Gökçe'nin Anlatımı
En son Kaan bana öyle bir bakıyordu ki, sonra müdürün konuşması ile dikkatimi ona verdim.
"Gökçe, seni buraya Kübra hocaya dediklerin için çağırdım," dedi müdür.
"Ne dediysem arkasındayım hocam, hak ediyor," dedim.
"Kızım neyi hak ediyor? Hocan bacağı ağrıdığı için senden ricada bulunmuş," dedi müdür.
"Anlamadım. Bu mu benden ricada bulunmuş? Bu kim, rica kim?" diye sordum.
"Gökçe, düzgün konuş. O senin hocan, her şeyden önce bir büyüğün," dedi müdür.
"Kusura bakmayın ama bu ne saygıyı hak ediyor ne de başka bir şeyi," dedim.
"Bakın müdür bey, ben size söyledim. Bu kız terbiye bilmiyor," dedi hoca.
"Sende daha çok terbiyem var ve sen ne yalan söyledin benim hakkımda?" diye sordum.
"Ben senin hakkında ne yalan söyleyeyim Gökçe? Senden ricada bulundum, sen de bana neler söyledin," dedi hoca.
"Hak ettiğin şeyleri söyledim ve sen bana ricada bulunmadın bir kere," dedim.
"Gökçe, o senin hocan. Onunla böyle konuşamazsın," dedi müdür. Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Biraz geriledim. Kaan bunu fark etmiş olacak ki,
"Müdür, ses tonuna dikkat et," dedi Kaan.
"Ama Kaan Bey, ne dediğini duydunuz," dedi müdür.
"Bu ona bağıracağın anlamına gelmez müdür. Ses tonuna dikkat et, yoksa kötü olur," dedi Kaan.
"Sen kimsin be? Ne halt edip duruyorsun burada? Çık dışarı," dedi hoca.
"Ben bu okulun sahibi Kaan Yılmaz," dedi Kaan.
"Bu okulun sahibi Kenan Yılmaz bir kere," dedi hoca.
"Ha babam, ha ben. Hem bu okulla benim babam ve Poyraz sadece ilgilendi," dedi Kaan.
"Kenan Yılmaz senin baban mı?" diye sordu hoca.
"Evet," dedi Kaan.
"O zaman Poyrazcım senin kardeşin?" diye sordu hoca.
"'Poyrazcım' derken?" diye sordu Kaan.
"Kendisi biraz takıntılıdır," dedim.
"Düzgün konuş Gökçe," dedi müdür.
"Haklıysam susmam ben müdür bey, huyum kurusun," dedim.
"Sen nasıl bir kızsın böyle? Özür dileyeceğin yerde hâlâ zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorsun," dedi hoca.
"Haklıysam susmam ben, böyle bir kızım. Ayrıca zeytinyağı daima yukarıda olur," dedim.
"Sabır müdür bey, bakın ben size diyorum. Bu kız sırf okul onların diye her istediğini yapacağını sanıyor," dedi hoca.
"Haklısın hocam. Kaan Bey, kendiniz duydunuz. Ben daha ne diyeyim? Ben disiplin işlemlerini hallederim efendim," dedi müdür.
Tam o sırada kapı açıldı, içeri Poyraz girdi. Bana bakınca şaşırdı, sonra o cadıyı görünce anladı.
"Abi, beni ne için çağırdın diye sormayacağım, sonuç belli," dedi Poyraz.
"Kamera kayıtlarını incelemek için şifre lazım. Ne koyduysan bulamadım. Hem sen de izle," dedi Kaan.
Poyraz masaya geçti, bir şeyler yaptı.
"Ne kaydı Poyrazcım?" diye sordu hoca.
Poyraz sabır diledi ve işine devam etti.
"Ne kaydı Poyraz Bey?" diye sordu müdür.
"Bir susun, bir susun! Papağan gibi aynı şeyi sormayın. Dün kamera taktık sınıflara, oldu mu müdür bey?" dedi Poyraz.
"Ne kamerası Poyrazcım?" diye sordu hoca.
"Bana 'Poyrazcım' deme bir daha sakın. Seni son uyarışım bu. Bu arada müdür, eğer bu kayıtlarda kardeşim suçsuz olduğu ortaya çıkarsa... Ki zaten suçsuz, o yüzden sen ufaktan eşyalarını topla," dedi Poyraz.
"Ama..." dedi müdür.
"Aması yok," dedi Poyraz.
Poyraz kamera kayıtlarına baktı, her şey ortaya çıkmıştı.
"Poyraz Bey, tamam Kübra hoca hatalı ama Gökçe de bir o kadar hatalı," dedi müdür.
"Hâlâ hatalı diyor! Lan kadın bedavaya burada duruyor bildiğin. Ders anlatamıyor, soru çözemiyor, yazılıyı başka hocadan al, yazılıyı öğrenci okusun, soruyu öğrenci yazsın, o anlatsın... Ne lan bu? Sen nasıl yönetiyorsun burayı? Ekmek elden su gölden!" dedi Kaan.
"Gökçegillerden sonra dersin kimeydi?" diye sordu Poyraz.
"Ne için sordunuz?" diye sordu hoca.
"Cevap ver, kimeydi?" diye sordu Poyraz.
"9/G," dedi hoca.
Poyraz yine bir şeyler yaptı. Kübra'nın sesi geldi.
"Emir, kalk şu soruyu çöz," dedi Kübra.
"Hocam, benim adım Erdem," dedi Erdem.
"Lan bana ne senin adından? Soruyu çöz," dedi Kübra.
Aradan zaman geçti, yine o kadının sesi geldi.
"Emir!" dedi Kübra.
"Erdem hocam, Erdem benim adım," dedi Erdem.
"Sen de aynı o Alagiller gibisin. Hazal size göre daha iyiydi be, söz dinliyordu o, sizin gibi değil. Şimdi kim bilir ne yapıyor," dedi Kübra.
"Çok merak ediyorsanız arayın ama benim yanımda o kız hakkında konuşmayın," dedi Erdem.
"Niye? Sana terbiye veriyordu, değil mi? O kız geldi senin terbiyen de bozuldu," dedi Kübra.
"Bende ve ablamda sizdeki terbiyesizlik konusunda, sen ve Hazal'ın eline su dökemeyiz," dedi Erdem.
"Sen bana terbiyesiz mi dedin?" diye sordu Kübra.
"Sen de bize dedin," dedi Erdem.
"Senin dilin çok uzamış. Dikkat et, güvendiğin dağlara kar yağmasın," dedi Kübra.
"Yağmaz hocam, benim güvenim kendime. Artık Hazal yok. Beni tehdit edecek kimse de yok," dedi Erdem.
"Seni dilin fazla uzamış, hatta bayağı bir uzamış," dedi ve Erdem'e vurdu. Bir dakika, ne? O benim kardeşime vurdu, değil mi? Ben seni şimdi gebertirim!
"Sen kimin kardeşine vuruyorsun lan?" deyip saçına yapıştım. Poyraz ve Kaan zorla elimden aldılar.
"Abim, yeter bu kadar. Gerisi bizde, sen sınıfına git," dedi Poyraz.
Poyraz'a başımı salladım. Tam odadan çıkacakken arkamı döndüm, hızla oraya gidip yüzüne bir yumruk attım.
"Sen benim kardeşime ne hakla vurdun ha?" deyip bir daha vurdum. Sonra odadan çıktım. Sınıfa gittim. Ege, Fidan ve Dilek hemen yanıma geldi.
"Ne oldu sana? Savaştan çıkmış gibisin," diye sordu Ege.
"Müdür neden çağırmış?" diye sordu Fidan.
"Niye o kadar uzun kaldın? Ne oldu?" diye sordu Dilek.
"Yav, teker teker sorun," dedim.
"Ne oldu sana? Niye böyle savaştan çıkmış gibisin?" diye sordu Ege.
"Durun, ben size anlatayım," dedim.
Her şeyi onlara anlattım ama Erdem'e vurduğu kısım hariç. Bence gerek de yok, o bizim ailemizle ilgili. Sonra lavaboya gidip üzerimi düzelttim. Gün böyle geçti işte. Sonra normal bir şekilde okuldan çıkıp arabaya bindim. Eve geçince,
"Üstünüzü değişip gelin, konuşacaklarımız var," dedi Kaan.
Tamam anlamında başımızı salladık. Ben zaten biliyordum, Erdem ile ilgili olmalıydı. Aşağı indim. Erdem ve Güney de gelince Kaan başladı.
"Erdem, bize anlatmak istediğin bir şey var mı?" diye sordu Kaan.
"Yok abi, ne oldu ki?" diye sordu Erdem.
"Bugün o hoca yine Gökçe'ye bulaşmış ve yine müdürün odasına geldi, yalan uydurdu. O konu çözüldü ama müdür o hocaya hak verince biz de başka bir sınıftaki dersini göstermek istedik. Sınıfı sorduk, sizin sınıftaymış," dedi Kaan.
Erdem burada derin bir yutkundu. Yanımda olduğu için duydum. Ah benim saf kardeşim! Bana sabah saf dedin ama sen benden daha safsın. Ama ne yalan söyleyeyim, beni koruması hoşuma gitmişti.
"Devam etti. 'Bence sen ne olduğunu biliyorsun. Abim, neden gelip bize söylemedin?'" dedi Kaan.
"Abi ben..." deyip sustu, başını öne eğdi.
"Ne oldu oğlum? Bize de anlatsana," diye sordu Kenan Bey.
Kaan telefondan videoyu gösterdi. Herkes izledi. Erdem tam gidecekken kolunu tuttum.
"Utanma. Utanılacak bir şey yok ortada, başını dik tut," dedim.
"Nasıl utanmayayım abla? Bütün sınıfın önünde bana vurdu," dedi Erdem.
"Bunda utanılacak bir şey yok Erdem. Ben senle gurur duyuyorum. Beni koruduğun için ve en önemlisi her ne olursa olsun bir kadına el kaldırmadığın için. Ben senin ne kadar güçlü olduğunu biliyorum, kurslarda birincilikle kapattın ama bir kadın, bir büyüğün, deyip el kaldırmadın sen ona. Bunun için utanma, başını sakın eğme, tamam mı?" diye sordum.
Deyip sarıldım. Ama gerçekten ben gurur duyuyorum. Sırf bir kadın diye el kaldırmadığına adım kadar eminim. Ah benim yufka yürekli kardeşim, bu dünya keşke senin gibi iyilere kötü davranmasa.
"Abla..." dedi Erdem.
"Ağlama kardeşim, ağlama. Değmez," dedim.
Erdem ona kardeşim dediğim için biraz şaşırdı.
"Ablam, beni hiç bırakma olur mu? Hep yanımda kal," dedi Erdem.
"Olur kardeşim, olur. Sana abla sözü, seni hep koruyacağım. Senin beni koruduğun gibi ben de seni koruyacağım," dedim.
Biraz daha öyle kaldık, sonra ayrıldık. Herkes bizi mutlulukla izliyordu. Sonra annem geldi, Erdem ile bana sarıldı.
"Ben o kadına gününü göstereceğim. Ama benim evlatlarıma dokunmak neymiş," dedi annem.
"Senin yerine Gökçe halletti anne, merak etme. Şu an hastanede, burnu kırılmış," dedi Kaan.
"Nasıl yani?" diye sordu annem.
"Şöyle: Gökçe kayıtları izledi, Kübra'ya saldırdı. Zorla aldık. Sonra tam odadan çıkacaktı, biz de müdüre döndük. Gökçe o ara hemen Kübra'ya iki yumruk atıp öyle gitti. Sonra hastaneye gönderdik. Duyduğumuza göre burnu kırılmış," dedi Poyraz.
"Kimin kardeşi be!" dedi Kerim.
"Şimdi mi aklına geldi kardeşin olduğu?" diye sordum. Dediğimle herkesin yüzü düştü ama hak ediyorlar. Ben de onlar gibi üzüldüm, kırıldım.
"Gelelim senin cezaya, küçük hanım," dedi Kaan.
"Ne cezası?" diye sordum.
"Ben sana sabah arabada ne dedim?" diye sordu Kaan.
"Ama okul çok sıcaktı," dedim.
"Hadi onu geçtim, sen bugün nasıl 40 tane çikolata yedin be kızım? Kendini mi öldürmek istiyorsun?" diye sordu Kaan.
Herkes aynı anda "40 mı?" demişti. Doğru, bugün bayağı bir çikolata yedim ama ben saymadım. Onlara Fidan söylemişti.
"Şey ben..." diye kekeledim.
"Hiç bahane uydurma küçük hanım," dedi Kaan.
"Gökçe, ben seni daha önceden uyardım. Niye bile bile yiyorsun?" diye sordu Poyraz.
"Seviyorum," dedim.
"Seviyorsan bir tane ye, iki tane ye, üç ye de 40 ne Gökçe? Bundan sonra sana çikolata yok," dedi Kaan.
"Ama..." dedim.
"Aması yok. Bakın size de söylüyorum: Gökçe'nin çikolata yediğini görüp söylemezseniz size de ceza veririm," dedi Poyraz.
"Hayır ama..." dedim.
"Bu konu burada kapandı Gökçe," dedi Kaan.
"Ama ben çikolatasız duramam," dedim.
"Durursun Gökçe, hem de çok güzel durursun," dedi Poyraz.
"Bu konu kapandı küçük hanım. Hadi sofraya," dedi Kaan.
"Kim söyledi? Beni satan vatan haini kim?" diye sordum.
"O bende kalsın küçük hanım ama unutma, o okul benim, her şeyden haberim olur," dedi Kaan.
"Onu bir bulayım var ya..." dedim.
"Hadi sofraya," dedi Kaan.
Sofraya geçtik ama benim iştahım yoktu. Kenan Bey "Afiyet olsun," deyince herkes bir şeyler tabağına koydu.
"Yesene kızım, niye öyle duruyorsun?" diye sordu annem.
"Ben de 40 çikolata yesem aç olmazdım anne," deyip tabağıma bir şeyler koydu Kaan. Normalden daha fazla koydu. Aç değilim zaten ben, bunların hepsini bitiremem. Yavaşça ayağa kalktım. Kaan bir anda kolumu tuttu.
"Hiçbir yere gidemezsin. Bu tabak bitecek küçük hanım," dedi Kaan.
"Ama ben hem aç değilim hem de et yemiyorum," dedim.
"O kadar çikolata yemeseydin o zaman. Hem bu yemekte et yok, ye," dedi Kaan.
"Ben o yemeği de yemem," dedim.
"Ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu Kaan.
"Hayır ama içinde bakmaya var ve ben sevmem," dedim.
Kaan sabır çekti.
"Gökçe, bak sakin olayım diyorum ama yok. Zaten zayıfsın bir de yemek ayırt edip sağlıksız şeyler yiyorsun. Bu tabak bitecek," dedi Kaan.
"Tamam," dedim. Biraz korktum ama ben bunları kendim bile isteye yapıyorum. Sağlıksız şeylere beni onlar alıştırdı. Zorla da olsa tabaktan bir kaşık aldım. Kaan bunu fark etmiş olacak ki, ayağa kalkıp mutfağa gitti. Ekmek arası ile geldi, bana verdi.
"Bu seferlik böyle ama bu yemek işini halletmemiz lazım," dedi Kaan.
"Tamam," dedim.
"Al bu vişne suyunu iç, içinde sana verdiğim tozun bir değişi var, iştahını açar. Sonra diğerini vereceğim," dedi Poyraz.
Tamam anlamında başımı salladım. Sonra anneme döndüm.
"Anne..." diye seslendim.
"Efendim kızım?" diye sordu annem.
"Meryem abla ne zaman gelecek?" diye sordum.
"Kızım, Meryem artık köyde kalacakmış. Bir daha gelmeyecek," dedi annem.
Tamam anlamında kafamı salladım, üzülmüştüm. Onu sevmiştim çünkü.
"Madem Meryem gelmeyecek, yeni birini bulalım," dedi Kenan Bey.
"Gerek yok zaten. Şirketten her hafta temizliğe geliyorlar. Yemekleri de ben hallederim," dedi annem.
"Emin misin? Zor olmaz mı?" diye sordu Kenan Bey.
"Eminim Kenan, ne zor olacak?" diye sordu annem.
Kenan Bey bir şey demedi. Yemek bitince Poyraz bana yine toz verdi. Onu içtim. Sonra çok uykum olduğu için odama gidip uyudum.
Yazar Notu
Evet arkadaşlar, bir bölüm daha sonuna geldik. Bu biraz geç oldu ama çok işim vardı, ondan atamadım. Oy verip yorum yapıp takip eder misiniz? Sizi seviyorum, iyi geceler.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |