39. Bölüm
Hande Simay / KANDELEN / BİR KARAR BİNLERCE MEZAR

BİR KARAR BİNLERCE MEZAR

Hande Simay
handsimy

Yaptığım hareketin şokuyla ilk başta karşılık vermedi. Sadece orada öylece durdu. Kısa bir an sonra geriye çekildim.

"Ben-" Bir şey dememe izin vermeden dudaklarıyla beni susturdu.

Eli bel boşluğuma giderek beni kendine çekti ve öpmeye devam etti. Sorumun cevabını almıştım fakat o anda geri çekilmeyi hiç düşünmedim. Baş döndürücü bir etkiyle beni öpsün istedim. Birkaç adım üstüme gelince geriye gitmek zorunda kaldım. Dudakları beklediğimin aksine ısrarcı değildi, son derece nazikti. Sanırım bunun benim için anlamını bildiği için ona göre davranıyordu. Evet, öpüşmek benim için özeldi ve ben ilkimi onunla yaşamıştım ve yaşıyordum. Ayağım bir şeye çarpıncaya kadar geri gitmeye devam ettim. Yavaşça üstüme eğilerek dikkatli bir şekilde beni eğdi. Sırtım yumuşak yatakla buluşunca beni yatağa yatırdığını anladım. Omzuma zarar vermemeye çalışıyordu. Bacağının tekini aralıklı bacaklarımın arasına koyarak beni öpmeye devam ederek öpücüğünü derinleştirdi ama o anın verdiği hazla daha fazlasını istedim ve boynunu tuttuğum elimle onu kendime doğru çektim. Buna uyum sağlayarak kendini bıraktı ve daha sert bir şekilde beni öpmeye başladı. Aralıklı bacaklarımın arasındaki dizini, kafamın yanındaki iki elini, üzerimdeki bedenini ve dudaklarımdaki baskısını son derece fazla hissediyordum. Nefes alamıyordum ama onu bırakmak da istemiyordum.

Bunu anlayınca yavaşça birkaç santim geri çekildi. Gözlerimi araladım. Benim gibi nefes nefese kalmıştı. Pozisyonunu bozmadan soluklanmaya çalıştı.

"Sorunun cevabını aldın mı?"

"Aldım dedim nefes nefese." İki eli de hala kafamın yanındaydı.

"Neymiş cevabı?" Aralıklı dudaklarımın arasından tam cevap vereceğim anda odayı dolduran telefon sesiyle kelimelerim içimde kaldı.

"Telefon çalıyor."

"Duyuyorum."

"Cevap vermeyecek misin?" Sol eli yatağın üzerine dağılmış salık saçlarımdaki bir tutamla oynuyordu.

"Çalsın boş ver."

"Ya önemliyse?"

"Telefonumda sadece bir kişinin numarası var." Beni öpmüyordu ama çok yakın duruyordu. Sanırım beni test ediyordu. Zorlukla konuştum.

"Kimin?" O kadar fazla yaklaştı ki bir an beni tekrar öpeceğini sandım. Zira konuşsa dudakları dudaklarıma değecek ve tekrar öpüşmeye başlayacaktık.

"Kayra'nın." Dediğim gibi oldu ve dudakları dudaklarıma değince kendini tekrar dudaklarımda buldu. Daha tam nefes alamamıştım ama sorun değildi. Bugün aramızdaki tüm resmiyet iplerini koparmıştık zaten. Dudaklarımın üstündeki hızlı öpücüğüne direnmedim ve karşılık verdim. Boynundaki elimi kahverengi saçlarına doğru kaydırdım ve geri çekiştirdim. Buna karşılık öpüşü daha da serleşti. Çalan telefon sesi ikimizin de umurunda değildi o an. Tek eli vücudum boyunca kayınca istemeyerek geri çekildim. Kayra'nın gönderdiği adam muhtemelen gelmişti ve aşağıda bizi bekliyordu. Şu anda çok istesem de devam edemezdik.

"Azat."

"Efendim?"

"Telefonu açman lazım."

"Şu anda kalkıp açmak istemiyorum, belki sonra." Sağ elimle onu ittirdim.

"Kayra'nın adamlarından birini beni alması için çağırdık ya, gelmiş olabilir." Kesilen telefon sesi ile oda tekrar sessizliğe büründü.

"Bak kesildi demek ki önemsiz bir aramaymış." Göğsündeki elimi tutup yatağa bastırdı. "Şu sorunun cevabını alamadım." Çalan telefon sesi tekrar odanın içine doldu.

"Azat kalk üstümden de git telefonu aç, belli ki beni almaya geldiler." Son kez gözlerimin içine baktı ve üstümden kalktı.

"İyi bakalım şu telefona." Yataktan doğrularak oturdum. Azat sinirli bir şekilde telefonu açtı. "Efendim Kayra? İşim vardı. Seni ilgilendirmez. Gözleri beni buldu. Yanımda. Aşağıda mı? Sende mi geldin? Tamam, geliyoruz." Telefonu kapattı. "Aşağıda seni bekliyorlarmış."

"Kayra'da mı gelmiş?"

"Evet." Yataktan kalktım ve kapıya doğru ilerledim.

"Sen gelmiyor musun?"

"Kayra beni kendi götüreceğini söyledi. Sen in ben geliyorum." Kapıyı açarak çıktım odadan. Kapının yanındaki duvara yaslanarak soluklandım. Gözlerimi kapattım ve sıktım. Bunu niye yapmıştım ki. Resmen onu zorla öpmüştüm. Derin bir nefes alarak merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenlerden iner inmez elbisem ve ceketimi unuttuğum aklıma geldi. "Azat, ceketim ve elbisem kaldı!"

"Tamam sen bahçeye çık ben getiririm!"

Kapıyı açarak bahçeye çıktım. Kayra arabasına yaslanmış bizi bekliyordu.

"Sahra, geldin mi hani Azat nerede?"

"İçeride ceketimi getirmeye gitti gelir birazdan. Kolun, koluna ne oldu, vuruldun mu?"

"Öyle oldu."

"Geçmiş olsun. Azat mı çıkardı kurşunu?"

"Evet."

"Demek ki bu yüzden istedi o malzemeleri."

"İyi bir doktor."

"Yalancıktan" dedi göz kırparak.

"Bu arada teşekkür ederim kameralar için."

"Rica ederim, yardım edebildiysem sevindim." Kapının açılmasıyla gözlerimizi kapıya çevirdik. Azat elinde ceketle ve bir poşetle bize doğru geliyordu.

"Bu elbisen. Ceketimi omuzlarıma koyarak örttü. Bu da ceketin."

"Teşekkür ederim."

"Pansumanlarını aksatma, her gün yaptır. "

"Tamam, aksatmam."

Açık araba kapısından içeri bindim. "Görüşürüz Kayra."

"Hoşça kal Sahra." Kapımı kapattım. Artık nihayet evime gidiyordum...

 

Yolculuk sessiz geçmişti. Yaklaşık yarım saat sonra evimin önüne araba durmuştu ve beni indirerek gitmişti. Kapımın önüne gelerek anahtarımı sağ elime alarak anahtarla kapıyı açtım. Son zamanlarda evim artık çok yabancı geliyordu bana malum hiç evde durmuyordum ki. Anahtarı kapının arkasına taktıktan sonra doğruca yatak odama gittim. Omuzlarımın üzerindeki ceketimi ve elimdeki elbise poşetini yere bıraktım. Yorgun bir şekilde yatağa çökerek sırt üstü yattım.

"Sorunun cevabını aldın mı?"

"Aldım..."

Kahretsin bir katile aşık olmadığım eksikti zaten. Bariz bir şekilde ona karşı hislerim vardı. Onun dediği gibi bir kafa karışıklığı değildi benimkisi. Şimdilik bununla ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama ona bunu söyleyemezdim. O an bana sorduğunda telefon çalmasıydı muhtemelen anın verdiği ambiyansla açıklayabilirdim muhtemelen . Kayra gerçekten tam zamanında aramıştı ve beni büyük bir hatadan kurtarmıştı. Hislerimi gizli tutmalıydım açığa çıkartırsam benim için büyük bir sorun olabilirdi, hem onun bana karşı beslediği bir his var mıydı onu da bilmiyordum. Bunu bana karşı kullanabilme ihtimali yüksekti. Biz ikimizde katildik, birbirimizin katili. Sonumuz ölümdü. Sonsuza kadar gizli kimliklerle kaçak bir şekilde yaşayamazdık. Hiçbir şey olmayıp her şey yolunda gitse bile bizi buldukları an birbirimizi öldürmemize gerek kalmadan ikimizi de bütün dünya gözlerini dahi kırpmadan öldürürdü. Hayat bir kurgu değildi. Dünyaya karşı sen ve ben burada işe yaramazdı, yapamazdık, baş edemezdik. Bu yüzden onunla arama olabildiğince mesafe koymalıydım artık. Derin bir nefes vererek kalktım yataktan. Omuzumda bir ağrı vardı ama aç karnım şimdilik onu geride bırakıp benimle ilgilen diyordu. Derin bir nefes alarak yatak odamdan çıktım ve mutfağa giderek bir paket makarnanın yeterli gelen kısmını tencere döküp pişirmeye başladım. Yemeğimi yiyip tekrar dinlenmem gerekiyordu malum yarın iş vardı. Çok geçmeden pişen makarnayı ocaktan alıp süzgeçten geçirdim ve salçalayarak bir tabağa koydum. Salona geçerek televizyonumu açtım ve elimdeki makarna tabağı ile kanalları gezinmeye başladım. Haber kanallarından kaçınmaya çalışıyordum şimdilik. En son izlediğim haber o geceki işlediğim cinayet hakkındaydı ve sadece birkaç cümle duyduktan sonra televizyon Azat tarafından kapatılmıştı zaten. Daha yapacak çok işim vardı ve açıkça söylemek gerekirse bu işin en kolay kısmı olan öldürmeyi halletmiştim asıl mesele bundan sonrasıydı. Dediğim gibi bu adamı büyük bir uyuşturucu organizasyonunun başı olduğu için öldürmüştüm. İçinde bulunduğu bu organizasyon oldukça dallanıp budaklanarak içimize işlemişti. Böylesine büyük bir çeteyi çökertmek hemen olacak bir iş değildi maalesef. Bunu bugün yapmayacaktım. Her şey sırasıyla olacaktı. Muhtemelen yarından itibaren bu konu hakkında çalışmalarıma başlardım. Tanıdık bir filmi gözüme kestirince ilerleme tuşuna basmayıp birkaç dakika izledim. Bu film bir yerden tanıdık geliyordu ama... Az daha izleyince geçen gece benim izleyemeyip uyuya kaldığım film olduğunu anladım. Sanırım Azat 4 bölümü olduğunu söylemişti. Televizyonda çıktığına göre çok da yeni bir film olmamalıydı. Kumandadan sesi açıp izlemeye başladım. Başrolde erkek bir polis memuru vardı. Filmi izlemeye devam ettikçe adamın aynı benim durumuma benzer bir hikayesi olduğunu anladım. Adam gündüzleri bir polis olarak görevini sürdürürken geceleri ise yaşadığı şehrin huzurunu bozan bulunamayan suçluların peşine düşüyordu. Yani gündüzleri bir polisken geceleri bir seri katildi aynı benim gibi. Gerçekten bu filmi çok mu arayıp bulmuştu. Normalde yemeğimi yiyip uyumayı düşünüyordum ama film sardığı için oturduğum koltuktaki pozisyonumu bile değiştirmeden ilk 2 filmi bitirmiştim bile. Saat gece 1'e geliyordu. Hız kesmeden uykuma direnerek 3. filmi başlattım. 3. filmin sonuna gelene dek dayanıp gözümü bile kapatmadım fakat en sonunda uykuya direnemeyen kafam yana düştü ve uyuya kaldım. Büyük ihtimalle yarın uyandığımda her yerim feci bir şekilde ağrıyacaktı çünkü yanımda bu sefer o yoktu...

 

1 Gün Sonra Merkez'de:

"Son zamanlarda gerçekten işlenen cinayetlerle birlikte suç oranı da fazlaca arttı. Özellikle İstanbul'da her gün sayısız cinayetler yüzünden ölü sayısı gittikçe artıyor. En son işlenen cinayet hakkında konuşmuyorum bile. Cidden buna kim cesaret etmiş olabilir ki? Adam gelir gelmez avlandı resmen bir hayvan gibi. Siz ne düşünüyorsunuz Sahra?"

"Ha, efendim?"

"İyi misin sen, hasta gibi görünüyorsun?"

"İyiyim, yemekten sonra ağırlık çöktü sanırım üzerime." Öğle arasında merkezdeki terasta oturmuş son olaylar hakkında konuşuyorduk ekipçe. Selim tekrar konuşunca onu dinlemeye gayret ettim.

"Sen Tuna, sende mi hastasın Sahra gibi?"

"Hayır, dinliyorum sizi sadece düşünüyordum. Cesedi nasıl bulmuştun Selim?"

"Yerde yatıyordu. Silahla alnının ortasından vurulmuştu. Tabi bir de bacağında bir bıçaklanma vardı. Anlaşılan ölmeden önce katiline direnmeye çalışmış." Tuna konuşmaya devam etti.

"Bu katilin deniz katili ya da öteki katilden biri olması size de olası gelmiyor mu?" Selim yüzünü buruşturarak cevap verdi:

"Bilmiyorum olabilir ama bu onların tarzından farklı gibi sanki özellikle deniz katilinin bunu yaptığını düşünmüyorum ben." Tuna soru sordu:

"Neden?"

"Çünkü adam olay yerinde bulundu da o yüzden. Eğer deniz katili yapmış olsaydı kesinlikle cesedi bir deniz kenarında bulurduk. Ya öteki katil" dedim fark etmeden.

"Olamaz" dedi Selim.

"Neden olmasın, onun öldürme biçimine fazlaca benzemiyor muydu sizce de?" O kadar sakin konuşuyordum ki ben bile adı geçen diğer katil olduğumu reddedecektim içimde.

"O katil sadece tacizci ve tecavüzcüleri öldürmüyor muydu? Bu adam bir şef. Neden öldürsün ki?

"Aslında son zamanlarda deniz katiliyle çalışmıyor muydu diğer katil ve hatırladığım kadarıyla denizde bulunan cesetlerin hepsi de tacizci ya da tecavüzcülere ait değil gibi." Esra susunca herkes düşünmek amacıyla sustu ve ortam sessizleşti. Aramızda oluşan sessizliği Mirza bozdu.

"Garip, hiçbir ipucu bulunamadı mı yani olay yerinde?"

"Hayır, hiçbir şey bulunamadı. İşin tuhaf kısmı kameralar da adam ölmeden yarım saat önce devre edilmiş olay yerinde bulunduğum için o kısmı izledim. Gün içindeki kayıtlar ben incelediğim anda mevcuttu. Sonra oradan uzaklaşmam gerekti. Geldiğimde o günün bütün kayıtlarının silindiğini öğrendim."

"Nereye gitmiştin ki?" Sorumla birlikte cevap vermek amacıyla bana döndü Selim.

"Olay yeri karışıktı. İnsanları sorgulamaya ve tahliye etmeye çalışıyorduk yardıma gitmiştim bende." Muhtemelen biz mekandan çıktıktan sonra Kayra bütün günün kayıtlarını sildirmişti. Yine de merak edercesine sordum:

"Seninle birlikte kim vardı odada kayıtları izlerken?"

"Ben ve kameradan sorumlu güvenlik görevlisi 2 adam vardı." Mirza konuştu:

"Belki de o iki adamdan biri halletmiştir ya da birinden talimat almışlardır. Kameralar adam öldükten kısa bir süre sonra tekrar devreye girmişti onları da incelediğimde o iki adamla ilgili şüpheli bir durum çıkmadı ortaya."

"Odaya birisi girmiş miydi sen gittikten sonra?"

"Yok be Tuna, kaç kere inceledim kameralar saat akşam 6 ile gece 11.30 arasını kaydetmemiş. Gece 11.30'dan sonra kayıttaydı odaya kimse girmemiş."

O zaman uzaktan bir müdahale ile halledilmiş görüntüler."

"Muhtemelen öyle."

"Bu arada sormayı unuttum senin Nesrin'le bir gece kulübünde ne işin vardı Selim?"

"Kendi kardeşini benden daha iyi tanırsın Tuna. Onu bilirsin gece hayatına düşkün bir kız."

"Eee, bu kardeşimle takılman için sence yeterli bir sebep mi?"

"Davet etti bende geldim."

"Bu kızın kaldığı evin dış kapı kilidini değiştirip giderken eve kilitlemem farz oldu artık."

"Rahat bırak kızı Tuna. Abisi olman onu kısıtlayacağın anlamına gelmiyor." Tuna, Selim'e sinirli bir bakış attı.

"Gençler hepiniz burada mıydınız, hala yemektesiniz sanıyordum." Kıymet Komiserin terasa gelmesiyle kendimize çekidüzen verdik. Eee, ne yapıyorsunuz hepiniz burada böyle?"

"Son olaylar hakkında konuşuyorduk komiserim. Kıymet komiser kaygılı bir şekilde kafasını salladı Selim'e. Son zamanlarda olayların ardı arkası kesilmiyor Selim ama bu gerçekten büyük bir olay."

"Herhangi bir gelişme var mı komiserim?"

"Aslında bir gelişme için değil de aklımı kurcalayan bir şeyler var Selim bende bunun için sizi arıyordum. Madem hepiniz toplanmışsınız söyleyeyim bari. Adamı az çok biliyorsunuz hepiniz ne iş yaptığını, kimlerle çalıştığını, nelerle uğraştığını falan filan. Zamanında da hatta bir uyuşturucu meselesi yüzünden karakollarla haşır neşir olmuştu kendisi ama bir şekilde aklanmayı başarmıştı. Sonrasında da Türkiye'yi terk etti zaten. Bu kafalarda onun hakkında soru işareti yaratsa da kimse bir daha onu araştırmaya tenezzül etmedi. Böylece bu olay da gidişi gibi unutuldu gitti. Buralar hepinizin bildiği kısımlar fakat beni asıl şüpheye düşüren şey şu. Gözünü hepimizin üzerinde gezdirdikten sonra devam etti. Adam son derece düzenli biriymiş. Gittiği yerler her zaman belli, çalıştığı insanlar hep aynı kişilerden oluşuyormuş ve her zaman yanında korumalarla gezen birisiymiş ki bunu zaten yarışma programlarının çekimine katıldığı zaman öğrenmiştik hepimiz. Kendisi bu konu hakkında sosyal medyada çokça konuşuldu zaten. Hal böyleyken korumalarının peşinden ayrılmadığı adam nasıl oldu da öldürüldü? Katili gideceği yeri nereden öğrenip onu tek düşürdü?"

"Bir şey mi biliyorsunuz" diyerek soru sordum.

"Bu adam niye öldürüldü? Öldürenin amacı neydi de böyle bir şeye girişti? Mutlaka bir amacı vardır bence, eminim ki boş yere ölmemiştir. Şimdiye kadar bunu öğrenemememiz garip."

"Bence çok yakında öğreneceğiz komiserim."

"Umarım öyle olur Sahra ama korkarım ki öğrenmemiz işleri daha da zorlaştıracak gibi görünüyor. Neyse yeter bu kadar herkes işinin başına. Kıymet komiser giderken herkes masa başına dönmek için toparlandı. Şu 3 gündür aklımda olanları yapmak için yeni harekete geçmiştim henüz." Komiserimin şüphelerinde haklıydı. O adam hakkındakileri açığa çıkartır çıkartmaz ortalık çok büyük ihtimalle karışacaktı tekrardan. Bunu yaparken elbette yalnız değildim. Elimdeki bilgileri Kayra ile paylaştığımdan bu yana bana fazlaca yardım etmeyi kabul etmişti zaten. Şimdilik bana zararı dokunmadığı için yardım etmesi işime gelirdi ama yine de hem Azat'a hem de Kayra'ya karşı dikkatli olmakta fayda vardı. Onlara öylece güvenemezdim. Muhtemelen bu gece ilk kısmı halletmiş olurdum. Yarın ise ne olacağı meçhuldü. İlk başta bilgileri çeşitli karakollarla paylaşarak ana adamları yakalayacaktık. Geri kalanlar zaten bir şekilde halledilirdi. Eğer bu organizasyonu çökertmek istiyorsam acele etmeden dikkatlice kurmalıydım planımı aksi takdirde işler boka sarardı.

 

Elimde telefonum, karşımda laptopum, masamda ise çeşitli belgelerim vardı ve işten geldiğimden beri bu masanın başında oturuyordum. İş çıkışı kimseye tek kelime etmeden evimin yakınındaki sağlık ocağına gidip Azat'ın dediği gibi pansumanımı yaptırmıştım. Şükür ki hiçbir sorun çıkmamıştı. Omzumun durumu iyiye gidiyordu şimdilik. Elimdeki telefonumdan Kayra'nın ismini bulana kadar kaydırdım ve aramak üzerine dokundum. Ben her şeyi halletmiştim zaten. Geriye Kayra'nın bu bilgileri yayması kalıyordu. Kayra eli kolu uzun bir adamdı. Çeşitli çevrelerden pek çok tanıdığı ve iş yaptığı insanlar vardı. Haliyle yer altıyla da bağlantısı olunca bu işi benden daha hızlı ve temiz yapacağına karşı inancım tamdı. Çalan telefon bir anda onun sesiyle kesildi.

"Efendim Sahra?"

"Alo Kayra, nasılsın?"

"Ben iyiyim, asıl sen nasılsın? Omzun falan iyi mi var mı herhangi bir ağrın?"

"Durumu iyiye gidiyor teşekkür ederim sorduğun için."

"Hazır mı?"

"Hazır, o yüzden aradım zaten seni."

"Tamamdır gönderiyorum o zaman belgeleri?"

"Gönder, hemen mi gider, ne zaman harekete geçerler?"

"Muhtemelen şu 1 saat içinde harekete geçerler. Her karakola belli kişilerinkini göndereceğiz zaten o yüzden harekete geçmeleri hızlı olur."

"Peki, teşekkür ederim yardımın için."

"Ne demek, her zaman." Telefonu kapatarak masaya koydum. Geriye sadece beklemek kalmıştı. Yarın herkes her şeyi öğrenecekti nasılsa...

 

Asaf Arşın'ın anlatımıyla:

Merdivenden inen adamla gözlerimiz kesişti. Buraya onu uyarmak için gelmiştim. O kardeşinin aksine daha zeki biriydi. İçinde bulunduğu tehlikeleri anlar ve ona göre karar verirdi. Hiçbir zaman boş konuşmaz ve iyi dinlerdi. O yüzden ona gelmiştim. Yürüyerek oturduğum koltuğun ucuna kadar geldi.

"Gelmeni beklemiyordum." Hafif kafamı kaldırarak oturduğum yerden yüzüne baktım.

"Sürpriz ziyaretleri severim." Bir şey demeden karşımdaki koltuğa oturdu.

"Niye geldin?"

"Hemen konuya mı gireyim yani?"

"Arkadaş arkadaş oturmayacağımıza göre?"

"Haklısın. Seni uyarmaya geldim diyelim." İlgiyle kaşlarını kaldırdı:

"Hangi konuda?"

"Başınıza gelecek felaketler hakkında."

"O kadar iyi biri olduğunu bilmiyordum Asaf. Söyle ne var aklında?"

"Çok şey ama şimdilik sadece seni ilgilendirenleri söylesem daha iyi sanki."

"Kayra ile mi ilgili?"

"Aslında hepinizi ilgilendiren bir durum. Ama en çok kardeşin ve elinizde tuttuğunuz mahkumlarla alakalı."

"İkisinin arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki?"

"Bunu çözmeyi sana bırakıyorum Kaya. Her zaman yaptığın çıkarımlara hayran olmuşumdur bunu bilirsin."

"Oyun mu oynuyorsun?"

"Hayatın kendisi bir oyunken oyun oynamadığımız bir zaman dilimi var mı ki?"

"Sen oyun içinde oyun oynuyorsun Asaf."

"Kuralları kendim koymayı severim."

"Başkasının oyununda kendi kurallarını koymak? Her zaman işine yaramayabilir ama."

"Bugüne kadar işe yaramadığını görmedim aksine daha iyi adapte olarak başkasının oyununda hep kazanmama neden oldu kendi kurallarımı koymam."

"Bu bir tehdit mi?"

"Nasıl anlayacağını sen bilirsin Kaya." Kafası karışmış gibi ilgiyle bana bakmaya devam etti.

"Madem diyeceklerin Kayra ile ilgili ne diye bana geldin ki?"

"Sana geldiğime sevinmedin mi yani?"

"Oldukça önemli işlerim var Asaf. Ben gördüğün üzere boş bir adam değilim ve hiçbir zaman da öyle olmadım."

"İşte bu konuda seni bana benzetiyorum biliyor musun Kaya. Birden fazla hayat yaşayarak onlara adapte olmak gerçekten zor iş. Bu konuda seni takdir ediyorum gerçekten. O kadar iyi oynuyorsun ki bir an ben bile seni karşımda görünce şaşırmıştım o an."

"Önemli olan oynamak değil herkesten iyi adapte olarak fark edilmemek Asaf. Senin de yaptığın bu değil mi neticede?"

"Doğru, işin sırrı çok iyi adapte olmakta. Bu şekilde birde fazla hayat yaşayarak çokça kişiye bölünebilirsin."

"Anlaşılan hemen konuşmayacaksın?"

"Laf oyununu severim özellikle de karşımdaki sensen."

"Neden ben?"

"Karşı cevapları iyi veriyorsun çünkü." Karşımdaki genç adam gülümsedi.

"Bundan ne çıkarmalıyım?"

"Hiçbir şey Kaya."

"Gerçekten mi?" Ustaca konuyu değiştirerek başka bir konu açtım.

"Yakup Avcı bütün Türkiye bu adamı konuşuyor var mı bir ilgi alakan?"

"Hayır ama bende aynısı sana soracaktım."

"İnanır mısın benim de bu işte parmağım yok bu sefer. Kim bu kadar büyük bir adamla kapışıp galip gelebilir ki?"

"Çözemedin mi?"

"Tam olarak değil."

"Yardımcı olmamı ister misin?"

"Bir parmağın olmadığını söylemiştin bu işte?"

"Doğru bu benimle ilgili değil ama beni bilirsin Kaya, ben oldukça meraklı bir adamım."

"Bu merakın başına bela olmasın sonra?"

"Sen ve kardeşin karışmazsa olmaz merak etme gül gibi yaşar gideriz huzur içinde."

"Huzur?"

"Evet, senin ve benim hayatımdaki tek eksik şey."

"Olabilir mi sence? Güldüm."

"Mezara kadar imkansız görünüyor ki yaptıklarımızı düşünürsek orada bile bize huzur yok sevgili Kaya. Sen ve ben cehennemin baş köşesinde onur konuğu olarak bulunacağız. Çektiğimiz azap, çile hiçbir zaman bitmeyecek, sonsuz bir acı döngüsü içine gireceğiz muhtemelen."

"Bu yüzden mi bu çabaların?"

"Madem cehenneme gidemiyoruz o zaman bu dünyada cenneti yaşarım bende."

"Bu dünyayı bir cennet olarak mı görüyorsun?"

"Tam olarak öyle değil ama evet bir illüzyon olarak düşünürsek asıl dünyada cehenneme gidecek insanlar bu dünyada illüzyon cennetini yaşamakta şuan Kaya ve bizde onlardan biriyiz."

"Sence bizden kötülerde var mıdır bu dünyada?"

"Kesinlikle."

"Adamı kimin öldürdüğünü biliyor gibisin, söyleyecek misin?"

"Kız yaptı."

"Hangi kız, polis olan mı?"

"Aynen öyle." Birkaç saniye düşündü.

"Demek oydu."

"Hadi ama bana o kızın yaptığını düşünmediğini söyleyemezsin Kaya."

"Şüphelerim vardı ama bu onun için bile fazlaca efor sarf edilmesi gereken bir cinayet."

"O bir katil Kaya. Deniz katilinden sonra Türkiye'deki en tehlikeli seri katiller listesinin 2. sırasında yer alıyor, tek fark onun deniz katili gibi önüne geleni öldürmemesi bu onun önündeki tehlike sıfatıyla ters düştüğü için çoğu kişi onun tehlike potansiyelinin farkında değil. Bugüne kadar onlarca kişiyi öldürdü. Deniz katilinin yüzlerce; onun ise onlarca insanı öldürmesi sadece zamanla alakalı, tecrübeyle değil. İkisi de bu konuda gerçekten yetenekli."

"Ne zamandır bu kızın peşindesin sen?"

"Ortaya çıktığı ilk günden beri."

"Tehlike potansiyeli olan insanlar seni kendine çekiyor demek ki."

"Belki de." Ayağa kalktım. "Ölüm geliyor Kaya, bir değil, on değil, yüz değil, binlerce ölüm geliyor."

"Ne o, savaşa hazırlanıyoruz da benim mi haberim yok?"

"Bu iyiler ve kötüler ya da güçlü ile zayıf arasındaki bir savaş değil Kaya. Bu savaş bir ihanet savaşı. İhanet eden herkes ölecek."

"Neye ihanet eden?"

"Korkarım ki bunu kendin çözmek zorunda kalacaksın Kaya ama sanırım şu kadarını söyleyebilirim çözemesen bile yakında öğreneceksin."

"Ne kadar yakın?"

"Belki günler, belki saatler, belki dakikalar hatta belki de saniyeler sonra. Ne zaman açıklayacaklarına bağlı."

"Kim, neyi açıklayacak?"

"Ya çöz ya da çözülmesini bekle." Çıkışa doğru yürümeye başladım tek kelime etmeden. O da arkamdan gelmedi ya da konuşmadı. İşler tehlikeli bir hal alıyordu ve bu öğrenilen şey sadece küçük bir kısmıydı. Asıl tehlike uyarıların içinde gizliydi ve korkarım ki Kaya bile bunu çözemeden işler karmakarışık bir hal alacaktı...

 

Yazar'ın Anlatımıyla:

Günlerden 24 Aralık Salı, Yıl 2024'ü gösteriyordu takvimde. Soğuk bir kış günü Türkiye malum şef Yakup Avcı'nın elebaşı olduğu uyuşturucu olayı ile çalkalanırken TBMM herkesi şaşırtan bir son dakika haberi yayınladı televizyonlarda. Bu haber bütün televizyon kanallarınca canlı bir şekilde yayınlanmaktaydı. Saat akşam sekize geliyordu. Kimi insanlar tesadüf eseri açık televizyon kanallarından, kimileri ellerindeki telefonlarda açık sosyal medyada, kimileri arabasında giderken radyoda, kimileri ise birilerinin uyarısıyla bu canlı yayını izliyordu. Bütün Türkiye sadece meclisteki konuşmayı dinliyordu kalplerindeki heyecanla. Meclis bir karar aldığını açıklıyordu ilk başta bütün Türkiye'ye; sonrasında ise bütün dünyaya. 3 Ağustos 2002'de kalkan ve o günden bu yana sadece ünlü deniz katili lakaplı "Azat Deniz Erdemir'in" 1 Haziran 2019'da polislere kendi rızasıyla teslim olması üzerine onunla ilgili karar aşamasındayken halkın baskısı üzerine yeniden meclis gündeminin baş köşesine oturan "idam kararı;" 15 Haziran 2019'da meclisteki oy çokluğuyla reddedilmişti. Bugün ise o günden tam 5 yıl 6 ay 9 gün geçtikten sonra hiç kimsenin beklemediği bir anda bütün halka canlı yayınlar aracılığıyla aktarılıyordu. Evet o çok beklenilen idam kararı sonunda reddedildiği 3 Ağustos 2002 tarihinden sonra 24 Aralık 2024 tarihinde tekrar yasal hale geliyordu. İdamı beklenen binlerce kişi sonunda bu yasa ile idam edilecekti. Başta vatan hainleri olarak bilinen "15 Temmuz Darbe Girişimi'nde" yakalanan kişiler, onun arkasından teröristler, onun arkasından ülkede suçları yüzünden aranan seri katiller, hırsızlar, tacizciler ve tecavüzcüler... Liste bu şekilde uzayıp gidiyordu. On değil, yüz değil binlercesi vardı sırada ve konuşma bittikten sonra bir liste yayınlandı bütün ülkeye. Çeşitli katmanlara ayrılmış idam listeleriydi bunlar. Dediğim gibi elbette öncelik saydığım gibiydi ama yayınlanan bu listedeki insanların derhal öldürülmesi gerekiyordu. Bu liste 5 katmandan oluşuyordu. 5. katman beyaz renk kategorisinde olup çeşitli arana uyuşturucu tacirlerinin isimlerini içermekteydi. 4. katman sarı renkte olup bulunanlar ise organ mafyalarıydı. Listede ismi yazan onlarca organ mafyası lideri ya ve çete üyeleri vardı. 3. katman turuncu renkte olup tacizci ve tecavüzcü pislikleri içermekteydi. 2. katman kırmızı renkte olup vatan hainleri, teröristleri ve çeşitli mafya kuruluşlarının liderlerini içeriyordu ve son katman siyah renkten oluşmaktaydı. Öteki katmanların aksine bu yayınlanan katman listesinde sadece 2 kişinin adı yazmaktaydı. 1. sırada deniz katili olarak bilinen "Azat Deniz Erdemir'in" adı; 2. sırada ise henüz kimliği belli olmayan "kahraman" lakaplı katilin adı. Bu katman listelerinde adı geçen şahısların bulundukları yerde alıkonulup tez vakitte idam edileceği vurgusu bütün televizyon kanallarında yapıldı. Bu sırada Sahra ve Azat da televizyon başındaydı. Azat için alınan bu karar hiçbir şey ifade etmezken Sahra için çok şey değiştirecekti. Türkiye Cumhuriyeti'nde yeni bir devrim başlıyordu. Sloganlar bile çoktan hazırdı, her yerde büyük bir çoğunlukla coşkulu insanlar tarafından paylaşılıyorlardı. BİR KARAR BİNLERCE MEZAR!!!!!!!

 

Evett, 2 bölümdür açıklama yapmıyordum ama sanırım bu bölüm açıklama istiyor gibi geldi bana. Öncelikle ilk kitabın finaline sadece 2 bölüm kalmış bulunmakta ve bu 2 bölümün oldukça şok edici bilgiler içerdiğine emin olabilirsiniz:):):) Bu bölüm sadece fitili ateşlemiş oldum ve şunu da söyleyeyim Asaf'ın bu kararla ilgili bir bağlantısı yok. Sadece üstte tanıdığı adamlar aracılığıyla öğrendi bunu ve oradaki asıl vurgu aslında alınan idam kararı ile ilgili değil. Bunu zaten 39. bölümde çok iyi bir şekilde öğreneceksiniz. ( Asaf'a sövmek serbest gthygfdvs.) 40. bölümde ise bunun devamı nerde diyeceğiniz bir sezon finali sizi bekliyor olacak. Açıkçası 2. kitapla ilgili belirli planlarım var ama yazılan her bölümle birlikte değişen fikirlerim ile bu planlara sadık kalacağıma emin değilim açıkçası. İlk başta 2. kitabın sonunu belirlemiş bir şekilde giderken son günlerde bu bile değişiyor kafamda. İlk kitap arası verir miyim onu da bilmiyorum ama 2. kitap kesinlikle her şey bakımından doruklara çıkan bir kitap olacak. ( küçük bir spoiler! Tam emin değilim ama belki 2. kitapta +16 ya da +18 yaş sınırlaması olabilir şuan bunlardan hangisi olacağı hakkında düşünüyorum.) Ve gelelim bu bölümün sonuna. Bu bölümün sonunda yazdığım idam kararı umarım gerçekten de gerçek hayatta ülkemizde de alınır çünkü gerçekten ülkemizin bu kaldırılan idam yasasına gerçekten çok fazla ihtiyacı var. Gerek gündeme gelen kadın cinayetleri olsun, gerek günahsız yere öldürülen çocuklarımız olsun, gerek uyuşturucu madde kullanımından ne yaptığımı bilmiyorum arkasına sığınan iğrenç insanlar yüzünden bozulan huzurumuz olsun daha sayamadığım onlarca hatta belki yüzlerce madde var idamın getirilmesi için gereken. Bu yasa gelmedikçe unutmaya devam edeceğiz yaşanan her şeyi ve herkesi! Bu bölümle birlikte buna bir farkındalık yaratmak istedim. O zaman sloganım ile bölümü bitirmek istiyorum izninizle. bir dahaki bölüme dek hoşça kalın Hep birlikte BİR KARAR BİNLERCE MEZAR!!!!!!!

 

 

Bölüm : 22.01.2025 00:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...