16. Bölüm

16. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Bazı hatalar vardır. Asla ölsen dahi affedemeyeceğin hatalar vardır. Bir annenin evladından ayrılması ve onu terk etmesi asla affedilmemesi gereken bir hataydı. Fakat affediliyordu işte ve sanırım ben olsam bende affederdim. Bazı şeyler yüzünden kendime zaman tanımak istedim. Numarasını almıştım. Zamanı gelince o kadını arayacaktım. O zaman ne isterse yapabilirdi.

Saat oldukça geç olmuştu. Kızımı Elif'e bırakmıştım. Albay da birazdan eve geçecekti ve benim de işim bitmişti. Ceketimi giyip gecenin soğunda arabama ilerledim. Sürmeye başladım ama bir sıkıntı vardı. Bugün arabam da anlamadığım bir sıkıntı oluşmuştu. Bu yüzden birkaç günlüğüne araba kiralamak zorunda kalmıştım.

Önümdeki arabada bir sıkıntı oldu. Durdu ve bende mecbur olarak durdum. Tam o sırada bir silüet belirdi. Arabanın kapısını açıp albayın kafasına silah tuttu. Dondum, öylece bekledim. Silahımı kavradım anında, yanındaki askerleri nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde bayılmıştı. O tarafı görememiştim.

Albayı hızlıca bayılttı. Ardından arabanın içindeki dosyayı aldı ve koşarak bir arabaya ilerleyip sürmeye başladı. Tabi ki bende o sırada boş durmadım. O arabayı takip etmeye başladım ama elbette o bunu fark etmedi. Nereye gittiğini bilmiyordum ama onu takip ederken de aynı zamanda destek çağırdım.

Tam yarım saat boyunca onu takip ettim. Nereye gittiğini bilmiyordum ama elindeki dosya önemli birşey olsa gerekti. O dosyanın içinde ne olduğunu bilmiyordum ve ilgilenmiyordum ama onu almak istediklerine göre önemli bir şeydi. Sonunda ıssız bir yerde durdu.

Arkasından ilerledim. Gizlenme ve takip etme işini gizli bir şekilde yapmıştım. Beni fark etmesi imkansızdı. Seni bitiricem çantamdaki kelepçeyi aldım. Arabadan indi. Ben hemen inmedim. İlerlemesini bekledim. Ardından inip gizli gizli takip etmeye başladım. Bir sokakta ona görünmeden ilerliyordum. Sokaklar dardı ve benim imkanımı kısıtladığı için birşey yapamıyordum. Aniden kaçmanın bir yolunu bulabilirdi. O yüzden geniş bir alana geçmesini bekliyordum.

Nefeslerimi bile sessizce almaya çalışıyordum. Böyle görevlere daha önce çıkmıştım. Adamı hafife almamam gerekiyordu. Fakat o da beni hafife almasa iyi ederdi. Devletin albayını etkisiz hale getirip onun elindeki dosyayı almaya çalışmıştı ve şimdilik bunu başarmıştı.

Geniş bir sokağa girmişti ve burada insan olmazdı. Bağımlılar yada kaçakçıların gelebileceği bir yerdi. Tam ilerliyordu ki arkasında silahı kafasına hedefledim. ''Dur'' durdu. Fakat başka bir şey daha vardı. Bu adamda bu adam kimdi? ''Çıkar maskeyi ve yüzünü bana dön!''

Yapmadı. Bekledi. Ani bir harekette mermiyi kafasına yiyeceğinin farkındaydı. Adımlarını buna göre atmaya çalışıyordu. Başını bana çevirdi. Silahın namlusuna baktı. Ardından önüne döndü. ''Yere bırak o dosyayı!'' Sesimde itiraza yer yoktu. ''Sana bırak o dosyayı ve teslim ol dedim!''

Derin bir nefes verdi. Anlaşılan dediğimi yapacaktı. Dosyayı yere bıraktı ve maskesini açacağına zannediyordum ki hızla dönüp bileğime bir tekme atmasını beklemiyordum. Silah hızla elimden yere düştü. O dosyayı kimsenin eline geçirmem!

Karın boşluğuna tekme atıp geriye sendelemesini sağladım. Birkaç adım geriye sendeledi. Dosya ayaklarımın altındaydı.

''Teslim ol'' dedim sert bir sesle ama karşımdakinin teslim olmaya pek niyeti yoktu.

Sıcak bir dövüşe hazır mıyız?

Sağ yumruğumu savurup karşımdakinin yüzüne doğru bir darbe indirmeye çalıştım. Fakat karşımdaki son anda yana çekilerek yumruğumdan kurtuldu. Karın boşluğuma bir yumruk indirdi karşımdaki ve bu sayede birkaç adım geriledim ama hemen toparlandım. Karşımdaki bu sefer tekme ile bana saldırmaya çalıştı fakat bu sefer ben hızla geri çekilerek bu hamlesinden kurtuldum.

Hızla ileri atıldım ve yumruğumu omzuna indirdim. Sendelemesine rağmen dengesini kaybetmedi. Yumruklarım oldukça güçlüydü. İkimiz de geri çekilerek tekrar pozisyon aldık. Bu sefer kendisi bana yumruk atmaya kalktı. Fakat ben bu saldırıyı bir adım geri çekilerek savuşturdum. Aynı anda karşılık olarak dizimi bacağına doğru vurdum.

Kendisi acıya rağmen dengesini kaybetmedi ve hemen geri çekildi. Kendisi hemen saldırıya geçti. Bu kez ellerini kullanarak benim kollarımı bloke etti ve ardından sağ yumruğumu çeneme savurdu. Bu hamlesi beni geri savurdu ve çamurlu zemine düşmeme neden oldu.

Toparlanmak istedim ama buna fırsatım olmadı. Karşımdaki kişi silahını çıkarıp bana doğrulttu. Silahı tam kafama tutmuştu ve bu benim yapacaklarımı kısıtlıyordu. Dosyayı gösterdi ve elleri ile ver işareti yaptı. Tabi ki de bu dosyayı ona vermeyecektim. Gözlerim ızgallara takıldı. Kanalizasyonun içine atmak nasıl bir fikirdi? Başka bir şey yapamazdım şuan için çok fazla düşünmeye de gerek yoktu. Dosyayı elime aldım ve hiç düşünmeden onu ızgallardan içine attım. Bir hamle yapacaktı ki çok geç kaldı.

Ona dik dik bakıyordum. ''Kimsin sen? Kimsiniz?'' Cevap vermeyi bırak konuşmuyordu bile, simsiyah giyinmişti. Karşımdaki insana baktım. Silahını kafama dayamıştı ve benim şu anda yapabileceğim bir şey yoktu. Beni öldürecekti. En azından o dosyayı onlara kaptırmamıştım ya bu da iyiydi.

Bu kafama silah dayayan kişinin kıyasıya dövüştüğüm kişinin Alparslan olduğunu tahmin bile edemezdim. Zamanı gelince bu gerçeği öğrenmek çok acı olacaktı...

Ölmeyi bekledim ama bana silahı kafama dayaması dışında hiçbir şey yapmamıştı. Bunun amacı neydi? Silahım dibimdeydi. Hızlı hareket etmem gerekiyordu. Bir anlık bir hamleyle silahını savuşturdum ve silahımı elime alıp ona sıkacağım esnada bir silah sesi yankılandı ama bunu ben duymadım. Gözlerim kapadım ve açtığımda omzumda şiddetli bir acı vardı. Silah elimden düşmüştü. Omzumdan vurulmuştum. İnlememe engel olmaya çalıştım ama boğazımdan kaçan hırıltıya engel olamadım.

Ardından polis siren sesleri karşımdaki kişinin endişeli bakışlarını hissettim ama nedenini anlayamadım. Kaçtı ve ben silahı tam diğer elime almıştım ki gözlerimin önünden karanlığa gitti.

(...)

Durdu Alparslan. Nefes nefese kalmıştı. Fakat ne düşüneceğini bilemediği bir zamandaydı. Hazal gözlerinin önünde vurulmuştu ve o bunu engelleyememişti. Gözlerini kapattı ama yine aynı görüntü oluştu zihninde bu acıdan kurtulamadı. O Hazal'a vurmuştu. Bunu yapmak zorunda kalmıştı ama yapmıştı işte ve pişman olsa neye yarardı? O buna mecburdu. Hazal karşısındaki kişinin Alparslan olduğunu asla bilmemeliydi.

Son ana kadar direnmişti Hazal. Canı pahasına o dosyayı alamamıştı Alparslan ve bu yüzden başkalarının canı çok sıkkındı. Gelmesi gereken noktaya geldi. Birazdan Affan denen it buraya gelip dosyayı alması gerekiyordu ama alamamıştı. Hazal o dosyayı Allah bilir nereye atmıştı?

Önündeki adamlara baktı. ''Kim vurdu onu?'' Hepsi ağır ağır yutkundu. Ama bakışları tek bir kişiye yöneldi. Bakışları yönelen kişiye baktı Alparslan. Hemen ona yumruklarını savurdu. Yere düştüğünde bile bırakmadı Alparslan. Karşısındaki kişi müdahale dahi edemedi. Yumruklarını sürekli atıp acısını azaltmaya çalıştı. ''Abi seni korumak için yaptı.'' Dedi içlerinden biri ama o durmadı ve sonunda ise adamın yüzünün her tarafı kanla kaplandı ve o adam öldü.

Ayağa kalktı Alparslan ''beni karımdan mı korumaya çalışıyorsunuz lan''

''Mecbur kaldılar onlara da çok kızmamak gerek'' Alparslan yerinde durdu. Bu kişi Affan'dı. Bedenini Affan'a çevirdi Alparslan. ''Ona zarar gelmeyecekti.''

''Ölmedi, alt tarafı omzundan vuruldu. Üstelik onun bir ajan olduğunu unutuyorsun. Bunlardan daha ağırlarını görmüştür'' ve görecekti.

''Ben sizinle bir anlaşma yaptım. Karımın tek saç teline zarar gelirse'' silahını çıkarıp burada bulunan tüm adamları indirdi. Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki kimse silahına bile ulaşamadan geberdi.

Affan karşısında öfkeden deliren adama baktı. ''Ortalığı yakarım demiştim.''

''O karın yüzünden dosya elimizden gitti. Aslında ölmesi gerekiyordu bu yaptığından dolayı''

''Asla sakın böyle bir şey düşünmeye bile kalkmayın. Karım her zaman her koşulda bir istisna olarak kalacağını ne yaparsa yapsın sizin ona karşı bir şey yapmayacağına çok önceden anlaşmıştık.''

''Belki farkında değilsin ama o seni öldürüyordu ama sen şimdi ölümüm onun elinden olacaksa kabulüm falan da dersin''

''Aynen öyle derim''

Affan başını aşağı yukarı salladı. ''Ne aşkmış arkadaş bir bitmedi.''

Hiçbir şey demedi Alparslan ''hiç düşünmüyor musun? Bir gün karın senin nasıl biri olduğunu öğrendiğinde o seni yaşatır mı?''

Cevap belliydi. Yaşatmazdı.

''Yaşatıp yaşatmaması önemli değil böyle bir şeyi asla öğrenmeyecek''

''İlla deşifre olacaksın''

''Yarın bir deponuz patlarsa mazur göreceksiniz artık'' dedi ve arkasını dönüp hiçbir şey demeden gitti. Affan ise ardından baktı. Gerçekten en sadık adamlarından biri olmuştu ama bir karısı söz konusu olunca nasıl birine dönüşmüştü? Diye içinden düşünmeden edemedi.

Alparslan ilerledi. Bu yaptıklarının bedeli elbet verilecekti.

(...)

 

''Elif bir sakin mi olsan?'' yok sakin olmayacak illa endişelencekti.

''Kızım ne demek endişelenme, vuruldun! Vuruldun!'' Daha önce de vurulmuştum. Fakat bunu elbette ona demeyecektim. ''Önemli bir şey değil'' diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım ama bunu becerebildiğim söylenemezdi. Sargıyı kontrol etti. Kolumu bu aralar pek kullanamayacaktım. Bunun üzüntüsünü elbette yaşıyordum.

İçeri giren Alparslan ile düşüncelerimiz bölündü. Oldukça endişeli görünüyordu. Benim için endişelenmişti. ''Hazal!'' Elif ile bakışlarımız ona döndü. ''İyi misin?''

Başımı salladım. ''iyiyim sıkıntı yok'' benim için endişelenmesini garip bulmuştum ama belli etmedim. Alparslan'ı asla anlamıyordum. Bir düşünüyorum bence yaptığından pişman olmuş ve bir bakıyorum daha beterini yapardı diyorum. Gerçekten onu anlamıyordum.

Elif la havle çekti. ''Nesine iyisin vuruldun! Vuruldun!'' Bu sefer ben la havle çektim. ''Alt tarafı omzumdan vuruldum, üzüldüğüm nokta nokta kolumu bir süre rahat oynayamayacak olmam ve o iti kaçırmış olmam'' Alparslan derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. İyi olduğuma kanaat getirdiği içindi heralde.

Elif beni yolacakmış gibi baktı. ''Ben vuruldun diyorum sen o hırsızı kaçırdım diye dert mi yanıyorsun birde''

Bir hatasını düzelttim. ''Hırsız değil terörist yalnız'' Elif çıldıracakmış gibi baktı.

''Her neyse''

Alparslan yaklaşıp yarama baktı. ''İyi olduğuna emin misin?'' Nefesimi tuttum. Bu ilgi neydi böyle

Bir hastane odasında düşündüğüm şeylere bak ''iyiyim'' diyerek onun da endişesini gidermeye çalıştım. Fakat onu da ikna edemedim. Yılmış bir ifade ile baktım. ''Gerçekten iyiyim'' sustular.

Elif dik dik bakınca ''Elif başımın etini yedin iki saattir iyiyim diyorum''

Alparslan konuyu dağıtmak amacı ile, yüzüne alaycı bir ifade kondurdu. ''Sen birde Elif'in başına ne geldi bir bilsen''

Bu sefer endişeli bakışlarım Elif'e döndü. ''Ne oldu?''

Elif sakinleşmemi ister gibi ''önemli bir şey deği-'' diyordu ki Alparslan ''sokak serserileri tarafından sıkıştırıldı''

Birkaç saniye bön bön baktım. ''NE?'' Elif yüzünü ekşitti.

''Önemli bir şey değil'' diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

''Ne zaman? Nasıl? Nerede? İyi misin? Benim neden haberim yok? Benim haberim olmayan bir şeyi Alparslan nasıl biliyor? ''ikisi de yüzünü ekşitti. Alparslan'ın yüzünde söylediği için pişman olan pişman olan bir ifade vardı. Umursamadım. ''Anlatın çabuk!'' İkisi yine susunca bu sefer çıldırma noktasına geldim. ''ELİF ANLAT''

Mecbur anlatmak zorunda kaldı. ''Ben eve gidecektim birden birkaç serseri önümü kesti.'' Alparslan Elif'in bir yanlışını düzeltti. ''Birkaç değil bence tamı tamına on kişiydi.''

Elif sinirle yerinde tepindi. ''Bir sussana artık''

Alparslan umurunda değilmiş gibi omuz silkti. ''Sen söyle baldız ben hatalarını gideririm'' Alparslan bir sussan mı artık

Elif anlatmaya devam etti. ''İşte bunlar beni köşeye sıkıştırdı. Kaçamadım, kaldım öyle sonra Karan geldi. Kurtardı beni'' Anlamaz gibi baktım. ''Onun ne işi var orada''

Alparslan sözü devraldı. ''Ben çağırmıştım. Mavi ile ilgili yardım eder diye'' başımı salladım. Bazı şeyleri sanırım idrak ediyordum. Anlaşılan Karan Elif'in hayatını kurtarmıştı.

''Anladım'' demekle yetindim. İkisi de ne söyleyeceğime baktı ama ben hiçbir şey diyemedim. İlaçlar uyku isteğimi arttırdığı için göz kapaklarım yavaşça kapandı. En son duyduğum şey ise Elif ile Alparslan'ın didişmesi oldu.

(...)

Tuna ve Defne tekrar bulunmuşlardı. Bu sefer ısmarlama sırası Tuna'ya geçmişti. Tuna için sıkıntı değildi.

Karşısındaki kadına baktı. "Öyle işte" diyerek gerildi.

Defne başını salladı. "Anladım" demekle yetindi ama hiçbir şey anlamamıştı. Tuna da aslında sadece saçmalamıştı. İkisi de yanıyordular. Niye yanıyordular?

"Burası bir sıcak mı oldu ne?" DediDefne.

Başını salladı Tuna "bence de biraz sıcak oldu" oysa ikisinin de yandığı konular bambaşkaydı.

İkisi de birlikte güzelce günlerini geçirdiler. Eğlendiler ve en sonunda daha fazla konuşmak şartıyla ayrıldılar.

(...)

Canımı sıkan noktalar vardı ve şuan söylemek istemiyordum.

Sürekli didişmekten bıkmayan bir Alparslan ve Elif vardı. Bir türlü susmak bilmiyorlardı. Bende bunun acısını yaşıyordum ve malesef yine arada kalıyordum. Hastanede kalacak kadar kötü olmadığım için çıkış işlemlerimiz gerçekleşmişti.

Alparslan da ikimizi eve bırakmıştı. Fakat yol boyunca da eve gelince de bir türlü rahat edememiştim. Neden? Çünkü yanı başımda beni kıskanan iki kişi vardı.

Eskilere dönmüştük bildiğin, ve bu eskiler beni çileden çıkartmıştı.

İkisi de asla susmak bilmiyordu. İlla kavga edeceklerdi. Elif, Alparslan ile ilk başladığımızda daha sevgili bile değildik. Alparslan sürekli dibimde biter. Bir dediğimi iki etmezdi. Elif o zamanlar bana olur bu çocuktan ama önce benim testimi bitirmesi gerekiyor demişti. Test ise söylemek bile istemediğim kadar kötüydü.

Alparslan'ın o amanlar bana kolay kolay ulaşamaması başlarda Elif yüzündendi ama bir süre sonra Elif bile Alparslan'ın beni sevdiğini anladı. Tabi benim de onu sevdiğimi, bir keresinde beni kandırmıştı. Bana bir konum atıp sana ihtiyacım var demişti. Orada gördüğüm kişi ile Elif'e oldukça şaşırmıştım. O gün beraber yemek yemiştik.

Belki o gün az da olsa yakınlaşmıştık ve biz o gecenin sonunda sevgili olmuştuk. Gerçekten çok güzel günler olduğunu o gittikten sonra anlamıştım. Belki gitmeseydi daha güzel anılarımız olacaktı. Peri masalı gibiydi bizim için o zamanlar, gerçekten acı yok, üzüntü yok sadece aşk ve mutluluk vardı. Biz çok mutluyduk. Belki o zamanlar Mavi yoktu ama eğer o zaman o olsaydı. Masalsı aşkımız daha da güzel olurdu.

Gerçekten eskiden hiç kavga etmezdik. Sürekli birbirimizi düşünürdük. Birbirimizi kırmaya çekinirdik ama şuan ki halimiz ise bunun tam tersiydi. Şuan yaptığımız tek şey birbirimizi kırmaya çalışmaktı.

Benden nefret ettiğini kızımdan duymuştum. Kızım bile ne kadar üzülmüştü? Benim üzüldüğümü de elbette anlamıştı. Hala onu sevdiğimin de farkındaydı. Bu detay canımı sıkıyordu ama yaptığı şeylere bile kırılmam onu sevdiğimi gösterirken ben onu sevmediğimi ona nasıl düşündürürdüm ki, belki yakında yapacağım şey onun canını daha da yakacaktı.

Onu gerçekler ile yüzleştirdiğim gece bana, ''senden nefret edemem Hazal demişti.''

Fakat duyduğum şey ise şuydu. ''Karımdan nefret ediyorum.''

Sözleri çok tutarsızdı ve bu yüzden gerçek duygularını bir türlü anlayamıyordum. Benimle göz teması kurmaktan da genellikle kaçınırdı. Çünkü ben onun gözlerinden ne demek istediğini anlardım. Ne kadar rol yapmaya çalışırsa çalışsın işe yaramazdı. Ben Alparslan'ı her zaman görürdüm. Belki artık onu tanıyamıyordum ama gözlerinden anlardım her şeyi özellikle de gözleri bana değdiğinde.

(...)

Albay içeri çağırdığı kişiye döndü. İşler nasıl gidiyordu? Derin bir nefes aldı. ''Üsteğmen Akif Karaca emret komutanım''

Başını salladı. ''Evlat rahat''

''Komutanım operasyonda yaptığımız fedakarlık değer miydi?''

Albay bir şey demedi. ''Biz yapmamız gerekeni yaptık evlat'' başını salladı Akif ''söyle bakalım babanın durumu nasıl?''

''İyiye gidiyor komutanım''

''Sevindim evlat çıkabilirsin''

Akif odadan çıktı. Albayın bildiklerine göre Akif kıdemli bir üsteğmendi. Babası hastaydı ve tedavi görüyordu. Fakat Akif'in sakladığı öyle bir şey vardı ki o aslında bu karargahta bir casustu. Şu ana kadar deşifre olmamıştı. Özellikle de Hazal onu direk deşifre edebilirdi. Kanıtları ile onu direk mesleğinden edip onu tutuklatabilirdi. Fakat yapmıyordu.

Neden mi? Çünkü o Yavuz başkanın casusuydu. Onun albayı engellemek için kurduğu ekibin içinden biriydi. Aslında bir asker falan değildi. Bir istihbarat görevlisiydi. Fakat şu anda yaptığı şey askerlikti. Görevi gereği asker olması gerekmişti. Tamı tamına iki buçuk yıldır askerlik yapıyordu. Bundan hiçbir zaman şikayetçi değildi. Aslında işini de sevmişti ama onun buradaki görevi belliydi. Fakat yakınlarını kandırdığı için pişmanlık duyuyordu.

Fakat elinden gelen bir şey yoktu. Hazal başından beri onun kim olduğunu biliyordu. Sadece onun değil diğer sızan ajanın da. Akif B2 olurdu. B3 ise kim olduğu söylenemeyecek biriydi. Şimdilik.

Çalan telefonuna baktı. Karargahtan çıktı. Uzaklaşabildiği kadar uzaklaştı. ''Ben B3'' dedi karşı tarafın ne diyeceğini beklemeden ''her şey yolunda mı?''

''Yolunda başkanım her şey yolunda''

''Peki öğrenebildiğin bir şey var mı?''

Başını salladı. ''Var komutanım bu karargahtan intikamı için güvendiği iki kişi var diğerleri burada görev yapmıyorlar. İsimlerini öğrenemedim burada olmayanların ama toplamda bizim gibi beş kişi olduklarını öğrendim.''

''Peki Alparslan dışındaki diğer kişi kim?''

''O kişi Alparslan yüzbaşının timindeki üsteğmen Tuna''

''Bu bilgiyi B3 ile mi araştırdınız?''

''Evet efendim Tuna'yi bizzat B3 ifşa etti ve komutanım az kaldı.''

''Orada son aylarını geçireceksin tadını çıkar Akif''

''Emredersiniz başkanım''

Telefon kapandı. Akif derin bir nefes vererek düşündü. Onlar kim olduklarını öğrendikleri anda büyük bir ihanetle yıkılacaklarını düşünüyordu. Hazal başından beri kim olduğunu biliyordu. İkisi de dosttu. O ekipteki herkes iyi bir dosttu. Üç kız bir erkek vardı ekibin içinde diğer ikisi Yavuz başkanın yanındaydı.

Hazal ile ilk karşılaştıkları o an...

(...)

Hazal görevini yerine getiriyor, etrafı gözlemliyordu. Dışarıdaki askerlerin arasından ilerliyordu. Alparslan ve timi sahada görevini yapıyordu. Hazal ve Akif gözlerini birbirine çok fazla değdirmiyorlardı. İkisi de çok soğukkanlıydı. Rol yapmayı bildikleri en iyi şeyler arasındaydı.

Özellikle Hazal'ın...

Karşı karşıya geldiler. Birbirlerinin dibinden geçiyorlardı ki Hazal avuç içini açtı. Akif cebine attı elini ardından geri çıkardı. Notu almıştı ve birbirlerinin arasından geçtiler. Not artık Hazal'ın elindeydi. Soğuk bir gülümseme belirdi Hazal'ın yüzünde ama kimseye belli etmedi.

Hazal onların gözünde kim olduğu belliydi ama onu normalden çok fazla ciddiye almıyorlardı. Onu iyi izliyorlardı ama Hazal'ın rol yapma yeteneği oldukça iyiydi. Alparslan bile onun rol yaptığını asla anlayamazdı. Hazal onun dosyasına baktığında Akif'te bir açık yakaladı ve o açık birkaç saat içinde halledildi.

Herkes yakında çok büyük bir yüzleşme yaşayacaktı. Büyük gün geliyordu çok az kalmıştı.

Yüzleşmelere az kalmıştı. İhanetlerin ortaya çıkmasına çok az kalmıştı. Vakit geliyordu. Tik tak tik tak az kalmıştı.

 

 

 

 

Sizce diğer ajan kim olabilir?

 

Albay ailesinin intikamını alabilecek mi?

 

 

Bölüm : 21.12.2024 17:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...