15. Bölüm

15. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Merhaba geçenlerde yaptığım reels sayesinde bu kitap için az da olsa okuyucusu arttı. Bunun için okuyanlara teşekkür ederim. Bölümler haftada iki kere geliyor. Şimdilik Çarşamba ve cumartesi daha sonra bu günler değişebilir de, lütfen bölüme yorum ve beğeni Atar mısınız? Kitabımı büyütmeye ihtiyacım var. Teşekkürler.

 

 

Güne büyük bir ağrı ile başlamıştım. Tüm gün karargahta işlerimin bitmemesi sanırım benim şanssızlığımdı. Masa başında uyumaktan belim ağrımıştı. Bu ağrı da sanırım bana ders olmuştu. Bir daha masanın başında esnersen direk kalk oradan bu kurala bakalım ne kadar uyabilecektim. Neyse buna da şükür diyip geçiyordum. Saate baktım. Dokuz olmuştu.

Alparslan kızımızın iyi olduğuna dair mesaj atmıştı. Fakat bu bana yetmezdi. Hemen eve gidip kızımı görmeliydim hem de hemen en acilinden, çantamı alıp hızla odadan çıktım. Askerleri umursamadan hızlıca ilerledim. Duyduğum sese kadar, birkaç asker benim dedikodumu yapıyordu. ''Bu kadın da baya dişli'' demişti biri

''Alparslan komutan kendinin kız versiyonu ile evlenmiş resmen'' dedi bir başka ses

''Acaba neden gizledi daha önce evli olduğunu'' dedi.

''Belli değil mi? Bu kadın yetimhanede büyümüş. Üstelik hiç evlat edinilmemiş ve üstelik Mustafa komutanımın nişanlısı ile aynı yetimhanede bir süre beraber büyümüşler.''

''Yani aslında karısından utanıyor mu?''

''Bence öyle karısından utanıyor.''

İçimdeki vahşi ses beni dürttü. Aslında bunlar doğru değil miydi? Bunu bende düşünmüştüm. Alparslan'a daha önce terk edildiğim sepette evlat verilmesin zamanı gelince biz kızımızı alıcaz notunu söylememiştim. Aslında çok kişi beni evlat edinmek istemişti ama o uğursuz laf yüzünden evlat edinilememiştim. Nefesimi sinirle soludum.

Onlara yaklaşıp ''asker!'' Diye bağırdım. Hepsi bir anda hazır ola geçti. Beni görünce yüzlerinde küfür eder gibi bir ifade oluştu. Ben bunların hesabını onlara sorarım. ''Nesiniz siz?'' Birkaç adım attım onların arasında ardından ''askersiniz''

''Peki bir asker ne zamandan beri komutanının ve eşinin dedikodusunu yapar oldu?'' Tehditkar bakışlarım sürdü. ''Bir daha benim ile ilgili konuşursanız olacakları tahmin bile edemezsiniz!''

Hepsi tek bir ağızdan ''emredersiniz'' diye bağırdı. Akıllanmaya başladılar. ''Bakıyorum da dedikodu yapacak vaktiniz olduğuna göre biraz ısınma zamanınız geldi. Sahaya ilerle! otuz tur bitmeden o sahadan çıkanı yakarım.''

Hepsi bittik bakışı attı. Ardından ise ''emredersiniz'' sesi yükseldi. Hepsi teker teker sahaya ilerlediler. Biraz ısınmalarının zamanı gelmişti. Bir asteğmene onların otuz tur bitmeden çıkanı bana bildirmelerini söyledim. Emredersiniz dedi ve çekildi.

Boşu boşuna zamanımı yiyorlardı. Her neyse beni ilgilendiren bir durum yoktu. Umurumda olduğu da söylenemezdi.

Evim karargaha yakın olduğu için hızlıca vardım. Hızla ilerledim asansör tuşuna bastım. Ben kızımı çok merak ediyordum. O hasta olduğunda ilk beni isterdi. Fakat ben yanında değildim. Kapıyı anahtarımla açtım. Çantamı fırlattım hızlıca şuan tek ederdim kızımı görmekti. Alparslan salonda oturuyordu. ''Hazal'' kızımın odasına ilerledim ama yoktu. Endişem büyüdü. ''Nerede benim kızım?'' Diye sordum panikle Alparslan'ın yanına ilerledim. ''Alparslan kızım nerede?''

''Odanda uyumak istedi.'' Hiç bir şey demeden odama ilerledim. Kapıyı açtığım anda derin bir nefes verdim. Mavi beni gördüğü anda yatakta oturur pozisyona geldi. ''Anne'' kızımın yanına gidip hızlıca ona sarıldım. Tabi ki o da bana sarıldı. ''İyi misin annecim?''

Başını salladı. ''Babam sayesinde iyiyim'' kızımın saçlarından öptüm.

''Endişelendirdin beni'' diyerek kafasını göğsüme yasladım. Saçlarını okşamaya başladım. ''İyiyim ben turp gibiyim''

''Aferin benim kızıma'' diyerek onu daha da sarmaladım. Kızımı çok seviyordum.

''Seni istemiştim yanımda ama sen yoktun anne''

''Baban vardı birtanem o sana yeter diye düşündüm. Hem işim de vardı.'' Kızım inanmışa benzemiyordu.

''Ama eskiden hasta olduğumda bir saniye bile yanımdan ayrılmazdın.'' Dedi haklıydı ama artık bu konuda yalnız değildim.

''O zaman baban yoktu kızım'' dedim. ''Aranıza girmek istemedim sizin''

''Sende ol yanımızda''

İşte bu pek mümkün değildi ama bozmadım. Kızımın saçlarını okşamaya devam ettim. Kokusunu içime çektim. ''Seni çok seviyorum annecim'' Alparslan kapı önünden bizi izliyordu ve sanırım bu görüntü onunda asla sahip olamadığı bir görüntüydü. Gözlerindeki hüzünü görmemem mümkün değildi. ''Uykum var'' diye mırıldandım kızıma gerçekten uykum vardı. ''Uyuyalım mı?''

Kızım gülümsedi. ''Uyuyalım'' tam yatıyordum ki ''baba gel beraber uyuyalım'' durdum. Hatta dondum. Olmaz kızım başka bir şey iste bu olmaz bu olmaz Alparslan ile aynı yatakta olmaz. Onunla aynı yatakta olduğumuz zaman sabahında zaten karnımda sen vardın kızım olmaz.

Alparslan yavaş yavaş yanımıza geldi. Bunun olmasını istemiyordum ama yapacağım bir şey yoktu. Sağ tarafa yattım. Alparslan sol tarafa kızımızı da ortamıza aldım. Mavi'ye gülümsedim. Alnını öptüm kızımın ''iyi uykular birtanem'' şahsen benim de uykum vardı. Kızıma sarıldım. Gözlerimi kapadım ve o kokuyu aldım. Sevdiğim adamın kokusunu aldım. Kendimi direk uykuya kaptırmıştım Alparslan'ın kokusunu aldığım an ve Alparslan onun kokusu ile hemen uyuduğumu anlayınca hayla onu sevdiğimi anlamıştı.

(...)

Alparslan uyuyan anne ve kıza baktı. İkisi de huzurla uyuyordular. Bu görüntüye karşı ister istemez tebessüm etti. Ailesini izlemek ona huzur veriyordu. Çok mutluydu şuan, Hazal hayla onu seviyordu.

Eskiden birkaç görüntü doluştu aklına gelinlik bakıyordular. Hazal artık yorulmaya başlamıştı. Acıktığını söylemişti. Hazal'ı bir mekana getirmişti ama Hazal burada durmak istememişti. Yüzünü buruşturmuştu. ''Ben burada yemek yemem'' diyerek hızla kalkmıştı.

Alparslan da peşinden gitmişti. ''Ne yemek istiyorsun Hazal?'' Hazal bir süre bunu düşündü. Ardından Alparslan'ın beklemediği bir şey söyledi. ''Suşi'' Alparslan bön bön baktı. Suşhi mi? ''Bakma öyle canım suşi çekiyor.''

Alparslan yine baktı. ''Daha önce hayatında suşi mi yedin Hazal?'' Hazal başını olumsuzca salladı. ''Yemedim.''

''O zaman daha önce yemediğin bir şeyi neden canın çekiyor?''

Hazal sinirle Alparslan'a baktı. ''Tamam be alt tarafı bir suşi istedik. Çok mu şey istedik git ben böyle kalayım canım istiyor diyorum nesini anlamıyorsun?''

Alparslan ya sabır çekti.

"Çig et mi yemek istiyorsun gerçekten"

Hazal heyecanla başını salladı. "Evet"

Alparslan'ın başka çaresi yoktu. Hazal bir suşi istemişti. Çok mu şey istemişti. ''Tamam'' demek zorunda kaldı. Hazal'ın gerçekten canı suşi çekmişti. Bunu gözlerinden anlayabiliyordu. Suşi yemek için sipariş vermek için Alparslan yemek istemedi. Hazal ile kendi istediği suşiyi seçti. Önlerine gelince Hazal hiç yargılamadan yemeye başladı. Alparslan suşisini iştahla yiyen Hazal'a baktı. Şaşırmıştı.

Bir başka anı...

Hazal, Alparlan'ı görevden gelmesi için bekliyordu. Büyük bir operasyon vardı. Herkesin sevdiği kişi yanındaydı. Alparslan helikopterden indi. Tüm askerler anasına babasına kardeşine sevdiği kadına çocuğuna koştu. Alparslan ise sevdiği kadına Hazal yanına ilerleyip ona sıkıca sarıldı. Alparslan onu havalandırdı. ''Seni çok özledim.'' Dedi Alparslan, Hazal gülümsemekle yetinmişti. O da Alparslan'ı özlemişti ama bunu söyleyememişti. ''Hoşgeldin''

Tüm askerler için yemek düzenlenmişti. Hazal o gece midesi bulandı ama bunu ona söyleyemedi. Alparslan bunu anlamıştı ama Hazal'ın üstüne gitmedi. Bir kere sormuştu gerisine gerek yoktu. Hazal bundan hoşlanmazdı. Hazal'ın üstüne gidemezdi.

Bir başka anı...

Hazal kilo almaya başlamıştı. Bundan hoşlanmamıştı. Bir anda normalden çok fazla kilo almıştı. Bu kadarı normal değildi.

Hepsini teker teker hatırladı Alparslan, bunların artık ne anlama geldiğini biliyordu. Hazal o zaman hamileydi. Fakat koşuşturmacadan asla fark edememişti.

Ne demişti Hazal önceden çok zorlardı ama sen gidince annesini hiç zorlamadı demişti. Bunun için canı ne kadar yanıyordu haberi bile yoktu. O sadece karısını terk etmemişti. Daha doğmamış çocuğunu da terk etmişti. ''Beni affedemiyceğini biliyorum Hazal ama bil ki ben seni bıraktıktan sonra bir gün bile nefes alamadım.''

Denilebilebilecek başka söz de yoktu zaten, kalbi öyle şeyler söylemek istiyordu ki ama dilinin ucuna gelemiyordu.

Alparslan'ın telefonu çaldı. Arayan kişi ile yüzünü buruşturmadan edemedi. Odadan çıkıp lavaboya ilerledi. Kapıyı kilitledi. Telefonu açtı. ''Affan bey'' dedi.

''Ailen ile vakit mi geçiriyorsun Alparslan?''

''Evet''

''Güzel mi? Ailenle vakit geçirmek özlemişsindir karını ve hiç görmediğin çocuğunu''

''Karımı özlediğim pek söylenemez bana arıza çıkarmaktan başka bir şey yapmıyor, kendisi nefret ettiğim kişiler listesinde bir numara''

Telefonun diğer ucundan bir gülme sesi geldi. ''İşte beklediğim Alparslan''

Bu söylenenler aslında en büyük yalandı. Alparslan karısını canını verecek kadar çok seviyordu. ''Dönüştüğün kişiye hayranım''

Bir şey demedi Alparslan, Affan da umursamadı. ''İzin almışsın''

''Öyle gerekti.''

''Bir ara o önemli nedeni anlatırsın ama şimdi o dosyaya ihtiyacımız var yarın akşam o dosyayı masamda istiyorum.''

''Nasıl isterseniz Affan bey''

Arada bir süre sessizlik oldu. ''Bu arada bir şey sormak istiyorum. Gerçekten karından nefret mi ediyorsun?'' Görev icabı nefret ediyorum diyecekti ama yalan olsada sesli dile getirmek bile canını yakıyordu.

''Evet karımdan nefret ediyorum, ondan nefret ediyorum.''

Bir gülme sesi geldi karşı taraftan ''bir şarkı vardı bilir misin? Aşk nerden nereye sizin hikaye de tam ondan'' bir şey söylemedi Alparslan

Telefon kapandı. Alparslan aynaya baktı. Gördüğü kişiden tiksindi. Yüzünü defalarca kez yıkadı. Aynada kendisi ile defalarca göz göze geldi. Hazal'ı canı pahasına seviyordu. Onu gördüğü an yapmak istediği tek şey sevmekti. Kırmadan dökmeden sevmekti. Onu canından çok sevmekti. Sevgisini aşkını bağırmaktı. Hazal'a kendini affettirmekti ama Hazal'dan kendini nefret ettiriyordu.

Geriden ve uzaktan görünen şey belliydi. İkisinin güzel giden bir evliliği var gibi görünüyordu. Timi de aynı şeyi düşünüyordu. Fakat düşündükleri başka bir şey daha vardı. Toksik bir çift...

Oysa onlarda toksiklik ne arardı? Onlar birbirine öyle bağlıydılar ki olmazdı. İkisi de birbirini öyle çok seviyordu ki kırıp dökmeden üzmeden göz yaşı dökmeden ama artık farklıydı. İkisi de dışarıdan belliydi ki birbirlerini seviyorlardı. Hazal, Alparslan'ı seviyordu. Fakat ona yaşattığı şeyler yüzünden Hazal ona karşı olabildiğince kötü davranmaya çalışıyordu.

Alparslan da sevgisini kimseye vermeyen biri olarak bilinirdi. Her kadından kendini uzak tutardı. Bir kadın aniden hayatına girince sevgisini toksik bir şekilde gösteren biri olmuştu. Herkese göre bu böyleydi.

''Özür dilerim Hazal'' diye mırıldandı. Kapıyı açtığı an gördüğü kişi ile duraksadı. Mavi kapının önünde dikilmiş ıslak gözlerle babasını izliyordu. ''Annemden nefret mi ediyorsun baba?'' Diye sordu.

Mavi duymaması gereken şeylere şahit olmuştu. ''Hayır babacım anneni çok seviyorum ikinizi de çok seviyorum''

''Ama karımdan nefret ediyorum dedin''

''Ben öyle bir şey söylemedim ki kızım''

Mavi hızlıca babasına arkasına dönüp hızlıca koşup uzaklaştı. Alparslan sinirle gözlerini kapayıp açtı. Böyle bir hayattan bıkmıştı.

(...)

Elif dosyaları son kez kontrol etti. Bu hasta da tamamdı. Yüzündeki gülümsemeyi bir türlü silemiyordu. Dün yaşanan anılar onun için ne kadar korkutucu olsa da sonrasında yaşadığı mutluluğu tarif edemezdi. Aynada kendine baktı. Gülümsüyordu, çok gülümsüyordu ki bir anda ifadesi değişti.

''Bir dakika bir dakika ben niye gülüyorum.'' Ardından kafasındaki karmaşadan kurtulmak istedi. ''Saçmalama Elif o senin çocukluk arkadaşın aklına yanlış şeyler getirme olmaz'' Fakat bu düşünceden bir türlü kendini kurtaramıyordu. Saçmalıyordu işte büyük saçmalıyordu. Aklına başka şeyler düşünmeye zorladı.

İşine geri dönebilirdi artık acile ilerlemişti ki karşısında gördüğü Karan ile durdu. Beyni ona bir tür oyun oynuyordu sanırım ilerledi ve Karan onu görünce gülümsedi. ''Elif''

''Karan hayırdır neden geldin? Birşey mi oldu?'' Karan başını olumsuzca salladı. ''Birşey olmadı. Dün malum kolay şeyler yaşamadın seni merak ettim.''

Elif bu söze karşı erimemek için kendini zor tuttu. ''Öyle mi?''

Karan başını salladı. ''Öyle'' ikisi de derin derin nefesler veriyordu.

''Merak etme iyiyim'' ardından ekledi. ''Sayende çok teşekkür ederim''

''Rica ederim.''

Ardından ''ben gideyim o zaman'' demek zorundan kaldı Karan.

Başını salladı Elif ''git o zaman''

Karan arkasını durup ilerlemişti ki durdu. Elif'e döndü. ''Bu arada müsait bir vaktin olursa bir yemek yemeye ne dersin?'' Bunu sorarken kendi içindeki iç savaşa engel olmaya çalışmıştı.

Elif bu teklifi duyunca istemsiz kasıldı. Olur muydu? Olurdu ama ne diyecekti şimdi ''olur'' dedi bir anda bunu demesine kendi bile şaşırdı. Çünkü bir anda pat diye söylemeyi beklemiyordu.

Durumu toparlamak adına ''müsait olduğumuz bir zamanda'' başını salladı Karan

''Konuşuruz''

''Olur'' ardından Karan arkasını dönüp gitti. Elif ise arkasından Karan'a baktı. Söylediği şeye kendi bile şaşırdı. ''Ben Karan'dan hoşlanıyor olabilir miyim?''

(...)

Güzel bir uyku almanın huzuruyla bakım kremlerimi sürdüm. Bakımıma dikkat eden bir kadındım. Alparslan hayatımdayken bu tür şeylere ilgi duymazdım. Fakat yaşadığım acılar vücudumu az da olsa yaşlandırmıştı. Bunun için bakım kremlerimi düzenli olarak kullanmaya çalışıyordum. Rahat kıyafetler içinde aynadaki halime baktım.

Nasıldım? Huzurlu rahat, güvende bir Hazal görüyordum. Uzun zamandır bu kadar rahatlamamıştım. Bu rahatlık beni korkutacak dereceye geliyordu. Bu mutluluk normal değildi. Sadece birlikte uyumak bile beni ne kadar rahatlatmıştı. Bu gerçek kafama dank edip duruyordu uyandığımdan beri, üstelik aklıma o anın hüznüyle üstünde duramadığım bir kelime geldi.

Ben senden nefret edemem Hazal...

Bunu söylemesi beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin bile edemezdim. ''Anne'' diyerek içeri giren kızıma döndüm. Babası ile ben uyurken Allah bilir ne güzel eğlenmişlerdi.

''Annecim'' diyerek gülümsedim ama kızımın gözlerine baktığımda gülümsemem soldu. ''Mavi!'' Diyerek koşarak kızımın yanına ulaştım. Önünde diz çöküp ellerini tuttum.

''İyi misin annecim noldu?''

''Anne babam seni sevmiyormuş.''

Kaşlarım çatıldı. Bu nerden çıkmıştı durduk yere ''saçmalama kızım''

''Anne duydum, karımdan nefret ediyorum dedi.'' Bir kırılma sesi tam sol tarafımdan ama bunu yüzüme yansıtmamaya çalıştım. Bu sanırım bana biraz ağır gelmişti. Fakat bunu yansıtmadım. Hani benden nefret edemezdi? Bu da mı yalandı? Neden bana durduk yere sürekli yalan söyleyip duruyordu. Bazı şeylere artık anlam veremiyordum.

''Başka bir şey duydun mu?''

Başını olumsuzca salladı. Dudaklarımda hüzünlü bir tebessüm belirdi. ''Oyununa inandın demek''

Bu sefer kaşlarını çatan kızım oldu. ''Ne oyunu?''

''Babanla bir oyun oynadık sana önce bir yalan uydurup daha sonra bunu seni duymanı sağlayarak bana söyleyip söylemeyeceğini test etmek istedik.''

Mavi'nin bakışlarına mutluluk geldi. Huzur geldi. Ben kızımı mutlu etmiştim ama beni kim mutlu edebilirdi? Bu söyledikleri için

''Yani babam seni seviyor.'' Sevmiyor kızım baban beni sevmiyor ama ben onu seviyorum.

Başımı salladım. ''Seviyor ve bende onu seviyorum.''

Gülümsedi kızım ''babama boşu boşuna küstüm gideyim gönlünü alayım o zaman'' kızım önce baban benim gönlümü alsaydı keşke bunu gerçekten yapsaydı.

Koşarak çıktı odadan, babasının yanına gidecekti. İçimdeki öfke ateşini azaltmaya çalıştım. Fakat pek mümkün değildi. Uzun zamandır yapamadığımı yapacaktım. Dolabımda bir miktar biriktirdiğim para vardı. Bu parayı Alparslan'a verecektim. Gitmeden önce bana bir miktar para bırakmıştı. Bu parayı hiç harcamak istemesem de Mavi'nin yaşaması için mecbur kalmıştım.

İçeri geçtiğimde Mavi babasına sarılmakla meşguldü. İkisinin baba kız ilişkisini gerçekten seviyordum ama şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi. İlerledim. ''Birtanem'' Mavi bana baktı. ''Beni biraz babanla yalnız bırakır mısın?'' Başını salladı Mavi ardından odasına koştu. Bu koşma merakından bıktım bu kızın

Alparslan'a baktım. Gözlerime bakmıyordu. Benimle göz göze gelmeye bile çekiniyordu. Koltuğa zarfı fırlattım. Alparslan'ın bakışları zarfa kaydı. ''Bu senin''

İçindeki paraları görünce ne olduğunu anlamadı. ''Bu ne?''

''Zamanında bana bıraktığın para harcamak istemezdim ama mecbur kaldım.''

''Ben o parayı sana borç olarak vermedim Hazal''

''Elimde olsa ölürdüm de harcamazdım o parayı ama kızımın yaşaması için gerekliydi. Bunun için bile anca yetti.'' Yutkundu.

''Ben bu parayı almıyorum, üstelik o benim de kızım sen o parayı kendin için harcamadın kızımız için harcadın yani bana bir borcun yok''

Bir şey söyleyecektim ki hızla kalktı. Direk gidiyordu ki ''bu aralar kızım için buraya çok fazla gelmek zorunda kaldım, burada durmaktan da artık-''

Rahatsızım diyeceğini bildiğim için direk lafını kestim. ''Olmaz, istediğini yap ama Mavi'ye ayrı olduğumuzu düşündürme babasına daha yeni kavuşmuşken bunun sırası değil, ne isterseniz yapın eve istediğin gibi gel git bana sorma sana o anahtarı boşuna vermedim. Hatta'' misafir odasını işaret ettim. ''Orada kalabilirsin''

Bundan sonra artık o odada kalabilirdi. ''Masrafları beraber öderiz sende burada kalırsın''

Bu isteğimin Alparslan için ne kadar önemli olduğunu o an bilmiyordum...

''Peki teşekkürler'' demekle yetindi. Ardından evden hızlıca çıktı. Arkasından ona baktım. Telefonumun çalması ile durdum. Çok yakında bir organizasyon düzenlenecekti. Bu organizasyon da elbette bulunacaktım. Tabi ki Kartal timi ve Albay da davetliydi. Aynı zamanda Yavuz Başkanda bakalım neler olacaktı?

(...)

Albay en sonunda kendini doğaya atmıştı. Yaşadığı ve yaşattığı acıdan dolayı kendinden utanıyordu. ''Yine mi?''

Arkasından Alparslan'ın sesini durunca durdu. Arkasını döndüğü anda yeğenini gördü. ''Evlat'' Alparslan hiçbir şey söylemedi.

Albay yeğenine yaklaştı. ''Biliyorum bana kızgınsın ve kırgınsın'' Albay söyleyecek söz bulamadığı bir zamandaydı sanki ama devam etti. ''Fakat ben o zamanlar kendimde bile değildim.''

Başını salladı Alparslan ''benim komutanımsın'' dedi. Albay ne diyeceğini merakla bekledi. ''Bu düşmanını beraber bitiricez bunun için yanında olucam ama bunu senin için değil babam için yapıcam, çünkü babam hayatta olsaydı, senin emrini yerine getirmemi isterdi ve bende bu görevimde daima yanında olacağım, bunun dışında hep komutanımsın, başka birşey değil amca olabileceğini hiç sanmıyorum çünkü affedebileceğimi hiç düşünmüyorum.''

Ardından Alparslan arkasını döndü ve uzaklaştı. Albay onun arkasından baktı. Ne yapacağını yıllar sonra bilemiyordu. Alparslan'a elbet bir gün kendini affettirecekti. Tek gayesi buydu.

(...)

Kızımı okula bugün ben bıraktım. Onu Ege'ye teslim etmeden önce sarılmadan edemedim. ''Seni seviyorum annecim kendine dikkat et, yaramazlık yapma, başını belaya sokma, yemeğini ye, suy-''

''Tamam'' dedi Mavi yılmış bir tonda, bazen ilgim kızımı gerçekten boğuyordu. Arkasından baktım gitmeden önce ama hissettiğim şeylerle dondum.

İzleniyorduk...

Bizi kim izliyordu. Etrafımı çaktırmadan kontrol ettim. Bir arabanın arkasında bizi izleyen sarışın bir kadın vardı. Yüzünü göremiyordum. Onu buna pişman edecektim. Kendi arabama doğru ilerliyormuş gibi yaptım. Kadın bana bakmadı. Silahımı belimden çıkardım. Tam yanından geçip gideceğimi sanıyordu ki tahmin ettiği gibi olmadı. Onu sıkıştırıp silahın namlusunu şah damarına yasladım.

Kadın bunu beklemiyordu. Titriyordu. ''Kimsin?! Bizi neden izliyorsun?!''

Kadın sustu, cevap vermedi. Sarışın bir kadındı. Gözleri yeşildi. büyük ihtimalle kırk beş yada ellilerindeydi ama genç duruyordu. Yaşına rağmen güzelliği göz kamaştırıcıydı. Hafifden süzdüm onu, yeşil bir elbise giymişti. Yüzünde garip bir yorgunluk vardı.

''Cevap ver kimsin sen?''

''Ben...'' dedi ve sustu. Cevap vermedi. Sinir katsayım daha da arttı. Hiç kimse kızımı gözlemleyemezdi. ''Söyle kimsin sen?''

En sonunda ise verdiği cevap karşısında ne tepki vereceğimi bilemedim. Silahımı geri çektim. Belime geri koydum. Karşımdaki kadına şaşkın gözlerle bakıyordum. Fakat garip olanı ise bu kadını hatırlamıştım. Daha önceden bu kadının fotoğraflarını görmüştüm. Dediği şey ise hala zihnimdeydi.

Ben Nermin Alparslan'ın annesiyim...

Bölüm : 13.12.2024 00:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...