"Sahra? Sen çıkabilirsin Selma." Odadaki kadının dışarıya çıkmasıyla Kayra'yla yalnız kaldık. "Kusura bakma şu birkaç gündür çok yoğundum. Vakit bulabilseydim ben gelecektim yanına ama o kadar yoğundum ki eve bile gidemedim günlerdir."
"Sorun değil. Telefonda konuşabileceğim bir şey değildi. O yüzden geldim asıl sen kusura bakma lütfen."
"Otursana." Gösterdiği koltuğa oturdum. "Nasılsın?"
"İyiyim sen?" Gördüğün gibi işte delirmemeye çalışıyorum.
"Maddeyi ne yaptın?"
"Laboratuvara verdim işlemlere başladılar."
"Azat ne yapıyor?"
"Ne olsun ev, depo arasında mekik dokuyor işte. "
"Ya sahi, ne zaman son verecek benim adıma cinayet işlemeye? Adımız çıktı yemin ederim bütün ülkede!"
"Merak etme seninle aynı yoldayız. Masumların kılına bile dokundurtmam Azat'a."
"Yine de bundan hiç memnun değilim. Bari öldürdüğü kişilerin cesedini ulu orta denize atmasın söyle ona da."
"Azat'a laf geçirtmek sence mümkün mü Sahra? Ayrıca kabul edelim bu onun tarzı. Onu bundan vazgeçiremeyiz adı üstünde deniz katili o. Her neyse neymiş benden yardım isteyeceğin kadar önemli olan konu?"
"Biri var Kayra. Daha katil olmadan önce göreve yeni başlamışken peşine düştüğüm biri. Çok uzun zaman harcadım arkasında ama çok sıkı korunuyor ona yaklaşamıyorum hiçbir şekilde."
"Kim bu kişi?"
"Bundan 3 yıl önce apar topar Amerika'ya gitmişti kendisi. Hatta bir dönemler uyuşturucu ticaretinden de adı çıktı Türkiye'de."
"Bir dakika bu kişi... Yakup Avcı."
"E, Sahra sende turnayı gözünden vurmuşsun valla. Hayır o adama kafayı takıp takip edebilmek bile büyük cesaret ister doğrusu. Yoksa hakkında çıkan bu uyuşturucu haberleriyle bir bağlantın mı var?"
"Keşke ama öyle değil maalesef."
"Bir de maalesef diyor yarabbi şükür diyeceğine. Sahra, iyi misin sen? Aynı adamdan mı bahsediyoruz biz?"
"Ya Kayra benim o adamı bulmam lazım."
"Ne yapacaksın bulup, öldürecek misin?"
"Gerekirse evet."
"Neden?"
"Şu 1 haftadır full onun hakkında araştırma yapıyorum. Hatta benim bilgisayardaki erişimim sınırlı diye komiserimin bilgisayarında bile onun hakkında araştırma yaptım ve bulduğum şeyler hiç iç açıcı bilgiler değil."
"Ne yapmış bu adam?"
"Uyuşturucu tüccarı ama bil bakalım kime satıyor bu uyuşturucuları?" Gözlerini kıstı:
"Anladım altından bir bokluk çıkacak net yine de sorayım, kime?"
"Ortaokul, lise ayarındaki gençlere."
"Nasıl yani?"
"Bu adamın geniş bağlantıları varmış bütün Türkiye'de. Okul kantinleri ile anlaşıp oradan satıyormuş işte."
"Ne demek okul kantini, Sahra sen ne dediğinin farkında mısın? Böyle bir şey olsaydı kesin duyardık."
"Duymadık işte Kayra. Hem bilgileri internetten almadım. Hoş bu kadar çok bilgiyi internetten de bulamazdım zaten. Çocukları o şekilde bir bağımlıya dönüştürüyormuş. Kendisinin bu işi yapmasına gerek yok. Çevresi o kadar geniş ki daha en dibine insen belki senin, benimle bağlantılı insanlar bile çıkabilir."
"Yapma ya o kadar diyorsun? İyi de hadi sen bu adamı öldürdün diyelim dediğin gibi adamın bağlantıları varsa bu işler yine ilerlemeye devam eder.
"Etmez."
"Ne yapmayı düşünüyorsun var mı aklında bir şeyler?"
"Bu bilgileri kamuoyuyla paylaşmayı düşünüyorum direk."
"Doğrudan?"
"Aynen öyle."
"İyi de bu bir suç, fark edilirsen açığa alınırsın hatta belki de görevden alınırsın Sahra."
"Kayra onlar daha çocuk. Bir sürü gencin hayatı kararmaya devam mı etsin, bunu mu istiyorsun?"
"Hayır tabii ki de ama yine de çok riskli."
"Ben hepsini üstlenmeye hazırım."
"Ne yapabilirim peki senin için?"
"Senin bir sürü yerde bağlantın var Kayra. Hem yer altında hem de burada. Senden sadece adamın kimseyle paylaşmadan gittiği yerlerin adını istiyorum. Gerisini ben hallederim."
"Paylaşmadan gittiği yerler mi? İyi de oralara sen nasıl gireceksin?"
"Öyle bir şey bulmanı istiyorum ki bu adamla alakalı benim bile girip onu öldürebileceğim bir yer olsun, yapabilir misin?"
"Bilmiyorum, araştırmam lazım."
"Kayra lütfen, benim için değilse bile o çocuklar için yap bunu." Gözlerini bana dikti ve düşündü bir süre.
"Yaparım ama bir şartla."
"Ne, söyle ne istersen yaparım."
"Öyle bir yer bulsam bile bu iş yine de çok tehlikeli. İzin ver Azat da sana yardım etsin."
"Azat mı yardım etsin, o ne alaka?"
"Bulduğum mekan yine de pek tekin mekanlar olmayacaktır mutlaka. Azat'ın belli bir mekan geçmişi var öncesinde. Yanında gelmesi senin için iyi olur."
"Bana karışmaması şartıyla kabul ederim o zaman."
"Tamam, o adamla her ne istersen yaparsın ama yine de tekrar soruyorum emin misin, bak bu işin şakası yok. Yaptıklarınla bütün Türkiye'yi ayağa kaldırmış olacaksın. En son bütün Türkiye ayağa kalktığında ne olduğunu iyi biliyorsun. Herkesin gözü üzerinde olacak."
"Kimliğim bilinmiyor. "
"İşte bu daha da tehlikeli çünkü tehlikenin nereden geleceğini bilmiyorsun, herkes senin kimliğin üzerine daha çok kafa yoracak. Açığa çıkarsan eğer bu sefer seni ben bile kurtaramam."
"Çok sağ ol, çok teşekkür ederim Kayra."
"Daha bir şey yapmadım ki bulduktan sonra teşekkür edersin."
Kayra ile konuşmamdan bu yana neredeyse 1 hafta geçmişti. Henüz bir ses seda yoktu kendisinden. Bende bu süre boyunca gözümü bir dakika o adamdan ayırmamıştım. Katıldığı yarışma çoktan televizyondaki yerini almıştı. Bayağı da rağbet gören bir programa dönüşmüştü yarışma onun gelişiyle. Her bölümünü dikkatle izliyordum. Bu sayede birkaç yemek tarifini bile ezberlemeyi öğrenmiştim. Şimdiyse bir Cuma akşamı evimde oturup malum yarışmayı izliyordum. Birden telefonumun çalmasıyla hemen elime aldım telefonumu. Arayan günlerdir beklediğim kişiydi. "Kayra, ne oldu öğrenebildin mi bir şeyler? Lütfen bana bulduğunu söyle."
"Bende iyiyim Sahra, sorduğun için teşekkür ederim. Soruna gelecek olursam evet adam hakkında buldum bir şeyler."
" Sahiden mi? Şey bu arada nasılsın sormadan kütük gibi konuya girdim kusuruma bakma?"
"İyiyim teşekkür ederim. Adamın düzenli olarak gittiği bir mekan var."
"Nasıl bir mekanı?"
"Bir çeşit gece kulübü."
"Nerede, İstanbul'da mı?"
"Şanslıyız ki İstanbul'da."
"Ne zamanları gidiyor peki?"
"Ayda 1 sadece Cumartesi günleri akşam 9'da girip 11'de çıkıyor mekandan."
"İyi süper, lütfen bu Cumartesi olduğunu söyle bana?"
"Şanslısın ki öyle, adam yarın gidecek mekana."
"O zaman yarın orada olacağım."
"Olacaksınız, dediklerimi unuttun mu?" Azat, doğru ya o da benimle gelecekti.
"Unutmadım."
"Siz harekete geçtiğiniz an ben mekandaki kameraları devre dışı bıraktırtacağım haberin olsun."
"Tamam yarın saat 7 gibi evinin önünde olur kendisi beraber gidersiniz. Zaten gideceğiniz yer daha önce de tahmin ettiğim gibi onun bildiği bir mekanmış."
"Tamam, o zaman yarın bekliyor olacağım."
"Peki, var mı sormak istediğin bir şey?"
"Yok, çok teşekkür ederim yardımların için."
"Rica ederim, iyi geceler."
"Sana da." Telefonu kapattım ve gözlerimi televizyon ekranına çevirdim. Yarın senin için geliyor olacağım Yakup Avcı...
Bütün gece heyecanımdan uyuyamamıştım. Sürekli onu nasıl öldüreceğimi düşünüp durmuştum. En sonunda silahta karar kılmıştım. Silahıma susturucu takıp direk beynine sıkmam hem ani ölüme hem de hızlı bir öldürmeye sebep olurdu. Açıkçası bu da işime gelirdi. Şimdiyse giyeceğim kıyafetimi seçmekle meşguldüm. Daha önce üniversite zamanımda gece kulübüne gitmişliğim vardı arkadaşlarımla. O zaman sevmemiştim ortamını. İçerinin kokusu, sıkışıklığı, gürültüsü oldukça rahatsız etmişti beni. Hatta sarhoş olurum diye korkumdan bir yudum içeceği bile içmemiştim. Öyle ortamlar beni geriyordu ama bugünlük katlanmak zorundaydım. Gidip gördüğüm kadarıyla öyle ortamlarda yeterince abartı görünen parlak renkler giyilip, dikkat çekici makyajlar yapılıyordu. Dolabımdaki Dolabımdaki kıyafetlere bakarken elim siyah bir elbiseye dokundu. Askıdan çıkartıp elime alıp yukarı kaldırdım. Sanırım bu olurdu. Hımm, altına da... Sanırım tek bant siyah topuklularım fena durmazdı. Seçtiğim kıyafetleri giyindim ve makyaj masama oturdum. Elim saçlarıma gitti. Sanırım en iyisi salık bırakmaktı. Yüzüm içinse elbise ve ayakkabıyı düz siyah renkte tuttuğumdan ötürü biraz makyaj yapmam gerekecekti. Hızlıca yüzümü makyaja hazırladım. Geriye sadece hangi ruju seçeceğim kalmıştı. Elimdeki rujlara baktım. Sanırım nude tonlar yerine bugün biraz daha göz alıcı bir renk sürmeliydim dudaklarıma. Kırımızı rujumu alıp dikkatlice dudaklarıma sürdüm. Genellikle az kullandığım bir renkti kırmızı ama bugün oldukça sürülmesi gerekli gibi geldiği için aldırmadım. Çalan telefonum ile masadan kalktım ve yatağın üstünde duran telefonumu aldım. Arayan Kayra'ydı. "Efendim?"
"Sahra, hazır mısın Azat aşağıda seni bekliyor."
"Öyle mi, hemen çıkıyorum, teşekkür ederim aradığın için."
"Bu arada birbirinizin numarasını alsanız iyi olacak gibi duruyor."
"Olur, Azat'a veririm numaramı ben."
"Tamamdır, dikkatli ol."
"Teşekkür ederim." Telefonu kapatarak siyah bir ceket geçirdim üstüme. Malum kış ayıydı ve askılı bir elbiseyle dışarı çıkıyordum bu İstanbul soğuğunda....
Aşağı indim. Kayra'nın dediği gibi siyah bir araba dışarıda beni bekliyordu. Arabaya doğru yürüyerek ön kapıyı açtım. Selam. Arabaya binerek koltuğa yerleştim ve kapıyı kapattım. Selam. Göz ucuyla onu inceledim. Gayet rahat bir gri kot bol pantolon ve beyaz tişört üzerine deri ceket giymişti. Onu incelerken konuşmasıyla dikkatimi yüzüne verdim.
"Sence de biraz abartı olmamış mı?"
"Ne, elbisem mi?"
İşaret parmağını havada döndürdü: "Direk sen yani bütün her şeyinle."
"Bilmem, bana pek abartı gibi gelmedi." Omuz silkti.
"Sen bilirsin ben önceden söylemiş olayım da. Bu arada arabadan iner misin?"
"Neden?"
"Sen kullansan daha iyi olur sanki herhangi bir çevirmeye karşı."
Gelirken bir sıkıntı mı oldu?"
Birkaç yerde polis yolu kontrol ediyordu. Beni durdurmadılar ama yine de işimizi şansa bırakmasak iyi olur sanki."
"Tamam." Arabadan inerek şoför koltuğuna geçtim. Azat da hemen yanımdaki koltuğa oturdu.
"Camlar filmli ama her ihtimale karşı hazırlıklı olsak iyi olur gibi." Kapımı kapatarak arabayı çalıştırdım. "Haklısın."
Gideceğimiz yer boyunca arabadaki yolculuğumuz sessiz bir şekilde geçmişti. Azat'ın dediği gibi gerçekten yol boyundaki çevirmeler had safhadaydı bugün. Şanslıydık ki bizi durdurmamışlardı Düşündüğüm gibi sadece lafta değil gerçekten yardımımı geri çevirmemişti. Ne kadar bana borçlandığını söyleyip istediğim zaman yardım edeceğini dile getirse de açıkçası ondan yardım istemeyi özellikle de bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum. Neyse ki Kayra yardımımı geri çevirmemişti. Ne kadar bana borçlandığını söyleyip istediğim zaman yardım edeceğini dile getirse de açıkçası ondan yardım istemeyi özellikle de bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum. Takip ettiğim bu adam benim için çok önemliydi. Uzun zamandır birilerinin peşine düşmediğim için de vücudumda bir heyecan dalgası dolanmaktaydı. Birini öldürmeyeli uzun zaman olmuştu. Bugünse bir şerefsizi daha ortadan kaldıracağım için hem gergin hem de mutlu hissediyordum kendimi umarım işler yolunda giderdi. Şayet bir yanım bugünün pek de istediğim gibi bitmeyeceğini söylüyordu bana...
"Sahra?" Azat'ın seslenmesiyle kafamdaki düşüncelerden sıyrılıp ona döndüm.
"Geldik, mekan burası."
"Oha, bu ne kalabalık böyle?"
"Bu mekan İstanbul'un en iyilerinden. Adı pek bilinmez ama şahsen benim en sık geldiklerim arasındaydı bu mekan eskiden."
"Gece çocuğu muydun?"
"Bir zamanlar öyleydi."
"Eee, bir dakika o zaman seni tanımazlar mı, sonuçta önceden fazlasıyla çok geldiğini söyledin?"
Benim üstüme 5 yılda iki kere el değiştirmiş bu mekan. Eski çalışanlardan kimse yoktur şimdi burada."
"Nereden biliyorsun, bir tane bile eski çalışan ya da senin gibi devamlı gelen birileri seni tanırsa başımız ciddi anlamda belaya girer."
"Polis değil misin, beni sen tutuklarsın mekanda işte. "
"Komik mi cidden?"
"Neyse, tanınmam zaten eskiye nazaran hem bu mekan hem de ben fazlasıyla bir değiştim."
"Umarım öyledir." Kapıyı açacakken adımı seslenmesiyle durdum.
"Sahra?"
"Efendim?" Torpidoyu açıp bir şeye uzandı ve eline aldı.
"Bunu al yanına. Sende dursun, lazım olur." Elinde tuttuğu şeye baktım. Küçük bir bıçaktı.
"Benim silahım var zaten."
"Dediğime bak al şu bıçağı işte. Bu mekanı bilirim genellikle pek tekin insanlar gelmez buraya. Beklemediğin bir şeyle karşılaşma ihtimalin yüksek bugün. O yüzden al sende dursun lazım olur." Israr etmeyerek uzattığı bıçağı aldım.
"İniyoruz o zaman."
"Bıçağı sakla. Fark edilmesin." Oflayarak bana verdiği küçük bıçağı ceketim iç cebine sakladım. Öldürmezdi onun için fazla küçüktü ama yine de dikkat dağıtmada oldukça iş görürdü. Umarım dediği gibi bu bıçağı kullanmak zorunda kalmazdım...
İçerinin kokusu, loş ortamı, kalabalığına bir an adapte olamayıp gözlerimi kısıp geriledim. Bedenim bir bedene çarpınca durdum. "İlk defa mı geliyorsun?"
"Bu kadar büyük ve kalabalığına ilk defa."
"Yanındayım, o yüzden alışmaya çalış." Kafamı salladım. Kolu belime yerleşti. "Yürü, içeriye doğru girmemiz gerekiyor."
"Zorunda mıyız?"
"Böyle girişte durarak hem dikkat çekeriz hem de kimseyi gözlemleyemeyiz." Beni yönlendirmesiyle iyice kalabalığın içine girdik. İçerisi gerçekten tıklım tıklımdı.
"Böyle ortamlarda nasıl eğlenebiliyorlar?"
"Kendilerini özgür hissederek."
"Bu sıkışıklıkta mı özgür hissediyor herkes?"
"Özgürlüğün sadece basit bir geniş alandan oluştuğunu mu söylüyorsun?"
"Yani aslında net tanımı bu değil ama yine de daha deminki söylediğim şey buna benzerdi." Güldü:
"Amaç alan değil, hiç bir zamanda olmadı zaten; asıl amaç kendi içindeki sonsuz alanı serbest bırakmak."
"Bilmece gibi konuşuyorsun."
"Anlamak istemeyen sensin."
Daha fazla bu konunun üzerinde durmayarak rastgele bir soru yönelttim. "Sen seviyor musun böyle yerleri?"
"Önceden severdim."
"Ya şimdi?"
"Bilmem, özgürlüğümü kaybettim ne de olsa."
"Aslında buradakilerden bir farkın yok biliyor musun? Sen dört duvar arasında hapistin; biz ise kafamızın içine."
"Bir mahkum olduğunu mu söylüyorsun bana yani?"
"Fiziki değil ama ruhi bir mahkumluktan bahsediyorum. Sen kendi mahkumiyetinden kurtularak özgürleşebildin ama sanırım bizimkisi sonsuza kadar prangalı bir şekilde kalacak." Az daha ilerleyerek insanların arasından geçerek durduk.
"Burası iyi, adamın adı ne demiştin?"
"Yakup Avcı. Kendisi uzun süredir yurt dışındaydı. Türkiye'ye yeni geldi."
"Gelir gelmez adamın peşine mi düştün?"
"Böyle bir adamı kaçırır mıyım sence?"
Neyse, kimi aradığını biliyoruz yani?"
"Evet."
"İyi madem." Etrafıma bakındım aradığım adamı bulmak ümidiyle.
"Acaba bir tık erken mi geldik ya?"
"Göremedin mi?"
"Görünürde yok gibi."
"Sanırım biraz beklememiz gerekecek..."
Yaklaşık 1 saattir mekandaydık. Adam henüz görünürde yoktu. Azat az önce tuvalete gideceğini söyleyip gitmişti beklememi söyleyerek. O süre zarfında bende barmenden içecek bir şeyler istemiştim.
"İşte buyurun içeceğiniz."
"Teşekkür ederim." Adam başka birinin kendine seslenmesi üzerine yanımdan ayrılıp o yöne doğru yöneldi. Bütün sandalyeler dolu olduğu için ayakta durmak zorundaydım maalesef. Bir elin hafifçe boştaki bileğime dokunmasıyla başımı çevirdim. "Sen miydin?"
"Başka birini mi bekliyordun?"
"Hayır."
"İyi uzaklaşma, bana yakın dur. Hemen kaybolabilirsin."
"Kaybolmak derken, nereye gideceğim ki"? Verdiği nefesin sıcaklığını kulağımda hissettim.
"Bilmem farkında mısın ama dikkat çekiyorsun güzelim o yüzden yanımda kal ki olası bir durumda sana yanaşmaya çalışmasınlar."
"Sende iyice benimle alıştın benle yakın durmaya haa."
"Ehh, içinde bulunduğumuz şartlara ayak uydurmamız lazım değil mi?"
Elimdeki bardaktan bir yudum aldım. 2. Yudumumu alacakken parmaklarımın arasından kayan bardakla ellerim bomboş kaldı.
"Uslu dur içme hiçbir şey."
"Niye ya, o o kadar sert bir içecek değildi ki. Hayır madem içeceksin özellikle mi benimkine göz diktin?"
"Sahra, sadece bu gecelik sana dediklerimi yapar mısın rica ediyorum, lütfen."
"Ne sanıyorsun beni beceriksizin teki mi?"
"Maharetlerini başka güne sakla, bu gece benimle birlikte hareket edeceksin."
"Bana emir mi veriyorsun yoksa ben mi yanlış anladım?"
"Nasıl algılarsan, İster emir niteliğinde istersen tavsiye senden tek istediğim dediklerimi gerçekten yerine getirmen anladın mı beni?" Onunla kavga etmemek için ısrar etmedim çünkü bugün buraya geliş amacımız farklıydı.
"Tamam, kabul."
"Güzel." Bitirdiği bardağı tezgaha geri koydu ve etrafta göz gezdirdi. "İşte buldum onu?"
"Hani nerede?" Ellerini omuzlarımda hissettim. Yavaşça ben, sola doğru döndürdü.
"Dikkat çekme sakın."
"Tamam, nerede?"
"Ortadaki 6. koltukta oturuyor." Gözlerimi 6. koltuğa çevirdim. Dediği gibi gerçekten de aradığımız adamı bulmuştuk. Adam yalnız oturuyordu ve gözlerini mekandaki dj kıza dikmişti. Kulağımın dibindeki fısıltılı konuşmasını duydum.
"Sanırım dikkat çekmemeye çalışıyor." Ona doğru döndüm.
"Bence sadece birinin dikkatini çekmek istiyor."
"Öyle mi, kimin?"
"Bakışlarının nereye yöneldiğini görmüyor musun?"
"Şuan bakışlarım sadece bir noktada toplu durumda." Gözleri gözlerimin içine bakıyordu. Bu da bende anlamsız bir heyecanlanmaya neden oluyordu. Yine de sordum:
Nerede? Soruma cevap vermek yerine konuyu değiştirdi.
"Dj'yi mi kastediyorsun?" Birkaç adım geriye çekilerek aramıza mesafe koydum ve cevap verdim:
"Bakışlarıyla kızı esir almış durumda gözü ondan başka kimseyi görmüyor gibi."
"Adamdan hiç hazzetmedim. Kolay lokma bir tip değil dikkatli ol." Kafamı salladım. Gözlerim mekanın kapısına kaydı ve gördüklerimle hızlıca birkaç adım atarak Azat'ın göğsüne saklandım. "Siktir!"
"Ne oldu?"
"Dikkat çekme, sakın dikkat çekme."
"Birini mi gördün?"
"Tanıdık iki kişiyi gördüm. Bizi görmemeleri gerekiyor özellikle de yanımdaki seni görmemeleri gerekiyor."
"Kimi gördün iş arkadaşlarını mı?"
"Biri bizim ekipten diğeri de ekipteki bir arkadaşımın kardeşi."
"Çıkıyorlar mıydı?"
"Bilmiyorum ilk defa gördüm ikisini de."
"Sakin ol ortam karanlık ve onlardan epeyce uzaktayız tanınmayız korkma."
"Nereden çıktı ki Şimdi bunlar birden?" Başımı kaldırdım. Panikle ona doğru yürüdüğüm için direk ona sarılmıştım resmen. Geri çekilmek için geriye doğru gideceğim esnada bunu fark ettiği için boşta kalan elleri belimi tuttu.
"Bekle hareket etme buraya bakıyorlar." Nefesimi tutarak bekledim. Birkaç dakika sonra beni kendinden uzaklaştırınca rahat bir nefes aldım.
"Ne yapıyoruz şimdi?"
"O ikisini az daha bekleyelim. Biraz dikkatlerinin dağılması gerek bize sorun çıkarmamaları için." Azat birkaç adım atarak yanımdan ayrıldı.
"Pardon bakar mısınız?"
" Buyurun bir şey mi istemiştiniz?"
"Bana bir tane şu 3. sandalyede oturan adamın içtiğinden verir misiniz?"
"Tabii."
"Bana sarhoş olacaksın diye tek damla içirmiyorsun kendin 2. bardağa geçtin. Dikkat et de günün sonunda ben toparlamayayım seni buralardan." Burnundan güldü.
"Sen beni merak etme kendin dikkatli ol yeter..."
"Tamam artık harekete geçiyoruz. Telefonunu çıkardı ve birini arayarak kulağına götürdü. Kameraları devre dışı bırak, başlıyoruz. Cevap beklemeden telefonunu kapattı ve cebine koydu. Adam tuvalete gidiyor büyük ihtimalle. Tuvalet boşsa telefonunu iki kez çaldırırım gelir adamı halledersin; değilse de telefonunu bir kere çaldırır kapatırım adamı bir şekilde arka tarafa çek orada bitir işini."
"Sen yardım etmeyecek misin?"
"Sana mı?"
"Zaten yeterince sana yardım etmedim mi kış çiçeği?"
"Bundan sonrası sende ben karışmıyorum."
"Tamam, gidiyor musun?"
Az daha buralardayım. Dikkat et ve benden haber bekle. Beni bırakıp giderken arkasından baktım öylece. Az sonra telefonuma gelen çağrının titreşimiyle ekranı kendime doğru çevirdim. 1. Bir kere çalmıştı. Ahh, işim neden kolaylaşmıyordu ki? Şuanda tuvalete gidemezdim adamın gelmesini beklemeliydim sonra ne yapacağımı düşünürdüm...
Adam ile Azat neredeyse aynı anda mekana tekrar girince gözlerimi onlara doğru çevirdim. Azat yanıma doğru gelirken adam tekrar eski oturduğu yere doğru oturdu.
"Tuvalet doluydu adamı arka tarafa çekmen gerekecek. Ne yapmayı düşünüyorsun?"
"İzle ve gör." Adımlarımı gözümü diktiğim adamın oturduğu koltuğa yönlendirdim. Uzaktan yaşlı görünen adam yaklaştıkça daha genç görünmüştü gözüme. Tahminimce 30 yaşlarındaydı. Temkinli bir şekilde adamın oturduğu koltuğa oturdum ve izlediği dj kızı izlemeye başladım. Adamın gözleri kızdaydı ama içten içe bakışlarının bana yaptığı baskı rahatsız edici gelmişti. Adamın konuşmayacağını anlayınca ilk lafı ben attım: "Güzel kız." Güldü.
"Yetenekli. Ne yani kızla değil de sahnede gösterdiği performansla mı ilgileniyordu?"
"İlgini çeken şey kızın çaldığı parçalar mı?"
"Gösterdiği profesyonel çaba. Herkes beceremez. Kendini bu işe adamış gibi görünüyor."
"Seni etkileyen senden üstün olması mı yani?"
"Ne diyebilirim ki ben bir sapyoseksüelim." O yüzden kızdan gözlerini alamıyordu demek. İlgilendiği gerçekten kız değildi, yeteneğiydi.
"Onu dinlemeye mi geldin yani buraya."
"O, bu bölgede fazlaca meşhur bir dj. Elbette onu dinlemeye geldim."
"Senin ilginin farkında olmalı o zaman."
"Muhtemelen. Yüzümü adama çevirdim."
"Aşık mısın o kıza?"
"İlgi duyuyorum diyelim, aşk fazla abartı olur."
"Sadece izlemekle mi yetiniyorsun yani?"
"Şu anlık öyle.
"Sen?
"İlgin bana mı kıza mı?
"Anlamadım?
"Safı oynamayı seviyorsun galiba. Bakışlarını fark etmedim mi sandın geldiğinden beri?" Demek ki Azat ile epeyce dikkatini çekmiştik. Böyle adamlara yalan söyleyerek kandıramazdınız. O yüzden gerçeği söyledim.
"Kız beni pek ilgilendirmiyor."
"Dürüstsün."
"Bir sorun mu var?"
"Benim açımdan yok." Bakışlarım Azat'a kaydı. Gözlerini dikmiş ne yaptığımı izliyordu. Yanına gelen kız ile hafifçe gözlerimi kıstım.
"O adam tanıdık mı? Demek o da beni izliyordu."
"Değil, sadece burada tanıştığım biri kendisi."
"İlgini çeken kişinin ben olduğumu söyledin ama bakışlarını ondan alamıyorsun." Bakışlarımı çekmeden konuşmaya devam ettim.
"Merak ediyorum sadece?"
"Adamı mı yoksa kendi vereceğin tepkileri mi?" Kaşlarımı kaldırdım söylediklerine karşın.
"Olacakları merak ediyorum."
"İzleyelim o zaman." Kız Azat'a gözle görülür şekilde fazlasıyla yaklaştı o ise beklediğimin aksine kızı yanından uzaklaştırmadı.
"Çapkın bir tip. Oldukça da tanıdık bir yüzü var."
"Tanıdık mı, kime benzettin?"
"Azılı bir katil?" Söyledikleriyle ürperdim. Onu tanıyordu, Azat'ı tanıyordu. Sakin olmam lazımdı.
"Bir katil mi? Öyle olsa hissederdim."
"Nasıl?"
"Önümüzde iki seçenek var: Ya sadece senin tanıdığın gerçek bir katil ya da o benzettiğin gibi bir katil değil. Sahi onu tanıyor musun?"
"Hayır, ama daha önce görmüşlüğüm var."
"Nerede?"
"Senin aksine, sıkı bir haber takipçisiyim diyelim." Lanet olsun, onu gerçekten tanıyordu. Durumu hemen toparlamam lazımdı. Ona karşı kullanacağım son bir koz kalmıştı.
"Haber izlemediğimi de nereden çıkardın? Ayrıca o bir katil değil eğer öyle olsaydı bilirdim." Sonunda gerçek anlamda dikkatini üzerime çekmeyi başarmıştım. Devam et dercesine kuşkuyla bana bakıyordu. "Ben bir polis memuruyum. Eğer gerçekten dediğin gibi olsaydı onu anında tanırdım."
"Demek polissin."
"Şaşırmış gibisin?"
"Beklemiyordum." Azat'a bakmaya devam ettim ve o anda gerçekten beklemediğim bir şey oldu. Kız bir anda kollarını onun boynuna dolayarak aralarındaki boşluğu kapattı ve onu öpmeye başladı. Şaşırdığım nokta kızın ona yaklaşıp onu öpmesi değildi şuanda bulunduğumuz ortam ne de olsa buna gayet müsaitti. Asıl şaşırdığım şey Azat'ın kızı uzaklaştırmamasıydı. Açıkça söylemem gerekirse bundan rahatsız olmuştum. Boş gözlerle ikisini izlemeye devam ettim. Bir anda o kız yerine kendimi hayal ettim. Sonra aklım o geceye gitti. O gece de mi böyle olmuştu? Bu şekilde saçma salak düşüncelerle kafamı meşgul etmemeliydim. Hem sonuçta bana ne ki? Hiçbir şeyi değilim nasıl olsa. Yanımdan gelen ses ile adama döndüm.
"Neden başka bir yere gitmiyoruz? Burada fazla ilgi çekici bir şey kalmadı." Sahneye baktım kız gitmişti.
"Olur." O ikisini izlemektense bu adamın işini bitirmem daha iyiydi. Sonuçta bu amaçla gelmiştim buraya.
"İyi o zaman hadi gidelim." Adamı durdurdum.
"Hey, neden arka taraftan çıkmıyoruz? Baksana ön taraf bayağı kalabalık görünüyor."
"Tek mesele kalabalık olması mı?"
"Anlamadım?"
"Diyorum ki biraz önceki takıldığın adamın yanından geçmek mi seni bu kadar rahatsız etti?"
"Ha, o mu? Biraz önce de dediğin gibi o sadece takıldığım biriydi o kadar."
"İlgini çekmediğini mi söylüyorsun?"
"O adamla aramızdaki yaşananları bir film gibi düşün film dikkat çekiciydi ama kız gelince reklam verdi. Reklam sevmem asıl ilgilendiğim filmdi.
"Devamı yok diyorsun yani?"
"Maalesef son reklamdı, reklamdan sonrası da yok zaten." Güldü.
"İlginç bir bakış açısı. Dediğin gibi olsun hadi arka taraftan çıkalım. Göründüğü üzere ön taraf fazlasıyla kalabalık."
Mekandan adamla beraber çıkarken bir kere bile Azat'ın olduğu tarafa bakmamıştım. Ne hali varsa görebilirdi artık onunla işim kalmamıştı. Asıl hedefime odaklanmalıydım. Yanımdaki adam bu geceki kurbanımdı ve ölmesi gerekiyordu. Yanımdaki adamla çıkışa doğru ilerleyerek mekandan çıktık. Sırtımdaki silah oradaydı. Onu belimdeki kemerle tutturmuş ve ceketimin altına saklamıştım. Bu gece bıçakla öldürmeyecektim. Hızlı ve sessiz bir ölüme ihtiyacım vardı bu yüzden silahımı tercih etmiştim bugüne özel. Arka taraf tahmin ettiğim gibi boştu. Kameralar zaten şuan için devre dışı olmalıydı. Bunun için vakit bulduğumda bizzat Kayra'ya teşekkür etmeliydim. Dışarıya çıkar çıkmaz ilk harekete geçen yanımdaki adam oldu ve öylece kalakaldım. Adamın sağ eli belime ulaştı ve tabancama uzandı. Kahretsin, fark mı etmişti? İyi ama nasıl?
"Kurbanlarını daha iyi tanımalısın bayan. Özellikle de benim gibi bir adamın peşindeysen." Kendimi iyice duvara bastırdım ve eli ile silahı kendim ile duvar arasını sıkıştırdım. Adam acıyla yüzünü buruşturdu. Duvarın pütürlü yüzeyi ve silahın baskısı elini acıtmış olmalıydı. Boşta kalan eli ile beni kendine doğru çekti. Bunu fırsat bilerek yerlerimizi değiştirdim ama adam hızlı davranıp belimdeki silahı alıp kalbime dayadı. Durum berabere katil bayan ya da avantaj bende olduğu için çoktan kendimi kazanan mı ilan etsem acaba? Eli tekrar belime uzandı ve beni kendisine çekti. Bu güzel belindeki silah dışında bana karşı kullanacağın herhangi bir silah yok değil mi? Elini bel boşluğumdan kaydırarak kalçalarıma götürdü. Kabul ediyorum ilgimi gerçekten tatmin etmeyi başardın. Bugün ölecek olman kötü oldu. Başka şartlar altında tanışsaydık beni başka şekilde tatmin etmeni de isterdim. Eli tetiğe gitti. Silahı kalbime biraz daha bastırdı. Birden ceketimin cebindeki bıçağı hatırladım.
"Al, yanında bulunsun lazım olur."
"Ceketimin iç cebindeki bıçağı elimle kavradım. Hızlı olmam lazımdı aksi takdirde saniyeler sonra ölen ben olabilirdim. Her şey saniyeler içinde oldu ve adamın bacağına bıçağı sapladım o ise aynı anda silahı ateşledi."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.99k Okunma |
376 Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |