26. Bölüm

26. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Bu bölüm için sınır 20 beğeni ve 5 yorum

Benim yorumlarım değil ama. İyi okumalar.

 

Derin bir nefes aldım. "Kocamı görebilir miyim?" Doktor az bir süre ile Alparslan'ı görmeme izin verdi.

İçeri girdiğimde Alparslan birçok kabloya bağlı bir şekilde yatıyordu. Onu bu halde görmek canımı yakıyordu. Usul usul yanına yaklaştım. "Alparslan" dedim kısık sesimle.

O kadar çok bağırmaktan sesim kısılmıştı. Buna da şükür nasıl da harap olmuştum. Onun hayatta olması benim için en büyük şanstı. Ben Alparslan'ı deli gibi severken ölemezdi. Ona olan kırgınlığım bile sevgimin üstüne çıkamamıştı. Benim kaderim oydu. Alparslan'dı. Ondan nasıl vazgeçerdim ki

Ben onun beni terk etmesinin annesi ile konuşmasından sonra mecburiyet olduğunu düşünmüştüm. Fakat bana o sözleri söyledikten sonra yanıldığımı düşünmüştüm. Ama ölüceğini düşünüp bana beni sevdiğini söylemeye kalkmıştı. Onun beni sevdiğinden bu saatten sonra şüphem kalmamıştı. Bağırıp çağırıp seni sevmiyorum diye bağırsa bile ona inanmazdım. Bundan emindim. "Çok korkuttun beni" dedim. Ses gelmedi. Gelen tek ses makinenin sesiydi. "Seni çok seviyorum Alparslan" seni çok özledim Alparslan. Aynı evin içinde iki yabancı olmaktan bıktım Alparslan.

"Beni terk ettiğin günü hatırlıyor musun?" Diye mırıldandım. "Çünkü ben hiç unutmadım."

"İçimden bir ses senin de hiç unutmadığını söylüyor." Dedim. O gün benden çok senin hafızana kazındı hissediyorum Alparslan.

"Beni hiç terk etmeyeceğine söz vermiştin. Fakat terk ettin." Çok acı çektik Alparslan. Beni terk ettiğin için çok acı çektik.

"Bizim aşkımız o kadar güzeldi ki Alparslan. Birbirimizi o kadar çok seviyorduk ki, belki ben sana sevgimi gösteremiyordum çok fazla ama sen, ben gösteremesem de gerçeği biliyordun hep bildin bir an bile şüphe etmedin sevgimden" gülümsedim.

"Şuan da bile seni sevdiğimi içten içe biliyorsun, hep bildiğin gibi" seni çok seviyorum Alparslan. Sen benim bu hayattaki en büyük şansımsın. Değerlimsin.

"Seni çok seviyorum aşkım, senin de beni sevdiğini biliyorum. Belki uyanınca yine sevmediğine inandırmaya çalışacaksın ama ben inanmayacağım"

Sen beni hep severken olmaz. "Sen benim sevgimden hiçbir zaman şüphe etmedin. Sana sevgimi gösteremediğim halde ama sen... Sen sevgini hep gösterdin her fırsatta beni sevdiğini söyleyip durdun ama ben senin sevginden şüphe ettim." Boğazımdaki yumru oluştu. "Fakat bundan sonra ne yaparsan yap asla sevginden şüphe etmeyeceğim. Söz veriyorum." Gülümsedim. Elini tuttum. "Seni çok seviyorum aşkım beni bir daha asla bırakma" sen beni bırakırsan ben ölürüm Alparslan. Tekrardan olmaz. Ne olursa olsun "seni hep seveceğim seni çok seviyorum her zaman, her türlü bir an bile şüphe etmeyeceğim. Eğer ki kalbimi kırdıysan bir nedeni var zamanı gelince öğrenicem diycem.

"Seni çok seviyorum."

"Hatırlıyor musun? Herkes seni duygusuz aşık olması imkansız bir odun olarak görüyordu. Hatta bende öyle, herkes diyordu. Bu adamın aşık olacağı kadın kimse ona Allah kolaylık versin. Bende kendime dua ettiğimi bilmeden etmiştim. Sonra bir gün sen beni görmüştün. Göz göze gelmiştik seninle.

Daha sonra hep karşıma çıkmaya başladın ve doğum günümde bombayı patlattın. Bir çiçek alarak gelmiştin askeriyeye.

Herkes o çiçekleri kime aldığını merak ediyordu. Bende dahil sonra sen yanıma geldin çiçekleri elime tutuşturdun ve doğum günün kutlu olsun dedin. Tüm gözler üstümüzdeydi ve ben çok utanmıştım.

"Peki ya hatırlıyor musun sonraki günü?"

O gün hayatımın en garip günü olabilirdi. O gün gözlerimde canlandı.

Tüm gün eğitimlerimi bitirmiş ve gidiyordum. Çıkışta birçok kişi dünün olayını konuşuyordu ve ben de bu olay yüzünden çok utanıyordum. Alparslan ile dün çiçek vermesinden sonra konuşmamıştım. Bana verdiği çiçeklere ise kıyamadığımdan eve götürmüştüm. Nasıl kıyabilirdim ki çok güzellerdi.

Sonra tam çıkış kapısında tüm endamıyla yanıma yakışıklı bir bey geliyor yani Alparslan.

"Hazal" diyor ilk defa ismimi kullanıyor. "Buyrun" diyorum. Tüm gözler tabi ki üzerimizde.

"Seni şimdi yemeğe götürsem ne dersin?" Diye soruyor. Tansiyonum, kalbim, vücudum her şeyim geriliyor. Herkesin gözü üzerinde olduğu için onun gururunu kırmamak için kabul etmek zorunda kalıyorum.

Beni bir balıkçıya getiriyor. Oturacağım sandalyeyi bile kendisi çekiyor. Oturuyorum.

Çok gergin ve heyecanlıyım ne yersin diye soruyor. Siparişlerimizi veriyoruz. "Beni neden yemeğe çıkardınız? Neden dün çiçek verdiniz?" Diye soruyorum.

Alparslan derin bir nefes veriyor. "Belli değil mi?"

Tabi ki anlamıyorum. "Ney belli değil mi?"

Alparslan birkaç saniye bekliyor. Tüylerinin diken diken olduğunu fark ediyorum. "Tüm bunları yapıyorum çünkü..." Sustu.

Kaşlarımı çattım. "Çünkü" dedim. Cümlesine devam etmesi için

"Senden hoşlanıyorum." Ben iflas ben bittim. Ben şaşkın böyle bir şeyi söylemesi benim için ihtimaller dahilinde bile değildi.

Onun hiçbir zaman kimseden hoşlanmayacağını sanıyorduk ama gel gör ki hoşlandığı kişi bendim.

"Ne?" Diyorum şaşkınlıktan böyle bir şeye imkan vermiyorum çünkü, onun beni sevdiğini hiç düşünmemiştim.

"Belki hatırlamıyorsun sen belki ama biz seninle daha önceden karşılaşmıştık." Kaşlarımı çatıyorum.

"Hatırlıyor musun? Sen bir gün garsonluk yapıyordun. Okul kıyafetlerin ile gelmiş ve sonra direk işe başlamıştın. Orada biri sana" gözlerini sıktı. Hatırlayınca bile kötü oluyordu. "Taciz etmeye kalkmıştı. Sen kendini savunmak istemiştin ama kimse sana inanmamıştı. Sonra bende seni alıp oradan çıkarmıştım."

Hep hatırladığım ama yüzünü unuttuğum, gözlerini rüyalarımda gördüğüm o adam, Alparslan mıydı? Bunu beklemiyordum.

Derin bir nefes verdim. "O siz mıydınız?" Başını salladı. "Bendim. İşte o zaman başlamıştı sana olan duygularım sonra seni askeriyede gördüm. Defalarca kez boşvermek istedim ama duygularım öyle yoğundu ki, yapamadım."

"Öncelikle zamanında bana yaptığınız iyilik için teşekkür ederim ama ben sizi istemiyorum. Benim size karşı duygularım yok" dediklerim o zaman da ağırdı. "Size afiyet olsun" diyerek hızla kalkmıştım ve gitmiştim."

Uyuyan Alparslan'a baktım. "Annen yüzünden hayatın boyunca hep güven sıkıntın oldu. Hiçbir kadına güvenmedin. Hiçbir kadını istemedin ama beni..."

"Beni istedin Alparslan, ben seni istemediğimi söylediğim halde bir an bile vazgeçmedin benden."

Gülümsedim ona karşı "iyiki de vazgeçmedin benden...iyiki" ben Alparslan sayesinde yaşamaya başlamıştım. Onun sayesinde hayata farklı bir gözle bakmıştım. İyiki de öyle yapmışım.

Bizim hikayemiz biraz garipti ama içinde güzel bir masalı da beraberinde getiriyordu. İyiki vardık, iyiki bir çocuğumuz vardı.

Bir keresinde bana "seni ilk gördüğüm anda çocuğumun annesi bu kadın olmalı demiştim içimden" demişti.

Gerçekleşmişti. Çocuğunun annesi olmuştum. Elimin sıkıldığını hissettim. Alparslan elimi sıkıyordu. Gözlerim doldu. "Seni çok seviyorum Alparslan"

(...)

Günler geçmişti. Alparslan sonunda normal odaya alınmıştı. Doktorların verdiği ilaçlar yüzünden uyandırmıyordu. Doktor yakında uyanır demişti. Günlerce hastane ile ev arasında gidip gelmiştim. Mavi sürekli babasını soruyordu. Tabi ki bir şey diyemiyordum. Sessiz kalıyordum. Sadece diyebileceğim tek şey baban yakında gelecekti. Mavi babasını özlüyordu. Elif Mavi'ye bakmıştı. O sayesinde kızımı düşünmeme gerek kalmamıştı.

Ama en sonunda kızıma da baban uf oldu demek zorunda kalmıştım. Beni ona götür anne ben öperim geçer demişti. Gülümsemiştim.

Şimdi ise kızımı hastaneye babasının yanına götürmüştüm. Durumu neyse ki iyiydi. İçeri girdiğimizde Mavi babasını o şekilde görmek üzmüştü ama onu neşelendirmiştim. Şimdi ise kızım ile babasının uyanmasını bekliyorduk. Bacak bacak üstüne atmıştım. Alparslan henüz gözünü açmamıştı.

(...)

Derin bir sessizlik.

"Baba" demişti Alparslan.

Oturdukları eski evdeydiler. Babası sofrada oturmuş ona bakıyordu. Hemen gidip babasına sarıldı Alparslan.

"Evlat" dedi babası.

"Baba çok yoruldum."

"Biliyorum evlat biliyorum."

"Bilmiyorsun baba hiçbir şey bilmiyorsun. Ben sevdiğim kadının canını yakmak zorunda kaldım. Bana bunu mecbur bıraktılar baba. Hayatında en çok terk edilmekten korkan kadını terk ettim baba. Geçmiyor içimdeki acı, haykırmak istesem haykıramıyorum. Söylemek istesem söyleyemiyorum baba. Ben sevdiğim kadına sevgimi göstermek yerine ona olmayan nefretimi gösteriyorum baba. Onun tek bir göz yaşına dayanamayan ben onu göz yaşlarının sebebi oluyorum baba." Dedi Alparslan. Ağlamak istiyor ama bir güç sanki buna engel oluyordu.

"Bunların hepsi bir imtihan oğlum zamanı gelince karın ile mutlu olacaksın inşallah"

"İnşallah baba"

Babası ona bakıyordu. "Kızıma, kardeşine sahip çık Alparslan" diyordu babası, kardeşin sana emanetim ben onu öpüp koklayamadım. Sarılamadım. Saçlarını okşayamadım. Bunu sen yap evlat senden isteğim budur."

"Baba o kadın beni sevmek yerine onu sevdi. Ben onun yokluğu için ağladığımda o annesine sarılarak uyuyordu."

"Ama o babasını tanımadı. Babası onu koklayamadı. Babası onun saçlarını okşayamadı."

Alparslan nefesini verdi. Haklıydı. "Haklısın baba ama bana biraz zaman ver yoksa onu sevemem"

Babası gülümsedi. "Kızım sana emanet oğlum" babası sofradan kalkıp gitti. Alparslan ise arkasından baktı.

Gözlerini açtığında eski evde değillerdi. Babası yoktu. Ona baba diyen kızı vardı. Alparslan kızını görünce her şeyi kavradı. "Kızım" dedi güçlükle. Annesine bakarak "anne babam uyandı." Dedi.

Hazal'a baktı Alparslan. Bacak bacak üstüne atmış, arkasını yaşanmıştı. Gülümsüyordu Hazal. Onun gülümsemesini özlemişti. Hazal ayağa kalkıp Alparslan'ın yanına adımladı. "Günaydın" dedi. Gözlerindeki nefret ve acı gitmiş yerine hayat dolu bir kadın gelmişti sanki. Güzelleşmişti sanki Hazal.

İçeri giren Orhan ile bakışları kapıya kaydı. Orhan, Alparslan'ın uyandığını görünce derin bir nefes aldı. "Komutanımız da uyanmış sonunda" dedi gülerek.

Yatağın yanına ilerledi. "Valla hepimizi çok korkuttun be komutanım özellikle de yengeyi" Hazal öksürür gibj yaptı. Mavi ise Ege'ye koştu. Zerrin yoktu ve çocukların ikisi de dışarıya koşmuştu. "Kaybolucaklar şimdi" diyerek Hazal da peşlerinden gitmek zorunda kalmıştı. Orhan gülümsedi. "Bizi çok korkuttun."

Alparslan nefesini verdi. "İyiyim Orhan"

"İyisin iyisin de nasıl iyisin, hepimizin canından can gitti. Özellikle de yenge, nasıl da kötü oldu. Alparslan diye acıyla bağırdı seni o halde görünce, sen ameliyat olurken o dışarıda bir ölüden farksızdı."

Alparslan'ın içinde mutluluk tohumları açtı. "Gerçekten benim için endişelendi mi?"

"Endişelenmek ne demek öldü öldü. Öyle çok korktu ki sana bir şey olacak diye öyle perişan oldu ki"

Alparslan sevindi. Mutlu oldu. Hazal onu hayla seviyordu.

(...)

Alparslan sonunda eve geliyordu. Ona iyi bir şekilde bakıcaktım. Onun için elimden geleni yapacaktım.

Üstünde hastane önlüğünden sonunda kurtulmuştu. Giydiği kıyafetler ile içinde çok yorgun görünüyordu. Hastanede durmak istememişti. Onu güya boğuyordu.

Yürümekte bile zorlanıyordu Allah aşkına. Yanına ulaşıp kolunun altına girdim ona destek olmak amaçlı "hadi" kızımız evde halası ile beraber bekliyordu. Halasına yeğenini emanet etmiştim. Ceylan garip bir şekilde bana çok çabuk güvenmişti. Güveni gerçekten göz yaşartıcıydı. Amcası ile durmak istememişti. İki evin içinde iki yabancı güya amcasıydı ama arada bağ olmadıktan sonra önemi yoktu tabi ki de kan bağının. Sevgi bağı her şeyden üstün diye boşuna demiyorlar. Biz yetimhanede kan bağının önemsiz olmasını öğrenerek büyümüştük.

Bizimle birlikte ne görücek bilmiyorum ama onu korumaya çalışacağımı biliyorum. "Daha iyi misin?" Diyerek onu zorla yürüttüm.

"İyiyim" demekle yetindi. "Üstelik sen neden benim koluma girdin? Ben kendi başıma güzelce yürürüm." Beni kolundan çıkartmıştı ki tekrar beni tutması bir oldu.

"Aynen" dedim gülerek, tekrar kolunun altına girdim. Zorla onu çekiştirerek yürüttüm.

Zorlukla arabaya bindirip eve ulaştık. Evin çıkışında tabi ki Orhan ve timden birkaç kişi vardı. Yerimi onlara bıraktım. Ona destek olup eve götürdüler. Kapıyı açtığımda, ayakkabılarımı açıp içeri girdim. Ardından da onlar içeri girdi. Alparslan'ı koltuğa bıraktılar. Alparslan timin elinden kurtulduğu için mutluydu. "Evet beyler çay içer misiniz?" Diye sordum. Alparslan bana yapma der gibi baktım. Kusura bakmasın, yada baksın yapacaktım. Yüzlerindeki ifade Alparslan'ın oldukça canını sıktı. Hepsi birer birer çay istedi. Askerlerin bu çay sevdasına hayrandım.

Çayları demleyip onlara servis ettim. Alparslan da istedi ama tabi ki ona çay vermedim. "Evet beyler" dedim. "Anlatın bakalım ağzınızdaki baklayı" bir şey düşündükleri belliydi. "Komutanım" dedi Orhan.

"Siz yenge ile nasıl tanıştınız?" Tüm tim bu sorusunu onayladı.

"Evet komutanım siz yenge ile nasıl tanıştınız?"

"En çok merak ettiğimiz şeylerden biri komutanım"

"Anlatayım" dedim kendimden emin bir sesle

Alparslan anında "anlatma"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Neden hayatım? Öğrensinler işte komutanlarının nasıl romantik olduğunu"

O sırada kapı çaldı. "Ayrılmayın geliyorum."

Kapıyı açtığımda gördüğüm kişilere karşı gülümsedim. Karan ile Elif'ti. "Hoş geldiniz"

Karan uslu damat rolünü oynayarak "hoşbulduk yenge" deme zahmetinde bulundu. "Geçin" dedim. İkisi de içeri girdi. Karan içeri girdi. Elif de peşinden gidiyordu ki kolundan tuttum. "Dökül bakalım" anlamadı.

"Neyi döküleyim?" Aranızda ne olduğunu tabi ki salak mı lan bu kız?

"Bana diyorsun da sen salak olabilir misin acaba Elif?"

Yılmış bir ifade kuşandı. "Allah aşkına yine ne yaptım?"

"Sıkıntı da o zaten" ona bakıp yüzümü buruşturdum. "Hiçbir şey yapmadın."

"Hazal ne saçmalıyorsun?"

"Gerizekalı sen kimi kandırdığını sanıyorsun?" Karşısındaki kişi sonuçta çok iyi gözlem yeteneğine sahip bir ajandı. Bir tek kendi eşini anlamıyordu sadece. "Karşındaki kişinin gözlem yeteneğini hafife alma sakın"

Elif başını salladı. "Olur almam" bu kız şaka mı yapıyordu. Kartları açık oyna diyordu. İyi oynayalım bakalım.

"Sen Karan'dan hoşlanıyor olabilir misin?"

Yüz ifadesi anında değişti. Yüz ifadesinden gerçeği anladım. "Hoşlanıyorsun" direk ağzımı kapattı. "Bir sussan mı?"

"Kabul ediyorsun birde" başımı salladım. "Harika" yüzündeki ifadeden gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Ben sizi güya birleştirecektim ama işte fırsat olmadı."

"Hazal bir sus" çok sinirli bakıyordu. "Tamam ve bir şey dedik sanki" birkaç saniye bekledim. "Alt tarafı Karan'dan hoşlanıyorsun dedim."

"Hazal!"

Tırstım. "Tamam sustum."

"Nereden biliyorsun bunu?"

"Gözlerinden belli oluyor."

Başını salladı. "Allah aşkına şu gün bir bitsin teker teker anlatmak için yanıp tutuşucam"

"Söz mü?" Bıkkın bir nefes verdi. "Söz" sinsice gülümsedim. "Güzel"

"O zaman şimdi içeri gidebiliriz. Herkes bizi bekliyor."

Hanımefendi içeri girdi. Tabi ki bende arkasından girdim. "Komutanım" dedi Koray "hepimizi çok korkuttunuz ama en çok yengeyi korkuttunuz size bir şey olacak diye bildiğiniz delirdi."

Alparslan nefesini verdi. Garipsedim, şaşırmıştı. Tabi biliyordu hala onu sevdiğimi, "yengecim" diyerek bana döndü Koray "bize tanışma hikayenizi anlatıcak mısınız artık? hepimiz bunu öğrenmek için dört dönüyoruz."

Hepsi bunu onayladı. Elif omuz silkti. "Ne var bunu öğrenmekte be, genelde bu gerizekalı gurursuz halleri var sadece o hikayede"

Alparslan yılmış bir ifade kuşandı. "Sen bir sussan mı baldız?"

Hadi canım der gibi baktı Elif. İçeriden gelen kişilere baktım. Mavi vardı. Arkasından da halası, Alparslan kardeşini görünce gözleri titreşti. Karşısındaki kişinin kardeşi olması onu şaşırtmıştı. Artık kardeşinin her şeyi bildiğini tahmin etmesi zor değildi. "Merhaba" dedi Ceylan utanmış bir şekilde.

Koray'ın hareketleri gözle görülür bir şekilde değişti. "Merhaba" diyerek ayağa kalktı Koray. Elini uzattı. "Ben Koray memnun oldum."

Ceylan da hafif tebessümde bulunarak "Ceylan" deme zahmetini gösterdi. İkisi de kısa bir süre kendisine uzun uzun baktı. Ceylan'a baktım. "Gel otur tatlım" dedim. Gelip yanıma oturdu.

Alparslan'ın, Koray'a karşı takındığı ifade çok komikti. Şimdiden kardeşini kıskanmaya başlamıştı. "Beyler sizi o zaman Ceylan ile tanıştırayım."

Alparslan yapma der gibi baktı. Elif ne diyeceğimi bildiği için o da sinsi sinsi güldü. "Ceylan, Alparslan'ın kardeşi" hepsinin yüzündeki şaşkınlık beni güldürebilirdi. Koray şaşkınlığın yanında birde korku kaplamıştı içini, Ceylan'dan etkilenmişti değil mi? Yazık oldu gencecik çocuğa.

Orhan "komutanım bir bakmışız bir karınız ve kızınız var. Bir bakmışız bir kız kardeşiniz var. Bize kendinizi açıkça ifade edin artık"

Alparslan ters ters baktı Orhan'a. "Orhan bir kes"

"Komutanım" dedi Karan. "Benim merak ettiğim bir şey var."

"Siz hiçbir şey sormadan ben herşeyi söyleyeyim. Nermin hanım yani Alparslan'ın annesi terk ettiğinde hamileymiş kızına, yani anne ve baba ortak ve Alparslan da bir kardeşi olduğunu sizin gibi yeni öğrendi."

Allah'tan tim komutanlarının annesini yıllar önce terk ettiğini biliyordu. "Hoş geldin o zaman aramıza bacım" deme zahmetini gösterdi Orhan.

Diğer herkes sustu. Hepsi de hoşgeldin bacım dedi. Ama bir tek Koray bacım demedi. Ah zavallı çocuk.

Orhan ortalığı toplamak ister gibi "neyse boşverelim şimdi siz bize tanışma hikayenizi anlatıcaktınız yengecim"

Alparslan'a baktım. "Sen anlatmak ister misin hayatım?" Küçümseyici bakışı tabi ki de fark etti.

"Anlat Hazal sen anlat zaten time yeterince maskara ettin beni biraz daha et."

Aşk olsun der gibi baktım. "Her neyse beyler şimdi biz zamanında ben daha 17 yaşındayım Alparslan 19 yaşında iken ben garsonluk yapıyordum. O zamanlar Alparslan da oraya gelmişti. Bir müşteri beni..." Sustum. Bu kısım biraz can sıkıcıydı. "Alparslan da beni oradan kurtarmıştı. Bir yıl sonra bende askeri lise diye bir yer var oraya gittim. Ben şuan mit mensubuyum ama ilk başta asker olucağımı sandığım için orada okudum. İşte Alparslan ile orada tekrar karşılaştık" o günleri hatırlayınca içimde bir yumru oluştu. Güzel günlerdi.

"Alparslan'a herkes hayrandı. Ama tabi ki de sizin bildiğiniz gibi kimseye yüz vermezdi. Birgün tüm herkesin içinde doğum günümde elinde çiçeklerle yanıma geldi. Çiçekleri verdi. Bende sırf rezil olmasın diye aldım çiçekleri, ertesi günü geldi beni yemeğe götürdü. Duygularını açık açık söyledi."

Başını salladı Tuna "sizde direk sevgili oldunuz"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "İstemiyorum dedim." Hepsi mala bakar gibi baktı ilk önce "af büyür yengecim" dedi Koray.

Omuz silktim. "Seni istemiyorum dedim çektim gittim." Elif dışında ve Ceylan dışında herkes gerildi.

"Sonra tabi her gün defalarca kez yanıma geldi. Evin kapısında yattı. Uzaklaştırmak için her şeyi yaptım. Daha doğrusu Elif yaptı. Ama olmadı gitmedi. En sonunda Elif benden gizli Alparslan ile iş çevirdi. Girdiğim mekanda Alparslan benim için hazırlık yapmış bir şekilde buldum. O gece de sevgili olduk."

Hepsi birbirlerine teker teker baktılar. Onayladılar birbirlerini ve bir süre sonra Elif de dahil hepsi gitti. Elif sonra elime düşürücem seni merak etme.

 

Ceylan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Alparslan'ın kardeşine tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

 

 

Bölüm : 24.01.2025 16:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...