37. Bölüm

29 bölüm

Gökçe deniz korkmaz
gokcedeniz

Hazal’ı Poyraz odaya götürmüştü. Hazal, babasıyla annesinin ona vurduğunu, başka çaresi olmadığı için buraya geldiğini söylemişti. Annem de onun burada kalmasına izin vermişti. Tabi ben üzüldüm ama belli etmedim.

Aradan birkaç gün geçti. Ben odamda ders çalışırken Hazal içeri girdi.

“Yine mi ders çalışıyorsun?” dedi Hazal.

“Hani girmem gereken bir sınav var ya…” dedim.

“Aynı ailen gibisin, ne dersmiş arkadaş. Sıkıcı.” diye homurdandı.

“Hazal, çık odamdan.” dedim sertçe.

“Sen benim dedemi öldürdün. Sen bir katilsin, ben de seni öldüreceğim.” diye bağırdı.

“Nasıl olacakmış o?” diye sordum şaşkınlıkla.

“İzle de gör. Önce seni bu aileye düşman edeceğim, sonra da seni öldüreceğim.” dedi.

Sonra kendi kafasına masada duran bardağı vurdu ve çığlık attı. Herkes odaya koştu. Hazal gözyaşları içinde baktı.

“Ne oldu kızım, kim yaptı?” diye sordu annem.

“Anne, ben Gökçe’yle ders çalışmak istedim, o da bana bardakla vurdu.” dedi Hazal ağlayarak.

“Ne? Yalan söylüyor!” dedim şok içinde.

“Gökçe, bunu nasıl yaparsın?” dedi annem hayal kırıklığıyla.

“Ben yapmadım!” diye karşı çıktım.

Hazal daha da hızlı ağlamaya başladı. Poyraz onu götürdü ve pansuman yaptı.

“Gökçe, senden hiç beklemezdim.” dedi annem.

“Ben yapmadım.” dedim tekrar, ama kimse inanmadı.

Odamdan çıktım. Yerdeki camı görmedim, ayağıma battı. Ağlayarak çıkardım, pansuman yaptım ve yatağıma girip yattım.

1 Ay Sonra

O günün üstünden tam bir ay geçmişti. Bu bir ayda olanları size özetleyeyim.

Hazal dediğini yaptı, ailemi bana düşman etti. Leyla Hanım’a babaannemden kalan kolyeyi çalıp satmış, sonra parayı benim odama koymuştu. Leyla Hanım beni suçladı. Bana tokat atacakken babam tuttu. Evet, artık ona “anne” demiyorum.

Poyraz’ın hastanesini batırmak üzereydi, o suçu da benim üstüme attı. Erdem okulda birkaç çocuğu dövdü, onu da benim üstüme yıktılar. Çocuklara benim yaptığımı söylemelerini istemişler. Güney arabasıyla kaza yaptı, frenleri kesilmişti, onu da bana bağladılar. Daha niceleri oldu.

Kerim abim ve Polat abim yanımda durdu. Kaan abim ise Hazal geldikten iki hafta sonra kimseye bir şey demeden gitti. Sadece benimle konuşuyordu. “Bunu yapmak zorundayım, onu göremeye dayanamıyorum.” diyordu. Onu anlamıştım.

Artık dayanamıyordum. Leyla Hanım öz annemdi ama bana inanmadı. Babam bana hep inandı ve korudu, ama yetmiyordu. O evde kalan herkes —Poyraz, Güney, Erdem ve Leyla Hanım— bana düşmandı.

Bu son bir haftadır otelde kalıyordum. Şimdi eşyalarımı topladım, taksiye bindim. Önce eve gidip kemanımı ve gitarımı alacak, sonra havaalanına gidecektim.

Telefonum çaldı, sevgilim Ege arıyordu. Bu bir ayın en güzel yanı oydu. Beni sevdiğini söylemişti, ben de onu seviyordum. Hep yanımda olmuştu.

“Alo.” dedim.

“Sevgilim, bu telefon neden geç açılıyor?” dedi Ege.

“Nasılmış bakalım geç açılmak?” dedim gülerek.

“Tamam sevgilim, sen haklısın, bu konuyu kapatalım. Sen neredesin?” dedi.

“Taksimdeyim. Eve gidip birkaç eşya alacağım, sonra havaalanına gideceğim. Siz oradasınız değil mi?” dedim.

“Daha şimdi çıktık yola. Gitmeni hiç istemiyorum ama yapacak bir şey yok.” dedi.

“Ya sevgilim öyle deme, konuştuk bunu.” dedim.

“Biliyorum. Neyse boş ver, hem böylesi daha iyi. Seni daha fazla üzemezler.” dedi.

“Aynen öyle. Hem yazın geleceğim.” dedim.

“Biliyorum güzelim. Neyse hadi işlerini hallet, bekliyorum seni.” dedi.

“Tamam.” deyip kapattım.

Eve geldim. Taksiciye beklemesini söyledim. Eve öylece baktım. İlk geldiğimde ne kadar güzeldi. Leyla Hanım benimle ilgileniyordu. Şimdi ise…

Kapıyı çaldım. Leyla Hanım açtı. Beni görünce yüzü asıldı. Gözlerim doldu ama tutundum. İçeri girdim, merdivenlere çıktım. O sırada mutfaktan Hazal çıktı.

“Kim gelmiş anne?” dedi.

Beni görünce sırıttı. Leyla Hanım’a sarıldı. Kalbim çok acıdı ama belli etmeden eski odama çıktım. İçeri girdim, etrafa baktım. Güzel anılarım vardı. Hepsi bir günde silinmişti. Masanın yanına gittim. Poyraz ve Kaan’ın bana ders çalıştırdığı gün geldi aklıma. Son güzel anımdı. Yatağa baktım; Erdem’in beni uyandırma çabası geldi gözümün önüne. Balkona baktım; orada ne güzel müzik dinlerdim.

Daha fazla oyalanmadan gitarımı ve kemanımı aldım. Odaya son kez bakıp çıktım. Aşağı indim. Leyla Hanım hâlâ kapıdaydı. Yanından geçerken konuştu.

“Senin yüzünden oldu.” dedi.

“Anladım.” dedim.

“Senin yüzünden ailem dağıldı. Keşke hiç koymasaydım seni bu eve.” dedi.

“Benim yüzümden öyle mi?” dedim.

“Öyle.” dedi.

“Aynen, benim yüzümden. Her şey zaten benim yüzümden. Hastaneye ben yatırdım kendimi. İlaçları ben verdim. O adam beni vursun diye ben yalvardım. Yıllar sonra gerçek ailemi ben buldum. Düzenimi ben bozdum. Tam ailem olduğuna inanırken, ailem olmadığımı bana hatırlattınız. Elbet bunlar benim suçum, değil mi?” dedim gözlerim dolarken.

Leyla Hanım sessiz kaldı.

“Ben sana ‘anne’ dedim. ‘Anne’ çok zor bir kelime, senin haberin var mı? Yok, çünkü sen benim yaşadıklarımı yaşamadın. Bana ‘bu aileyi sen dağıttın’ dedin ya… Hayır. Bu aileyi ben değil, sen dağıttın. Sen bana değil öz kızına inanmadın. Bana ilk geldiğimde, ‘bu aileyi sen toparlayacaksın’ dediniz. Ben toparladım, sen dağıttın. Suç benim değil, senin. Ve bu anı unutma, çünkü ben unutmayacağım.” dedim.

O sırada Poyraz, Güney ve Erdem geldi.

“Senin burada ne işin var?” dedi Poyraz.

“Gelmeniz iyi oldu. Gidiyorum ben. Bundan sonra o çok sevdiğiniz kızınız, kardeşiniz ile yaşarsınız. Ama lafımı unutmayın; gün gelir pişman olursunuz. O gün bu günü hatırlayın. Belki affederim, ama kalbim affetmez. Ben size ikinci bir şans verdim, siz kullanamadınız.” dedim gözlerim dolu.

“Onların sana ihtiyacı yok. Ben varım. Ben bu aileyi toplayacağım, göreceksin.” dedi Hazal arkadan.

“Kolay gelsin Hazal. Toplamak yerine dağıtacaksın, bunu çok iyi biliyorum. Ama beni ilgilendirmez. Çünkü ben artık bu ailenin bir üyesi değilim. 18 yaşıma üç ay kaldı. O gün kimliğimi değiştireceğim. Bundan sonra beni kimse göremeyecek, sesimi duyamayacak.” dedim.

Taksiye bindim. Şoför kapıda olanları duymuştu.

“Ağlama kızım, değmez.” dedi.

“Çok zor amca, çok zor. Ben onlara hiçbir şey yapmadım.” dedim.

“Ağlama, değmez. O güzel gözlerine yazık.” dedi.

Ona gülümseyerek baktım. Peçete uzattı, aldım. O sırada telefonum çaldı. Kaan abim arıyordu.

“Alo abi.” dedim.

“Ne oldu abim, niye ağlıyorsun?” dedi.

“Abi çok zor. Ben daha fazla dayanamıyorum.” dedim.

“Boş ver abim, buraya gel. Yeni bir hayatın olacak.” dedi.

“Öyle ama…” dedim.

“Bak, hâlâ ağlıyorsun. Ben sana dedim gitme oraya diye. Ya da ben gelip seni alayım diye.” dedi.

“Boş ver abi. Bu onları son görüşüm.” dedim.

“Tamam, uçağa binince haber ver.” dedi.

“Tamam abi.” dedim.

“Fidan ve Dilek orada mı?” diye sordu.

“Evet, Ege de orada.” dedim.

“Bana Ege deme, Gökçe.” dedi.

“O benim sevgilim abi.” dedim.

“İşte bu yüzden deme.” dedi.

Gülümsedim.

“Abi…” dedim.

“Sen hep gül. Ben o Ege’ye bile razıyım.” dedi.

“Tamam abi. Neyse, kapatıyorum. Binince ararım.” dedim.

“Tamam canım. Görüşürüz.” dedi.

“Görüşürüz abim.” dedim ve telefonu kapattım.

Arabanın camından akıp giden yolu izledim. Ağlıyordum. Ben zaten bir gün gülersem, bir ay acı çekerdim. Bu benim kaderim. Üvey babam hep derdi: “Acı çekmek senin kaderin, bundan kaçamazsın.”

Kulaklığımı taktım, müzik dinlemeye başladım. Bana iyi gelen tek şey buydu. O sırada taksici aniden frene bastı ama yetişemedi. Araba önümüzdeki tıra çarptı. Telefonum çalıyordu. Ama ben çoktan karanlığa bırakmıştım kendimi.

Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Nasıl oldu sizce? Ne olacak? Gökçe ölecek mi, yoksa yaşayacak mı? Bu bir kaza mı yoksa tuzak mı? Gökçe yaşarsa affedecek mi? Hepsi bir sonraki bölümde. Takipte kalın. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum!

Bölüm : 07.01.2025 11:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...