49. Bölüm
Hande Simay / KANDELEN / ADINI BİLEN YAZSIN

ADINI BİLEN YAZSIN

Hande Simay
handsimy

Kafam duvara yaslı, gözlerim kapanmaya yüz tutmuş bir halde önümdeki gece karanlığında denizi izliyordum öylece. O kadar yorgun ve tükenmiş hissediyordum ki nefes almak bile oldukça zor geliyordu şu sıralar. Hayatım öyle bir noktaya gelmişti ki, şu son bir haftadır olan hiçbir şeyin hızına yetişemiyordum resmen. Elimden kayıp gidiyordu her şey ve ben olayların bizzat merkezinde olmama rağmen en ufak bir itiraz hakkına bile sahip değildim maalesef. Gözlerimi kapatarak kulaklarıma gelen dingin dalga sesinin eşliğinde derin bir nefes aldım.

Yan tarafımda hissettiğim bir sandalyenin çekilme sesiyle göz ucuyla gelen kişiye baktım.

"Kahve içmek istersin diye düşündüm." Umursamazca kafa salladım.

"Her zaman böyleydin."

"Anlamadım?"

"Boş ver." Ses etmeyerek bakışlarını denize çevirdi.

"Deniz şu sıralar çok sakin değil mi sence de?"

"Dalgalarını Azat etmiş çünkü." Kafasını bana çevirdi.

"Onu düşünüyorsun değil mi?" Yanımda duran sigara paketinden bir dal çıkartarak dudaklarımın arasına koydum. Elimle çakmağı ararken Tuna’nın elindeki çakmağı yakmasıyla dudağımdaki sigarayı yaklaştırarak yakmasına izin verdim. "Çok içiyorsun." Parmaklarımın arasındaki sigaramı dudaklarımdan ayırarak umursamazca cevap verdim.

"Belki de. Ne zaman gideceğiz buradan?"

"Sıkıldın mı hemen?"

"Konunun sıkılmam olmadığını biliyorsun Tuna."

"Bir süre kendi evine gitmeyip burada kalsan iyi olacak Sahra. En azından biz bir çözüm bulana kadar." Havaya üflediğim dumanı izlerken hafice Tuna’ya doğru döndüm.

"Kayra için endişelenmiyor musun hiç?"

"Endişelenmeli miyim ki?"

"Kayra senin kardeşin Tuna, elbette onun için endişelenmelisin."

"Kayra’yı hafife alma Sahra, sonuçta o benim kardeşim. Asıl düşünmemiz gereken kişi bizzat deniz katili." Dedikleriyle sustum. Azat tam bir haftadır tutukluydu. Onun hakkında neredeyse elimde hiçbir haber yoktu ve bu beni çok rahatsız ediyordu.

"Sence kurtarabilir miyiz dersin, ikisini de?"

"Kayra’yı kurtarabilirim ama Azat’ı öylece çekip çıkartmak eskisinden daha da zor olacağa benziyor."

"Eskisinden derken?" Burnundan güldü.

"Onu dünyanın en tehlikeli hapishanesinden çıkartmak bu kadar zor olmamıştı Sahra inan bana." Dudaklarımdaki sigara ile kalakaldım öylece.

"Ne dedin ne dedin?"

"Alcatraz’dayken bu kadar dikkat çeken bir konumda olmadığı için bunu büyük bir organizasyon ve birazcık da zekayla halletmiştim o zaman ama şimdi durumlar ilkinden oldukça farklı olduğundan ötürü o ikisini de çıkarmam neredeyse imkansıza yakın."

"Azat’ı Alcatraz hapishanesinden çıkaran sen miydin yani?" İnanamayarak kafamı sağa sola salladım. "Sana İnanmıyorum Tuna!" "Neden" diye sordum sinirle. "Neden böyle bir şey yapma gereğinde bulundun? Neden hepimize yalan söyledin? Neden sakladın gerçekleri, kendini herkesten?"

"Bazı gerçekler mezara kadar bizimledir Sahra."

"Azat'ı neden Alcatraz'dan çıkardın Tuna?" Sustu. Masanın üstünde duran sigara paketimden bir dal alıp kendine de yaktı.

"Daha önce yapman gereken bir şeyi hiç yapmamakla çeliştin mi Sahra?" Biten sigaramdan bir nefes daha çektim içime.

"Zaten hep yapmamamız gereken şeylerin içinde bulmuyor muyuz kendimizi?"

"İşte bu yüzden beni asla ama asla anlayamazsın Sahra. Ne yaptıkları ne de yapacaklarımı anlayamazsın."

"Peki her şey yalan mıydı bugüne kadar?"

"Sizinle hiç yalan bir gerçek yaşamadım Sahra." Güldüm sahte bir şekilde.

"Doğru bir yalan yaşaman bu durumunu savunmuyor Tuna Aslan. Sahi? Sana artık kim olarak hitap etmeliyim?"

"Her zamanki bildiğin kadarıyla, aramızda hiçbir şey değişmemiş gibi davranabilirsin. Ben hala aynı Tuna'yım. Mert de Nesrin de benim kardeşim. Aynı zamanda Kayra ve Cihat abim de kardeşimdi."

"Cihat?" Kaşlarımı çattım ve hızla ayağa kalktım. "Cihat Karaman? Ne kadar salağım! Cihat Karamam bir Karaman olduğuna göre bizzat senin de abin oluyor. Allah'ım neyin içine düştüm ben böyle." Oturduğu yerden umursamazca beni izleyen adam gözlerini denize odaklayarak konuştu.

"Abimle aranda kötü olaylar yaşanmış olabilir Sahra ama o yine de benim abimdi ve bu abim olduğu gerçeğini de değiştirmiyor asla."

"Onu öldürdüm Tuna, ben senin abini öldürdüm." Boşta kalan elini hafice sıktı.

"Evet, beni abimi bizzat sen öldürdün, bunu biliyorum." Dehşetle birkaç adım uzaklaşarak balkonunun demirlerine yaslandım.

"Sen delisin." İğrenerek oturan adama baktım. "Abinden nefret ediyorum aynı zamanda senden de nefret ediyorum." Güldü ve ayağa kalktı.

"Ya Kayra? Ondan da nefret ediyor musun Sahra?" Yavaş yavaş adımlayarak önüme geldi.

"Uzak dur benden."

"Soruma cevap ver o zaman. Kayra'dan da nefret ediyor musun Sahra?"

"İkinizin iğrençlikleri arasında kalmış bir adamdan istesem de sizinki kadar nefret edemem Tuna." Eli saçlarımın uçlarına gitti.

"Sanırım beni gerçekten Tuna Aslan olarak tanıdığından ötürü bugüne kadar yapmış olduklarımı Tuna'nın karakterleri üzerinden değerlendiriyorsun. Yaptığım işlerin hiçbirinde Tuna Aslan gibi davranmadım ben Sahra bunu gözden çıkarma. Evet size karşı biraz farklı davranmış ya da zararsız tarafımı göstermiş olabilirim ama bu sizin dışınızdaki hayatımda Kaya Karaman olmamam için bir işaret olmadı hiçbir zaman."

"Çek elini saçlarımdan" diyerek onu ittirmeye çalıştım önümden. İttirmemle birkaç adım giden Tuna hafifçe bileğimden tutarak beni durdurunca arkamı döndüm.

"Ya sen Sahra? Hem polis hem de katil olarak benim yaptığımın aynısını yapmadın mı? Seni bunu yapmaya iten sebepler neydi? Neden herkesten saklanma ihtiyacı duydun sende ben gibi? Neden gizli bir kimlik arkasına gizlenerek gerçekleştirdin bütün cinayetlerini?" Gülümsedim sinirle.

"Cevap mı vermemi istiyorsun tüm sorduğun sorulara? Kahkaha attım. Abin. Sevgili biricik abin yüzünden şu anda olduğum haldeyim ben! Senin o abin olacak şerefsiz benim bütün hayatimi kirletti gitti! Ne için? İçtiği zıkkım için!" Bileğindeki tutusu sertleşti.

"Abim hakkında düzgün konuş Sahra aksi takdirde-" Elimi çekerek kurtardım bileğimden.

"Ne yaparsın? Sende abin gibi beni teca-" Boğazıma sarılan gevşek ama tehditvari elleri ile ellerimi boğazıma götürdüm. Derin ama hızlı şekilde nefesler alarak gözlerini kapattı. "Çek elini!" Cevap vermeden tepkimi izlerken sadece gevşek bir şekilde boğazımı tutmaya devam ediyordu. "Tuna..." Başını eğerek boylarımızı eşitledi.

"Neden herkese istediğim gibi davranırken karşımdaki sen olunca kendimi dizginliyorum biliyor musun Sahra?"

"Benden korktuğundandır o. Çek elini şimdi boğazımdan." Başını iyice eğerek dudaklarını kulaklarıma doğru getirdi.

"Şansını daha fazla zorlama Sahra. Sana karşı tanıdığım özel istisna sallantıda şuan bunu yıkmama taraftarıyım haberin olsun ama her an yıkadabilirim aklında bulunsun."

"O birazcık göt ister canım." Boşta kalan ayağımın tekiyle alt bölgesine vurunca tutusunun gevşemesiyle hızlıca odadan dışarıya çıktım. Evi tam olarak bilmesem de kendimi korumak için aklıma gelen tek şeyle benimle aynı katta olan Tuna'nın odasına girdim. Birkaç gün önce gördüğüm çekmecesine koyduğu silahı elime alarak arkamdan gelen adama doğrulttum. "Yaklaşma!" Alaycı bir şekilde gülümseyerek beni izledi. Sonrada kapının arkasındaki anahtarı alarak odayı kilitledi. "Ne yapıyorsun sen?"

"Gitmemen için kapıyı kilitliyorum. Şu anda birbirimize saldırmamız gereken bir neden yok Sahra. O yüzden silahımı yerine koy." Tutuşumu daha da sıkılaştırarak silahı emin bir şekilde kafasına doğrulttum. Bana bakarak kafasını yana eğdi. "Biliyor musun Sahra bu hayatta en nefret ettiğim şey bizzat kararsız ve beceriksiz insanların ta kendisidir. Şimdi son kez söylüyorum. Ya silahı yerine koy ya da silahı kafama sık tercih senin." Güldüm sinir bozukluğuyla ağlayacakken.

"İçi boş değil mi?" Gülümsedi.

"İşte doğru cevap." Silahı kafasına sıkarak yine de denedim her ihtimale karşı çünkü karşımdaki adama hiçbir şekilde güvenmiyordum.

"Silah boş dememe rağmen beni öldürmek istedin."

"Sana güvenmiyorum." Sindirerek yatağa oturdum. Çok beklemeden karşıdaki koltuğa oturdu beni izleyerek.

"Bunun intikamını senden bir şekil alırım biliyorsun değil mi?"

"Tuna olarak kalsam belki ama Kaya'dan intikamını alamazsın Sahra. Karşımdaki sende olsan buna izin vermem."

"Karşımdakinin kim olduğunu umursamıyorum."

"Seni öldürmeyeceğimi biliyorsun ama yine de artık bana karşı olan hareketlerinde dikkat edeceğini düşünüyorum Sahra."

"Ben sen değilim, karşındakine göre değişmem Tuna. Senin sandığının aksine benim karşımdaki kişiye göreseninki gibi iki kişiliğim yok." Güldü.

"Öyle olsun. Aramızdaki sorunlarımızı bir süreliğine rafa kaldırdığımıza göre artık son olan olaylar hakkında konuşmamızın zamanı geldi bence. O yüzden oturduğun yerden kalkıp başka bir yere gidemezsin konuşmamız bitene kadar her ne olursa olsun seni salmam Sahra haberin olsun." Nefretle karşımda oturan adama baktım.

"Konuş ne konuşacaksan. Ama konuşman bittiğinde beni burada bir saniye bile tutamazsın haberin olsun." Yorgunca nefes alıp verdi. Ne kadar tam olarak olayların içinde olmasa da şu son bir hafta en az benim kadar onu da yormuştu neticede.

"Bugüne kadar yaptığım hiçbir şey için kimseye hesap verecek biri değilim Sahra. Evet, seni kurtardım, Azat’ı Alcatraz’dan çıkardım. Hepinize kendimi farrklı biri, bir kişilik olarak gösterdim ama bunu en az benim kadar sende uyguladın kendi hayatında. Eğer şu anda içinde bulunduğumuz durum yerine bunları tartışırsak sadece boş bir şekilde konuşup laf kalabalığı yapmış olacağız. Bunun yerine çözüm odaklı gitmemiz gerektiğini düşünüyorum." Söylediklerinde ne kadar ciddi olduğunu anlamak için hafifçe gözlerimi kısarak yüzüne baktım.

"O halde tek bir soru soracağım sana."

"Cevaplayacağım hakkında söz veremem." Sırtımı dikleştirdim.

"Bana neden yardım ediyorsun Tuna?" Kaşlarını kaldırdı.

"Bu soruyu soracağını tahmin etmiştim aslında. Karşılıklı çıkar ilişkisi diyelim."

"İkimizin de birbirimizden çıkar sağlayacağını düşünmüyorum."

"Çünkü tanıyan taraf sen değilsin de ondan. Ben seni tanıyorum ama sen beni benim seni tanıdığım kadar tanımıyorsun Sahra. Şu anlık sadece birbirimizin işine yaradığını bilsen yeter."

"Bu kadar mı? Başka verebileceğin bir cevabın yok mu?"

"Evet, bu kadar. Şimdi artık ertelediğimiz şu konuşmayı yapmalıyız."

"Az önce kurtarmanın imkânsız olduğundan bahsetmiştin."

"İmkânsız demedim, neredeyse imkânsız dedim."

"Felsefe mi yapacaksın bana cidden?"

"Ben boş konuşmam Sahra. Senin aksine bir haftadır Kayra’nın ve Azat’ın içeriye nasıl girdiğini araştırıyordum sürekli."

"İkisinin de içeriye neden girdiği belli değil mi zaten?" Tuna gözlerini kıstı.

"Sakın bana sadece haberlerdeki bilgilerle yetindiğini söyleme." Rahatsızca nefes verdim.

"Asaf yüzünden girdiklerini tabii ki de biliyorum Tuna."

"Evet, senin geberttiğin Asaf yüzünden ama dahası da var."

"Dahası da ne demek" dedim kaşlarımı çatarak.

"Dahası şu demek, aramızda çok yakınımda olan bir köstebek var."

"Köstebek mi? Kayra’nın adamlarından mı bahsediyorsun?"

"Eğer benim adamlarım arasından olsaydı Asaf, Kayra’yı değil beni tutuklattırırdı."

"Seni mi?"

"Beni gerçekten tanıyan herkes bana saldırması gerektiğini bilir Sahra. Kayra sadece en öne koymuş olduğum kara bir piyondan ibaret."

"Kardeşin mi senin için bir piyon?" Benim aksime hiç de rahatsız olmadan konuştu.

"Aynen öyle. Gayet de kullanışlı olmuştu bugüne kadar." Kafamı sağa sola salladım kabullenemeyerek.

"Sana inanamıyorum cidden Tuna. Sen böyle biri değildin. Sen asla kardeşlerini piyon olarak kullanmayı bırak; onlara en ufak bir şekilde emir verici cümleyle bile konuşmazdın." Cevap bekledim. Kendini savunsun, ben yapmadım, zorunda bırakıldım, kötü olan ben değilim bir başkası desin istedim ama demedi. "Sana gerçekten inanamıyorum Tuna."

"Alışsan iyi edersin. Sırf senin için kendimi değiştirecek biri değilim Sahra. Azat ve Kayra’yı kurtarmaya çalışırken bir yandan da aramızdaki köstebeği bulmamız gerekiyor."

"Sanki ikisini de çok kolay bir şekilde kurtaracakmışsın gibi konuşuyorsun."

"O ikisini kurtaracağımız belli zaten. Eğer aramızdaki köstebeği bulamazsak işte o zaman yandık çünkü bulamadığımız köstebekle birlikte kesin olarak her geçen gün bir şeyler kaybedeceğiz." Karşı çıkmayarak sustum.

"Peki ne öneriyorsun ya da Kayra’nın adamları arasında şüphelendiğin birisi var mı?"

"Düşmanını en yakınında ara demişler her zaman. Bizde en yakından başlayacağız bu sebeple."

"İyi de kimden?"

"Bazen gerçekten bu kadar salak mısın diye ciddi ciddi düşündüğüm zamanlar çok oluyor biliyor musun Sahra."

"Aynısını şu bir hafta içinde bende o kadar fazla düşündüm ki Tuna." Aklıma gelen kişiyle bir anda olabilir mi diye düşündüm ve Tuna’yla göz göze geldim. "Aynı kişiyi mi düşünüyoruz yoksa?" Gülümsedi.

"Söylemeye ne dersin?"

"Kadir, değil mi?" Ellerini kavuşturarak alkışlamaya başladı yavaşça.

"Tam 12’den."

"Peki ne yapacaksın?"

"Onun için bir şeyler düşündüm elbette ama yardımına ihtiyacım var."

"Neden ben?"

"Birbirimizin karşılıklı yardımına muhtacız çünkü."

"Benim sana yardım etmemle sen benim için ne yapabileceksin ki?"

"Âşık olduğun adamı kurtaracağım yetmez mi?" Güldüm.

"Âşık olduğum adam mı? Bunu da nereden çıkardın?"

"Ne yani, o gece kumsalda âşık olmadığın bir adamla mı öpüştüğünü söylüyorsun bana?"

"Sen…"

"Gördün mü, görmedin mi fasıllarını geçelim lütfen çünkü daha önemli işlerimiz var hızlı halledilmesi gereken. Kabul ediyor musun etmiyor musun sen onu söyle."

"Azat’a aşık değilim." Burnundan güldü.

"Bunu bir ara utanmadan yüzüme bakarak da söyle. O zaman belki inanmayı denerim Sahra." Sıkıntılı bir şekilde nefes verdim.

"Ne yapmam gerekiyor?"

 

 

Kapımın çalınmasıyla aynadaki gözlerimi çekip kapıya odaklayarak gel diye selendim. Tuna’yla taslak bir şekilde konuştuktan sonra odasından çıkarak kendi odama geçmiştim. Yüne bütün gece yatağımda uykusuz bir şekilde dönüp durduktan sonra sabaha karşı birkaç saatliğine uykusuzluktan sızmıştım sanırsam.

"Sahra hanım, Kaya Bey sizi kahvaltı masasında bekliyor." Sırtımı oturduğum tekli koltuğa yaslayarak cevap verdim.

"Aç olmadığını ve onunla kahvaltı etmeyeceğimi söyle."

"Ama-"

"Kahvaltıyı balkondaki masaya taşıyın Kevser." Kapıda Tuna'nın kendisini görmemle kaşlarımı çattım.

"Kahvaltı etmek istemediğimi belirtmiştim."

"Bütün gün hiçbir şey yemeden duramazsın."

"Kahvaltı yapıp yapmamam seni neden bu kadar çok ilgilendiriyor?"

"Benim için istesen de istemesen de önemli birisin Sahra ve daha da önemlisi su anda benim evimde misafirsin. Misafirlerime her zaman iyi koşullarda bakarım."

"Ben bir mal değilim."

"Mal olduğunu kastetmedim."

 

 

Kısa bir süre sonra odama kahvaltılıklar taşınınca kendimi ister istemez Tuna'yla kahvaltı ederken buldum. "Hava bugün çok güzel."

"Aynen tam da idam edilmelik." Karşımda oturan adamın bakışları bana odaklandı.

"O ikisini oraya tıkan ben değilim."

"Fiilen sen değilsin ama yönlendiren sensin Tuna." Elindeki büyük fincandaki çayını yudumlarken konuştu.

"Eğer onları oraya ben soktursaydım emin ol oradan sadece ölümle birlikte çıkarlardı ve sende dahil buna kimse engel olamazdı." Rahatsız bakışlarla Tuna’yı süzdüm.

"Şımarık mısın yoksa akıllı mısın bir türlü çözemedim ama varlığınla beni rahatsız ettiğin konusunda hemfikiriz." Masadaki ekmeği reçele batırırken konuştu.

"Ne yani benim yerime Cihat abimle mi oturmak isterdin?" Sinirle kan beynime sıçrayınca kalkarak masaya vurdum.

"Dediklerine dikkat et Tuna Aslan! Kardeşi de olsan şu anda savunulacak bir konumda değilsin o yüzden bir daha sakın ola bu hareketi benim yanımda yapma." Gözü sol tarafımdaki yemek bıçağına gitti.

"Sanırım bir daha sofraya güvenliğim için plastik bıçak, çatalar ekletmeliyim." Oturduğum sandalyeyi ittirerek kalktım masadan. "Hiçbir şey yemedin?"

"Yemeyeceğim diyorsam yemeyeceğimdir bu karşımdakinin tavrına göre değişen bir şey değil Tuna..."

 

 

"Sahra? Ne zaman geldin, geldiniz?" Esra yanımdaki Tuna’yı görür görmez bana yönelik sorduğu soruyu ikimize doğru yöneltti.

"Sahra’yı da aldım evinden, beraber geldik bugün de." Esra’nın gözleri kuşkuyla ikimiz arasında gidip geldi. Sonrasında ise yüz ifadesini yumuşatarak konuştu.

"E, iyi olmuş zaten Sahra’nın evi de uzak karakola."

"Aynen, arabası da bozuk olunca ben bırakayım dedim sonuçta aynı yere geleceğiz."

"Arkadaşlar, hani bende varım ya burada. Hakkımdaki sorularınızı bir ikinci kişiden değil de benden öğrenseniz ya?" Esra elindeki saate baktı.

"Daha mesainin başlamasına 20 dakika var. O halde kalan 20 dakikayı terasta geçirmek için kahve alacağım üçümüze ne dersiniz?" Yan gözle Tuna’ya baktım. O ise günün her dakikasını benimle geçirmekten katiyen rahatsız değilmişçesine gülümseyerek başıyla Esra’yı onayladı. "Tamamdır, siz terasa geçin, ben kahvelerimizi alıp geliyorum." Tuna’yla sessizce üst kattaki terasa çıktık.

"Gün boyu yeterince birbirimizi görüyoruz zaten. Ben içmeyeceğim diyemez miydin?" Sırtını demirlere yaslarken bana baktı.

"Kahve severim, özellikle de birlikte içeceğim kişi sensen." Sahte bir şekilde gülümsedim.

"Ne yazık, hislerimiz hiç de karşılıklı değil maalesef."

"Sorun değil, karşımdakinin benden memnun olmaması yeni alıştığım bir şey değil." Seslice nefesimi verdim dışarıya doğru.

"Hep böyle dip dibe mi duracağız biz?"

"Ne o, hapisteki sevgilin bizi kıskanır diye mi bu tavırların?"

"Ha ha ha, çok komik. Ayrıca Azat’la sevgili değiliz."

"Azat mı? Şu deniz katili olan mı?" Esra’nın elinde kahve bardaklarıyla gelmesi ile ne diyeceğimi bilemedim.

"Bir haftadır, ses seda yok onu diyordum Sahra’ya." Tuna’nın lafı toparlaması ile Esra kahvemi uzatırken bana baktı.

"Onu demiyorum be. Azat’la sevgili, değiliz dedin onu niye dedin ondan bahsediyorum." Sinirle Tuna’ya baktım.

"Tuna ikide bir bu konuyu açınca öyle bir şey çıkıvermiş işte ağzımdan." Güldüm. "Yoksa ne alaka Azat Deniz Erdemir’le ben." Tuna kıkırdadı.

"Iyyyy, şakası bile komik değil cidden bunun. Katil, üstelik seri katil bir eniştemizin olmasını istemem ben Sahra sakın ha."

"Aaa, ne diye bu kadar büyüttünüz canım? Sanki gerçekten öyleymişiz gibi." İçimde bir burukluk oldu söylediklerimle. Azat’la hiçbir zaman normal bir ilişkimiz olmayacaktı sanırım. Evet, yılbaşı gecesi, tutuklanmadan onu sevdiğimi söylemiştim ama duyduğundan bile emin değildim açıkçası. Yüzüm kızarırken iki elimle kapatmamak için zor durdum. Tanrım, onu öpmüştüm hem de sadece bir kere ile sınırlı kalan bir şey de değildi.

"Sahra?" Esra’nın önümde elini sallamasıyla düşüncelerimden sıyrılarak Esra’ya odaklandım. "Kuşum sen iyi misin bugün?"

"Ne, bir şey mi dedin? Kusura bakma duymadım Esra ya."

"Onu fark ettim, duymadığını. Tuna? Son günlerde sence de Sahra’da gözle görülür bir değişiklik yok mu yoksa bana mı öyle geliyor?" Tuna’nın bakışları beni buldu.

"Yok be, sana öyle geliyordur. Sahra yine bizim bildiğimiz, tanıdığımız aynı Sahra işte değil mi Sahra? Kafamla Tuna’yı onayladım.

"Yorgunum birazcık sadece. Uyuyamadım gece yine."

"Bir haftadır aynı bahane valla. Neyse üstelemeyeceğim şimdilik." Esra saatine bakarak konuştu. "Mesainin başlamasına da az kalmış, inelim isterseniz hem Kıymet Komiser de hıncını çıkaracak birilerini arıyor şu son bir haftadır."

"O niye dedi Tuna."

"Niye olacak canım? Ülkenin hali ortada. 2 haftadır tutuklanan tutuklanana. Bir de en tepedeki diğerini yakalayabilsek keşke."

"Diğeri dedim dalgınlıkla?"

"Kim olacak diğer seri katilden bahsediyorum işte." Kafama dank eden bilgiyle içimden kendime küfür ettim. Tabii ki de benden bahsediyordu!

Bu gidişle zor görünüyor. Tuna’nın kendinden emin konuşmasıyla ona döndüm.

Nereden biliyorsun, deniz katili için de durum öyleydi.

"Hayır, değildi. Deniz katili olarak bildiğimiz Azat Deniz Erdemir ile diğer seri katili karşılaştıramazsın."

"Neden?" Kapının önünden Selim ve Mirza’nın belirmesiyle onlar da konuşmamıza dahil oldu. "Deniz katili için de aynısını demişti herkes ama bak 5 sene sonra tekrardan yakalandı işte."

"Bence de Tuna haklı, yakalanmasının ardında net bizi aşan bir iş var gibi görünüyor." Mirza elini yumruk yaparak hepimize selam verdi. "Aman, boş verin. Eninde sonunda yakalanır o da işte."

"Çocuklar? Hepiniz ne yapıyorsunuz burada? İşiniz gücünüz yok mu sizin?" Kıymet Komiserin gelmesiyle hepimiz kendimize çeki düzen verdik.

"Bizde tam aşağıya iniyorduk komiserim." Kıymet komiserin bakışları üzerimizde gezindi tek tek. "Eee, hadi öyleyse ne bekliyorsunuz madem? Geçin işinizin başına…"

 

 

"Ohh, sonunda eve gidebileceğim Allah’a bin şükür!" Esra’nın sevinç naralarıyla gülümseyerek çantamı topladım. Günlerdir sadece kendimi iyi hissettirip beni güldüren tek kişi Esra’ydı. Ona bunun için minnettardım. "Kuşum?" Yanıma gelmesiyle kafamı kaldırdım.

"Bir şey mi oldu?"

"Yok ya, müsaitsen bir yerlere gidelim mi diyecektim? Yılbaşı partisinden bu yana hiç görüşemedik seninle. Partiden de erken gittin zaten."

"Sahra’nın bugün bana sözü var Esra." Tuna’nın eğlenen sesi ile Esra kuşkuyla kaşlarını çattı gülümseyerek.

"Ya siz hayırdır? Kaç gündür dip dibesiniz böyle?" Esra kolumu tuttu. ""Sahra, eğer bir şey varda söylemiyorsan ve herkesle birlikte öğrenirsem çok pis küserim haberin olsun sana." Zorunlulukla gülümsedim.

"Yok be, sadece Tuna’nın da dediği gibi bugün ona sözüm var o kadar. Biliyorsun, arabamın bozuk olmasından ötürü her zamankinden biraz fazla görüşüyoruz o kadar." Esra gözleriyle inanmayarak ikimizi de süzdü fakat üstelemedi.

"E, iyi bakalım gidin madem nereye gidecekseniz. Tuna, Yarın görüşürüz o zaman" diyerek elini uzattı önden geçmem için. Sandalyemin arkasında duran ceketimi alarak Tuna’nın yanında adımladım arabasına doğru.

"Beni bu şekilde istediğin gibi yönetemezsin Tuna."

"Seni yönetmiyorum, sadece şu anda normal insanların yaptığı aktivitelerden biraz uzak olmanı istiyorum o kadar."

"Ne cüretle?" Seslice nefes verirken arabasına bindi. Diğer tarafa adımlayarak arabasına binince konuştu.

"Ne kadar sürer bilmiyorum ama bir süre birbirimize katlanmak zorundayız Sahra."

"Buna zorunlu değilim."

"Mecburiyetlerimiz de birer zorunluluktur Sahra…"

 

Yol boyunca konuşmadan yolu izledim. Havanın kış olmasından mütevellit kapkara olan hava içimdeki kasvetin dışa vurmuş hali gibiydi sanki. Açık olan radyodan gelen hava durumu sunan spikere kulak verdim dikkatimi çekince.

"Akdeniz bölgesi için havalar sıcamaya başlayacakken Karadeniz ve Marmara bölgesi için önümüzdeki günlerde yoğun etkili olacak kar yağışları bekleniyor değerli izleyenler." Burnumdan güldüm. Sanırım her ihtimalle işler bundan sonra bizim için özellikle de benim için kolay olmayacak gibiydi. Hayat günden güne kararıyordu ve ben ışığımı çoktan kaybetmeye başlamıştım bile…

 

 

Arabanın deniz kenarındaki evin önünde durmasıyla tek kelime etmeden arabadan indim. Tuna’da peşimden gelerek yürüyünce bizi gören kapıdaki hizmetli kadın gülümseyerek kapıyı açtı.

"Hoş geldiniz Kaya Bey, Hoş geldiniz Sahra Hanım." Tuna basit bir baş hareketiyle kapıdaki kadını onayladı ve içeri girdi. Daha evin içine birkaç adım atmıştık ki hizmetli kadının sesiyle tekrardan durduk. "Kaya Bey, bir misafiriniz var efendim." Tuna önüne dönmeyerek sordu.

"Kimmiş?"

"Kayra Bey’in eşi Ebru Hanım geldiler efendim. Sizi salonda bekliyorlar…"

 

 

Azat Deniz Erdemir’in Anlatımıyla:

Tık, tık, tık, tık…

Hücreme doğru gelen ayak sesleri duymama rağmen umursamadan hafif kalkık kafamı duvara yasladım. Dudaklarımın arasından kaçan cılız bir nefes ile önümdeki karanlığa bakıyordum oturduğum yerden. Açılan metal kapının sesiyle odaya giren adamı önümde çökene kadar umursamadım.

"Bana bak." Bakışlarımı yerden çekmedim. Korkusuna rağmen benimle egosunu tahmin etmesine asla izin veremezdim. "Bana bak deniz katili, kime konuşuyorum burada?" Hiçbir tepki göstermedim. "E, iyi keyfin bilir, bana bakmasan bile biraz sonra eminim üstlerimin uygulamaları ile mecbur o sikik kafanı yerden kaldırmak zorunda kalacaksın." Kafamı yerden kaldırarak önümdeki gardiyanı yere sermemle birlikte neye uğradığını şaşıran adam tam çığlık atacakken tek elimi ağzına sert bir şekilde bastırmamla neye uğradığını şaşırarak korkuyla gözlerini kapattı.

"Beni yakalayarak idam günüm gelene kadar bir hücreye kapatıp, günlük ağzımdan laf almak adına uyguladığınız bir hayli geniş ve ufuk açıcı birkaç işkenceyle hemen korkup köşeye sindiğimi mi sandın lan siktiğim gardiyanı!" Altımdaki adam sanki ölecekmiş misali son dualarını ederken dudaklarından çektiğim elimle kafasının iki yanından tutup tüm gücümle kafasını altımızdaki betona geçirmemle bayıldı. Kafasını bir kere daha yere çarpıyordum ki kollarımdan çekilmem ile gardiyandan ayrılmak zorunda kaldım.

"Cinni varlık mı lan bu amına koduğumun adamı! Nasıl gücü tükenmiyor lan senin!" Birden sert bir şekilde kollarımdan tutularak sürüklenince direnmedim. Hepsini hallettiğim zamanda illaki gelirdi elbet…

 

 

Bir sandalyeye oturtulup bağlanmamla odadaki arkası dönük bir adam dışında kimse kalmadı başka. Bu adamı tanıyordum. Malum bir haftadır kendisiyle bayağı bir haşır neşirdik olanlardan sonra. Hakkını yememeliydim, işinde gerçekten iyi bir adamdı kendisi.

"Azat…Deniz…Erdemir." Adımlayarak yanıma geldi. Hiçbir tepki göstermemek için üstün bir çaba sarf ettim. Çünkü bu onu daha da sinirlendiriyordu. Henüz bir zayıf noktamı bulamamıştı ama bulmak için kalan ömrünün yarısını dahil verebilirdi. Köşedeki sandalyeyi çekti ve ters bir şekilde oturdu. "Hah, yine yeni bir gün ve yeni bir karşılaşma ha Azat?" Söylediklerine tepki vermedim. "Az önceki de neydi öyle? Seni her zaman kilit altına mı almamız gerektiği anlamına geliyor yoksa?"

"Hakkettiğini aldı."

"Senin ellerinden olan bir ölümü hakkettiğini mi söylüyorsun bana?" Konuşmadım. "Konuşmayacak mısın? Merak ediyorum her zaman böyle sessiz miydin yoksa bu sessizliğin bizzat bana mı özel?" Boş gözlerle yüzüne baktım. "Yine her zamanki gibi odada benim sesim yankılanacak desene bugünde. Olsun, bugün de çığlıkların eşlik eder bize senin yerine. En azından bu da bir şey." Susarak ifademi korudum. "Sormak istediğini ama sormayacağını tahmin ettiğim için aklındaki soruyu cevaplayayım o halde." Sandalyeden kalkarak sağ tarafa doğru yürüyerek bir makinenin önünde durdu.

"Biliyor musun Azat, başka birinin yerine benim elime düştüğün için o kadar şanslısın ki bu konuda her saniye Allah’a dua etmelisin bence."

"Niye, sonunda ölüyor muyum bugün?" Güldü.

"Daha değil Azat. Bunun için biraz daha vaktimiz var hala." Önünde durduğu makineyi bana doğru sürükleyerek tekrar yanıma geldi. Makinenin kablolarını kaşlarıma yaklaştırırken şüpheli gözlerle makinaya baktım. Bunun ne olduğunu eminim ki merak ediyorsundur. İzin ver bu yapım harikasından biraz bahsedeyim sana ha? Elindeki 3 kablonun ilkini kaş aramın biraz üstüne, diğeri ikisini kulaklarımın biraz üstüne yapıştırarak birkaç adım geri çekildi.

"Alcatraz’a gönderilmeden önce tıp 2. Sınıfa giden bir öğrenciymişsin doğru muyum?"

"Cevabını bildiğin soruyu bana neden soruyorsun?" Bu sefer konuşmayan o oldu.

"O halde kabloları neden belirli bölgelerine yapıştırdığımı da biliyorsundur öyle değil mi?" İstemsizce kaşlarımı çattım. Kahretsin, bugün diğerlerinden de zor geçecekti anlaşılan…

 

 

Evett, Hepinize selammmmm. Ben geldim! Ayyy şaka maka 3 aydır Kandelen’i ya da başka hiçbir kitabımı yazmıyordum YKS illeti yüzünden.

Ama artık aranızdayım dostlar. Vakit buldukça yeni bölüm atmayı düşünüyorum merak etmeyin. Bu arada ilk bölüme özel birkaç bilgi de vereyim.

İlki İkinci kitap hakkında (eskiden okuyanlar ya da işte ben düzenlemeden önce okuyanlar bilir ki) 2. Kitabın ismini, bölüm isimlerini ve birkaç da özel sahne içeren birkaç bölüm paylaşmıştım bundan önce.

Dostlar üzülür müsünüz yoksa sevinir misiniz bilmiyorum ama onları değiştirme kararı aldım kendi kafamda. Şöyle ki aklıma gelen dehşet bir fikirle 2. Kitapta gideceğim gidişatı yepyeni bir boyuta getirdim. Bununla birlikte 2. Kitabın ismi de değişti. Kitabımızın ismi “KANDELEN: DENİZİN ÖLÜ RUHLARI“ olacak bundan sonra Aklımdaki fikir çok içime sindi ama inanın nasıl yazacağımı bilmiyorum ve günlerdir de bu yüzden bölüm atamıyorum aslında. Çünkü yanlış bir şey yazıp da tekrardan düzenlemek istemiyorum.

Bu arada 2. Kitapta nasıl bir gidişat izleyeceğimizle ilgili küçük ama önemli olan özet kısmını 2. Kitap hakkındaki bilgilendirme kısmında düzenledim oraya bakabilirsiniz.

Bir de son olarak ilk kitapta aslında yazdığımdan beri beni aşırı rahatsız eden bir kısım var. Açıkçası sizlerden bu sahneyle ilgili bayağı büyük bir tepki alırım diye beklemiştim lakin hiçbir tepkiyle karşılaşmadım bugüne kadar. Şu anda hangi bölüme tekabül ediyor bilmiyorum ama Sahra'nın işkence sahnesini ya kaldırmayı ya da düzenlemeyi düşünüyorum bilginiz olsun.

Evett dostlar, şimdilik bu kadar bilgi yeterli diye düşünüyorum. O zaman bir dahaki bölüme dek hoşça kalın…

Bölüm : 28.06.2025 22:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...