Arabanın içinde gidiyorduk Sonunda bu otelden ayrılma vaktimiz gelmişti. Sabah hızlıca kahvaltımızı yapmıştık. O sırada halı da odamıza bırakılmıştı. Halı değil aslında aldığımız o madde odamıza bırakılmıştı. Odaya girdiğimizde oldukça büyük bir çelik kasa bizi bekliyordu. Kasayı ilk başta açamamıştık. Çünkü yanlış hakkımız yoktu kasayı açmak için. Yanlış yaptığımız takdirde içindeki ürün kendini imha ederdi. Kasayla birlikte gelen siyah zarfta yazanlar sayesinde öğrenmiştik bunu. O yüzden risk almayarak Kayra'yı aradık. Öğrendiğimiz üzere müzayedeye katılan her bir üyenin kendine ait bir şifresi varmış. Üyeler güvenlik amacıyla her yeni katıldıkları müzayedelere farklı şifrelerle katılıyorlarmış. Kasayı da zaten biz açamazmışız çünkü tek açılma hakkı olduğu için eğer ilk biz açarsak Kayra kasayı bir daha açamazmış. Bu yüzden uğraşmadan onu da yanımızda götürmeye karar verdik. Şimdiyse arabaya binmiş ve hareket yolda gidiyorduk. Bu geçtiğimiz 2 gün beni oldukça yormuştu. Yine de fazla olay olmadan, sakin bir şekilde istediğimize ulaştığımız için memnundum.
"Ne düşünüyorsun?" Azat'ın sesi ile bölünen düşüncelerimi bir kenara bıraktım.
"Hiç, değerlendirme yapıyordum sadece."
"Neyin değerlendirmesini?"
"Otelde geçirdiğimiz 2 günü düşünüyordum. Sence de fazlaca kolay olmadı mı?"
"Bende öyle düşünüyordum. Ben ömrümün neredeyse yarısını Asaf ile geçirdim Sahra ve inan bana o bu kadarıyla pes edecek bir adam değil. Kesinlikle bunun hakkında bir şey yapacaktır."
" Ne yapabilir ki?"
"Pek çok şey. Bu konu hep ayrıştığımız bir konu oldu yanında durduğum süre boyunca. Ne ben onun yöntemlerini doğru buldum ne de o benim ona bu şekilde karşı çıkışımı. Bir süre sonra da alıştığımdan mı zorunluluktan mı bilinmez tepki vermemeye başladım ona karşı."
"O zaman bekleyip görmekten başka seçeneğimiz kalmıyor ha?"
"Sanırım öyle dediğin gibi bekleyip göreceğiz..."
Arabanın geniş bahçeye girmesiyle Kayra ve adamlarını görmemiz bir olmuştu. Araba durur durmaz indik.
"Hoş geldiniz." Başımla selam verdim." Ne yaptınız, hallettiniz mi?" Azat cevap verdi:
"Hallettik, bagajda duruyor kasa."
" Güzel. O halde içeri geçelim..."
Hepimiz büyük çelik kasanın önünde duruyorduk. Kayra'nın adamları salona kadar bu büyük çelik kasayı taşımışlardı bizim için. Şimdiyse Azat ile birlikte Kayra'nın bu kasayı açmasını bekliyorduk. Kayra kasayı incelerken aniden bize doğru döndü:
"Sahi, sormayı unuttum. Siz bu kasanın içindekine ne kadar teklif ettiniz?" Karışmayarak Azat'ın cevap vermesini bekledim.
"45 milyon."
"Ne?"
" 45 milyon dolar" diyerek söylediklerimi tekrarladı Azat.
"45 milyon dolar mı! Yanlış anladım değil mi? 4.5 milyonu 45 milyon dolar olarak algıladı beynim sanırım ama o bile çok. Siz kafayı mı yediniz! 45 milyon dolar! Tamı tamına şu kasanın içindekine 45 milyon dolar mı verdiniz?"
"Bize maddeyi al, gel dedin Kayra, ayrıca teklif için belli bir miktar da sınır koyduğunu hatırlamıyorum, yanlış mıyım?"
"Sınır koymamam bütün varım yoğumu buna vereceğim anlamına gelmiyor Azat! Ödeme 1 hafta içinde yapılmalı." Kayra düşünceli bir şekilde koltuğa oturdu.
"İyi misin" diyerek yere yanına çöktüm.
"Sahra hadi bunu anladım. Bunda zerre miktarı beni düşünmek diye bir şey yok! Ya sen? Hiç mi düşünmedin bir halıya bu kadar verilir mi, bu adam bunu nasıl öder diye?" Azat güldü:
"Halıyı o fiyata satın almanın sorumlusu ben değil yanında oturan o kadın. Son teklifi bizzat kendisi verdi."
"Ne demek son teklifi verdi? Sahra ne diyor bu?" Azat deyinceye kadar aklıma bile gelmemişti.
"Şeyy, son dakikaların içindeydik ve eğer biz teklif vermeseydik halıyı Asaf alacaktı. Ayrıca hemen suçu bana atma Azat. Ben sana hatırlarsan teklif için bir sınırımız var mı diye sormuştum, sende bana bir sınır olmadığını söylemiştin."
"Azat!"
"Sen halıyı ne pahasına olsun alın getirin demedin mi? Al 45 milyona getirdim bende."
"Allah'ım hala 45 milyon diyor! Hem de dolar, 45 milyon dolar! Oğlum dolar ne kadar yükselişte senin haberin var mı! Şu evi satsam ödeyemem ben o parayı!"
"O halde arabalarını da satman gerekecek." Kendimi tutamadan kıkırdadım.
"Pardon, siz ben yokmuşum gibi davranın."
"Başta ikinize verdiğim arabaları satmakla başlayacağım!"
"Niye, kendi araban dururken benimkine mi göz diktin? Satarsın bir 5-10 tanesini ödersin parayı. Vermem sana arabamı." Ha çok istersen şöyle bir çözüme gidebilirim ama her ihtimalle karşılığını alırım. Beni Amerika'ya gönderirsin bende başkanın boğazına yapışır tehdit ederim doları düşürmesi için. Anca öyle bir pazarlığa girişebiliriz daha fazlasını bekleme benden." Kayra düşünceli bir şekilde Azat'a baktı:
"Ne kadara indirebilirsin?"
"Şuan 1 dolar yaklaşık 35 tlye karşılık geliyor. Gittiğim an 36 olsa 18'e düşürürüm herhalde."
"Niye 18?"
"Neyine yetmedi 18 acaba? Ne yapayım bütün dünyaya haber mi salayım doları 18'e düşürürseniz teslim olacağım diye?"
18 değil; bir 10'a düşürürlerse hiç fena olmaz. Hiç mantıksız bir teklif olarak gelmedi aslında biliyor musun? Neyse bunu düşüneceğim bir şekilde. Yine de bir daha ikinizi de bir göreve göndermemek aklımda olsun." Kayra kasanın yanına eğilip şifreyi girdi. Tak, atan kapakla kasanın açıldığını anladım. Kayra kasanın çelik kapısını açarak içindeki maddeyi çıkardı. Elinde siyah bir kutu vardı. Kutunun kapağını açıp içindekini kontrol etti. "Bana bir tartı getirin!" Adamlardan birisi salondan ayrılıp gözden kayboldu. Sanırım ürünün gramajını teyit etmek istiyordu. Kısa süre içinde elinde tartıyla gelen adam tartıyı Kayra'nın yanına koyup geri çekildi. Kayra dikkatlice tartının üstüne toz beyaz maddeyi dökmeye başladı. Anladığım kadarıyla bu tartı son derece hassas bir teraziydi. "Tam tamına 2 kilo, doğru göndermişler." Merak ederek sordum:
"İyide döktüğün toz tartıya yapışmayacak mı, buda gramaj düşüklüğüne sebep olmaz mı?
" Bu tartıyı önceden bir yerde görmüş müydün?"
" Hayır."
" Bizzat benim ürettiğim özel bir tartı zaten. Daha önce görmüş olamazsın. Yine de sorunu cevaplamam gerekirse hayır bir toz zerresi bile görmüş olduğun bu kaba yapışmaz. Ona göre tasarlandı çünkü."
"Maddeyi ne için kullanacaksın peki?"
"Bunu bir polis olarak mı yoksa öylesine mi soruyorsun?"
" Dürüst olmak gerekirse ikisi içinde ama içinde olduğum durumdan ötürü ne siz beni ispitleyebilirsiniz ne de ben sizi. İkimiz de birbirimiz hakkında fazla şe biliyoruz yanılıyor muyum?"
"O halde sadece şunu söyleyebilirim. Görmüş olduğun bu madde son derece kuvvetli bir ağrı kesici özelliği taşıyan bir madde. Bunun 0.01 gramı bile oldukça güçlü bir etkiye sahip."
"Bu kadar güçlü olması insan bedenine zarar vermez mi?"
"Eğer dikkatli kullanılmasa bir ülkeyi bile yok edebilirsin bu ilaçla. Ama özenli bir şekilde dikkat ederek kullanırsan çok güçlü bir morfin özelliğine sahip. Vücuttaki bir ağrıyı saniyeler içerisinde kesme özelliğine sahip."
"Bunu ilaç üretmek için mi kullanacağını söylüyorsun yani?"
"Evet, sonuçta benim bu ülkede koca bir ilaç şirketim var değil mi? Bu ilaç benim için bulunmaz bir nimet."
"Senin ilaç şirketin olduğunu düşünürsek söylediklerin mantıklı geliyor ama ya Asaf? Eğer biz değil de o alsaydı bu maddeyi o vakit ne yapacaktı elindekiyle?"
"Bilmiyorum ve inan bana bilmek de istemiyorum. Bu kadar güçlü bir ilacın onun eline geçmesi çok büyük bir tehlike olurdu anlıyor musun beni?"
"Bu ürün dışarıda satılmıyor mu? Neden müzayededen alınıyor?"
"Satılmıyor. Dünyada sadece İngiltere'de üretilen bir ürün. Bu ürünün hammaddesi olan bitki yerin epey bir altında bulunuyor. Herhangi bir tohumu yok. Nasıl üretildiği belli değil. Kendi kendine çıkıyor. Oldukça endemik bir bitki türü. Nerede bulacağını bilemezsin. O yüzden satılmıyor. Müzayede ise uzun yıllardır faaliyet verdiği için çeşitli bağlantıları var. Müzayedenin başındakiler kurallarına oldukça sadıktır. Onları ikna etmen imkansız o yüzden sadece müzayedede satılıyor. Müzayedeye dünyanın her yerinden insanlar katılıyor. Bu sene Türkiye'de toplandı. Her sene farklı ülkelerde toplanır." Maddeyi tekrar kutusuna döktü dikkatlice. "Bunu odama koyun." Madde Kayra'nın elinden alınarak götürüldü. "Bu şimdilik bende güvende."
"Emin misin?"
"Burada benimle ve adamlarımda güvende olduğuna emin olabilirsin."
"Peki, söyleyeceğin başka bir şey var mı?"
"Şu anlık yok."
"O halde eve gitmem gerekiyor izninle."
"Tabii, adamlarıma söylerim seni bırakırlar."
" Kendi arabamla giderdim."
" Seni ben getirttim ben bırakırım evine. Yorgunsundur zaten, araba sürme şimdi."
"Yoo, iyiyim, yorgun değilim hiç gerek yok."
"Arabanı getirttireceğim, şimdilik adamlarımdan biriyle gitmen daha iyi olur." Israr etmedim.
"Peki madem öyle diyorsan."
"Kadir! Efendim abi? Sahra hanıma evine kadar eşlik et."
"Olur abi, o zaman arabayı hazırlatıyorum."
Adının Kadir olduğunu öğrendiğim koruma salondan çıktı.
"Sahra bu arada Asaf oradayken seninle konuştu mu hiç?"
"Bir kez ama sadece konuştu başka bir şey yapmadı." Azat konuştu:
"İçinde bulunduğumuz asansör sistemini bozdu."
"Asansörde mi kaldınız?"
"Öyle oldu."
"Nasıl çıktınız?"
" Yetkililer ilgilendi." Gözüm Azat'a kaydı. O gün asansörde ona söylediklerimi Kayra'ya söylemeyeceğini söylemişti. Düşüncelerimi anlamış gibi korkma söylemem dercesine bir bakış attı gözlerimin içine.
"Abi araba hazır." Ayağa kalktım.
"O halde artık gitsem iyi olur." Kayra ayağa kalktı.
"O zaman seni geçireyim." Elini ileriye doğru uzattı: "Önden buyur..."
Bahçeye çıkıp arabanın önüne geldik. İleriden bir adam elindeki siyah valizle bize doğru gelmekteydi. "O valiz?"
"Senin."
"Gerek yoktu."
"Israr ediyorum, yaptıklarına karşılık olarak derecede değil ama yine de kabul edersen sevinirim. Bir teşekkür maiyetinde düşün."
"İyi madem, yine de çok teşekkür ederim."
"Rica ederim." Arabanın açık kapısından içeriye bindim.
"Görüşürüz Sahra."
"Görüşürüz."
"Ne zaman yardıma ihtiyacın olursa yardım istemekten çekinme lütfen. Elimden geldiğince sana kapım her zaman açık." Kafa salladım. Kapanan kapı ile araba çalıştı ve yavaş yavaş bu devasa evi geride bıraktım...
"Eviniz burası mı?" "
"Evet, burası bıraktığınız için çok teşekkür ederim."
"Rica ederim." Adam emniyet kemerini çözerek inmeye yeltendi. "Hiç zahmet etmeyin bagajı açarsanız kendim alırım valizi."
"Olur mu öyle şey, siz inin ben çıkarırım valizinizi." Adam arabadan indi. Bende emniyet kemerimi çözerek arabadan indim. "İşte valiziniz." Arabanız gün içinde evinizin önüne getirilecektir. Cebinden bir anahtar çıkardı. "Buyurun." Adamın elindeki anahtarı aldım.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek iyi günler."
"Size de." Adam arabaya tekrar binerek gitti. Yanımdaki valizi de alarak sürüklemeye başladım...
Bu da son kıyafet. Bu kadar çok olduğunu fark etmemiştim gerçekten. Yerleştirirken içinden çıkan kıyafetlerin kalabalığıyla oldukça şaşırmıştım. Hepsinin siyah olması dışında bir sıkıntı yoktu şimdilik. Elim tabanda kalan beyaz elbiseye gitti. Yine en altta kalmıştı. Valizin dibinde kalan son elbise. Elbiseyi ellerime aldım. Onu en son ki gece için giymiştim. Yüzümde beliren gülümsemeyle elbiseye bakmaya devam ettim. O gece... Girdiğim transtan çıkarak elbiseyi elimden bıraktım aceleyle. Neler düşünüyordum böyle ben? Kafamı sağa sola salladım. Kendine gel Sahra. Onu düşünemezsin kızım. Ayağa kalkarak elbiseyi askıya astım. Sonra da düzenlediğim dolabıma baktım. Dolabımda tek dikkat çeken şey siyahların içindeki o beyaz elbiseydi. Çok fazla düşünmeden dolabın sürgülü kapağını kapattım. Daha çok işim vardı...
Karakolun arkasına park ettiğim arabamdan indim. Hala alışabilmiş değildim bu arabanın benim olmasına o yüzden bir süre daha karakolun arkasında durmaya devam edecekti. Elimdeki anahtarı arabaya doğru tutup kilitledim ve karakolun ön girişine doğru yürüdüm. Bahçeden içeriye girerek kapıdaki polislere başımla selam verdim ve içeriye girdim.
"Ya Nihat abi sende gel işte. Bak herkes gelecek diyorum bir sen eksiksin aramızda. Yengeyi de al gel işte."
"Ya Selim olmaz diyorum koçum niye anlamıyorsun?"
" Olur abi olur. Sensiz olmaz valla bak. Beni bu gençlerin içinde sensiz bırakma abi. Ne yaparım ben sensiz."
"Selim iyi diyorsun hoş diyorsun oğlum da valla gelemem."
"Aha Sahra da geldi, Sahra gel bide sen konuş Nihat abiyle. Artık elimizdeki son koz olarak sen kaldın. İkna etsen etsen sen edersin onu." Yanlarına gittim.
"Nihat abiyi neye ikna edecekmişim Selim?"
"Ya yılbaşı geliyor ya. Eee? İşte bizde ekipçe küçük bir kutlama yapalım diyoruz."
"Ne güzel."
"Güzel işte de Nihat abi gelmem diyor."
"Niye abi?"
"Kızım ben sevmem öyle partidir, kutlamadır falan. Hem bizden geçti o işler. Sizler gençler eğlenin kendi aranızda işte."
"Ne geçmesi abi? Daha ellin bile yok."
" 49 yaşındayım ya Sahra."
"İşte 50 değilsin. Gel sende iyi olur ekipcek."
"Yok Sahra ben gelmeyeyim. Hem yengen de evde olmaz şimdi."
"E, o da gelsin dedim ya sana Nihat abi." Nihat abi derin bir nefes aldı:"
"İyi yengenize bir sorayım akşam ona göre yarın haber ederim size. Ama yine de çok ümitlenmeyin."
"Ne ümidi çoktan kafamda kurdum bitti sende geliyorsun abi. Gerekirse kutlamayı senin bahçede yapıyoruz ona göre gelmezsen." Nihat abiyle güldük.
"Hadi bakalım bunu da hallettiğinize göre iş başına."
"Tamamdır hemen gittim ben. Selim'in gitmesiyle yalnız kaldık Nihat abiyle."
"Sen nasılsın Sahra, bayadır görüşemiyoruz."
" İyiyim abi nasıl olsun, sen nasılsın?"
"Aynıyız bildiğin gibi. Bu arada kusura bakma o adamı tutamadım karakolda. Sorgusunu verip çıktı. Elimizde yeterli suçlama olmadığı için ama peşindeyim bırakmam asla."
"Kimi, Kayra Karaman'ı mı?"
"Ta kendisi. Radarlarıma girdi bir kere. En ufak bir hatasında peşindeyim onun." Bir an şu birkaç gün içindeki yaşadıklarım geldi aklıma. Daha dün Kayra Karaman'ın evinde Azat Deniz Erdemir'le birlikteydim desem ne olurdu acaba?
"Sahra, daldın gittin?"
"Ha, yok bir şey dalmışım öyle. Gece uyuyamadım da."
"Geçen bir mekana gittik bunu basmaya haberin var mıydı?"
"Evet, o gece Esra aramıştı beni ama gelemedim. Çıkmadı mı bir şeyler? "
"Yok ne çıkacak, çıkmadı bir şey. Ama tedirgindi hissettim. Bir şeyler saklıyor ama hadi bakalım hayırlısı. Hadi sende geç masanın başına tutmayayım daha fazla seni."
"Estağfurullah abi olur mu öyle şey. Neyse dediğin gibi işe başlayayım bende. Kolay gelsin sana da. "
"Sana da Sahra..."
"Sahra gidiyoruz değil mi bugün, bak söz vermiştin bana?" Güldüm.
"Gidiyoruz, gidiyoruz merak etme. Şu çantamı toplayalım çıkarız tamam mı?"
"Ayy, şükür bir an yine gidemem diyeceksin diye ödüm koptu valla."
"Kusura bakma hep üst üste geldi her şey sende biliyorsun."
Biliyorum o yüzden seni anlıyorum ama kendini sürekli kapatarak da bir yere varamazdın biliyorsun değil mi? O yüzden kendine gelmeni sevindim açıkçası. Telefonumu da çantamın içine atıp çantamı kapattım.
Hazır mısın çıkalım mı?
Hadi çıkalım. Yarın görüşürüz çocuklar!
"Görüşürüz!"
"Sahra güle güle!"
"Görüşürüz. Merdivenlerden inerek karakolun bahçesine çıktık."
"Evet, şimdi gideceğimiz yer eğer trafik yoksa taksiyle 20 dakikayı bulur. Bugün Pazartesi olduğunu göz önüne alırsak ki trafik kesinlikle kaçınılmaz olur. Elini çenesine koydu. O halde yaklaşık 45 dakikayı AVM'nin önündeyiz."
"Taksiyle gitmeyeceğiz."
"Ne? Otobüse falan binmem ben Sahra. Zaten çocuklar okuldan çıkalı çok olmadı. Kalabalıktır şimdi otobüsler."
"Otobüsle de gitmeyeceğiz."
"Eee, dolmuşa mı bineceğiz ne yapacağız kızım?"
"Arabayla gideceğiz."
"Kimin arabasıyla?" Etrafa baktı. "Hani bizi bırakacak birileri mi var? Tuna da bizden önce çıktı bugün."
"Bir arabası olan Tuna mı var Esra?"
"Benim yok, senin yok başka kimin arabası varda bizi bırakacak?"
"Gel benimle."
"Nereye?"
"Soru sormada gel işte."
"Geleyim de nereye gidiyoruz onu söyle bari?" Esra'yı peşimde sürükleyerek karakolun arka bahçesine doğru götürdüm. "Sahra söylesene ne yapacağız karakolun arkasında?" Arabamın önüne gelince durdum:
"Çığlık atmayacağına söz ver."
"Neye?"
"Önünde gördüğün arabaya?"
"Niye çığlık atacakmışım be?" Çantamdaki araba anahtarını çıkarıp arabanın kilidini açmak için bastım. Esra bir elimdeki araba anahtarına bir arabaya bir de bana baktı sırasıyla. "Sahra? Sahra bu ne!"
"Şşşt, çığlık atmayacağını söylemiştin."
"Senin mi bu bebek şimdi? İyi de ne zaman aldın! Verdiği tepkiye güldüm."
"Çok olmadı bir 4/5 gün oldu işte. 4/5 gün?"
"Ve bana yeni söylüyorsun? Kollarını göğsünde birleştirdi: Aşk olsun, başka kimler biliyor?"
"Tuna ve sen sadece."
"O ne zaman öğrendi?"
"Aldığım ilk gün gördü beni binerken."
"Nasıl aldın?"
"Ben almadım, hediye geldi."
"Vay be, hayırlı olsun güle güle kullan. Darısı benim başıma artık."
Amin, hadi binde gidelim..."
"Sahra bu nasıl?"
"Fazla parıltılı değil mi sence de? Yani geceye yılbaşı ağacı olarak katılacaksan o zaman mükemmel."
"Ya Sahra, dalga geçme."
"Sen ne yaptın? Bulabildin mi bir şeyler?"
"Açıkçası evde giyeceğim kıyafetlerim var benim yani almasam da olur."
"Olmaz, evde benim de var buraya yenileri için bakmaya geldik." Kayra zaten oldukça fazla elbise göndermişti valizde. Onlardan birini giyerdim aslında ama birinin bana bir koca valiz dolusu kıyafet verdiğini söyleyemezdim hem de bu bi Kayra Karaman'ken. Kesinlikle çok fazla yanlış anlaşılırdı. O yüzden sessizce önüme dönerek öylesine elbise bakmaya başladım.
"Sahra bir baksana bana."
"Efendim?"
"Şunu bir dene gel hadi." Elinde beyaz bir elbise tutuyordu.
"Olmaz!"
"Ne, niye bağırdın be öyle?
Yani, beyaz olmaz şimdi kirlenir falan.
"Sen bir kızardın sanki ne oldu, bilmediğim bir şey mi var?"
"Yok bir şey. Beyaz olmayan bir renge baksak daha iyi gibi sanki."
"İyi madem, sen öyle diyorsan." Elime rastgele bir elbise aldım.
"Ben bunu bir deneyip geleyim."
"Bakayım? Kırmızı, hımmm iddialı denede gel bakayım." Elbiseyi elime alarak deneme kabinine gittim. Lanet beyaz elbise! Eve gidince ilk işim onu göremeyeceğim bir yere kaldırmak olacaktı. Kıyafetlerimi çıkararak reyondan aldığım rastgele kırmızı elbiseyi geçirdim üstüne. Yandan fermuarlı olunca giyimi de kolay olmuştu ve oldukça da rahattı. Sanırım daha fazla aramadan bu elbiseyi alacaktım. Kabinden çıkarak Esra'nın yanına gittim.
"Oha, çok güzel olmuşsun."
"Gerçekten mi?"
"Bir dön bakayım etrafında." Esra'nın dediğini yaparak bir tur döndüm etrafımda. "Bu elbise üstüne cuk oturmuş. En iyisi bunu al sen."
"Bende öyle düşünüyordum. Sen ne yaptın, beğenebildin mi?"
"Şöyle bir pantolon ceket takımı buldum nasıl?"
"Bakayım. Zümrüt yeşili mi? Bence seni açar güzel olursun ya. Bir dene gel istiyorsan."
"Bekle burada ben bir deneyip geleyim o zaman."
"Tamam bekliyorum burada."
"Ebru hanım beni takip edin lütfen." Ebru mu? Gelen ses ile kafamı çevirdim. Adı Ebru olan kadın uzun boylu zayıf, siyah saçlı güzel bir kadındı. Yine de yaklaşık vücut ölçülerimiz aynıydı. Bu o kadın mıydı acaba? Kadının parmaklarına baktım. Görünürde yüzük yoktu. Kayra kağıt üstünde evli olduklarını söylemişti yüzük takmayabilirdi belki. Saçmalama Sahra adı her Ebru olan kadın Kayra'nın eşi değil diyerek kendi düşüncelerimi susturdum.
"Sahra nasıl olmuş? Esra'nın sesi ile ona döndüm."
"Çok yakışmış bence kesinlikle bunu almalısın."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten, senin hoşuna gitmedi mi yoksa."
"Gitti, gitti de pek bilemedim ya. Ben elbise istiyordum."
"İstersen başka bir mağazaya da bakabiliriz?"
"Yok ya baksana kaç saattir dolanıyoruz. Sende yorulmuşsundur zaten. En iyisi ben bunu alayım da çıkalım biz mağazadan."
"E, iyi sen bilirsin hadi o zaman..."
"Bıraktığın için sağ ol. Valla arabana en çok ben sevindim güle güle kullan."
"Teşekkür ederim. Artık ne bizi kimsenin bırakmasına gerek kaldı ne de taksiye binmemize istediğimiz zaman bu arabayla gideriz artık her yere."
"Hadi bakalım inşallah, gel yukarı çıkalım."
"Yok eve gitmem lazım yoruldum zaten bugün."
"Peki sen bilirsin. Yarın görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz." Esra'nın gidişiyle arabayı evime doğru sürdüm. Saat akşam 9'a geliyordu. Alışverişti, trafikti bayağı vakit harcamıştık bugün Esra'yla. Nihayet eve dönüyordum. Şanslıydım ki yollar çok kalabalık değildi eve vaktinde varabilecektim. Bir yandan arabayı sürerken bir yandan da açık olan radio'ya verdim dikkatimi.
"Evet sayın seyirciler şimdiki haberimiz Türkiye'nin ünlü şefi Yakup Avcı hakkında. Kendisi sonunda Amerika'dan, Türkiye'ye bir yarışma için dönüyor. Televizyon ekranlarının sevilen yemek yarışmasının yeni sezonunda kendisini ekranlarda göreceğiz nihayet."
Yakup Avcı? Bu adam zamanında izini sürdüğüm ama ilk defa öldürmekten vazgeçtiğim birisiydi. Kendisi ulaşılmaz bir adamdı. O kadar düzenli ve korunan bir hayatı vardı ki en sonunda onu öldürmekten vazgeçmiştim Amerika'ya gidince. Bir döneme damga vuran ve uyuşturucu ticaretinden dolayı kısa süreliğine hapse girmiş biriydi. Sonradan suçun ona ait olmadığı hakkında açıklama yapılsa da peşini bırakmamıştım bu adamın. O zamanlar meslekte de yeniydim. O heyecanla haddinden fazla olacak şekilde bu adamı araştırmıştım. Hatta bir ara sürekli kendisini takip ediyordum belki bir açık yakalarım diye. Tabii gündüzleri işe gittiğim için genellikle akşam vakitleri sosyal medya hesabından nerede olduğunu öğrenebildiğim kadarıyla takip ediyordum. Peşinde harcadığım zaman boyunca çoğu aylık maaşım mı maaşımdan arta kalan birikintimi bu adam için harcamıştım. Onu yakalayan kişi olduğuma inandırmıştım kendimi. Tutuklanınca çok sevinmiştim sanki kendim tutuklamışım misali ama o ne yapıp edip bu suçlamalardan kurtulup soluğu Amerika'da almıştı. Neymiş kendini geliştirmeye gidiyormuş. Peh, bende yedim bunu zaten. Şimdi tekrar Türkiye'ye döndüğüne göre bu adamın icabına bakabilirdim artık. Artık bunun için hem cesaretim, hem ekipmanım vardı. Karşısında yeni polis olan bir kız değil aksine deneyimli bir kadın katil vardı ama yine de yardımsız bunu yapamazdım. Aklıma gelenlerle telefonumu çıkardım. Bana sadece tek bir kişi yardım edebilirdi. Normalde asla yardım teklifini düşünüp onunla birlikte çalışmazdım ama bana ondan başkası yardım edemezdi. Açıkçası ondan bu kadar çabuk yardımını istemeyi beklemiyordum ama hayatın neler getireceği hep bir sürprizdi işte. "Alo, yardıma ihtiyacım var konuşmamız lazım."
Evett, sonunda bu bölümü de bitirdim. Açıkçası bu bölümden önce 36. bölümün yarısını ve 37. bölümün tamamını yazıp bu bölüme öyle geçtim. Durum öyle olunca taslakta bir hazır bölümüm bir de yarım kalmış bir bölümüm oldu. Eğer bitirebilirsem 36. bölümü de hemen atmayı düşünüyorum; bitmezse de yarın 36. bölümü de atarım. Bu arada yazdığım bu kurguda düzyazı yerine diyalog şekilde yazmaya karar verdim. ( Açıkçası yazmak değil de sonradan diyalog şeklinde editlemek bayağı zamanımı alıyo.) Eski bölümlere bakınca diyalog şeklinde olması okumak açısından gerçekten daha iyi olduğuna karar verdim. Şimdilik yavaş yavaş düzenliyorum bölümleri diyalog şeklinde O zaman bir dahaki bölüme dek hoşça kalın...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.99k Okunma |
376 Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |