Bu minik bir buseydi ama etkisi büyüktü. Geri çekildiği anda öylece kaldım. Kelimenin tam anlamı ile dondum.
Hiç bir şey demedim. Millet içinde yapmıştı birde, herkesin gözü önünde afferin sana Alparslan utandım sayende.
Nefesimi seslice verdim. Herkes birbiri ile sarılıyordu. Ben ise üzerimdeki şaşkınlığı atmaya çalışıyordum.
Günün sonunda üçümüz de kendimizi aynı evin içinde bir aile gibi bulduk.
(...)
Gece boyunca Alparslan kızı ile ilgilenip durdu. Ben koltukta oturup ne kadar başarıyorsam kitap okumaya çalıştım ama pek bir seslilerdi. Kızım yanıma geldiğinde kucağıma alıp sıkıca sarmıştım kızımı o da bu sürede saçlarımla oynamıştı.
En sonunda ise bu sefer ilk defa Alparslan ile beraber uyutmuştuk kızımızı.
Odadan çıktığımda hesap sorma vaktim gelmişti. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
Kaşlarını çattı. "Ne yapıyor muşum?"
"Bu iki oldu üçüncüsünde hiç iyi şeyler olmaz demedi deme"
Ne olduğunu anladı. Tabi ırz düşmanı, dudaklarında alaycı bir ifade belirdi. "Ne yaparsın mesela Hazal'cım senin bana gücün yeter mi sence?"
Ne mi yaparım izle ve gör! Yaklaştım ona yüzlerimiz arasında pek mesafe kalmadı. "Seni zor durumlara sokarım"
"Naparsın ama?"
Gülümsedim. "Göstereyim" hızla yumruğumu yüzüne geçirdim.
Bununla da yetinmedim. Attığım tekme ile geri savruldu.
Attığım ikinci yumruk ile geri çekildim.
Derin derin nefes aldım. "İşte bunu yaparım."
Alparslan dehşet verici bir şekilde bana baktı. Bunu yapmamı gerçekten beklemiyordu. "Şaka mı bu?"
Gülümsedim şeytani bir şekilde "gerçek" hızla odamın yolunu tutup kapıyı kapattım.
Şimdi napsın? Ya bunun üstüne başka bir kadına... kafamı sağa sola doğru salladım. Bu tür düşüncelerden nefret ediyordum.
Üstümü değiştirdim. Üstüme düzgün bir pijama takımı çıkardım. Şeytan gecelik giy diyordu ama bu sefer bende kendimden geçebilirdim. Siyah bir takım giydim.
Makyaj masama oturup gece yatmadan önce kullandığım kremleri sürdüm. Tam o sırada kapı çaldı. "Gel" kesin Alparslan'dı. Çünkü kızım kapı falan çalmaz direk bodoslama girerdi.
Alparslan içeri girdi tahmin ettiğim gibi. Yüzündeki ifadeden anlaşılıyordu az önce daha fazlasını istediği. Gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Ne istiyorsun Alparslan?"
"Sen ne ara bu kadar şeytan oldun?"
Hesap sormaya mı gelmişti? "Bilmem teşkilata uyum sağlamak için olabilir."
Yüzündeki ifade gülme isteğimi zorluyordu. Kremler ile işim bitince tarağımı alıp saçımı taramaya başladım. Acaba bugün bir de maske mi yapsam?
Alparslan yaklaştı. Ben aynaya bakıp saçlarımı taramaya başladım. "Çok değişmişsin Hazal"
Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüme "insan hayatta kalmak için istemese de sert olmayıp öğrenmesi gerekiyor."
"Hadi diyelim o bundan peki insanlarla samimiyetin eskiden Elif ve benden başka kimseyle konuşamazdın bile"
Nefes verdim. Bunları niye soruyordu ki "kızım sayesinde" demekle yetindim. Başını salladı. Saçlarımı aynada taramaya devam ettim. Alparslan tam arkamdaydı.
Ön tarafımda olan saçlarımın tutamını geriye doğru attı. Ardından elimden tarağı aldı. Saçlarımı taramaya başladı.
Yaptığı şeye karşı şaşkınlıkla bakıyordum. "Ne yapıyorsun sen?"
Saçlarımı acıtmadan taramaya devam etti. "Saçını tarıyorum."
Bu adam gerçekten aptaldı. "Onu görüyorum neden tarıyorsun?"
Yaklaştı. Yüzünü yaklaştırdı. "Canım öyle istiyor."
"Fakat ben istemiyorsam"
Makul bir cevap verdi. "İstemeseydin engellerdin ama aksine saçını taramama izin veriyorsun." Haklıydı.
"İstemiyorum ver tarağımı" vermedi. Sözümü umursamadan taramaya devam etti. Yapma ama yumuşuyorum Alparslan.
Yutkundum. Yavaştan mayışmaya başladığımı hissediyordum.
Gözlerimi yumdum. Zorlukla esnedim. Gerçekten mayışmıştım.
Daha fazla istemedim. Direk ayağa kalktım. Uyumak istiyordum artık, direk yatağıma girdim. "Çık artık"
Gitmedi. Yine ve yine "sana çık diyorum uyuyucam"
"Çıkmıyorum"
Ofladım. "Alparslan gider misin?"
Gitmeyince artık sabrım taştı. "Gerçekten anlamıyorum seni be git deyince gitmezsin ama gitme deyince koşarak gidersin." Bunu söylemeyi bende beklemiyordum.
Alparslan benimle göz temasını kesti. Pencereye baktı. Yutkunduğunu anladım. Bunu söyleyince neden böyle yapmıştı?
"Son kez uyarıyorum git Alparslan"
Gitmesini bekledim. Yürüdü, çıkacağını bekliyordum ama bir anda yatağa yanıma gelince şaşkınca baktım. "Ne yapıyorsun sen?"
"O kadar bir aylık görevdeydim. Karımı özlemiş olamaz mıyım?"
Güldüm istemsizce "sen karını beş yıldır özlememiş insansın bir ay ayrı kaldığın için mi özliyceksin?"
Bakışlarındaki farklılığı fark ettim ama umursamadım. "Kes şunu Hazal"
"Neyi?" Düşünür gibi yaptım. "Gerçekleri mi?"
Bakışlarındaki acı da neyin nesiydi böyle şimdi, nefesini verdi. "Gerçekler sadece gördüklerinden ibaret değildir." Ne demek istiyordu?
"Ne demek istiyorsun Alparslan?"
Soruma cevap vermesini bekledim. Fakat bir cevap vermedi. Çift kişilik yatağın içinde üstümüzde yorgan vardı.
Nefesimi verdim. "Anlatmayacaksın" bir şey demedi. Bu bir onaylayıştı.
Gitsin yada gitmesin umurumda değildi. Yatıp ona yüzümü döndüm. Alparslan'ın nefesini verdiğini anladım. "Hazal" bir şey demedim. Alparslan'ın da yattığını anladım. Dibimdeydi. Saçlarımın kokusunu içime çektiğini anladım.
Gözlerim kapandı. Saçlarımı kokladığını daha fazla hissetmek için, bana sarıldı.
Neden bunu yapıyordu? Amacı intikam almak mıydı? "Amacın yaptığım şeyin intikamını almak mı?"
"Ben senden hiçbir zaman intikam almayı düşünmedim." İlk başta durdu ama aklındaki soruyu sordu. "Peki ya sen benden hiç intikam almak istedin mi?"
İstemiştim. Bana öyle acı yaşatmıştı ki intikam almak istemiştim ve hala da almak istiyordum. Suskunluğum bir evet demekti. Alparslan da bunu anladı. Sessiz bir nefes verdi. Saçlarıma dokundu. Ondan tarafa bakmıyordum. Bu yüzden gözümden akan yaşı fark etmedi. "Benden nefret ettiğini anlamam zor değil Hazal"
Ondan tarafa bakmadım ama cevap verme gereksinimi duydum. "Etmiyorum"
Şaşkın sesi geldi. "Ne?"
Mayışmış bir sesle konuştum. "Ben bana yaptıklarına rağmen senden nefret edemedim ama sen bana yaptıklarına rağmen benden nefret ettin." Yutkunuş sesini duydum. Saçlarımı okşamaya başladı. "Söylesene Alparslan kimsin sen? Seni tanıyamıyorum. Bu lafın önceki gecesinde senden nefret edemem demiştin ama sabahında bizzat kızım duydu. Ben sana ne yaptım da benden nefret ettin." Dışarıda yağmur yağmaya başladı. Gözümden akan yaş yastığa düştü. "Hep hayalini kurardın hani hep..." Sustum.
"Bana bir şeyi hatırlattın bu hayatta bana en önemli gerçeği hatırlattın sen yıllar önce kendi öz annemin bana yaptığını sende yaptın. Oysa ki sana defalarca kez söyledim. Ben terk edilmeyi kaldıramam dedim. Sen defalar kez aynı şeyi söyledin seni terk etmem dedin ve ne yaptın? Bana sahip olduğun anda beni terk ettin."
Dışarıdaki yağmurun sesi odanın içindeydi. Bir tek o ses vardı. "Hazal" demişti acı çeken bir sesle "inanmadım beni terk ettiğine hep bunun için büyük bir nedenin olduğuna inandım. Araştırdım defalarca kez araştırdım ama bulamadım bir nedenini"
Şu anda bazı şeylerin hesabını soruyordum ama onun hesap vermeyeceğini bilerek.
Ona döndüm. Başımı göğsüne yasladım. Vücudu tamamen gerildi bu yaptığım ile, alnıma bir öpücük kondurdu. Gözümden akan yaşlar kazağına döküldü.
Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum. Ama umursamamayı seçtim. "Hatırlıyor musun? Bir keresinde yağmur yağmıştı. Sen o yağmurda nasıl gidiceğimizi düşünüyordun. Fakat bu benim umurumda değildi. Hadi Islanalım demiştim." Güldüm. "Garip garip bakmıştın ama beni de kırmamıştın. Neden ıslanmak istediğimi anlamamıştın ama sende biliyorsun ki o yağmurun altında işte o zaman ben asıl o zaman sevdiğimi, sana aşık olduğumu anladım"
Sustu ve bende sustum.
Suskunluğumuz o anda ne ifade ederdi bilmem ama onun içinde pişmanlık olduğunu hissettim. "Hiç pişman oldun mu yaptığından"
"Oldum" tam gülümsüyordum ki dediği şey ile ifadem değişti. "Kızımı bunca yıl babasız bıraktığım için" bu aslında iyi bir şeydi ama benim için bir pişmanlığının olmaması beni kırmıştı.
Nefesimi verdim. Gözlerimi kapattım ve onun kokusunda uykuya daldım. Çok derinlerden gelen bir ses duydum sanki "ben yaptığım şeyden pişman değilim Hazal çünkü yapmasaydım sen ölecektin. Asıl sen ölseydin pişman olurdum ama bu yüzden asla pişman olmayacağım."
(...)
Yıllar önce
Elif'in dediği yere gelmiştim ama hala onu bulamamıştım. "Burada yoksun" diye mesaj attığımda içeri gir diye mesaj atmıştı. Burada bir bit yenikleri oluyordu ama Elif'e güvenmeyi seçtim.
İçeri girdiğimde biraz ileride bir kapı karşıladı beni. Kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp girdiğimde etrafta kırmızı gül yaprakları mumlar romantik denilebilecek her şey vardı.
Burada ne boklar dönüyordu. Salonda ilerledim. Biraz ileride bir masa vardı. Üstünde yemekler mumlar gül yaprakları. İleride bir kapı vardı. Kapı kulpu aşağı doğru indi. Arkaya doğru birkaç adım attım.
Korkmaya başlamıştım. "Hazal" gördüğüm kişi ile şaşkınca baktım. Yine mi? Nefesimi seslice verdim. Bu adam laftan anlamıyordu. Hiçbirini şey demeden arkamı dönüp ilerledim. Kapıyı açmak istedim ama açılmadı.
Ofladım. Alparslan'a döndüm. "Kapıyı aç"
Başını olumsuzca salladı. "Önce yemek yiyelim" masaya baktım. Alparslan'ı çok iyi tanıyordum. Yemek yemeden asla gitmeme izin vermezdi.
Masaya doğru ilerledim. Alparslan'ın benim için çektiği sandalyeye oturdum. O da kendi sandalyesine oturdu. Yemeğini yemeye başladı. Ben yemedim. Bana döndü. "Hadi" istemeye istemeye yemeye başladım. Balık severdim ama şuan stresten tadını unutmuş hissediyordum.
"Ben yaptım balığı sevdin mi?" Hiçbir şey demedim. Bir şey söylediğim an hep yüz buluyordu. Gerek yoktu.
İkimiz de susup yemeklerimizi yedik. Yemek bitince nefesimi verdim. "Şimdi aç kapıyı"
Telefonunu çıkardı. Bir müzik çalmaya başladı odanın içinde "önce bir dans" ofladım.
Yanıma gelip elini uzattı. Elini tuttum. Kırmızı halının üstünde dans etmeye başladık.
Alparslan bir elini belime koydu. Diğer eli ile elimi kavradı. Ben de diğer elimle omzunu tuttum. Nefeslerimi verdim. Göz temasımızı hiç kesmedik. Alparslan beni döndürmeye başladı ve bende ona uyum sağladım ve tekrar normal bir pozisyon aldık. "Buraya kim gelmeni istedi?"
"Elif" dedim
"Aynı zamanda işbirlikçim" şaşkınlıkla baktım. Hadi canım
"Artık o bile seni sevdiğimi anladı ve bunun için senin arkandan iş çevirdi Hazal" gözlerinde oluşan ifade üzücüydü. "Peki sen benim seni sevdiğimi ne zaman anlayacaksın?" Sustum.
Artık sanırım bazı yüzleşmelerin zamanı gelmişti kendi içimde. "Beni gerçekten seviyor musun?"
"Seni her şeyden çok seviyorum Hazal"
"Sevsen bile ya ben sıkıntı çıkarırsam ya ben-"
"Sen bana bir şans ver ben her şeyine katlanırım ben seni dikenlerinle birlikte kusurlarınla birlikte sevdim Hazal gerisi değişemez."
Anlamıştım. "Her şeyi yap ama beni sakın terk etmeye kalkma Alparslan"
Muzır bir bakış attı. "Seni zor bulmuşum birde bırakacak mıyım?"
Bir şey demedim. Alparslan nefesini dudaklarıma doğru verdi. Ardından yaklaşıp beni sakince öpmeye başladı. Gözlerimi kapatıp kendimi anın ritmine bıraktım. Onun beni öptüğü gibi bende onu öpmeye başladım.
Alparslan sakin olmak için kendini çok zorluyordu. Ardından beni kendinden soğutmak istemeyerek bıraktı kendini geri çekildim. Alnını alnıma yasladı. "Bana şans verdiğin için seni asla pişman etmiycem Hazal. Bana şans vererek sen beni dünyanın en şanslı adamı yaptın teşekkür ederim." Tebessüm ettim. Elleri ile yüzümü okşadı. Ardından bana sarıldı. Bende ona sarıldım.
"Seni çok seviyorum Hazal hayattaki tek doğrumsun benim"
İşte biz o gün onunla sevgili olduk. Kabul etmesi zor ama ben bile o gün onu az da olsa sevdiğimi anladım. Ona şans vermek sadece Alparslan'ı değil beni de mutlu etmişti çünkü, ama nereden bilebilirdim aslında o kararımın hayatımın en yanlış kararı olacağını belki o hayatıma girmeseydi başka bir insanla daha mutlu olabilirdim. Beni seven biri ile evlenebilirdim ama şimdi bile bilmediğim bir şey vardı. Kimse beni Alparslan kadar sevemezdi.
(...)
Etrafımdaki beyaz sis perdesi bana kimsesizliğimi hatırlatıyordu. Üzerimde beyaz bir elbise vardı. Issız bir ormandaydım hava çok soğuktu ama üşüdüğümü hissetmiyordum.
Öylece yürümeye başladım ama nereye gittiğimi bilmiyordum.
Öylece yürüyordum. "Kızım" diyen bir ses duydum. Önüme baktım ama kimse yoktu arkama baktım ama yine kimse yoktu. "Kızım" dedi o ses tekrardan ince bir kadın sesiydi.
"Anne" dedim ama bunu ben dememiştim sanki istemsiz çıkmıştı bu ses. Bana kızım diyen ses annemin sesiydi. "Anne" dedim bu sefer kendi isteğim ile "neredesin?" Etrafıma her yere bakıyordum ama onu göremiyordum.
"Anne neden beni terk ettin? Neden beni kimsesiz bıraktınız?"
Soruma cevap yerine başka birşey söyledi. "Babanı bul kızım o sana her şeyi anlatacak"
"Babam kim anne? Bana babamı bulmam için bir ipucu ver lütfen"
"Zamanı gelince öğreneceksin kızım"
"Anne neredesin?"
"Kızım" demişti tekrardan ama tekrardan diyemedi. İlerledim ilerledim ve gördüklerim ile kanım dondu. Bir ceset vardı. Birçok uzuvlar vardı her yerde ve bir kadın kellesi, kanlar içindeydi. "Anne" diye çığırdım.
Hızla doğruldum. "Anne anne anne" nefes nefese sadece bu kelimeyi tekrar ediyordum. Gözümden akan yaşları hissedemiyordum. "Anne anne anne" diye sayıklıyordum ki bir el beni tutup göğsüne yasladı. "Geçti" diye mırıldandı. "Geçti Hazal"
Alparslan'ın göğsünde derin derin nefesler veriyordum. "Hişş geçti"
Nefes aldım verdim. Aldım verdim. Dakikalarca yaptığım tek şey buydu. Sonunda kendime geldiğimde Alparslan beni kendine çevirdi. "İyi mısın?" Diye sordu.
Başımı saklamakla yetindim. "Ne gördün?"
"Annem bana sesleniyordu Alparslan ben ilk başta o sisin arasında onu bulmaya çalışıyordum ama bulamadım. Sonra dedi ki babanı bul o sana açıklasın" derin derin nefes verdim. Gözümü yumdum ama o an yine istila etti beni, Alparslan'a baktım. "Bana babamı bulmam için bir ipucu ver dedim o zamanı gelince seni bulacak dedi sonra ilerledim. Annemi gördüm yüzü belli değildi. Uzuvlarının her biri teker teker kesilmişti. Çok kötüydü."
Alparslan bana sarıldı. "Geçti"
"Annemin sesini duydum. Çok hoş bir sesi vardı. Bir kızım deyişi vardı ki onun kızım deyişini bir kere daha duymak için dünyaları verirdim."
Alparslan beni yatırdı. Beni göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Bir yandan da saçlarımı okşadı. "Ben annemin bana bir kere kızım demesini isterdim çok isterdim."
"Sen istemez miydin Alparslan?"
Anlamadı "neyi?"
"Annenin bir kere oğlum demesini"
"İstemezdim."
"Karşına çıksa"
"Konuşmaz kovardım"
"Belki sana söyleyecek önemli bir sebebi var konuşman için"
"Ne olabilir ki"
Bir kardeşin olduğunu sana söyleyebilir. Yutkundum. "Bilmem ama belki vardır"
"Hiçbir sebep onunla konuşmam için yeterli olmaz"
Bir tek sen olursun
Nefesimi seslice verdim. Gözlerimi huzurla kapadım. Alparslan'ın kokusunu içime çeke çeke ve kendimi güzel bir uykunun içinde buldum.
(...)
Bazı hesaplar vardı. Ödenmesi gereken bana en çok koyan da buydu.
Karadenizliydi Alparslan burada eğitim almıştı. Zamanı gelince askerlik için gelmişti benim yaşadığım şehire ve biz orada güzel bir hikayeye başlamıştık.
Karadeniz beni buraya getirmişti. Bizzat kendisi gezdirmişti.
Bu karadeniz de dağlara getirmişti beni aşkını öyle bir bağırmıştı ki
Fakat şimdi ise ben sadece anılarımızın olduğu yerlere bakıyordum
Acı bir gerçekti. Alparslan beni terk etmişti.
Tamam sevgin yalandı her şeyin yalandı ama bu dağlara beni de sevdiğini bağırarak sevdiğini söylemen de mi yalandı be Alparslan.
Uçsuz bucaksız dağların zirvesindeydim. Zamanında Alparslan beni buraya getirip beni sevdiğini söylemişti. Fakat aslında o anılarımızın da bir yalan olduğunu anlamak eski güzelliği ile bakmamı engelliyordu.
Kucağımdaki bebeğime baktım. "İşte böyle güzel kızım baban beni kendisi buraya getirip aşkını haykırmıştı güya ama işte hepsi bir yalanmış Mavi'm"
Kızım öylece bakıyordu bana ama babasından konu açıldığı an gülmeye başladı. "Sanırım senin için sürekli o şerefsiz babanın ismini ağzıma alıcam" diye mırıldandım.
Manzaraya bakarak kızım ile anın tadını çıkarmaya çalıştım.
Kızımı bebek arabasına koydum. Altını kontrol ettim. Biraz ilerlemiştik.
Kızımı kontrol ettikten sonra arkamı döndüğüm anda gördüğüm kişiye şaşırdım. "Alparslan" diye mırıldandım.
O buradaydı. Onun burada ne işi vardı. Karadeniz bizi tekrar birleştirmişti. Kızıma baktım. "Sanırım babanla tanışma zamanın geldi ufaklık" gülümsedim.
İlerledim. "Derdime derman olamaz mısın Karadeniz" diye çok kısık bir sesle konuştu.
Kaşlarımı çattım. "Neymiş senin derdin?" durdu. Sesimin gerçek olmadığını bir hayal olduğunu düşündü ardından arkasını dönüp bana baktı ve duyduklarının doğru olduğunu anladı.
"Hazal" ona tüm nefretim ile bakıyordum ama malesef nefretim bile ona karşı değil kendime karşıydı. "Sonunda seni bulabildim."
"Ne işin var senin burada?"
"Asıl senin burada ne işin var?"
"Burası benim memleketim"
"Hatırlıyor musun tam burada aşkını haykırmıştın güya bana"
"Kes ve git"
"Tam burada beni her şeyiyle seveceğini söylemiştin ben burada ne demiştim hatırlıyor musun?"
Gözlerini kapadı. Burnundan soludu. "Seni ilk defa burada sevdiğimi söyledim ve sende beni sevdiğini burada haykırdın yalan mı?"
"Yalandı" boğazımdaki yumru gitsin diye yutkunmaya çalıştım ama gitmedi.
"Boşanma davası açtım ama mahkemeye gelmedin madem yalandı o zaman gel o mahkemeye o yalandan olan evlilikte bitsin hayatımda yalan hiçbir şey barındırmak istemiyorum bundan sonra"
Bir şeyler söylemedi. Arkasını döndü. Yine gidecekti. "İğrençsin zavallısın aptalsın"
"Aynen öyleyim"
İlerlemeye başlamıştı ki onu biraz gerisinde olan kızımızla tanıştırmalıydım. Madem kader üçümüzü bugün buraya düşürmüştü baba ve kız kavuşsun o zaman
"Alparslan sana söylemem gereken önemli bir şey var." İlerledi. "Alparslan bir kızın var" demiştim ama o çoktan giymişti. "İkimizin bir kızı var Alparslan" duymayacağını bildiğim halde neden söyledim bunu bende bilmiyorum.
İşte o gün onun kızımla birlikte gidebileceğim her yere baktım ama bulamadım ve malesef o gün de kimse kavuşamadı
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.53k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |