Sessiz bir şekilde askerlerin beni götürdüğü yere doğru ilerlerken ağlamamak için kendimi fazlasıyla zorluyordum. Batı Krallığının Prensesiydim ben... Şu an sayıyorum da ejderha tarafından iki defa kaçırılmıştım. Şimdi bu ne olduğu belirsiz tuhaf yaratık tarafından kaçırılıyordum. Tanrım! Bu zavallı prensesinin yüzüne gülsen az ne olurdu sanki?!
"İşte burası kalacağın oda." saçma sapan bir şekilde konuştuklarında anlamak için kendimi fazlasıyla zorluyordum. Ancak hiç bir işe yaramamıştı.
"Ne diyorsunuz bilmiyorum ancak tek kelime bile anlamadım." beni odaya ittirdiler ve üstüme de kapıyı kapattıklarında bir an için ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. Kapıyı açmak için zorladığımda ise boşunaydı. Zira kapıyı kilitlemişlerdi bile.
"Ben şimdi ne yapacağım?" diyerek sessizce mırıldandım. Şu an gerçekten çok üzgündüm. Üstüne bir de Kaden'la kavga etmiştik. Beni kurtarmaya gelip gelmeyeceği bile aşikar değildi.
Bir durum değerlendirmesi yaptığım zaman fark ettim ki şu an sonum fazlasıyla muallaktaydı. Bay ejderhamız lütuf ederse beni kurtarmaya gelecekti. Lütuf etmezse ise burada sıkışıp kalmıştım işte.
Sonunda üzüntüye ve baş ağrısına dayanamayarak yatağa uzandığımda istemsizce Kaden'ı ve bir yandan da William'ı düşünmeye başlamıştım.
İkisinin de birbirinden haberi yoktu. Ancak ikisinin de o kadar ortak özelliği vardı ki bazen aynı kişilermiş gibi hissettiriyorlardı. Tek bir farkları vardı birisi ejderha diğeri ise insandı... Çok büyük ihtimalle Kaden, William'la karşılaşsa ve neredeyse evlenecek olduğumu öğrenseydi hiç durmaz ve onu yakardı.
Düşüncelerim arasında boğuşurken sonunda daha fazla dayanamayarak uykunun kollarına kendimi teslim ettiğimde artık William hakkında da Kaden hakkında da düşünmemeye fazlasıyla kararlıydım. Bitmişti! İkisi de benim için bitmişti işte!
...
Kapının çalma sesiyle gözlerimi araladığımda bir an için kendime inanamadım. Kaçırıldığım bir yerde bu denli rahat uyumam inanılmayacak kadar şaşırtıcıydı. Gerçi Kaden sayesinde alışmıştım artık bu duruma boş zamanlarında hobi olarak beni kaçırdığı için artık normal gelmeye başlamıştı.
Ayağa kalkarak üstüme başıma çeki düzen verdim ve kapıyı açmaya gittim. Sonrasında ise bir goblinle karşılaştığımda asık suratlı bir şekilde ona baktım. Yaradan affetsin gerçekten çirkin gözüküyorlardı.
"Evet?" diye sorduğumda bir an için bana anlamaz gözlerle baktı.
"Evet neden geldin?" diye sordum bir kez daha ancak hala bana anlamaz gözlerle bakıyordu.
"Efendimiz sizi yemeğe davet etti." dediğinde ne dediğinden hiç bir şey anlamadığım için bıkkın bir şekilde nefes alarak ona baktım. İkimiz de anlaşamıyorduk. En sonunda o da bunun farkına varmış olacak ki el işaretiyle onu takip etmem için hareket yaptı. ben de onu onaylayarak peşinden ilerlemeye başladım. Zaten daha kötü başıma ne gelebilirdi ki? Diye düşündüm o an... Şom ağızlı olmamak lazım derler ya şom düşünceli de olmamak lazımmış işte bunu öğrenecektim.
Uzun koridor boyunca peşinden takip ettiğim goblin beni peşinden bir kaç kat aşağı indirdiğinde kocaman bir salonla karşılaşmıştım. Ortasında olan ve güzelce donatılmış yemek masası dikkatimi çekerken baş köşesine kurulmuş olan Kral goblini görmemek imkansızdı.
"Hoş geldin." diyerek oturduğu yerden ayağa kalktı ve küçük bir el hareketiyle beni buraya getiren hizmetçi goblini gönderdi.
"Bu taraftan size ben eşlik edeceğim." derken yapay beyfendiliğine tiksinerek baktım. Ne kadar zorlarsa zorlasın üzerinde eğrelti duruyordu. Zira bu şey ciddi anlamda yeşil teniyle fazlasıyla değişik bir görünüme sahipti.
"Kibarlığa gerek yok! Beni ne için çağırdınız?" dediğimde bana tuhaf bir şekilde gülümsemişti.
"Fazlasıyla inatçı ve bir o kadar da cesur." bana bakarak bu sözleri sarf ettiği an bir an duraksadım. Aniden kendi dilinde konuşmaya başlamıştı ve ben bu sefer ne dediğini anlamıyordum bile. Sanırım bana hakaret etmişti(?)
"Ne diyorsun sen ya? Benim anlayabileceğin şekilde konuş!" sesim sert çıkarken doğrudan onun gözlerine bakıyordum. Beni kaçırmış olmasına rağmen ondan korkmuyordum. Zira ejderhayla yaşadıklarımdan sonra saçma sapan bir goblinin beni korkutması neredeyse imkansızdı.
"Diyorum ki seni yemek yemen için çağırdım." nihayet bozuk bir şekilde olsa da benim dilimde konuştuğunda ne dediğini anlamıştım. Bir an bana dikkatle bakan gözlerinden bakışlarımı çekerek masaya döndüğümde ciddi anlamda emek verilerek hazırlanmış yemeklere sahip olduğunu görebilmiştim. Ah sanırım başka seçeneğim de yoktu zir karnım ciddi anlamda fazlasıyla acıkmıştı.
"Pekala." diye mırıldanarak masaya yöneldiğimde arkamda kısık sesli bir şekilde güldüğünü duydum ancak umursamadım. Onun benim hakkımda ne düşündüğünü umursamamakla birlikte benim sinirimi bozmasına izin verecek değildim.
"Oturabilirsin." ben uzanmadan sandalyemi çektiğinde teşekkür anlamında hafifçe başımı sallayarak sandalyeme oturdum ve o da tam yanımda ki kısma masanın baş köşesinde ki sandalyeyi çekerek oturdu.
"Özellikle sizin türünüze özgü yemeklerin hazırlanmasını istedim." dediğinde başımı salladım. Ancak anlayamadığım tek bir şey vardı neden bana karşı bu kadar düşünceli davranıyordu?
"Teşekkürler." diyerek önümde ki çorbaya yöneldim ve bir yudum aldım. Domates çorbasının tadını aldığımda ise gerçekten şaşırmadan edememiştim. Emin olmak için bir kaç kaşık aldığımda ise gerçekten de domates çorbası olduğunu anlayabilmiştim.
Beni izlediğinden bir haber olduğum goblin prensi güldüğünde çorbayı içmeye bırakarak bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.
"Beğendin sanırım?" keyifli ses tonuyla bu soruyu sorduğunda başımı sallayarak onayladım. Bir kez daha gülümsedi ancak yüzünde ki alaycı ifade bu sefer yoktu.
"Bu nasıl olur yani demek istediğim bizim domates çorbasının aynısı." merakım sesime yansırken Gobln Prensi de çorbasından bir kaşık aldı. Tadını beğenmiş gibi bir ifadeyle bana baktıktan sonra sorumun cevabını verdi.
"Evet öyle... Domates sizin topraklarınızdan geldi." diyerek açıkladığında ikinci bir şok daha yaşadım. Çünkü Kaden bana burasının farklı bir boyut olduğunu söylemişti. Bana yalan söylemiş olamazdı değil mi?
"Ama-" diyerek konuşmaya çalıştığım an Prens benim sözümü keserek konuşmasına devam etti.
"Sen sormadan ben söyleyeyim sizin boyutunuza da erişimimiz var. Portalları kullanabiliyoruz." bu açıklamayı yaptığı an beni Kaden'ın yanından kaçırmak için nasıl portal açtığını hatırlamıştım.
"Portalları kullanan tek kişinin ejderha olduğunu mu sanıyordun?" düşünceli halimden çıkmayı başarmamı sağlayan şey sorusu olmuştu. Doğrusu ejderhanın beni buraya nasıl getirdiğini hiç düşünmemiştim. Açıkçası umursamamıştım. Zaten nasıl olsa beni bir şekilde istediği yere çekmeyi başarabiliyordu.
"Hayır bilmiyordum. Açıkçası ejderhanın ne yaptığı beni ilgilendirmiyor." derken düşünceli bir şekilde bakışlarımı önümde ki çorbadan alarak goblin prensine çevirdim. Siyah gözleri hala benim gözlerim üzerindeyken ona söyleyeceğim şeyi kabul etmesini umuyordum.
"Sizin portalınızı kullanabilir miyim?" sorduğum soruya vereceğim cevap fazlasıyla önemliydi. Eğer buna izin verirse evime geri dönebilirdim. Ancak vereceğini sanmıyordum...
"Elbette kullanabilirsin." verdiği cevapla birlikte bir an ne diyeceğimi bilemedim. Her şey için o kadar fazla uğraşmam ve acı çekmem gerekmişti ki bir an için duyduğum cevabın gerçek olduğuna inanamadım.
"Ama..." diye konuştuğu an aslında bir amanın olduğunu yeni fark edebildim.
"Ejderhayı yakalamamıza yardım ettikten sonra." verdiği cevap karşısında o ana kadar ciddi ve umutlu olan ben, duyduklarım karşısında ufak bir kahkahayı dudaklarımın arasından bıraktım. Hadi ama ejderhanın varlığından haberdar olmama ihtimali yoktu. Şu an benimle eğleniyor olması muhtemeldi.
"Ejderhayı yakalamak mı? Onu bir tavşan gibi yakalayabileceğini mi düşünüyorsun gerçekten?!" sesim sert çıkarken daha deminki alaycı bir şekilde gülen yüzüm ciddi bir ifadeye dönüştü.
"Hayır... Ancak sen varken onu yakalamak daha kolay olacak." ciddi yüz ifadesiyle bana bakarken kendinden oldukça emin gözüküyordu. Ancak bilmediği bir şey vardı... O da ejderhanın benim için kaç kişiyi öldürdüğü ezdiği ve yaktığıydı. Hatta beni bile en son dumanıyla boğmuş sonrasında ise iyileştirmişti.
"Beni yem olarak kullanmayı mı düşünüyorsun?" açık bir şekilde bunu sorduğum an ciddi ifadesine tezat olarak gülümsemişti.
"Mmm belki. Eğer sen de kabul edersen." bu söylediğinde anlaşılan tek bir şey vardı. Bir dolu goblini öldürtecekti. Hatta en sonunda ejderha benim ona karşı bir iş birliğine giriştiğimi öğrenirse beni de öldürürdü.
"Unut bunu ben ejderhaya karşı böyle bir işe girmem." derken bu konuda ısrar etmemesini vurgularcasına yüzüne baktım. Gerçi beni dinlemek gibi bir zorunluluğu yoktu. Sonuçta şu an onun esiri konumundaydım. Ah Batı Krallığının prensesi olarak ne fazla saçma sapan duruma düşmüştüm böyle?!
"Ondan korktuğun için mi?" bir anda sorduğu soruyla birlikte gözlerimi kocaman açılırken sinirlendiğimi hissettim. Bunu sormaya hakkı var mıydı ki sanki?
"Hayır ondan korkmuyorum yalnızca..." sert çıkan sesim sonlara doğru kısılırken bir an için ne diyeceğimi bilemedim. Ondan korkuyordum elbette bu doğruydu. Zarar vermesinden... Kızmasından... İnsanları öldürmesinden... Onun öfkesinden... Korkuyordum elbette!
Ancak yine de ona zarar gelmesini istemiyordum. Bu ne saçma sapan bir çelişkiydi böyle! Hem de en az benim içinde bulunduğum durum kadar saçmaydı!
"Yalnızca ne?" cümlemi tamamlamamı merakla bekleyen goblin prensine bir bakış attım ve konuşmamın devamını getirdim.
"Ona karşı kazanabileceğini düşünmüyorum." olanca düşüncemin arasında sadece bunu söylemeyi tercih ettim. Kendimi ona açıklama yapmak zorunda hissetmiyordum.
"Pekala sana bir gün müddet." daha fazla üstelememesi bir nebze de olsa rahatlamamı sağlarken ona kafa sallamakla yetindim. Benden istediği cevabı alamadığı için az da olsa sinirlenmiş gibiydi. Ancak benim de yapabileceğim bir şey yoktu.
"Yarın sabaha kadar düşün ve bana cevabını söyle." son bir kez bana baktı ve cevap vermeme bile fırsat vermeden sandalyeden kalkarak uzaklaştı.
Ben ise kafamda sayısız soruyla yalnız başıma kalakaldım.
Bölüm Sonu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.29k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |