Askerler saldırıya geçtiği anda kafamı çevirerek olacakları görmeyi istemedim. Ejderhanın da işleri zorlaştırarak pes etmeyeceğinin farkındaydım. Hatta bu savaşın sonucu eğer o gaz bombaları işe yaramazsa korkunç bir biçimde bizim aleyhimize bitebilirdi. Tanrım eğer öyle olursa benim son duamı etmem gerekecekti. Zira ejderhanın beni yaşatacağını hiç sanmıyordum. Ya da daha kötüsü yapabileceği işkencelerle beni ölmekten bile beter ederdi. Üzücü düşüncelerim arasında kaybolmuş bir haldeyken yanıma gelen adamı sonradan fark edebilmiştim.
"Prenses Katherine buradan hemen gitmeliyiz!" asker insan uğultusunu bastıracak sert sesini duyduğumda onu başımla onaylayarak ardından takip etmeye başladım. Neler olduğuna bakmaya bir türlü cesaret edemezken bu kargaşanın tek sebebinin ben olduğumu bilmek beni bitiriyordu. Acaba büyücünün sözlerini dinleyip plana uymakla hata mı etmiştim?
Ortada yankılanan şiddetli kükreme sesine daha fazla kayıtsız kalamazken gözlerim o noktaya kaydı. Gördüğüm manzara beklediğimden de korkunçtu! Zavallı askerlerin gaz bombasını kullanmaya bile şansları olmadan ejderha güçlü alevini kullanarak çoktan onları dağıtmıştı. Yanarak çığlıklar eşliğinde kaçışan askerlere dehşetle bakarken donakalmıştım.
"Efendim lütfen kendinize gelin babanız sizi bekliyor." asker kolumdan tutarak beni sarsarken ben yalnızca gözlerimi dikmiş ejderhanın bütün acımasızlığıyla insanları yok edişini izliyordum. Benim tanıdığım Kaden asla bu kadar kendini kaybetmezdi... O öfkesini kontrol edemese de vahşi bir hayvan kadar saldırgan olamazdı. Ancak şu an görebildiğim tek şey onun bir canavardan farksız olduğuydu.
"Kaden yapma!" bütün gücümü sesime toplayarak bağırdığımda hırsla kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. Onca yakarış ve acı feryatların arasında benim sesimi duymuştu. Göz yaşlarım arasında bulanık gördüğüm ateş gibi yanan kırmızı gözlerini benim üzerime diktiği anda asker aniden beni tutarak ona dönmemi sağladı.
"Prenses bunu neden yaptınız?" sert bir şekilde hesap sorduğu zaman kendimi daha fazla tutamayarak hüngür hüngür ağlamaya başladım. Şu an tek kelimeyle kahroluyordum ben Batı Krallığının prensesi olsam da bunca insanın benim yüzümden katledilmesine izin veremezdim, bu olanları daha fazla görmezden gelemezdim!
Asker beni dinlemeden hızla çekiştirmeye başladığında hıçkırıklarım arasında durması için onu zorluyordum. Bu esnada ortalığı kaplayan kulakları sağır edecek kadar güçlü kükreme sesiyle birlikte asker irkilerek durdu. Gözlerimi korkuyla ejderhanın daha öncesinde bulunduğu yere çevirdiğimde orada olmadığını görebilmiştim. Buğulu bakışlarım arasında kafamı yukarıya çevirdiğimde ejderhanın ölümcül bir şekilde üzerimize uçtuğuna şahit oldum. Yanan gözleriyle birlikte ağzını aralayarak alevlerin dışarıya çıkmaya hazır olduğunu gösterirken yeri göğü inletecek şekilde haykırdı.
"Sen ne cüretle benim olana el sürersin?!" kulaklarımı tıkama ihtiyacımı görmezden gelirken ejderhanın birazdan ortalığı kasıp kavuracak alevlerinden kaçmamaya kararlıydım. Eğer o beni öldürürse her şey biterdi değil mi?
"Prensesim arkamda durun lütfen." asker cesurca hamle yaparak kılıcını kınından çekmiş ve önüme atılmıştı. Ama ben bu sefer gözlerimin önünde bir insanın küle dönmesine izin vermeyecektim.
"Geri çekil!" aniden bağırarak onu ittirdiğimde asker bunu beklemediği için dengesini kaybederek sendelemişti. Tekrardan ejderhanın parlak kırmızı gözleriyle gözlerim kesişirken alevi çoktan ağzından çıkmak üzereydi ve onun artık geri dönme şansı yoktu aynı şekilde benim de... ve ben ölümü çoktan göze almıştım.
Vahşi parıltılarla süslü kızıl gözleri büyürken kendini durdurmak için çabaladı. Ancak geç kalmıştı ve ağzından yükselen alevlerin üzerime gelişini kontrol edemedi. Yüz ifadesinde ki durdurulamaz güçlü öfkenin yerini saniyeler içerisinde endişe alırken onun bu haline hafifçe tebessüm ettim. Aslında son göreceğim şeyin cehennemi andıran kızıl gözleri yerine içimde bin bir duyguyu oluşturan parlak yeşilleri olmasını isterdim.
"Efendim hayırr!" alevlerin yakıcı gücünü tatmama milimler kala kolumda hissettiğim şiddetli baskıyla neye uğradığımı şaşırdım. Acıyla yanmayı beklerken askerin tıpkı benim ona yaptığım gibi itmesi üzerine alevlerden kıl payıyla kurtulmuştum. Benden daha güçlü olduğu için de üzerimde uyguladığı kuvvet sonucu yere çarparak taşlı zeminde yuvarlandıktan sonra ancak durabildim.
"KATHERİNE!" ejderhanın endişeli çıkan sesiyle bağırışını duyuyordum fakat anın şokuyla birlikte herhangi bir tepki vermeden yıpranmış halde öylece uzanıyordum. Sızlayan uzuvlarımın acısını hissederken ağzımdan kaçan iniltiyle birlikte doğrulmak için hamle yaptım. Yerde sürüklendiğim için avucum ve dirseğime kadar elbisemin açık bıraktığı yerler feci şekilde yüzülmüştü. Acıyla kıvranırken aklımda olan tek şey askerin durumunun nasıl olduğuydu.
Gözlerimle etrafı onu bulabilmek için tararken yerde birikmiş kül yığınını fark ettim. Askerin daha öncesinde bulunduğu yerde kül yığınından başka geriye kalan herhangi bir şey yoktu. Fark ettiğim şeyle midemden yukarıya doğru tırmanmak için harekete geçen iğrenç sıvıyı elimi ağzıma bastırarak önlemeye çalıştım. Göz yaşlarım ardı arkası kesilmez biçimde akarken kendime lanet ediyordum. Ben kendi halkını bile koruyamayan zavallı bir prensesten fazlası değildim!
"CANAVAR!" diyerek haykırdım üzerime gelmekte olan ejderhaya. Artık ne yaparsa yapsın umurumda değildi... Ben bitmiştim.
"Watrissin gücü adına!" aniden önümde beliren büyücü kadınla birlikte gözlerim iri iri açılırken daha ne olduğunu anlayamadan onun tarafından sıkıca sarılmam üzerine her şey bulanıklaşarak kaybolmuştu.
...
Çevremde duyduğum konuşma sesleriyle birlikte gözlerimi aralamak için uğraşırken yanımda oluşan hareketlilikten sonra bir kadın heyecanla bağırdı.
"Efendim prenses uyanıyor." neler olduğunu tam olarak kavrayamamışken duyduğum sesle gözlerimi aralamıştım. Vücudumun çeşitli yerleri sızlıyordu ve bu canımın feci şekilde yanmasına sebep oluyordu.
"Katherine kızım iyi misin?" duyduğum ses babama mı aitti yoksa ben rüya mı görüyordum?
"Baba," diye mırıldanarak ağrılarıma rağmen doğrulduğumda bana mutlulukla bakan biricik babamın yüzüyle karşılaştım. Gözlerim dolarken kollarımı kaldırarak özlemle babama sarıldım.
"Ah babacığım benim seni çok özledim." sıkıca sarıldığım babamın omzuma başımı yaslarken o kadar mutluydum ki sevincimi kelimelerle tarif edemiyordum.
"Kızım benim hepsi geçti ben yanındayım." güven verici şekilde sıkıca sarılan babam beni teselli ederek tüm yaşadığım olumsuzlukların çoktan geride kaldığını hissettiriyordu. Ejderhadan kurtulmuştum, o canavar hayatımdan geri dönmemek üzere çıkmıştı. Ancak her şeyin bitmesine rağmen neden onu düşündüğüm anda kalbime bir sızı saplanmıştı?
"Biliyorum baba yanımda olduğun için gerçekten çok mutluyum. Bir daha seni göremeyeceğimden o kadar çok korktum ki..." Ağlamaklı çıkan sesimden sonra geri çekilerek ona baktım. Hala daha gerçek olduğuna inanamıyorum. Koskoca bir aydan fazla sürede ejderhanın yanında tutsak kalmıştım ve şimdi her şeyin normale dönmesi imkansız gibi geliyordu.
"Seni koruyamadığım için üzgünüm kızım. Ben başına gelenleri duyduğum anda kahroldum. Yaşayıp yaşamadığından bile bir haberdim ve bu koskoca elli günde her anım senin ne durumda olduğunu düşünmekle geçti." babamın çaresiz bir sesle konuşmasından sonra göz yaşlarımı silerek gülümsemeye çalıştım. Bir ağaç gibi hiç bir koşulda yıkılmadan dimdik duran babamın ne kadar perişan olduğunu o an fark edebilmiştim. En son gördüğümden beri baya çökmüştü ve kilo verdiği bariz ortadaydı.
"Lütfen kendini suçlama babacığım. Masallardan çıkma bir ejderha tarafından kaçırılıp tutsak edileceğim kimsenin aklına gelecek durum değildi." babamı teselli ederek tekrardan sarıldığımda sol koluma saplanan sızıyla ağzımdan minik bir inilti kaçmıştı.
"Katherine canın mı yandı?" babam gözlerini ne olduğunu anlamak istercesine üzerimde gezdirirken onu endişelendirmemek için hemen başımı iki yana salladım.
"Ben iyiyim yalnızca kolum biraz sızlar gibi oldu." açıklama yaparken gözüm sol koluma kaydığında beyaz bir sargıyla karşılaşmıştım.
"Senin biraz daha dinlenmen lazım. Bir kaç saat sonra tekrar yanına gelirim tamam mı benim güzel kızım?" gülümseyerek onu onayladığımda şefkatle başımın üzerinden öpmüştü.
"Görüşürüz babacığım." babam giderek beni odada yalnız bıraktıktan sonra bedenimde ki ağrılara daha fazla dayanmayarak kendimi yumuşacık yatağa bıraktım. Tanrım normal yatakta yatmayı bile çok fazla özlemiştim. Gerçi doğruyu söylemek gerekirse ejderhanın pençesinde uyumak da hoşuma gidiyordu. Acaba şimdi o ne yapıyordu? Ne yapıyorsa yapıyor Katherine sana ne? Onun gibi saldırgan katil bir canavarı neden düşünüyorsun? Hem neredeyse seni de öldürecekti! İç sesimin haklılığıyla üzülürken kendi kendime kızdım. Tüm bunlar uzun süre onun yanında kalmak zorunda olduğum için oluyordu... Aklıma aniden Elly'nin gelmesiyle birlikte düşünmeyi bırakırken hızla kapının önünde bekleyen kişilere seslendim. Onun nasıl olduğunu da merak ediyordum. Çok uzun zamandır yanımdaydı ve başıma gelenlerden ötürü benim iççin endişelendiğinden adım kadar emindim.
"Efendim bir ihtiyacınız mı var?" hizmetçi kapıyı aralayarak içeriye girdiğinde hemen Elly'i buraya getirmesini istedim. Ancak bir tuhaflık vardı hizmetçinin endişeli bakışlarından bunu anlayabiliyordum.
"Elly'e bir şey mi oldu yoksa?" diyerek korkuyla sorduğumda anlatmak istemeyen bir yüz ifadesiyle bana baktı. Ancak ben ısrar ettiğimde ne olduğunu söylemişti.
"O ormanda kayboldu efendim."
"NE!"
BÖLÜM SONU
Canlar 20. bölüme geldik, umarım beğenirsiniz. Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 💕
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.29k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |