32. Bölüm

*32* Özlemek

Melis Dreamer
happy_dreamer

İyi okumalar 😘

Kafamın içinde yankılanan 'Şimdi ne yapacağım?' sorusu durmaksızın tekrar ederken başımı eğerek avuçlarım arasına aldım. Beynimde oluşan bu sesler her şeyin yine ve yine benim suçum olduğunu söylüyordu bana. Oysa ki tek istediğim hayatıma kaldığım yerden devam edebilmekti. Tanrım çok şey mi istemiştim ben? Yalnızca daha fazla acı çekmemeyi ve mutlu olmayı dilemiştim... Ama şimdi burada bulunan herkes benim yüzümden acı çekiyordu.

"Prenses hiç bir şey olmayacak merak etme." büyücü kadının konuşmasıyla eğdiğim başımı kaldırarak ona yapmacık bir şekilde gülümsedim. Hala daha rahat rahat bir şey olmayacağını savunabiliyordu.

"Bir sürü insan benim yüzümden acı çekerek ölüyor! Daha ne olmasını istersin?!" sonlara doğru sesimi yükseltirken yaşadığım ızdırabın sonucu olarak ağlamaya başlamıştım. Dışarıdan var olan kargaşa o kadar güçlüydü ki ağzımdan kaçan hıçkırık seslerini kendim bile duyamıyordum.

"Hepimizin önceliği sensin! Bu yüzden de kimseyi önemseme, prenses." ayağa kalkarak onu duyabilmem için bağıran Freya'ya inanamaz gözlerle baktım. Konuşmasının ne derece mantıksız olduğunun kendisi fark edemiyordu. Ancak ben farkındaydım ve bu şekilde olmasına izin veremezdim!

"Benden nasıl bu kadar bencil olmamı isteyebilirsin sen?" bu sefer çıkışarak bağırmak yerine beni anlamasını istercesine sessizce konuşmuştum. Ancak yinede Freya beni anlamamakta ısrarcıydı.

"Babana bir söz verdim ve bunu yerine getireceğim tamam mı? Bu yüzden de-" konuşmasını bitirmesini beklemeden bir hışımla kapıyı açarak kendimi dışarı attığımda beni karşılayan manzara nefesimi kesmeye yetmişti.

Yerde yatan cesetlerin bazıları yanarak kapkara olmuş, tanınmaz hale gelmişken kiminin üzerinde ise ateş hala varlığını sürdürüyor, ceset yanmaya devam ediyordu. Midemden yükselen acı sıvı genzime tırmanmaya başladığında elimi dudaklarımın üzerine bastırarak yüzümü buruşturdum. Kusmamak için büyük çaba harcarken sonunda ağzıma kadar gelen sıvıyı yutmak zorunda kalmıştım. Bu gerçekten de fazlasıyla iğrençti!

Çevremde olan berbat duruma vücudumun verdiği tepki sonucu bayılabilecek kadar kötü bir hale gelmişken kendimi umursamayarak yürümeye devam ettim. Onu hemen şimdi bulmam gerekiyordu. Göz göre göre askerlerimi daha fazla zarar vermesine izin vermeyecektim. Zaten ne olursa olsun benim sonum belliydi... Ejderhadan kurtuluşum olmayacaktı.

Kulağıma gelen sesleri takip ederek ağaçların olmadığı açık bir alana ulaştığımda sonunda onu bulabilmiştim. Ejderha bana arkası dönük şekilde yerden bir kaç metre yüksekte uçarak askerlerime ölümcül aleviyle saldırıyordu. Askerlerin yoldan neden bu kadar uzaklaşıp açık alana geldiğini şimdi anlamıştım, ejderhayı toplu olarak saldırarak yenmeye çalışıyorlardı. Herkes savaşmakla meşgul olduğu için benim geldiğimi görmemişken bu anlamsız savaşa nasıl son verebileceğimi düşünüyordum.

İçlerinden bir tanesine pençesini geçirerek onu havaya fırlattığında korkuyla gözlerimi araladım. Şu an ne kadar korkunç görünse de tüm gücüyle savaşmadığı bariz bir şekilde ortadaydı. Yalnızca gelen kılıç darbelerine pençesiyle karşı koyuyordu. Bir kaç defa da pençesini üstlerine savurduğunu görmüştüm. Peki ya alevi?

Havaya doğru devasa kanatlarını çırparak yükselmeye başladığında ne yapmak istediğinin ancak farkına varabilmiştim. Onlarla bilerek savaşıyormuş gibi yapıyorken aslında asıl amacı etrafına toplanan askerlerin üzerine güçlü alevini püskürterek tek seferde hepsinin işini bitirmekti.

"Bu kadar yeter savaşmayı bırakın!" ne yaptığımı düşünmeden tüm gücümle bağırdığım esnada herkesin bakışları bana dönmüştü. Şaşkın bakışların üzerimde olan varlığına ek olarak parlak yeşillerin de üzerimde ki ağırlığını hissedebiliyordum. Ancak yine de kafamı ona çevirmedim. Daha onunla karşılaşmak için hazır değildim ben.

"Ama efendim..." giyimiyle diğerlerinden daha üst rütbeli olduğu belli olan asker konuşmaya çalıştığında elimi havaya kaldırarak susmasını sağladım. Artık daha fazla kendimi yorarak bir şeyler açıklamak istemiyordum.

"Bu bir emirdir! Hemen dediğimi yapın ve geri çekilin!" diyerek ciddi bir şekilde tane tane konuştuğumda hayatta kalan bir avuç askerde afallamış ifadeleriyle ejderhanın yanından uzaklaşmaya başladılar. Ejderha da o sırada aramıza birazcık da olsa mesafe bırakarak yere inmişti.

"Güzeller güzeli prensesim sonunda teşrif edebildi." kinayeli sesini işittiğim anda ellerimi yumruk yaparak derin bir nefes aldım. Bulunduğum konumda durabilmek için kendimi fazlasıyla zorluyordum. Yoksa ağır basan tarafım elbette ki tüm bu vahşete sebep olan canavardan koşarak uzaklaşmaktı.

"Geldim işte masum insanlara zarar verme artık." güçlü çıkması için uğraştığım sesimle kısmen de olsa başarılı olmuştum. Ancak hissettiğim kaygı yüzünden bakışlarımın ağlamaklı olduğunu biliyordum. Oysa ki onunla karşılaşmaya kendimi hazırladığımı düşünüyordum.

"Bu durumda kime zarar vermeliyim Katherine?" ejderha sert sözlerinden sonra tehditkar bir şekilde yaklaşmaya başladığında yaşlarla dolu gözlerimi kısarak ona baktım. Ne diyebilirdim ki? Öfkesinin nedenini biliyordum ve sonrasında başıma gelecekleri de. Bu sefer kolay kolay kurtulamayacağımın da farkındaydım.

"Bana kızgınsın..." diye mırıldandım çatlak çıkan sesimle. Artık gözümde biriken yaşları zapt etmekte zorlanıyordum ve en sonunda daha fazla tutamadığım bir damla firara ederek yanağıma doğru süzüldü.

"Evet miniğim sana kızgınım... Hem de tahmin edebileceğinden daha fazla." heybetli bedeniyle önümde durduğunda yavaşça kafamı kaldırarak ona baktım. Üstünlüğünü belli edercesine parlak yeşil gözleriyle tepemden bana bakarken bir kaç damla yaş daha gözlerimden taşarak özgürlüğüne kavuşmuştu.

"Bana bunun bedelini ödeteceksin..." derken ejderha aniden pençesini havaya kaldırdı. Endişeyle gözlerimi gözlerinden çekerek her an bana darbe vurabileceğini düşündüğüm pençesine çevirdim. Ancak sandığımın aksine sakince yüzüme yaklaştırdığı pençesini sivri tırnakları cildime değmeyecek şekilde yumuşakça yanağıma sürttü. Kasılan bedenim onun sıcak pürüzlü derisini hissettiği anda gevşerken gözlerimi istemsizce yummuştum. Ağlamamın etkisiyle yanağımda kuruyan soğuk yaşların üzerine onun sıcak derisinin dokunuyor oluşu mayışmama sebep olmuştu.

"Kaçmamın bedelini..." konuşmama saçlarımın arasındaki baskısıyla ara verirken titrekçe aldığım nefesi ciğerlerime hapsettim. Neden kendimi bu kadar tuhaf hissetmek zorundaydım ki? Daha önce defalarca kez bana böyle dokunmuş olmasına rağmen yine midem kasılmaya başlamıştı. Kahretsin her şeye rağmen ondan etkilenmeye devam ediyordum! Tam bir zavallıydım!

"Ödeteceksin değil mi?" ses tellerimi kullanmayı başarıp sonunda konuşabildiğimde cevap vermesi için sustum. O esnada kendimi tenimde düz bir şekilde duran pençesine hafifçe yanağımı sürterken bulmuştum. Sıcak ve pürüzlü yüzeyi her ne kadar kabul etmeyi istemesem de özlemiştim.

"Benim güzel miniğim..." bana her zaman söylediği sözleri eskisi gibi fısıltılı boğuk sesiyle söylediğinde yanağımı pençesinden çekerek pürüzlü yüzeyin üzerine dudaklarımı bastırdım. Yaptığımın ne kadar yanlış olduğunun farkında olsam da kendimi durduramıyordum. Belki de durdurmayı istemiyordum(?)

"Cezanı elbette çekeceksin." çenesini saçlarımın arasına bastırarak konuştuğunda ona karşı hissettiğim özlem duygusunu haykırırcasına pençesine bıraktığım minik öpücüklerim sekteye uğramıştı. Dursam da pürüzlü yüzeyle olan temasımı kaybetmeden başımı birazcık geriye ittiğimde ne demek istediğimi anlamıştı.

Gözlerim onun koyulaşmış parlak yeşilleriyle buluştuğunda masumca ona bakıyordum. Yanına gelene kadar hissettiğim korku, endişe gibi kötü duygular yerini daha farklı ve hoş duygulara bırakmıştı. Ben ondan korkmuyordum... Ona daha farklı duygular beslemekten korkuyordum. Özellikle hissettiğim bunun gibi duygular William ve Kaden'ın aynı kişiler olduğuyla alakalı gördüğüm rüyadan sonra dayanılmaz bir noktaya ulaşmıştı. Bir de şimdi Kaden'la uzun zaman sonra gerçek hayatta karşılaşıyor olmam mantığımı kullanamadığım bir hale gelmeme sebep oluyordu.

"Ama canını yakmayacağım," yumuşak çıkan sesiyle söylediklerinden bir şey anlamadığımı belli edercesine gözlerimi kırpıştırarak cevap verirken ejderha gülümsemişti. Kaşlarımı çatarken onun bana ne ceza verebileceğini düşünmeye başlamıştım. Canımı yakmadan verebileceği ceza ne olabilirdi? En fazla beni tek ayak üstünde durdurup dalga geçeceği dışında aklıma bir şey gelmiyordu.

"Hatta hoşuna gideceğinden eminim." fısıltılı sesi beni iyice meraklandırırken ciddi ciddi ne olabileceğini düşünüyordum. Sonunda konuşabilmek için dudaklarımı bastırdığım pençesinden ayırarak kafamı kaldırdığımda onun da bana yaklaşmış olduğunu yeni fark edebilmiştim. Bu kadar yakın olmamız nedensizce gerilmeme sebep olurken konuşarak dikkatimi dağıtmayı denedim.

"Şey Kaden... Bu kulağa ceza değil de daha çok ödülmüş gibi geliyor." yaklaşmaya devam eden başıyla iyiden iyiye heyecanlanırken gözlerimi kaçırarak onun parlak yeşilleri haricinde bir yerlere bakmaya çalıştım. O sırada çalıların arkasında saklanan ve elinde oluşturduğu kocaman enerji topunu Kaden'a atmaya hazırlanan Freya' yı gördüm. Gözlerim şokla aralanırken ne yapacağımı bilemeden ani bir tepkiyle ellerimi ejderhanın çenesine bastırarak ittirdim.

"Dikkat et!" diye bağırırken Freya elinde ki enerji topunu tüm gücüyle üstümüze fırlatmıştı. Ejderhanın aniden yükselmesiyle ben de sırtım yere gelecek şekilde hızla çimlerin üstüne düştüm.

"Lanet olasıca kaltak yine mi sen?!" ejderha haykırarak ağzında oluşturduğu alev topunu alakasız bir yere attığında Freya'yı göremediğini anlamıştım.

Freya ise sinsi bir şekilde gülümserken çalıların arasından çıkıyordu. Elinde ise yeni bir tane enerji topu oluşturmaya başlamıştı. Korkulu gözlerle bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken ne yapacağımı şaşırmış haldeydim. İkisi de çok güçlüydü ve birinden biri ölmeden savaşmayı bırakacaklarını hiç sanmıyordum...

BÖLÜM SONU

Bölüm : 22.02.2025 01:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...