Gerçekler bazen kaçış noktamız olur. Ben gerçeklerden hep kaçmak istedim ama bunu başaramadım. Ailemi yıllarca arıyordum ve lanet olsun ki bir gelişme bile bulamıyordum. Bu kadarı imkansız gelmişti. Ailemi yıllarca aramış ve bir yol kat etmem gerekirken elimde sıfır bilgi vardı. Onları aramaktan asla vazgeçmeyecektim. Vazgeçtiğim gün benim öleceğim gün olacaktı. Peki onları bulduğum zaman ne olacaktı?
Bu düşünceleri kafamdan sıyırıp başka bir şey düşünmeye çalıştım. Dün geceyi düşünebilirdim mesela.
Bugün uyandığımda içimde anlamsız bir mutluluk vardı. İçimde imkansız bir neşe vardı. Bu neşenin nedenini anlayamamıştım. Anlamaya da çalışmadım zaten. Uyandığımda yatakta uyanmıştım. Aslında dün gece masanın başında uyuduğuma emindim. Uyku sersemi bir şekilde yatağa geçmiş olmalıydım. Başka türlüsü de mümkün değildi zaten. Aynaya baktığımda içimde anlamsız bir mutluluk vardı.
Bugün yapacağım şey belliydi. Hiçbir şey düşünmeden karargaha gidecek ve çalışmalarıma devam edecektim. İçimde neden hala susmak bilmeyen sorular vardı. Bu soruları önemsemedim. Aynadaki halime gülümsedim. Saçlarımı açık bırakmak yerine örmeye karar vermiştim. Örgümü bitirdikten sonra yavaşça Mavi'nin odasına ilerledim. Alparslan'a sarılarak uyumaktaydı. Kapıya yaslanarak aklıma bir cümle geldi anlamsız bir şekilde
''Seni ne kadar sevdiğimi tahmin bile edemezsin ela gözlüm''
Bu cümle garip bir şekilde aklıma gelmişti ve dışa vurmuştum. Bu cümleyi daha önce nerede duymuştum ben acaba. Bunu boşvererek ilerledim. Mavi'nin saçlarını okşadım. Daha fazlasını yapmadım. Alparslan'a baktım. Mışıl mışıl uyuyordu. ''Bazen seni öyle bir boğmak istiyorum ki Alparslan'' diye fısıldadım.
''Senin bilmediğin şey şu ben öğrendim.'' Daha fazla bir şey söylemedim ve hızla odadan çıktım. Alparslan'ın o sırada uyumadığını beni dinlediğini bilmiyordum.
Karargaha geldiğimde ise kimseye bir şey söylemedim. Direk odama ilerledim. Çalan telefonuma baktım. Açtım bekletmeden ''Emrinizdeyim başkanım''
''Bir gelişme var mı?''
''Her şey planadığımız gibi gidiyor.''
''Gözlerini Kudret'ten ayırma''
''Emredersiniz.''
Telefon kapandı. Büyük gün yaklaşıyordu. Çok az kalmıştı.
...................................................................................
Tuna Kaya hastaneye gelmek zorunda kalmanın acısını çekiyordu.
''Komutanım bu işler önemli ama'' dedi Karan
''Senin Elif'i görmek için beni getirmediysen bende bir şey bilmiyorum.'' Dedi Tuna
''Komutanım lütfen ama'' derin bir nefes aldı Tuna ve ilerledi. Başka bir şey söylemedi. Elif bu hastanede hemşirelik yapıyordu. Onu görmek için Tuna'yı kan aldırması gerektiği için hastaneye getirmişti. Bir odaya geçtiler. İkisi de bir süre beklediler. Karan, Elif'i, görecek olmanın mutluluğunu yaşarken Tuna ise burada ne işim var diye sorguluyordu. Hastanelerden hoşlanmazdı. Buraya gelmek istemezdi. Hep gelmek zorunda kalırdı.
Nefesini koyverdi. O sırada doktor içeri girdi. Doktor Defne Çiçek ''merhabalar'' dedi doktor ikisi de sessiz kaldı. ''Merhaba defne hanım'' dedi Karan doktoru hatırlıyordu. Daha önce buraya geldiklerinde arkadaşları ile de bu doktor ilgilenmişti. Oradan tanıyordu. Tuna onu daha önce görmemişti. Fakat doktorun sesini duyduğunda bakışları Defne'yi buldu. Alık alık baktı bir kaç saniye ardından hızla toparladı.
''Böyle kendinizi düşünmezdiniz genellikle Tuna bey'' dedi Defne
Defne onu daha önce görmüştü. Daha önce hafif yaralandığında baktırmak istememişti. Oradan tanımıştı. Bu kız benimle mi konuştu? Dedi içinden. Biz bunu daha önce nasıl fark etmedik güzel kızmış dedi tekrar içindeki ses içinde garip bir şeyler ona hücum etmeye başlamıştı. Bunun nedeni de neydi böyle?
''Böyle şeyler gereksiz çünkü''
''Siz öyle görüyorsunuz sadece'' demekle yetindi Defne
''Bakın bu tür şeylerin ne kadar önemli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.''
''Tahmin etmek isteyen de yok'' diyerek ani bir çıkış yaptı Tuna
Ortamı derin bir sessizlik kapladı. Bu sessizlik Tuna'yı korkuttu. Karan'ın umrunda bile değildi. Defne öylece oturmuş Tuna'ya kötü bakışlarını yolladı. ''Anlaşıldı siz beni dinlemeyeceksiniz ama rica ederim ki saygınızı koruyun.''
Sessiz kaldı Tuna hiçbir şey söylemedi. Defne'ye bakmakla yetindi sadece gözlerinde gördüğü ifade ile tırstı Defne'den. Defne ise ondan korktuğunu fark etti ama umursamadı. Bu adam onu delirtebilirdi çünkü biraz daha konuşmaya başlarlarsa delirirdi. Normal bir şekilde kanını aldı. Kudret albay her tim için özel bir doktor ayırmıştı ve Kartal timinin doktoru Defne Çiçek'ti. Bu onun göreviydi.
Kan almaya başladığında sessizdi ikisi de Karan ise sabırla bekledi. İşlemi bitirdiği zaman ''geçmiş olsu-'' diyordu ki ayağı kaydı Defne'nin tam düşeceği esnada Tuna onu belinden tuttu. İkisinin yüzleri arasında artık santimler vardı. Defne boş boş göz kırpıştırdı. Ardından gözleri kehribarlara takıldı. Hiçbir şey demedi. Hareketsiz kaldı. O gözleri gördüğü anda bilinci gitti sanki.
Tuna ise maviliklere öylece baktı. Gözlerinde anlamsız bir bakış vardı ama çok da sorgulamadı anı. İkisi de birkaç saniye birbirlerine öylece baktı. Karan ise içinden ''komutan kısmetini buldu.'' dedi.
En sonunda ilk ayrılan kişi Defne oldu. ''Kusura bakmayın'' demekle yetindi.
Tuna da az önce ne olduğunu sorguluyordu şuan ''önemli değil'' demekle yetindi sadece başka diyecek bir şey bulamadı.
Ardından odaya giren Elif ile bakışlar ona döndü. ''Karan'' dedi Elif
''Elif'' dedi Karan ''geldiğini duydum hemşirelerden ben de bir bakayım dedim.'' dede Elif
''İyi yapmışsın'' dedi
''Talibin çokmuş.'' Dedi Elif sesinde rahatsızlık vardı.
''Anlamadım.'' dedi Karan
''Duydum ki burada talibin çokmuş.''
Tuna içinden güldü. Karan ise öylece kaldı. ''Öyle miymiş?''
''Öyleymiş, herkesin gönlünü fethetmişsin doğruyu söyle sen çapkın falan mısın?''
Karan şaşkınlıktan şaşkınlığa girerken Defne ise ne olduğunu sorguluyordu.
''Tövbe de''
''Ben demiyorum, duyuyorum.''
''Yanlış şeyler duyuyorsun.''
''Öyle olsun'' demekle yetindi Elif ardından Elif odadan çıkınca Karan da Elif'in peşinden ilerledi.
Arkasından boş boş baktı Tuna. ''Bu Karan bir kadının peşinden gitmesi normal mi lan'' sesinde şaşkınlık vardı.
Gülmekle yetindi Defne. Gülen yüze çevirdi bakışlarını Tuna olduğu yerde kaldı. Bu kadar güzel gülmek insanlığa zarar değil miydi?
''Dediğim gibi geçmiş olsun. Bu arada demeden edemeyeceğim unutuldunuz.''
''Karan bir kadın için beni sattı he'' başını olumsuz anlamda salladı. Ardından son kez Defne'ye baktı. Ayağa kalktı.
''Az önce söylediklerim için kusura bakmayın''
''Önemli değil'' dedi bu sefer de Defne ardından o da odadan çıktı ve odada tek başına kaldı Tuna
....................
Artık bazı şeyleri fark etmemek imkansızdı. Geçmiş beni içine çekip urordu. Bu duygulardan kurtulamıyordum. Onsuz bile onu unutmak imkansızken artık dibimdeydi. Bu şeylerden kurtulmak için kendimi neye vermiştim peki. Yarın timini çağıracaktı. Ben de bunun için geldiğimden beri hazırlık yapmakla meşguldüm. Saçlarımı toplamıştım. Saçım yemeğe dökülmesin diye üstüne eşarp da örtmüştüm. Şu anki halim her zaman işi olan ev hanımlarıydı kesinlikle.
''Gerçekten buna gerek var mıydı?'' Sabahtan beri buna gerek olmadığını söyleyip durmuştu ama tabi ki ben umursamamıştım. Yapmıştım yine yapacağımı, eve geldiğimde ikisi de evde yoktu. Üstelik mutfak da dağınıktı. Yemek yapıcam diye mutfağımı yerle yeksan etmişti Alparslan.
''Vardı ki yapıyorum.'' Ofladı evet bunu gerçekten yaptı. ''Oflama'' dedim sertçe.
Mavi içerideydi ve gözü beni görmmüyordu artık. Eve geldiklerinde beni gördüğünde anne diye koşmak yerine hoşgeldin anne diyerek direk odasına koşmuştu. Bu saatten sonra bende de bir isyan çıkmıştı. Alparslan tek tutunma dalı mı da benden alır mıydı? Bu benim en büyük korkumdu. Ben Mavi olmadan geberirdim. Onsuz bir hayat yaşayamazdım. Onun için ben kendi canımdan geçmiştim. Onu kaybettiğim anda tekrardan vazgeçmek benim için zor olmamalıydı?
''Anne'' diyerek içeri girdi Mavi kendimi zor da olsa dizginledim.
''Efendim annecim'' sustu. Masum masum baktı bana.
''Yanımda olduğunda her sabah kahvaltımı hazırlayıp giderdin.'' Dedi. Ben ne demek istediğini anlamıştım. Kırılmıştı kızım bana, benim ona kırıldığım gibi.
''Acelem vardı annecim.''
''Bana kızgın mısın? Yüzüme bile bakmıyorsun benim'' hayır Mavi sana kızgın falan değilim ben seni de anlıyorum ama bazı şeylerden yoruldum kızım. Bazen anneler de yorulur. Kızım benim yüzüme zaten bakmıyordu. Beni çok çabuk unutmuştu.
Elimdeki işleri bıraktım. Kızımın yanına ilerleyip diz çöktüm. ''Ben sana kızgın değilim Mavi sadece bu zamanlar biraz kafam dolu kusura bakma kızım'' masumca bakışına nasıl bir tepki verilirdi ki
''Özür dilerim'' dedi. Öylece kaldım.
''Ne için?'' Mavi'nin bakışları Alparslan'a değdi. Alparslan'ın gözlerinde karmakarışık bir ifade vardı. Ne düşüneceğini bilemiyor gibiydi.
''Ben babam gelmiyor senin yüzünden dolayı seni kırmıştım çok fazla onun için'' durdum öylece. Benden böyle bir şey söylemesini beklemiyordum. Olduğum yerde kaldım. ''özür dilerim'' dedi ve ardından koşarak odasına kaçtı. Arkasından öylece kaldım. Bir şey söylemedim. Ardından hiçbir şey yapmadan işime geri döndüm. Alparslan da kızının yanına gitmişti. Sürekli burada olması artık benim de canımı sıkıyordu. Bu sonsuza dek böyle gidemezdi.
Bir süre sonra yanıma geldi. ''Kızı neden durduk yere üzüyorsun?'' Derince ofladım. Birazdan büyük bir kavga başlayabilirdi. Tabi ben bu sırada patlamak için yer arıyordum. Ona döndüm.
''Bana gerçeği söyle Alparslan kızımı bana kötülüyor musun?''
Şaşkındı, bocaladı. ''Ne?'' ters ters baktım.
''Duydun'' dedim net olan sesimle ''kızımı bana karşı kötülüyor musun?''
''Neden böyle bir şey yapayım?''
Bana göre cevap belliydi. ''Ben kendi çocuğumu asla terk etmem'' dedim net çıkan sesimle ''her anne senin annen gibi değil. Yüzüne baka baka seni terk etmez.'' Bana öyle bir baktı ki ne diyeceğimi bilemedim. Onun canını yakmalıydım. İçimdeki kin ancak bu şekilde soğurdu. ''Her anne yüzüne baka baka terk etmez. Beni kendi annenle kıyaslama''
Ellerini yumruk yaptı. Dişlerini sıktı. Üstüne gitmek istedim.''Senin annen seni daha beş yaşındayken terk etmesi benim suçum değil, ben senin annen gibi bir anne değilim. Senin annenin yaptığını kimseye yapmam.'' Titredi, tir tir titredi.
''Aslında bir şey fark ediyorum da sen annene çok benziyorsun. Onun gibi seni seveni terk ediyorsun aranızda fark göremiyorum ve bana göre gerçek ne biliyor musun?'' Dedim gözlerine bakarak, gözlerinde gördüğüm ifade kanımı donduracak cinstendi. ''Sen annene çok benziyorsun''
''Kes'' dedi acı çeken bir tonda
Alayla güldüm. ''Gerçekler sana ağır geldi yalan mı?'' Ona yaklaştım, yüzlerimizi birbirine yaklaştırdım. ''Bunlar senin gerçeklerin'' dedim en net bir tonda. Yüzüme baktı. Öyle bir bakıyordu ki bana içimdeki gerginliği sakinleştirmeye çalıştım.
''Bir daha bu konuyu açma'' dedi sert çıkan sesiyle
''Neden?'' Dedim alayla.
Ne yapacağını bilemedim. Öylece gözlerine baktım. Ne yapıcağını anlamadım. Her şey bir anda oldu. Ellerimi bir anda tutup arkaya aldı. Bacaklarımı etkisiz hale getirdi. Bir bacağının içine aldı. Ellerimi arkada tek eli ile tutuyordu. Bir tepki vermedim. Her şeyi bir anda yaptığı için karşı koyamadım. Tek eli ile omzuma belime dokundu. ''Yeter Hazal anladın mı? Yeter'' yetmezdi yetemezdi.
''Yetmez'' dedim net bir şekilde tam ağzımı açmıştım ki öylece kaldım. Alparslan dudaklarımızı birleştirmiş ve beni öpüyordu. Her şey bir anda olmuştu. Kafamı hızla geri çektim. ''Bırak'' dedim nefret dolu bir tonda.
Dediğimi yaptı. Beni yavaş yavaş bıraktı. Bıraktığı an ona öyle bir tokat attım ki ikinci tokat için elimi kaldırmıştım ama bileğimi tuttu. ''Sana yeter demiştim.'' Dedi. Canımı acıtmıştı durduk yere.
''Sen'' dedim tümm nefretimle ''en büyük hatamsın Alparslan Güçlü. Senden nefret ediyorum.''
''Biliyorum'' dedi sakin bir tonda ''bunu gözlerinden anlayabiliyorum.''
''O zaman şansını daha fazla zorlama, canımı acıtmaya çalışmaktan vazgeç''
''Ben senin canını acıtmıyorum.''
''Acıtıyorsun'' dedim kararlı bir sesle ''seni tekrar gördüğüm andan beri kızımla birlikte olan mutluluğum gitti. Her şeyi inadına üst üste getirdin değil mi?''
''Ne saçmalıyorsun?''
''Sevim'' dedim kararlı bir tonda ''Mustafa ile ne yapıyor mesele'' sesinde şaşkınlık vardı.
''İkisi evlenmek için gün alan bir çift bundan sanane''
''O Sevim benim yetimhane arkadaşımdı.'' Gözlerindeki şaşkınlığı gördüm. Bu konu üzerinde konuşup daha fazla canımın sıkılmasını istemedim.
''Seni uyarmıştım. Kızım için her şeyi sineye çekicez demiştim. Ben çektim ama sen'' iğrenircesine süzdüm. ''Bakıyorum da çekmemişsin''
''Bunun için beni suçlamaktan vazgeç.'' yumruklarımı sıktım.
''Ben kızıma sevgimi verdim. Ne demek anne olmak haberin var mı? Ben sevgimi göstermeyi Mavi ile öğrendim. Onun için canımdan vazgeçtim ben''
''Sen ise benim kalbe sevgi vermeyi öğrendiğim kişiyi kızımı elimden alıyorsun. Bir şey söylemesini istemedim daha fazla çünkü artık daha fazlasına dayanamazdım. Başım döndü bir an masaya tutundum. Alparslan bana destek olucaktı ki elimle durdurdum. ''Git'' dedim. Bekledi gitmedi. ''Git'' zorlukla da olsa yanımdan uzaklaştı. Kızımın odasına gitti ve ben arkasından öylece baktım.
Tir tir titredi ellerim, gözlerimden akan yaşın artık haddi hesabi yoktu. Gerçekten ben son zamanlarda ağlamak nedir bilmezdim. Onunla karşılaşmadan önce en son ağladığım zaman mutluluktan ağladığım zamandı. Kızımı kucağıma almıştım. Sağlıklıydı, iyiydi. Çok ağlıyordu. Ben en son o zaman ağlamıştım. Ben en son mutluluktan ağlamıştım. Ben çok zor şeyler yaşamıştım, kızım küvesteyden bebek katilleri tarafından kaçırılmıştı. Onu kucağıma aldığımda ise her şey bitmişti. Gözümden akan yaşları umursamadım.
Ben Alparslan'ı nasıl sevmiştim. Nasıl Alparslan'a tüm kalbimi vermiştim. Ben onu gerçekten nasıl sevmiştim ve neden onu kalbimden atamıyordum? Kızım benim her şeyimdi. Benim bu hayata tutunacak dalımdı kızım. Elif ve Mavi olmasa ben zaten olamazdım. Elif olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım.
Alparslan zamanında bana bir miktar para bıraktığını da öğrenmiştim. Bu parayı kullanmak istememiştim ama kızım için mecbur kalmıştım. Yüklü bir paraydı. Tedavi için mecbur kalmıştım. O parayı harcadığımı biliyordu ama neden harcadığımı bilmiyordu. Normalde başka bir şey için harcamak zorunda kalsam daha sonra geri öderdim ama kendi sebep olduğu şey yüzünden ödemedim. O para kendi kanından birini kurtarmanın mutluluğunu yaşamalıydı bence.
Bu düşüncelerimi kafamdan atan tek şey fırının olduğuna işaret eden sesiydi.
...............................................................................................
Alparslan'ı evden göndermenin bir yolunu sonunda bulmuştum. Birazdan arkadaşları gelecekti ve ben bunun için oldukça zahmetli bir şekilde uğraşmıştım. Umarım güzel bir gün geçirirdik. Günü mutlu bir şekilde bitirmeyi her şeyden çok istiyordum. Mavi odasında ne yaptığını bilemediğim bir şekilde duruyordu. Onun gönlünü almak için Alparslan'dan kurtulmak istemiştim. Kızımla yalnız kalmak istemiştim. Babası olacak hayvan yüzünden kızım ile yalnız kalamıyorduk. Onun bir şekilde gönlünü almanın tam vaktiydi. Alparslan'a bir ihtiyaç listesi vermiştim. Misafirler gelecek diye sipariş edelim demişti ki durdu. Neden durduğunu anlamadım. Ama daha sonra lafımı ikiletmeden gitti. Belki de kızım ile yalnız kalmak istediğimi bu yüzden onu gönderdiğimi anlamıştı.
Kapıyı açarak içeri girdim. Kızım aynanın başında saçını örmeye çalışıyordu ama bunu beceremediği aşikardı. İçim sızladı. Kızım asla böyle bir şey için uğraşmaz direk bana gelip yapmamı söylerdi. Benden istemeye mi çekinmişti? ''Mavi'' dedim.
Kızım bana döndü. ''Gel örelim saçlarını senin''
Gözlerinden bir ışıltı geçti kızımın ''gerçekten mi?''
''Normalde hep ben örmüyor muyum saçlarını'' başını salladı. ''O zaman saçlarını sadece ben örebilirim sen bile öremezsin. Gel''
Kızım heyecanla gelip yatağa oturdu. Oturup saçlarını örmeye başladım. Bugün kızım çok güzel olmuştu. Tüm kıyafetlerini kendi seçerdi. Bu konuda ona asla karışmazdım çünkü kızım benden bile daha güzel kıyafet seçerdi. Bazen kendimi onun seçimine bırakırdım. Bu yalan değildi. Saçlarını önce taramaya başladım. Kızım ise oturup sessizce bekledi. Normalde saçlarını örerken hep konuşurdu ama bu sefer çok sessizdi. Bu sessizlik canımı sıktı.
''Birtanem'' dedim. ''Küs müyüz?''
Küsüz demesini bekledim ama böyle bir cevap gelmedi onun yerine ''sen bana küstün.'' dedi. Şaşırdım ama hiçbir şey diyemedim. Saçlarını örmeye başladım. ''Ben sana küsemem ki''
''Ama dün bana çok sinirliydin.'' Saçlarını okşadım kızımın bir yandan da ''babanla tartışıyorduk birtanem büyükler tartıştığı zaman onların yanına gidilmez demiştim ya sen de nedeni sormuştun zamanında'' sustum. Alparslan'a kendi yaşanmışlıklarımıza kızımızı karıştırmıycaz demiştim ama sanırım ilk karıştıran ben olmuştum. ''İşte nedeni bu'' başını salladı.
''Yani bana küs değil misin?''
Bunun imkansız olduğunu gösteren gözlerle ona baktım. ''Ben sana nasıl küsebilirim sen benim canımsın''
''Babam da bana canı olduğumu söyler mi?'' Geldik yine babana ama Mavi ama içim aksine dışımı bozmadım. ''Der kızım o da seni çok seviyor.''
''Peki madem bana küs değilsin neden soğuk yapmıştın?''
Bu cevabı vermeye çekindim. Yaptığım şey çocukcaydı. Neden böyle bir şey yapmıştım ki ''kıskandım'' dedim zorlukla bu laf ağzımdan zorlukla çıktı. Söylerken aynı zamanda yutkunmak zorunda kaldım. ''Seni ve babanı kıskandım kızım beni unutmuştun.''
Ne dediğimin şuan ben bile farkında değildim. Ama bunları söylemek zorunda hissetmiştim kendimi, derin bir nefes verdim. ''Kırdım mı seni?'' Dedi kızım şu anda kızım fazla olgun davranıyordu ve bu benim canımı yakıyordu. Sessiz kaldığımı görünce ''özür dilerim'' dedi.
''Senin bir suçun yok annecim'' ikimizde sustuk. Ben saçını örmeye devam ettim. Bitirdiğimde gülümsedim. ''Bitti.'' Hızla aynaya koşup saçına baktı. Ardından gülümsedi. ''Çok güzel olmuş anne''
Ayağa kalktım. ''Hadi bakalım misafirler gelir şimdi salona geçelim.''
''Seni çok seviyorum anne'' gülümsedim. Bu lafı duymak beni mutlu etmişti. Bir an kızım da beni sevdiğini söyledikten sonra beni terk eder sanmıştım ama düşündüğüm şey tam bir saçmalıktan ibaretti. Bunu şu andan itibaren anlamış olmuştum. Kızım en azından bu konuda babasına çekmemişti.
''Bende seni çok seviyorum Mavi'm'' ve kapı çalar. Güldüm. ''Hadi gel kapıya bakalım'' onayladı. Kapıyı açtığımızda Elif içeri girdi direk onu da çağırmıştım. Ben ne yapacağım demişti. Bende Karan var onunla konuşursun, üstelik Sevim de gelecek demiştim. Bunu duyduğu an direk saati sormuştu. Bu haline gülmemek elde değildi.
''Hoş geldin teyzesi'' dedim. Direk içeri girdiği gibi direk Mavi'yi kucaklayıp öptü. Mavi de direk ona sarıldı. Teyzesini gerçekten çok seviyordu.
Elif ondan sonra beni kolumdan tutup odama doğru sürükledi. Elif'e bir şey söylemedim. Direk ilerledim. ''Mavi'cim biz annenle konuşup geliyoruz tamam mı?''
Mavi'nin bir şey söylemesine izin vermeyerek içeri girip kapıyı kapattı. ''Sen iyi misin Elif?''
''Ne yaptığını sorguluyorum Hazal''
Ona anlamaz gözlerle baktım. ''Ne yapıyormuşum ben''
Salaksın sen der gibi baktı ardından ''bu son günlerde Alparslan'a yaptığın kıyaklar ne böyle tamam kızı için buraya gelip kalmasında bir şey demedim ama neden timini çağırıyorsun?''
Ofladım. Bunu yapmamın bir nedeni de Alparslan'a inattı ama bunu söylemedim. ''Çağırdım.'' dedim tüm sakinliğim ile ardından ''bu Alparslan'a özel değildi. Mavi için bir nebze de kendim içindi. İnsanlar ile etkileşim yapmak istiyorum Elif kimse ile konuşamadığım bir hayat istemiyorum. Timinin Alparslan'ın yaptığı boktan bile haberleri yok.''
Ofladı. ''Seni bazen gerçekten anlamıyorum Hazal'' bazen ben bile kendimi anlayamıyordum. Bu yüzden omuz silktim.
''Ulan Sevim cadalosu da gelmek zorunda mıydı?''
''İşte pişman olmam için bir neden o zaman onu hiç hesaba katmamıştım.''
''Sen gerçekten aptalsın birde bu aptal halin ile ajan oldun.'' Yüzümü buruşturdum. Ajan denmesinden hoşlanmıyordum.
''Ajan demesek''
''Konumuz bu sanki'' haklıydı. Konumuz bu falan değildi. Bir şey demedim. Ardından zil çaldı. ''Geldi belalı ben açıyorum.'' Benim bir şey söylememe izin vermeden direk odadan çıktı. Arkasından öylece bakakaldım.
Bu kız beni küçümsemek zorunda mıydı? Boş vererek bende kapıya yöneldim. Mavi odasında oyun oynamaktaydı? Kapıya baktığımda Elif'in, Alparslan'a ters ters baktığını gördüm. Bu haline gülmeden edemedim.
Zamanında Alparslan kıymetlim Elif den çok çekmişti. Elif Alparslan'ın peşime takıldığını öğrendiği anda beni yalnız bırakmamaya çalışmıştı. Alparslan da beni görmek için sürekli peşimdeydi. Elif, Alparslan'ı her gördüğünde illa bir olay çıkartırdı. Bir kere eve geldiğindeyse çocuğun üstüne tüm çöpleri boşaltmıştı. Gerçekten çok gülmüştüm bu olaya.
"Gerizekalı da gelmiş." Dedi Elif. Elindeki poşeti direk Elif'in üstüne attı Alparslan.
"Aptal da gelmiş." Hep çocukça kapışmalarınıza da devam etmeyin ama, her neyse bu sefer tarafsız olmak yerinde Elif'in tarafını tutucam.
İçeri oflayarak girdi. Elif, Alparslan'a ters bakışlar atıyor. Alparslan da Elif'e benim kardeşim gerçekten benim yapamadığımı yapıyordu. Tebrik ederim ona.
Aralarındaki gerginliği bozan şey Mavi oldu. "Teyze" diyerke Elif'in yanına koştu. Dediğim gibi teyzesini çok seviyordu. "Mavi'm" diyerek yeğenine sarıldı.
Alparslan tam onlara müdahale ediyordu ki kapı çalındı. Ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Alparslan da peşimden geldi. Gelen kişiler Orhan eşi ve tabi ki de uslu çocuk Koruması Ege'ydi. "Hoş geldiniz" dedim gülümseyerek onlarda gülümsedi.
Kadın Elini uzattı. "Merhaba Hazal hanım ben Zerrin"
"Memnun oldum Zerrin'' dedim. Elini sıkmakla yetindim. İlk tanışmamızdı sonuçta abartmaya gerek yoktu. Elindeki tabağı bana uzattı. Poşete sarılmış bir kekti. ''Teşekkürler'' keki elinden aldım. Ardından Ege'ye döndüm. ''Hoş geldin Ege'cim''
O da bana gülümsedi. ''Hoş bulduk yengecim'' bu çocuk bunu söylerken bile ne kadar edepliydi. Umarım benim kızım bu çocuğu bozmazdı. İçeri girdiklerinde onlara salonu gösterdim. Salon oldukça büyüktü. Gayet sıhacakları bir şekilde ayarlamıştım. Alparslan koltukta yayıldıkça yayılmıştı. Elif ise ona ters ters bakmakla meşguldü. Elif'i umursamamaya çalışıyordu güya. ''Hoşgeldiniz Orhan'' dedi rahatlıkla
''hoşbulduk komutanım'' ardından onlara koltukları gösterdim. Zerrin ve Orhan koltuklara oturdu. Ege ise etrafına bakındı ardından ''Mavi nerede?'' Diye sordu. Alparslan sinirle gözlerini sıktı. ''Odası salonun solunda Ege'cim'' Alparslan bu sefer bana kötü kötü baktı. Umurumda mıydı? Tabi ki umrumda bile değildi.
Ardından tekrar zil çaldı. Alparslan ayağa kalktı. ''Ben bakarım kapıya'' salondan ilerledi. Arkasından bende geldim. Kapıya açtığında gelen kişiler timin sapsızlarıydı. Tuna, Karan, Efe ''hoş geldiniz'' dedim nezaketle, Alparslan ise kapıda öylece onları süzüyordu. Bu adamın bunları içeri sokma niyeti olmadığından ben olaya el attım. ''Girin'' dedim. Hepsi Alparslan'a baktı. Ardından hepsinin yutkunması bir oldu. Bu adam bunları bu kadar korkutacak ne yapmıştı? ''Girin!'' hepsi tekrar bana döndü.
Fakat adım dahi atamadılar. Alparslan'a ters ters baktım. ''Alparslan'' ardından içeri Mavi ve Ege girdi. Dişlerimi sıktım. ''Misafirleri içeri almayacak mısın hayatım?'' Bu lafıma karşı bocaladı ama bunu timi farketmedi. Bunu onu en iyi tanıyan biri farkederdi. Bende bunu farketmiştim. ''Girin içeri hemen!'' diye yükselmek zorunda kaldım. Hepsi ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Salona geçtiler hızıca salonu ben söylemeden nasıl bulmuşlardı. Bence oraya kapı yapılmamasından kaynaklı olabilirdi. Evet kesinlikle bundandı.
İçeri girmişlerdi ki kapı tekrardan çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda Kaan ve eşi Zeynep vardı. Yeni evli sayılırlardı. ''Hoş geldiniz'' dedim tekrardan Alparslan bu sefer bir tepki vermedi. ''Hoş geldiniz'' dedi sadece
Kaan başını salladı. ''Hoşbulduk komutanım'' ardından bana döndü. ''Yengecim size karımı tanıştırayım Zeynep'' elini sıktım kızın
''Memnun oldum Zeynep''
''Bende'' demekle yetindi. Arkasından Efe ve tahminen kardeşi ve sevgilisi vardı. Kaan ve Zeynep içeri girdiler.
''Merhaba yenge hanım'' dedi Efe
''Hoş geldiniz buyrun içeri ''
İkisi ile de teker teker tanıştım. Sevgilisinin ismi Pınar kardeşinin ismi ise Deniz olduğunu öğrendim. Kardeşinin ismini zaten biliyordum da belli etmedim. Daha sonra herkesi içeri girdi. Birbirlerini tanıdığı için direk muhabbete başladılar. Üçlü koltukta Alparslan'ın yanında oturuyordum.
Onun yanında ise timinden Tuna oturuyordu. Herkes sevgilileri yada eşleri ile beraber oturuyorlardı. Bu yüzden bende kısmetimi almıştım. Ardından tekrar zil çaldı. Bu sefer gelenleri tahmin etmek zor değildi. Sevim'de gelmişti. Alparslan ayaklanıp ilerledi. Bir süre sonra içeri gelen kişilere baktım. Sevim başıönük bir şekild içeri girdi. ''Sevim'' dedim hafif bir şaşkınlıkla bana döndü.
''Tanışıyor musunuz?'' Dedi Mustafa
''Yetimhaneden arkadaşımdı.'' Demekle yetindi Sevim. Elif ona ters ters baktı.
''Hoş geldiniz'' dedim. Ayağa falan kalkamayacaktım. Kimse kusura falan bakmasın. Sevim bana zorlukla baktı. Alparslan onlara koltukları işaret etti. İkisi de oturdu. Sap olanlar genellikle sandalyeye oturmuştu. Herkes kendi halinde konuşmaya başladı. Elif ile Karan da yan yana oturuyorlardı. Konuşacak bir şeyler bulmuşlardı anlaşılan.
Ben bu ortamdan sıkıldığım için yavaşça ayağa kalktım. Mutfağa ilerledim. Yaptığım şeyleri tabaklara koymakla uğraşacaktım. ''Bende sana yardım edeyim'' dedi Elif. Başımı salladım. ''İyi olur.'' O
''Bende geleyim'' dedi Pınar ardından ise bu teklif Damla'dan gelmişti. Zeynep de kalktı. Tüm hanım kadro olarak mutfağa ilerledik. O kadar çok kişiydik ki umarım tabak yeterdi. ''Ee'' dedi Pınar ''Alparslan komutan ile nasıl tanıştınız?'' Buraya çalışmaktan çok dedikodu için gelmiştiler bence ama bozmadım. ''Askeri eğitim görürken karşılaşmıştık.''
Deniz ''ben anlamadım siz özel olarak şey için gelen değil misiniz?'' Bir süre düşündü ardından ''denetleyici''
''Bir zamanlar güya asker olacaktım. Eğitimimi bitirdikten sonra direk bu mesleğe geçiş yaptım.'' Başını anladım dercesine salladı Deniz.
''Sevim ile tanışıyorsunuz demek'' bu sefer onu kötüleme isteğime engel olamadım.
''Malesef'' diyerek dudak büzdüm. Bir yandan da çayları doldurmaya başladım. ''Tanışmışlığımız var. Yetimhanede bir süre beraber büyüdük.''
''Çok zor olsa gerek yetimhane'' dedi Zeynep
''Öyle malesef özellikle de evlat edinilmediyseniz'' kimse bu konuda daha fazla ağzını açmadı. Elif konuşmaya başladı bu sefer de ''Ee siz anlatın bakalım'' Zeyenp'e döndü. ''Sizin hikayeniz nasıl başladı?''
''Arkadaşlarımız yardımıyla tanıştık.''
''Ee Pınar siz'' diye sordum bu sefer bu anı hatırlayınca yüzünde bir gülümseme oluştu. ''Mahalle kavgasında'' durduk. Elif ile birkaç saniye ona baktık. Ardından ''ne?'' döküldü ikimizin de ağzından diğerleri güldü.
''Biz de ilk öğrendiğimizde böyle bir tepki verdik.''
''Ee nasıl oldu tam olarak''
''Bir mahalle kavgasında her zaman mutlaka bende katılırdım. O da bir asker olarak görevini yapıp ayırmaya çalışmıştı. İşte bizde o zaman tanışmıştık.''
''Romantik bir başlangıç'' dedim gülerek
''aynen'' diyerek beni onayladı Elif
Tabakları ikişer ikişer içeri taşıdık. Çocukların yiyeceklerini masaya koyduk. Bir süre sonra oturduk. Konuşan Koray oldu. ''Elinize sağlık yengecim lezzetli olmuş.'' dedi.
Diğerleri de onayladı. Timinin çay seveceğini düşünerek bir paket çay almıştım. Sanırım iyi yapmıştım. "Afiyet olsun" demekle yetindim.
Herkes öylece konuşurken bir anda Ege tabağındaki keki Mavi'ye verince Alparslan bildiğin kükredi. "Hayırdır aslanım ne yapıyorsun?"
Ege, Alparslan'a ona kükremiş gibi cevap verdi. "Mavi kek istemişti ben de o yüzden şey ettim."
"Ney ettin Ege?" Herkes ciddiyetle ona bakarken Orhan'ın kahkahası ile herkes ona döndü.
"Komutanım bence ileride güzel dünür oluruz ha" bu kıskanç adama bu söylenir mi?
Alparslan sinirle ona bakarken ben ise bir Orhan birde Zerrin arasında gidip geldim. Bence biraz eğlensem sıkıntı olmazdı. "Bence harika olur" diyerek ortaya bombayı attım.
Alparslan bu sefer sinirle bana döndü. Ben ise omuz silktim. Çok umurumdaydı. "Ege benim gözüme şimdiden girdi. Benden tam puan aldı hatta"
"Hazal" dedi Alparslan sinirle dişlerini sıkarak
"Efendim Alparslan" dedim normal bir tonda ama artık bu gerginlik kolay kolay atılmazdı.
"Komutanım bak yengem de söylediğime geldi. Bence harika bir dünür olur bizden"
Orhan bence eceline yürüyordu. Ortamda ölüm sessizliği vardı. ''Yok Orhan bir sus Allah aşkına'' diyen Zerrin'den ses geldi. Herkes bu sefer de ona kesildi. Alparslan sinirden gözü dönmüş bir şekilde bakarken ben ise çayımı alıp keyifle içtim. Herkes bu gerginlikte nasıl rahat olduğumu sorguluyordu ama işte bende böyleydim.
''Yirmi yıl sonra konuşalım bence''
''Bencede'' diyerek bana katıldı Zerrin.
Bu Alparslan'ın sinirini geçirecek değil ama işe yaramayacak bir şey yapacaktım. Ben onu tanırdım bu hamlemden sonra bana sinirlenecek ve direk lavaboya yüzünü yıkamaya gidecekti. Herkes pür dikkat Alparslan'a bakarken onu daha fazla rezil edecek bir şey yaptım.
Tabağını elime alıp kurabiyeyi hızlıca ağzına tıkıştırdım. ''Afiyet olsun'' dedim. Çiğnemek zorunda kaldı. ''Hazal'' dedi ağzına tıkılmış kurabiye ile, durmadım ağzına bu sefer poğaçayı da tıktım. Bunun üzerine yaprak sarmalarının hepsini ağzına tıktım. Bir hışımla ayağa kalktım. Bunun üzerine Orhan yerine sindi. Kartal timi hızla ayaklandı. Alparslan'ın sinirinden korkuyordular ama bu sinirin nasıl etkisiz hale geldiğinden haberleri yoktu. Orhan'a ters bir bakış attı. Ardından lavaboya doğru ilerledi. Herkes ona korku ile bakarken odadan ayrıldı.
''Herkes vaziyet alsın'' dedi Tuna
''Bitirecek komutanım sizi'' dedi Koray
''Komutanım kaçmanızın tam vakti''
''Komutanım hakkınızı helal edin''
''Komutanım sizinle çalışmak bir şerefti.''
Bu lafları duyunca gülmeden edemedim. ''Hiçbir şey yapmayacak, birazdan buraya tıpış tıpış gelip hiçbir şey olmamış gibi oturacak'' bu sefer herkesin bakışı bana döndü.
''Yengecim emin misiniz?'' Dedi Karan
''Yenge bakın siz sinirini bilmezsiniz belki-'' Kaan diyordu ki içeriye Alparslan girince susmak zorunda kaldı. Herkes korku içinde ona bakıyordu. Herkes nasıl bir hamle yapacağını beklerken Alparslan yaklaştı, herkes gözünü ona dikti. İfadesiz yüzü derin bir nefes verdi. Herkesin korkusu daha da arttı. Ardından Alparslan gelip yanıma oturdu. Demiştim.
Herkes öyle bir şaşkınlıkla Alparslan'a bakıyordu ki buna da gülmeden edemedim. Bu timi sevmiştim.
''Komutanım'' dedi Tuna ''Nasılsınız?''
Alparslan tabağındaki kekten ısırık aldı. Yüzünü buruşturdu. ''Bu kek güzel olmamış.'' Herkes derin bir nefes verirken ben bu sefer sinirle ona döndüm.
''Anlamadım.'' O ise büyük bir sakinlikle ''güzel yapamamışsın''
Yemeklere olan hassasiyetimi iyi bilirdi. Bu seferde ben sinirliydim ama benim sinirimi hiçbir şey geçiremezdi. Dirseğimle koluna sertçe vurdum. Yüzünü buruşturdu. ''Zıkkım ye köpek''
Köpek dediğim için bana kötü kötü baktı. Ardından önüne dönüp ''ee neden öyle bakıyorsunuz?''
''Komutanım siz iyi misiniz?'' Dedi Tuna
''İyiyim'' dedi Alparslan ''neden iyi olmayayım?''
''Böyle şeyler olduğunda genellikle böyle tepkiler vermez. Ortalığı ayağa kaldırırsınız''
Alparslan tam bir şey söyleyecekti ki bu sefer konuşan Elif oldu.
''Öyle mi? Ben zamanında çöp kovasını apartmandan üstüne dökmüştüm. Öyle bön bön bakmıştı.'' Etrafta derin bir sessizlik ardından yüzünü iğrenir gibi yaptı. ''Leş gibiydi.''
Salondan gelen sessizlik ve benim keyiflenmem ''doğru'' diyerek Elif'i onayladım. ''Yaşandı.''
Herkesten büyük bir sessizlik ve Elif'in sırıtışı ardından Deniz ''eniştenize olan sevginiz inanılmaz''' dudak büzdü.
''Kendisinden nefret etmekte bir numarayım.'' Doğruydu, Alparslan benim peşimde sürünürken onu az pişman etmemişti.
''Sen sussana baldız'' dedi Alparslan sinirle
''Aa noldu ya rezil mi oldun eniştecim?'' Numaracıktan dudak büzdü. ''Tüh'' ben kardeşime hayrandım. ''Aa bu arada ben şeyi söylememiştim değil mi?'' Derken Alparslan bu sefer de böldü.
''Karan yazık sana da kardeşim bu yelloz yüzünden de zamanında az dayak yememişsin. Günlerce hastanede yatmışsın. Birde o zaman sekiz yaşındaymışsın nasıl başardın beş yaşındaki çocuklardan dayak yiyip hastanelik olmayı'' Bütün günah bildiğin Karan'a kalmıştı. Üzülmüştüm şimdi çocuğa
Herkes ona baktı. Gülmek istiyor ama gülmelerine engel olamıyor gibiydiler.
Geri kalan vakitte oldukça normal geçirdik. Yemekler yendi, çaylar içildi, askerlik anıları anlatıldı ve herkes yavaş yavaş kalktı. Ardından gün bitti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
56.52k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
72 Bölümlü Kitap |