Eşyaları son kez gözden geçirdim. Her şey yerli yerindeydi. "O zaman her şey tamam"
Gidiyorduk. Sonunda Alparslan'ın memleketine gidiyorduk. Fakat canımı sıkan çok büyük bir detay vardı. Alparslan bana bile sormadan arkadaşı Orhan'ı da çağırmıştı. Güya bunu yaparak birlikte olan anılarımızı onun yüzüne vurmamdan korkuyordu. Alparslan, Alparslan ben de Hazal'sam seni delirtmez miyim?
Orada olan şeyleri güya kalabalık geçirirdi değil mi? O anıları unutur muydu? Asla unutmamıştı. Buna her şeyden çok emindim. Ceylan gidiceğimiz için fazla heyecanlıydı. Olsun bakalım, bende hiç tanımadığım babamın mezarına gitsem, bilmediğim memleketime gitsem aynı olurdu. Bu duyguları acaba bir gün bende yaşayacak mıydım?
Babamı bırak annemi tanıyabilecek miydim? Bir gün bende kendi annemi, babamı tanıyıp bulabilecek miydim? Acı içinde oluyordum bunları düşündükçe ama ailemi bulamıyordum. Bu duygularımı yaşamak için anne babamı yada kardeşim var mı? Onu bile bilmiyordum.
Ceylan'ın odasına gittim. Arkadan kıyafetlerini topluyordu. ''Ceylan'' diyerek gülümsemeye çalıştım. Bana döndü. ''Hazal abla'' bir gün yenge de derdi.
''Nasılsın? Nasıl hissediyorsun?'' Ceylan mutlulukla nefesini verdi. ''Aslında çok garip hissediyorum. Kim olduğumu aslında öğrenicek olmam garip geliyor. Öz babamı tanımak, memleketimi ilk defa görmek'' düşünceler onu daha da mutlu ediyordu. ''Çok garip''
Gülümsedim buruk bir şekilde ''umarım bir gün bana da kısmet olur.'' Ceylan'ın da içinin burkulduğunu gördüm. ''Biliyor musun?'' Dedim gülümsemeye çalışarak. ''Alparslan her kızıma baba olduğunda benim içim burkuldu. Ben yavaş yavaş alıştım buna ama başlarda çok zordu.'' Yatağa oturdum.
''Anlatmak istersen dinlerim'' dedi Ceylan.
Başımı salladım. ''İsterim'' diyerek gülümsedim. ''Beni anlayabilecek nadir kişilerdensin çünkü'' gülümsedi. ''Yetimhanede büyüdüğüm için birçok duygudan yoksun kaldım Ceylan. Kimsenin kolay kolay beni sevdiğine inanmadım. Alparslan beni sevdiğini söylediğinde inanmadım ona.'' Gülümsedim zorlukla. Canımı yakan şeylerden biriydi. ''Sonra zorlukla da olsa inandım. Ama bu sefer de sevgimi gösteremedim.'' Onu sevdiğimi kolay kolay gösteremedim ama o hep anladı onu sevdiğimi ''Bilmiyordum çünkü. Herkese karşı soğuktum. Anne olunca anladım sevgimi göstermeyi''
Eski günler aklıma geldikçe içimdeki derman bitmiyordu. ''Anne olduğumda her şeyden çok korktum. Ona bir şey olur diye uyuyamadığım çok gece oldu benim, doğmadan önce onu nasıl severim diye çok düşünürdüm. Fakat doğunca nasıl severim diye hiç uğraşmadım. Bir bakmışım onu sevmeye başlamışım sevgiyi öğrenmişim.'' İçimdeki burukluk garipti ama alışamadığımı hala anlıyordum. Kaç yaşına gelmişim ama hayla anne şefkatinden mahrum kalmam, baba sevgisinden uzak olmam canımı çok yakıyordu.
''Kaç yaşına geldim ama hayla bitmiyor. İçimde bitmeyen acı Ceylan''
''Asla da bitmeyecek kalbinin bir köşesinde hep kalacak'' dedi Ceylan. Çok doğru demişti. Asla bitmeyecek kalbinin bir köşesinde hep kalacaktı.
"Öyle"
"Umarım bir gün sende anne ve babanı bulursun." Dedi bunu çok içten söylemişti.
Gülümsedim. "Umarım"
Nefesimi verdim. "Neyse yeter bu kadar duygusallık" evet gerçekten yeterdi. Biz eğlenmeye gidiyorduk. Mutlu olmaya gidiyorduk. Neden gitmeden önce duygusal ruh haline gömülürdük ki
"Hadi sende hazırsan yavaştan çıkalım." Başını salladı. Mavi'nin eşyalarını da hazırladım. Mavi babası ile dışarıdaydı. Alparslan'ın az çok biraz işi vardı. Mavi bize yük olmasın diye ona vermiştim.
Şimdi gidebilirdik. Uçak ile harika bir yolculuk olacaktı.
Aşağıya indiğimizde Alparslan ve Mavi bizi bekliyordu. Alparslan bavullarımızı alıp bagaja koydu. Oradan direk havalimanına geçtik.
Orhan ve ailesi orada bizi bekliyordu zaten. Bavulları verdikten sonra direk uçağa bindik. Biletleri Alparslan almıştı. Mavi daha önce de uçağa bindiği için hiç yabancılık çekmedi ama aynı şey Ege için geçerli değildi. "Burası neden bu kadar büyük?" Diye sorular sormaya başladı.
Mavi ise Alparslan ile aramıza oturmuştu. Yanıma gelip bana sarıldı. Güzel kızımı öptüm. Uykusu vardı zaten. Kucağımda uyuttum kızımı.
Ceylan kulaklığını takmış ve kara kara düşünüyordu. İçindeki mutluluk az da olsa hüzüne dönüşmüştü. Duygu karmaşaları yaşıyordu.
Allah bilir ne dinliyordu. Kızım kucağımda uyuyordu. Onun saçlarını okşadım. Cennet kokuyordu sanki.
Kızımın kokusunu içime çekmek bana yeniden hayat veriyordu. Uykumun geldiğini hissediyorum.
Uyku sersemliğimle başımı Alparslan'ın omzuna koydum. Önce bana baktığını sonra gözlerim kapalı olduğu için umursamadığını gördüm.
Uyuduğumu düşündüğü için bundan faydalanmayı düşünerek kolunu boynuma doladı. Saçlarımda hissettim ellerini.
Bu dokunuş bana huzur hissediyordu. Bu dokunuş eski günlere olan bir özlemdi sanki ve en önemlisi benden daha çok Alparslan'ın özlemiydi.
Saçımı öptüğünü hissettim. "Seni çok seviyorum" diyen huzur dolu sesini. Sonunda ben muradıma etmiştim. Kaç defa seni seviyorum diyecek oldu. Hem uykusunda hem de vurulduğunda ama bir türlü devamı gelmemişti o lafın ama şimdi gelmişti.
"Seni çok seviyorum Hazal"
Biliyorum Alparslan her şeyden çok biliyorum emin ol.
(...)
Uçak yolculuğundan sonra eve gelmiş ve odalarımıza yerleşmiştik. Tek sıkıntı çocuklar için kalıcak oda yoktu ama onlar da bizimle kaldığı için bu sorun da çözülmüştü. Akşam saatlerinde gelmiştik.
Birazdan yemek yiyecektik ama önce birilerinin yemeği hazırlaması gerekiyordu. Öylece oturmuş ve kim yemek hazırlamaya kalkıcak diye sabırla bekliyorduk.
Alparslan'a döndüm. "Yemeği hazırlama işi sende olsun hayatım ne dersin? Sonuçta Karadeniz'de büyüyen Karadeniz mutfağını en iyi bilen sensin."
Alparslan tam evet diyecekti ki Orhan'a bakınca başını olumsuz anlamda salladı. "Bu adama tekrardan maskara olamam."
Nefesimi verdim. "Komutanım" dedi Orhan. Alparslan'ı kışkırtma seansı başlıyordu. "Burası sizin eviniz misafir de biziz"
Alparslan bana döndü. "Karıma bak, ona vekaleti verdim." Gözlerimi kıstım. Hangi ara yapmıştı? Bir zamanlar beni ev için bile zor ikna etmişti. Tabi o evi bana verirken başka kağıt imzalatmadıysa.
Onlara da bir ara bakmalıydım. Orhan bana döndü. "Yengecim lütfen çok acıktık."
Nefesimi verdim. Anlaşıldı yemek işi bendeydi. Ardından kararımdan vazgeçtim. "Yemek işi erkeklerde"
Alparslan ile Orhan mal gibi baktı. "Orhan hadi biraz da senin elinin lezzetini görelim."
İkisi de birbirine baktı. Zerrin'in gülümsediğini gördüm. "Hadi Orhan elinin lezzetini görelim." Akıllı kız seni.
İkisi de umutsuz bir şekilde bize baktı. En sonunda masadan kalktılar. Ceylan yanımızda değil odasındaydı. Çocuklar beraber oyun oynuyordu. Bizde Zerrin ile muhteşem manzara eşliğinde çaylarımızı içiyorduk.
"Karadeniz'in çayı farklıdır derlerse inanmazdım."
"Sen birde kahvaltısını gör."
Başını salladı. "Yarın görürüz." Aynen öyle.
Geçmişe gittim. Alparslan beni daha önce de buralara getirmişti. Birlikte çok güzel vakit geçirdiğimiz zamanlar olmuştu. Tek sıkıntı Alparslan'a yaklaşmaya çalışan bir kız vardı. Onu gözlerim ile korkuttuğum günler aklıma geldi. Yüzümü ekşittim. Umarım onu tekrardan görmezdim. O kıza gerçekten hiç tahammülüm yoktu.
Aynı zamanda bana bulaşmaya çalışan biri vardı. Evet ikimizin de burada belalıları vardı. İkimiz de birbirimizi çok kıskanrdık. Tek fark Alparslan ona kafa göz dalarken ben ise gözlerimle onu korkutmaya çalışırdım.
Başarılı mıydım? Sonucu yarın illa görürdük. Yarın sadece onları görmekle kalmayıp Alparslan'ın yakın aile dostlarını babasının arkadaşlarını da görecektik. Buraya defalarca kez geldiğim için çoğu yeri biliyorum.
Buraya en son Mavi bebekken gelmiştim. Ama o zamanlar hiç kimseye görünmemiştim. Mavi babasının memleketini babası ile beraber tanısın istediğim için onu getirmeyi aklımın ucundan dahi geçirmedim. İyiki de öyle yapmışım.
Yarın göreceğimiz yerler için fazla heyecanlıydım. Bu sefer iki kişi olarak da gitmeyecektik. Kızımız da yanımızda olacaktı.
Biz buralarda çocuğumuzun olma hayalini kurmuştuk ve şimdi buralara çocuğumuz ile beraber gelmiştik. Gülümsedim. Yarın güzel bir gün olacaktı ama aynı zamanda bazıları için de duygusal.
Ceylan ve Alparslan yarın belki de ilk defa yüzleşeceklerdi.
Zerrin'e döndüm. Manzarayı izlemeye dalmıştı. "Sen nasıl Orhan ile tanıştın?"
Bana döndü. "Aile vesileyle" başımı salladım. Sıkıcıymış.
Geçen bize geldiklerinde birileri mahalle kavgasında demişti. Gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Sıkıcı"
Başını salladı. "Sizin ki gibi etkileyici değil"
"Bizimki o kadar etkileyici başlamadı."
"Aksiyon olarak öyle değil belki ama duygusal olarak çok etkileyici başlamış. İlişkiniz duygular üzerine başlamış. Yani aranızda hiçbir sorun olmadan birbirinizi anlayarak, zorlamayarak başlamış" bu kadın psikolog falan olabilir miydi?
"Sanırım" dedim. Öyle diyemezdim şimdi
"Annelik nasıl bir duygu" garip bir şekilde baktım Zerrin'e. "Sende bir annesin bana sormana gerek olduğunu sanmıyorum."
"Öyle ama ben seni merak ediyorum." Zerrin gerçekten garip bir kadındı.
"Garip, korkutucu ama daha sonra mutlu" tek kelime ile böyleydi yani. Başını salladı.
İçeri geçtiğimde Ceylan'ın yanına gittim. Yatakta oturmuş, pencereden manzarayı izliyordu. "Ceylan" bana döndü. "Gelsene yalnız olma"
Başını olumsuz anlamda salladı. "Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var sanırım"
Bir şey diyemedim. Kendine göre haklıydı. "Peki ama bizimle birlikte yemek yersin."
Başını salladı. "Hazal abla" ona baktım. "Hiç rüyalarına girmiyor mu ailen?"
Bunu neden sormuştu şimdi "niye sordun?"
Başını sağa sola salladı. "Merak ettim."
"Rüyalarıma şu zamana kadar neredeyse hiç girmedi. Bir kere girdi ama onda da sesini bile hatırlamıyorum."
Başını salladı. "Aileni hiç mi araştırmadın?"
Araştırmıştım. Defalarca kez araştırdım. Fakat hiçbir şey bulamıyorum. Hayatımda merak ettiğim en önemli şeylerden biriydi. Ailemin kim olduğunu merak etsem de ne kadar uğraşsam da yoktu. Bir sonuç bulamıyordum.
"Araştırdım. Defalarca kez ama yok."
İstediğime ulaşamıyorum. Ama içimden hep bir abim olmasını isterdim. Acaba benim bir abim olabilir miydi?
Neyse bu konulara girmeye gerek yoktu. Buraya gelmek için ne kadar hevesliydim. Bu konuları açmaya gerek yoktu. Az da olsa kanayan yaraydı benim için. "Neyse bu konuları açmayı bırakalım şimdi"
Daha güzel şeyler düşünmenin zamanıydı.
"Heyecanlı olduğunu hissediyorum." Dedim. "Sevdin mi memletini?"
Manzaraya baktı. "Güzel" demekle yetindi. Ben İstanbul da terk edilmiştim ama gerçekten anne ve babamın memleketi neresiydi? Ben aslında nerede doğmuştum?
İstanbul olduğunu düşünerek çok düşünmedim. Fakat gerçekten İstanbul'da mı doğmuştum. İçimden bir ses aslında oralı değildim.
İçimdeki sesleri unutarak ayağa kalktım. "Ben gidiyorum yoksa düşünmekten kafayı yerim."
Bu gerçek ailem mevzusunu kolay kolay açmazdım ama açtığımda hep en derinlere giderdim.
Odadan çıktığımda Mavi ile Ege'nin oyun oynadığını gördüm. Yanlarına gittim. "Annecim" dedim. Bana döndü. "Gel bakalım" yanıma geldi. Mevsim değişiklikleri yaşadığında hasta olurdu genelde ama şu anlık iyi görünüyordu.
Öptüm kızımı "gel annecim" bu kadar oyun şimdilik yeterdi. Kızımı kucağıma aldım. İçeri geçtiğimizde Zerrin hala yerinde oturuyordu. Yanına gidip oturduk. Ege de annesinin yanına oturdu. "Oğlum" dedi Zerrin. Oğlunu kontrol etti.
Yavaş yavaş yemekleri hazırladılar. Hep birlikte yemeklerimizi yedik. Ceylan da bize eşlik etti. "Masa oyunu var mı?" Diye sordu Orhan. "Oynayalım biraz"
Olması gerekiyordu. "Olucaktı ben bakıp geliyorum." İçeri geçip güzel bir masa oyunu buldum. İçeri girdiğimde çayları yenilemişlerdi. Oturup başladık oyuna.
Gayet güzel bir şekilde başladık. Oyunu oynarken öyle daldım ki, buraya gelmek gerçekten yaptığımız en iyi şeydi.
Fakat Alparslan'ın bunu bir çıkar, görev için yaptığını biliyordum. Beni buraya getirmesinin sebebini biliyorum. Aptal değilim ama bunu sırf onların ne yaptığını söylememem için yapmıştı.
Bunu bilmek biraz canımı acıtıyordu ama alışırdım. Buna da alışırdım.
Oyunumuz bitince saat geç oldu. Hepimiz odalarımıza dağıldık. Mavi de bizimle beraber yapıcaktı. Benim için sıkıntı değildi. Üstümü değiştirip yatağa uzandım. Kızımı ortamıza aldım.
Onun yanağından öptüm. "İyi uykular annecim"
Gözlerini yavaşça kapadı. Bende gözlerimi kapattım. Alparslan'ın yanımda olmasının verdiği rahatlıkla kendimi huzurlu bir uykuya bıraktım.
(...)
İçeri gelen kişiler ile Hasan yerinde kendinden emin bir şekilde durdu. İçeri giren Yavuz başkandı.
"Yavuz abi" diyen Hasan garip bir şekilde bakıyordu. Gecenin bu saatinde burada ne işi vardı?
"Hasan" dedi kendinden emin bir şekilde "ne yapıyorsun evlat?"
"Dükkanı kapatıyordum" başını salladı Yavuz "konuşalım mı evlat?"
Yine ne olmuştu? "Konuşalım" Hasan iki sandalye çekti. Yerlerine kuruldular. "Nasılsın evlat?"
"İyiyim iş güç çocuk" Hasan annesi ve Yavuz'un arasında yıllar önce geçen mevzuyu biliyordu. "Gecenin bu saatinde gelmenin nedenini öğrenebilir miyim?"
Yavuz derin bir nefes aldı. "Baban neden hala kardeşinin peşinde?"
Hasan nefesini verdi. "Hala peşinde mi?" Diye sordu Hasan bunu beklemiyordu.
Yavuz peşini salladı. "Hala peşinde"
Hasan "onun peşinde olmasının sebebi kızı olması olamaz. Ondan kurtulmak için yanıp tutuşan adam neden bunca yıldır onu arasın?"
Yavuz Hasan'ın çıkarımını göz önünde bulundurdu. "Yani işin içinde başka bir şey var."
Hasan başını salladı. "Öyle görünüyor."
Yavuz düşündü. Ne olabilirdi? Bu adam neden onun peşinde olabilirdi? Neden Hazal'ı hayla bulmaya çalışıyordu?
Hasan "kardeşimi bulamadığınızı söylemiştiniz ama buldunuz değil mi?"
Yavuz, Hasan'a baktı. Ne diyeceğini bilemedi. Evet başından beri Hazal'ı bulmuşlardı. Hatta Yavuz bizzat Hazal'a aylarca bakmıştı. Elinde olsa onu evlat edinirdi. Kendi kızı gibi büyütürdü ama bu olamazdı.
Hazal çok kıymetliydi. Kuzgun yıllardır onun peşinde olmasının büyük bir sebebi vardı. Bu sebebi bilmiyordu ama bu Hazal'ı çok kıymetli yapıyordu.
"Senin yanında güvende olamazdı. Onu korumak zorundaydım." Dedi Yavuz başkan.
Hasan derince iç çekti. Biliyordu başından beri hissediyordu. "Kardeşimi o yetimhaneye ben bıraktım. Ben koydum onu o kapıya" biliyordu Hasan.
"Onunla tanışmak benim hakkım değil mi? Kim olduğunu öğrenmek, ona kavuşmak, kardeşimi abi şefkatini göstermem, yıllardır hasretini kurduğum kardeşime kavuşmak benim hakkım değil mi?"
Hakkıydı. Fakat bu Hazal'ın canını tehlikeye atardı. Onun kim olduğunu bilmemesi gerekiyordu. "Bunun hakkın olduğunu biliyorum Hasan ama olmaz kardeşinin hayatını tehlikeye atamam."
Hasan derin bir nefes verdi. "Peki nasıl biri? Gözleri ne renk? Saçı ne renk? Anneme benziyor mu?"
Yavuz geriye yaslandı. "Gözleri ela saçları esmer annene benziyor mu diye sorarsan ise onun gençliğinin tıpatıp kopyası, sadece annesine benziyor başka hiçbir şeye değil"
Hasan kardeşinin küçüklüğünü düşündü. O ağlamalarını, ağladığında kucağına alıp geçti geçti kardeşim demelerini, kardeşini çok özlemişti. "28 yıl" dedi Hasan "kardeşimden 28 yıldır ayrıyım" yapabileceği bir şey olmadığı için başını eğdi Yavuz.
"Emin ol herşey kardeşinin iyiliği için üstelik o daha anne ve babasının bile kim olduğunu bilmiyor. Bilirse yıkılır."
Hasan düşündü. "Hayatı boyunca merak ettiği şey anne ve babası ama annesi onu tecavüz sonucu doğurmuş ve babası da iğrenç pislik bir terörist" malesef öyleydi.
Kabul edilmesi zor bir gerçekti. "Kardeşimin ismini bile bilmiyorum bari onu bileyim"
Yavuz başını salladı. "Kardeşinin adı Hazal, fakat bunu karın da dahil kimse bilmeyecek" başını salladı Hasan. Kabulüydü. Kardeşi için her şey kabulüydü.
İskender'in kızının peşinde olmasının sebebini ikisi de bilmiyordu. Ama eninde sonunda ikisi de bilecekti. Fakat o güne daha vardı.
(...)
Defne son hazırlıklarını yaptı. Bu hastane ile ilişkisini en sonunda bitirecekti. Doktor olmak kutsaldı ama o bunu sonuçta hiçbir zaman istememişti. Hepsini ailesinin zoru ile yapmıştı.
Hastaneden çıktığında hiç düşünmeden Yavuz başkan ile buluşmak için özel bir yer vardı. Oraya gidecekti. Arabaya bindiğinde içinde bulunduğu durumda bir gariplik olduğunu anladı. "Ne oluyor burada?"
Güçlü sezgiler ve mesleğinin getirdiği tecrübeler sayesinde takip edildiğini anladı. Aynaya baktı, haklıydı onu takip eden birileri vardı. İş için kullandığı telefonunu aldı. Direk aradı Yavuz başkanı "alo"
"Başkanım takip ediliyorum." Kısa bir sessizlik.
"Neredesin Defne?"
Nerede olduğunu söyledi Defne. "Tahminen kaç kişiler?"
Aynaya baktı. Bir araba vardı. "Bir araba var başkanım"
"Tamam geliyoruz onları ıssız bir yere çek"
"Emredersiniz başkanım" araba ile ıssız bir yola girdi. Önünde duran ağaçla durmak sorunda kaldı. "Kahretsin"
Onlar henüz kimi takip ettiğini bilmiyordu. Birazdan anlayacaklardı. Arkada duran arabanın kapıları açıldı. Yüzlerinde kar maskesi vardı. Eli silahlı beş kişi vardı.
Defne silahını çıkartıp mermilerini taktı. "Size kim olduğunuzu göstermek için sabırsızlanıyorum."
Defne hakkında doktor tarafını görmüşlerdi ama kimse işinin başında bir ajan olarak görmemişti.
Camı tıklattılar. "Çık hemen" Defne arabadan indi.
İlerledi. Adamlar onun etrafını sardı. "Teslim ol yoksa burası sonun olur." Defne derin bir nefes alır.
Adamlar tam harekete geçecekken, Defne bir anda yere eğilir ve en yakınındaki adamın bacaklarına tekme atar. Adam yere düşerken silahını düşürür. Defne hızla yere düşen silahı alır ve diğerlerini hedef alır.
Bir adam silahını düşürüp ateş etmeye çalışır, ancak Defne hızla yana atılarak mermilerden kaçar. Yakındaki bir arabanın kaputuna sıçrayarak yüksek bir konuma geçer ve iki adama birden saldırır. Biri suratına yediği yumrukla yere serilirken, diğeri belindeki silahı çekmeye çalışır ancak Defne onu da etkisiz hale getirir.
Kalan iki adam Defne'yi sıkıştırmaya çalışır ama Defne ağaçların arasına koşar. Silahı ile ateş etmeye çalışır ama adamlar iyi yere saklanmıştır. Birini vurur. Ardından bir diğerini de fakat ateş açılmaya devam eder. Tam tamına sekiz silahlı adam üstelik silahları ağır.
Defne içinden bi bir küfür savurdu. O sırada Defne'ye silah tutanlar birbir vurulmaya başladı. Yavuz başkan yetişmişti. Bunun mutluluğunu yaşadı Defne. Ölemezdi bir erkek kardeşi vardı. Ailesini çok fazla düşünmüyordu ama kardeşinin ona ihtiyacı vardı.
Hepsi öldüğünde rahat bir nefes aldı Defne. Yerinden çıktı Defne. "Yavuz başkan sizi bekliyor Defne hanım başka bir araba ile devam edeceksiniz." Defne araca bindi.
Yavuz başkan Defne'ye baktı. "İyi mısın Defne?"
"İyiyim başkanım" başını salladı Yavuz başkan. "İyi olmana sevindim."
"Durum ne Defne?"
Defne durumu kısaca anlattı. Başını salladı Yavuz başkan.
"Akif her şeyi hallediyor. Benim artık yapacağım bir şey kalmadı başkanım"
"Seni tayin olarak başka bir şehire göndericez. Yakında hazır ol."
"Emredersiniz başkanım"
"Bu arada başka bir konu daha var. Yeni bir görevin olacak"
Defne yeni görev sesini duyduğu an daha da heyecanlandı. "Dinliyorum başkanım"
"Şimdi söyleyeceklerimi kimse bilmemeli Defne"
"Kimse bilmeyecek başkanım"
İşte bazı şeyleri anlattı o zaman Yavuz başkan. Defne de bazı şeyleri öğrendi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |