Düşündüm düşündüm ve düşündüm... Ejderhanın bana yaptıklarını, bana hissettirdiklerini, beni sevmesini, pençeleri arasında uyuduğumu, iri cüssesine tezat olacak bir şekilde kuş tüyü kadar hafif olan dokunuşlarını, birlikte güldüğümüzü, nadir de olsa benim ona olan sevgimi gösterdiğim zamanları, ben de etkilenişi, ona karşı hissettiğim tuhaf bağlılığı ve de sevgiyi düşündüm.
Sonrasında ise beni zorla buraya getirdiği an aklıma geldi. Bana yaşattığı olumsuz şeyler, bana zarar vermesi, kızması, bağırması, beni tehdit etmesi ve en önemlisi de bir sürü insanın canını alması. Hatta neredeyse beni de dumanıyla zehirleyerek öldürecekti!
Sabahın ilk ışıklarına kadar uyuyamadığım için düşünmeye devam ettim. O sırada William'ı bile düşünmüştüm. Ona ne olduğunu da çok merak ediyordum aslında. Beni ejderha kadar etkilemeyi başaran tek kişi vardı... O kişi de William'dı. Çok kısa bir süre de tanışmış olsak da bana farklı duygular hissettirmeyi başaran tek erkekti. Ejderhanın ki gibi parlak yeşil gözleri vardı belki de ondan dolayı ona biraz daha yakın hissetmiş olabilirdim.
Boynumda duran kolyeye elim uzanırken bunca zaman bakacak cesareti kendimde bulamadığım için biraz üzgünüm hissetmiştim. William'la yaşananlardan sonra alıp atmam gerekirken boynumdan hiç çıkarmamıştım. Ejderha zaten dibimden ayrılmadığı için ona hesap vermemek adına William'dan da hiç bahsetmemiştim.
Yavaşça elimi boynuma uzatarak kolyenin taşına dokundum taş fazlasıyla sıcaktı. Bu durum beni şaşırtırken kolyeye bakmak adına avcuma alarak yukarıya doğru kaldırdım. Taşı hatırladığımın aksine parlak yeşil renginde değil, kan kırmızısı renge bürünmüş bir haldeydi.
Bu durum fazlasıyla tuhaftı! Taşın bu şekilde renk değiştirmesi normal bir durum olmazdı. Yoksa William'a bir şey olduğunun mu göstergesiydi? Sonuçta kolyeyi bana hediye eden kişi William'dı ve taşın da onunla bir bağlantısı olabilirdi.
Her ne kadar William, beni ve ailemi kandırmış olsa da ben ona değer vermiştim. Belki de şu an yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ona değer vermeye devam ediyordum. En azından ona zarar gelmesini istemezdim. Ancak şu an bunun bir önemi yoktu. Şu an ki yaşanan durum tamamen ejderhayla ilgiliydi.
Belki de sabaha kadar bir şeyleri düşündüğüm için saçmalamaya da başlamış olabilirdim. Karar vermeden önce az da olsa dinlenmeye ve de kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı belli ki.
Yalnızca bir saat daha uyuyabilirsem eğer-
Kapının tıklatılmasıyla birlikte uykusuzluktan kıpkırmızı olan gözlerimi araladım. Hadi ama sabah daha yeni oluyor sayılırdı! Bu saatte ne olmuş olabilirdi ki?!
Arka arkaya kapı çalınmaya devam ettiğinde yataktan öfkeli bir şekilde kalkarak kapıya doğru ilerledim. Gelenin dünki hizmetçi olduğunu tahmin edebiliyordum. Ancak kapıyı bu şekilde alacaklı gibi çalmaya hakkı yoktu!
"Sen hangi akla hizmet benim kapımı alacaklı gibi çalıyorsun?!" sinirime hakim olamayarak kapıyı açtığım sırada hizmetçiyle karşılaşmayı kral Bernard'ı karşımda görmemle küçük bir şok yaşadım. Ah cidden sabahın köründe onun buraya geleceğini hiç de tahmin edememiştim.
"Günaydın agresif hanım." bana gülümseyerek bunu söylediğinde ikinci bir şaşkınlığı daha yaşamam neden olmuştu. Ona bağırmama karşın kızmasını hatta aynı şekilde bağırmasını beklerdim. Ancak gülerek günaydın demesi kesinlikle aklımın ucundan geçen bir şey değildi.
"Günaydın..." şaşkınlığımı üzerimden atmayı başardığım an cevap verebilmiştim. Şu goblinlerin prensi beni ciddi anlamda şaşırtabiliyordu.
"Daha saat çok erken değil mi? Neden buraya kadar geldiniz?" onu sorguladığımı düşünmesini istemiyordum. Ancak gelmesinden de rahatsız olmuştum. Tuhaf görüntüsünün dışında beni kaçırdığı için de sinirliydim. Aslında böyle olmaması lazımdı evime geri dönmemi sağlayacak güç ondaydı.
"Çünkü kahvaltı yapacağız ve bu sabahta ben sana eşlik etmek istedim." elini uzattığı anda bakışlarımı gözlerinden alarak büyük yeşil avcuna çevirdim. Bir an için elini tutup tutmama konusunda kararsız kalsam da yine de elimi büyük avucunun içine bıraktım.
"Pekala." bana kibar bir ifadeyle gülümsedi ve ikimiz birlikte yürümeye başladık. Aslında ona iyi davranmak gibi bir niyetim yoktu yalnızca onunla ters düşmeyi istemiyordum.
"Düşünme fırsatı bulabildin mi?" lafı dolandırmadan öğrenmek istediği soruyu sorması takdir edilesi bir durumdu. Zaten şu an için birbirimize bu kadar kibar davranmamızın tek sebebi ikimizin de birbirinden çıkarının olmasıydı.
"Elbette buldum ancak..." diye mırıldandım onun duyabileceği bir sesle. Ben bu konuyu düşünmesine düşünmüştüm. Hatta saatlerce kafa yormuştum.
"Ancak bir karara varamadım." bir ihtimal de olsa konuşurken bir cevap verebileceğimi sanmıştım. Yanıldığımı şu an anlamış oldum. Belki günler belki de haftalar geçse de bir karara ulaşamayacaktım.
"Sonuç olarak bir karara varman gerekiyor." kibar konuşmasının altında yatan öfkeyi hissettirmişti bana. Ne olacak o bir prensti. Kendimden de bildiğim üzere kraliyet ailesinin bir üyesi olduğun zaman karşı taraftan olumsuz bir yanıt almaya tahammül edemiyordun. Çoğu zaman kendi istediğinin olması gerekiyordu.
"Ekselansları, ben sizi çok iyi anlıyorum. Ben de Batı Krallığının prensesiyim-" ona açıklama yapmaya çalıştığım sırada bir anda sözümü kesti.
"Elbette Prenses Katherine Bloom... Bunu zaten biliyordum." kendinden emin bir ifadeyle söylediklerine karşın ne diyeceğimi bilemedim. Açık konuşmak gerekirse beni tanımasını beklemiyordum.
"Anladığım kadarıyla şaşırdınız." bana dönerek hafifçe gülümsedi. Evet gerçekten de şaşırmıştım. Goblin prensi, benim adımı hem de prenses olduğumdan haberdardı.
"Evet biraz öyle oldu sanırım." derken şaşkınlığımı gizleyemediğim için kendime kızdım. Aslında onun benim hakkımda bu kadar bilgiye sahip olması benim için hiç de iyi olmamıştı.
"Söylediğim gibi bizlerin sizin boyutunuza da erişimimiz var. Aslında sizin hakkınızda düşündüğünüzden fazla şeyi biliyorum." açıklama yapmaya devam ettiği sırada yemek salonuna ulaşmıştık ve bana dün akşamki gibi sandalyemi çekerek centilmenlik yapmıştı.
"Teşekkür ederim." diyerek mırıldandım önümde ki tabağa gözlerimi dikerken. Duyduğum sesten onun da çaprazımda ki sandalyeye oturduğunu anlayabilmiştim. O ev sahibi olduğu için elbette baş tarafa oturmayı tercih ediyordu. Aramızda az da olsa mesafe olması benim için daha iyiydi gerçekten.
"Bu şekilde kara kara ne düşündüğünüzü sorabilir miyim prenses." bakışlarımı tabağımdan alıp ona çevirdiğimde bana bakmakta olduğunu görebilmiştim. Ne diyebilirdim ki? Benim hakkımda bilgi sahibi olman beni rahatsız etti. Hayır bunu söylememin bir anlamı yoktu.
"Sanırım gece fazla uyuyamadığım için biraz dalgınım." cevabı verdiğim sırada önümde bulunan tabaktaki peyniri bıçak yardımıyla kesmeye başladım.
"Elbette sizi anlıyorum prenses sonuçta önemli bir karar vermek zorunda kaldınız." onun bana olan bakışları eşliğinde kestiğim peynir dilimini ağzıma attım. Açıkçası ondan rahatsız oluyordum. Ancak bunu söylemek gibi bir niyetim yoktu.
"Evet öyle oldu. Şimdi müsaadeniz olursa kahvaltı etmek istiyorum." gözlerimi gözlerine dikerek tek seferde bunu söylediğimde bir an için duraksadı. Ona bu şekilde tepki göstermemi beklemediğini fark etmiştim. Ancak fazlasıyla uykusuzdum ve bir o kadar da gergin... Bu şekilde davranmam gayet normaldi aslında.
"Elbette müsaade sizin prenses. Afiyet olsun." düz bir ses tonuyla bunu söylediğinde ben de ona kibarca gülümsedim. Daha fazla üstüme gelmediği için memnun olmuştum doğrusu.
Sessizce ikimiz de kahvaltımızı ettiği sırada nadir duyulan çatal bıçak sesinden başka çıt çıkmıyordu. Tam o anda içeriye hizmetçinin gürültülü bir şekilde dalmasıyla birlikte ikimiz de neye uğradığımızı şaşırarak yemek yemeyi bıraktık.
Hizmetçi fazlasıyla telaşlı ve ne yapacağını bilemez bir durumdaymış gibi görünüyordu.
"Neler oluyor?" diye sordum Bernar'da dönerek. Gerçi şaşkın bakışlarından onun da neler olduğunu bilmediği belli oluyordu.
"Efendim ejderha burada!"
Bölüm Sonu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.29k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |