33. Bölüm

25 bölüm

Gökçe deniz korkmaz
gokcedeniz

En son Mehmet Ağa bana sarılmıştı. Sonra ayrıldık, yemek yedik. Ardından ben odama — daha doğrusu Erdem ile kalacağımız odaya — geçtim. Üstümü değiştirdim, yatağa girdim ve biraz telefona baktıktan sonra uyuyakaldım.

Sabah, birinin beni dürtmesiyle uyandım. Tabii ki Erdemdi.

"Abla, kahvaltı hazır. Seni bekliyoruz," dedi Erdem.
"Tamam, sen git. Ben geliyorum," dedim.

Erdem odadan çıktı. Ben de üstümü değiştirip aşağıya indim.

"Günaydın," dedim.

Herkes "Günaydın" dedi. Boş bir yere oturup sessizce çevreme bakındım.

"Kızım, bu babanın ikizi Kemal. Aynı zamanda en büyük amcan. Yanındaki eşi Sevil, çocukları ise Bora, Baran ve Berk," dedi Mehmet Ağa.

Ne?! Babamın ikizi mi var? Ve ben bunu yeni mi öğreniyorum? Gerçi ailesinden hiç bahsetmemişti… Neyse. Başımı hafifçe salladım.

"Bu diğer amcan Mert. Eşi Eda, çocukları ise Erkan, Oğuz ve Burak," dedi Mehmet Ağa.

Yine başımı salladım.

"Bu halan Gözde, eşi Murat. Çocukları ise Berke, Yusuf, Berkan ve Erol," dedi Mehmet Ağa.

Bir kez daha başımı salladım.

"Bu da halan Ezel, nişanlı. Yanındaki de nişanlısı Çağrı," dedi Mehmet Ağa.

Tamam da… Bu kadar bilgiye ne gerek vardı? Hiçbirini aklımda tutamadım zaten.

Yemek bittikten sonra kalktık. Ben, Kaan, Poyraz ve Erdem’le Mardin’i gezmeye çıktık. Aslında önce sadece Erdem’le gidecektik ama sonra Kaan ve Poyraz da dahil oldu. Biraz alışveriş yaptık, tatlı yedik, dolaştık ve sonunda eve döndük. Yemek yiyip biraz sohbet ettik, sonra uyuduk.

Gece

Gece aniden yataktan fırladım ama gözlerimi açamıyordum. Kafamda uğultular, tuhaf sesler vardı. Sonrasını hatırlamıyorum…

Gözümü açtığımda kaldığım oda değildi. Hemen yataktan kalkıp kapıya yöneldim ama kapı kilitliydi. Panikledim. Benim kapalı alan korkum vardı! Hemen cama koştum. Cam açılıyordu ama yine de çaresizdim.

"Kimse yok mu?! Açın şu kapıyı!" dedim.

Bir süre sonra kapı açıldı ve içeriye Ahmet Ağa girdi.

Bu adam burada ne arıyor? Ben neredeyim? Burası kimin evi?

"Uyandın sonunda," dedi Ahmet Ağa.
"Senin burada ne işin var?!" dedim.
"Burası benim evim. Sana daha önce söylediklerimi hatırlıyor musun?" dedi Ahmet Ağa.

Ne söylediğini çok iyi biliyordum ama umursamadım.

"Hayır," dedim.
"Bence çok iyi hatırlıyorsun. Neyse... Hazırlan bakalım," dedi Ahmet Ağa.
"Ne için?" dedim.
"Birazdan kocan gelecek," dedi Ahmet Ağa.
"Ne diyorsun sen?!" dedim.

Bana bir adım attı ve yüzüme tokat attı. Başım yana savrulsa da kendimi toparladım. Onun karşısında güçsüz durmayacağıma söz vermiştim.

"Sen ne hakla bana vuruyorsun? Sen kimsin be?!" dedim.
"Senin dilin çok uzamış! Ama dikkat et, burada ikimiz varız. Seni duyan olmaz. Yılmazlar yok burada seni koruyacak," dedi Ahmet Ağa.
"Ben Yılmazlara güvenmiyorum çünkü ben de bir Yılmaz’ım! Ve aileme güveniyorum. Sen beni burada öldürsen bile ben bir Yılmaz olarak öleceğim. Sizin pis soyadınızla değil," dedim.
"Bakalım ölüyor musun, yoksa ölümden beter mi oluyorsun, göreceğiz. Hazırlan, kocan gelecek. Güzel görünmelisin, değil mi?" dedi Ahmet Ağa.
"Ne yaparsan yap, ben o adamla evlenmem!" dedim.

Ahmet Ağa sinirli bir şekilde odadan çıktı. Yatağa oturdum. Buradan kaçmam lazım. Ama nasıl?

Saatler geçti mi bilmiyorum, ama artık bu odada daha fazla duramazdım. Kapıyı zorladım, açıldı. Merdivenden aşağı indim. Ahmet Ağa biriyle konuşuyordu. Umursamadan mutfağa gidip su içtim. Etrafı kolaçan ettim. Bir kapı vardı ama önünde adamlar bekliyordu.

Çekmeceleri karıştırdım. Açılır kapanır bir bıçak buldum. İçime attım, ne olur ne olmaz. Bir de biber gazı buldum, onu da aldım.

"Boşuna uğraşma, kaçamazsın. Hadi içeri geç. Kocan seni bekliyor," dedi Ahmet Ağa.
"Benim kocam yok! Ben o torununu falan da sevmiyorum. Çok seviyorsa Hazal'ı alsın!" dedim.
"Düzgün konuş benimle! Şu üstüne de bir şeyler giy, bu halde mi çıkacaksın karşısına?" dedi Ahmet Ağa.
"Senin aldığın o saçma şeyleri giymem! Sana ne benim ne giydiğimden?" dedim.

Bir tokat daha attı. Canım yandı ama belli etmedim.

"Sen bana vursan da artık acı hissetmiyorum!" dedim.
"Bugün sana öyle şeyler yapacağım ki sen bile şaşıracaksın. Şimdi içeri geç, kocan seni bekliyor," dedi Ahmet Ağa.

Kolumdan tutup beni sürükledi. İçeride yirmi beş yaşlarında biri vardı. Beni görünce ayağa kalktı.

"Gökçe, bu Bor Aşireti’nden Koray. Koray, bu da Gökçe," dedi Ahmet Ağa.
"Açıkçası beklediğimden daha güzelsin. Nikah bu akşam. Her şeyi ayarladım. Gelinliğin de birazdan gelir," dedi Koray.
"Ben seninle ölürüm de evlenmem!" dedim.
"Ölsen bile diriltir, evlenirim seninle," dedi Koray.
"Ben Gökçe Yılmazsam seninle evlenmem!" dedim.

(Devam ederken yukarı çıktım. Tam o sırada kapı açıldı ve Ahmet Ağa elinde bir kutu ile geldi.)

"Al bunu, giy. Birazdan gelirim; eğer girmezsen ben giydiririm," dedi Ahmet Ağa.
"Sana inanıyorum Ahmet Ağa. Sen nasıl bir insansın? Sana insan demek bile istemiyorum; hayvan desek hayvanlara yazık olur. Sen nasıl bir adamsın?" dedim.

Ahmet Ağa yaklaşıp bana bir tokat daha attı; birkaç kez daha vurdu.

"Duâ et, bugün evleniyorsun; yoksa seni elimden kimse alamaz. Şimdi o gelinliği giy. Bir saatin var, hazır ol duydun mu beni; yoksa ben seni hazırlarım," dedi Ahmet Ağa.

Nasıl biri bu? Bu nasıl bir şey? Ben bir zamanlar torununmuşum be, insan torununa... Zorla ayağa kalktım. Kutuyu açtım: içinde gelinlik ve ayakkabı vardı. Yine ağlamaya başladım. "Nolur bulsunlar beni, ben bu Koray mıydı nedir? Evlenmek istemiyorum, nolur yardım et bana, Allah’ım nolur," dedim.

Gelinliği elime aldım ve odadaki banyoya gittim. Kapıyı kilitledim. Normalde böyle bir şeyi bana kimse yaptıramazdı ama Ahmet Ağa'ya güvenmiyordum. Aynada kendime baktım; acınası durumdaydım. Elimi yüzümü yıkadım. Etrafta kamera var mı diye baktım; ne olur ne olmaz. Bir şey görünmeyince yavaşça üstümü çıkardım. Yapacak başka bir şey yoktu—eğer bunu giymesem, beni kendi giydireceklerdi; başka çare yoktu.

"Aman Tanrım, bu gelinlik değil, kefen," dedim kendi kendime. "Ben daha on yedi yaşındayım; bu nasıl bir hayat? Hazal’ın kaderini ben mi yaşıyorum şimdi? Ne günah işledim de böyle?" dedim.

Ağlamamı biraz durdurdum. Bıçak ile biber gazını gelinliğin cebine koydum; tek iyi yanı bu belki. Biraz daha kendime baktım. Gelinlik üstüme bile doğru düzgün oturmuyordu; zorla ayarladım. Biraz ağladım, sonra banyodan çıktım. Buradan kaçmam lazımdı yoksa evlendirilecektim. Mutfakta kapıya baktım; bu sefer iki kişi nöbet tutuyordu. Aslında bu benim için bir fırsat olabilirdi. Gidip kapıyı açtım. Adamlar bana doğru bakınca biri içeri girdi.

"Efendim, içeri girin," dedi adam.
"Bak şimdi nasıl gidiyorum, izle," dedim.

Adamın gözüne biber gazını sıktım, sonra kafasına kafayla vurarak bayılttım. Hızla koştum. Üstümdeki gelinlik engele rağmen hareketimi yavaşlatsa da durmadım. Evden baya uzaklaşmıştım ama duramazdım; kaçmak beni oyalar, yakalanırsam dayak yerim, yine o masaya oturturlardı. Bir an önce Yılmazlar beni bulmalıydı; yokluğumu fark ederler mi bilmiyordum ama tek umudum oydu.

Koşarken bir anda Koray karşıma çıktı. Nasıl buraya yetiştiğini anlamadım.

"Sence bu kıyafetle nereye kadar kaçacaksın?" dedi Koray.
"Sana ne be, çekil önümden!" dedim.
"İnsan kocasına böyle der mi, karıcım?" dedi Koray.
"Ben senin karın falan değilim! Ben daha on yedi yaşındayım; hiç mi vicdan yok sizde?" dedim.
"Bak kendin de diyorsun, on yedi yaşındasın; evlenme yaşın gelmiş. Hatta senden küçükler evleniyor, çocuk sahibi oluyor. Senin ne ayrıcalığın var onlardan?" dedi Koray.
"Ben buralı değilim. Bu insanların rızasıyla evlendiğini sanmıyorum; kim bilir ne ile zorluyorlar onları," dedim.

"Çok konuşma, hadi nikaha geç kalacağız; hem de kendi nikahımıza," dedi Koray ve kolumu tutup sürükledi.

"Bırak beni, ben geliyorum, senle bırak," dedim.
"İstesen de istemesen de geleceksin ve o nikah olacak, duydun mu beni?" dedi Koray.

Beni zorla eve getirdi. Ahmet Ağa kapıda bizi bekliyordu; bizi görünce gülümsedi. Koray beni zorla içeri soktu, Ahmet Ağa da içeri girip yanıma yaklaştı ve tekrar tokat attı.

"Koray'a dua et yoksa seni öldürürüm, leşini köpeklere verirler," dedi Ahmet Ağa.
"Öldürsen de durma Ahmet Ağa, sen bana ölümden beter eder gibisin zaten," dedim.
"O çok sevdiğin ailen gelmedi; bak, seni hemen unuttular," dedi Ahmet Ağa.
"Gelecekler ve o zaman sen ne olduğunu göreceksin," dedim.

Ahmet Ağa kapıyı kapatıp çıktı. Öylece odada kaldım. Biraz sonra kapı tekrar açıldı ve Koray geldi. Beni yakalayıp kolumdan tutarak salona götürdü; sandalyeye oturttular. Nikah memuru gelmişti.

"Belediyemize evlenmek için başvurmuşsunuz. Biz evlenmenizde bir sakınca görmedik. Şimdi şahitler ve davetliler huzurunda yeniden soruyorum: Siz sayın Koray Bor, kimsenin etkisi altında kalmadan Gökçe Yılmaz'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" dedi nikah memuru.

"Evet," dedi Koray.

"Şimdi siz sayın… kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan Koray Bor'u eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" diye sordu nikah memuru.

(Sessizlik, çaresizlik. O an yolun sonu gibi geldi—çünkü "hayır" deme seçeneği yoktu. Koray ve Ahmet Ağa bana öyle bakıyordu ki anlatamam, Koray dizimi sıktı.)

"Galiba gelin hanım heyecanlı," dedi nikah memuru.
"Evet, hem de çok heyecanlı değil mi sevgilim?" dedi Koray.

 

Bölüm : 05.01.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...