38. Bölüm

30 bölüm

Gökçe deniz korkmaz
gokcedeniz

yazardan devam

Herkes içeri girdiğinde gözleri doluydu. Hepsinin aklındaki tek düşünce, Gökçe’nin sözleri oldu: “Ya haklıysa?” diye geçirdiler içlerinden. Hazal, Gökçe gittikten bir süre sonra kimseye bir şey demeden evden çıktı.

“Anne, sen iyi misin?” diye sordu Poyraz.
“Kalbime bir sıkıntı çöktü, oğlum.” dedi Leyla Hanım.
“İyi misin anne? Rengin solgun.” dedi Erdem.
“İyiyim oğlum, hadi yemeğe geçelim. Babanız birazdan gelir.” dedi Leyla Hanım.
“Ben yemek istemiyorum.” dedi Güney.
“Ben de yemeğin eskisi gibi tadını alamıyorum. Abilerimi istiyorum.” dedi Erdem.
“Ben de aynı, abilerim ve ikizimi istiyorum. Neden gittiler ki? Ne güzel bir aradaydık.” dedi Poyraz.
“Sence biz hata mı yaptık?” dedi Güney.
“Hadi ama, yapmayın böyle. Erdem daha çocuk, peki size ne oluyor?” dedi Leyla Hanım.
“Bilmiyorum anne. Gökçe gitince iştahım yok; onu düşünmekten yiyemiyorum. Bu bir ayda ne kadar kilo vermiş; hele son bir haftada iyice verdi. Sence biz hatalı mıydık, Hazal’a inanarak?” dedi Poyraz.
“Öyle deme oğlum. Hazal da sizin kardeşiniz. Geçmişte kötülük yaptı ama o sizin kardeşiniz.” dedi Leyla Hanım.

“O gün okulda duydum; ablam ve Ege sevgiliymiş.” dedi Erdem.
“Ne zamandan beri? Neden bize söylemedin?” dedi Poyraz.
“Bir aydır, ama bu ay boyunca Ege Gökçe’yle çok ilgilendi; hep yanında durdu.” dedi Erdem.
“Sen bunları neden bize söylemedin?” diye sordu Güney.
“Gittim Ege’yi uyardım ama peşin bir cevap aldım.” dedi Erdem.
“Ne dedi?” diye sordu Poyraz.
“Bunu Hazal’a inanırken düşünmeyeceksiniz; siz öz kardeşinize inanmadınız. Onun yanında durdum diye suçlu olamam. Ama haklıydı. En son, bilmesi gerekenlerin bildiğini söyledi.” dedi Erdem.
“Bilmesi gerekenler kim?” diye sordu Poyraz.
“Baban, Kaan abim, Kerim abim, Polat abim; ona inananlar, sevenler biliyormuş. Bize gerek yokmuş; çünkü biz onu sevmiyormuşuz.” dedi Erdem.

“Sen de bize bunu söylemedin, aferin sana Erdem.” dedi Güney.
“Söylesem ne fayda, abi? Ablam gitti, duydunuz zaten.” dedi Erdem.

Leyla Hanım ağlamaya başladı. Tam o sırada kapı çaldı; Kenan Bey gelmişti.

“Niye ağlıyorsunuz?” diye sordu Kenan Bey, sesi duygusuz bir tonda. Çünkü Leyla Hanım’a sinirliydi; öz kızına sahip çıkmadığı için ona kızgındı.
“Gökçe gitmiş.” dedi Leyla Hanım.
“Evet mi? Şimdi mi aklına geldi?” dedi Kenan Bey.
“Sende biliyordun ve izin mi verdin?” diye sordu Leyla Hanım.
“Verdim Leyla. Ne yapsaydım? Zorla mı tutsaydım? Ben onu bir kere, sen istiyorsun diye gönderdim. Bir daha yapmam. Sizin yüzünüzden kendi kızımı doğru düzgün göremiyorum; kendime de düşman edemem. Leyla, kusura bakma.” dedi Kenan Bey.
“Kenan, öyle deme. Yaptığı her şeyi sen de gördün; sen onu otele götürdün.” dedi Leyla Hanım.
“Leyla, Gökçe’ye bir şey yapma demiştin. Sen bunu benden daha iyi biliyorsun ama kabullenmek istemiyorsun. Yeter! Sen doğduğun kızına değil, iyi davranan, kimseye zarar vermeyen o kıza değil; sana kötülük yapan kıza inandın. İnattın. Ben Gökçe’yi otele götürdüm ama o istediği için götürdüm. Hazal ikinci hafta geldiğinde bana dedi; ben onu ikna ettim, ‘annen görür’ dedim; ama sen görmedin. Otele giderken durmadan arabaya baktı, gelirler diye. Siz gelmediniz. Gökçe bir hafta boyunca yola baktı, biriniz gelip onu alsın diye. Siz beklerken o ateşler içinde yanarken siz burada pasta yapıyordunuz. Leyla, ben ona nasıl gideyim şimdi?” dedi Kenan Bey.

“Kenan, nolur izin verme! Gitmesine engel ol, yalvarıyorum sana!” dedi Leyla Hanım.
“Çok geç Leyla. O uçak çoktan kalktı ve Gökçe yemin etti; artık, ölse bile Türkiye’ye gelmeyecek.” dedi Kenan Bey.
“O ne demek?” diye sordu Leyla Hanım.
“Şu demek: Gökçe bana dedi ki ‘bir kaç eşya almaya gideceğim; eğer peşimden gelip beni durdurmazlarsa bir daha buraya ayak basmayacağım.’ Leyla, bu laf onu yıktı.” dedi Kenan Bey.

Kenan Bey’in telefonu çaldı; arayan Ege’ydi.

“Efendim oğlum?” dedi Kenan Bey.
“Kenan amca, Gökçe hala gelmedi. Yoksa ikna mı ettiniz?” dedi Ege.
“Gökçe burada değil oğlum.” dedi Kenan Bey.
“Havaalanına da gelmedi. Uçak kalkalı on beş dakika oldu; onu beklediler ama gelmedi.” dedi Ege.
“Nerede o zaman?” dedi Kenan Bey.
“Otele bakacağım; siz evin oralarına bakın, belki orada bekliyordur, vazgeçmiştir.” dedi Ege.
“Tamam.” dedi Kenan Bey ve telefonu kapattı.

Bu sırada telefon yeniden çaldı; bu kez bilinmeyen bir numara.

“Alo?” dedi Kenan Bey.
“Merhaba efendim, ben Özel Çınar Hastanesi’nden arıyorum. Gökçe Yılmaz’ın durumu… efendim?” dedi sekreter.
“Kızım bir sıkıntı mı var?” diye sordu Kenan Bey.
“Efendim, Gökçe Hanım bir kaza geçirmiş; şu an ameliyatta. En kısa sürede burada olun, lütfen.” dedi sekreter.
“Nasıl bir kaza? Durumu nedir?” diye sordu Kenan Bey.
“Şu an hâlâ ameliyatta efendim. Lütfen kısa zamanda burada olun.” dedi sekreter ve telefonu kapattı.

“Kenan, kızım iyi mi? Bir şey söyleyin!” diye bağırdı Leyla Hanım. Herkes Kenan Bey’in etrafına koştu; ne olduğunu sordular.
“Gökçe kaza yapmış; şu anda ameliyatta.” dedi Kenan Bey ve hızla evden çıktı. Yolda Kaan’ı ve Ege’yi arayıp haber verdi. Çok korkuyordu; kızına bir şey olmasından dolayı dehşet içindeydi.

Hastaneye vardığında Gökçe’nin hangi salonda olduğunu öğrendi, asansöre bindi ve ameliyathane kapısının önünde dua etmeye başladı. Bir süre sonra Ege, Fidan ve Dilek de geldi.

“Amca, durum nasıl?” diye sordu Ege.
“Yeni geldim, şimdi çıkarlar.” dedi Kenan Bey.
Bir süre sonra hemşire çıktı.

“Gökçe Hanım, trafik kazası nedeniyle geldi. Ameliyat hâlâ devam ediyor.” dedi hemşire.
biraz durdu devam etti.
“Kalbi ameliyatta üç kez durmuş, zorla geri döndürdük. Birazdan ameliyat bitecek ama Gökçe Hanım’ın uyanmama riski var.” dedi hemşire.
“O ne demek? Neden uyanmasın ki?” diye sordu Güney.
“Beyin kanaması geçirmiş; uyansa bile bir süre yürüyemeyebilir. Şimdi benim gitmem lazım.” dedi hemşire ve uzaklaştı.

Hemşire gidince herkes bir köşeye çekilip ağlamaya başladı. Bir saat sonra ameliyat bitti ve Gökçe yoğun bakıma alındı; bir süre orada kalacaktı. Bu haber üzerine Kaan, Kerim ve Polat da geldi. Hepsi deliye dönmüştü; zorla sakinleştiler. Şimdi herkes Gökçe’nin uyanmasını bekliyordu; kimse gözünü kırpmıyordu.

“Ablam uyanacak değil mi?” diye sordu Erdem.
“Elbette uyanacak, bizi bırakmaz.” dedi Güney.
“Uyanacak. Biz daha onunla alışverişe gideceğiz, yemekler yapacağız, tatlılar yapacağız.” dedi Leyla Hanım.
“Keşke bu sözleri daha önce söyleseydin anne; artık çok geç. Uyanırsa burada durmaz; eğer durmak isterse izin vermeyeceğim.” dedi Kaan.
“Öyle deme oğlum. Ben de bir anlayın; niye anlamak istemiyorsunuz?” dedi Leyla Hanım.
“Keşke sen de Gökçe’yi anlasaydın; bu halde olmazdık. Sen Hazal’a sarılırken onun acısını bile hissetmedin.” dedi Kaan. “Ben buradan Hazal yüzünden gittim; Kerim ve Polat da bahaneyle geldiler. Anne, biz Gökçe için ne yaptıysak gelmedi; annem görecek bu kızın ne yaptığını, bizi yeniden sevecek; Poyraz abim de, Güney abim de, kardeşim de beni yine sevecek diye düşünüyordu. O kız gidecek, biz yine eskisi gibi aile olacağız diye umut ediyordu.”

“Bize abimi dedi.” diye mırıldandı Poyraz.
“Bunca lafın içinde buna mı takıldın Poyraz? İnanmıyorum sana.” dedi Polat.
“Abi, sence bizi affeder mi?” diye sordu Güney.
“Çıldıracağım yeminle! Hâlâ ‘affeder mi, etmez mi’ diyorsunuz. Af etmezler oldu mu artık… İçeride yatan bizim kardeşimiz ama siz hâlâ af eder mi demez misiniz? İnsan uyansın da affetmesin der. Şu çocuklara bakın; Gökçe onlara sadece bir arkadaş ama siz daha çok düşünüp onu incittiniz; bir aydır hep onun yanındaydılar; siz onun kalbini kırdınız, üzdünüz. Bu çocuklar tamir etmeye çalıştı; siz ne yaptınız?” diye açıkladı Kerim.

Polat söz aldı: “Gökçe Ege ile sevgili olduğunu söyleyince çok kıskandık, ‘ayrıl’ dedik. O ‘ben onu seviyorum, ayrılmam’ dedi. Ege ile konuşup babamı da söyledik; ama babam onları ayırmak yerine daha da birleştirdi. Neden? Sizin yüzünüzden.”

“Biz ne yaptık abi?” diye sordu Poyraz.
“Ben o gün Ege ile konuşup onları ayırmaya gitmiştim. Tek kızım o; tamam egeyi severim, sizden bir farkı yok; ama kızımı üzerse çok kötü olurdu. O gün ege gideyim dedim; odasına çıktım. Ege, Gökçe’ye destek oluyordu; onu teselli ediyordu. Sizin yapmanız gerekeni o yapıyordu. O gün ege gelip konuştu; Kaan abi telefonda biraz konuştuktan sonra zorla sakinleştirdik. Biz onu toparladık; siz yanda yoktunuz.” dedi Kaan.
Leyla Hanım duyunca yıkıldı; “Nasıl yani, kızı intihar etmeye mi kalkıştı?” dedi.

Fidan söz aldı: “Susacağım ama yapamıyorum. O çok sevdiğiniz Hazal nerede? Normalde burada olup sizi teselli etmesi gerekirdi.” dedi.
“Fidan haklı; nerede o çok sevdiğiniz kızınız, kardeşiniz?” diye ekledi Dilek.
“Biz bilmiyoruz; Gökçe’den sonra hiç göremedik.” dedi Erdem.
“Dua edin de bu işin içinden o çıkmasın ; yoksa onu ben öldürürüm!” diye bağırdı Fidan, ardından telefonu açtı. Arayan Ezgi’ydi; Ezgi, Gökçe’yi Hasan ile tanıştırmıştı ve aralarında iyiydi; Fidan ile Hasan neredeyse sevgili oluyordu.
“Eyvah, Ezgi kesin Gökçe’yi soracak; ne diyeceğim şimdi?” dedi Fidan.

“Sen Ezgi’yi nereden tanıyorsun?” diye sordu Poyraz.
“Sana ne? Ben sana söylemedim.” dedi Fidan.
“Düzgün konuş benimle, Fidan; ben senin abinim.” dedi Poyraz.
“Gökçe’ye öyle davranılan gün ben de kaybettim; Gökçe sizi affetmeden ben de affetmem.” dedi Fidan.
“ Fidan telefonu aç; her şeyi söyle. Buraya gelsinler; Ezgi, Hasan ve teyzen; Gökçe ile ilgili her şeyi biliyorlar. Onların yardımına ihtiyacımız var.” dedi Kaan.
“Tamam abi.” dedi Fidan ve telefonu açıp her şeyi anlattı. Gelenlerle birlikte sessizlik çöktü. Akşam olmuştu; saat gece yarısını geçmişti. Ezgi, Hasan ve Elif gelmişti. Ezgi içeri girer girmez herkese kızmış; tüm öfkesiyle Dilek’e sarılmış, ağlıyordu. Hasan da Fidana sarılmıştı. Her ne kadar Kaan gitmelerini söylese de onlar burada kalmak istediklerini söylediler; Kaan da kabul etti; zira onlar Gökçe’yi çok seviyordu.

Sabah oldu. Gökçe hâlâ yoğun bakımdaydı. Bir hemşire bilgisayar getirdi ve bunun bir adam tarafından bırakıldığını söyledi. Kaan bilgisayarı açtı; içindeki video oynatıldı. Videoda küçük bir kız yerde yatıyordu; her yeri yara bere içindeydi. O kız Gökçe’ydi.

“Baba, dur! Yapma artık, çok acıyor!” diye yalvarıyordu Gökçe.
Videoda konuşan adam onun üvey babası Kemal gibi görünüyordu.

“Bana ‘baba’ deme diye kaç kere söyledim sana?” diye seslendi adam görüntüde. Ardından vurdu. Gökçe bağırdı ama kimse gelmedi. Video başka bir zamana geçti; yine Gökçe yerde yatıyordu.

“Baba, söz! Bir daha istemeyeceğim, lütfen vurma!” dedi Gökçe.
“Bir daha istersen, işte o zaman daha beter ederim seni, pamuk şeker! Kim benden pamuk şeker ister sen misin?” dedi adam ve tekrar vurdu.

Video ilerledikçe daha dehşet verici görüntüler geliyordu. Gökçe duvara sabitlenmişti; Kemal olacağı belirtilen adam ona kemerle vuruyor, sonra sopayla. Gökçe’nin sesi bile çıkmıyordu; artık ağlamıyordu. Bir sahnede vücudu bıçakla çizilmiş, üzerine tuz konulmuştu; Gökçe çığlık atacak gibi oldu ama sonra sustu. Adam acımasızca gülüyordu.

Sonra görüntülerde daha da iğrenç bir sahne çıktı: Adam eline bir şişe kezzap (yakıcı madde) aldı ve Gökçe’nin sırtına döktü. Gökçe öyle bir çığlık attı ki sanki bütün dünya onun sesini duymak istermiş gibiydi; ama adam kahkaha atıp tekrar döktü. Video ilerlediğinde, kaçırıldığı günün görüntüleri geldi: O gün Ahmet olduğu görülen bir adam ona vurdu. Ardından video Hazal’a geçti; Hazal kameraya dönerek konuşmaya başladı.

“Ah ah, sevgili Yılmaz ailesi. Gördünüz mü kızınızın halini? Çok güzel değil mi, o acı çekerken siz izlediniz ama bir şey yapmadınız. Bunlar olurken hep bir aradaydınız; ama o orada değildi. Onun yerinde ben vardım. Babamdan bir şey isterdi, babam ona vururdu; sonra bana söylerdi, ben o gün sizden o seti isterdim. Ne güzel değil mi? Evet Yılmaz ailesi, babam bizi eğitti; intikam için geldim. Hem de siz onu maf ettiniz; o da sizi maf etti. Ben içinizdeydim; sizi mahvettim. Babam Gökçe’ye her gün acı çektirdi. Yılmaz ailesi, bize buluşarak çok büyük bir suç işlediniz. Siz benim dedemi öldürdünüz; ben de sizin kızınızı, kardeşinizi öldürdüm. Size geldiğim gün intikam için gelmiştim; amacım sizi Gökçe’den soğutmak, sonra onu öldürmekti. Siz de böylece acı çekecektiniz. Başardım bile; çok kolay oldu. Bana inanmasanız da, siz hemen bana inandınız. İşim de çözüldü; ne yalan söyleyeyim, hepiniz aptalsınız. Hele Leyla Hanım, siz öz kızınız dururken bana inandınız. Ne diyeyim… Neyse, öz kızınız size küsüp gidecek.” dedi Hazal ve kayıt kapandı.

Herkes daha da pişman oldu. Tam o sırada yoğun bakım cihazlarından bip bip sesleri yükseldi; Gökçe’nin kalbi durmuştu.

Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Nasıl buldunuz? Gökçe ölecek mi, yoksa yaşayacak mı? Hazal intikamını almış mı oldu? Hepsi bir sonraki bölümde. Takipte kalın, yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

 

Bölüm : 07.01.2025 17:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...