Arkadaşlar kitapla ilgili videolar Instagramda kitaplardiyar2024 hesabımda bulabilirsiniz.
Bu bölüm için sınırımız 30 beğeni ve 8 yorum yeni bölüm eğer ki sınırı geçerse pazartesi günü gelecek. İyi okumalar
Kimdi? Karşımdaki insan kimdi? Arkası bana dönük bir şekilde duran o adam kimdi?
Bir rüyanın içinde miydim? "Baba" dedim. Bu laf ağzımdan istemsiz bir şekilde çıkmıştı. Karşımdaki insan benim babam mıydı?
"Baba" dedim emin olmak adına "sen misin?" Yüzünü bana bir türlü dönmedi. Kim olduğunu yüzünü görmeye ihtiyacım vardı. "Baba bana bak baba lütfen" dedim ağlamaklı bir sesle.
Babam bana bakmadı. Arkası dönük bir şekilde durdu ve ben ona yaklaşamadım. Bir güç yaklaşmama izin vermedi sanki.
"Beni neden terk ettin baba?" Dedim.
"Beni hiç mi sevmedin baba?"
"Baba ben sana ne yaptım? Baba beni neden sevmedin?"
"Baba bir cevap ver!" Vermedi. Babam cevap vermedi. Bir şey demedi. Saçını gördüm babamın, hafif esmerdi ama artık yaşlılık yüzünden saçları ağarmıştı. Yaşlı bir adamdı. "Hayatta mısın baba?" Dedim yalvarır bir tonda "bari bunu söyle"
Babam bana dönmedi. Bir ses geldi. Bu sesin nasıl bir ses olduğunu ayırt edemedim. Gerçek hayatta duysam bilemeyeceğim bir sesti. "Hayattayım kızım" dedi babam. Gülümsedim buruk bir şekilde, babam hayatta ve yaşıyordu öyle mi? Çok sevinmiştim.
Gözlerimi açtığımda yanımda yatan Alparslan'a baktım. Derin nefesimi verdim. Kardeşi de bizimle kalacağı için birlikte kalmak zorunda kalmıştık ve aynı yatakta olmamız ikimiz için de bir sorun teşkil etmemişti. Zaten adam yaralanmıştı. Buna da şükür.
Ayağa kalkıp kendimi lavaboya attım. Nefesimi sesli bir şekilde gördüm. Annem ve babam hayatımın boyunca daha önce rüyalarıma girmemişti. Fakat bir anda öyle bir rüyalarıma gidiyorlardı ki artık korkmaya başlamıştım.
Bu bir işaret olabilir miydi? Başımı olmaz anlamında salladım. Ama içimden bir ses, zamanı gelince büyük bir felaket olacağını biliyordu. Bu içimdeki sesin susma vakti gelmişti.
Ne olabilirdi ki, ne yaşayabilirdim zamanı gelince, içimdeki ses "çok şey yaşayabilirsin" diyince içimden bir küfür savurdum. "Sen bir sus" dedim.
İç sesimin gerçekten susma vakti gelmişti.
İçeri geçtiğimde Ceylan direk gitmenin peşindeydi. "Ceylan" dedim ılımlı bir tonda "nereye?" Bana döndü.
"Okula gitmem gerekiyor da" tabi kızın okulu vardı. Nasıl da unutmuştum. "Kahvaltı yapmadan mı?"
Bir an önce buradan çıkmak için sabırsız gibiydi. "Şey... Yolda atıştırırım."
Başımı olumsuz anlamda salladım. "İzin vermiyorum önce kahvaltı edilecek"
"Ama geç kalırım"
Yanıtım hızlı geldi. "Ben seni bırakırım."
Başını eğdi. "Zahmet olmasın" bön bön baktım.
"Ne zahmeti Ceylan Allah aşkına lütfen geç birlikte kahvaltı hazırlayalım. Sonra Mavi'yi ve seni okuluna bırakırız."
Bana karşı koyamayacağının bilincinde olarak kabul etmek için başını salladı. "Peki"
Gülümsedim. "Hadi o zaman birlikte kahvaltı hazırlayalım"
Çantasını mecburen koltuğa bıraktı. Birlikte mutfağa ilerledik. "Çay sever misin?" Diye sordum direk. Acaba abisi gibi çay seviyor mu? diye merak etmiştim.
"Seviyorum" dedi.
Yüzümü ekşittim. "Bende içerim ama o kadar sevdam yoktur çaya karşı anlaşılan senin var."
Başını salladı. "Alparslan da çaya bayılır."
Abisi ile ortak noktası olması onu biraz garipsetmişti. "Tabi Karadenizli insan elbette çay sever."
Şaşırdı. "Ben Karadenizli miyim?" Bunu bile söylememişti değil mi annesi?
Başımı salladım. "Trabzonlusun"
"Benim babamın ismi ne acaba?"
Nefesimi verdim. "Fethi... Babanın adı Fethi"
"Fethi" dedi onaylamak ister gibi, başımı salladım. İçinde bir kıpırtı oluştu. Bunu görebiliyordum. "Peki senin ailen?" Diye sordu.
Buruk bir şekilde gülümsedim. "Benim öyle bir anne yada babam hiçbir zaman olmadı. Yetimhanede büyüdüm. Evlat edinilmedim. Yani tek ailem sizsiniz diyebilirim. Yani seni bazı konularda en iyi ben anlarım."
Burukça gülümsedi. "En azından hayatın yalan değilmiş."
İstemsiz yüzüm düştü. Ceylan yüzümün düştüğünü görünce pot kırmış gibi korkuyla baktı. "Ben bilmiyordu-''
"Hayır hayır öyle bir şey değil, benim hayatım normal geçti. Askeriyede eğitim yaparken abin ile karşılaştık, birlikte bir yuva kurduk. Sonra bana askerlik dışında bir meslek için teklif verdiler. Kabul ettim. Bunun etkisi ile uzunca bir süre abim ben ve kızımdan ayrı kaldı ama sonunda kavuştuk." Nefesimi verdim. "Yani öyle büyük şeyler yaşamadım."
Bir yandan konuşurken bir yandan da kahvaltı hazırlamaya başladık. "Askerlik dışı derken ajan falan mı?"
"Onun gibi bir şey"
"Çok güzel full aksiyon eğlence"
Garip garip baktım Ceylan'a "senin eğlence anlayışın aksiyon mu? Madem aksiyon neden tıp okuyorsun."
Güldü. Onu ilk defa gülerken görmüştüm. "Hayır ben aksiyon filmleri izlemeye, dinlemeye, okumaya yani kısacası her türlüsüne bayılırım." Bu kız tam benim kafam.
"O zaman bir gece aksiyon filmi izlememiz gerekiyor. Bende bayılırım aksiyon filmlerine"
Buna sevindi. "Ben aslında çok fazla izlemedim. Genellikle hep dinledim."
"Bundan sonra istediğin her şeyi yapabileceksin Ceylan." Dedim gülümseyerek.
Ceylan çayı demlerken bende menemen yaptım. Bugün bir farklılık yapıp menemen yeme zamanıydı. "Nasıl başardın tıppı, senin imkanlarında kolay bir şey değil tıp kazanmak"
"Bende akıl fazlasıyla mevcut tabi ki birde çalışınca buda tuzu biberi oluyor."
"Zeka puanın yüksek yani"
Başını salladı. "Yüksek"
Alparslan'da malesef çok fazla akıl olduğunu düşünmüyorum. Bence akıl ondan çok kız kardeşine geçmişti. Kesinlikle böyle olmuştu.
"Peki hayatında biri var mı?" Nefesini verdi.
"Yok, hiç olmadı."
Kaşlarımı çattım. "Neden? Aslında çok güzel bir genç kızsın."
"Erkeklerin benimle işi ancak dalga geçmek oluyordu. Sahipsizim ya üstüme çullanmaya canımı yakmaya çalışırlardı."
"Bundan sonra asla sahipsiz değilsin güzelim asla da olmayacaksın" bu zamana kadar erkeklerden yana şansı hiç gülmedi. Ama bundan sonra gelmesine gerek yoktu. Hem bir amcası hem de bir abisi vardı. Abisi ona zamanla alıştıkça onu kıskanmaya da başlayacaktı. Hem dün bence kardeşini kıskanmıştı.
Sonunda kahvaltı hazır olduğunda "sen bardakları koy ben kızımı uyandırıp geliyorum." Başını salladı.
Kızımın odasına girdiğimde mışıl mışıl uyumakla meşguldü canım kızım. Yanına gidip diz çöktüm. "Annecim hadi uyan birtanem" avuç içlerini öptüm. "Hadi bakalım kalk sabah oldu. Uyan"
"Anne" dedi. Gülümsedim. "Efendim annecim"
"Uyusam olmaz mı?"
"Olmaz olmaz kalk kalk" kızımı zorla da olsa kaldırdım. Üstünü giydirdim. En sonunda ise de kahvaltı sofrasına götürebildim kızımı, buna şükürdü.
Kızım halasına oldukça ısınmıştı. Direk yanına gidip yanağından ölmesinden belliydi zaten. Alparslan eksikti bir tek bu sofrada, onu uyandırma gereksinimi duymadım. O tüm gün yatardı. Bu yüzden erkenden kaldırmama da gerek kalmazdı. "Alparslan bugün kolay kolay uyanmaz, kahvaltısını da sonra yapar biz başlayalım." Dedim.
Ceylan ile aynı sofrada kahvaltı ederse ikisinin de boğazında kalırdı lokmalar, buna şimdilik gerek yoktu.
Kahvaltımızı ettikten sonra ikisi aşağı indirip Alparslan'ın kahvaltısını hazırladım. Odaya girdiğimde yatağında uzanmaktaydı. Gözlerini yavaşça açtı ama uyku sersemliği ile tekrar kapattı. "Hazal" diye mırıldandı.
"Kahvaltını hazırladım. İstediğin zaman yersin sana afiyet olsun" diyerek çıkıyordum ki Alparslan yatakta yatarken kolumu kavrayıp beni kendisine çekti. Yatakta başında oturmuş oldum. "Hazal" dedi acı çeken bir sesle "buradayım" dedim. Rüya mi görüyordu.
Elimi tuttu. Öylece baktım. Saf saf, neden şimdi yapmıştı böyle, "Hazal" dedi tekrardan "bu sınav niye? Neden biz?"
Ne sınavı diyordu? Ne saçmalıyordu? "Alparslan" dedim. Uyku halinden yararlanmak istedim. "Beni neden terk ettin?"
Bir şey demedi. "Hazal seni çok seviyor-" sustu. Büyük bir uykuya daha yelken açmıştı. Bu lafı tam duysam ne olurdu ki sanki bir kerede, "seni çok seviyorum Alparslan" bari ben söyleyeyim bu lafı "hiç göstermedim belki ama ben sen öleceksin sandığımda ömrümden ömür gitti ve ben bazı şeyleri o zaman anladım Alparslan. Beni bir daha sakın terk etme sakın" yanağını okşadım.
Onsuz yaşayamazdım. Bunu her zaman biliyordum ama artık daha iyi biliyordum. Onsuz dünya benim için ölüm demekti. Kızımızı birlikte büyütmek istiyordum. Tek başıma değil.
Minik bir kıpırdanma hissettim içimde, nefesimi sesli verdim. "Belki ileride bir hayalimize daha kavuşuruz belki bir oğlumuz olur." Ben bir kızdan çok oğlum olmasını istemiştim ama önemli değildi. Sağlıklı olsun da cinsiyet önemli değildi. Şimdi belki bir oğlumuz olabilirdi. Eğer ki olursa koymak istediğim isim bile belliydi.
Bir keresinde konuşmuştuk Alparslan ile, eğer ki bir oğlum olursa çok güzel bir isim söylemişti. O ismi koymak isterdim.
Ofladım. Acaba gerçekten birbirimizi sevdiğimizi gösterebilecek miydik ki?
Alparslan benden bir şeyler saklıyordu. Bunu görebiliyor ve anlayabiliyordum. Aklıma ışınlanan bir an...
Affan denen it ile konuştuğum an, yoksa olabilir miydi?
Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Parçaları birleştir Hazal. Senin yüzünden çok zarara uğradım demişti. Bu zarar oradaki zarar olamazdı. Alparslan ne yapmıştı?
İçimdeki şüphe tohumları gerçek miydi? Yoksa sahte mi? Bilmiyordum ama bunun üstüne kurulma zamanım gelmişti.
(...)
İçimdeki dürtülere engel olmaya çalıştım ama olamıyordum. İçimde olabilir mi? Şüphesi beni yiyip bitiriyordu. Böyle bir şeye ihtimal dahi vermek istemiyordum.
Fakat bazı parçalar birleşince cevaplar bana istemediğim sonucu veriyordu. Gerçek miydi bu? Bazı şeyleri araştırmanın vakti gelmişti. Affan'ın adamını engellemiştim o gün, peki ya başka? Başka bildiğim hiçbir şey yoktu. Alparslan'ın gizli görevde olduğuna dair ne kadar çok araştırma yaparsam yapayım bulamamıştım. Gerçekten gizli görevde miydi? Gizli görevde diyelim bunu bilmez miydim? Bilmeme ihtimalim benden bile gizlenme ihtimali vardı. Fakat bu genellikle Türkiye'nin geleceğini çok fazla etkileyen görevlerde olurdu. Gerçekten görevi bu kadar gizli olabilir miydi?
Affan hakkında bildiğim şeylerden biri İskender için büyük bir yere sahipti. İskender denen adamın dosyası devam ediyordu ama şimdilik bizim bir görevimiz yoktu bu dosyada.
Çalan ve gir demeden içeri giren kişiye baktım. Saygım gereği ayağa kalktım. ''albayım'' dedim hemen.
''Hazal'' dedi sakin bir tonda, ''Ceylan nasıl?''
Nefesimi sessizce verdim. İş için gelseydi yine yanardım. ''İyi olmaya çalışıyor. Şuan okulda''
''Peki ya Alparslan kardeşine alışabildi mi?'' Bıkkın bir nefes vermemek için zor tuttum kendimi, ''kardeşine alışmak için kendini zorluyor komutanım''
Alparslan'ın kardeşini hala kabullenemediği için acıyla gözlerini yumdu. ''Babasının Ceylan için verdiği miraslar dışında birde kızına bir notu var. Fakat bu notu da Alparslan kardeşine verecek. Söylersin''
''Peki komutanım''
Ardından bakışları değişti komutanın ''şimdi gelelim diğer mevzuya'' yandım. ''Sen beni tehdit ettiğini mi sanıyorsun?''
Bakışlarım benim de değişti. ''Ben sizi tehdit etmedim başkanım, ben sadece emir kuluyum.''
''Beni bir video ile mi durduracağınızı sanıyorsunuz?'' Şahsen ben sanmıyordum. Bir video ile durmayacağından emindim. O video onu bitirecek bir video olsa da adı üstünde bir videoydu. ''Beni asla durduramazsınız.''
Bir şey söylemeden gidecekti ki ''albayım size sormak istediğim bir soru var.'' durdu ve ardından yavaş yavaş bana döndü. ''Bu Affan'ı ne kadar tanıyorsunuz?'' Vücut dilinden bir şey anlamaya çalıştım ama anlayamadım. Bir şeyleri iyi gizliyordu. Bir şeyler gizlediğini anlayabiliyordum. ''Bana neden soruyorsun bunu?''
''Ben onunla konuştum. Destek istediğim günü hatırlıyor musunuz?'' Önemsiz bir mevzuydu ama hatırlıyordu. ''O gün Affan bir adamı ile konuşurken telefonunu aldım. Bana ne söyledi sizce?''
Yüz ifademden bir şeyler şüphelendiğim anlaşılıyordu. ''Beni bitireceğini söyledi. Benim yüzümden çok zarara uğradığını söyledi. O gün ellerinden aldığım dosya o kadar da büyük bir önem teşkil etmiyordu aslında, nasıl onu daha çok zarara sokmuş olabilirim?''
''Bir şeylerden mi şüpheleniyorsun?''
Bakışlarım daha da sertleşti. ''Şüphelenmeli miyim sizce?'' Albayın da gerildiğini görüyordum. Benden bir şeyler sakladığını görebiliyordum. ''Ben bir şeyin peşine düştüğümde asla bırakmam onun peşini, bunu sizde biliyorsunuz. Bunu bilecek kadar tanıdınız beni albayım''
''Peşine düşmem için de bir şeylerden şüphelenmem gerekiyor albayım sizce şüphelenmeli miyim?''
''Sana nasıl bir cevap versem de şüpheleneceğini iyi biliyorum o yüzden bir şey söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum.''
''Haklısınız albayım, çok haklısınız''
Hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti en sonunda, ne saklıyorlardı benden benden ne saklıyor olabilirlerdi. ''Benden bir şey saklıyorsunuz, görebiliyorum. Siz daha beni tanımamışsınız.''
Bende Hazal'sam bu işin peşini kolay kolay bırakmazdım. Benden ne saklıyorsun Alparslan? Benden ne saklayabilirsin?
(...)
Ne saklandığını bile bilmediğin bir evrende yaşıyorsun. Her zaman herkes senden bir şeyler saklar. Bu ne olursa olsun. Mecbur bırakıldığı için bazı şeylere mecbur bırakılan da olur. Alparslan bunlardan biriydi. Ne kadar istese de olmazdı. Üstleri ile zor iletişime geçtiği bir dönemdeydi. Bu şekilde olmazdı. Evde kimsenin olmamasından yararlanıp yine gelmesi gereken yere gelmişti. Oturup balık tutmak ne kadar mantıklıydı? Bunu ara ara yapardı. Asıl yapma sebebi farklıydı oysa.
''Balık var mı?''
''Pek gelmiyorlar kıyıya'' dedi Alparslan.
''Uskumru olur mu buralarda?'' Alparslan şifreyi anladı. Şifre Uskumru bunu diyen bir kişi onlardan biriydi. Oturdu. ''Size bağlı'' dedi Alparslan.
''Durum ne?''
''Affan'ın işini tamamen bitirebiliriz.''
''Nasıl?'' dedi. Bunun için yıllardır çalışıyorlardı ama bir gelişme yoktu. Bunun için önemli bir kozları vardı demekti.
''Büyük bir teslimat olacak, Affan tüm birikmişini, kaçak silahlarını, uyuşturucular ve daha birçoğu yani kısaca her şey bu teslimat ile olacak ve biz bu teslimatın olmasına izin vermezsek onu tamamen bitirebiliriz.''
''Bu büyük bir koz''
''Öyle ama bu teslimatta yanında olmam için benden bir şey istedi.'' Alparslan için bunu hatırlamak bile acı vericiydi.
''Ne istedi senden?''
Alparslan nefesini verdi. ''Zaafım''
Adam kaşlarını çattı. ''Ona ne yapmanı istedi?'' Bu onlar için büyük bir merak konusuydu. ''Yoksa öldürmeni mi?''
''Onun canını yakmamı ve en kötüsü bunu sözlerim ile yapmamı, cihaz taktılar. Onun canını yaktığımdan emin olmak için''
Alparslan denize baktı. Sırf balık tutmak için başka bir şehire gelmişti. Sadece balık tutmak için. ''Bu operasyonun çok yakında biteceği anlamına geliyor.''
Başını salladı Alparslan. ''Bu cehennemin bitmesi için bunu yapmaya mecbur kaldım. Ben onu tehdit ettim. Çocuğunu elinden alırım diye tehdit ettim.'' Hatırladıkça kafayı yiyecek gibi oluyordu. ''Bu operasyon çok yakında bitecek''
''Affan'ı bitirmemiz operasyonu daha büyük bir sıkıntıya sokabilir ama buna mecburuz.''
Alparslan anlamadı. ''Affan'ı bitirmek sizi neden daha büyük bir sıkıntıya soksun.''
''Bizi değil seni''
Alparslan ne dediklerini anlamadı. Ne gizliyorlardı şimdi, ''açık konuşun''
''Senin için bunu öğrenmek daha çok erken''
''İskender mi?''
Alparslan onu daha önce görmüştü. Affan'ın işbirlikçişiydi nasıl görmesin. Affan, Alparslan'ı gösterip ona her konuda güvenebilirsin demişti. İskender'in Affan'a güveni tamdı. Sessiz kaldı adam. ''şimdilik bu kadar mı?'' Bazı şeyleri anladı Alparslan. ''Bu kadar''
Adam yerinden kalkıp oradan uzaklaştı. ''Ah evlat'' dedi. ''Senin sınavın asıl şimdi başlıyor.''
(...)
İşim biter bitmez ilk almaya geldiğim kişi Ceylan olmuştu. Onu burada bulmayı bekliyordum. Birkaç arkadaşı ile beraber konuşarak ilerliyordu. Yani arkadaşları konuşuyor o dinlemeye çalışıyordu. ''Ceylan'' dedim. Beni görünce arkadaşlarına dönüp görüşürüz dedi. arkadaşları merakla Ceylan'a baktı. ''Geldim'' dedi bana, ''Nasılsın?''
''İyi olmaya çalışıyorum.''
''İşte benim iyi olman için daha iyi planlarım var.''
Meraklandı. ''Nedir?''
Söylediğim şeye umarım sinirlenmezdi. ''Sana psikologtan randevu aldım. Yarın seni bekliyor.''
Ceylan şaşkınlıkla bana baktı. ''Ne gerek vardı?''
''Senin iyileşmen için her şeyi yapacağıma annene söz verdim Ceylan.'' Annesinin konusu açılınca sesi ister istemez düştü. ''Fakat bunu annen istediği için söz vermedim. Sende az da olsa kendimi gördüğüm için''
Neden bazen kendimi Ceylan'da görüyordum bilmiyorum. Ama sanki içim bazı şeyleri bana haber veriyor gibi geliyor. Sanki zamanı gelince öyle şeyler olucak ki, başımı olumsuzca salladım. Bu tür düşüncelerimi kafamdan uzak tutmam gerekiyordu. ''Sana eşlik ediceğimden hiç şüphen olmasın Ceylan gözlü''
Garipçe baktı. ''Ceylan gözlü''
''Sana taktığım lakap, her neyse hadi gidelim artık.''
Yanıma bindi. Kızımı da aldıktan sonra eve geçtik. Kapıyı açtığımda etrafı balık kokusu sarmaladı. Boş durmamış ve balık mı yapmıştı Alparslan? İçeri girdiğimizde Ceylan'ın bu koku ile iç çekmesini gördüm. Bu kokuyu çok almış ama parası olmadığı için balık alamamıştı değil mi?
''İçeri girdiğimde yanılmadığımı gördüm.''
''Balık yaptın demek''
''Her birinize bir balık'' toplamda dört tane balık vardı. Kendisine bana ve kızımıza üç tane yeterdi. Yani Ceylan'ı da düşünmüştü. Gülümsemeden edemedim. Üstelik sofra da hazırdı ve tam dört tabak vardı. Sevinmedim desem yalan olurdu. Kardeşini düşünmesi beni çok sevindirmişti. ''Ellerimizi yıkayalım geliyoruz.''
Ceylan ve Mavi ellerini yıkamaya gitti. Alparslan'a baktım. ''Gerçekten benim zorumla mı? Yoksa içinden geldiği için mi yaptın?'' Cevap vermedi. Eğer cevap verseydi senin zorunla derdi. Bilirdim. Ceylan'ı düşünmüştü.
Lavaboya ilerledim bende. Mavi koşarak babasının yanına gitti. Ceylan ise yüzünde mutluluğun izlerini taşıyordu. Bunu görebiliyordum. Ellerimi yıkadıktan sonra direk masaya geçtim. Ceylan ben oturduktan sonra geldi. ''Gel Ceylan'' deme gereksinimi duydum. Yoksa gelmeyecekti. Oysa ki sabah gelmişti. Abisine kendini oldukça yabancı hissediyordu. Ceylan yavaşça yanıma oturdu.
Alparslan o oturduktan sonra balıkları masaya koymaya başladı. Gözümden kaçmamıştı. İlk önce Ceylan'ın tabağına koymuştu. Buna karşı gülümsedim. Ceylan da bunu farketmişti. Onun da hafifçe gülümsediğini gördüm. Alparslan bunu fark edip içinde mutluluğunu gördüm. İşte böyle yavaş yavaş.
''Evet Ceylan günün nasıl geçti?''
''Bir tıp öğrencisinin günü nasıl geçebilir sence?''
Gülmemek için zor tuttum kendimi ''sıkıcı'' başını salladı.
Balıklarımızı yemeye başlamıştık. Alparslan kızımızın balığını ayıklıyordu aynı zamanda ''baba bugün bir çocuğu dövdüm.''
Artık şaşırmayı bile bırakmıştım. ''Sen ne zaman uslanacaksın acaba?''
''Aferin kızıma'' gerçekten çok iyi ebeveynlerdik. ''Sende şu kızı ancak şımart'' dedim Alparslan'a ithafen.
''Peki ya neden dövdün kızım onu bari söyle''
''Bana çiçek koparmıştı. Babam bunu yapanları dövmemi söylemişti bende''
''Dövdün''
Alparslan'a döndüm. ''İyi halt yedin Alparslan''
Yüzünü buruşturdu Alparslan. ''Kızım kendisini zibidilere karşı korumasını öğrettim işte.''
''O zibidi dediğin kişiler en fazla yedi yaşında'' Alparslan bir süre düşündü ama bir anlam çıkaramadı. ''Yani''
Bu ikisi gerçekten beni delirticekti. ''Ben ikinizin de hakkından öyle bir gelicem o zaman görüceksin sen yaniyi''
''Ne yapabilirsin ki annecim?''
''Mavi televizyon bir ay yasak''
''Babam haksız annecim'' gülmeden edemedim. Dirseklerimi masaya yasladım. ''O zaman söyle babana haksız olduğunu''
Mavi direk babasına dönüp ''baba sen haksızsın'' bildiğin kahkaha attım. Ceylan da gülmemek için kendini zorluyordu. Alparslan dehşet verici bir şekilde bana baktı. Omuz silktim. ''Senin eserin''
Alparslan kızımıza dönüp ''televizyon iki ay yasak'' Mavi dehşet verici bir şekilde babasına baktı. ''Babaaa''
''Karar ver Mavi ben mi? Yoksa annen mi?''
''Annem senin bile üstenden gelir babacım, annem''
Kahkaha atarak güldüm. Ceylan da sonunda gülebildi. ''Aferin benim kızıma'' Alparslan'ın yüz ifadesi bana daha da kahkahaya bastırıyordu.
Sonunda Alparslan sırf Ceylan var diye soğuk durmamıştı. İşte kardeşine yavaş yavaş alışıyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.52k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |