7. Bölüm

5 bölüm

Gökçe deniz korkmaz
gokcedeniz

 

Sabah alarmın sesiyle yine uyandım. Elimi yüzümü yıkadım, günlük rutinlerimi hallettim ve okul formamı giydim. Dün okulda ilk günümdü ama eve geldiğimde Meryem Abla dışında kimse "nasıl geçti" diye sormamıştı. Bu durum beni üzmüştü ama belli etmedim. Aşağı indiğimde Güney, Poyraz ve Erdem vardı. Tekli koltuğa oturup telefonuma baktım. Instagram'a girdiğimde takipçi sayımın bir hayli arttığını gördüm. Biraz gezdikten sonra telefonum çaldı. Numarasız bir aramaydı. Açtım ama ses vermedi. Kapatınca yanlışlıkla aramıştır diye düşündüm.

Tam o sırada Meryem Abla gelip bizi kahvaltıya çağırdı. Kenan Bey'in "Afiyet olsun" demesiyle herkes yemeğe başladı. Canım çikolata istediği için ekmeğime biraz sürüp bir ısırık aldım. Boğazım yanmaya başladı. Bir ısırık daha alınca öksürmeye başladım.

"Helal kızım, helal," dedi Leyla Hanım ve sırtıma hafifçe vurdu.

"Kızım iyi misin? Yüzün kızardı," dedi.

"Boş ver anne, ilgi çekmek için yapıyor," dedi Kerim.

"Kerim, sus! Baksana kız mahvoldu," diye çıkıştı Leyla Hanım.

Galiba çikolatada fındık vardı. Yediğim için alerjim tutmuştu. Çekmecemde iğnem vardı. Eğer o iğneyi yapmasaydım ölüm tehlikesi yaşardım. Leyla Hanım'a bakıp zar zor, "Çe... çek... mecede... iğne var," dedim.

Sonra karanlığa teslim oldum. En son duyduğum ses Leyla Hanım'ın "Kızım!" diye bağıran çığlığıydı.

 

Yazarın Anlatımıyla

 

Leyla Hanım şok olmuştu. Kızı gözünün önünde ölümle pençeleşiyordu. "Ne oldu birdenbire?" diye düşündü. Gökçe en son "Çekmecede iğne var" demişti.

"Erdem, çabuk Gökçe'nin odasındaki çekmecelere bak. İğne varmış!" diye seslendi Leyla Hanım.

Poyraz hemen Gökçe'nin yanına geldi, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gökçe'nin yüzünde yavaş yavaş kırmızı lekeler çıkıyordu.

"Alerjisi var, ondan böyle oldu! Hemen iğneyi yapmamız lazım! ERDEM, HIZLI OL!" diye bağırdı Poyraz.

Erdem hemen gelip iğneyi Poyraz'a verdi. Poyraz yavaşça iğneyi yaptı. Sonra Gökçe'yi kucağına alıp dışarı çıktı. Diğerleri de peşinden gittiler. Poyraz, Gökçe ile birlikte arabanın arkasına oturdu. Leyla ve Kenan öne bindiler. Kenan arabayı sürmeye başladı.

"Acele et Kenan, ne olur! Kızım iyi değil! Ne olur Kenan, kurtar kızımı! Yıllar sonra buldum ben onu, daha doyamadım! Ne olur Kenan," dedi Leyla Hanım.

"Tamam Leyla, sakin ol. O iyi olacak. Az kaldı. Poyraz, durumu nasıl?" diye sordu Kenan Bey.

"Durumu iyi, sakin olun. Sadece serum takılması lazım," dedi Poyraz.

Poyraz'ın sözleri üzerine Leyla Hanım derin bir nefes aldı. Kızına bir şey olacak diye çok korkmuştu.

 

Leyla Hanım'ın Anlatımıyla

 

Gökçe'yi odaya alınca onu camdan izledim. "Ne oldu birdenbire? Kızımla ne güzel anlaşıyorduk," diye düşündüm. Acaba alerjisi olduğunu bile bile mi yemişti? Yoksa bilmeyerek mi? Gökçe'yi çok seviyordum. O benim öz kızımdı, tıpkı anneme benziyordu. Her şeyiyle, huyuyla, dış görünüşüyle... Bir tek gözleri farklıydı. O deniz mavisi gözlere bakmaya doyamazdım.

"Kenan, iyi olacak, değil mi?" diye sordum.

"Olacak Leyla'm. Hem Poyraz'ı duydun, birazdan uyanır," dedi Kenan.

Öylece hasta yatağında yatan kızıma baktım. Melek gibi uyuyordu. "Ne güzel bir kızım varmış meğer," diye geçirdim içimden. Gökçe kafasını kaldırdı, etrafa baktı. Kerim ve Polat dışında herkes buradaydı. Onları suçlayamıyordum, çünkü onlar Hazal yüzünden en çok acı çekenlerdi.

Aklıma geçmiş anılar geldi: Kerim nişanlısından Hazal yüzünden ayrılmıştı. Polat, Hazal yüzünden yedi ay komada kalmıştı. En büyük oğlum Kaan, sırf Hazal yüzünden gitmişti. Erdem'in Hazal yüzünden kimseye güveni kalmamıştı. Güney, sırf Hazal yüzünden istediği üniversiteden kovulmuştu. Poyraz, Hazal yüzünden hastanesini batırmanın eşiğinden dönmüştü. Hazal herkeste bir yara bırakıp öylece gitmişti.

 

Gökçe'nin Anlatımıyla

 

Gözümü açtığımda beyaz tavanla karşılaştım. Etraftan sesler geliyordu. Kafamı çevirdim. Leyla Hanım bana gülümseyerek bakıyordu ama gözleri kıpkırmızıydı. Benim için ağlamıştı. Bu, çok garip bir duyguydu. Birinin senin için ağlaması...

"Nasıl oldun kızım? Bir yerin ağrıyor mu?" diye sordu Leyla Hanım.

"İyiyim, sadece biraz başım ağrıyor," dedim.

Bunu söyledikten sonra odaya Poyraz geldi.

"Uyanmışsın, nasılsın?" diye sordu.

"Sadece biraz başım ağrıyor, onun dışında iyiyim," dedim.

"İlaçlardan dolayı olmalı, birazdan geçer," dedi Poyraz. Leyla Hanım'a dönüp, "Anne, benim birkaç işim var. Onları halledip geliyorum. Zaten bu sırada serum biter, çıkarız," dedi.

"Tamam oğlum, sen işini hallet. Biz buradayız," dedi Leyla Hanım.

Poyraz bana dönüp, "Gökçe, gelen yemeğin hepsini bitir, tamam mı? Zaten hiçbir şey yemiyorsun," dedi ve odadan çıktı.

Beş dakika sonra hemşire yemek getirdi. Çorba ve makarnaydı. Midem bulanıyordu, bir de hastane yemekleri çok kötüydü. Leyla Hanım'ın zoruyla birkaç kaşık aldım ama yenilecek gibi değildi.

"Hadi ama kızım, bak Poyraz'ın dediğini duydun. Ye şunu işte, ilaç içeceksin," dedi Leyla Hanım.

"Ama Leyla Hanım, bunlar çok kötü," dedim.

"Kızım, nimete 'kötü' denilir mi?" dedi ve bir kaşık alıp zorla yuttu. Odadaki herkes güldü.

"Kenan, Allah aşkına bu ne? Değiştir şu yemekleri yapan yeri! Bu ne? İnsanlar bunu nasıl yesin?" dedi Leyla Hanım. Herkes yine güldü.

"Ama Leyla Hanım, 'nimete kötü denilmez' diyen sendin," dedim. Dediğimde tekrar güldüler.

Tam o sırada kapı çaldı ve Poyraz içeri girdi. "Gökçe, ben sana ne dedim? O yemekler bitecek dedim. Hiç dokunmamışsın bile," diye sitem etti.

"Oğlum, bu yemekler yenilecek gibi değil, kız nasıl yesin?" dedi Leyla Hanım.

"Anne, birincisi, 'nimete kötü denmez' diyen sendin. İkincisi, bu hasta yemeği, tabii ki öyle olacak," dedi Poyraz.

"Tamam oğlum, siz gidin. Biz bunu ben Gökçe'yle dışarıda yeriz," dedi Leyla Hanım.

"Olmaz anne. Gökçe'nin bunu yemesi lazım. İyiliği için diyorum. Sağlığı için bilerek böyle yapıyoruz," dedi Poyraz.

"Ama bunun ne tadı var ne tuzu," dedim.

Poyraz bana başını salladı ve gidip Kenan Bey'in yanına oturdu. "O bitmeden buradan çıkmıyoruz," dedi.

Ciddi mi diye baktım. Gayet ciddi görünüyordu. Zorla da olsa yemeği bitirdim. Sonra hastaneden çıktık ve eve doğru gittik. Eve gelince Kenan Bey zili çaldı. Daha önce görmediğim biri kapıyı açtı. İçeri geçtiğimizde salonda epey bir insan vardı. Tabii ya, bugün misafir gelecekti. Leyla Hanım bana dönüp, "Kızım, bunlar anneannenler," dedi.

Gözüm salonda dolaşırken bir kadında durdu. Ama bu Elif Abla'ydı, Ezgi ve Hasan'ın annesi. O da bana bakıyordu. Sonra bana doğru gelip sarıldı. "Gökçem kuzum, senmişsin benim yeğenim," dedi Elif Abla.

"Elif Ablam, sizi çok özledim! Ezgi ve Hasan nerede?" diye sordum.

"Onlar sizin eve gittiler kızım. Uçaktan inince direkt eve gitmek istediler ki o adamla karşılaşmasınlar," dedi Elif Abla. "Tamam" anlamında başımı salladım. Elif Abla Ezgi'yi arayıp her şeyi anlattı. O sırada herkes bize şaşkın gözlerle bakıyordu.

"Siz tanışıyor musunuz?" diye sordu Leyla Hanım.

"Evet, Gökçe benim kızım sayılır. Benim elimde büyüdü," dedi Elif Abla.

"Nasıl yani?" diye sordu Leyla Hanım.

"Şöyle ki, Gökçe hani bizim çocukların gittiği okul var ya, zaten orada okuyor. Ondan önce de Gökçe'yle bir hastanede karşılaştık zaten," diye açıkladı Elif Abla.

Leyla Hanım "tamam" anlamında başını salladı. Sonra bana dönüp, "Kızım, bu deden Rıza, bu anneannen Reyhan. Bu teyzen Fatma, bu teyzen Rümeysa. Elif'i zaten tanıyorsun. Bu da dayın Fatih. Bu Fatma teyzenin kocası Taylan ve çocukları Ali, Alp, Ayaz. Bu Rümeysa teyzenin kocası Ahmet, çocukları Gökhan ve Kuzey. Bu da dayının eşi Nur, çocukları Anıl, Berat ve Yiğit."

Önce dedemin, sonra anneannemin elini öptüm. Teyzelerimle ve dayımla sarıldım. Kuzenlerle ne yapacağımı bilemedim. En son Anıl ve Berat gelip sarıldı, ben de onlara sarıldım. Diğerleri öylece durdu.

Sonra kapı çaldı. Meryem Abla kapıyı açtı. Ezgi ve Hasan bana koşarak sarıldı. Ezgi beni öpmeye başladı. "Çok özledim güzelim seni," dedi Ezgi.

"Ben de aşkım," dedim.

"Ooo hanımlar, kıskanıyorum ama ben de varım burada," dedi Hasan. O da beni öptü. Bir süre öylece sarıldık. Sonra bir öksürük sesi duyduk. Poyraz'a aitti.

"Hasret gidermeye doysanız iyi olur. Gökçe, sen git bir duş al ve dinlen. Hastaneden yeni çıktın malum," dedi Poyraz.

"Niye, ne oldu ki?" diye sordu Ezgi.

"Alerji. Sabah kahvaltıda canım çikolata çekti," dedim.

"Tabii, o da fıstıklıydı. Gökçe, niye bakmıyorsun ya? Sana bir şey olsaydı!" dedi Ezgi endişeli bir ses tonuyla.

"Nereden bileyim fıstıklı olduğunu?" dedim.

"Tamam, şimdi nasılsın?" dedi Ezgi.

"İyiyim," dedim.

"Tamam o zaman, sen odana git, dinlen. Bir duş al," dedi Ezgi.

"Tamam" deyip odama doğru gittim. İlk önce duşa girdim. Duştan çıkınca kremi ve kapatıcıyı sürdüm. Sonra üstümü giydim. Uykum olmadığı için aşağı indim. Herkes sohbet ediyordu. Ben de Ezgi ve Hasan'ın yanına gidip ikisinin arasına oturdum. Biraz konuştuk, sonra yemeğe geçtik. Çok aç değildim ama ayıp olmasın diye bir şeyler yedim.

Son olarak tam meyve suyunu içecektim ki Ezgi, "Gökçe, dur! Ne yapıyorsun?" diye bağırdı.

"Ne yapacağım Ezgi Allah aşkına?" dedim.

"Gökçe, o portakal suyu, farkındasın değil mi?" dedi Ezgi.

"Ne oldu kızım, niye öyle diyorsun?" diye sordu Leyla Hanım.

"Teyze, Gökçe'nin portakala da alerjisi var. Sen bu kadar dalgın değildin Gökçe, ne oldu sana?" diye sordu Ezgi.

"Bilmiyorum, dalgınlığıma geldi," dedim. Ben de nasıl bu kadar dikkatsiz olduğumu bilmiyordum.

"Gelmesin Gökçe!" dedi Ezgi.

"Tamam Ezgi, sakin ol," dedi Hasan.

"Olamıyorum sakin, Hasan! En son olanları hatırlıyorsun!" dedi Ezgi.

Dediğinde gözü dolmuştu. Onuncu sınıfın ikinci döneminde Ezgi okula kek getirmişti. Kek portakallı olunca ölümden dönmüştüm. O zaman iğnem de yoktu.

"Özür dilerim aşkım, bu ara biraz dalgınım," dedim ve bahçeye çıktım. Ezgi de yanıma gelip oturdu.

"Özür dilerim, bir anda oldu," dedi Ezgi.

"Biliyorum aşkım, sorun değil," dedim.

"Bugün birlikte uyuyalım mı?" dedi Ezgi.

"Olur, hadi kalk," dedim.

Ezgi ile odama gittik. Üstümü değiştirdim ve direkt yatağa girdim. Hemen uykuya daldım.

Bölüm : 21.12.2024 00:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...