16. Bölüm

*16* Unutmak

Melis Dreamer
happy_dreamer

"KATHERİNEEE!" adımı endişeyle haykıran sesi duymamla cevap vermek için konuşmaya çalıştım. Başımda hissettiğim müthiş ağrı buna izin vermezken ağzımdan yalnızca acı dolu iniltiler dökülmüştü. Tanrım! Başımın içinde filler tepiniyordu sanki... En son bana ne olmuştu da canım bu denli yanıyordu?

"Miniğim bana iyi olduğunu söyle lütfen!" kime ait olduğunu bilmediğim sert erkek sesi tekrardan yankılanırken yüzümü buruşturdum. Konuşacak durumda değildim ki iyi olduğumu söyleyebileyim! Saçlarımda ve yüzümde yumuşak dokunuşları hissetmemle bana dokunan kişinin kim olduğunu öğrenebilmek için gözlerimi araladım. Ancak aniden parlak ışığı görmemle başıma saplanan ağrı sonucu gözlerimi tekrardan yummak zorunda kalmıştım.

"Çok acıyor" zorla mırıldandıktan sonra elimi kaldırarak sızının en kuvvetli olduğu yer olan alnımın kenarına bastırdım. Canım daha da çok yanarken elime bulaşan yoğun sıvıyla birlikte irkilerek elimi geri çektim.

"Katherine, prensesim... Ben gerçekten çok üzgünüm." yanımdaki kişinin sesi acı çekercesine hüzünlü çıktığında neler olduğunu kavramaya çalışıyordum. Ancak beynimi hatırlayabilmek için ne kadar zorlasam da zihinim dekiler kocaman bir boşluktan ibaretti.

"Üzülme lütfen, iyi sayılırım." yanımdaki kişinin neden bu kadar üzüldüğünü anlayamasam da kendini kötü hissetmesini istemediğim için onu rahatlatmak istemiştim. Çünkü sesi kulağa gerçekten çok endişeli ve üzgün geliyordu. Belki de ne olduğunu hatırlayamadığım olay yüzünden babamın onu cezalandırmasından korkuyordu.

"Katherine böyle olsun istemezdim güzelim... Bir an kendimi kontrol edemedim... Ne yaptığımın farkında bile değildim. Ama düzelteceğim az kaldı sadece birazcık daha gücümü toplamam gerekiyor." söylediklerinden hiç bir şey anlayamazken kafamda oluşan uğultuya daha fazla dayanamayarak yattığım yerden doğruldum. Elimi rahat bir oturuş elde edebilmek için zemine bastırdığımda bulunduğum yer tuhaf bir şekilde sıcak ve pürüzlüydü.

"Ah lütfen ben iyiyim. Sadece birazcık sessiz olmana ihtiyacım var." gözlerimi açmadan yaranın olmadığı yerden alnımı sıvazlarken tek istediğim yanımda konuşan kişinin susmasıydı. Açıkçası bana istediği gibi seslenmesini hatta adımla hitap edip güzelim demesini bile önemseyecek durumda değildim. Yalnızca başımda ki katlanılmaz ağrının geçmesini istiyordum.

"Katherine bu kadar sakin tepki vermen normal değil... Kendini gerçekten iyi hissediyor musun?" merakla sorduğu sorudan sonra kafamı sallayarak onayladım. Daha fazla konuşmak istemiyordum yanımdaki adamla. Benim dinlenmeye ihtiyacım vardı yalnızca. Çünkü ağrı gerçek manada katlanılmayacak derecede fazlaydı. Hatta düşündüğümden daha ciddi olma ihtimali de vardı. En iyisi doktorumu çağırmam olacaktı sanırım.

"Güzelim gözlerini açabilir misin? Sana bakmak istiyorum." yumuşak sesi daha da yakınımdan gelirken gözlerimi açmayı hiç mi hiç istemiyordum. Bir kez daha o korkunç ağrının kafamın içine saplanmasına dayanamazdım.

"Hadi miniğim yeşillerini görememe izin ver." yumuşak sesiyle rica ettiğinde daha fazla dayanamayarak yavaşça gözlerimi aralamaya başladım. Işık ilk başta olduğu gibi gözlerimi rahatsız etse de bu sefer acı veren ağrı yoktu. Bulanık görüşüm düzelmeye başladığında bir mağaranın içinde bulunduğumu kavrayabilmiştim. İyi de benim burada ne işim vardı?

Şaşkın bir şekilde gözlerimle etrafı tararken hemen yanımda bulunan kocaman ejderhayı sonradan fark edebilmiştim. Keskin yeşillerini bana odaklamıştı ve... O bir EJDERHAYDI!

Göz yaşlarımın gözlerime hücum ettiğini hissettiğim an başımı önüme eğerek ağlamaya başladım. Kafam yerinde değildi benimle konuşan kişiyi bile ejderha olarak görüyordum. Üstelik ejderha diye bir varlığın gerçek olma ihtimali dahi yoktu.

"Katherine neden ağlıyorsun? Neyin var lütfen söyle." ejderha olarak gördüğüm kişinin sesi endişeyle yükselirken hıçkırarak ağlamaya başladım. Ona delirmeye başladığımı nasıl söyleyecektim? Durumum hiç iyi değildi.

"Ben kafayı yiyorum! Sana baktığım zaman seni kocaman bir ejderha olarak gördüm." sesim sonlara doğru kısılırken avuçlarımla yüzümü kapatarak ağlamamı durdurmaya çalışıyordum.

"Katherine bana bak!" emir vererek sert sesiyle konuştuğunda kafamı hızla iki yana salladım. Delirmiştim ve bunu kabul edemezdim. Koskoca Batı Krallığının prensesi delirdi dedirterek söylenti yayılmasına izin veremezdim.

"Hayır istemiyorum." ağlamamın etkisiyle çatlak çıkmıştı sesim. Moralim o kadar bozulmuştu ki şu an kafamda ki ağrı zerre umuruma gitmiyordu. Aniden bileklerime dolanan şey ellerimi yüzümden çekerken korkuyla gözlerimi araladım.

"Ben zaten bir ejderhayım, bunu sen de biliyorsun." keskin yeşilleri beni delip geçmek ister gibi bakan ejderha gerçek olduğunu dile getirirken yakıcı nefesi yüzüme vurmuştu. Delirmediğim için sevinmek istesem de karşımda ki varlığın gerçek olması dona kalmama sebep oldu. O bir ejderhaydı! Hani şu masallarda geçen ve insan yiyen tür olan EJDERHA!

Verilebilecek en doğru tepkiyi verdim... Ağzımı açarak avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Ejderha aniden çığlık atmamdan dolayı irkilse de keskin yeşilleri hala üzerimdeydi.

"KATHERİNE!" adımı söylerken kükremesiyle sesi karşısında cılız kalan çığlığımı kesmek zorunda kalmıştım. Saçlarım uçuşurken bıçak gibi dişlerini gözler önüne sermişti. Beni o dişleriyle parçalayarak tek lokmada yutması zor olmasa gerekirdi.

"Prensesim lütfen sakin ol ve beni dinle." derken sesi endişeli çıkmıştı ancak ben gözümün önünde o konuşurken ortaya çıkan dişlerinden başka bir şeye odaklanamıyordum. Kafamı aşağı eğerek oturduğum yere baktığımda pençesi üzerinde olduğumu anlayabilmiştim.

"İMDAT!" ejderhanın pençesinden kalkarak can havliyle koşmaya başladım. Bu yaratık tarafından katledilerek yenmeye niyetim yoktu.

"YARDIM EDİN!" ejderhayı arkamda bırakarak mağaranın çıkışına vardığım an tekrardan bağırdım. Kayalık yerden aşağı inene kadar ejderha beni kolayca yakalardı. Kafamı kaldırarak yardım edecek birilerini bulabilme umuduyla etrafa baktığımda baştan beri farkına varamadığım o büyük yıkımı gördüm. Mahşer yeri gibi olmuş alanda bir sürü insan cesedi vardı. Kimisi yanmış kimisi de parçalanmıştı. Hatta bazılarından geriye yalnızca külleri kalmış, esen rüzgarda savruluyordu. Dikkatli baktığımda kalan giysi parçaları üzerinde olan armanın bizim krallığımızın arması olduğunu görebilmiştim.

Herhangi bir tepki veremeden öylece bakakaldım. Hissizleşmiş gibiydim... Bağırmak istiyordum, halkıma karşı yapılmış olan bu vahşet karşısında haykırarak çığlık atmak ve ağlamak istiyordum. Ancak içimde oluşan boşluk buna izin vermiyordu, tamamen hissizleşmiştim.

"Katherine" ejderhanın ağzından ismimi duymamla korkarak arkama döndüm. Keskin yeşilleriyle bana bakıyordu ve hemen yanımdaydı.

"Dikkat et!" dengemi sağlayamayarak arkama düşeceğim an kendimi ejderhanın pençesinde buldum. Nefessiz kalmış gibi derin derin nefesler alırken gözlerim dolmuştu.

"Bu- bunları sen mi yaptın? Onları sen mi... öldürdün?" cevabını bildiğim soruyu dehşete düşmüş bir ifadeyle sorarken ejderhanın gözlerine bakıyordum.

"Evet Katherine ben yaptım! Buraya gelerek bana meydan okudular ve karşılığını da canlarıyla ödediler!" acımasızlığı karşısında ağlamaya başlarken kafamda hissettiğim güçlü sızı aniden ortaya çıkmıştı.

"Acımasız kalpsiz canavar!" acıdan mırıldanarak konuşurken elimi başımda sızlayan yere götürerek bastırdım. Canım yine çok fazla acımaya başlamıştı.

"Seni iyileştireceğim, kıpırdama sakın." ne dediğini anlamayarak ona baktığımda ağzını yaklaştırarak başımın üzerine getirmişti. Boğazında oluşan turuncu ışık güçlenerek yukarı yükselmeye başladığında korkuyla geri kaçmaya çalıştım. Anca beni pençesini kapatarak sıkıştırdığında hareket etmemi tamamen engellemişti. Tanrım beni yakacaktı!

"Hayır lütfen yapma!" güçsüz çıkan sesimle bağırma çabalarım boşa giderken ejderha beni umursamayarak ağzını araladı. Net bir şekilde gördüğüm alev ağzından yükselirken çığlık atarak gözlerimi yumdum. Debelenerek kurtulma çabalarım hiç bir işe yaramazken alevin yakıcılığını kafamda hissetmeye başlamıştım.

Ancak beklediğim gibi beni yakmak yerine yalnızca alnımda yaranın olduğu yerde karıncalanma hissediyordum. Aniden acı ortadan kaybolurken yaşlı gözlerimi aralayarak ona baktığımda havada süzülen turuncumsu parlak ışığı gördüm. Parlayan ışık havada silikleşirken ejderha ağzını kapatarak ışığın tamamen yok olmasını sağladı.

"Miniğim daha iyisin değil mi?" sorduğu soruyu kafamı yavaşça sağa sola sallayarak reddettim. Bedenimde ki acının geçmesi ruhumda ki acının da geçmesini ne yazık ki sağlamamıştı. Hatta şimdi ruhumdaki acı daha da artmıştı gibiydi.

"Bırak beni katil yaratık!" bağırarak tüm gücümle debelenmeye başladım pençelerinden kurtulabilmek için. Bana ne yaparsa yapsın umurumda değildi artık.

"KATHERİNE! Benim sabrımı zorlama sakın!" kükremesiyle ağlamam şiddetlenirken çaresizce kafamı eğerek bir şey diyemedim.

"Başını aldığın darbeden dolayı beni unutman zaten yeterince sinir bozucu." sesi normal seviyeye dönse de öfkeli olduğu için ürkütücü çıkmıştı. Neden benim onu hatırlayıp hatırlamam onun için bu kadar önemliydi?

"İğrenç yaratık, katil!" üzüntümden ötürü istemsizce ağzımdan dökülen kelimelerden sonra ejderha pençesini kaldırarak beni göz hizasına yaklaştırdı. Yapabileceklerinden korksam da başımı kaldırmadan ağlamaya devam ediyordum.

"Katherine bir daha sakın benimle böyle konuşma! Zaten yeterince öfkeliyim... Bir de sen sinirimi bozmaya devam edersen eğer kendimi tutamam!" tehditkar sesiyle tıslayarak konuştuktan sonra burnunu bana yaklaştırarak kokumu içine çekti. Kafamı geri çekerek ondan uzaklaşmak istesem de hala dibimdeydi.

"Kan kokuyorsun ve bu hiç hoşuma gitmedi. Seni temizlemem gerekiyor." söylediklerinden sonra şaşkınlıkla kafamı kaldırarak ona baktığımda beni umursamayarak mağaranın içine doğru yürümeye başladı.

"Bırak artık beni." içinde bulunduğum pençesini yere koysa da gitmeme izin vermeyecek şekilde kapalı tutuyordu. Kafasını bana yaklaştırdığında irkilsem de sadece ürkek gözlerle bakmak dışında bir şey yapmadım.

"Benden korkmanı istemiyorum. Sana zarar vermeyi hiç istemesem de bu gün yine istemeden de olsa zarar verdim... Miniğim öfkeliyken gözüm bir şey görmüyor, olanlar için üzgünüm." konuşması bittikten sonra ağzını açarak dilini çıkardı ve yüzümün kanla kaplanmış kısmını yalamaya başladı.

"Aaa ne yaptığını sanıyorsun sen?" çığlık atarak konuştuktan sonra debelenmeye başladım. Pis yaratık yüzümü yalıyordu. Üstelik verdiğim tepkilere aldırış etmeden bunu yapmaya devam ediyordu.

"Katherine rahat dur yalnızca yüzüne bulaşmış kanı temizliyorum." açıklamasını yaptıktan sonra bir şey dememe izin vermeden bunu yapmaya devam etti. Sıcak ve ıslak diliyle yüzümü yalaması tuhaf hissettirse de elimden bir şey gelmiyordu. 'Köpek yalıyormuş gibi düşün! Sonuçta ejderha da bir tür hayvan sayılır değil mi?' Diyen iç sesime hak vermek istesem de bu pek mümkün olmuyordu.

"Tamam bu kadardı." kafasını az da olsa geri çektiğinde tuttuğum nefesimi bıraktım. Bu yaptığı çok saçmaydı! Hem canımı yakıyordu, hem iyileştiriyordu bir de istediğini yapmayınca beni tehdit ediyordu. Yaptıklarının normal tarafı yoktu!

"Ejderha lütfen bırak artık beni." dedim üzgün ve bir o kadar da yorgun çıkan sesimle. Keskin yeşilleri öyle bir bakıyordu ki gözlerinden geçen ifadeyi anlamakta zorluk çekiyordum.

"Asla Katherine... Asla bırakmayacağım seni! Şimdi biraz uyu. Yarın unuttuklarını hatırlamanı sağlayacağım." sessizce konuştuktan sonra kafasını yaklaştırarak burnunu saçlarımın arasına bastırdı. Pençesinden kurtulma çabalarım fayda etmezken başımı diğer tarafa çevirerek sessizce ağlamaya başladım.

"Ağlamanı istemiyorum. Seni ağlarken görmek bu hayatta en nefret ettiğim şey." sesi fısıldayarak konuştuğundan ötürü boğuk çıkarken boşta kalan pençesinin tırnaklarını da saçlarımın arasında dolaştırmaya başlamıştı.

"Halkımın acımasızca canını aldığın pençelerinle bana dokunmanı istemiyorum!" ağlayarak konuştuğum için söylediklerimi anlayıp anlamadığından emin olamasam da cümlemi bitirdikten sonra pençesini saçımın arasında gezdirmeyi bırakarak geri çekmişti. Tam onun dokunuşlarından kurtulduğum düşüncesiyle kendimi kasmayı bırakacağım sırada pençesini üzerime bastırarak sırt üstü uzanmamı sağladı.

"Seni benden almaya çalışan herkese acımasızım ben! Yine de kaçanlara gitmeleri için zaman tanıdım. Bunu da seni düşündüğüm için yaptım yoksa umurumda olmazlardı!" keskin yeşil gözleri tam üzerimdeyken sert sesiyle konuştuğunda ağlayarak ona baktım. Yaptığı caniliğin bir açıklaması olamazken bir de üstüne kendinin haklı olduğunu düşünüyordu.

Daha fazla ona bakmak istemediğim için üzerime bastırdığı pençesinin izin verdiği ölçüde arkama döndüm. Keskin yeşillerinin ağırlığını üzerimde hissedebiliyordum.

"İyi uykular meleğim..." kısık sesle konuşmasından sonra saçlarımın arsında pençesini gezdirmeye devam etti. Her ne kadar kabul etmeyi istemesem de iyi hissettiriyordu. Acaba beni neden yanında tutmak istiyordu? Ve en önemlisi bana neden bu kadar değer veriyordu? Neler olduğunu hatırlamam lazımdı. Yoksa ejderhayla ilgili olan her şey zihnimde kocaman bir boşluktan ibaret olacaktı.

                                                        

BÖLÜM SONU

 

Canlar bölüm geldi, umarım beğenirsiniz^^

Bölüm : 04.02.2025 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...