İçeri geçtiğimde Alparslan yatakta oturuyordu. Dikiş için gereken malzemeleri getirmiştim. "Hadi pansumanını yapayım" dedim.
Alparslan bana döndü. Bekleyişlerimin sonunda Alparslan üstündekini çıkardı. Arkasına oturdum. Elime eldivenleri geçirdim. Mikrop kapmaması için dikkat ediyordum.
Pansumanı yapmaya başladım. "Nereden çıktı bu balık işi, hem de sen bu halde?"
Dik durdu. Pansumana odaklanmıştım ama kulağım ondaydı. "Ne varmış halimde"
"Vurulduğunun ve ölmek üzere olduğunun farkında mısın Alparslan?"
"Önemsiz bir yara"
"O önemsiz dediğin yara az daha canını alıyordu."
Nefesini verdi. Ona göre önemsizdi tabii. "Kendine dikkat etmek zorundasın Alparslan. Kızın için"
"En son öyle demiyordun ama"
Durdum. Hareketsizce kaldım. "Umarım şehadet haberin en erkeninden kulağıma ulaşır." Bu lafımın uzun süredir zihninde yankılandığına yemin edebilirim. "En son senin söylediklerinin yanında hiçbir şeydi benim söylediğim"
Sustu. O sustu. Ben sustum. Pansumanını yaptıktan sonra eldivenlerimi çıkardım. "Gerçekten iyi misin?"
"İyiyim, sıkıntı yok"
"Öyle olsun."
Gidip pijama takımımı çıkardım. Siyah pijama takımı giyerdim her zaman. "Aklıma gelmişken" dedim. Kısa bir süre düşünür gibi yaptım. "Şu Affan denen adamı biliyor musun?"
Ona bakmadım. Ama gerildiğini hissedebiliyorum. Masaya oturup kremlerimi sürmeye başladım. "Evet sustun yine hatırlıyor musun?"
"Affan'ın işbirlikçisi işte"
"Bence ondan daha fazlası"
Kaşlarını çattı. "Ne düşünüyorsun Hazal?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. Kremimi yüzüme sürüp ovaladım o sırada "düşünmüyorum, hissediyorum."
"Onunla telefonda konuşma şansı yakalamıştım hatta"
Kaşlarını çattı. "Nasıl?"
"Duydun işte, bu adamın büyük bir sırrı var anlaşılan"
Vücudu gerildi. Göz bebekleri titredi. "Güya geçenlerde bir bankanın içine girdiler. O zaman telefon ile konuşma şansı yakaladım. Şu dosya varya izin verseydim onun eline geçecekti."
Ayağa kalkıp yatağa oturdum. "Benim yüzümden çok büyük bir zarara uğramış. Fakat garip olansa o dosyada o kadar zarara sokacak bilgiler yok içerisinde, o zaman nasıl onu büyük bir zarara soktum?" Birkaç saniye bekledim. Alparslan'ın vücut hareketlerini izleyip durdum. Şüphelenmemi sağlayacak bir beden diline sahipti şuan. "Sence onu nasıl bir zarara soktum?"
"Bilmem, belki de engellediğin şey sadece dosya değildir."
Yaklaştım ona, "nedir?... Sence"
Yutkundu. "Bilmem her şey olabilir."
Nefesimi verdim. "Her şey olabilir. Ama o şey ne olabilir? Ben onu nasıl bir zarara sokmuş olabilirim?"
Alparslan bilmiyorum der gibi baktı. Vücudu gerilmekten yorulmuştu bu gerilmeler benim bazı şeyleri bildiğimi anlattı. Bir konuda haklıydım. Affan bizim hayatımızda bir teröristten çok uzaktı. Daha önemlisi olabilirdi. Bir teröristti. Belki de bizim hikayemizin asıl kötü karakteri Affan'dı. Kim bilir? (Söylemeden edemeyeceğim ben bilirim Hazal'cım sizin hikayenizin asıl kötü karakterini ben bilirim:)
(...)
Alparslan nefesini verdi. Birazdan diğer ekip üyeleri de gelecekti. Burayı kolay kolay kimse bulamazdı. Yeraltında gizli bir oda kurdular. Tüm planlarını orada ayarladılar. Her şeylerini orada yaptılar.
Albay içeri girdi. Alparslan'ı görünce derin bir nefes verdi. "Bazı şeylerin farkında mısın?"
Alparslan başını salladı. "Farkındayım."
Albay nefesini verip tam karşısına geçti. "Hazal bazı şeylerden kuşkulanmaya başladı. Affan'ın peşine düştü. Senin ile Affan'ın bir bağlantısı olduğundan emin."
Alparslan nefesini sıkıntı ile verdi. "Her zaman bunun farkındaydı. Farkında değil sandığı zamanlarda bile benim mutlaka bir sebebim olduğunu biliyordu. Yoksa Hazal onu terk ettim diye bu kadar sakin durmazdı. Hep emindi. Fakat aradan geçen yıllar onu dinginlese de bir şey değişmedi. Tek bir şüphe, tek bir kuşku gerekiyordu ona ve sonunda o şüpheyi buldu."
"Onun şüphelenmesinde sıkıntı yok. Operasyon için şüphelenmesi de gerekiyor zaten. Fakat şüphelendiği konu, gerçek ve nedenini eninde sonunda öğrendiğinde ne yapar? Senin bir terörist olduğunu düşündüğünde kendi canı için olduğunu bilse bile umursamaz. Seni ya ihbar eder yada vurur."
Alparslan başını eğdi. "İhbar etmesi bizim işimize gelir. Beni eninde sonunda oradan kurtarırlar ve bu sayede daha da içlerine girebilirim. Bunun tek sıkıntısı, sevdiğim kadın, kızım, silah arkadaşlarım, kardeşim hepsinin gözünde bir terörist olurum." Sıkıntı ile gözlerini yumdu. "Diğer olasılıkta beni vurması"
Albay yüzünde nadir görülen bir şekilde tebessüm etti. "Kardeşim dedin kabulleniyor musun kardeşini yoksa?" Bir saniye, bir saniye kardeşim mi demişti?
Alparslan nefesini verdi. "Sonuçta babamın emaneti ona sahip çıkmak için elimden geleni yapmak zorundayım."
Albay gözlerindeki gururla baktı Alparslan'a. "Baban kardeşine bir mektup bıraktı."
"Hazal söyledi."
"Ne yapacaksın?"
"Hazal'ı, Ceylan'ı memleketime götürsem Hazal bundan şüphelenir mi sizce?"
Albay ne yapacağını anladı. "Bu görev için kardeşini kullanma"
Başını olumsuz anlamda salladı Alparslan. "Amacım kardeşimi kullanmak değil ben zaman kazanmasının illa bir yolunu bulurdum. Fakat dikkat çekmeyecek tek yol bu"
Albay bir şey demedi. Çünkü içeri gelenler ile susmak zorunda kaldı. Hepsi birer birer yerine geçti. "Komutanım" dedi "plan ne?"
"Bu saatten sonra şüphem yok. Alıyoruz kısa zamanda"
"Peki bunu Hazal hanım fark etmez mi?"
"O iş bende" diyerek lafa atladı Alparslan. "Siz halledin onu ben hallederim."
Hepsi başını salladı. "Nerede olduğunu öğrendik. USB elimize yakın zamanda geçecek."
"Karşı taraf o USB bizim elimizde olduğunu sanıyorlar. Sanmaya da devam etsinler. O piçe ulaşmamızın nedenin intikam olduğunu sansınlar. USB değil."
"Emredersiniz komutanım" ardından o gece geri kalan tüm planları yaptılar. İşte asıl iş şimdi başlıyordu.
(...)
"Emrinizdeyim başkanım"
"Emrinizdeyim başkanım"
"Emrinizdeyim başkanım"
"Emrinizdeyim başkanım"
"Emrinizdeyim başkanım" başka söze gerek kalmadı.
"Artık plan için detaylı bir şekilde konuşmanın zamanı geldi." Dedi Yavuz başkan.
"Durum ne?"
"Başkanım plana geçmek için fazla bekleyeceklerini sanmıyorum." Diyerek lafa atıldı Akif.
"Bunu düşünmenin nedeni ne Akif?"
Akif derin bir nefes verdi. "Hazal'ın olmadığı her vakitte yaptıkları şeyleri bizzat izledim. Bir şey için sürekli kendilerince bir şey konuşuyorlar. Ağız okumaya çalıştım ama başarılı olamadım. Bunu bile iyi gizliyorlar başkanım"
"O zaman her şey sana bağlı Akif"
Akif kaşlarını çattı. "Anlamadım başkanım"
"Her şeyi sen haber vereceksin. Asıl haberci Hazal gibi gözükse de aslında işin başında sen olacaksın."
Bana döndü. "Sende Akif'in yaptığı her şeyin sorumluluğunu alacaksın"
Nefesimi verdim. "Peki ya video başkanım"
"Eğer ki adamı alırlarsa o videoyu direk teslim edeceksin."
Başımı salladım. "Emredersiniz başkanım"
Yavuz başkan elini masaya koydu. "Siz bu göreve her biriniz yıllarınızı verdiniz. Özellikle de Akif ile Defne"
"Bu görevde bulunmak benim için bir gururdur başkanım." Dedi Defne hiç düşünmeden.
"Sizinle birlikte bu operasyonun içinde olmak benim için bir onur başkanım"
Başını salladı Yavuz başkan. "Şu görevi bitirme zamanı geliyor gibi görünüyor. Özlemişsinizdir heralde yuvayı"
Defne ile Akif birbirine baktı. "Aslında" dedi Defne "ben oldukça özledim."
Akif "ben sanırım eski günlerimi özliyeceğim ama elbette yuva her daim iyidir."
"Askerliği sevdin ha Akif" dedi Mert.
Akif içli bir nefes verdi. "Güzeldi aslında ama bitme vakti geldi."
Defne "ailemin kızlarının aslında bir doktor değil de bir mit mensubu olduğunda yüz ifadelerini çok merak ediyorum. Bu günün gelmesini de dört gözle bekliyorum."
Güldüm. "Ben bile merak ediyorum şuan" Defne güldü. İçindeki burukluğu gördüm. Aynı zamanda, bu operasyon bittiğinde ondan nefret edecek bir adam vardı. Tuna...
Onu sevmesi, aslında bu hikayede yanlış bir çiftti ama olmuşlardı bir kere, ikisi de birbirini deli gibi de seçmişlerdi üstelik.
Bunun üstüne bir şey söylemek bana yakışmazdı. "Bu görevde benimle misiniz?" Dedi Yavuz başkan.
"Her zaman başkanım" dedi Defne
"Her zaman yanınızdayız başkanım." Dedim.
"Her zaman hem yanınızda hem de arkanızdayız başkanım" dedi Akif.
"Her zaman başkanım" dedi Mert
"Gerekirse ölürüz ama yanınızdan ayrılmayız başkanım" dedi Kerem.
Biz belliydik. Her zaman yerimiz belliydi.
O gece kalan planlarımızı da yaptık ve artık her şeye hazırdık.
(...)
Saçlarımı taramaya devam ettim. İçimdeki mutluluk normal değildi. Ceylan psikoloğa gitmişti ve doktor ona birkaç ilaç vermişlerdi. Şu ilaçlar bu ilaçlar demişti ama tıp bilgim sıfır olduğu için hiç bir şey anlamamıştım.
Bugün izin günümüzdü. Üstelik Ceylan da evdeydi. Alparslan, Ceylan birlikte aynı evin içinde sonunda birbirlerinden kaçmayacaktı. Bugün o gündü. Günlerce Ceylan eve geldiğinde bizimle birlikte yemeğini yer ve tek kelime etmeden direk odasına geçip derslerine yoğunlaşıyordu. Ders çalışmak iyiydi de bu kadarı beni bile bunaltırdı. Kız çok çalışkandı. Gurur duyuyordum ama beni bile bu kadar çalışması boğuyordu onu nasıl boğmasın.
İçeri geçtiğimde Alparslan kahvaltı hazırlıyordu. Yanına ulaştım. "Evet" dedim direk konuya girerek "kardeşin ile yakinlaşacaktın. Bir abi olmaya çalışacaktın hani"
"Peki ya sen bir şeyleri anlatacaktın."
Güldüm. "Senin ağzından anlat lafı çıktığı an anlatacağımı biliyorsun."
Alparslan gözlerimin içine baktı. "Bunun için bazı planlarım var."
"Ne gibi planların var?"
"Memlekete gidicez, onun okulu da kısa bir süre sonra tatile giricek kısa bir süreliğine"
"Yani ikiniz birlikte Karadeniz'e gideceksiniz"
"Sizde"
Kaşlarımı çattım. "Ben niye geliyorum?"
Alparslan nefesini verdi. "Ceylan ne benimle ne de amcamdan çok sana daha yakın ben onu birlikte oraya götüremem. O bunu istemez" haklıydı.
"Peki" dedim. "Öyle olsun"
Başını salladı. "Olsun"
Güya beni Karadeniz'e götürüp beni oyalayacaksın değil mi Alparslan? Sence ben bunu fark etmez miyim? Sence ben bunu fark etmeyecek kadar aptal mıyım? Beni oraya götürmen bize iyi gelecekti ama ekibin için hiçbir şey farketmeyecekti. Akif'i bulamadığınız her an biz zaten bir adım öndeydik.
Buna bu kadar kolay inandığımı sanması da ayrı garipti. "Ben Ceylan ve Mavi'yi uyandırıyorum sende çayları koyarsın artık"
Ceylan'ın odasına girdiğimde Ceylan mışıl mışıl uyuyordu. Ardımdan içeri giren kişi ağzımı kapadı. Alparslan içeri girmişti. Ona baktım hayretle.
Kısık bir sesle "sen çık" dedi. Garipsedim. Ama dediğine uyup dışarı çıktım. Derdim ama çıkmadım. Çıkmış gibi göründüm. Kapıdan Alparslan'a baktım.
Alparslan derin bir nefes verdi. Ardından yere çömeldi. Ceylan'ın saçları yastığına dökülüyordu. Sarı saçları ışıl ışıldı. Saçlarının bir tutamını alıp almamak arasında uzunca bir süre kaldı Alparslan. Ardından nefesini verdi. Saçının birkaç telini eline aldı.
Ardından saçını yavaşça öptü. Gülümsedim. Her şeyden çok gülümsedim buna, kardeşini yavaş yavaş kabul ediyordu. Hatta artık bodoslama. Onun saçlarını okşarken çok dikkatliydi. Yavaşça kırmadan, özenle yapıyordu bunu.
Ardından nefesini verdi. Yavaşça ayağa kalktı. Ceylan'ın yastığına hafif bir baskı uyguladı. Ceylan gözlerini hafifçe açtı. Abisine benzeyen gözleri abisine baktı. "Günaydın hadi kahvaltıya" hiçbir şey demeden çıkıyordu ki beni gördü. Durdu ardından sen iflah olmazsın der gibi bakıp çıktı. Ben gerçekten iflah olmam.
Ceylan az önce abisinin onu uyandırmasının şaşkınlığını yaşayarak uyandı.
Ceylan'a şans veriyordu ve Ceylan artık toparlanmaya başlıyordu. İçimdeki mutluluğu kimse tarif edemezdi. Onun adına çok seviniyordum. Ceylan yataktan kalktı. Beni gördü. Gülümsedim ona ''hadi kahvaltıya'' dedim. Ardından bir şey demeden çıktım. Alparslan çoktan kızımızı uyandırmaya gitmişti. Bakalım, bakalım neler hazırlamıştı?
Menemen, kızartma çay ve biraz da börek almıştı. Kızartmadan birini ağzıma attım direk, Ceylan geldi yanıma, ''bugün kahvaltı Alparslan'dan'' dedim. ''Hadi geç otur.'' Bir şey demeden benim yanıma kuruldu. Mavi babasının kucağında gelmişti içeriye, ''anne'' dedi uyku mahmurluğu sesiyle, ''babam beni zorla kaldırdı.''AA
Alparslan nefesini verdi. ''Güzellikle uyanmadın ya kızım'' kızımın ifadesi çok komikti. ''Ama annem beni böyle kucaklayarak kaldırmadı hiç'' gülmemek için zorladım kendimi. ''Al babanın gerçek yüzünü'' Alparslan sandalyeye oturdu. Kucağından inmedi Mavi. Alparslan sandalyeye oturduğunda dahi onu bırakmadı. ''Hadi kahvaltı yapıcaz ya babacım, geçsen mi yerine''
Mavi omuz silkti. ''Bugün senin kucağında yapıcam kahvaltımı baba'' çayları doldurdum.
''O zaman afiyet olsun'' dedim.
''Hazal normal bir şekilde kahvaltımı yapsam olmuyor mu?'' Güldüm.
''Malesef sevgili kızımızın inadı annesine benzemiş. Ne yaparsın?'' İsyan edercesine omuz silkti Alparslan. Gülüyordum ki hızla bana döndü. ''Gülme'' aynen aynen gülmiyeyim.
Kahvaltımı yaparken aynı zamanda Ceylan'a bakıyordum. Alparslan da hem zorla kendisi kahvaltı etmeye hem de Mavi'nin karnını doyurmaya çalışıyordu. Ben doyunca Alparslan'a acıdığımdan gerek ''sen ver kızımızı malum aç kaldın o kadar''
Dünden hevesliymiş gibi kızını direk benim kucağıma verdi. Mavi kucağıma geldiği gibi sıkıca sarıldı. ''Hadi küçük bebek olsan anlıycam ama beş yaşındasın be kızım'' Mavi umursamadı. Yemeğini yemeye devam etti. Alparslan kısa bir süre yemeğini yedikten sonra yerinde dikleşti. Kendini bir şeye hazırladı sanki.
Ardından ise nefesini verdi. ''Ceylan'' içimdeki nefesi tuttum. Ceylan şaşkınlıkla ona baktı. Ellerinin titrediğini görebiliyordum. ''Efendim'' dedi Ceylan. Ama derken sesi bile titremişti.
''Senin tatilin ne zaman?'' Ceylan'ın sanki o an beyni durdu. Birkaç saniye sessiz kaldı. Ardından ''iki hafta sonra'' başını salladı Alparslan.
''O zaman iki hafta sonra memlekete gidiyoruz'' dedi Alparslan. Ceylan'a döndüm. İçindeki mutluluğu gördüm. ''Hem babamızı tanırsın hem de onun mezarına gideriz.''
Ceylan heyecanla başını salladı. Bunun hayalini ne zamandır kuruyordu sonuçta ''teşekkür ederim.'' dedi mutlulukla.
''Etme'' dedi Alparslan. Ceylan ona anlamsız bir şekilde baktı. ''Hak ettiğin bir şey için teşekkür etme'' Ceylan gülümsedi. Ardından Alparslan ''bu arada bugün alışverişe gidelim sana bir şeyler alalım maksat kaynaşmak olsun.'' Alparslan kardeşi ile arasını bir anda böyle düzeltmesi hoşuma gitmişti.
''Hem'' dedi Alparslan. Bana döndü. ''Sana da bir şeyler alalım karıcım sürekli siyahlar içindesin bak içim daraldı.'' Gülen yüzüm anında soldu. Bu adam ne diyordu böyle. Şimdi ne güzel mutluyuz şimdi gel birde bana sataş öyle mi?
''Anlamadım'' dedim. Sesim sinirimi çok güzel belli ediyordu.
Alparslan hadi canım der gibi baktı. ''Biraz rengarenk giyin diyorum karıcım sürekli siyahlar içindesin.''
''Alparslan!'' dedim. Alparslan minik bir tırsmadı değil ama direk kendini toparladı.
''Efendim karıcım'' göstericem ben şimdi sana kocacım.
Gülümsedim soğuk bir şekilde ''sen benim tarzımı mı sorguluyorsun hayatım?''
Saçmalama der gibi baktı. ''Ne haddime'' dedi. Güzel ''sadece içim daraldı diyorum'' sözümü geri alıyorum. Mavi'yi direk halasının kucağına attım. Garibim de gram umursamadı.
Ceylan ''Mavi kalk annen babanı bildiğin yiyecek'' dediğini duydum.
Seslice nefesimi verdim. Hepsi benim ne yapacağımı bekledi. Ardından çayımdan bir yudum aldım. ''Güzelmiş'' kahvaltımı normal bir şekilde yapmaya devam ettim. Alparslan ile Ceylan kısa bir süre bakıştılar. Ardından rahatlamış olacaklar ki kahvaltılarını yapmaya devam ettiler. Edin siz edin.
Bir anda ayağa kalktım. ''Senin o kafanı kırarım!'' Alparslan için kaçma vakti. Hızla onun yanına gidiyordum ki hızla ayağa kalkıp salonun ortasına geldi. Peşinden ilerledim. Ona bir yumruk atmak istemiştim ki bileğimi tuttu. Diğer elimle atmak istemiştim ki o bileğimi tuttu. Benim birkaç saniye sakinleşmemi bekledi. Ona sinirle baktım. ''Benden kurtulmak o kadar kolay değil'' hızla yerimden 180 derece döndüm. Bunu beklemediği için kolu ister istemez gevşedi. Tabi bende o sırada dirseğim ile karın boşluğuna geçirdim. Ardından ona dönüp bir tekme attım. Bodoslama bir şekilde koltuğa düştü bildiğin ''bir daha bana laf atarsan asıl o zaman görürsün''
Nefesimi verip Ceylan ile Mavi'ye baktım. İkisi de tırsmış bir şekilde bakıyordu. Ceylan sakin olmak ister gibi baktı. ''Biz çıkalım mı?''
''Yeter be!'' dedim. Bu kadar da deli gibi bakılmazdı bana. Alparslan'ı öldüreceğimi mi sandılar ya. Aklıma buraya ilk geldiğimde taksicinin öldürdün mü bacım? Dediği aklıma geldi. Sinirlenince gerçekten öldürecekmiş gibi mi duruyordum? Sakinim sakinim.
Mavi de benim sinirli halimi bildiği için ''hala bence biz kaçalım'' yok artık ama kızım
''Bence de'' diyerek yeğenini onayladı Ceylan. ''Biz kaçtık'' diyerek hızla Mavi'nin odasına gittiler. ''Hazırlanın çıkıcaz birazdan'' o kadar alışverişe gidicez sonuçta.
Alparslan'a baktım. Tabi ki de sinirli bir şekilde, ne diyeceğime baktı. ''Ben gerçekten sinirli olunca öldürecekmiş gibi mi oluyorum?'' Aklıma gelen anılarla yüzümü buruşturdum. ''Karargaha ilk geldiğimde taksici de bana öldürdün mü bacım diye sormuştu.'' Ciddi ciddi, merakla sordum.
Alparslan sustu, cevap vermedi. ''Evet''
Alparslan önce bana baktı. Ardından ''yok ya öldürecekmiş gibi durmuyorsun.''
Derin bir nefes verdim. Yorumu ile rahatladım. Bildiğin gevşedim. ''Alt tarafı parçalara ayıracakmış gibi duruyorsun.'' Sözümü tekrar geri alıyorum. Omuzlarım tekrar gerildi. Alparslan'a nasıl baktım bilmiyorum ama güzel tırstı.
''Seni şimdi parçalara ayırırım Alparslan''
Başını salladı. ''Sözümü onaylamış oldun.'' Delireceğim.
Yastığı alıp ona vurdum. ''Git hazırlan çabuk!'' Sözümü ikiletmeden odamıza doğru koştu. Koltuğa oturdum. ''Parçalara ayırırmışım'' aynen aynen, bunu da bir gün kesin yaparım hatırlatın bana.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.54k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |