"WİLLİAM!" sesim benden bağımsız bir şekilde yüksek çıkarken ağlamaklı gözlerle ona baktım.
Gözlerime dolan yaşların bir kaç damlası çok geçmeden özgürlüğüne kavuşmuştu. Onca zaman geçmişti... Bana geçen onca zamanda bin bir duygu yaşatmışken ejderha, şimdi ise onun gönlümü çalan adamın da ta kendisi olduğunu öğreniyordum. Ne hissetmeliydim? Ne düşünmeliydim ben?!
"Ağlama..." fısıltılı sesi kulaklarıma dolarken ağzımdan minik bir hıçkırık firar etti. Nasıl ağlamayabilirdim ki? Şu durumda ağlamayı en çok hak eden kişi bendim. Nasıl kendimi durdurabilirdim?!
Elini yavaşça kaldırarak yanağıma koydu. Göz yaşlarımla ıslanan yanağım soğuktu, onun sert avuç içi ise sıcacıktı. Bir an için birbirimize ne kadar tezat olduğumuzu düşündüm yalnızca. O her şeye rağmen hala güçlü kalabiliyorken ben ise en ufak bir darbede yıkılıyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi, yıkılmıştım.
"Ben üzgünüm Katherine." sesinde duymuş olduğum pişmanlık o kadar barizdi ki bir an için buna inanmayı ve her şeye rağmen onu affedebilmeyi istedim.
Beni gözümün içine baka baka kandırırken, beni zor duruma düşürdüğü anlar yüzünden, bana bağırıp çağırdığı için, bir dolu insana zarar verdiği için kesinlikle fazlasıyla pişman olmuştu değil mi?
"Hayır William..." bir an duraksadım. Gerçek adı neydi peki? Sadece bir saniye için merak ettim ve sonra kendime kızdım. Bunun bir önemi yoktu benim için! "Ya da Kaden." diye söylendim gözlerinin içine bakarken.
"Sen üzgün değilsin ve hiç bir zaman da üzgün olmadın." aniden öğrendiğim tüm bu gerçekler yüzüme olanca ağırlığıyla çarpmış, canımı olabildiğince acıtmıştı. Şimdi ise sıra bendeydi ben de onun yüzüne tüm gerçekleri vuracaktım.
"Sen hep kendini düşünen bencil bir ejderha oldun... Bencil bir adam oldun!" derken sesimi kontrol edememiştim bile. O ise bana parlak yeşil gözleriyle bakıyor, hiç bir şey demiyordu.
"Sen bencilsin o yüzden de üzülmezsin. Sen yalnızca kendini düşünürsün, her zaman yaptığın gibi." sonlara doğru sesim kısılırken yanağımda varlığını sürdüren sıcak avuç içini daha fazla hissetmemek ümidiyle kafamı diğer yöne doğru çevirdim. Gözlerini görmek istemiyordum. Parlak yeşilleri, her şeye rağmen hala daha bana bu denli anlamlı bakarken gözlerini görmeyi istemiyordum!
"Hayır tüm bunlar seni düşündüğüm içindi! Ben yalnızca hep seni düşündüm Katherine, benim prensesim... İnan bana!" sesi acı çektiğini belli ederken tekrardan ona bakmam için eliyle çenemi kavradı. Gözlerimiz buluştuğunda ise ikimizin gözlerinden tek bir ortak duygu vardı.
O duygu da kederdi!
"Vay canına ne kadar dokunaklı bir an."
Aniden duyduğum sesle birlikte irkilirken Bernard ve askerlerini tamamen unuttuğumu fark ettim. Aynı zaman dilimi içerisinde askerler hızla William'ı üzerimden çekerlerken o ana kadar üzerimde çırılçıplak bir şekilde uzandığını da unuttuğumu fark edebilmiştim. Herkesin gözü önünde, o kadar konuşmayı ejderha benim üzerimde çıplak bir halde sere serpe uzanmış bir durumdayken yapmıştık.
Bunu fark etmemle birlikte karşıdan ne denli tuhaf bir görüntü oluşturacağını düşündüm. Sonrasında buz gibi olan yanaklarımın kızarmaya başladığını hissettim.
"Katherine iyi misin?" derken yerden kalkmam için Bernard bana elini uzatmıştı ancak onun elini tutmadan kendim ayağa kalkmayı tercih ettim. Şu durumda zaten yeterince allak bullak olmuştum.
"İyiyim." bu koca bir yalandı hala daha akan göz yaşlarımı yavaşça silmeye çalışıyordum. Ancak bu pek mümkün olmuyor, hemen yerine yenisi geliyordu gözlerimden. Göz yaşlarımın durması ümidiyle gözlerimi sıkıca birbirine bastırdım.
İlk defa bu denli üzüldüğümü ve hayal kırıklığına uğradığımı hissetmiştim. Şu zamana kadar yaptıkları arasında en kötüsü buydu sanırım. Beni bu kadar önemli bir konuda kandırmasını beklemezdim. Bana yaşatmış olduğu en büyük hayal kırıklığı buydu.
"Ah zavallı Katherine..." yanaklarıma dokunan ellerle birlikte yumduğum gözlerimi araladım ve bu sefer de Bernard'ın hüzünlü bir şekilde bakan gözleriyle karşılaştım.
"Dokunma ona!" arkamda gelen haykırma sesini umursamamaya çalışırken bakışlarımı Bernard'ın gözlerinden çektim.
"Ejderha seni fazlasıyla incitti değil mi?" dedi ve daha demin ejderhanın yaptığı gibi baş parmağıyla yanağıma akmakta olan göz yaşımı sildi. Şu an beni teselli ediyormuş gibi görünse de ejderhayı kızdırabilmek için bunu yaptığı ortada olan bir gerçekti ve amacına da ulaşıyordu.
"Sana ona elini sürmemeni söyledim."
Arkamdan gelen bağırış sesleriyle birlikte onun askerlerden kurtulmak için boğuştuğunu anlıyordum. Ancak zerre umurumda değildi. Artık ejderhaya ne olacağının bir önemi kalmamıştı benim için.
"Ssh Kaden eski dostum sakin ol. Yalnızca sevdiceğinle iki çift laf ediyordum."
Prens Bernard ellerini yüzümden çekerken fazlasıyla eğlendiği belli olan bir ifadeyle yanımdan geçerek ejderhaya doğru yöneldi. Sonunda ben de dayanamayarak onlara döndüğümde Kaden'ın üç asker tarafından yere dizlerinin üzerine zorla oturtturulduğunu gördüm. Çıplak olduğu için bakışlarımın malum yere kaymasına izin vermemiştim. Yalnızca yüzüne baktım.
Her an Bernard'ın üzerine atlamaya hazır bir ifadeyle ona bakarken, normalde de parlak olan yeşil gözleri bu sefer ölümcül bir parlaklığa sahipti. Ejderhayken de çok sinirlenince yeşilleri kırmızıya dönerdi şimdi ise renk değiştirmek yerine daha karanlık bir ifadeye bürünmüştü.
"Bernard bu durumdan kurtulduğum an seni öldüreceğim!" ejderhanın haykırışı kocaman ormanda yankılanırken Bernard ise umursamazca karşısında dikilmeye devam ediyordu.
Şu an ejderhayken öfkelendiği halinden neredeyse hiç bir farkı yoktu. Öfkesi o denli güçlüydü ki bir an yine ortalığı alevleriyle yakacağını düşündüm. Ancak bu mümkün değildi Kaden artık William'dı. Sıradan bir insandan hiç bir farkı kalmamıştı, güçsüzdü.
"Pekala bu kadar oyun yeter." Bernard konuştuğunda bu sefer yüzü ciddiydi.
"Kılıcımı getirin!" hiddetli bir ses tonuyla söylediği sözler bu sefer kendi dilindeydi. O yüzden bir şey anlayamamıştım.
Ta ki bir goblin askeri elinde büyük bir kılıçla çıka gelene kadar. Korkuyla gözlerim büyürken hemen Bernard'ın yanına doğru yürüdüm.
O sırada Bernard'da kılıcı asker goblinden çekerek aldı.
"Ona ne yapacaksın?" sesimin fazlasıyla endişeli bir tonda çıkmıştı. Daha demin ejderhayı umursamadığım hakkında söylediğim sözler vardı ya onların hepsini geri alıyorum! Ben ejderhayı her şeye rağmen umursayacak kadar duygularına hakimiyet kuramayan aciz biriydim.
"Sevgili Katherine yapacağım şey fazlasıyla basit aslında." bana ciddi yüz ifadesiyle bakarken ne olduğunu anlayamadan aniden Kaden'a doğru yöneldi.
Arkasında bulunan goblin askerlerden bir tanesi zorla Kaden'ın elini tutarak avcunu açması için onu zorladı.
Kaden kurtulmak için tüm gücünü kullansa da bir işe yaramıyordu. Zira onu tutan üç goblin de onun gibi iri yapılıydı. Bu haldeyken bile üç goblinle baş etmek için elinden geleni yapıyordu.
"Bernard sen bittin!" bir kez daha haykırdığında olanları korku dolu gözlerle izlemek dışında elimden bir şey gelmediği için fazlasıyla üzülüyordum.
"Uzun zamandır bu anı bekledim." Bernard hızla kılıcını kaldırdı ve Kaden'ın avcunun içine sürterek kocaman bir kesik açılmasına sebep oldu.
Kendi canım acımış kadar kötü hissederken ejderhanın avcunda ki kesikten akmakta olan koyu kırmızı kanla birlikte yüzümü buruşturdum. Ancak Kaden'da canının acıdığını gösteren herhangi bir tepki olmamıştı yalnızca ölümcül bakışlarını Bernard'dan ayırmıyordu.
"İksirimi yapmak için tek eksiğim ejderha kanıydı." kendinden emin bir ifadeyle konuşan Bernard sonrasında goblin askerlerden birinin getirdiği iki el büyüklüğünde ki kaseyi ejderhaya uzatarak içine kanının akmasını sağladı. Bu sırada Kaden bunun olmaması için büyük bir çaba göstermişti. Ancak arkasından tutan goblin asker Kaden'ın elini çekmesine izin vermedi.
"Yemin ederim Bernard akıttığın kanımın her damlasını sana ödeteceğim."
"Elette Kaden bunu yapacaksın(!)"
Ejderha hiddetli bir şekilde bağırırken Bernard alaycı bir tavırla onunla dalga geçmeye devam ediyordu. Eminim ki ikisi birbirleriyle dövüşselerdi Kaden, Bernard'ı öldürene kadar durmazdı. Ançak şu durumda bu pek mümkün gözükmüyordu. Zira ejderhanın üç tane goblini atlatması bu durumda imkansızdan da öteydi. Ayrıca hazırda bekleyen en az on tane daha goblin askeri vardı. Hepsiyle baş etmesi mümkün değildi.
Sonunda bir miktar kan aktığında Bernard cam kaseyi Kaden'ın önünden çekti ve heyecanla konuştu.
"Artık güç bende olacak sonunda iksirim hazır!"
Neden bahsettiğini bilmediğim için bu denli sevinmesine ve heyecanlı oluşunu anlamlandıramamıştım. Bir an duraksadı ve mutlu bir şekilde yüzüme baktı.
"Katherine iksir sayesinde bu diyarın hakimi ben olacağım!"
Kendinden emin ifadesi moralimi bozarken bir an için beni yalnızca Kaden'ın kanını elde etmek için kaçırdığını ve sonunda amacına ulaştığını düşündüm.
Bakışlarımı yerde çıplak bir halde dizleri üzerinde duran ejderhaya kaydığında onun da gözlerinin benim üzerimde olduğunu fark ettim. Zaten o anda ikimizin de gözleri birbiriyle buluşmuştu. Bana o kadar hüzünlü bir ifadeyle bakıyordu ki yeniden ağlamama sebep olacak kadar etkilenmiştim.
"Bunu neden yapmak istiyorsun?"
Bernard'a sorduğum doru belki biraz saçmaydı ancak yerde çaresizce bekleyen Kaden'la daha fazla göz teması kurmaya yüreğim el vermedi.
"Güç Katherine."
Ciddi bir ses tonuyla sorumu cevaplarken bu soruyu sormamı garipsemiş gibi gözüküyordu. Belli ki herkesin güç istediğini sanıyordu kendisi gibi. Ne yazık ki herkesin onun kadar güç peşinde koşup birilerine boşu boşuna zarar veremeyeceğinin farkında değildi.
"Daha fazla güce kim hayır diyebilir ki?"
Düşündüğüm her şeyi tek bir sorunun içine sığdırmayı başarmıştı. Ancak ben bir şey demeden yalnızca kafa sallamakla yetindim. Artık konuşacak pek fazla bir şey kalmamıştı sonuçta.
"Gücüm sayesinde bu boyutun hakimi ben olacağım!" derken yaşadığı güç zehirlenmesini belli edercesine sesi yüksek çıkmıştı. Derin bir nefes alarak onun bu tuhaf tavırlarını görmezden geldim. Çünkü aklımı kurcalayan daha önemli bir sorunum vardı.
"Ejderhaya ne olacak peki?" diye sorduğumda bir an için yüzünden şaşkınlık ifadesi geçti sonrasında omuz silkerek pişkince sırıttı.
"Onun için her şeye rağmen endişeleniyorsun değil mi Katherine?" aslında o da benim gibi cevabını bildiği bir soruyu sormuştu. Cevap belliydi evet endişeleniyordum!
"Sadece ona ne olacağını bilmek istiyorum ekselansları... O kadar."
Ancak geçiştirmek maksatlı sade bir yanıt vermeyi tercih ettim. Bernard'a gerçek duygularımı anlatmak zorunda değildim.
"Pekala cevabı basit iksirim için bana kanını bahşedecek." derken bakışlarını benden alarak ejderhaya yöneltti. "Her istediğim an ve her zaman..." dedi söylediği kelimeleri vurgulayarak. Ejderha o sırada hırlamış yeniden kendini zor zapt ettirecek bir şekilde hareket etmeye başlamıştı. "Ölene dek!"
Sonunda başka bir goblin asker daha müdahale etmek zorunda kalmıştı. Ejderha bu sayede durmak zorunda kaldı.
"Sana gelince gitmene izin veriyorum Katherine." dediğinde bir an duraksadım. Bunu istiyordum ancak şu an istediğimden pek emin değildim. Ejderhayı bu halde bırakmaya içim razı gelecek miydi?
"Yaptığın iyilik karşılığında bu ödül senin olacak." elindeki iksirini askerlerden birine verdiğinde istemsizce bakışlarım Kaden'a kaydı. Neler olduğunu anlamaya çalışır bir ifadeyle bizi seyrediyordu. Olanları anladığında ise vereceği tepkiyi tahmin etmek dahi istemiyordum.
Bernard, çantasından bir taş çıkardı ve yere bıraktı. Bilmediğim dilde sözcükleri sıraladığında taş ortaya kocaman bir girdabın çıkmasına neden olmuştu. Kendi etrafında hızla dönen girdap sonunda yavaşlayarak normal bir hızla dönmeye başladığında ise girdabın ortasında bir görsel oluştuğunu fark ettim. Anlayabilmek için gözlerimi kısarak baktığımda ise tüm ihtişamı ve güzelliğiyle kendi krallığımı gördüm.
Bölüm Sonu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.29k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |