18. Bölüm

18. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Televizyonun başında oturmuş ve dizi izliyordum. Kızım ise sehpa'da resim yapmakla meşguldü. Patlattığım Mısırlar ile birlikte sakin bir gece yaşıyorduk bence, Alparslan'ın gidişinden 2 hafta geçmişti.

Kızım babasını çok özlemişti. Fakat biraz daha sabretmesi gerekiyordu. Daha gelmesine uzun bir süreç vardı. Alparslan'ın gidişi sadece kızımı değil beni de etkilemişti. Onsuz bunca yıl nasıl ayrı kaldım diye düşünmeden edemiyordum.

Çok zormuş, belki eskisi gibi değildik ama yine de bu halimiz bir ayrı kalmaya değmezdi. Alparslan olan sevgim ve aşkım tartışılmazdı.

Galerime tıkladım, manzara fotoğrafları çekmeye bayılırdım. Ondan dolayı yüzlerce manzara fotoğrafı görmek beni şaşırtmadı. Fotoğrafa tıkladım.

Alparslan ben ve kızımız üçümüz kameraya bakarak gülüyorduk. Özellikle kızım bu fotoğrafta çok iyi çıkmıştı. Tam bir aile fotoğrafıydı. Mutlu huzurlu bir aile fotoğrafı zamanında sahip olmak istediğim şey, gerçekten tam bir aile gibiydik. Ne eksik ne de fazla, gülümsemeden edemedim. Diğer fotoğrafa geçtim. Burada Alparslan ile birbirimize bakıyorduk. Alparslan'ın bakışlarında bir şey vardı. Garip bir şeyler, aşk derdim ama buna imkan vermezdim bu saatten sonra.

"Anne" diyen kızım ile irkildim. Elinde bir albüm ile bana bakıyordu. Gördüm albüm ile göz yuvalarım yerinden ayrılacakmış gibi hissettim. Alparslan ve benim fotoğraflarımın olduğu geçmiş zamana ait bir albümdü. Ben bunu saklamıştım nasıl buldu bu çocuk!

"Nerede buldun bunu?" Diyerek albüme hızlıca elinden aldım. Mavi gelip yanıma oturdu. "Hadi anlat" böyle bir şeyi istediğim söylenemezdi. "Hadi anne anlat bu fotoğraftaki anılarınızı lütfen" kızım öyle istekli öyle heyecanlı ve öyle merakla bakıyordu ki kıyamadım.

Derin bir nefes verdim. Bu bir kabullenişti. "Tamam" kızım mutlulukla el çırptı. Albümü kucağıma koyup açtım. Fotoğraflara bakınca içim burkuldu. Bu albüme bakmayalı uzun zaman oluyordu. Bu albüme her baktığımda hissettiğim histen bıkmıştım.

Fotoğrafları baktıkça sanki o güne ışınlandım. Gözümde o anılar belirip durdu. Kızım parmağı ile bir fotoğraf gösterdi. "Burası neresi?"

Nefes verdim. Alparslan iki elimi tutup aşkla bana bakıyordu. Onun gibi ben de ona öyle bakıyordum. Gözlerinde aşk vardı ve garip olan onun da gözlerinde aşkı vardı. Belki benden bile fazlaydı gözlerindeki aşk.

Burada Alparslan ile şehir dışına çıkmıştık. Rize'ye gitmiştik çok güzeldi. Tatil amaçlı gitmiştik. Hayatımdaki en güzel tatillerden biri olmuştu. 2 gün boyunca hiç durmadan gezmiştik. O dağlar çok güzeldi. O yeşillikler, telefonumu kırmasaydım o fotoğraflar elimde olacaktı. "Burada tatil amaçlı rize'ye gitmiştik" kızım birkaç saniye fotoğrafa bakmaktan başka bir şey yapmadı. Ardından "benimle birlikte tatile hiç gitmediniz" gülümsemeden edemedim.

Anne karnındayken tatildeydik sonuçta, "üçümüz birlikte hiç tatile gitmedik" birkaç sayfa geçtim. Parmağım ile bir fotoğraf gösterdim. "Burada da tatildeydik üstelik sen de bizimle birlikteydin."

Mavi fotoğrafa bakıp kendini bulmaya çalıştı ama bulamadı. "Neredeyim?"

"Karnımda" o fotoğrafa uzun uzun baktı. Alparslan bu fotoğrafta elini belime koyup kadraja gülümsemişti. Ben de başımı omzuna yaslayıp tebessüm etmekle yetinmiştim.

Mavi minicik parmak ile fotoğraftaki karnımı gösterdi. "Burada mıydım?"

Başımı salladım. "Oradaydın" kızım albümü elimden aldı. O fotoğrafa uzun uzun baktı dakikalarca "böyle başka fotoğraf yok mu?" Olmaz mı kızım olmaz mı?

Diğer sayfaya geçtim. Burada karnıma daha yeni yerleşmişti. 2 haftalık falan olması gerekiyordu. Alparslan ile bir restoranda yemek yiyorduk. Daha doğrusu ben yiyor o bakıyordu. Önümde suşi verdi. O zaman aşermiştim. Aşerdiğimi anlamam biraz zaman almıştı. "Burada aşerdiğim için gelmiştik" Alparslan kamerayla ikimizi çekmişti.

Önümdeki yemekten başka bir şey düşünmediğim için Alparslan beni yemek yerken çekmişti. "Aşermek ne demek?" Diye sordu çok bilgili kızım

"Canının bir şey çekmesi genellikle hamile kadınlar ister bebekten dolayı ve burada senin canın çekmişti aynı zamanda"

Bu şekilde fotoğraflara bakarken telefonum çaldı. Telefonumu mutfakta bırakmış olmalıydım çünkü ses oradan geliyordu. Kızımın saçlarına öpücük bıraktım. "Sen bak ben geliyorum anneciğim" kızım abime bakmaya devam etti. Mutfakta tezgahın üzerinde bırakmıştım.

Arayan kişiye karşı hayret ettim. Daha da telefonu nasıl çekerdi ki Alparslan arıyordu.

(...)

Tüm yorgundu fakat bunu umursamadan devam ediyorlardı. Dağda karanlık çökmüştü. Herkesin elbet uykusu gelmişti. Herkes sırasıyla iki kişi birlikte nöbet tutuyorlardı. Nöbet tutma sırası Alparslan ve Orhan'daydı.

İkisi de hasret kaldıkları kişileri düşünüyorlardı. "Şimdi oğlumun ve karımın yanında olmak vardı" diye dert yandı Orhan

Alparslan da aynı şeyi düşündü. "Şimdi kızımın ve onun yanında olmak vardı." Diye Alparslan da dert yandı. İkisini düşünmeden edemiyordu. Çok özlemişti. Hazal'ı yanındayken bile özlüyordu.

"Onun dediğin kişi kim tam olarak" diyerek Orhan'ın Alparslan ile uğraşma modu açıldı tam olarak, Alparslan nefes verdi. Başlıyor asıl mesai "kim oldun iyi biliyorsun Orhan zorlama"

Orhan tabii ki de reddetti. "Bilmiyorum kim bu kızının dışında yanında olmak istediğin kişi"

Alparslan uzatmak istemedi. Orhan ile uğraşmak istemedi. "Karım Hazal yanımda olmasını istediğim kişi kızımın annesi Hazal"

Güldü Orhan "işte bu cevabı bekliyordum" nefes verdi Alparslan

"Mavi sana alışabildi mi? Sonuçta babası ile uzun bir zaman sonra kavuştu"

"Alıştım hiçbir zaman alışabilmek için uğraşmadım sanki hep yanındaymışım gibi uyum sağladı bana hatta Hazal söyledi. Hamileyken kızım hiç tekme atmazmış. Hazal tekme atıp yaşadığını görmesi için sürekli baban dermiş işte o zaman tekme atarmış."

Gülen tekrar Orhan oldu. "Daha anne karnında bile öyleymiş ha gerçekten doğru demek kız çocuğu babaya düşkün olur diye doğruymuş ama erkek evlat da başkadır."

"E bir senin de olsun kızın"

Orhan nefes verdi. "Olur elbet e seninde biri oğlun olsun ha" Alparslan nefes verdi işte bu biraz imkansıza yakındı. "Hazal ile ne zaman buluşacağımızı bile bilmezdin belki hiçbir zaman beni affedemeyecekken bunun hayali fazla imkansız geliyor"

Orhan Alparslan'ın ağzında laf alma amaçlı "illa oğlunun annesinin Hazal olmasına gerek yok-" diyordu ki Alparslan sözünü kesti.

"Hazal dışında hiç kimseden ne bir çocuk ne de başka bir şey istemiyorum" diye sert bir şekilde konuştu.

Orhan aldığı laf ile rahatladı. "Sen de ağzından sürekli laf vermeye başladın yenge geldikten sonra" daha sonra sertleşti Orhan "onu bu kadar severken nasıl terk ettin be" Alparslan gözlerini sıkıca yumup rahatlatmak istedi ama olmadı. "Kızın senden başka kimsesi yoktu. Üstelik hamileydi, tüm bu acıları tek başına yaşamak nasıldır kim bilir?"

"Orhan bu kadar yeter"

"Nesi yeter kız daha 22 yaşındaydı. Sana ihtiyacı vardı. Hamile bir şekilde nası-"

"Mecburdum lan mecburdum emin ol Allah şahidimdir ki ben onu terk ettim diye Hazal'dan daha çok canım yandı. Ben o an asla unutamıyorum. Hazal'ı terk etmemi, Hazal'ın delirmesini ve hatta yalvarmasını..." Sustu ama devam etmek de istedi. "O gitmeyeyim diye ne kadar çok yalvardı. Ben bunun altında ne kadar ezildim, unutamıyorum asla da unutamam Orhan"

Nefesini verdi Orhan diyebileceği bir şey aradı ama yoktu. "Hadi aileni ara" dedi en sonunda, Alparslan telefonunu açtı. Ne zamandan beri çıkmıyordu sonunda çekebilmişti. Derin bir nefes verdi. Direk Hazal'ı aradı.

Telefon birkaç saniye sonra açıldı. "Alparslan" diyen Hazal'ın sesini duydu. Hazal'ın sesini duymak bile iyi gelmişti Alparslan'a, sessiz kaldı.

Ardından "Alparslan orada mısın?"

Nefesini verdi Alparslan "Hazal" dedi.

"Görevde değil misin sen?" Diye sordu Hazal.

Olmadığı halde başını salladı. "Görevdeyim"

"O zaman niye aradın?"

Alparslan telefonu sessize aldı. "Sizin sesinizi duymak için" ardından açıp "kızıma sesini duymak istedim."

Orhan Alparslan'ın bu haline güldü. Telefonun diğer ucunda minik bir sessizlik, Hazal telefonun diğer ucunda gözünden akan yaşı sildi. Daha önce de görevde olduğu zaman Alparslan Hazal'ı aramıştı. Hazal bu an hatırlamanın burukluğunu yaşadı.

"Anladım kızım da babamı özledim deyip duruyordu."

Birkaç saniye sessizlik Alparslan telefonun diğer ucundan "Mavi baban seninle konuşmak istiyor" sesini duydu.

Mavi annesinin yanına koşup telefon elinden aldı. "Baba" diyen neşeli sesi geldi Alparslan'ın kulağına

"Kızım" dedi Alparslan

"Baba seni çok özledim" dedi Mavi

"Ben de seni kızım ben de seni"

Kızı ile uzunca bir süre hasret giderdiler. Mavi anlattı Alparslan dinledi. En son Mavi okulda kavgayı anlatınca Alparslan kızını tebrik etmişti. Hazal ise buna bıkkın bir bakış atmakla yetinmişti.

Bir süre ssonra ise telefon kapandı.

Hazal'ın ise o an için aklına öyle bir şey gelmişti ki yüzünde şeytani bir ifade belirdi.

''Sen çok kıskanç bir insansın Alparslan daha beş yaşındaki kızını kıskanıyorsun peki ya beni kıskanır mısın?''

Bu soruya içinden yanıt bulmaya çalıştı ve en sonunda buldu. Bu sorunun cevabı aslında hala Hazal'ı sevmesine bağlıydı. Biraz test etmekten zarar gelmezdi. Biraz mutlu olmaktan zarar gelmezdi.

(...)

Önümdeki dosyayı defalarca kez kontrol ettim. Hiçbir eksiğin gözden kaçmaması gerekiyordu. Ceylan Güçlü kendileri tıp okumaktaydı. Anlaşılan annesi ile beraber zor durumlardan geçmişti. Para konusunda sıkıntıdaydılar. Nermin hanım Alparslan'ı terk ettikten iki yıl sonra evlenmişti. Bu evlilikte Ceylan sekiz yaşındayken bitmişti ve tabi ki daha sonra boş durmamış Ceylan 11 yaşındayken tekrar evlenmişti. Bu evlilikte Ceylan 19 yaşındayken bitmişti. Ceylan bir yıl kadar okulunu dondurduğuna göre zor zamanlar geçirmişlerdi.

Gerçekten Nermin hanım kızını boşu boşuna bir acı ile boğuşturmuştu. Bu kızın bir abisi ve birde amcası vardı. Belki bir zamanlar babası da...

Fakat Ceylan üvey babaları ile acı içinde geçirmişti hayatını, Alparslan öğrendiği anda önce biraz zorlanır ama işin sonunda mutlaka kardeşini kabul ederdi. Üstelik kızın öz babasından kalan neredeyse bir serveti vardı ve Alparslan bunu bilmiyordu.

O servet şuan mallardan bir tane kazanın içindeydi. Bu kasa da Alparslan'ın elindeydi. Yani kız hakkı olanı almak için Alparslan'a ihtiyacı vardı.

Hızla albayın odasına ilerledim. ''Gir'' hemen girerim tabi ki de albayım girdim. Albay beni görünce nefes verdi. ''Sizinle konuşmam gereken kişisel bir sorun var albayım'' şaşırdı. Bu konuları neden onunla konuştuğumun şaşkınlığını yaşıyordu.

''Otur Hazal dinliyorum'' oturdum. Konuya nasıl başlayacağıma nasıl başlayacağımı kafamda tartıyordum aynı zamanda ''kısa bir zaman önce kızımı okula götürürken bizi izleyen bir kadın vardı.'' Sustum. Albay tek kaşını kaldırmış ve ne diyeceğimi bekliyordu. ''Nermin hanım yani Alparslan'ın annesiymiş.''

Nefes verdi. ''İlla bir gün karşısına çıkacaktı bunda sorun yok'' onu onaylamak için başımı salladım.

''Konuşmak istedi benimle bende kabul ettim''

''Konuştunuz mu?''

Başımı salladım. ''Konuştuk''

''Ne dedi?''

''Aslında ben Alparslan'ı bırakmak için ondan bir neden bekliyordum ama Alparslan'dan isteği vardı sadece neden diye sorduğumda umursamadı bu sorumu''

Yerinde gerindi. ''Zamanında abimi çok uyarmıştım o kadından olmaz diye'' nefesini verdi. Bunu büyük bir özlem ile yaptı. Geçmiş zamanlarını özlüyordu değil mi? ''Peki istediği ne? Seni biliyorum istediği önemli bir şey yada birçok kişiyi etkileyecek bir şey yoksa onunla konuştuğunu bana söylemeye bile gerek duymazdın''

''Doğru albayım istediği şey sadece Alparslan'ı değil sizi de etkilediğini düşündüm.''

''Ne peki istediği şey''

''Alparslan'ın kardeşine sahip çıkmasını istiyor.''

''Alparslan'ın kardeşi mi var?''

Başımı salladım. ''Sizin de yeğeniniz kızın babası Fethi baba'' şaşırdı. Dondu yerinde böyle bir şeyi beklemediği açıktı ama naparsın işte bilmediği şeyleri büyük bir çöküş yaşayacağı her taşın altından çıkıyordum. Elimdeki dosyayı masaya bıraktım. ''Bence bu konuda sizin de yapmanız gerekenler var ama buna ben değil siz karar verebilirsiniz ve sizi uyarıyorum tekrardan pişman olacağınız şeyler yapmayın''

Nefesini seslice verdi. ''Biliyor musun Hazal daha önce İskender'i bitirmek için bir operasyon düzenlemiştik. O düzenlemede onun kızını almıştık. O zaman dağın başındaydık ve o bebek sürekli ağlayıp duruyordu. Kamptaki herkes rahatsızdı bu durumdan, Yavuz da oradaydı.'' Ne diyeceğini dikkatlice bekledim. ''Bebeği kucağına aldı ve bir süre sonra bebek sustu. Ağlamayı bıraktı. Aslında ben asıl o zaman anladım bazı şeyleri, Yavuz hep baba olmayı hayal ederdi sevdiği kadından ama olmamıştı. Sevdiği kadın ölünce aslında Yavuz da ölmüştü. Hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. O bebek sanki bunu hissetmiş gibi rahatlamış ve kendini güvende hissetmişti. O zaman bir baskın yaptılar ve o bebeği aldılar. O piç herif kızını daha bebekken sattı Hazal'' yutkundum. Hangi baba bunu yapabilirdi ki hangi baba kızını daha bebekken satabilirdi.''

''Bunları neden bana anlatıyorsunuz''

''Ben o zaman o bebeğe çok bağlanmıştım. Şuan da her yerde o bebeği arıyorum fakat bulamıyorum. Annesi onu korudu ama o kimsesiz kaldı. Onu canından geçecek kadar seven bir anneye sahip olduğunu asla bilmeyecek belki''

''ama babasının onu para için satmış olmasını da bilmeyecek''

''İşte tatlının yanında acı bir gerçek bu da malesef o kız çocuğu bu dünyada nefes alıyor ama onu bulamıyoruz.'

''Bulduğunuz anda naparsınız?''

''Ona hakkında tüm gerçekleri söylerdim. Tecavüz sonucu doğduğunu babasının onu satmaya kalkışmasını ve bir abisi olduğunu söylerdim.''

''Sizden nefret ederdi.''

''Gerçekleri söyledi diye neden benden nefret etsin?''

''Kızın belki harika bir hayatı var şimdi çok mutlu ve siz gidip ona hayatının en acı gerçeklerini söylüyorsunuz, o kız tecavüz sonucu doğmanın acısını uzun süre yaşayacak belki bu yüzden kendinden iğrenecek. Annesinin onun için yaptığı fedakarlıkların altında ezilecek.''

Yutkundu. ''Hayatın en acı gerçeği olarak kalıcak''

Başımı salladım. ''Malesef ve'' yerimden kalktım. ''İzninizle'' daha fazla bu hikayeyi dinlemek istemedim.

(...)

Geriden izlediğim insanlara baktım. Nermin hanım kanser olmasının üzücü yanlarını yaşıyordu. Beyninde kötü huylu bir tümör vardı. Daha önceki karşılaşmalarımızda peruk taktığını fark etmiştim ama bu kadar kötü olduğunu tahmin edemezdim.

"Anne bu akşam ne yiycez sence" içim sızladı. Bu kızın dediğine karşı "anne sen gidersen ben ne yaparım anne"

Nefesimi seslice verdim. "Merhaba" diyerek yanlarına ulaştım. Nermin hanım anında gerildi. Ceylan ise masum bakışlar ile karşılık verdi. "Adınız Ceylan değil mi küçük hanım"

Ceylan başını salladı. "Evet siz nereden tanıyorsunuz peki"

"Ben size ufak bir konuda yardımcı olmak için gelmiştim."

Anlamadı. "Ne konuda?"

"Sizin durumunuzu biliyorum ve size yardım etmek istiyorum."

Ceylan anında itiraz etti. "Lütfen saçmalamayı-"

"Olur" diyen Nermin hanım ile kelimesi yarıda kaldı.

Ceylan annesine isyankar gözler ile baktı. Nermin hanım "hiç bakma bana Ceylan az önce nasıl doyucaz diye sorup duruyordun al işte şans yanımıza kadar uğradı."

Nermin hanıma kızsam da Ceylan için sustum.

Minik bir yardımdan zarar gelmezdi.

(...)

Bazen insan öyle şeyler yaşardı ki eskisi gibi olması imkansız hale gelirdi. Sanırım benim ki de öyleydi.

Alparslan'ın beni terk etmesinden sonra asla eski ben olamadım ama bu benim açımdan hiç sorun değil, o varken kimse ile kaynaşmama konuşmama gerek yoktu. Güçlü olmama gerek yoktu. O benim her zaman arkamdaydı neticede.

Eski anıları hatırlamak bana hiçbir zaman bir fayda vermezdi. Aksine acı verirdi ama hatırlardım. Önce güzel anılarımızı hatırlardım. Ben onu istemezdim o peşimden koşardı. Hatta Elif bile duruma el atardı ama işe yaramazdı. Beni bırakmazdı. Sonra sevgili olduk. Beni öyle mutlu etti ki yaşadığım o iki yıl hayatımın en mutlu anılarıyla doluydu. Kızım doğduktan sonra ilk başlarda odasına hep babasının fotoğraflarını asardım. Gelip kucağına alması için ama asla almazdı. Çünkü bir kızı olduğunu bilmiyordu.

Sonra gerçeği gördüm ve kaldırdım o fotoğrafları, aslında ne güzeldik biz, bir masaldan bile güzel hikayemiz vardı.

Malesef hikayemiz ilk başta güzel bir rüya gibi gözükse de sonradan kötü bir kâbus olmuştu.

Ne kadar uğraşmıştım Alparslan'ı affetmek için ama benden özür dilemeden onu affetmem mümkün değildi.

Kızım kucağımda yukarıdan gelen helikoptere bakıyordu. Üstelik sadece o değil Ege de aynı şeyi yapıyordu. Timin tamamen ailesi gelmişti.

Sevim bile gelmişti. Onunla konuşmamız gereken konular vardı. Ben zamanında Sevim'i kız kardeşim olarak görmüştüm ama bu hayatta bana kız kardeş olacak tek bir kişi vardı. O da Elif'ti.

Helikopter piste indi. Bir süre sonra helikopterden inenlere karşı derin bir nefes aldım. Alparslan iyiydi.

Buraya doğru gelmeye başladıklarında kızımı kucağımdan indirdim. Hızla gidip babasına koştu. "Baba" onları geriden izlemek yerine yaklaştım. Alparslan kızını direk kucağına alıp onun alnından öptü. "Kızım" sesi hasret doluydu.

Onlara doğru yaklaştım. Alparslan etrafa baktı çaktırmadan, biraz rol yapmaktan sıkıntı gelmezdi. İkisinin dibine geldim.

Alparslan bir kolu ile kızını kucaklarken diğer kolu ile beni sardı. Bende ona sarıldım. Başımı göğsüne yaslamıştım yıllar önceki gibi, Alparslan alnıma bir öpücük kondurdu.

Üçümüz de şuan tam bir aileydik. Alparslan kızı ile benim aram da kalmış kızına gülümsemekle idare ediyordu.

Yavaş yavaş ayrıldım kocamdan "hoş geldin canım" demekle yetindim. Gülümsedi. "Hoşbuldum karıcım" herkes bize bakmanın yolunu ararken Alparslan benim bile tahmin etmediğim bir şey yaptı. Çok kısaydı ama ikimiz içinde etkisi uzundu.

Alparslan dudaklarıma minik bir buse kondurmuştu.

 

 

 

Bölüm : 31.12.2024 20:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...