Gökçe'nin Anlatımı
Mehmet Ağa bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Tabi bunların, benim dövüş eğitimi aldığımdan haberi yoktu. Sonra gidip kıza elimi uzattım. Bana gülümseyerek bakıp elimi tuttu.
"Valla helal olsun. Beni ilk defa bu kadar kısa sürede yere atan olmadı. Bu arada ben Ebru," dedi kız.
"Ben de Gökçe," dedim.
"Şimdi sırada silah atışı var," dedi Mehmet Ağa.
"Silah atışı mı?" diye sordum.
"Evet, benim torunlarımın hepsi 6 yaşından beri bilir," dedi Mehmet Ağa.
"Baba, Gökçe bizimle değildi ve o eline silah almayacak," dedi Kenan bey.
"O eğer benim torunumsa, kanında var. O yüzden karışma Kenan," dedi Mehmet Ağa.
"O benim kızım baba," dedi Kenan bey.
Mehmet Ağa tam bir şey söyleyecekken bir silah sesi geldi. Biri dışarıdan bağırmaya başladı.
"Mehmet Ağa, aç kapıyı!" dedi bir adam.
Ama bu ses Ahmet Ağa'ya aitti. İşte geldi benim ecelim. Ahmet Ağa, benim üvey babamın babasıydı ve beni hiç sevmezdi. Nedenini ben de bilmiyorum ama bana o kadar şey yaptı ki, aynı oğlu gibi. Ve şu an burada, benimle ilgili her şeyi biliyordu.
"Bu kim?" diye sordu Kenan bey.
"Ahmet Ağa ama onun burada ne işi var? Canına susadı herhalde," dedi Mehmet Ağa.
"Mehmet Ağa, aç şu kapıyı yoksa ben açarım. Gökçe'yi almaya geldim, aç kapıyı!" diye bağırdı Ahmet Ağa.
"Aç şu kapıyı," dedi Mehmet Ağa.
Kapı açıldı. Ahmet Ağa içeriye girdi, bana baktı ve güldü.
"Senin ne işin var burada Ahmet Ağa? Ne hakla buraya gelirsin sen?" diye sordu Mehmet Ağa.
"Gideceğim Ahmet Ağa ama Gökçe de benle geliyor," dedi Ahmet Ağa.
"Ne diyorsun be sen? Kimin kızını alıyorsun?" diye sordu Kenan bey.
"Dediğimi duydunuz. Gökçe benimle geliyor. Hadi Gökçe, düş önüme," dedi Ahmet Ağa.
"Sen kimin torununu götürüyorsun Ahmet Ağa?" diye sordu Mehmet Ağa.
"Torunum olarak bildiğim kızı. O kız bana lazım. Haydi Gökçe, düş önüme," dedi Ahmet Ağa.
Ben öylece onlara bakıyordum. Ne yapacaktım ben? Eğer Ahmet Ağa ile gitmesem bir yolunu bulur, beni götürür. O yüzden gitmem en doğrusuydu.
"Hadi Gökçe, sözümü ikiletme, düş önüme yoksa sen biliyorsun," dedi Ahmet Ağa.
Eğer gitmesem beni zorla götürüp işkence edecekti. Hoş, yine yapacaktı ama bu sefer yaptığının bile kaç katını yapacaktı. Ben tam ona doğru bir adım atacakken Mehmet Ağa önüme geçti.
"O benim torunum, sana vermem Ahmet Ağa. Haydi git buradan yoksa ben göndermesini iyi biliyorum," dedi Mehmet Ağa.
"O kız benim torunumun hayatını kurtaracak, o yüzden ver onu bana yoksa çok kötü olur," dedi Ahmet Ağa.
"Ne diyorsun be sen? Git kendi kız torununu ver. Ben sana torunumu vermem," dedi Mehmet Ağa.
"İnan bana Mehmet Ağa, ben de meraklı değilim senin o korkak torununa ama yapacak bir şey yok. Bor ailesi onu istedi, ben de verdim. Bu 5 yıl önce oldu, o zaman benim torunumdu ondan verdim. İyi ki de verdim, o ayrı ama o kız bana lazım. O kız benim, şimdi çekil önden," dedi Ahmet Ağa.
5 yıl önce Anıl, yani o zamanki amcamın oğlu, bir kız kaçırdı. Bor ailesi de 'ya ölüm ya bedel' dedi. Tabi onlar da direkt beni verdi ama ikimiz de küçük olduğumuz için 18 yaşına gelince evlensinler dediler. Ben o zaman kafaya takmadım, 18 oluyorum, kaçar giderim buralardan dedim ama şimdi ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Ben bu olayı bile unutmuştum.
"Git Hazal'ı versene o zaman. Hem o da çok mutlu olur, çok sevinir," dedi Kaan bey.
"Söyledim, kabul etmediler. 'Biz Gökçe'yi istiyoruz' dediler," dedi Ahmet Ağa.
"O salak Bor'lar bile o kızı istemiyor, biz nasıl katlandık o kıza ya? Ama bizde sana verecek kız yok Ahmet Ağa. Senin torunun bizi ilgilendirmez," dedi Polat.
"Aynen öyle Ahmet Ağa, çık git buradan. Senin ailen bizi ilgilendirmez," dedi Kerim.
"Ben size kızımı vermem! O benim kızım. Hele onu götür bak gör nasıl başınıza yıkıyorum o konağı," dedi Kenan bey.
"Hadi başka kapıya Ahmet Ağa. Duydun herkesi. Bizde sizin bedelinizi ödeyecek kız yok, o artık bir Yılmaz," dedi Güney.
"Gökçe kendi isteğiyle gelecek, değil mi Gökçe? Siz onun kararlarına saygı duyarsınız bence," dedi Ahmet Ağa.
Öyle bir imayla söylemişti ki, sanki 'sen gelme, ben sana gösteririm' der gibiydi. Tabi bunu sadece ben anlardım, onlar bundan anlamazdı. Etrafıma baktım, annem bana bakıp ağlıyordu. Yanıma geldi, bana sarıldı. 'Korkma kızım, biz buradayız. Sen gitme yeter ki' der gibiydi.
"Ben senin o salak torununun bedelini çekemem Ahmet Ağa. Madem onu çok seviyorsun diyorsan, git Hazal'ı ver, ne de olsa o çok meraklı," dedim.
"Sen ne dersin Gökçe? Düzgün konuş. Sen buraya gelince yürek mi yedin? Ben sana göstereceğim ama o laflarını. Şimdi düş önüme," dedi Ahmet Ağa.
"Sen beni duymadın galiba Ahmet Ağa. Ben senle gelmiyorum artık. O eski Gökçe yok senin karşında. Ben artık senden korkmuyorum. Şimdi çık git buradan," dedim.
"Yok belli. Sen buraya güveniyorsun ama er ya da sonunda onunla evleneceksin Gökçe, bunu ikimiz de biliyoruz," dedi Ahmet Ağa.
"Bu sefer senin, sizin dediğiniz olmayacak. Ben artık bir Aksoy değilim, Yılmaz'ım. Sizden zerre korkum yok benim. O eski Gökçe değilim ben. O Gökçe Aksoy olarak öldü ve Yılmaz olarak doğdu. Şimdi git buradan," dedim.
"Bu cesur hallerin çok güzel ama boşa. Bunu ikimiz de biliyoruz. Şimdi gidiyorum ama geleceğim Gökçe, bunu unutma," dedi Ahmet Ağa.
Ahmet Ağa konaktan çıktı. O gidince ben de kendimi serbest bıraktım ve yere düştüm. Ne kadar ona karşı çıksam da korkuyordum.
"Gökçe," dedi Annem.
"İyiyim," dedim.
"Bu adam ne demek istiyor?" diye sordu Kaan.
"Kızım, ne bedeli bu?" diye sordu Kenan.
"5 yıl önce Anıl, yani Ali amcanın oğlu, Bor ailesinden bir kız kaçırdı. Bor ailesi de 'ya ölüm ya bedel olacak' dedi. Ahmet Ağa da beni verdi ama o zamanlar Mardin'de töre yüzünden evlilikten tutuklama çoktu. Bundan dolayı benim 18 yaşıma girince evleneceklerdi. Ahmet Ağa'nın buraya gelme sebebi ise Burak, yani benimle evlenecek çocuk, beni seviyormuş. Ondan Hazal'ı istemezler zaten. O zaman aile arasında bir nişan olmuştu," dedim.
"Nasıl yani, sen nişanlı mısın? Ama yüzük yok," diye sordu Erdem.
"Yüzüğü hiçbir zaman takmadım. Bunun için çok dayak yedim ama takmadım. Belli bir süreden sonra onlar da pes etti zaten. 18 yaşıma girdiğim gün ben o evden de o aileden de kurtulacaktım. Yurt dışına Ezgi'gile gidecektim," dedim.
"Elif'in haberi var mıydı bundan?" diye sordu Annem.
"Hayır, sadece ben, Ezgi ve Hasan biliyorduk. Zaten onlar bana bu süreçte çok yardım etti. Beni korudular, sahip çıktılar," dedim.
"Peki bunu bize neden anlatmadın Gökçe? Biz senin aileniz," diye sordu Kaan.
"Ben korktum. Benim yüzümden başınıza bir şey gelsin istemedim," dedim.
"İnan bana Gökçe, bu adamdan duymaktansa senden duysak daha iyi olurdu ama sorun şu an bu değil. Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Poyraz.
"Bor ailesi ile konuşacağız," dedi Kenan bey.
"Ya kabul etmeseler?" diye sordu Erdem.
"Edecekler çünkü Gökçe bir Yılmaz. Haydi torun, sen de ayağa kalk. Daha deminki gibi güçlü dur. Sen benim torunumsun, güçlü dur," dedi Mehmet Ağa.
Mehmet Ağa'ya bakıp ayağa kalktım. Gözyaşımı sildim. Haklıydı, ben güçlü biriydim ve kimseden de korkmuyordum.
"Aferin torun. Doğruyu söylemek gerekirse seni ilk gördüğümde dedim ki 'bu kız her ne kadar kanımdan olsa da onlarla büyüdü, onlar gibi' dedim ama sen beni yanılttın torun. Sen onlar gibi değilsin. Sen aynı babaannen gibisin. İçi onun gibi. O da kafasına koyduğu şeyi yapar. Düşmanına acımasız görünür, sert görünür ama ailesinin yanında öyle duramaz. Aynı senin gibi. Ailene hoş geldin torunum," deyip bana sarıldı Mehmet Ağa.
Ben ilk öyle kaldım ama sonra ben de sarıldım.
Yazar Notu
Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Nasıl oldu sizce? Diğer bölümde ne olacak? Takipte kalın çünkü diğer bölümde bir sürü olay olacak. Takip edip yorum yapıp oy verin,
Okur Yorumları | Yorum Ekle |