11. Bölüm

11. Bölüm

Hatice Sare Tanır
haticemsare

Bazı şeylerin sorgulanma vakti içindeydim. Neden böyle davrandığımı düşünüyordum ama bir cevap bulamıyordum. İçimden birçok kelime söyleniyordu ama dudaklarıma ulaşamıyordu bu kelimeler, çaresiz kalmış gibiydim. Hatta gibiyi bırak bildiğin çaresiz kalmıştım. Ben neden bunu kendime yapıyordum?

Artık bundan kaçış yok dedi içimdeki ses, doğru söylüyordu artık bundan kaçış yoktu. Alparslan benim kalbimi elbette yine kıracaktı. Buna emindim ama emin olduğum diğer şey ise iyi bir baba olduğuydu. Ben biliyordum yine kalbimi kıracağını kırmıştı zaten ama bunu düşünmek de benim ayrı bir şekilde canımı sıkıyordu.

Canım ise en çok Mavi'ye yanıyordu. Benim kızımın hiçbir zaman arkadaşları gibi hayatı olmayacaktı. Annesi ve babası hep onun yanında olamayacaktı. Normalde saha görevlerine de çıkardım ama şuan karargahta olduğum için onunla daha çok ilgilebiliyordum. Ben yanında olmadığım zaman babası, babası yanında olmadığı zamanlarda ise annesi olacaktı. Belki ikisi de olmayacaktı bazı zamanlarda ve bu yüzden yaptığı şey beklemek olucaktı. Sadece beklemek... Annesinin yaptığı gibi beklemek.

Doktor son kez kontrolünü yaptı. ''Sıkıntı yok'' dedi Defne hanım.

''Teşekkürler'' diyerek elini sıktım. Gülümsemekle yetindim. Timin doktoruydu ve göreve gitmeden önce hepsinin bakımını yaptırmaya kalkmıştım. Defne ise sağolsun hepsi ile teker teker ilgilenmişti. Sonuçta uzman doktordu. Timin sağlık sorunlarında bir sıkıntı olmaması beni en çok mutlu eden şeylerden biri olabilirdi. Kendilerine bakmayı pek bildikleri söylenemezdi. Hepsinin en kısa sürede evlenmesi farzdı. Özellikle de Tuna. Hastaneden nefret ediyordu adam, böyle bir nefret yoktu. Defne hanımı görünce neyse ki sakinleşmişti.

Bense umutlanmıştım. Hastanedeki işler bitince hepsi karargaha geçtiler. Bir tek Alparslan geçmedi. Gitmeden önce kızını görmek istemişti. Ona bir şey söylemedim. Söylememe de gerek yoktu zaten. Okula geldiğimizde Mavi bizi görünce direk koştu. İkimize de teker teker sarıldı. Alparslan daha sonra evladını sıkı sıkı bağrına bastı. Mavi ise daha çok sokuldu babasına.

''Ben bir süre yokum babacım'' dedi Alparslan

Dudak büzdü Mavi ''neden ki daha yeni kavuşmuştuk.''

''Vatan babacım'' dedi Alparslan

Mavi aydınlandı. ''O zaman'' dedi babasına ''sağlıcakla git sağlıcakla gel tamam mı?'' Kızıma öğrettiğim ilk şeylerden biri vatandı. Vatanına değer veren bir çocuktu. Annesi ve babası gibi

''Tamam kızım'' dedi saçlarını okşadı kızının Mavi'de ona daha sıkı sarıldı. En sonunda ise ayrılmak zorunda kaldılar.

..............................................................................................................................

Helikopterin yanında dikilen Kartal timine baktım. Hepsi de kendinden emindi. Hepsi o kansızları öldürecek olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Gurur duydum.

''Yolunuz açık olsun Kartal'' dedi Albay. Hepsi tek bir kelime söyledi. ''Sağol!''

Ardından Alparslan'a bakarak ''yüzbaşım'' başı ile işaret etti. Alparslan anladı.

''Kartal helikopter bin!'' helikoptere binmeden önce Alparslan'ın gözleri bana değdi. Bakmadım ona ama bakışını hissettim. Derin bir nefes verişini de hissetmem normal değildi. Ardından hepsi helikoptere bindi. Helikopter havalandı ve en sonunda gitti. ''Yolunuz açık olsun Kartal''

................................................................................................

Kartal timi bekliyordu. Günlerdir dağlarda bekliyorlardı. Rozayı bulmak kolay değildi. Teşkilatın yardımı ile bir sınırda olacağını öğrenmişlerdi. Fakat köylerde çok fazla sınır vardı. Bunu yapmak kolay değildi. Günlerdir o kadını arıyorlardı ve sonunda istediklerini elde etmişlerdi. Belirli bir süreye kadar beklemeleri gerekiyordu. Hepsi sakince bekliyorlardı. Nöbet tutan timine baktı. Ardından telefonunu yavaşça açtı.

Her zaman ilk yaptığı şey Hazal'ın fötoğrafına bakmaktı. Fakat bu sefer sadece Hazal değil kızına da baktı. Onların ikisinin birlikte gizlice çektiği fotoğrafa baktı. Hazal kızına gülüyor Mavi ise annesine kollarını açıyordu. Onların fotoğraflarını çekmek için o kadr uğratmıştı. Bunların gitmesine izin vermezdi.

İkisini de çok seviyordu. Onlardan ne olursa olsun tekrardan vazgeçmeyecekti. Bitecekti bu zulüm birbirlerine kavuşacaklardı. Aklında tek bir şey vardı o an için.

Gözlerini kapattı. Her zaman ki gibi eve geldiğini gördü. İçeri girdi. Hazal da işten gelmiş yemek yapıyordu. Daha fazla dayanamıyordu. Gidip sarılıyordu Hazal'ın arkasından, Hazal ilk başta irkilse de kokusunu anladığı anda anlıyordu onun Alparslan olduğunu.

''Alparslan'' dedi içli içli Alparslan'a döndü. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. ''Hoş geldin canım''

Alparslan, Hazal'ın saçlarına öpücük konduruyordu. Hazal'ın gülümsemesi büyüyordu. Daha sonra içeriye Mavi geliyordu. ''Baba'' deyip koşarak sarılıyordu Alparslan'a. Ardından Hazal'a bakıyordu. Hazal gülümsüyordu. İkisini birlikte gördüğünde kendi yaşayamadıkları gelir ve hüzünlenirdi ama bu sefer hüzün falan yoktu gözlerinde.Gözlerinde olan şey mutluluk ve huzurdu.

Bu hayatı çok görmüşlerdi ona bu hayat için o kadar çabalamıştı. Hazal'ı sevdiğini anladığı anda onun peşinden o kadar çok koşmuştu ki bir süre sonra Hazal da onu sevdiğini itiraf etmişti ama etmeden önce uyarmıştı onu, ''beni bırakıp gitme, beni üzme'' diye. Bunu o söylemese de bunu yapacağından kendinden bile emindi. Ama yapmıştı, o da Hazal'ı terk etmişti. Hem de evlendikleri günün gecesinde.

Evden çıktığında son kez arkasına bakmıştı. Hazal bayıldığında son kez öpüp koklamıştı onu. Onu bıraktığında bitmişti ama başka çaresi kalmamıştı. Birgün bebek kaçırma vakası askeriyeye değdi. O bebekleri kurtarmak için hepsi kollarını sıvadılar.

Bir baskın yaptılar. Çete başı elinde bir bebekle kaçmaya çalışmıştı ama geldiği yer bir uçurum olmuştu. Bebek durmadan ağlıyordu. ''Git buradan asker yoksa bebek ölür'' demişti. Gitmemişti Alparslan o bebeği alana kadar gitmeyecekti.

Yaklaştı yaklaştı ve sonra tek bir hamle ile bebeği kucağına aldı. Ardından çetebaşı o uçurumdan düşmüştü. Ağlayan bebeğe baktı. ''Geçti'' diye mırıldandı. Ne yapacağını bilemedi. Sadece bunu söyledi. Daha önce bebek bakmamıştı ki nasıl bilsin ama bebek onun bu sözünden sonra sakinleşmeye başladı. Alparslan derin bir nefes verdi.

Kalbi neden sıcacıktı şuan neden aylar sonra nefes aldığını hissetmişti. Onu kucağından alınmasını istememişti ama bir süre sonra mecbur kalmıştı. Aslında o gün bebeğini kucağına almıştı. Aslında o gün kucağına almıştı. Kızının bebeklik fotoğrafını gördüğü an anlamıştı onu, fakat hiçbir şey diyememişti.

Ne diyebilecekti ki zaten denilebilecek hiçbir laf yoktu.

Kulaklığından ses geldi. ''Durum istiyorum'' dedi Hazal'ın sesi derin bir nefes verdi.

''Aynı'' dedi Alparslan

''Yavaştan başlamanın zamanı geldi'' dedi Albay

''Emredersiniz komutanım'' dedi Alparslan ''Kartal başlıyoruz.''

Herkesin gideceği yer belliydi.

Yavaş yavaş silah kampına girdiler. ''Kartal ayrılın'' herkes farklı yerlere ayrılmaya başladı. Bugün bu işi bitirecekti Alparslan. Hepsi yavaş ve kendilerinden emin adımlarla çadırlara ilerlemeye başladılar. Çadırın içi silahlar ile doluydu. Ardından birinin çadıra geleceğini ayak seslerinden anladı. Kenara çekildi hemen adam içeri girdiği an başını tutup yana döndürdü hızla, bir çıt sesi geldi. Adam ölmüştü. Onun görünmeyeceği bir yer aradı. Sandıkların arkasına saklamak için sürükledi. Ardından işine geri döndü.

''Roza geliyor.'' Dedi Karan'ın sesi ardından Alparslan'ın yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. Nasıl bir kadın böyle kadınlara düşman olurdu ki anlamıyordu ve asla anlamayacaktı. Yapmaları gerekeni yaptılar. Ardından beklenen emir geldi. ''Kartal indirin.'' Ardından silah sesleri yükseldi. Etaftaki çatışmada rehineler sevinçle parladı.

''Geldiler'' dedi sevinçle ''bizi kurtarmaya geldiler.'' Ardından el bombasını patlattı. Büyük bir gürültü teröristler etkisiz hale geliyordu. ''Bir tane'' daha dedi Alparslan ve bir tane daha bomba patladı. ''Atışa devam'' etraf büyük bir savaş alanıydı. Onu bitireceklerdi. Ardından onlardaki bombanın aksine terörist de bir bomba aldı. Bunu esirlerin olduğu yere fırlatacaktı ki anlından vurulması bir oldu. Karan onu tam anlından vurmuştu ve bu sayede esirlerin hayatını kurturmuştu.

Roza ise köşeye sıkıştırılmanın sinirini ve esirlerini nasıl öldüreceğini düşünüyordu. Hakan ile Efe esirlerin olduğu yöne ilerledi. Hepsini buradan alıp güvenli bir alana götürmeleri gerekiyordu. Hepsi onları gördükleri anda gözlerinde bir ışıltı oldu. ''Geldiler.'' Diye bağırdı neşeli bir erkek sesi ''bizi kurtarmaya geldiler.'' Evet buraya bunun için de gelmişlerdi. Rehinelerin iplerini çözdüler. ''Etrafı temizlemeniz gerekiyor. Rehineleri güvenli bir alana götürmeliyiz.''

Hazal o sırada harekat odasında her şeyi dinliyor ve sabırla bekliyordu.

''Geldiniz'' dedi yine aynı çocuk ''geldik'' dedi Efe ''adın ne bakalım senin'' çocuk ise ''Ahmet... adım Ahmet''

Başını salladı. ''Güzel isim Ahmet şimdi biz ne dersek yapıyorsun anlaşıldı mı?''

Başını salladı hemen ardından ''ben de büyüyünce sizin gibi asker olmak istiyorum.'' Tebessüm ettiler. Ardından dışarıyı kontrol ettiler. Alan temizdi. Alparslan ve diğerleri de leşleri indirmeye devam etti. ''Roza görüş açımda komutanım esirlerin olduğu tarafa ilerlemeye çalışıyor.''

Dişlerini sıktı, buna asla izin veremezdi, vermemeliydi. Hazal yerinde dikleşti. Alparslan'ın bir şey yapmasından korkuyordu. ''Köylüleri koruyun!'' dedi sert sesiyle ardından o tarafa ilerlemeye koyuldu. ''Sakın!'' Dedi Hazal. Albay Hazal'a döndü. O da anlamıştı.

Esirler olduğu yerde bekliyorlardı ki Ahmet bir anda çadırdan çıkıp koşmaya başladı. Ona döndüler. ''Dur'' diye bağırdı Kaan ama artık çok geçti ve o vahşet gerçekleşti. Bomba Mustafa'nın önünde patladı. Patlamanın şiddeti ile köylüler ve Kaan ile Efe yere düştü.

Albay ''Kartal cevap ver iyi misiniz?'' Hakan ile Ege tarafından bir sessizlik vardı. ''Evlatlar cevap verin'' Bir süre sonra Kaan'dan boğuk bir ses geldi. ''Komutanım çocuğu öldürdü. Geri kalanımız iyi'' Acıyla gözlerini kapadı Hazal. Derin bir nefes verdi. Alparslan ''geberteceğim onu'' dedi.

''Alparslan sakın'' diye yükseldi Hazal'' Fakat kulaklıktan gelen sese aldırmadı. İlerledi.

Zaten etrafta it kalmamıştı. Efe de Roza'nın peşinden koştu. Tam arkasında ''dur'' diyerek silahı doğrulttu. Roza durdu. Efe durdu. ''Kaldır ellerini'' bekledi Roza ve ardından silahı doğrultup Efe'ye sıktı. Efe yana kaymıştı. Ama koluna giren kurşundan kaçamamıştı. Umursamadı. Roza'nın silahı bırakması için bileğini tuttu ve silah yeri buldu. Roza ona sert bir tekme attı.

Geriye sendeledi tam karşılık verecekti ki Roza bir anda bayıldı. Aslında bayılmasına neden olan şey arkadan Alparslan'ın onu etkisiz hale getirmesiydi. Alparslan öyle can alıcı bakıyordu ki Efe bile korktu.

Silahını Roza'ya doğrulttu. Bu itin cezasını çekmesi gerekiyordu. Daha önce öldürdüğü tüm kadınların ve çocukların cezasını vermesi gerekiyordu. Hazal ne olucağını anladı. ''Alparslan sakın!'' Umursamamayı seçti Alparslan. Bu tetiği çekmesi gerekiyordu.

''Alparslan o çocuğu kurtaramadık belki ama o kadın sayesinde binlerce çocuğun hayatını kurtarabiliriz yapma.'' Yine umursamadı Alparslan.

Hazal bu sefer daha sert oynadı. ''Yüzbaşı Güçlü indir o silahını aklındaki düşüncelerden uzaklaş ve görevini yerine getir. BU BİR EMİRDİR'' Alparslan gözlerini kapayıp açtı. ''Eğer ki onu öldürmeye kalkarsan yemin ederim seni üniformandan ederim. ACIMAM, MERHAMET ETMEM'' başka şansı kalmamıştı Alparslan'ın istemese dahi silahını indirmek zorunda kaldı.

Ve sonunda herkes derin bir nefes verdi.

..................................................................

Gelen helikoptere baktım. Kadını sonunda getirmişlerdi. Aşağıya inişini izledim Helikopterin soğukça baktım. Görevin yerine getirilmesinin mutluluğunu yaşıyordum. Helikopterden indiler. Herkes asker selamını verdi. Alparslan'a soğuk soğuk baktım. Görevi tehlikeye atmıştı. Bunun hesabını da elbette soracaktım. Roza helikopterden indirildi. Az da olsa ayılmıştı. Onu alacakları anda askerin bıçağını alıp burada üstüne gidebilecek tek kişinin üstüne gitti. Bir kadının ve burada olan tek kadın bendim. Biraz eğlenmekten zarar gelmezdi.

Roza bıçağı kaldırmış, doğrudan göğsüme sokmak üzereydi ki sol elimle bileğini havada yakaladım. İkimiz de boğuşmaya başladık. Bileğini kıvırıp bıçağı düşürmeye çalışırken diğer elimle çenesine bir yumruk attım. Roza sendeledi ama kolayca pes etmedi. Kolumu kavrayıp beni geri itti. Dengemi sağladım ve düşmedim. Ellerim hala sıkıca teröristin bileğindeydi. Bıçak büyük bir tehditti.

Rozanın dengesini bozmak için sağ dizimi hızla rakibimin karnına geçirdim. Darbenin etkisiyle terörist geriye sendeledi ve bıçağını düşürdü. Bu fırsatı kaçırmadan onun kolunu büküp arkasına kıvırdım. Dirseğiyle son bir hamle yapmaya kalkıştı ama izin vermedim. Karnına sert bir darbe verdim ve onu sonunda etkisiz hale getirmeye başardım. Onu hızla yere düz çökmesini sağladım. Saçlarını bileğime doladım. ''Ben senin her zaman gördüğün ve öldürdüğün savunmasız masum kızlardan değilim canım, canımı yakarsan canını yakarım.'' Saçını daha çok çektim. İnledi ama durmadım. Daha çok çektim.

''Bu arada dövüşte iyi olduğun söylenirdi ama seni kolayca yere serdiğime göre pek de iyi olduğun söylenemez.'' Yere yepıştırdım. ''Alın şunu'' gözümü ondan çekip diğerlerine baktım.. Hepsi şaşkın ve hayran gözlerle bakıyorlardı bana. Birçok askerin gözü önünde iyi dövüştüğü söylenen bir teröristi etkisiz hale getirmiştim ve şunu farketmiştim ki ben onunla uğraşırken Albay alın şunu falan dememiş sadece beni izlemişti. O da şaşırmışa benziyordu.

Derin bir nefes verip soluklandım. Sorgulama için mit personellerini çağırmıştım. Onlar görevlerini yerine getirmişlerdi ama sorgulayacak olan mitti. Onu alıp götürdüler ve ben arkasından duygusuzca baktım.

Daha fazla bir şey söylemeye gerek duymadım ve arkamı dönüp oradan uzaklaştım.

....................................................................................................................

''Komutanım yenge az önce bildiğin şov yaptı.'' Öylece baktı Alparslan şok olmuştu bildiğin eskiden bu kadar iyi dövüşemiyordu anlaşılan ajan olduktan sonra biraz daha eğitim almıştı.

''Gözlerinize bakılırsa sizde bu kadarını beklemiyordunuz komutanım'' doğru beklemiyordu. Doğru söylüyordu, bu kadarını beklemiyordu. Tam kendinize göre bir eş seçmişsiniz komutanım benim ki de anca beni dövüp her şeyi burnumdan getirsin tabi'' timde gülüşmeler başlamıştı. ''Kartal istirahat edebilirsiniz''

'' emredersiniz komutanım'' kendisi gidip dosyayı yazabilirdi. Askeriyeye girdi. Tam gidecekti ki arkadan ''Alparslan'' diyen Hazal'ın sesi geldi. Arkasını döndü Alparslan ''seni bekliyorum'' diyen Hazal'ın sesine karşılık o yöne ilerledi. Odasına girdi. Kapıyı arkasından kapattı. Hazal bordo gömleği siyah pantolan ve hafif kalın topuklu botlar ile ona son derece ters bakıyordu.Saçı biraz dağılmıştı ama her hali ile güzeldi.

''Evet'' dedi Alparslan

Hazal ona sert bakışını kuşanarak ''sen ne yaptığını sanıyorsun?''

''Ne yapıyormuşum?''

''Başka şeylerle uğraşmak yerine sana verilen görevi yapabilirdin ve beni de bu kadar yormazdın.''

Anladı Alparslan buraya iş için çağırmıştı Hazal zaten başka türlü de çağırmazdı. ''Sen sana verilen görevleri yapmakla yükümlüsün. Duyguların önemsiz ne düşündüğün önemsiz tek yapman gereken şey görevindi.''

''Benim aynı zamanda görevim masumları korumaktı.''

''Koruyabildiğini korudun ama o çocuk için elinden bir şey gelmezdi. Biz buraya duygularımızın değil aklımızın sesini dinliyoruz. Bize verilen görevi uyguluyoruz araya duygusallık katmıyoruz. Sen bir yüzbaşısın yeri geldiği zaman gerekirse duygularını öldürecek yine de o görevini yerine getireceksin ve eğer bir daha böyle bir şey olursa senin hakkında dilekçe vericeğimi de bilmeni isterim hareketlerine dikkat et.''

Daha sonra yerine oturdu. ''Çıkabilirsin'' sinirle dişlerini sıktı Alparslan ama Hazal'ı da ikiletmedi. Çıktı. Sinirle yerinde tepinmek istedi ama kendini tuttu. Albayın odasına ilerledi. Kapıyı çaldı gir komutunu duydu ve içeri girdi. ''Komutanım'' diyerek asker selamını verdi.

''Anlaşılan ondan görev gereği büyük azarlar yedin az önce'' başını salladı Alparslan

''Bir lafı çok dikkatimi çekti.''

Albay kaşlarını çattı. ''Neymiş bakalım dikkatini çeken''

''Yeri geldiği zaman gerekirse duygularını öldürecek yine de o görevini yerine getireceksin.''

Albay güldü. ''Doğru demiş.'' Ardından ayağa kalktı ve pencereye ilerledi. ''Sonuçta onu Yavuz yetiştirdi.'' Pencereden askerlere baktı. Kontrol etti. ''Onu sorgulamamız lazım evlat. Hazal'ı karını sorgulamamız lazım bunu yapabilecek misin?''

Alparslan derin bir nefes verdi. ''Gerekirse duygularını öldür diyen oydu.''

Başını salladı Kudret ''doğru dedin'' ardından geri Alparslan'a döndü. ''Bu gece hazır ol''

''emredersiniz komutanım''

(...)

Kızıma kızmakla meşguldüm. Birtanem yine olay çıkartmıştı. Olaysız geçirdiği bir günü bile yoktu. Bu kız beni gerçekten delirtecekti. ''Ben sana ne söyledim Mavi?''

Kızım melül melül baktı ama cevap da verdi. ''Yaramazlık yok dedin.''

Başımı afferin dercesine salladım. ''Peki sen ne yaptın kızım?''

Derin bir nefes verdi Mavi ''yaramazlık yaptım.''

Ellerimle alkışladım onu ''afferin sana Mavi'' dudak büzdü. Ulan okulu bırak okulun yanındaki parkta kavga başlatmıştı. Allah'tan yanında bu sefer Ege yoktu. ''Senin de benzediğin babanın da huyu kurusun Mavi huyu kurusun.'' Başını tekrar yere eğdi.

En azından suçunu kabulleniyor bu da bir şey dedi içimdeki ses. Ben bu kızdan gerçekten bıktım. Aslında doğruydu suçunu kabul etmiş olması bile büyük bir ilerlemeydi. Eve varmıştık sonunda babası bugün gelmeyeceğini mesaj atarak belirtmişti. Canı sıkkındı ama yapacak bir şey yoktu. O çocuk için bende üzülüyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Albayın ve tüm timin nasıl bu caniyi bitirmedi diye bana kızgın olabilirlerdi ama ben görevimi yapmıştım. Belki beni de taş kalpli sanmıştı ama ben taş kalpli değildim. Sadece görevimi yerine getirmek zorundaydım.

Fakat şöyle bir gerçek vardı ki ölmüştü, öldürülmüştü... Roza onu öldürmüştü. Minik bir can gitmişti ve biz onu kurtaramamıştık. Roza'yı ben bile onu gebertmek isteğime zor hakim olmuştum. ama sonuçta bir görev vardı ortada, görevin için gerekirse duygularını yok edecek yine de o görevi yerine getirecektin biz böyle öğrenmiştik.

En sonunda eve varmıştık. Eve geçince Mavi hemen mutfağa ilerledi. Ona bir şeyler hazırlayıp odama ilerledim. Yapmam gereken önemli bir telefon görüşmesi vardı. Kulaklığımı taktım. ''Alo B2 cevap ver.'' kulaklıktan ses geldi. ''Evet'' başımı salladım istemsiz ''B3'' ardından başka bir ses geldi ama bu sefer bir kadın sesiydi. ''Evet''

Pencereye doğru ilerledim. Dışarıya göz gezdirdim. ''Durum nedir?'' Cevap önce B2 den geldi. ''Burada bir plan dönüyor şuan da, nasıl bir plan olduğunu bilmiyorum ama bugün uygulayacaklarını biliyorum ve artık eminim ki eşiniz bu planda önemli bir yere sahip bizim gibi'' Gözlerimi sıktım bunun olmasını istemezdim. Böyle bir şey yaşamak istemezdim.

''Anlaşıldı onları izlemeye devam et.''

Cevap gecikmedi. ''Emredersiniz''

''B3 senden durum ne?''

''Her şey aynı''

Ellerim istemsizce sinirden saçlarıma gitti. ''Bundan sonra yeni bir görevin var konumun nedeni ile onlar hakkında bir şey öğrenemedin B2 den gelen şüpheli hareket eden biri olursa onu takip etmeni istiyorum.''

Onun için de cevap gecikmedi. ''Emredersiniz.''

Telefon kapandı. Bir savaş vardı. Albay Kudret ve Yavuz Başkan arasında olan bir savaş vardı. Onların arasındaki olayları biliyordum. Albay bilmediğimi sanıyordu ama büyük yanılıyordu. Albay yıllar öncesinde ailesini kaybetmişti. Karısı ve çocuklarına hain bir darbe ile tuzak kurup onları öldürmüşlerdi. Albay yıllardır ailesini öldüren adamı arıyordu. Fakat hala bulamamıştı. Çünkü ailesinin katili büyük bir terör örgütü üyesiydi.

Ona zamanında yanlış bir şekilde aradığı için büyük cezalar almıştı. Ailesi ile ilgili bir şey olduğunu düşündüğü tüm terör örgütü üyelerini öldürüyordu ve buna istihbarat karşı çıktı. Bu karşı çıkanlardan biri de Yavuz başkandı. Albay Kudret bu olaydan sonra onun ile arasında bir şeyler dönmüştü. Bir şeyler konuşulmuştu ve kimse onların ne konuştuğunu bilmiyordu.

Ne konuştuklarını acı şekilde anlayacağımdan o an habersizdim.

Araları o zamandan beri berbattı. Öysa bir zamanlar en yakın arkadaşlardı. İşte Albay'ın etrafında karargahta bizleri görmekten bu yüzden hoşlanmıyordu. Onun bir planı vardı ve etrafında olan ajanlar da onun planını anlayacağını düşündüğü için bu kadar tersti.

Yavuz başkan albayın bir şey yapacağından emin olduğu için en güvendiği adamları arasına ajan olarak sokmuştu ve bunlardan biri de bendim. Diğer ikisi ise asla tahmin edemeyeceği kişilerdendi. Tahmin edilen kişi bendim, onun beni eğittiğini söylemiştik. Bu sayede onları bu yüzden gözlemlediğimi anlamış ve panik olmalarını istemiştik.

Albay'ın da bu planda elbette kendine yakın askerleri vardı. Bunlardan birinin Alparslan olması ise şaşırtıcı değildi. Biz işte onunla bu konuda büyük düşman olmuştuk bile, ben onun bu savaşta düşmanım olmasını ve onu kandırmak istemezdim ama mecburdum. Dediğim gibi görevi yerine getirmek için gerekirse duygularını yok edecektin.

.............................................................................................................

 

Son kez bir mağazanın önünde durdum. Beyaz elbiseye karşı içimde bir arzu oluştu. Alsam mı? Almasam mı? Fakat daha sonra bu fikrimden vazgeçtim. Ne yapacaktım ki bunu nerede giyecektim. Boşver kızım dedim kendi kendime olmasa da olur. Poşetleri arabaya yerleştirdim. Harika bir alışveriş oluyordu. Arabayı kilitleyip başka bir sokağa ilerledim. Girdiğim kestirme yol biraz fazla ıssızdı. Yerde içki içen insanlar, sigara kokusu, uyuşturucu bile gördüm. Bunu bu sokaktan çıktıktan sonra elbette gerekli kişilere iletecektim.

Ama şimdi boş verip ilerliyordum ki saroş bir adam bana musallat olana kadar ''güzellik'' diye bana dokunmaya kalkıyordu ki bileğini tutup onu kırmam çok zor olmadı.

Bağıran adamı umursamadan yoluma devam etmiştim ki bir apartmandan hızla biri çıkıp beni sıkıştırana kadar diz arkama vurarak yere çökmemi sağladı. Kollarımı arkada kenetleyerek hareket alanımı kısıtladı. Burnuma bir pamuk dayadı. Koklamamaya çalıştım bu bir tentürdüyottu.

Çırpındım ondan tam kurtuluyordum ki duyduğum ses ile duraksadım.

Alparslan'ın sesiydi. ''Sakin ol Hazal'' dedi yatışmamı ister bir tonda, durdum hatta dondum. Bu ses gerçekten Alparslan'ındı. Onun sesini duymanın şokundan istemsiz burnumdaki tentürdiyotu kokladım. Ardından gözlerim yavaşça kapandı ve en son hatırladığım şey onun kollarında bilincimi kaybettiğimdi.

..............................................................................................

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.12.2024 18:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...