48. Bölüm

48 (Seçim)

Melis Dreamer
happy_dreamer

"Burası benim krallığım." diyerek şaşırmış bir ifadeyle mırıldandığımda Bernard gülümseyerek onayladı.

"Elbette Katherine burası senin krallığın." fazlasıyla neşeli bir ses tonuyla konuştuğunda ben de onun gibi gülümsemeye çalıştım. "Şimdi ise gitmekte özgürsün."

"Teşekkür ederim." kuru bir sesle bunu söylediğimde aslıda gerçekten teşekkür etmediğim ortada olan bir gerçekti. Uzun süre zarfında özgürlüğü kovalamıştım ben. Özgürlüğüm ise ben kovaladıkça kaçmıştı benden. Tam yakalamayı başardım dediğim zaman ise her seferinde ellerimden kayıp gitmişti.

Şimdi ise özgürlüğüm, hiç beklemediğim bir anda bana kendisi gelmek istiyordu. Peki ben bu sefer özgürlüğü istiyor muydum? Ben özgürlüğü karşılamaya hazır mıydım?

O denli alışmıştım ki... Onu kovalamaya, onun elde edebilmek için tüm benliğimle mücadele etmeye... Şimdi ise durum bambaşkaydı. Artık yazgımı kabullenip her şeyden vaz geçmiş bir haldeyken şimdi ise o bana gelmek istiyordu. Bilemiyorum, belki ben yanlış düşünüyordum. Belki de ben olayları fazla irdeleyerek zora sokuyordum.

Ancak cevabımı vermeden önce yapmam gereken bir şey vardı.

"İznin olursa ona veda etmek istiyorum." dediğim sırada bakışlarımı Kaden'a yönelttim. Onunla son bir kez konuşmak istiyordum en azından.

"Elbette prenses veda edebilirsiniz." onaylayarak kafa salladığında gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı. Sanki Kaden'ın olabildiğince acı çekmesini istiyordu. Zaten böyle bir amacı olmasaydı Kaden'ın önünde değil de sonrada göndermeyi teklif edebilirdi.

"Sonuçta güçlü bir maziniz var." arkamdan imalı bir ses tonuyla konuştuğunda umursamadım. Sonuçta bu Kaden'la beni ilgilendiren bir durumdu bütün yaşanalar.

Yavaş adımlarla ona doğru yürürken yeşilleri yalnızca benim üzerimdeydi. Sert bakışlarıyla beni süzerken çıplak olduğu için kendimi biraz rahatsız hissediyorum. Aşağılara bakmamaya özen göstererek yanına doğru ilerlemeye devam ettiğimde şişkin olan pazularının daha da şiştiğini ve damarlarının da aynı şekilde belirginleştiğini görebiliyordum.

İnsan olmasına rağmen hala daha fazlasıyla güçlüydü. Bazen ejderhayla kavga ettiğim zamanlarda onun benim gibi insan olduğunu hayal ederdim. Sonrasında ise onu güzelce dövdüğümü düşünür, bundan keyif alırdım.

'Demek bana bağırdın ha şimdi seni döveceğim!'

'Acıyın bana prensesim lütfen özür dilerim.' o ise bana ağlayarak yalvarırdı sonra onu tek elimle tutup kaldırırdım ve iyice bir döverdim. Elbette bunlar benim hayalimde olan senaryolardı.

Şu anda ise hayalini kurduğum gibi olmadığı aşikardı. Bu durumda onu dövemeyeceğim ortada olan bir gerçekti.

"Gidecek misin?" yanına vardığım anda parlak yeşil gözlerini benim gözlerime dikti ve hiddetle bunu sordu.

"Sence?" diye mırıldandım. Öfkesini görmezden gelirken. Ortada olan bir gerçeği sorması oldukça saçmaydı.

"Gitmene izin vermeyeceğimi biliyorsun değil mi?" sert bir şekilde bunu sorduğu anda alaycı bir ifadeyle gülmeden edemedim. Dört tane goblin tarafından bu şekilde tutuluyorken söylediklerini yapmasının imkanı olmayacaktı.

"Ama şu an bana karışabilecek durumda değilsin." gözlerimi hafifçe kısarken ona meydan okuyan gözlerle baktım. Her ne kadar ejderha olduğu zamanlarda kimsenin ona karşı bir şansı olmasa da şu durumda o da yenilmişti.

"Her halükarda ne olursa olsun nereye gidersen git seni bulurum." öfkeyle harmanlanmış parlak yeşilleri bir an için beni ürkütücü bir şekilde süzerken fazlasıyla kızdığımı hissettim. Her şeye rağmen beni tehdit etmeye devam edebiliyordu. O kendini ne sanıyordu ki?!

Öfkeyle yanan yeşillerine son bir bakış attım ve söylediğine cevap verme gereği duymadan ona sırtımı dönerek yürümeye başladım.

"Benden gitmene asla izin vermeyeceğim Katherine!" aniden arkamdan tüm gücüyle haykırdığını duymamla birlikte arkamdan gelen boğuşma sesleri olduğum yerde duraksamama sebep olurken geriye dönüp bakma ihtiyacı hissetmiştim.

Bu sefer gerçekten de fazlasıyla kızmıştı. Zira askerler onu olduğu yerde tutamıyorlardı.

Aniden Bernarda önümden geçip onun yanına doğru yöneldiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamadığım için kaşlarımı çattım.

"Bu kadar yeterli Kaden." aniden ejderhanın üzerine toz gibi bir şey fırlattığında ejderha acıyla haykırarak yeniden dizlerinin üzerine düştü. Goblin askerleri ise fırsattan istifade ona yumruklarını indirmeye başlamıştı. Kaden ise hiç bir şey yapamıyordu. Bernard'ın onun üstüne fırlattığı toz her ne ise onu güçten düşürmüştü.

İçler acısı durumuna daha fazla dayanamazken bakışlarımı diğer yöne çevirerek olanları görmeyi istemedim ancak nafileydi çıkan yumruk sesleri hala kulağımı dolduruyordu.

O an yalnızca bir kaç saniyede fikrimi değiştirdim.

Kargaşaya sebep olduğu için herkesin odağı hala Kaden'ın üzerindeyken koşar adımlarla yürüyerek elinde iksiri tutan askerin yanına ulaştım. Onun da dikkati dağılmış bir haldeyken Bernard'ın bahsettiği iksiri elinden çekip almam hiç de zor olmamıştı.

Asker goblin hemen şaşkınlığını atarak bana müdahale etmek üzereydi ki bir dolu iksiri kafamdan aşağı boca ederken ne yaptığımdan ben de pek emin değildim doğrusu.

Ancak Kaden orada acı çekerken bunun olmasına kalbim el vermemişti ne yazık ki. O beni kendine tutsak etmişti belki ancak ben onun goblinlere tutsak olmasına izin vermeyecektim.

İksiri dökmemle birlikte hissettiğim tek şey vücudumu kaplayan güçlü bir yanma olmuştu. Sanki vücudum var olmayan ateşlerin arasında cayır cayır yanıyordu.

Çığlık attım. Canım çok yanıyordu.

"KATHERİNE" yerde kıvrandığım esnada ejderhanın adımı haykırdığını işittim. Ancak hiç bir şeyi göremeyecek kadar acı duygusu ağır basıyordu.

Sonrasında ise vücudumun karıncalanmaya başladığını ve büyüdüğünü hissettim. Gerçekten çok tuhaf bir histi. Hissettiğim dehşet verici acı aniden yok olmuştu. Normal olan vücudum bir anda bir bütün olarak uzamaya ve genişlemeye başlamıştı. Üzerimde ki elbisemde bedenimle birlikte büyürken belli bir noktadan sonra sonunda bunun durduğunu hissettim.

Derin nefeslerimin arasında gözlerimi araladığım an benden metrelerce aşağıda olan goblin askerleri, Bernard ve Kaden'ın şaşkın bakışlarıyla karşılaştım.

Şu an içinde bulunduğum durum fazlasıyla beklenmedikti. İksirin işe yarayıp yaramayacağı bile belli değilken ben aptalca bir işe kalkışarak tüm iksiri başımdan aşağı dökmüş ve şu anda da herkesten kat kat büyük bir konumdaydım. Ve de en önemlisi güçlü...

"Katherine bunu neden yaptın? Bernard'ın şaşkın sesi bozuk aksanına da yansımışken gülümsemeden edemedim.

"Sence cevabı belli değil mi?" alaycı bir ifadeyle sorduğum soruyla birlikte cevap vermesini bile beklemeden konuşmama devam ettim.

"Kaden'ı rahat bırakacaksınız hemen!" sert bir sesle emir verdiğimde Bernard'ın bakışları değişti.

"Bu durumda düşmanımız olmak istiyorsun öyle mi Prenses Katherine?" şu an olanları kendine yediremediği aşikardı. Daha deminki zafer kazanmış ifadesinden geriye zerre kalmamışken öfkeli bir sesle haykırdı.

"Askerler saldırın!" kendi dilinde söylediği sözlere karşın askerleri üzerime doğru gelmeye çalışırken hepsini ellerimle ittirerek sağa sola savurmaya başladım. Onlardan en az üç kat daha büyüktüm. Bana karşı hiç birisinin tek bir şansı bile yoktu. Ancak fazla zarar vermekten kaçındığım için bir şekilde kalkıp yeniden saldırmayı deniyorlardı.

Kaden'da o sırada başında ki askerlerin boşluğundan faydalanarak onlarla kavga etmeye başlamıştı.

Durum gereksiz yere uzayınca fark ettim ki bu böyle olmayacaktı. Boşu boşuna enerjimi harcıyor gereksiz yere aynı şeyleri tekrarlıyordum.

Ani bir hamleyle Bernard'a uzandığımda kaçmasına fırsat vermeden onu elime almıştım.

Bana ölümcül bakışlar atarken bu durumdan kesinlikle memnun olmadığını biliyordum. Ancak umurumda değildi.

"Katherine sen gerçekten başına bela almayı seven bir kızsın." dişlerinin arasından tehditkâr bir sesle konuştuğunda şirince gülümsedim. Ne diyebilirim ki? Söylediklerinde haklıydı.

"Askerlerine durmalarını söyle yoksa seni yok ederim Bernard." bakışlarımı ve ses tonumu olabildiğince sert tutarken artık gerçek anlamda korkutucu olduğumun farkındaydım. Daha bir kaç dakika öncesine kadar buranın en güçsüzü ve savunmasızı olmama karşın şimdi ise devran dönmüştü!

Bernard benim söylediğimi zoraki bir şekilde tercüme ettiğinde bütün askerleri durmak zorunda kaldı. Ancak Kaden hala daha sinirini çıkartmak istercesine bir askeri dövmekle meşguldü. Dövdüğü askerin onun zorla kolunu tutarak baskılayan asker olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Evet şimdi içinizden biri soyunsun!" sesli bir şekilde bunu söylediğimde askerler ne söylediğimi anlamadığı için öylece bana bakarken Kaden ise söylediklerimi duyduğu an kaldırdığı yumruğu havada asılı kaldı. Hadi ama bunu neden söylediğimi anlamış olması gerekiyordu!

"Ne?" diye soludu avcumun arasında minik bir oyuncak gibi tuttuğum Goblin Prensi.

"Dediğimi duydun bunu tercüme et hadi bakalım Bernard!" dedim kendimi ondan üstün gördüğümü belli edercesine yukarıdan bakarken. Zavallı Bernard'cık başka seçeneği olmadığı için söylemek zorunda kaldı.

"Pekala." diye mırıldandı ve söylediklerimi kendi askerlerine çevirdi. Şimdi askerler de şaşkın bir ifadeye bürünmüştü. Cidden bir dolu ahmağın arasında kalmıştım ben!

"Sen oradaki soyun hemen!" boşta kalan elimle içlerinden birini işaret ederek emir verdim. Asker bir an için şaşırdı ve eliyle kendini gösterdi. Kafa sallayarak onayladım onu. Ne demek istediğimi çeviri olmadan da anlamayı başarmıştı. Ne kadar da akıllı bir askerdi ama(!)

Sonunda asker üzerindekileri çıkarmaya başladığında Kaden'a dik dik baktım sonunda ne demek istediğimi anlayabilmişti. O yüzden askerin yanına giderek elinden kıyafetleri aldı.

Giyinmeye başladığında ben de Bernard'ı yere bırakmaya karar verdim. Bu kadarı yeterliydi sanırım.

"Pekala Bernard bir daha böyle bir saçmalık yapmayacağına inanıyorum." onu ciddi bir ses tonuyla konuşarak yere bıraktığım anda hızlı adımlarla benden uzaklaştı.

Ne yapmaya çalıştığını anlayamadığım için şaşkın bir ifadeyle ona baktığım sırada yere başka bir taş atarak yeni bir portal açılmasını sağladı.

"Sen öyle san Katherine." dediğinde ne yapmayı amaçladığını çoktan fark etmiştim.

Gözlerim büyürken o ise kendinden emin bir ifadeyle gülmeye başlamıştı bile. Açtığı portaldan akın akın askerler gelmeye başladığında hemen Kaden'a uzanarak onu elime aldım ve olabildiğince hızlı adımlar atarak oradan uzaklaşmaya başladım.

Ormanda saklanma ihtimalim daha yüksek olduğu için ağaçların sık olduğu yere gitmeyi tercih ettim.

"Hey bekle daha o Goblin Prensi bozuntusunu dövemedim bile." Kaden aksi bir ses tonuyla konuşurken ben ise ormanda ağaçların arasında nereye saklanabileceğimi düşünüyordum.

"Görmüyor musun daha bir sürü asker getiriyor portalıyla! Bir de onlarla mı uğraşalım yani?!" sinirli bir ses tonuyla söylendiğim esnada hala daha hızlı adımlarla yürüyordum. Ormana kaçmam umarım düşündüğüm gibi işe yarardı da askerler bizi bulmayı başaramazdı.

Ejderha ise içinde bulunduğu durumun farkında değilmiş gibi hala daha dövüşmekten, askerlerle savaşmaktan bahsediyordu.

"Onlara haddini bildirmem lazımdı!" yüzünde sert bir ifade varken öfkeli sesini işittiğimde içinde tuttuğum avcumu havaya kaldırarak Kaden'ı tam gözlerimin önüne getirdim.

"Zaten beni istemiyor muydun? İşte buradayım." ikna olmasını istercesine gözlerinin içine bakarken o da gözlerini gözlerimden ayırmadan bakıyordu. Yalnızca bir kaç saniye için sakinleştiğini sandım. Ancak yanılmıştım...

Bir an için silkindi ve sonrasında bakışlarını diğer yöne doğru çevirdiğinde ise yine aksi bir ses tonuyla konuşmaya devam ediyordu.

"Ama prensesimi kaçırdığı için o Bernard bozuntusunu lime lime etmem gerekiyordu."

Gözlerimi devirdim. Tabi ben müdahale etmeseydim onu haklayacakmış da ben araya girerek onu engellemişim gibi davranıyordu.

"Onu öyle küçük parçalara ayıracaktım ki ortada zerresi bile kalmayacaktı."

"Bu kadar yeter Kaden!" hala daha söylenmeye devam ettiğinde sonunda dayanamayarak ben de sert bir ses tonuyla konuştuğumda bunu beklemediği için bana neden sinirlendiğimi sorgularcasına baktı.

"Hayatını kurtardım işte. Daha ne istiyorsun?!" dedim ben de onun gibi aksi bir sesle konuşurken. Sonunda beni de çileden çıkarmayı başarmıştı.

"Benim biricik prensesim... Haklısın sen olmasaydın zor durumda kalırdım." fazlasıyla kızdığımı fark edince sonunda saçmalamayı bırakabildi. Onun yerine flörtöz bir şekilde bana sevgi sözcükleri söylemeye başlamıştı.

"Beni o durumda bırakıp gitmeyeceğini biliyordum Katherine'im." aşık bir şairmiş gibi konuşurken yalnızca bir kaç dakika önce onu orada bırakıp gideceğimi sandığı anda ki haykırışları ve tehditleri hala daha kulağımda yankılanıyordu.

"Elbette seni o halde bırakıp gidemezdim." dedim ben de onun sözlerine karşılık olarak romantik bir şekilde gözlerimi kırpıştırırken. Sevgi dolu bakışlarını ben de aynı şekilde karşılık veriyordum(!)

"Sonuçta senin de ödemen gereken bir bedel var!" aniden bunu söylediğimde şaşırırken konuşmak için ağzını araladı ancak sözünü keserek kendi konuşmama devam ettim.

"Bana defalarca kez yalan söyledin... Gözümün içine baka baka beni kandırdın!" sert bakışlarımı gözlerinden ayırmazken bu sefer onun benim elime düşmüş olmasının verdiği rahatlıkla o malum soruyu sordum.

"Sence cezan ne olmalı Kaden?!"

 

Bölüm Sonu

Bölüm : 29.03.2025 12:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...