. "Üç" dedim.
Mavi "iki" dedi.
Ve ikimiz aynı anda "bir" Alparslan'ın yüzüne sürahideki tüm suyu döktük. Alparslan bir anda ayaklandı. "Noluyor?" Diyip kalkıcağı esnada bizi gördü. İkimize de baktı. Ve ardından yok artık dercesine bir ruh haline girdi.
"Şu yaptığın şeye bak Hazal be çocuk musun?"
Diyene bak "kızın sundu fikri"
Alparslan, Mavi'ye döndü. "Şu anana niye uyuyorsun be kızım?" İsyana bak isyana.
"Ama baba annem böyle şakalar yapmama çok nadir izin verirdi."
"Diyene bak be kızını kendine benzettiğin yetmiyor birde anasına karşı kötülüyorsun öyle mi?" Sinirli bir ruh haline girdim.
"Kalk uğraşamam seninle Alparslan."
Alparslan yılmış bir ifade kuşandı. "Ne dedim şimdi?"
"Ne demedin acaba?"
"Kalk hazırlan dışarıda yapalım kahvaltıyı hadi" Alparslan el mecbur yataktan kalktı. Bende kızımı alıp odadan çıktım. Onun eşyalarını halasının odasına koymuştum. Kızım ne giymek istiyorsa onu giydi. Saçına güzel bir melik ördüm.
"Anne" diyerek bana döndü. "Efendim annecim"
"Beni seviyor musunuz?" Kaşlarımı çattım. Nereden çıkmıştı o şimdi
"Biz seni neden sevmeyelim bir tanem" kızıma döndüm. Elini öptüm. "Sen babanla benim bu hayatta en değer verdiğimiz insansın güzelim canımızsın balımızsın bende babanda seni çok seviyorum."
Kızım gülümsedi. "Ben okulda bir şey duydum." Kaşlarımı çattım. "Ne duydun?"
"Bazı arkadaşlarımın anne ve babası mecburiyetten evlenmiş arkadaşlarım benim için evlendi diyorlar. Arkadaşım da her gece" susturdum kızımı, bazı şeyleri bu minik çocuklar maalesef yaşıyordu. Çok yazıktı gerçekten.
"Annecim" diyerek gülümsedim. "Ben ve baban birbirimizi severek evlendik. Biz evlendiğimizde sen bile yoktun." Aslında vardı ama bunu ikimizde bilmiyorduk. Sonuçta kızımıza bağlı bir evlilik yapmamıştık. O nikah masasına oturduğumuzda ikimizde karnımda bir çocuğumuz olduğunu bilmiyorduk.
"Baban bunca yıl yoktu birtanem çünkü görevi vardı. Fakat bizi hep düşündü."
Kızımı başını salladı. "Peki" saçını okşadım kızımın "herkes mecburiyetten evlenmiyor güzelim insanlar bazen birbirlerini öyle çok severler ki birlikte bir ömür yaşamak isterler. Böyle senin gibi minik çocukları olsun isterler işte bizde babanla birbirimizi sevdik evlendik ve ödülümüzde sen oldun güzelim" kızım başını salladı.
"Anladım" dedi kızım.
Kızımın böyle şeyler düşünmesi normaldi. Sonuçta babası ile uzun bir zaman sonra tanışmıştı.
"Hadi bakalım kahvaltı yapıcaz daha" içeri girdiğimde erkekler de hazırlanmıştı.
"Hadi sizi çok sevdiğim bir yere götürüyorum."
Tahmin etmek değil emindim bunu söyleyeceğine çünkü beni de daha önce götürmüştü. "Neresi orası?"
Alparslan "gidince görürsünüz."
Mavi "baba" diyerek babasına koştu. Alparslan kızını kucağına aldı. "Nereye gidiyoruz?"
"Sürpriz babacım"
Yarım saat sonra kahvaltı yapacağımız mekana vardık. Burası daha önceden geldiğim bir yerdi ve Alparslan burada kahvaltı yapmaya bayılırdı. Tabi ki bende bayılırdım ama gelmeyeli gerçekten de yıllar olmuştu.
Geçmiş zaman aklıma gelmişti. Alparslan gitmeden önce mekanın sahibi yani babasının arkadaşı olan adamın yanına gitti. Yanında bende vardım.
"Sonunda evleniyorsunuz demek sevindim sizin adınıza" bana dönmüştü adam. "Gelin kızım bak bu hödüğe çok fazla uyma sevdi mi tam sever emmi senin de başını durduk yere sokar everallah"
Alparslan "yazıklar olsun ustam be hemen satıyon bizi"
Adam ona döndü. "Sen sus be gül gibi kızı kendine benzetirsen seni gebertirim ha" ben ona benzemedim ama kızımız benzedi be ustam.
İçeri girdiğimizde Mavi bir yandan benim bir yandan babasının elini tutuyordu. Alparslan ileride oturan ustasını gördü. "Ustam" diyerek onun yanına ilerledi. Bende arkasında kaldım. Kızımı da benimle birlikte babasının peşinden ilerlettim.
"Sen bizi unuttun ha" dedi Yaşar usta.
"Ustam unutmadık da işler yoğundu be"
"Hadi oradan" yanlarına gittim. Ellilerinin ortasındaydı Yaşar usta. Saçlarındaki aklar artık kendini göstermişti. Yüzündeki buruşuklar onu sevimli yapıyordu.
"Ustam" diyerek yanına ulaştım.
Yaşar usta bana döndü. "Hazal kızım" gülümsedim. "Geldiniz sonunda"
Başımı salladım. "Ama tek gelmedik." Yaşar usta anlamadı. Bende elimi tutan kızımı gösterdim. "Kızımız ile geldik."
Yaşar usta kızımıza döndü. "Hadi canım" der gibi baktı birkaç saniye ardından gördüğü minik çocuğun yanına eğildi. "Gel bakalım ufaklık" Mavi bize baktı. Gideyim mi der gibi
İkimizden de onay gelince Yaşar ustanın yanına ilerledi. "Adın ne senin bakalım?"
"Mavi" dedi kızım.
"Anne adın?"
"Hazal"
"Baba adın?"
"Alparslan"
Başını salladı Yaşar usta. "Aferin sana ufaklık böyle bil kimden olduğunu bil ki gurur duy ailenle"
Gülümsedim. "Ustam" dedi Alparslan. Yaşar usta tekrar Alparslan'a döndü. Orhan ve ailesini gösterdi. "Bu arkadaş" diyerek Orhan'ın omzuna dokundu. "Benim silah arkadaşım" Yaşar usta ona ve ailesine baktı.
Gülümsedi. "Hoşgeldiniz oğlum" ardından Ceylan'a döndü. Onu nasıl tanıştıracağını bilemediği için kısa bir süre sustu. Ceylan hiçbir şey demeden bekledi.
Yaşar usta şüphelendi. Ne düşündüyse bir anda kaşlarını çattı. "Yoksa" dedi. Alparslan anlamadı. "Anlamadım ustam"
"Sen gül gibi karın yerine bunu mu?"
Alparslan "tövbe haşa ustam o nasıl söz"
Yaşar ustanın sinirlendiği yüz hatlarından belliydi. "Hadi oradan" dedi.
İşte şimdi ortalık karıştı. Ah ustam sen bir bilsen bu adam beni hamile halimle terk etti desem sana, Allah bilir neler yaparsın adama? Neler yapmazdı? Çok fena şeyler yapardı.
"Ustam bildiğin gibi değil" Alparslan bana döndü. "Hazal bir şey söylesene"
"Bir şey" dedim ardından Alparslan'a baktım. "Söyledim."
Alparslan bana deli mi bu der gibi baktı. Deliyim Alparslan. Beni gerçekten deli ettin al bakalım uğraş biraz sende.
"Ustam bu benim-" dedi ve cümlenin devamını getiremeden kafasına sopayı yedi. Çok ta kötü yedi.
Alparslan bir şey söyle der gibi baktı. Kusura bakmasın ama Ceylan benim kardeşim diyecek bugün hem de herkesin içinde.
Yaşar usta Ceylan'a döndü. Alparslan direk Ceylan'ın önüne geçti. "Kardeşim ustam Ceylan kardeşim."
Ortamda minik bir sessizlik, Yaşar usta Ceylan'ı uzun uzun süzdü. "Nermin'in kızı mı?" Başını salladı Alparslan. "Bende yeni öğrendim zaten ama-"
Susturdu Yaşar usta. "Allah bilir babası kim?" Babası çok yakın arkadaşın ustam yalnız
"Babamız da aynı ustam" dedi sonunda Alparslan.
Yaşar usta şok içinde Alparslan'a baktı. "Ne diyorsun evlat?"
"Annem gittiğinde hamileymiş ustam"
Yaşar usta uzun uzun inceledi Ceylan'ı, daha sonra ona yavaşça yaklaştı. "Sen Fethi'nin kızısın öyle mi?" Bir şey demedi ama başını salladı Ceylan.
Yaşar usta duygulandığı her halinden belli oluyordu. "Hoşgeldin kızım" dedi. Bunu baba sıcaklığı ile söylemişti.
"Demek Fethi'nin kızısın babanın bize zamanında çok iyiliği dokundu. Bende ona evladın olursa her daim yanında olurum diye söz verdim." Ceylan'a uzun uzun baktı. "Bende bundan daim istediğin her daim yanındayım kızım"
Ceylan akmak üzere olan yaşlarına zor zapt etti. Ama Yaşar ustanın gözünden çoktan çıkmıştı. "Teşekkür ederim."
Yaşar usta başını salladı. "Neyse gelin oturalım kahvaltınızı edin uzun uzun konuşuruz ayakta bıraktım sizi de" diyerek sonunda oturabildik.
Tam bir fiyasko olmuştu. Fakat eğlenmediğimi söylersem yalan söylemiş olurdum. Yerimize oturduğumuzda Yaşar usta da bizimle beraber oturdu.
"Dökülün bakalım uşaklar" dökülelim bakalım ustam ne kadar döküleceksek dökülelim.
Kahvaltımızı yaparken aynı zamanda Ceylan ve Alparslan sevgili Yaşar ustamıza bir şeyler anlatmakla meşguldü. Bende ve Orhan ve Zerrin de tabi ki onu öylece dinliyorduk. Pek söz hakkı düşmezdi tabi sonuçta.
Ceylan kendi hayatıyla ilgili bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama bunu içinden istemediğini görebiliyordum. Çok fazla heyecanlıydı.
Yaşar usta arkasına yaslandı. "Baban hep bir kızım olduğunda ismini Ceylan koymak isterim demişti." Fakat onun yerine annesi ismini Ceylan koymuştu.
"Zor bir hayatın olmuş." Zor olması sıkıntı değildi aslında sıkıntılı olan yalanlardı. Kendisine söylenen yalanlardı. Zora her daim mücadele edilirdi ama yalana o kadar kolay mücadele edilmezdi. "Öyle" dedi sadece.
Çaylarımızı da içtik. Alparslan, Ceylan'a döndü. "Hadi biz-" diyordu ki durdu. Arkama baktı. Arkama öyle kötü bakıyorlardı ki artık korkmaya başlamıştım. Bu adam neden böyle bakardı?
Dur tahmin edeyim bana güya sevdalı birisi vardı değil mi? Ona öyle bakardı. Ve bir kere daha tahmin edeyim beni kıskanıyor değil mi? Ve arkamdaki kişi o değil mi?
Evet o oydu. Arkama bile bakmadan keyifle çayımı içmeye devam ediyordum. Çayımı tazelemek fena fikir değildi. Biraz eğlence hadi başlasın.
"Çayımı tazeleyebilir miyiz?"
Arkama bile dönmeden "ben tazelerim" lafını duydum. Bu kişi kimdi? Tabi ki de bana güya sevdalı o adam Şükrü.
Arkama döndüm. "Şükrü" gülümsedi genişçe.
Alparslan "ustam bunun burada ne işi vardı?"
Yaşar usta "ayıp şimdi çocuğa" nesi ayıp diyecek olacaktım az daha. Neler yapmıştı?
Ay Allah'ım ben bile hatırladıkça fenalık geçirecek oluyordum. Adam bana Alparslan'ın yanında defalarca kez yürümüştü. Beni kıskandığını bilmek bana iyi hissettiriyordu. Şuan da kıskandığını bilmek beni hala sevdiğinin işaretiydi.
Şükrü bana döndü. "Hazal'cım nasılsın?"
Gülümsedim. "İyiyim Şükrü sen nasılsın?"
Orhan ayağa kalkıp elini uzatıp kendini tanıttı. Şükrü elini sıktı. "Gel otur bizle kardeş"
Orhan sen ne yaptın? Orhan bu sefer ben bile Alparslan'ın elinden seni kurtaramam Orhan. Bu çocuk delirdi. Aklımdan tek bir soru geçti. Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Alparslan dehşet verici bir şekilde Orhan'a baktı. Orhan Alparslan'ın o bakışlarını görünce çok fena tırstı. "Komutanım siz iyi misiniz?"
"İyiyim Orhan sayende çok iyiyim"
"Tabi olur hem Hazal ile de biraz konuşmuş oluruz" Orhan bitti. İçimdeki korkuyu ben bile tarif edemedim o an, kendim için değil de Orhan için korkmuştum. Bu arada bir şeyi kabul etmem gerekiyor ben Orhan'ı sevmişim ya, benim için iyi bir dost olmuş aslında kendisi.
Orhan'cım dediğim gibi umarım ölmezsin. Şükrü direk bir sandalye çekip aramıza oturdu. Alparslan'ın sinirlendiğini alnında belirginleşen damarlardan anlayabiliyordum. Şükrü "nasılsın Hazal?"
Şükrü yeter sen bir git ya "iyiyim Şükrü iş güç çocuk"
Şükrü kaşlarını çattı. "Çocuk derken" Alparslan'dan şuan ne yapacak diye öyle korku dolu bekliyorum ki, kızımı gösterdim. "Kızım Mavi"
Şükrü'nün canı sıkılmışa benziyordu. "Neden Mavi dedin şimdi çocuğun gözleri desen o da Mavi değil Mavi ne?" Benim kızımın ismi Mavi... Mavi, Mavi MAVİ
"İsmi Mavi" Şükrü.
Şükrü "bir insan evladının ismini neden renk olarak koyar ki"
Sanane be canım öyle istemiş koymuşum benden sanane. "Canım öyle istedi koydum Şükrü de bundan sanane" yüz ifadem değişti.
Alparslan daha fazla dayanamayıp kalktı. Şükrü'yü de yerinden kaldırdı. "Hadi Şükrü karımdan ve kızımdan öteye"
Şükrü şokla bize baktı. "Karım?" Alparslan parmağımda duran yüzüğü gösterdi. "Biz evlendik Şükrü şimdi bas git si**** belanı"
"Hayatım Yaşar usta var ya ayıp oluyor." Allah'tan kızımın kulağını kapatmıştım ki duymadı. Neyse ki duymadı zaten. Neyse ki
Alparslan Yaşar ustaya döndü. "Görüyorsun ustam benimle uğraşır böyle karıma yürür sen ise hayla çalıştır onu burada"
Yaşar usta güldü. "Zamanında bu kız zaafın diye boşuna dememiş bizim hanım" yüz ifadem değişti. Canım yandı. Zaaf öyle mi?
Onun hem sevdiği, hem de zaafı. Üzgünüm ama herşey olur ama ben bu saatten sonra Alparslan'ın zaafının ben olduğunu düşünmem. Beni seviyor bunu kabul ediyorum ama zaafı değilim.
"Ama bu saatten sonra tek zaafın değil iki zaafın var. Gül gibi kızın var. Sonunda sende baba oldun. Ben kaç defa baba olmak istedim ama olmadı. Allah vermedi işte naparsın? Bende kabullendim."
"Ustam öyle deme sonuçta senin bir kızın var." Diyerek lafa atıldım. Yaşar usta tebessüm etti. "Öyle ya benim bir kızım var."
Yaşar usta yıllar önce evlatlık kız çocuğu almıştı. Ona baba oluyordu sonuçta.
"Sonuçta gerçek babası değilim."
"Nereden çıkarıyorsun onu ustam. O senin kızın nasılsa o seni babası olarak kabul ettiyse sende onu kızın olarak kabul ettin. O kız kimsesiz büyüyebilirdi hiçbir zaman arkasına yaslanacağı bir babası olmayabilirdi. Onu çok seven bir annesi olmayabilirdi." Buruk bir tebessüm ettim. "Ama oldu senin sayende"
Yaşar usta üzüntü ile baktı bana. "Öyle"
Öyle ustam öyle, kimi insan babasız kaldı. Kimi insan annesiz. Bazıları terk etti. Bazıları ise terk etmek zorunda kaldı. Ben kendi annemin yada babamın kim olduğunu asla öğrenemeyecektim bunun için uğraşmaya devam edicektim ama bir sonuç bulamayacaktım. Umudumu kaybedecektim beni kim İstanbul'da sakin bir akşamda sepetime evlatlık vermeyin ben kızımı zamanı gelince alıcam diyen kişiyi belki de hiçbir zaman bulamayacaktım. Bu benim canımı yaksa da kabul etmem gereken bir gerçekti.
"Neyse'' dedi Alparslan. "Bizim Ceylan ile biraz işimiz var. Siz istediğiniz gibi takılın Hazal biliyor buraları isterse o gezdirsin."
Daha sonra Ceylan'ın elinden tutarak uzaklaştı. İşte bazı yüzleşmelerin vakti gelmişti. Yolları açık olsun. Umarım geri geldiklerinde tam bir abi kardeş olarak geri gelirler Allah'ım amin.
Dur dışımdanda söyleyeyim bari "umarım geri geldiklerinde tam bir abi kardeş olarak geri gelirler."
"Amin" dedi Orhan.
"Amin" dedi Zerrin.
"Amin" dedi Yaşar usta.
"Amin" dedi Ege. Bakışlarımız ona döndü. O ise elini açmış dua ediyordu. Bana döndü. "Ee başka amin diyecek bir şey yok mu?" Güldüm bu çocuk çok komikti.
(...)
Defne içinde bazı şeyleri hesap etmeye çalışıyordu. Tuna ile yürüyünce içindeki acıyı daha da ağırlaştırıyordu. "Tuna" dedi. Fakat diyeceğini şeyden kendisi bile korktu.
"Yalandan korkar mısın?" Tuna kısa bir süre düşündü.
"Korkmam şu zamana kadar yalan atan o kadar çok insan oldu bana ama onlara inanmadığım için hiçbir zaman korkmadım."
Zamanı gelince korkacaktı Tuna yalandan, bunu biliyordu Defne. "Peki ya güvendiğin bir insan sana yalan atarsa, seni kandırırsa"
"Ben boşuna bir asker olmadım. Karşımdaki yalan söylediği zaman direk anlarım" beni anlamadın demek istedi Defne ama diyemedi. Boğazında bir yumru oluştu.
Meraklı bir şekilde sordu. "Peki ya karşındaki kişi iyi bir yalancı ise o zaman ne yaparsın?"
"Umursamam karşımdaki kişiye güveniyorum. Bana yalan söylüyor ve ben bunu anlamıyorum." Kısa bir süre düşündü Tuna.
"O kişiyi hayatımdan sonsuza dek çıkarırım ama elbette ondan önce bir hesap sorarım."
"Sonra" dedi Defne.
"Sonra ne?" Diye sordu Tuna.
"Sonra ne yaparsın o kişiye?"
Burukça gülümsedi Tuna. "Hiçbir şey yapmam. O kişi kendine yapmıştır zaten her şeyi"
Defne içindeki soruları düşündü. Ya demek istedi. Bu kişi onu yapmaya mecbursa, ya bunu devleti için yapıyorsa o zaman ne yaparsın? Demek istedi ama diyemedi.
İçindeki acıya engel olmaya çalıştı. İçinde vicdanının ağır bir yükü vardı. Aynı zamanda Tuna'yı sevmenin.
Tuna haklıydı her konuda, Defne onun gözünde görev için yaklaşmış ve görevi başarılı olunca umursamayacağı biri olacaktı. Fakat kendisine yalandı. Defne'yi sevmişti bir kere Tuna.
Ve eğer kendine bir söz vermişti. Bir kişiyi sevdiysem o kişiyi her ne olursa olsun hayatımdan çıkarmayacağım gerekirse onu kaçıracağım ama ondan vazgeçmeyeceğim diyen kendisiydi.
Tuna hiçbir zaman Defne'den vazgeçmeyecekti. Bunu o an kendine söz vermişti. Şimdi de bu sözü tekrarlıyordu.
"Defne" dedi.
"Hıı"
"Ben bir söz verdim."
Defne anlamadı. "Ne sözü?"
"Ben sevdiğim bir insanı bırakmam"
Şimdilik öyle söylüyorsun dedi Defne içinden. Evet kesinlikle daha sonra bırakacaktı haklı olarak.
Birlikte yürüdüler ve en sonunda ise kendilerini bir bankta oturup yıldızları izlerken buldular. "Yıldızları çok seviyorum" dedi Defne.
Tuna içinden "bende sen sevdiğin için seviyorum" diyemedi. Yuttu bu lafı da onun yerine "bende" demekle yetindi.
"Annem küçükken bir masal anlatırdı" diye anlatmaya başladı Tuna. "Dedi ki senin nasibin yıldızdır."
Defne anlamadı. "Sen bir yıldız seç gökyüzünden ve o yıldız da insana dönüşüp senin olsun bende o zaman bir yıldız seçtim ve o yıldız o an kaydı gökyüzünden ve anladım ki benim nasibim de o yıldız"
Defne merakla onu dinledi. O yıldızın kendisi olduğunu ve Tuna'nın bunu ima ettiğini de ne yazık ki anladı. "Güzel" dedi. Ardından Tuna'ya döndü. "O zaman bende bir yıldız seçeyim"
"Belki de çoktan seçmişsindir sen hayatındaki yıldızı kim bilir?"
Gülümsedi Defne "öyle olsun"
Birlikte son güzel geceleri de o vakit ile beraber son buldu.
(...)
Karadenize geldikleri ilk günün gecesi...
Dışarıda durmak, özellikle de birçok anının olduğu bir yerde durmak.
Geçmiş tekrar gün yüzüne çıktı. Çayını içen Alparslan'a gülümsedim. "Bana söz vermiştin"
Nefesini verdi. "Güzelim mecbur muyuz gerçekten?"
Bakışlarımı ondan kaçırdım. "Mecburen değilsin Alparslan. Sen benim istediğim hiç bir şeyi yapmaya mecbur değilsin."
Alparslan bana gülümseyerek döndü. "Tamam gidelim o kadar istiyorsan" bir zahmet.
"Tamam yüzüme bak hadi" yüzüne döndüm. Koltuğu yanıma doğru çekti. Gökyüzünün ışığında birbirimize yakın bir şekilde oturuyorduk. Çeneme değdi parmakları. Öyle güzel, öyle nahif okşadı ki gülümsemeden edemedim. "Sen gerçek misin?" Sustum. Gözlerimiz birbirimize öyle güzel şeyler anlatıyordu ki.
Alınlarımız birleşti. Gözlerimi huzurla kapadım. Saçımı okşadığını hissettim. "Sen benim bu hayatta tek sığınağımsın Hazal"
"Sende benim bu hayatta güvendiğim tek kişisin Alparslan."
Gözlerimi açtım. "Seni çok seviyorum." Dedi bana bakarken öyle güzel bakıyordu ki sesi sarhoş çıkmıştı.
Bu anı bozmamak ve içimden geldiği için "bende seni çok seviyorum Alparslan." Gülümsedi bana karşı.
Gözleri dudaklarıma kaydı. Yavaş yavaş yaklaştı ve dudaklarımız birleşti.
Andan yavaş yavaş çıktım. Hayaller ve gerçekler gibiydi aslında ama yaşadığımız durum yaşanmışlıklar ve şimdi yaşayamadıklarımızdı sanki.
Şalımı daha da kavradım. "Bu saatte hayla burada mısın?" Hiçbir şey demeden öylece olduğum yere baktım. Gelen Alparslan'a dönmedim. Gerek de duymadım.
"Sıkıntı mı var?" Ona döndüm. "Burada olmamda"
"Olması mı gerekiyor?" Bir şey demedim. Yüzümü manzaraya çevirdim. O da koltuklardan birine oturdu. Tamda yıllar önceki gibi.
"Anlat bakalım"
Başımı ona çevirdim. "Neyi?"
"Şu not mevzusunu" evet sanırım vakti gelmişti. Hazır da güzelce yalnız kalmışken.
Nefesimi seslice verdim. "Annem bilmiyorum yada babam yetimhaneye bıraktıklarında bir not bulmuşlar."
"Notta kızımı evlatlık vermeyin ben zamanı gelince kızımı alıcam yaziyormuş." O not kağıdını hala saklıyordum.
"Her günüm onların beni almalarını beklemek ile geçti. Yetimhaneye sürekli evlatlık alınan çocuklara baktığımda iç çekerdim. Fakat sonra beni öz ailem alıcak diyerek yüreğimi ferahlatırdım." Hüzünle gülümsedim. "Çocukluğum onları bekleyerek geçti ama hiçbir zaman notta yazıldığı gibi gelmediler." Sustum. Daha fazla diyecek bir şey yoktu.
"Neden sakladın peki?"
Emin ol bende bilmiyorum Alparslan. Emin ol bende bilmiyorum. "Bilmiyorum" dedim. O kadar neden sayabilirdim ona o an. Fakat saymadım. Sadece sustum.
Başımı arkaya yaslayıp manzaraya bakmaya devam ettim. Sandalye yanıma yaklaştı. "Hazal" dedi. Alparslan'a döndüm. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi bana yaklaşmıştı. "Aileni bulsak"
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Denedim. Onları bulmak için her şeyi denedim ama olmuyor Alparslan. Onları bir türlü bulamıyorum.
Gözlerimi kapattım. Dışındaki sessizlik neden içimde de değildi?
Gözlerime o an bir şey akın etti sanki. "Güzel kızım" diyordu ses. Bu bir erkek sesiydi ama bu sesi çıkartamıyordum. "Sonunda yürümeyi de öğrendin kısa zaman içinde konuşmayı da öğreneceksin"
Bu kimdi? Bu beynime giren kişi kimdi? Sadece ses ve beyazlık vardı. Başka hiçbir şey yoktu. "Kimsin sen?" Dedim içimden.
"Baba" dedim. Bebek sesimle baba dedim. Karşımdaki insana baba dedim. "Keşke ben senin baban olsaydım ama değilim" dedi o ses ve kesildi.
Başka hiçbir şey yoktu. Ses yok oldu. Gerçekler yok oldu. Gözlerimden akan yaşları fark ettim. Gözümü açıp direk sildim. "Umarım" dedim. "Birgün ailemi gerçekten bulurum." Alparslan'a baktığım esnada yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Öylece kaldık ikimizde. Gözlerimiz sanki birleşmişti. İçimde bulunduğum durumu düşündüm. Birbirimize yavaşça yaklaştık. En sonunda dudaklarımızın birleşmesi ikimiz için de beklenmedikti. Bir süre durduk öylece. İçimdeki heyecanın nedenini sorguladım ama bulamadım. Aslında bu yaptığım ile Alparslan anlamıştı onu affettiğimi. Sonunda içimdeki ateş tamamen sönmüştü. Bazı şeyler bitmişti. Ben Alparslan'ı affetmiştim. Onu kabul etmiştim. Hiçbir zaman onu affetmeyeceğimi düşünmüştüm ama bu büyük bir yanılgıydı. Ben Alparslan'ı sonunda affetmiştim. Beni terk etmesine rağmen, beni tehdit etmesine rağmen, beni yalnız bırakmasına rağmen. Çocuğumu tek başıma büyüttüğüm için. Ben Alparslan'ı affetmiştim.
Ardından beni öpmeye başladı. Hafif şekilde karşılık vermeye başlamıştım ki "bu soğuk havada burada ne yapıyor-" diyen kişi ile anında ayrıldık. Orhan gördüğü manzara ile durdu. Alparslan ona döndü. Yüzünde sinirli ifadeyi gördüm. Harika güzel bir anımız yine mahvolmuştu.
"Kusura bakmayın yengem komutanım destursuz geldim böyle sizi de böldüm." Bölmek de ne bölmek be Orhan
İçimde oluşan heyecan yavaşça söndü. Yok oldu. Utanmıştım da aynı zamanda. Bakışlarımı kaçırdım. "Ben bir kızıma bakayım" diyerek oradan bildiğin kaçtım.
Geriye sinirli ve tatmin olamayan ve komutanından korkan bir Orhan bırakmıştım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.52k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |