Yazarın Anlatımıyla
O günün üstünden tam on yıl geçti. Bu on yılda ne mi oldu? Kaan, Kerim, Polat, Poyraz ve Güney ağabeylerim evlendi. Çok şaşırdınız değil mi? Beklemiyordunuz. Kaan ağabeyimin zaten bir sevgilisi varmış, bize söylememiş. Ben uyandıktan iki hafta sonra bize anlattı. İki hafta içinde her şey halloldu ve Ece abla, yani yengem, bize geldi. Şimdi ikiz yeğenlerim var, çok tatlılar. Dört yaşındalar; biri kız, biri erkek. Kız olan Ecrin, annesine benziyor; erkek olan Kuzey ise aynı babası.
Kerim ağabeyim de evlendi. O da Kaan ağabeyden bir yıl sonra Nehir yengemle evlendi. Nehir yengem de çok güzel ve iyi biri. Şu an bir çocukları var, Mert. Çok yaramaz biri. Annem, "Aynı babası," derdi. Kerim ağabeyim de küçükken öyleymiş, sürekli yaramazlık yaparmış.
Polat ağabeyim de evlendi. Kerim ağabeyden iki ay sonra Beril yengemle. Ama bu olay biraz değişik oldu; Polat ağabeyim yengemi kaçırdı. Evet, kaçırdı. Niye derseniz, babası ona vermemiş. Ağabeyim de canına tak etmiş galiba, en sonunda kaçırmış. İlk birkaç ay yengem ailesiyle konuşmadı ama sonra barıştılar. Şu an üç çocukları var: Boran, Defne ve Melek. Boran’ı yetimhaneden evlat edindiler. Neden mi? Yengem de küçükken evlatlıkmış. Söz vermiş kendine, "Eğer bir gün evlenirsem, evlatlık bir çocuk alacağım ve ona çok iyi bakacağım," demiş. Ne ağabeyim ne de ailem bu duruma karşı çıktı, aksine gurur duydular. Ve şu an Boran’ın Defne ve Melek’ten hiçbir farkı yok bizim için.
Gelelim Poyraz ağabeyime. O da Derya yengemle evli. İki yaşında bir kızı var, Kardelen. Şu an bir tane daha düşünmüyorlar, neden bilmiyorum. Güney ağabeyim de evlendi. Bu yıl ile birlikte iki yıl oldu. Şu an Gamze yengem hamile, sekiz aylık. Cinsiyeti erkek, adı ise Enes. Bir ay sonra burada olacak. Erdem ise üniversiteyi bitirdi ve şu an şirkette çalışıyor. Neden mi? Kendi istedi.
Fidan ve Hasan nişanlı, bir hafta sonra düğünleri var. Tabii bu işte bizim de payımız yüksek. Fidan iç mimar oldu, Hasan ise şirketi yönetiyor. Ezgi ve Dilek… Benim canım arkadaşlarım, kardeşlerim, can yoldaşlarım. Onlar ise şu an bizimle değiller. Bundan beş yıl önce bir kaza geçirdiler ve bizden ayrıldılar. Çok zor oldu bizim için. Hepimiz yıkıldık, hele Hasan mahvoldu. O dönem bizim için çok zordu. Bir şekilde toparlandık ama nasıl, ben de bilmiyorum.
"Peki sana ne oldu?" diye merak ediyorsunuz değil mi? Ben de avukat oldum, hem de çok iyi bir avukat. Ege ile şu an düğünümüz var. Çok ama çok heyecanlıyım, size anlatamam. Ege bana verdiği sözü tuttu. Bu on yıl içinde hep yanımda oldu, bir an olsun benden ayrılmadı. Ailesi bundan beş yıl önce yurt dışına çıktı ama Ege benim için kaldı. "Git," desem de gitmedi. "Sana sözüm var benim, seni görmeden bir gün bile geçirmeyeceğim," dedi ve burada kaldı. Beni sevdiğini işte o gün anladım, çünkü beni bırakıp gitmedi.
Neyse, bu kadar özet yeter çünkü bugün benim en mutlu günüm; düğünüm var ve ben kendi düğünüme geç kalmak istemiyorum.
Düğün Günü
Aşağı indim, herkes buradaydı ve kahvaltı masasında beni bekliyorlardı. Ha, ben size annemleri nasıl affettiğimi anlatmadım değil mi? Durun, onu da bir özetleyeyim. Fidan ve Dilek’in ölümünden bir ay sonra onları affettim. Çünkü hayat bu, ne olacağı belli değil. Bir gün varız, yarın yokuz. Bu dünyadan ne birine kırgın ne birine küs gitmek istemiyorum, çünkü ben o ölüm anını, her ne kadar ölmesem de yaşadım. Ben bu dünyaya sevdiğim insanlar için geldim. Onlar beni üzse de kırsa da, ailem iyi günümde de kötü günümde de yanımda olacak. Annem, Poyraz ağabeyim, Güney ağabeyim, Erdem kardeşim… Hepsi onları affetmem için ellerinden geleni yaptı, belki fazlası bile vardır.
"Gökçe," diye seslendi Poyraz. "Efendim abi?" diye Gökçe. "Ne öyle daldın?" diye sordu Poyraz. "Hiç," diye Gökçe. "Hadi kızım, kahvaltı yap. Bugün çok işimiz var," dedi annem.
Başımı salladım.
"Vay be, demek sen de bugün gelin oluyorsun ha ve bizden ayrılıyorsun," dedi Kaan. "Öyle deme abi, ben sizden nasıl ayrılayım?" diye sordu Gökçe. "Öyle ama fıstık, bugün evleniyorsun," dedi Poyraz. "Bence biz vazgeçelim, sen bizimle kal. Boş ver sen Ege’yi, biz sana yeteriz," dedi Polat. "Abi, ben bu günün hayaliyle yaşıyorum, sen gelip bana vazgeç diyorsun," diye Gökçe. "Şöyle yapsak bence, biz Ege'ye söyleyelim, siz burada kalın. Hem biz senden ayrılmayız hem de o zaten kaç yıldır burnumuzun dibinde. Bazen burada kalıyor, alışmıştır o buraya," dedi Poyraz. "Onu bana değil, Ege'ye söyleyeceksin abi," diye Gökçe. "Sen kabul et, o zaten burada kalır. Kalmasa da seni unutsun," dedi Kaan. "Ya abi, yengelerim şu kocalarınıza bir şey söyleyin ya," diye Gökçe.
Herkes benim bu dediğime güldü, ben de dahil. O sırada kapı çaldı.
"Geldi yine," dedi Güney. "Kim?" diye sordu babam. "Sence kim baba? Her sabah buraya gelen," dedi Güney. "Ege," dedi babam.
Ben gidip kapıyı açtım. Gelen Ege'ydi.
"Hoş geldin sevgilim," dedi Gökçe. "Hoş buldum güzelim," dedi Ege.
İçeri geçtik. Herkes bize döndü.
"Ben size dedim ya! Arkadaş bırak, bari son kahvaltıyı ailecek yapalım," dedi Güney. "Ha Güney, ben de tam onun için geldim. Hem ben de artık bu aileden sayılırım," dedi Ege.
Boş sandalyeye geçti ve ağzına bir şeyler koydu.
"Kenan amca, ben sizden bir şey istemeye geldim," dedi Ege. "Hayırdır oğlum," dedi babam. "Eğer izniniz olursa ve Gökçe de kabul ederse, biz evlendikten sonra burada yaşayalım. Siz zaten Gökçe'yi geç buldunuz, hem bizimkiler de düğünden sonra yurt dışına gidecek. Her ne kadar bizim evlenmemizi istiyorsanız bir o kadar da Gökçe'den ayrılmak istemiyorsunuz," dedi Ege.
Babam, "Vallaha oğlum, ben de seninle tam bu konuyu konuşacaktım, aynı şeyi sana söyleyecektim ama yanlış anlamandan korktum ne yalan söyleyeyim. Dediğin gibi, ben kızımı on yedi yıl sonra buldum. Kızım benim her şeyim, onu kendi canımdan bile çok seviyorum. Onun saçının teline zarar gelirse dünyayı yakarım. Beni çok iyi tanıyorsun, seni de çok iyi tanıyorum, küçüklüğünü zaten biliyorum. Kızımı ne kadar çok sevdiğini de… Bu yaptığın için çok teşekkür ederim oğlum. Ve ben bugün senin Gökçe'yi ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anladım. Onu kendi canından bile vazgeçecek kadar çok seviyorsun," dedi. "Teşekküre gerek yok Kenan amca. Dediğin gibi, ben onu kendi canımdan bile çok seviyorum," dedi Ege. "Oooh be!" diye Güney. "Ne oldu?" diye sordu Ege. "Sen gelmeden önce de bu fikri sundular da, sen söyleyince de rahatladılar," dedi Gökçe. "Desen kalp kalbe karşıymış," dedi Ege. "Hadi hadi, yemeğinizi yiyin. Daha çok işimiz var," dedi annem.
Hepimiz kahvaltıyı yaptık. Erkekler çıktı. Eve kuaför ve makyaj için geleceklerdi. Odam gidip banyo oldum, çıktım. Kuaför ve makyajcı gelmişlerdi. Ben sandalyeye oturdum.
"Nasıl bir şey istersiniz?" diye sordu kuaför. "Saçım açık bir model olsun, makyaj da sade olsun," dedi Gökçe.
İkisi de başını salladı ve başladılar. Yaklaşık bir saat sonra bitti.
"Çok güzel oldunuz," dedi kuaför. "Teşekkürler, elinize sağlık," dedi Gökçe.
İkisi de başını salladı ve annem ile yengemlerin makyaj ve saçına başladılar.
"Yalnız çok güzel oldun Gökçe, hele bir de gelinlikle var ya…" dedi Gamze, Güney’in eşi. "Ne sandın kızım, ben doğurdum," dedi annem. "Gökçe, nazar boncuğu tak ha, sonra nazara gelirsin," dedi Beril. "O iş bende, siz onu hiç düşünmeyin," dedi Derya.
Onların da işleri hallolduktan sonra sıra benim gelinliğimi giymeme geldi.
Her şey tamamlanmıştı ve ben aynada kendime bakıyordum. Çok güzel olmuştum. Ne yazık ki bu benim ilk gelinlik giyişim değildi. Ahmet Ağa bunu benden çalmıştı ama o gün zorla o gelinliği giydim, bugün ise kendi isteğimle giydim. Neyse, boş verin. Geçmişte kaldı artık, unutma vakti geldi çünkü bugün yeni bir hayatım olacak.
"Peri kızı gibi oldun," dedi annem. "Gel bakalım, şu nazar boncuğunu takalım," dedi Derya. "Çok güzel oldun Gökçe," dedi Beril. "Bu ne güzellik ya!" dedi Ece.
Onlara gülümseyerek baktım. O sırada kapı çaldı ve içeri Ege girdi.
"Hanımlar, bu güzel kızı fotoğraf çekimi için götürmem gerek," dedi Ege. "Tamam oğlum, biz de düğün salonuna gidelim artık," dedi annem.
Biz Ege ile odadan çıktık ve arabaya bindik.
"Çok güzel olmuşsun uyuyan güzel," dedi Ege. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun prensim," dedi Gökçe.
O kazadan sonra uyandığım gün, Ege bana "uyuyan güzel" demeye başlamıştı. Fotoğraf çekileceği yere geldik ve arabadan indik.
"Hoş geldiniz Ege Bey, buyurun başlayalım isterseniz," dedi fotoğrafçı.
Biz Ege ile fotoğraf için poz verdik. Yaklaşık bir saat sonra bitti.
Fotoğraf çekimi bittikten sonra düğün salonuna gittik. İçeri girince herkes bizi alkışladı. Biz masaya geçtik, nikah memuru geldi. Benim şahidim Fidan, Ege’ninki de Hasan'dı.
"Bugün burada Ege Özdemir ve Gökçe Yılmaz’ın nikahı için buradayız. Belediyemize evlenmek için başvurdunuz. Yapılan araştırmalar sonucu evlenmenizde bir sakınca yoktur. Şimdi de şahitler ve davetliler huzurunda sözlü olarak bu isteğinizi gerçekleştirin. Siz sayın Ege Özdemir, Gökçe Yılmaz’ı hastalıkta, sağlıkta, varlıkta, yoklukta eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" diye sordu nikah memuru. "Evet," dedi Ege.
Herkes alkışladı.
"Siz Gökçe Yılmaz, Ege Özdemir’i hastalıkta, sağlıkta, varlıkta, yoklukta eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" diye sordu nikah memuru. "Evet," dedi Gökçe.
Herkes yine alkışladı.
"Siz de şahitlik ediyor musunuz?" diye sordu nikah memuru. "Evet," dedi Fidan ve Hasan.
Herkes yine alkışladı.
"Ben de belediye başkanının bana verdiği yetki ile sizleri karı koca ilan ediyorum," dedi nikah memuru.
Diyerek aile cüzdanını bana uzattı. Biz ayağa kalktık. Ege beni alnımdan öptü, sonra elimi tuttu ve ortaya götürdü. Dans müziği çalmaya başladı.
"İyi ki seni tanıdım uyuyan güzel," dedi Ege. "İyi ki ben de seni tanıdım prensim. Seni çok seviyorum, ölene kadar da seveceğim," dedi Gökçe. "Ben de seni ölene kadar, öldükten sonra bile seveceğim uyuyan güzel," dedi Ege.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |