Gökçe'nin Anlatımı
Sabah baş ağrısı ve karın ağrısıyla uyandım. Bugün ayın 21’iydi, yani benim “özel günüm”dü. Hemen banyoya girip dolaplara baktım, ped bulunca gülümsedim. Önce sıcak bir duş aldım, iyi geldi. Ardından duştan çıkıp üstümü giydim. Banyodaki işimi halledip yatağa geri yattım. Birkaç dakika sonra kapı çaldı. Leyla Hanım geldi.
"Gökçe, hadi kalk, kahvaltı hazır," dedi Leyla Hanım.
"Leyla Hanım, ben bugün gelmesem," dedim.
"Niye, bir şey mi oldu? Hem yanağın niye kızarmış?" diye endişeyle sordu.
"Şey, benim bugün özel günüm, o yüzden karnım çok kötü ağrıyor," dedim.
Leyla Hanım yanıma geldi, elini alnıma koydu. "Kızım, sen yanıyorsun! Hem sen dur, ben bir Poyraz'ı çağırayım."
"Gerek yok. Dediğim gibi, bugün benim özel günüm, hep böyle oluyor," dedim.
"Emin misin?" diye sordu.
"Evet, iyiyim. Sadece biraz dinlenirsem geçer," dedim.
"Tamam o zaman. Ben aşağı inip sana kahvaltı getireceğim," dedi.
"Ben şu an aç değilim," dedim.
"Ama kızım, böyle olmaz. Kahvaltı yapman lazım," dedi.
"Şimdi yemek yemek istemiyorum, sonra yesem?" dedim.
"Tamam kızım, zorlamayacağım. Biz kahvaltı yaptıktan sonra sana getiririm. Eğer ateşin çıkarsa Poyraz’ı çağıracağız," dedi.
"Ama..." diye mırıldandım.
"Aması yok, Gökçe. Utanma. O senin ağabeyin ve doktor, biliyorsun değil mi?" dedi.
Evet anlamında başımı salladım. Leyla Hanım gelip beni öptü, sonra gitti. Ben de uyumaya devam ettim.
Leyla Hanım'ın Anlatımı
O günden sonra kimse olay hakkında konuşmadı. Bunu bize Ezgi, Hasan ve Elif söyledi; "Kendi anlatmak isterse anlatır," demişlerdi. Biz de her ne kadar merak etsek de susmuştuk. Şimdi kızım yukarıda hasta ama ben ne yapacağımı bilemiyorum. O kadar çocuk büyüttüm ama Gökçe farklı. O, yaralı bir ceylan gibi kendine bir sığınak arıyor ki korunsun. İşte o sığınağın biz olması için elimden geleni yapacağım. Aşağı indiğimde, "Gökçe nerede?" diye sordu Kenan.
"O hâlâ uyuyor. Çok yorgun görünüyordu, ben de kıyamadım uyandırmaya," dedim.
"Ah be kızım, bunda utanacak ne var da bana yalan söyletiyorsun?" diye düşündüm içimden.
"Hasta falan değil, değil mi?" dedi Kenan.
"Değil," dedim.
"Emin misin, Leyla?" diye ısrar etti.
"Tamam, pes! Yalan söylemiyorum. Bugün Gökçe'nin özel günü ve karnı ağrıyormuş, biraz da ateşi var," dedim.
Poyraz, "Ben bir bakayım," dedi.
"Yok oğlum, utanıyor. Bana bile çekinerek söyledi," dedim.
"Anne, ben doktorum, biliyorsun değil mi?" dedi.
"Ben de söyledim ama yok, ikna olmuyor. Kahvaltıdan sonra ben ona bir şeyler hazırlar, götürürüm. Eğer kötü olursa seni ararım," dedim.
"Tamam, anne," dedi Poyraz.
"Hazır Gökçe yokken sizinle konuşalım," dedi Kenan.
"Ne konuşacaksın, baba?" diye sordu Kerim.
"Elif ve çocukları duydunuz, 'O anlatmadan zorlamayın,' dedi ama ben yapamıyorum. Zoruma gidiyor. İlk geldiğinde onu görmezden geldim ama şu an çok pişmanım. Bu yüzden kendimizi affettirmenin bir yolunu bulmamız lazım," dedi Kenan.
"Keşke ilk geldiğinde iyi davransaydınız, şimdi böyle olmazdı," diye düşündüm içimden.
"Haklısın baba, ona haksızlık ettik ama nasıl olacak? O, baksana, bizden çekiniyor ve daha önemlisi korkuyor," dedi Poyraz.
"Hepsi bizim suçumuz. Eğer Güney ve Erdem'in ona yakınlaşmasına izin verseydik, şimdi en azından yanında biri olurdu," dedi Polat.
"Aynen, ama şimdi ne yapacağız?" diye sordu Kerim.
"Son pişmanlık fayda etmez," dedim kendimi tutamayarak.
"Haklısın ama ben Kenan isem, Gökçe bu dünyadaki en mutlu kız olacak bundan sonra," dedi Kenan.
"İnşallah Kenan, inşallah. Neyse, ben bir tepsiye bir şeyler koyup yukarı götüreyim en iyisi, hem bir bakayım," dedim.
Tepsiye bir şeyler koyup yukarı götürdüm. Gökçe'nin odasına gelince kapıyı yavaşça açtım. Tepsiyi komodinin üstüne bıraktım. Sonra Gökçe bir şeyler sayıklamaya başladı.
"Vurma baba, ne olur vurma... Anne, yardım et, ne olur... Baba, söz, bir daha geç kalmayacağım... Söz, sınavdan 100 alacağım..." ve buna benzer şeyler sayıklıyordu.
Bunları duyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O adam kıza nasıl kıymış? Gökçe'yi uyandırmak için yaklaştım.
"Kızım, uyan hadi, bak kâbus görüyorsun," dedim.
Ama Gökçe uyanmadı. Elini alnına koydum, ateşi bayağı yüksekti. Hemen odadan çıktım.
"Poyraz, oğlum, hemen buraya gel! Gökçe'nin çok ateşi var!" dedim bağırarak.
Aradan bir dakika geçti, Poyraz geldi.
"N'oldu, anne? Neden bağırdın? Gökçe'ye ne oldu?" diye endişeyle sordu.
"Ateşi çok yüksek, oğlum," dedim.
Poyraz hemen içeri girdi.
Poyraz'ın Anlatımı
İçeri girince kardeşinin yanına gittim. Elini alnına koydu, ateşi yüksekti. Gökçe'yi kucağına aldı, aşağıdaki hasta odasına götürdü. Burası hem çalışma odası hem de bir nevi revirdi. Acil olduğu sürece evde biri hasta olunca burada bakardı. Gökçe'yi yavaşça sedyeye yatırdım, serum taktım, sonra da ilaç verdim. Biraz sonra ateşi düşmeye başladı. Dışarı çıktım, herkes kapıdaydı.
"Oğlum, Gökçe nasıl oldu?" dedi annem.
"İyi, anne, iyi. Ateşi düştü, ilaç verdim. Yarına bir şeyi kalmaz," dedim.
"Çok şükür," dedi annem.
"Anne, benim çıkmam lazım. Siz ara sıra bakın, zaten serum çıkartmayı biliyorsun," dedim.
"Tamam oğlum, sen çık, ben hallederim gerisini," dedi annem.
Aslında Gökçe'yi bu halde bırakmak istemiyordum ama bugün çok önemli bir ameliyatım vardı.
Leyla Hanım'ın Anlatımı
Poyraz gittikten sonra odaya girdim. Gökçe hâlâ uyuyordu. Önce gidip ona kahvaltılık hazırladım, sonra odaya girdim. Serum bitmişti. Serumu yavaşça çıkardım. Oğlum bana göstermişti bunu. Sonra serum takılı olduğu yere pamuk koydum ve Gökçe'nin uyanmasını bekledim.
Gökçe'nin Anlatımı
Yavaşça gözümü açtım. Burası benim odam değildi. Sonra Leyla Hanım'ın sesini duydum.
"Çok şükür uyandın kızım, nasılsın?" dedi Leyla Hanım.
"İyiyim. N'oldu bana?" dedim.
"Ateşin bayağı yüksekti. Odan burası. Poyraz baktı sana," dedi.
Anladım dercesine başımı salladım.
"Tamam o zaman, şimdi şunları ye, kendine gelirsin," dedi.
Yemeyi denedim ama yiyemedim, kolum ağrıyordu.
"Benim yedirmemi ister misin?" diye sordu.
Kafamı evet anlamında salladım. Leyla Hanım bana yavaşça yedirmeye başladı. Yemek bitince, "Sen uyu biraz daha, dinlen. Zaten birazdan Erdem ve Güney de gelir yanına. Sabah zorla herkesi gönderdim," dedi.
Ona bakıp gülümsedim. Leyla Hanım tepsiyle odadan çıktı. Ben de düşünmeye başladım. O gün her şeyi gördüler. Neden bir şey yokmuş gibi davranıyorlar? Bu beni bir yandan üzüyor, bir yandan da mutlu ediyor. Galiba bunda Ezgi'nin payı var. Onu ve Hasan'ı çok seviyorum. İyi ki onları tanımışım. Böyle düşünerek uykuya teslim oldum.
Birinin alnıma dokunması sonucunda uyandım. Kim diye baktım, Poyraz'dı.
"Korkma, ateşine baktım, düşmüş. Bu gece burada uyu, ne olur ne olmaz," dedi.
Başımı onayladım.
Gidip koltuğa oturdu. Ben de ona bakmaya başladım. En sonunda, "Gökçe, ben... ben çok özür dilerim. Sana haksızlık ettim. Affet. Hemen affet demiyorum ama ne olur affet, çok pişmanım," dedi Poyraz.
"Ben sizi nasıl affederim bilmiyorum," dedim ve kalbimi gösterdim, "Buram çok ağrıyor. Benim bir suçum yokken bana suçluymuşum gibi davrandınız," dedim.
"Haklısın, ne desen haklısın," dedi Poyraz ve başını tuttu.
Ben de bir şey demedim, uyumak için geri uzandım. Bir yandan düşünüyordum, onları nasıl affedeceğim diye. Gerçi Güney, Poyraz ve Erdem bana bir şey demedi ama korumadı da. Neyse, boş ver. Bunca zaman ben düşündüm, biraz da onlar düşünsün. Bu vicdansızlık mı, biliyorum ama onlar her şeyi sonuna kadar hak ediyorlar. Hepsinden önemlisi bana acıyorlar. Bu benim canımı çok yakıyor. Böyle düşünerek uykuya daldım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |